Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 MART 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
lstanbul Şehir Tiyatrolan TAEdan Darphane'de bir performans: 'Ölüm ve Oyun'
^ kafaları bıılaııdırmaLfKühür Servisi - Istanbul Şehir
Tiyatrolan Tiyatro Araştırma La-
boratuvan'nın (TAL). Dünya Ti-
yatrolar Günü için hazırladıği.
yitirdiğimiz tiyatro sanatçılan-
mızın anısına armağan ettiği
'ÖlümveOyun' adlı performans.
27 Mart'ta Sultanahmet Darp-
hane-i Amire Binası'nda ücret-
siz olarak sahnelendi. Metin ta-
sanmını ve yönetmenliğini Meb-
met Atak'ın üstlendiği perfor-
mansın süpervizörlüğünü Ayla
Algan, dramaîurjisini Duygu Se-
da Tomru, dekor ve kostüm ta-
sanmını Nihal Kapiangı Kaya,
koreografisini Eftal Gülbudak,
müzikJenni Setim Atakan ve gra-
fıktasanmını Bûlent Erkmen ya-
pıyor. Rolleri ise Ayia Algan. Ke-
nan Isık ve Erdai Ozyağcılar gi-
bi deneyımli tiyatroculann yanı
sıra Şehir Tiyatroları'nın ve
TAL'ın genç oyunculan paylaşı-
yor. Beklan Algan. Fatma An-
daç Arslan. Necdet Mahfı Avnü.
SamiyeHûa NedretGüvenç, Sal-
tuk Kapiangı, MücapOfluoğhı ve
Jeyan Matafi Tözün gibi usta
oyuncular da konıık sanatçı ola-
rak yer alıyorlar performansta.
Yaşam denen süreç içerisinde
insanın sûrekli olarak dürtüsel.
toplumsal ve/ya da sanatsal an-
lamda hep oyun oynadığı ve bu
oynama ediminin ancak insa-
nın/oyuncunun ölümüyle bittiği
dûşüncesınin etrafında şekillen-
miş performans. Yaşam, ölüm ve
oyun kavramlan üzerine anıt ni-
telığinde yapıtlar vermiş olan
Hollandalı tarihçi Joan Huizan-
ga, Avusturyalı ruhbilimci AMred
Adkr ve VVHMam Shakespeare' in
metinleri seçilmiş bu nedenle.
Yani tek bir metin, tek bir oyun
yok performansın içinde. Bu bağ-
İamda 'Ölüm ve Oyun'. çağdaş
tiyatro tarihimızde çok sık rast-
lanmayan kolaj çalışması nitelı-
ğinde. Huizanga'nın 'HomoLo-
dens'. Adler'in "Insan Tabiaünı
Tanuna' adlı yapıtlan ile Sha-
kespeare'in 'Hamlet', 'Macbeth',
'Coriolanus', 'VLHenri'. 'Anto-
nius ve Kleopatra', 'Kral Lear',
iyatro Araştırma Laboratuvan ve Şehir
Tiyatrolan sanatçılannın sunduğu, Mehmet
Atak'ın metin tasanmını ve yönetmenliğini
üstlendiği, Huizanga, Adler ve Shakespeare'in
metinlerinden derlenen 'Ölüm ve Oyun', insanın
doğumundan ölümüne dek oynadığı bütün
'oyun'lann izleğini çıkanyor ortaya.
'Troilos ile Kressida' adlı oyun-
lan ve sonelerinden bölümler bir
araya getirilmiş \e insanın do-
ğumundan ölümüne kadar oyna-
dığı bütün 'oyun'lann bir izleği
çıkmış ortaya.
Izfeyicinin de katüımı\ia
Performans izleyicinin de et-
kin bir biçimde oyuna katılımy-
la gerçekleşiyor. Hatta öyle kı
izleyici pek çok kez oyuncunun
yerine geçiyor, oyunculann yön-
lendirmesiyle ya da doğaçlama
olarak tirat okuyorlar
Darphane'nin açık havadaki
değişik mekânlannda oynanıyor
performans. Oyuncular ve izle-
yiciler açık alanda bir yolculuğa
çikıyorlar. yolculuk sırasında uğ-
ranılan yerlerde oyun bir önceki
durakta kesilen yennden devam
ediyor. Bu yolculuk sırasında bir
tabut taşınıyor omuzlarda. Bu,
artık yaşamayan kişinin/oyuncu-
nun tabutu. Ama aynı zamanda
oyundakı aksesuvarlann (mas-
kelerin, kuklalann vs.) oyunda-
kı görev leri bittiği zaman konul-
duğu bir sandık. Bir anlamda,
ölen kişinin yaşamda takındığı
bütün aksesuvarlarıyla birlikte
yitip gitdişini imliyorbutabut. Yol
boyunca bir zamanlar Türk ti-
yatrosuna adını altın harflerle
yazdırmış, artık hayatta olmayan
usta tiyatroculann imitasyon me-
zarlan ziyaret ediliyor.
Proje, Ayla Algan'ın yönet-
men Mehmet Atak'a 27 Mart
için bir Hamlet performansı ha-
zırlamasını önermesı üzerine or-
taya çıkmış. Daha önce böyle bir
performans gerçekleştirmiş olan
Atak, eskiyi yinelemek isteme-
miş. Şimdiye kadar yapılanlardan
daha farklı, tiyatroyu biraz kış-
kırtan, sabit kaldığı yerden alıp
başka bir yere yönlendirecek bir
oyun sunrnak istemiş. Shakespe-
are'in ve diğer yazarlann yapıt-
lanndan bir kolaj yaratma fıkri
doğunca Mîna Urgan'la birlikte
uzun uzun oyunun metni üzerin-
de çalışmalar yapmışlar. Ve or-
taya 'Öhun veOyun' adlı bu per-
formans çıkmış.
Uç farkh okuma
Atak. oyun için ilk düşünülen
mekânın Zincirlikuyu Mezarlığı
olduğunu, ancak 27 Mart"ın bay-
ram arifesine denk gelmesi ne-
deniyle gerekli izni alamadıkla-
nnı söylüyor. Böylece en uygun
ikinci mekân olarak görülen
Darphane'ye uyarlanmış oyun.
Rol dağıtımı için özel olarak bir
seçim yapılmamış. Şehir Tiyat-
rolan ve TAL'ın gönüllü her oyun-
cusu katılmış performansa.
Shakespeare'in oyunlannın ço-
ğu, olduğu gibi alınıp kullanılma-
mış. Bu oyunlann kendi aralann-
da da bir kolaj yapılmış. Örne-
ğin bazen Macbethle Hamlet,
bazen de Corilianus'la Hamlet
birbirine kanştınlmış. Ya da, ör-
neğin, aynı sahnede iki Hamlet
yeralmış: Biri orijinal oyundaki
Hamlet, diğeri olaylara alaycı-
gerçekçi bir gözle bakan Ham-
let. Bir diğer örnek de metin ya-
zannın, 'Hamlet' oyunun başm-
da, hayalet krahn Hamlet için ha-
zırladığı intikam oyununu, bu
performansta Coriolanus'un an-
nesi Volumnia'ın ağzından ak-
tarması.
Oyundaki her karaktermodem
dünyadaki bir olguyu imliyor.
Ömeğin 'Macbeth' oyunundaki
kader bacılan günümüz dünya-
sındaki medya tröstü olarak yo-
rumlanabilir, çünkü oyunun bü-
tün suflelerini onlar veriyorlar.
Oyun anlatıcısı ise belki de dev-
let başkanıdır, başbakandır. Ama
anlatıcıyı da yönlendirenler ka-
der bacılandır.
Oyundaki her karakter modern dünyadaki bir olguyu imliyor.
Mehmat Atak'ın performans
için Shakespeare'in oyunlannı
seçmesinin nedeni. bu oyunlann
ortalama bir tiyatro ızleyicisinin
bile.en çok bildiği oyunlar olma-
sı. Ancak performans, izleyiciye
Shakespeare oyunlannı farklı açı-
lardan okumayı öneriyor. "Lady
Macbeth'i bize kodlandığı gibi
izleriz, kafamızda bazı kalıplar
vardır bu rolle ilgili. Halbuki bu
kez Lady Macbeth'i üç farklı yo-
rumla (Shakespeare'i>en, mini-
mal realistik ve repliksiz) sunulu-
yor, bu da üç farklı okumayı ge-
rektiriyor" diyor Mehmet Atak.
Insanlann performansı yadır-
gayacaklannı kabul ediyor yö-
netmen, ancak bunun kendisini
korkutmadığını söylüyor. "Bîraz
yadırgatmak,biraz çimdiklemek
istjyorum insanlan. Sanat, insan-
lan sabitliklerden çıkarmak, ka-
falannı bulandırmalıdır."
'Ölüm ve Oyun' adlı perfor-
mans bir kez de Muhsin Ertuğ-
nıl'un ölüm yıldönümü olan 29
Nisan'da gerçekleştirilecek.
Kyle Eastwood, babasının yarım
bıraktığı müziğe dört elle sarıldı
30 yaşındaki Kyle'ı babası Cünt Easrtvood'un sevgisi, müziğe yöniendirmiş.
'Cazbütünüyle
birgönülişidir'Kültür Servisi - Beyazperdenin haşin
erkeği Clint Eastwood'un bir zamanlar caz
piyanisti olarak kariyer yapmak istediğini
biliyor muydunuz? Bu hevesi çok uzun
sürmemiş ve seçimini sinemadan yana
kullanmış Easftvood. Ancak ünlü aktörün
bugün 30 yaşındaki oğlu Kyle, babasının
yanm bıraktığı müziğe dört elle sanlmış,
dört nala ilerliyor.
Kyle Eastwood, kurduğu ve liderliğini
yaptıgı caz grubuyla birlikte önümüzdeki
ay Londra'da caz kariyerine başlayacak.
Daha sonra grubuyla çıkacağı Avrupa
turnesinde kalabahk izleyici kitlelerinin
karşısında esaslı bir sınavdan geçecek olan
genç sanatçı, müzik dünyasında adını geçen
sene çıkardığı 'From There to Here' adlı
albümle duyurmuştu. Ünlülerin çocuklanran
sanatsal etkinliklerine karşı her zaman
önyargıya varan olumsuzlukla yaklaşan
eleştirmenler bu albüme övgüler
yağdırmışlardı.
Kyle Eastwood'u sinema oyuncusu ohnak
yerine bir müzisyen olmaya yönlendiren
etken, babasının müziğe duyduğu sevgı
olmuş. Bir zamanlar caz piyano akorlan
üzerinde dolaşmayı çok seven babasının,
evin içinde doğaçlama olarak sunduğu jam
session'lann içinde büyümüş Kyle: "Bana
müziğin tadını veren ilk şey babamuı e\deki
konserleri oldu. Müakle ilgili ilk anılanm
caz üzerinedir. Zaman zaman başka müzik
tüıierine de yönekiim ama dönüp dolaşıp
geldiğim yer yine cazdı. Caz benim ilk
aşkundL" Üniversitenin sinema bölümünde
öğrenim görmeye başlayan Kyle'ın
hayatında müzik giderek daha ön sıralara
yerleşmeye başlamış. Okula bir yıl ara
vermiş ve var gücüyle kontrbas çalmayı
öğrenmiş.
Peki babasının yanm bıraktığını o
tamamlayabilecek mi? "Babam müzisyen
olup olmamak üzerine epey kafa >ordu
aslmda" dıyor Kyle. "ancak sinema daha
ağu- bastı. Samrun yinc de piyano çalmaya
daha fazla zaman a> ıramadığı için kendini
hep huzursuz hissetti". New York'ta eşi
LoraGomezve dört yaşındaki kızı Graylen
ile birlikte yaşayan Kyle, New York'un
müzikle uğraşan kişilere çok fazla olanak
sunduğuna inanıyor. Müzikte kendisini
geliştirmenin tek yolunun bu işi hiç ara
vermeksizin yapmak olduğunu düşünüyor.
Ailesinden sonra yaşamında öncelik verdiği
ikinci şey bu.
Babasının sınemada elde ettiği başanyı
Kyle müzikte yakalayabilecek mi, bilinmez.
Ancak oldukça cömert eleştiriler aldığı
söylenebilir. Örneğin •Straight NoChaser
Magazine'de yer alan eleştiri şu sözlere
yer veriyor.
"Easrnood'un ton seçmek konusunda
doğuştan gelen bir yeteneği var. Tıpkı
kontrbas çalmakta olduğu gibL."
Cazın bütünüyle bir gönül işi olduğunu
düşünüyor Kyle: "Ancak çok sevdiğiniz
takdirde yapacağuıız bir istir bu; zengin ve
ünlü olmak için degiL.."
BİNGÜLBAŞARIR1N SERAMİK SERGİSt EPSİLON GALERİSİ^NDE
'Hitit sanatı bir sentez'İZMtR (Cumhuriyet Ege Büro-
su)- Uluslararası seramik sanatçımız
Bingül Başanr'ın 39'uncu sanat yı-
lında açtıgı 14. kişisel sergisi, Epsi-
lon Sanat Galerisi'nde sürüyor.
- Önümüzdeki yıl seramik sana-
bnda 40. sanat \üınıa kutlayacaksı-
nız. Bu süre içinde seramik sanatma
katkılanmz neler oldu?
Seramikle ilgilenmeye başladığım
yıllarda Türkiye'deki seramik sanat-
çılan. ağırlıklı olarak seramiğin iş-
levsel ve artistik yanıyla ilgileniyor-
lardı. Bu tarzda yapıtlar üretiliyor-
du. Bu ortamda seramik sanatına
kavramsal olarak yaklaştığımı söy-
leyebilirim. 1964'tetstanbul,Anka-
ra ve Paris'te açtığım duvar panola-
n ve soyut formlanmın yer aldığı
sergilerimde amacım, seramiğin an-
latım özelliklerinı öne çıkarmaktı. Et-
kilendiğim tüm olaylan seramiğım-
le ifade etmeye çalıştım. 1980'lerin
ortalanna kadar ırk aynmı. insanın
baskıya karşı direnci, birikim, degi-
şim, dönüşüm ve çevre kirliliği gibi
kavramlan işledim.
- EtkiK bir anlatun aracı dediğüüz,
seramik sanatının kent alanlannda
ve mimari yapılarda görüimesi ko-
nusunda neler düşünüvorsunuz?
Anıtsal çalışmalar yapmaktan çok
hoşlandığımı söylemeliyim. Çeşitli
mimari mekânlara uygulanan duvar
panolan yaptım. Burada çok önem-
li olduğunu düşündüğüm bir nokta-
ya değinmek isterim; bu tür çalışma-
larda panonun kendisi kadar mima-
riyle ve çevresiyle bütünleşmesi de
çok önemlidir. Yapılançahşmalann
görkemi, bulunduğu ortamla sağla-
dığı uyum ile doğru orantılıdır. Dış
mekân seramiklerinde ise suyla bağ-
lantılı yapıtlar ilgimi çekiyor. Bu-
nun bir uygulamasını 1997*de Bozü-
yük Belediyesi'nin düzenlediği Bah-
çe Seramikleri Sempozyumu'nda
yapmıştım. Söz konusu uygulama,
iki metre yükseklik ve üç metre ge-
nişliğinde bir Hitit Güneşi formuy-
du ve en üst noktasından akan sular
yanlardaki havuza b^şalıyordu. Se-
ramiğin doğal bir malzeme olması
ve organik formlann uygulanması-
na imkân tanıması nedeniyle kent
ölçeğinde değerlendirilmesini her
zaman öneriyorum. Örneğin, Japon-
ya bunun örnekleriyle dolu. Sanat
eserlerinin, toplumun günlük yaşan-
tısında yer alması ve daha geniş kit-
Ielere ulaşabilmesi için böyle uygu-
lamalar yaygınlaştınlmalıdır. Tabii
ki toplumun tüm ortak mallan için
olduğu gibi bu eserlerin de saldırgan-
lıklara uğramasını önleyecekkoru-
ma önlemlerinin alınması kaçınıl-
maz oluyor.
- Son yıllarda özellikle 1986 yı-
fandan bu yanaçahsrnalarınKda do-
ğal motifleri işlediğiniz gözleniyor. 13
ytl önce seramiğinize yansıyan etld-
lerneydi?
İnsanın giderek doğadan uzaklaş-
tığını görüyor ve bundan rahatsızlık
duyuyorum. Doğal oluşumlara her za-
man ilgı duyuyorum; fosiller, mer-
canlar, volkanik taşlar benim için
çok çekiciydi. Önceleri seramik taş-
lar yapmaya başladım. sonra da se-
ramikle linyit kömürü cürufunu bağ-
ladım. O çalışmalar benim için ade-
ta birer oyundu ve doğanın kusursuz
oluşumlanyla aşık atmaya çalışıyor-
dum. Cürufla yaptığım çalışmalar-
da dönüşüm söz konusuydu; atık
• Hitit çalışmalanmda
rengi tercih ettim.
O günkü yaşamla ve o
yaşamın içindeki insanla
özdeşleşmek istedim.
Bu arada Hacivat ile
Karagöz'ü keşfettim;
bazı Hitit tannlarınm
Hacivat ile Karagöz'e ne
kadar benzediğini görüp
şaşırdım.
maddeleri alıp bir yapıta dönüştür-
mek bana müthiş bir heyecan veri-
>ordu. Bu çalışmalar çeşitli dünya
müzelerinde \e seramik sanatıyla il-
gili uluslararası yayınlarda yer aldı.
Getecek yil 40. sanat yıh
- Son serginizde Hitit sanatuu iş-
liyorsunuz.
Hatti halkına ait olduğu söylenen
güneş kursu formu uzun yıllar gerek
heykel gerekse duvar panolannda
yerini aldı. Hitit sanatının bir sentez
sanatı olduğunun farkına varmaya
ve geçen yıl Hitit kabartmalannı ça-
lışmaya başladım; hazırladığım ilk
parçalar 1998 Kahire Bienali'nde
sergilendi. Sergi, heykel, pano ve
duvar tabaklan olmak üzere üç ana
kategoriden oluşuyor. Heykellerim-
de yine camı kullandım; bu sefer
cam, bir anlatım aracı olarak görev
yaptı ve şeffafiığı onunla ifade ettim.
Duvar panolan ve duvar tabaklann-
da Hitit kabartmalan, çivi yazısı ve
hiyeroglife ağırlık verdim.
- Hiç alışık olmadıkları renkler
kullanmışsmız»
Yapıtlanmda genellikle çok renk
kullanmam, ancak bu Hitit çalışma-
lanmda rengi tercih ettim. O günkü
yaşamla ve o yaşamın içindeki insan-
la özdeşleşmek istedim. Arkeolojik
yaklaşımdan biraz uzak, o günleri,
o yaşamlan kırmızısı, sansı ve ye-
şiliyle canlandırmayı amaçladım. Bu
arada Hacivat ile Karagöz'ü keşfet-
tim; bazı Hitit tannlannın Hacivat ile
Karagöz'e ne kadarbenzediğini gö-
rüp şaşırdım. Uzun yıllardan beri sü-
ren Hacivat ile Karagöz'ün nereden
geldiği ve kimlere ait olduğu tartış-
masını kendi içimde sona erdirdim.
Formlarda özellikle bu figürleri iş-
ledim. Bu çalışmalann daha uzunca
zamanımı alacağını ve sanatımı bes-
leyeceğini sanıyorum.
- 40. sanat yıhmzı nasıl kutlaya-
caksnuz?
Oyesi olduğum Uluslararası Sera-
mik Akademisi'nin Almanya'da dü-
zenleyeceği sergiye katılacağım.
Aynca lstanbul'da bir sanat gale-
risi için bir sergi hazırlıyorum.
BU A3AMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Anı ve Edebiyat
Bu yıl TÜYAP'ın düzenlediği Izmir Kitap Fuan'nda
Mustafa Şerif Onaran, Turgay Gönenç, Yüksel
Pazarkaya ve ben "Anı ve Edebiyat" konusunda
söyleştik okurlanmızla.
O toplantı da anı oldu bugün.
Zengin ve günümüze de ışık tutan ömekleri var anı-
lann edebiyatımızda.
Bir dönemin düşün ve edebiyat adamı, kendisin-
den sonra gelecek olanlara yaşam serüvenlerini de
"emanet" eder anı yazılannda.
Çoğun, bireysel olanın toplumsal olanla iç içe gir-
diği yazılardır anı yazılan.
Bu özellikleriyle yazıldıklan döneme tanıklık eder-
ler.
En eski hapishanecilerimizden Narmk Kemal'in Ma-
gosa Kalesi'ne sürgün gittiği ilk günü anlatan "Mes
Phson Muahezenamesi"nöe karşılaştığımız şu satır-
lar demokratikleşme savaşımındaki bireyi somutlar
gibidir.
Yûzbaşıya, biz nereye gideceğiz, dedim. 'Gereği
dolayısıyla şimdilik buraya' karşılığını aldım. Göster-
diğiyer, kışlanın iki dirseğı arasında yapılmış yerie bir-
likte bir oda idi ki genışliği ve uzunluğu birer kanş ol-
mak üzere tahtayla örtûlmüş birpenceresi, birde eğ//-
meden girilmesi olanaksız bir kapısı vardı. Içine gir-
dim. Kenanndaki faş dirseği üzerine yorgana ben-
zer bir şilte serdiler. Biryanına çarşafinceliğinde bir
yorgan, biryanına şilte kahnlığında biryastık koydu-
lar. Kapının önüne de tüfekli iki karakol diktiler.
Dûnyada en az kuruntulu biradam öyle bir durum-
da bulunsa kuşkusuz idam olunacağını sanırdı. Ben-
se o rahat döşeğe uzandım. Baktım kı odanın uzun-
luğu tam boyuma göre yapılmış, heryanı toprak. Bir
yönünde iğne deliği kadar sızacak bir yer yok. San-
kiyeryüzündeyapılmış bir mezariçindeyim." (Sade-
leştiren Ibrahim Okjun, Türk Dili Dergisi, Mart 1972)
Halit Ziya Uşaklıgil'in 1936 tarihini taşryan Kırk Yıl
adlı yapıtında, Edebıyat-ı Cedıde'ye ilişkin anılanyla
birlikte II. Abdülhamit döneminin düşünce ve yarat-
mayı baskı altında tutabilmek için aradığı umar yol-
lan dikkatimizi çeker.
Aynı dönemin ünlü kalemlerinden Hüseyin Cahit
Yalçın, Edebi Hatıralar (1935, Edebiyat Anılan adıy-
la 1975) kitabında Edebiyat-ı Cedide hareketine ön-
cülük eden şair ve yazarların bu hareket içindeki iş-
levleriyle kişisel özelliklerini anlatmıştır. Öykü ve ro-
man yazan kişiliği, 1909'dan sonra ortaya çıkan Ya-
kup Kadri de "Gençlik ve Edebiyat Hatıralan" (I.
bas 1969). Mehmet Rauf'tan Ahmet Haşim'e, Ha-
lide Edib'e kadar dostluk ettiği onu aşkın edebiyat-
çının, özellikle 1923 öncesi kendi üzerindeki etkile-
rini anlatır. Günümüze başka açılardan da ışık tutan
içtenlik ömekleri de var kimi edebiyat adamlannın anı-
lannda. Yahya Kemal'in ölümünden sonra yayımlan-
masını "vasiyet ettiği" "Çocukfuğum, Gençliğim, Si-
yasi ve Edebi Hatıralanm" (sf. 102,1973) kitabında
okuduğumuz satırlar özeleştiri mi sayılmalı, itiraf mı?
"Paris'te dinsizliğim arttı. 1904 senesi Paris'te ki-
lise ve din düşmanlığının azdığı ve sosyalist cereya-
nın sert bir rüzgâr gibi estiği bir seneydi. Mitinglere
ve nümayişlere kanşıyordum. Sokaklarda 'Intemati-
onal' dinlerken kalbim geniş birinsanlıksevgisiyle do-
luyordu vegözlerimyaşanyordu. Jaures, Pressen-
ce, Vaillant, Alman anarşist Sebastian Faure ve
Malato'nun nutuklannı hararetie dinliyordum. Din-
sizSik ve ihtilalcilik heveslerim arta arta Jean Grave'ın
'Temps Nouveaux' gazetesinin ateşli bir kaahi ve
müfrit bir tilmizi oluverdim. Bu düşünüşte ve yeni bir
tarzda kekelediğim bazı mısralan doktor Abdullah
CevdetgöVmüş vepekziyadebeğenmişti. VictorHu-
go'yu seviyordum, bu merhaledeki düşûnüşüm epey
uygun olduğu için onun şiirini anlamakla, romantiz-
me kolay bir kapıdan girmiş oldum. Ihtilalci harare-
tim 1905'e kadar sürdü ve sonra sönmeye yûz tut-
tu. Kendimi Paris'in eğlencelerine, hevâ vü heves-
lerine kaptırdım."
Niteleme yerindeyse anılannda başka bir "itirafçı"
kimliği gösteren Yusırf Ziya Ortaç, Alman emper-
yalizminin dümen suyunda girdiğimiz 1. Dünya Sa-
vaşı içinde başkomutan, Enver Paşa'nın şiiri de gü-
dümüne alma hevesini anlatırken okuyacağımız sa-
tırlan yazmaktan alamaz kendini.
"Şimdimasanın ûstûndeyıllannsararttığı bir 'Akın-
dan Akına' var; kâğıdına, mürekkebine, kartonuna im-
renerek şiirterine iğrenerek bakıyorum. Kitap on bin
tane basılacaktı... Kitap basıldıktan sonra Harbiye Ne-
zareti'nden aldığım mektupta, kahraman askerteri-
miz içinyazdığım şiirlere başkomutanlık adına teşek-
kür ediliyor ve kitabımın cephelere dağıtılmak üze-
re satın alınacağı bildiriliyordu. Bihnci Dünya Sava-
şı 'nın ilkharp zenginibendim galiba. Cebimde, Har-
biye Nezareti'nin çifte saatli kapısından çıkarken iki
yüz yirmi lira vardı. İki yüz yirmi liraya dört odalı bir
ev alınırdı o zaman" ( Y i Ortaç, Bizim Yokuş, s. 41 -
45,1966).
Hececileri izleyen 1940 edebiyat kuşağının anıla-
nnda bu türden itiraflara rastlanmıyor kuşkusuz. On-
lann yaşam serüvenlerinde Sansaryan Hanı, kitap-
lannın toplanarak yargıç karşısına çıkanlmalan, sür-
gün ve cezaevi var.
H.l. Dinamo, Rıfat llgaz, Abidin Dino ve Kemal
Sülker'in kitaplannda Tek Parti ve Demokrat Parti dö-
nemlerinin hukuk dışı baskılan, birtarihin sergilenme-
si gibi duyarlılığımıza çarpar.
Anılara düşkünlüğümüz, geçmişe mi götürmeli bi-
zi, geleceğe mi?..
TÜYAP'ın düzenlediği "panel"de de konuşurken,
yanıt aradım bu soruya.
Öyle sanıyorum ki eskimeyen eski olarak niteledi-
ğimiz yaprtlar ve tarihsel olgular geçmişe değil gele-
ceğe götürüyor.
e:posta: skurdakul a superonline.com
Yıan Köpüğü', 1998'in en
seviten caz albümü
• Kültür Servisi- Tuna Ûtenel'in son çalışması
' Vian Köpüğü' (L'Ecume De Vian), Jazz dergisinin
düzenlediği okuyucu anketinde 1998'in en iyi caz
albümü seçildi. Albüm, aralık ayında Aura
etiketiyle yayımlanmıştı. Piyanist, saksofoncu ve
besteci Tuna Ötenel'in, Boris Vian'm romanı
"Günlerin Köpüğü'nden esinlenerek 'Vian
Köpüğü' adını verdiği albüm, 2K Denizcilik'in
sponsorluğunda Paris'te tamamen canlı olarak
kaydedilmiş, tanıtım sponsorluğunu ise
Superonline üstlenmişti. Kontrbasta Pierre
Michelot ile davulda Phillippe Combelle'nin
Ötenel'e eşlik ettiği albümde "Here's That Rainy
Day', M Love You' ve 'Saudade Do Brasil' gibi üç
önemli caz satnadardınm dışmda Ötenel'in
besteleri yeralıyor.