20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 MART 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 lstanbul Şehir Tiyatrolan TAEdan Darphane'de bir performans: 'Ölüm ve Oyun' ^ kafaları bıılaııdırmaLfKühür Servisi - Istanbul Şehir Tiyatrolan Tiyatro Araştırma La- boratuvan'nın (TAL). Dünya Ti- yatrolar Günü için hazırladıği. yitirdiğimiz tiyatro sanatçılan- mızın anısına armağan ettiği 'ÖlümveOyun' adlı performans. 27 Mart'ta Sultanahmet Darp- hane-i Amire Binası'nda ücret- siz olarak sahnelendi. Metin ta- sanmını ve yönetmenliğini Meb- met Atak'ın üstlendiği perfor- mansın süpervizörlüğünü Ayla Algan, dramaîurjisini Duygu Se- da Tomru, dekor ve kostüm ta- sanmını Nihal Kapiangı Kaya, koreografisini Eftal Gülbudak, müzikJenni Setim Atakan ve gra- fıktasanmını Bûlent Erkmen ya- pıyor. Rolleri ise Ayia Algan. Ke- nan Isık ve Erdai Ozyağcılar gi- bi deneyımli tiyatroculann yanı sıra Şehir Tiyatroları'nın ve TAL'ın genç oyunculan paylaşı- yor. Beklan Algan. Fatma An- daç Arslan. Necdet Mahfı Avnü. SamiyeHûa NedretGüvenç, Sal- tuk Kapiangı, MücapOfluoğhı ve Jeyan Matafi Tözün gibi usta oyuncular da konıık sanatçı ola- rak yer alıyorlar performansta. Yaşam denen süreç içerisinde insanın sûrekli olarak dürtüsel. toplumsal ve/ya da sanatsal an- lamda hep oyun oynadığı ve bu oynama ediminin ancak insa- nın/oyuncunun ölümüyle bittiği dûşüncesınin etrafında şekillen- miş performans. Yaşam, ölüm ve oyun kavramlan üzerine anıt ni- telığinde yapıtlar vermiş olan Hollandalı tarihçi Joan Huizan- ga, Avusturyalı ruhbilimci AMred Adkr ve VVHMam Shakespeare' in metinleri seçilmiş bu nedenle. Yani tek bir metin, tek bir oyun yok performansın içinde. Bu bağ- İamda 'Ölüm ve Oyun'. çağdaş tiyatro tarihimızde çok sık rast- lanmayan kolaj çalışması nitelı- ğinde. Huizanga'nın 'HomoLo- dens'. Adler'in "Insan Tabiaünı Tanuna' adlı yapıtlan ile Sha- kespeare'in 'Hamlet', 'Macbeth', 'Coriolanus', 'VLHenri'. 'Anto- nius ve Kleopatra', 'Kral Lear', iyatro Araştırma Laboratuvan ve Şehir Tiyatrolan sanatçılannın sunduğu, Mehmet Atak'ın metin tasanmını ve yönetmenliğini üstlendiği, Huizanga, Adler ve Shakespeare'in metinlerinden derlenen 'Ölüm ve Oyun', insanın doğumundan ölümüne dek oynadığı bütün 'oyun'lann izleğini çıkanyor ortaya. 'Troilos ile Kressida' adlı oyun- lan ve sonelerinden bölümler bir araya getirilmiş \e insanın do- ğumundan ölümüne kadar oyna- dığı bütün 'oyun'lann bir izleği çıkmış ortaya. Izfeyicinin de katüımı\ia Performans izleyicinin de et- kin bir biçimde oyuna katılımy- la gerçekleşiyor. Hatta öyle kı izleyici pek çok kez oyuncunun yerine geçiyor, oyunculann yön- lendirmesiyle ya da doğaçlama olarak tirat okuyorlar Darphane'nin açık havadaki değişik mekânlannda oynanıyor performans. Oyuncular ve izle- yiciler açık alanda bir yolculuğa çikıyorlar. yolculuk sırasında uğ- ranılan yerlerde oyun bir önceki durakta kesilen yennden devam ediyor. Bu yolculuk sırasında bir tabut taşınıyor omuzlarda. Bu, artık yaşamayan kişinin/oyuncu- nun tabutu. Ama aynı zamanda oyundakı aksesuvarlann (mas- kelerin, kuklalann vs.) oyunda- kı görev leri bittiği zaman konul- duğu bir sandık. Bir anlamda, ölen kişinin yaşamda takındığı bütün aksesuvarlarıyla birlikte yitip gitdişini imliyorbutabut. Yol boyunca bir zamanlar Türk ti- yatrosuna adını altın harflerle yazdırmış, artık hayatta olmayan usta tiyatroculann imitasyon me- zarlan ziyaret ediliyor. Proje, Ayla Algan'ın yönet- men Mehmet Atak'a 27 Mart için bir Hamlet performansı ha- zırlamasını önermesı üzerine or- taya çıkmış. Daha önce böyle bir performans gerçekleştirmiş olan Atak, eskiyi yinelemek isteme- miş. Şimdiye kadar yapılanlardan daha farklı, tiyatroyu biraz kış- kırtan, sabit kaldığı yerden alıp başka bir yere yönlendirecek bir oyun sunrnak istemiş. Shakespe- are'in ve diğer yazarlann yapıt- lanndan bir kolaj yaratma fıkri doğunca Mîna Urgan'la birlikte uzun uzun oyunun metni üzerin- de çalışmalar yapmışlar. Ve or- taya 'Öhun veOyun' adlı bu per- formans çıkmış. Uç farkh okuma Atak. oyun için ilk düşünülen mekânın Zincirlikuyu Mezarlığı olduğunu, ancak 27 Mart"ın bay- ram arifesine denk gelmesi ne- deniyle gerekli izni alamadıkla- nnı söylüyor. Böylece en uygun ikinci mekân olarak görülen Darphane'ye uyarlanmış oyun. Rol dağıtımı için özel olarak bir seçim yapılmamış. Şehir Tiyat- rolan ve TAL'ın gönüllü her oyun- cusu katılmış performansa. Shakespeare'in oyunlannın ço- ğu, olduğu gibi alınıp kullanılma- mış. Bu oyunlann kendi aralann- da da bir kolaj yapılmış. Örne- ğin bazen Macbethle Hamlet, bazen de Corilianus'la Hamlet birbirine kanştınlmış. Ya da, ör- neğin, aynı sahnede iki Hamlet yeralmış: Biri orijinal oyundaki Hamlet, diğeri olaylara alaycı- gerçekçi bir gözle bakan Ham- let. Bir diğer örnek de metin ya- zannın, 'Hamlet' oyunun başm- da, hayalet krahn Hamlet için ha- zırladığı intikam oyununu, bu performansta Coriolanus'un an- nesi Volumnia'ın ağzından ak- tarması. Oyundaki her karaktermodem dünyadaki bir olguyu imliyor. Ömeğin 'Macbeth' oyunundaki kader bacılan günümüz dünya- sındaki medya tröstü olarak yo- rumlanabilir, çünkü oyunun bü- tün suflelerini onlar veriyorlar. Oyun anlatıcısı ise belki de dev- let başkanıdır, başbakandır. Ama anlatıcıyı da yönlendirenler ka- der bacılandır. Oyundaki her karakter modern dünyadaki bir olguyu imliyor. Mehmat Atak'ın performans için Shakespeare'in oyunlannı seçmesinin nedeni. bu oyunlann ortalama bir tiyatro ızleyicisinin bile.en çok bildiği oyunlar olma- sı. Ancak performans, izleyiciye Shakespeare oyunlannı farklı açı- lardan okumayı öneriyor. "Lady Macbeth'i bize kodlandığı gibi izleriz, kafamızda bazı kalıplar vardır bu rolle ilgili. Halbuki bu kez Lady Macbeth'i üç farklı yo- rumla (Shakespeare'i>en, mini- mal realistik ve repliksiz) sunulu- yor, bu da üç farklı okumayı ge- rektiriyor" diyor Mehmet Atak. Insanlann performansı yadır- gayacaklannı kabul ediyor yö- netmen, ancak bunun kendisini korkutmadığını söylüyor. "Bîraz yadırgatmak,biraz çimdiklemek istjyorum insanlan. Sanat, insan- lan sabitliklerden çıkarmak, ka- falannı bulandırmalıdır." 'Ölüm ve Oyun' adlı perfor- mans bir kez de Muhsin Ertuğ- nıl'un ölüm yıldönümü olan 29 Nisan'da gerçekleştirilecek. Kyle Eastwood, babasının yarım bıraktığı müziğe dört elle sarıldı 30 yaşındaki Kyle'ı babası Cünt Easrtvood'un sevgisi, müziğe yöniendirmiş. 'Cazbütünüyle birgönülişidir'Kültür Servisi - Beyazperdenin haşin erkeği Clint Eastwood'un bir zamanlar caz piyanisti olarak kariyer yapmak istediğini biliyor muydunuz? Bu hevesi çok uzun sürmemiş ve seçimini sinemadan yana kullanmış Easftvood. Ancak ünlü aktörün bugün 30 yaşındaki oğlu Kyle, babasının yanm bıraktığı müziğe dört elle sanlmış, dört nala ilerliyor. Kyle Eastwood, kurduğu ve liderliğini yaptıgı caz grubuyla birlikte önümüzdeki ay Londra'da caz kariyerine başlayacak. Daha sonra grubuyla çıkacağı Avrupa turnesinde kalabahk izleyici kitlelerinin karşısında esaslı bir sınavdan geçecek olan genç sanatçı, müzik dünyasında adını geçen sene çıkardığı 'From There to Here' adlı albümle duyurmuştu. Ünlülerin çocuklanran sanatsal etkinliklerine karşı her zaman önyargıya varan olumsuzlukla yaklaşan eleştirmenler bu albüme övgüler yağdırmışlardı. Kyle Eastwood'u sinema oyuncusu ohnak yerine bir müzisyen olmaya yönlendiren etken, babasının müziğe duyduğu sevgı olmuş. Bir zamanlar caz piyano akorlan üzerinde dolaşmayı çok seven babasının, evin içinde doğaçlama olarak sunduğu jam session'lann içinde büyümüş Kyle: "Bana müziğin tadını veren ilk şey babamuı e\deki konserleri oldu. Müakle ilgili ilk anılanm caz üzerinedir. Zaman zaman başka müzik tüıierine de yönekiim ama dönüp dolaşıp geldiğim yer yine cazdı. Caz benim ilk aşkundL" Üniversitenin sinema bölümünde öğrenim görmeye başlayan Kyle'ın hayatında müzik giderek daha ön sıralara yerleşmeye başlamış. Okula bir yıl ara vermiş ve var gücüyle kontrbas çalmayı öğrenmiş. Peki babasının yanm bıraktığını o tamamlayabilecek mi? "Babam müzisyen olup olmamak üzerine epey kafa >ordu aslmda" dıyor Kyle. "ancak sinema daha ağu- bastı. Samrun yinc de piyano çalmaya daha fazla zaman a> ıramadığı için kendini hep huzursuz hissetti". New York'ta eşi LoraGomezve dört yaşındaki kızı Graylen ile birlikte yaşayan Kyle, New York'un müzikle uğraşan kişilere çok fazla olanak sunduğuna inanıyor. Müzikte kendisini geliştirmenin tek yolunun bu işi hiç ara vermeksizin yapmak olduğunu düşünüyor. Ailesinden sonra yaşamında öncelik verdiği ikinci şey bu. Babasının sınemada elde ettiği başanyı Kyle müzikte yakalayabilecek mi, bilinmez. Ancak oldukça cömert eleştiriler aldığı söylenebilir. Örneğin •Straight NoChaser Magazine'de yer alan eleştiri şu sözlere yer veriyor. "Easrnood'un ton seçmek konusunda doğuştan gelen bir yeteneği var. Tıpkı kontrbas çalmakta olduğu gibL." Cazın bütünüyle bir gönül işi olduğunu düşünüyor Kyle: "Ancak çok sevdiğiniz takdirde yapacağuıız bir istir bu; zengin ve ünlü olmak için degiL.." BİNGÜLBAŞARIR1N SERAMİK SERGİSt EPSİLON GALERİSİ^NDE 'Hitit sanatı bir sentez'İZMtR (Cumhuriyet Ege Büro- su)- Uluslararası seramik sanatçımız Bingül Başanr'ın 39'uncu sanat yı- lında açtıgı 14. kişisel sergisi, Epsi- lon Sanat Galerisi'nde sürüyor. - Önümüzdeki yıl seramik sana- bnda 40. sanat \üınıa kutlayacaksı- nız. Bu süre içinde seramik sanatma katkılanmz neler oldu? Seramikle ilgilenmeye başladığım yıllarda Türkiye'deki seramik sanat- çılan. ağırlıklı olarak seramiğin iş- levsel ve artistik yanıyla ilgileniyor- lardı. Bu tarzda yapıtlar üretiliyor- du. Bu ortamda seramik sanatına kavramsal olarak yaklaştığımı söy- leyebilirim. 1964'tetstanbul,Anka- ra ve Paris'te açtığım duvar panola- n ve soyut formlanmın yer aldığı sergilerimde amacım, seramiğin an- latım özelliklerinı öne çıkarmaktı. Et- kilendiğim tüm olaylan seramiğım- le ifade etmeye çalıştım. 1980'lerin ortalanna kadar ırk aynmı. insanın baskıya karşı direnci, birikim, degi- şim, dönüşüm ve çevre kirliliği gibi kavramlan işledim. - EtkiK bir anlatun aracı dediğüüz, seramik sanatının kent alanlannda ve mimari yapılarda görüimesi ko- nusunda neler düşünüvorsunuz? Anıtsal çalışmalar yapmaktan çok hoşlandığımı söylemeliyim. Çeşitli mimari mekânlara uygulanan duvar panolan yaptım. Burada çok önem- li olduğunu düşündüğüm bir nokta- ya değinmek isterim; bu tür çalışma- larda panonun kendisi kadar mima- riyle ve çevresiyle bütünleşmesi de çok önemlidir. Yapılançahşmalann görkemi, bulunduğu ortamla sağla- dığı uyum ile doğru orantılıdır. Dış mekân seramiklerinde ise suyla bağ- lantılı yapıtlar ilgimi çekiyor. Bu- nun bir uygulamasını 1997*de Bozü- yük Belediyesi'nin düzenlediği Bah- çe Seramikleri Sempozyumu'nda yapmıştım. Söz konusu uygulama, iki metre yükseklik ve üç metre ge- nişliğinde bir Hitit Güneşi formuy- du ve en üst noktasından akan sular yanlardaki havuza b^şalıyordu. Se- ramiğin doğal bir malzeme olması ve organik formlann uygulanması- na imkân tanıması nedeniyle kent ölçeğinde değerlendirilmesini her zaman öneriyorum. Örneğin, Japon- ya bunun örnekleriyle dolu. Sanat eserlerinin, toplumun günlük yaşan- tısında yer alması ve daha geniş kit- Ielere ulaşabilmesi için böyle uygu- lamalar yaygınlaştınlmalıdır. Tabii ki toplumun tüm ortak mallan için olduğu gibi bu eserlerin de saldırgan- lıklara uğramasını önleyecekkoru- ma önlemlerinin alınması kaçınıl- maz oluyor. - Son yıllarda özellikle 1986 yı- fandan bu yanaçahsrnalarınKda do- ğal motifleri işlediğiniz gözleniyor. 13 ytl önce seramiğinize yansıyan etld- lerneydi? İnsanın giderek doğadan uzaklaş- tığını görüyor ve bundan rahatsızlık duyuyorum. Doğal oluşumlara her za- man ilgı duyuyorum; fosiller, mer- canlar, volkanik taşlar benim için çok çekiciydi. Önceleri seramik taş- lar yapmaya başladım. sonra da se- ramikle linyit kömürü cürufunu bağ- ladım. O çalışmalar benim için ade- ta birer oyundu ve doğanın kusursuz oluşumlanyla aşık atmaya çalışıyor- dum. Cürufla yaptığım çalışmalar- da dönüşüm söz konusuydu; atık • Hitit çalışmalanmda rengi tercih ettim. O günkü yaşamla ve o yaşamın içindeki insanla özdeşleşmek istedim. Bu arada Hacivat ile Karagöz'ü keşfettim; bazı Hitit tannlarınm Hacivat ile Karagöz'e ne kadar benzediğini görüp şaşırdım. maddeleri alıp bir yapıta dönüştür- mek bana müthiş bir heyecan veri- >ordu. Bu çalışmalar çeşitli dünya müzelerinde \e seramik sanatıyla il- gili uluslararası yayınlarda yer aldı. Getecek yil 40. sanat yıh - Son serginizde Hitit sanatuu iş- liyorsunuz. Hatti halkına ait olduğu söylenen güneş kursu formu uzun yıllar gerek heykel gerekse duvar panolannda yerini aldı. Hitit sanatının bir sentez sanatı olduğunun farkına varmaya ve geçen yıl Hitit kabartmalannı ça- lışmaya başladım; hazırladığım ilk parçalar 1998 Kahire Bienali'nde sergilendi. Sergi, heykel, pano ve duvar tabaklan olmak üzere üç ana kategoriden oluşuyor. Heykellerim- de yine camı kullandım; bu sefer cam, bir anlatım aracı olarak görev yaptı ve şeffafiığı onunla ifade ettim. Duvar panolan ve duvar tabaklann- da Hitit kabartmalan, çivi yazısı ve hiyeroglife ağırlık verdim. - Hiç alışık olmadıkları renkler kullanmışsmız» Yapıtlanmda genellikle çok renk kullanmam, ancak bu Hitit çalışma- lanmda rengi tercih ettim. O günkü yaşamla ve o yaşamın içindeki insan- la özdeşleşmek istedim. Arkeolojik yaklaşımdan biraz uzak, o günleri, o yaşamlan kırmızısı, sansı ve ye- şiliyle canlandırmayı amaçladım. Bu arada Hacivat ile Karagöz'ü keşfet- tim; bazı Hitit tannlannın Hacivat ile Karagöz'e ne kadarbenzediğini gö- rüp şaşırdım. Uzun yıllardan beri sü- ren Hacivat ile Karagöz'ün nereden geldiği ve kimlere ait olduğu tartış- masını kendi içimde sona erdirdim. Formlarda özellikle bu figürleri iş- ledim. Bu çalışmalann daha uzunca zamanımı alacağını ve sanatımı bes- leyeceğini sanıyorum. - 40. sanat yıhmzı nasıl kutlaya- caksnuz? Oyesi olduğum Uluslararası Sera- mik Akademisi'nin Almanya'da dü- zenleyeceği sergiye katılacağım. Aynca lstanbul'da bir sanat gale- risi için bir sergi hazırlıyorum. BU A3AMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Anı ve Edebiyat Bu yıl TÜYAP'ın düzenlediği Izmir Kitap Fuan'nda Mustafa Şerif Onaran, Turgay Gönenç, Yüksel Pazarkaya ve ben "Anı ve Edebiyat" konusunda söyleştik okurlanmızla. O toplantı da anı oldu bugün. Zengin ve günümüze de ışık tutan ömekleri var anı- lann edebiyatımızda. Bir dönemin düşün ve edebiyat adamı, kendisin- den sonra gelecek olanlara yaşam serüvenlerini de "emanet" eder anı yazılannda. Çoğun, bireysel olanın toplumsal olanla iç içe gir- diği yazılardır anı yazılan. Bu özellikleriyle yazıldıklan döneme tanıklık eder- ler. En eski hapishanecilerimizden Narmk Kemal'in Ma- gosa Kalesi'ne sürgün gittiği ilk günü anlatan "Mes Phson Muahezenamesi"nöe karşılaştığımız şu satır- lar demokratikleşme savaşımındaki bireyi somutlar gibidir. Yûzbaşıya, biz nereye gideceğiz, dedim. 'Gereği dolayısıyla şimdilik buraya' karşılığını aldım. Göster- diğiyer, kışlanın iki dirseğı arasında yapılmış yerie bir- likte bir oda idi ki genışliği ve uzunluğu birer kanş ol- mak üzere tahtayla örtûlmüş birpenceresi, birde eğ//- meden girilmesi olanaksız bir kapısı vardı. Içine gir- dim. Kenanndaki faş dirseği üzerine yorgana ben- zer bir şilte serdiler. Biryanına çarşafinceliğinde bir yorgan, biryanına şilte kahnlığında biryastık koydu- lar. Kapının önüne de tüfekli iki karakol diktiler. Dûnyada en az kuruntulu biradam öyle bir durum- da bulunsa kuşkusuz idam olunacağını sanırdı. Ben- se o rahat döşeğe uzandım. Baktım kı odanın uzun- luğu tam boyuma göre yapılmış, heryanı toprak. Bir yönünde iğne deliği kadar sızacak bir yer yok. San- kiyeryüzündeyapılmış bir mezariçindeyim." (Sade- leştiren Ibrahim Okjun, Türk Dili Dergisi, Mart 1972) Halit Ziya Uşaklıgil'in 1936 tarihini taşryan Kırk Yıl adlı yapıtında, Edebıyat-ı Cedıde'ye ilişkin anılanyla birlikte II. Abdülhamit döneminin düşünce ve yarat- mayı baskı altında tutabilmek için aradığı umar yol- lan dikkatimizi çeker. Aynı dönemin ünlü kalemlerinden Hüseyin Cahit Yalçın, Edebi Hatıralar (1935, Edebiyat Anılan adıy- la 1975) kitabında Edebiyat-ı Cedide hareketine ön- cülük eden şair ve yazarların bu hareket içindeki iş- levleriyle kişisel özelliklerini anlatmıştır. Öykü ve ro- man yazan kişiliği, 1909'dan sonra ortaya çıkan Ya- kup Kadri de "Gençlik ve Edebiyat Hatıralan" (I. bas 1969). Mehmet Rauf'tan Ahmet Haşim'e, Ha- lide Edib'e kadar dostluk ettiği onu aşkın edebiyat- çının, özellikle 1923 öncesi kendi üzerindeki etkile- rini anlatır. Günümüze başka açılardan da ışık tutan içtenlik ömekleri de var kimi edebiyat adamlannın anı- lannda. Yahya Kemal'in ölümünden sonra yayımlan- masını "vasiyet ettiği" "Çocukfuğum, Gençliğim, Si- yasi ve Edebi Hatıralanm" (sf. 102,1973) kitabında okuduğumuz satırlar özeleştiri mi sayılmalı, itiraf mı? "Paris'te dinsizliğim arttı. 1904 senesi Paris'te ki- lise ve din düşmanlığının azdığı ve sosyalist cereya- nın sert bir rüzgâr gibi estiği bir seneydi. Mitinglere ve nümayişlere kanşıyordum. Sokaklarda 'Intemati- onal' dinlerken kalbim geniş birinsanlıksevgisiyle do- luyordu vegözlerimyaşanyordu. Jaures, Pressen- ce, Vaillant, Alman anarşist Sebastian Faure ve Malato'nun nutuklannı hararetie dinliyordum. Din- sizSik ve ihtilalcilik heveslerim arta arta Jean Grave'ın 'Temps Nouveaux' gazetesinin ateşli bir kaahi ve müfrit bir tilmizi oluverdim. Bu düşünüşte ve yeni bir tarzda kekelediğim bazı mısralan doktor Abdullah CevdetgöVmüş vepekziyadebeğenmişti. VictorHu- go'yu seviyordum, bu merhaledeki düşûnüşüm epey uygun olduğu için onun şiirini anlamakla, romantiz- me kolay bir kapıdan girmiş oldum. Ihtilalci harare- tim 1905'e kadar sürdü ve sonra sönmeye yûz tut- tu. Kendimi Paris'in eğlencelerine, hevâ vü heves- lerine kaptırdım." Niteleme yerindeyse anılannda başka bir "itirafçı" kimliği gösteren Yusırf Ziya Ortaç, Alman emper- yalizminin dümen suyunda girdiğimiz 1. Dünya Sa- vaşı içinde başkomutan, Enver Paşa'nın şiiri de gü- dümüne alma hevesini anlatırken okuyacağımız sa- tırlan yazmaktan alamaz kendini. "Şimdimasanın ûstûndeyıllannsararttığı bir 'Akın- dan Akına' var; kâğıdına, mürekkebine, kartonuna im- renerek şiirterine iğrenerek bakıyorum. Kitap on bin tane basılacaktı... Kitap basıldıktan sonra Harbiye Ne- zareti'nden aldığım mektupta, kahraman askerteri- miz içinyazdığım şiirlere başkomutanlık adına teşek- kür ediliyor ve kitabımın cephelere dağıtılmak üze- re satın alınacağı bildiriliyordu. Bihnci Dünya Sava- şı 'nın ilkharp zenginibendim galiba. Cebimde, Har- biye Nezareti'nin çifte saatli kapısından çıkarken iki yüz yirmi lira vardı. İki yüz yirmi liraya dört odalı bir ev alınırdı o zaman" ( Y i Ortaç, Bizim Yokuş, s. 41 - 45,1966). Hececileri izleyen 1940 edebiyat kuşağının anıla- nnda bu türden itiraflara rastlanmıyor kuşkusuz. On- lann yaşam serüvenlerinde Sansaryan Hanı, kitap- lannın toplanarak yargıç karşısına çıkanlmalan, sür- gün ve cezaevi var. H.l. Dinamo, Rıfat llgaz, Abidin Dino ve Kemal Sülker'in kitaplannda Tek Parti ve Demokrat Parti dö- nemlerinin hukuk dışı baskılan, birtarihin sergilenme- si gibi duyarlılığımıza çarpar. Anılara düşkünlüğümüz, geçmişe mi götürmeli bi- zi, geleceğe mi?.. TÜYAP'ın düzenlediği "panel"de de konuşurken, yanıt aradım bu soruya. Öyle sanıyorum ki eskimeyen eski olarak niteledi- ğimiz yaprtlar ve tarihsel olgular geçmişe değil gele- ceğe götürüyor. e:posta: skurdakul a superonline.com Yıan Köpüğü', 1998'in en seviten caz albümü • Kültür Servisi- Tuna Ûtenel'in son çalışması ' Vian Köpüğü' (L'Ecume De Vian), Jazz dergisinin düzenlediği okuyucu anketinde 1998'in en iyi caz albümü seçildi. Albüm, aralık ayında Aura etiketiyle yayımlanmıştı. Piyanist, saksofoncu ve besteci Tuna Ötenel'in, Boris Vian'm romanı "Günlerin Köpüğü'nden esinlenerek 'Vian Köpüğü' adını verdiği albüm, 2K Denizcilik'in sponsorluğunda Paris'te tamamen canlı olarak kaydedilmiş, tanıtım sponsorluğunu ise Superonline üstlenmişti. Kontrbasta Pierre Michelot ile davulda Phillippe Combelle'nin Ötenel'e eşlik ettiği albümde "Here's That Rainy Day', M Love You' ve 'Saudade Do Brasil' gibi üç önemli caz satnadardınm dışmda Ötenel'in besteleri yeralıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle