Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 MART 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMI 11
Bir villa al tı asra bedel• Yüzme havuzlu, tenis kortlu,
saunalı Çamlıca Konaklan'ndaki lüks
villalardan alabilmek için asgari
ücretlinin maaşını hiç harcamadan
656 yıl çalışması gerekiyor. Oysa
Türkiye vergi rekortmeni Demir
Sabancı'nın geçen yıl sadece ödediği
vergi ile bu evlerden 4.3 tane
alınabiliyor. Lüks konut fiyatlan,
ülkedeki gelir dağılımının
çarpıklığını ortaya koyuyor.
MUTLU DEMİRKAN
Lüks konutların fiyatlanndan yola çıkarak
yapılan bir karşılaştırma, ülkedeki gelir dağılı-
mının çarpıklığını da ortaya koyuyor. Bugün ts-
tanbul'un çeşitli bölgelerinde yaptınlan lüks si-
telerden bir villa alabilmek için bir asgari üc-
retlinin 656 yıl hiç harcama yapmaksızın çalı-
şıp para biriktirmesi gerekiyor.
Buna karşın Türkiye vergi rekortmeninin ge-
çen yıl ödediği gelir vergisi ile bu villalardan 4.3
tane almak olası.
tstanbul'da lüks sitelerde konut fiyatlan, sa-
100 müyonun alnnda ayhk iicret alan bir memur, lüks shderden ev almayı hayal bik edemeyecek.
bit gelirlilerin ömürleri boyunca ellerine geçen
paradan çok daha fazla.
Örneğin Oçem Taahhüt Ticaret'in yaptırdığı
Çamlıca Konaklan'nda, tenis kortu, spor saha-
sı, yürüyüş parkuru, kapalı-açık yüzme havuzu,
sosyal tesisleri, sauna, solaryum, kapalı spor
salonu gibi birçok olanağı bir arada banndıran
sitelerde dubleks bir villanın fiyatı 1 milyon
222 bin dolar yani yaklaşık 450 milyar lira.
Bu villaya sahip olabilmek için yaklaşık 57
milyon net gelire sahip olan bir asgari ücretli yurt-
taşın kazandığı parayı hiç harcamadan 656 yıl
çalışması gerekiyor.
Oysa tstanbul'un veTürkiye'nin vergi rekort-
meni Demir Sabancı geçen yıl bu villanın fiya-
tının 4.3 katmı sadece vergi olarak ödemiş. Bu
villanın fiyatı aynı zamanda futbolcu Hakan
Şükür'ün geçen yıl ödediği vergiye eşit. Şü-
kür'ün transfer ücretiyle ise bu villalardan 3 ta-
ne alabilmek olası.
1980'de nasüdı?
Öte yandan 29 Eylül 1980 tarihinde Cumhu-
riyet Gazetesi'nde yayımlanan bir haberde, Ta-
rabya'da 3 katlı, yüzme havuzlu, 6 yatak odalı,
2 salonlu, hamam ve saunalı bir villayı satın
alabilmek için o tarihte bir asgari ücretlinin 1014
yıl hiç harcama yapmadan çalışması gerektiği
belirtiliyor.
Aynı haberde, o tarihte 50 milyon lira olan bu
villayı lstanbul Ticaret Odası Başkam'nın net ge-
lirini harcamadan 58 yılda, Bûlent Ersoy'un ise
23 yıl 2 ay çahşarak alabilecekleri hesaplanmış.
Aradan geçen zaman asgari ücretliler için ko-
şullann fazla değişmediğini buna karşıhk üst ge-
lir grubunun alım gücünün arttığını ortaya ko-
yuyor.
1980'li yıllarda boğazda lüks bir konut sahi-
bi olabihnek zenginler için bile önemli bir ma-
li yük getirirken bugünün vergi rekortmenleri yıl-
lık gelirleri ile bu villalardan birden fazla
alabiliyor.
Sanayici çevreyle barışbKOCAELİ (AA) - Kocaeli'deki sanayi
kuruluşlannın tzmit Körfezi'nin kirlili-
ğindeki payı, alınan önlemler ve sanayi-
cilerde oluşan çevre bilinci sonucu son 15
yılda, yüzde 95'ten yüzde 5'e düştü. Ko-
caeli II Çevre Müdürlüğü'nden alınan bil-
giye göre, Körfez'deki kirliliğin önlenme-
sı amacıyla 7 yıldır sürdüriilen çalışmalar,
olumlu sonuç verdi. lstanbul Teknik Üni-
versitesi'nin (tTÜ), Körfez'i ileri derece-
de kirleten 27 kuruluşu baz alarak 1984
yılında yaptığı araşurmada, sanayinin yüz-
de 95 olarak belirlenen kirlilikteki payı-
nm, 1995 yılında TLBtTAK Marmara
Araştırma Merkezi'nce (MAM) yapılan
araştırma sonucunda, yüzde 5'lere gerile-
diğı görüldü. İTÜ ve TÜBİTAK MAM'ın
araştırmalannda, 27 kuruluşun Körfez'e
bıraktığı günlük organik yük miktannın,
78 tondan 23 tona düştüğü belirlendi.
• Izmit Körfezi'ndeki kirlilikte, sanayinin 15 yıl önce yüzde 95
olan payı, alınan önlemler sonucu yüzde 5'e düştü. 1992'de 25
olan antma tesisi sayısı, bugün 220'lere kadar yükseldi.
ll Çevre Müdürü Mahmırt Ak-
TOL sanayi kuruluşlannın kirli-
İiktekı payının azalmasında. ka-
rarlı mücadele ve çe\xe bilinci-
nin gelişmesine paralel olarak
artan toplumsal baskının önem-
lı rol oynadığını söyledi. Çevre
si sonucu, 1992'de 25 olan biyo-
lojik ve kimyasal antma tesisi sa-
yısu bugün 220"lere kadar \ük-
sekii. Bunlann >anı sıra proses-
lerigereği,zorunhıluğu hulunma-
yan çok sayıda kuruluş da. ant-
ma tesisi kurdu. Bunun sonu-
Müdürlüğü'nün kurulduğu 1992 yılında,
prosesleri gereği. antma tesisi kurması
gereken 200 sanayi kuruluşundan yalnız-
ca 25'inin bu şartı yerine getirdiğini ifa-
de eden Akyol. şöyle konuştu: "Kocaefi Va-
liliği'nia kirtiliğe karşı karariı mücadelewr-
mesi, mücadelede gerekli teçhizadann sü-
raüe tamamlanması ve özellikle yerel ba-
sının konunun üzerine hassasiyeüe gitme-
cunda, Körfez'de belirgin bir düzelme gö-
rüidü. Geçmişte 2'ye kadar düşen bahk
çeşidi. son araşnrmalara göre 25'e yüksel-
di."
Akyol, Türkiye'nin en yoğun sanayi
bölgesi olan Kocaeli'nde, sanayiden kay-
naklanan kirliliğin, evsel atıklardan kay-
naklanan kirliliğin çok altında olduğuna
dikkati çekerek, şöyle devam etti: "Izmit
Körfezi'ndeki mevcut kirliliğin yüzde 95'i,
evsd atıklardan kaynaklanmaktadır. 1993
yıünın tahmini değeriendirmelerine göre,
günde 64 ton evsel organik yük. Körfez'e
deşarj edilmcktedir. Gerekli önlemler ahn-
madığı takdirde, bu rakamın 2000 >ılında
88 tona ulaşması bekleniyor."
Evsel kirülik
Akyol. evsel kirliliğin de önlenebilme-
si için, Karamürsel-Hereke sahil bandı-
nın kollektörle kuşatılması amacıyla baş-
latılan çalışmalann sürdüğünü bildirdi.
Kolektörlere verilecek evsel atıklann. 5 ay-
n merkezde yapılacak antma tesislerinde
toplanacağını ifade eden Akyol, bu pro-
jenin kısa sürede gerçekleşebilmesinin.
îller Bankası kaynaklarından aynlan
ödeneğin arttınlmasına bağlı olduğunu
sözlenne ekledi.
Ödemiş Cünlüce Köyü
Köyden
Dubai'ye
ihracat
ÖDEMİŞ (AA) - îzmir'in Ödemiş
ilçesi Günlüce Köyü'ndeki fabri-
kada üretilen iş makinelerinin, pet-
rol zengini Birleşik Arap Emirlik-
leri'nin en zengin emirliğı Dubai'ye
ihracına başlandi.
Bu köydeki ilkokulda calışan 4 öğ-
retmenin 30 yıl önce görevlerinden
aynlarak kurduklan Mastaş AŞ'nin
Günlüce Köyü'ndeki fabrikasında
tüm parçalan üretilen ve montajı
yapılan, 'ön yükleyici ve kanal ka-
acı' iş makinelerinden beşi TIR'a
yüklenerek Dubai'ye sevk edildi.
Mastaş Genel Müdürü Hüseyin Son,
köyün çehresini değiştiren fabrika-
da 150 işçinin çalıştığını belirtti.
D U N Y A E K O N O M İ S I N E B A K I Ş ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA ergin@ergin.demon.co.uk
NATO'nun belirtilen
amacı, Sırplann, Kosova-
lı Amavutlara yönelik, soy-
kınm düzeyıne ulaşan sal-
dınlannı durdurmak veye-
ni bir Balkan Savaşı'nın
çıkmasını engellemek.
NATO, SırpGenelkurma-
yı'nın, fa2la kayıp verme-
mek için Miloseviç'i kısa
sürede banşa zorlayaca-
ğını umuyor.
Ne ki, şimdilik, NA-
TO'nun hava saldınlanna
başlarken saptadığı he-
deflerine, ilk günkünden
daha yakın okjuğu söyle-
nemez. Sırplar, Arnavut-
lan eskisinden daha hız-
la öldürmeye başladılar.
Yugoslav askeri kapasite-
sinı yok etmenin çok uzun
bir süre alacağı anlaşıldı.
Makedonya'daki Sırp nü-
füsun tansiyonu, bir iç sa-
vaşa doğru yükselmeye,
Makedonya da çatışma-
lann içine çekilmeye baş-
larken bir Balkan Sava-
Ş4 olasılığı artıyor. Dünya-
da yeni bir 'soğuk sa-
vaş' havası esiyor.
Diğer taraftan, gerek
NATO ülkelerinde gerek-
se de dünya kamuoyun-
da, saldınlann, politik, etik
gerekçeleri, olası sonuç-
lan üzerine yoğun birtar-
tışma var. NATO saldınla-
nna hem solda, hem de
sağda, kendi söylemleri
içinde, son derecede hak-
lı nedenlerle karşı çıkan-
lar, Kosova'daki Arnavut
azınlığın katledilmesinin
nasıl önleneceği konu-
sunda ikna edici bir çö-
züm öneremiyorlar. Ko-
sova'daki Arnavut azınlı-
ğın katliamını engellemek
gerekçesiyle NATO sal-
dınlannı desteklemekten
yana olanlar ise, 'ağaca'
gözlerini dikmişler (son
derecede haklı nedenler-
le), ancak ormanın için-
de saklı, daha büyük fe-
laket olasılıklannı göremi-
yoıiar. Belli ki henüz ku-
rallan tam olarak bilinme-
yen, haritası çıkanlmamış
bir döneme girdik.
'Soğuk savaş
ertesi'nin sonrası
Buna şimdilik, 'soğuk
savaş ertesinin sonrası'
dönem diyebiliriz. Bu dö-
nemin temel ekonomik
özelliği, genel bir üretim
fazlası basıncından kay-
naklanan mali istikrarsız-
lıkiarla kendini açığa vu-
ran bir kriz. Aşın üretim
dış pazarlann önemini art-
tınyor, rekabeti şiddetlen-
diriyor, işçi sınıfı üzerin-
deki baskıları yoğunlaştı-
nyor. Düne kadar geçer-
li olan ekonomik düzen-
leme sistemleri (serbest
piyasa ve liberaiizm) ve
bunlann kurumları (IMF,
DTÖ) etkilerini yitiriyorlar.
Kriz, tüm diğer gelişme-
lerin üzerinde yaşandığı,
yaşanacağı ve kendisine
atıfla açıklanacağı zemin-
dir.
Bu zemin üzerinde, ön-
ce 'soğuk savaş' bitti ve
iki kutuplu dünyadan, kı-
sa bir süre için tek kutup-
lu dünyaya geçtik. Körfez
Savaşı'ndan sonra, bu tek
kutuplu dünya, hızla çok
kutuplu bir dünyaya doğ-
ru evrimleşmeye başla-
dı. Samuel Hunting-
ton'ın Foreign Affa/rs
Balkan Bataklığında Son Tango
na çözemez bir duaıma
geldi. Halen uluslararası
sorunlann saptanması ve
çözülmesi için ABD mü-
dahalesi gerekiyor, ama
ABD'nin bu sorunlan çöz-
mek için bir grup ülkenin,
özellikle Avrupa'nın des-
teğine gereksinimi var.
Tek kutuplu dünyadan
çok kutuplu dünyaya ge-
çiş, ABD karşısında, al-
ternatif ittifaklara liderlik
edecek güçlerin şekillen-
mesiyle gerçekleşecek.
Bir sonraki adım ise,
ABD'nin hegemonyası-
nın açıkça tehdit edilme-
sidir. ABD açısından, bu-
günkü sürecin daha faz-
la ilerleyerek mantıklı so-
nuçlaraulaşmaması için,
gelecekte ortaya çıkma-
yonu kaldı. Ancak, Rus-
ya Federasyonu'nun eko-
nomik ve sosyal krizi da-
ha da derinleşti.
Asya krizinden sonra,
Batı'nın sunduğu reçete-
lere muhalefet, önce yö-
netici kesim, sonra da
halk içinde yükselmeye
başladı. Rusya, ekono-
mik krizi aşmaya, gere-
ken kaynakları elde et-
meye uygun bir iç ve dış
politika arayışını hızlan-
dırdı.
Birçok gözlemciye gö-
re, (ömeğin Chartes Cto-
ver, Foreign Affairs), içe-
ride reform süreci askıya
alınırken dış politikada bi-
ri Prirnakov, diğeri de Ko-
münist Partisi Başkanı
Zuganov tarafından,
NATO'nun
Kosova'ya
hava
saldınlanna
başlarken
saptadığı
hedeflerine,
ilk
günkünden
daha yakın
olduğu
söylenemez.
Mart/Nisan (1999) sayı-
sında vurguladığı gibi, ha-
len tek ve çok kutuplu
dünyalar arasında bir
yerdeyiz. Bence bugün,
bunun yarattığı siyasi ve
düşünsel karmaşayı yaşı-
yoruz.
Soğuk Savaş'ın iki ku-
tuplu dünyasında ulusla-
rarası sorunlar, kutuplar
arasındaki dengelere gö-
re çözümleniyordu. tek
kutuplu dünyada ise he-
gemonik devlet, tek ba-
şına sorun çözücü olarak
ortaya çıkar. Karşısında,
ne tek tek ne de biıiikte
tehdit oluşturacak güçler
bulunmaz. ABD'nin, bu
tek hegemonyacı güç du-
rumu çok kısa sürdü. Di-
ğer ülkeler hızla kendi ulu-
sal, bölgesel çıkarlanna
öncelik vermeye başla-
dılar. ABD uluslararası dü-
zeyde, sorunlan tek başı-
sı olası hegemonik oda-
ğın, şimdiden, tekrar or-
tak bir düşmana karşı, ka-
lıcı bir şekilde ABD lider-
liği altına alınması, iki ku-
tuplu dünyaya geri dö-
nülmesi gerekir.
Çok kutuplu dünyaya
ebelik etmeye en güçlü
adaysa Avrupa Biriiği.
Ortak düşmanın nasıl
şekillenebileceğini ya da
şekillenmeye zorlanaca-
ğını görebilmek için, iki
kutuplu dünyanın diğer
hegemonik kampında ne-
ler olduğuna kısaca baka-
lım.
SSCB dağıldıktan son-
ra, geride, Batı'ya ben-
zemeye çalışan, krizini
serbest piyasa mekaniz-
masıyla aşmaya, gerekli
fonlan alabilmek için de
Batı'ya uyum sağlamaya
çalışan Rusya Federas-
'Stratejik Üçgen' ve Av-
rasya Geopolitiği' ola-
rak tanımlanan bir yöne-
lim öne çıkmaya başladı.
Primakov'un 'Stratejik
Üçgen'i, Rusya-Hindis-
tan ve Çin ittifakına da-
yanıyor. Bu ittifak, geliş-
mekte olan ülkelere, ABD
hegemonyasına karşı
destek sağlayarak bir
uluslararası etki alanı kur-
mayı amaçlıyor.
Zuganov'un yaklaşımı
ise, dünyanın merkezine
Rusya ve Çin hinterlan-
dını, Asya kültürterinin Ba-
tı'dan farkını koyuyor, bu
güce, 'Radikal Islamı'
Çantiemperyalist' olduğu
için) ve gelişmekte olan ül-
keleri ekleyerek Batı'ya
karşı bir blok oluşturma-
yı amaçlıyor.
Rusya'da güçlenmek-
te olan ruh haliyle de
uyum içinde olduklan için,
birleştirici bir özelliğe de
sahip bu yaklaşımlar, ye-
ni bir soğuk savaşın to-
humlannı dataşıyorlar. Bu
yeni yönelim, birdüşman
sağlayarak, ABD'nin he-
gemonik hedefleriyle de
ilginç bir şekilde örtüşü-
yor.
Ve ekonomik
krizin
dinamikleri...
Ekonomik kriz açısın-
dan, yukanda değindiğim
gibi, fazla kapasitenin
emilmesi için ek talep ya-
ratılması gerekiyor.
Ek talep, ücret artışla-
rı, sosyal harcamalar yo-
luyla, tüketim destekle-
nerek sağlanabilir.
Ancak bu, sermaye açı-
sından, kâr oranlan üze-
rinde, mali piyasalarda ek
bir basınç yaratacağı için
tercih edilmiyor.
Bunun yerine, hem II.
Savaş sonrası dönemde,
hem de Reagan döne-
minde uygulanan, aske-
ri harcamalann arttırılma-
sı, savaş sanayiinin dev-
let eliyle desteklenmesi
yöntemi daha cazip bir
seçenek.
Halen krizini yaşamak-
ta olan sermaye birikim
rejiminin stratejik enerji
kaynağı ise petrol. He-
gemonyacı güçlerin, pet-
rol yataklannın, üretimini
ve dağıtımını denetleme-
si gerekiyor.
Hem petrol, hem de sa-
vaş sanayii, bugün Balkan
platformunda kesişiyor.
Azerbaycan ve Kaza-
kistan petrollerinin taşın-
ması için Rusya'nın (Bo-
ğazlar dışında) tek seçe-
neği, Novorossisk- Bul-
garistan - (Yunanistan'ın
NATO üyesi olduğu düşü-
nülürse) Yugoslavya/
Kosova limanlan (NATO-
Akdeniz, petrol ve ekono-
mi: ABD Savunma Ba-
kanlığı Raporu. Doküman,
1465/24 Mayıs 1995).
Kafkasya ve Hazar bölge-
si gibi, buranın dadenet-
lenmesi, hem NATO hem
de Rusya için yaşamsal
bir öneme sahip.
Rusya'nın petrol dışın-
da, Batı'yla rekabet ede-
bildiği en önemli sanayi ve
ihraç malı, silah. Şimdi
Balkanlar'da, Batı ülke-
leri, B-2 gibi en son silah
teknolojisini deneme, Rus
yapısı MİG'lere, tanklara
karşı kendi uçak vetank-
lannın üstünlüklerini kanrt-
lama şansına sahip.
Ek olarak, ABD de,
Washington Post'un
vurguladığı gibi (26/03)
kendi savaş teknolojisi-
nin Avrupa'dan ne kadar
daha üstün olduğunu,
'Avrupa 'nın ortak bir sa-
vaşta ABD'ye ayak uy-
durmasının giderek zor-
laştığını' gösterdi.
Görüldüğü gibi, bu du-
rum, hem ABD'de hem
de Avrupa'da savaş har-
camalannın arttınlması-
na yeni gerekçeler oluşu-
yor; ABD'nin, Avrupa'ya,
ABD teknolojisine ne ka-
dar gereksinimi olduğunu
kanıtlama olanağı da sağ-
lıyor.
Şimdi çok kutuplu bir
dünyaya geçmenin eşi-
ğinde duruyoruz. Tarih ise
bize, çok kutuplu dünya-
nın hegemonik savaşlann
dünyası olduğunu göste-
riyor.
Bu açıdan bakınca, NA-
TO saldınsının, II. Dünya
Savaşı sonrası nispi banş
döneminin 'son tangosu'
olmaya aday olduğunu
da söyleyebiliriz. Bu tan-
gonun Balkanlar'da yapıl-
ması ise tarihin acı bir
şakası olsa gerek.
ANKARAPAZARI
YAKUP KEPENEK
Derinleşen Üretici
Düşmanlığı
Avrupa Biriiği bugünlerde, çok önemli bir konuyu,
2006 yılına kadar uzanan dönemde uygulayacağı büt-
çeyi tartışıyor. Yalnızca bununla da kalmıyorlar; bütçe
bağlamında tanmsal üretimi destekleme sorununu da
ele alıyorlar. Toplantı öncesi çiftçilerin yaptığı yürüyüş ve
gösterilerie desteklemenin azaltılmaması isteniyor.
Birliğin, ortak tanm politikası adı altında yaptığı öde-
melerin toplamı gerçekten büyük, en son, 1997 verile-
riyle, 46.1 milyar dolar. Birliğin on beş ülkesinde tarım-
la uğraşan nüfus, toplam çalışanlann yüzde 5'i, yani 7.5
milyon dolayındadır Buna göre, Avrupa Biriiği ortalama-
sı olarak çiftçi başına 6132.5 ABD Doları ödeniyor (The
Economıst, Şubat20, 1999, s. 30). Yanlış okumadınız,
Avrupa Birliği'nde tarımla uğraşan her bir kişı, dikkat edil-
sin, ailesi değil, her bir kişi, bugünkü döviz kuru üzerin-
den yıllık olarak 2 milyar 269 milyon ya da aylık 189 mil-
yon liranın üzerinde destekleme geliri elde ediyor.
Tanmsal desteklerne, ülkeden ülkeye değişiyor. En yük-
sek tanm desteğini, 15800 dolar ile Irlanda çiftçisi alı-
yor; çiftçi başına en az destekleme ise 1400 dolar ile Por-
tekiz'ın. Fransa'da 9.7 bin dolar, Yunanistan'da 4 bin ve
Almanya'da da 6300 dolar çiftçi başına tarımsal destek
veriliyor. Bir nokta daha var; birliğin tanmsal destekle-
me bütçesinde kısıntıya gidilse bile, çiftçilerin kendi hû-
kümetlerinden bundan fazlasını alacağına kesin gözüy-
le bakılıyor.
Üstelik, Avrupa Birliği'nde tanmın toplam katma de-
ğeri ya da üretime katkısı da oldukça az; toplamın yüz-
de 2'si gibi bir bölümünü oluşturuyor. Bir başka anla-
tımla tanm sektörü, Avrupa ekonomisı için ne iş bulma
ne de üretim değen açısından hiç de önemli değil. Bu
durumda, yıllardır süregelen bu tanmsal desteklemenin
temelinde yatan nedenler nelerdir?
Önce, tarihsel ve toplumsal nedenlerte bu ülkelenn bi-
reyleri gıda güvencesi ya dagüvenliği istiyor. Açlık iste-
miyor. Çok daha önemli olarak, o ülkelerde, hükümet-
ler kendilerini seçenler karşısında duyarlıdır. Demokrâ-
sinin işleyişı bu tür bir uygulamayı zorunlu kılıyor. De-
rnokratik duyarlılığın öbür yüzünde, çiftçilerin bılinç bi-
rikimi, örgütlülüğü ve bunun yarattığı güçleri var.
• • •
Türkiye'ye gelince, bakın neler oluyor. Yırmi yıla ya-
kın bir süredir, yani 1980'den sonra Türkiye, adım adım
tanmsal desteklemeden uzaklaştı. 197O'lı yıllarda, 20-
25 dolayında ürüne destek sağlanmaktaydı. Son yıllar-
da, yalnızca üç ürün, hububat, şeker pancan ve tütün
destekleme kapsamında bulunuyor.
Elimizde 1998 venlennın kesın biçimi bulunmuyor en
son Devlet Planlama verilerine göre (bunlar 1997 yılının-
dır), tanmsal destekleme ödemelerı toplamı 394.4 tril-
yon liradır. O yılın ortalama döviz kuru ile bu para 2.58
milyar dolar tutar. Destekleme kapsamındaki ürünlerin
yaygınlığı dikkate alınırsa, aynı yıl tanmda çalışan yak-
laşık 9 milyon kişinin 7.5 milyonunun, şu ya da bu ba-
kımdan bu ürünlerin üretimiyie uğraştığı kestirimi yapı-
labilir. Bu durumda, Türkiye'de tanmsal destekleme,
çalışan başına 344.2 dolardır. Kımı girdi destekleriyle bu
tutann daha yüksek olduğu belirtilmelidir.
Aynı yıla ait karşılaştırmalar, Avrupa Birliği'nde üreti-
ci başına ortalama tanmsal desteklemenin 6132.5 do-
lar ile, Türkiye'nin 344.2 dolarlık tanmsal desteklemesi-
nin yaklaşık 18 katı olduğunu gösterıyor. Üstüne üstlük,
Türkiye'de toplam ıstihdamın yüzde 42.4'ü tanm sek-
töründe çalışıyor ve tanm, toplam ulusal üretimin yüz-^
de 15'in üzerinde bir bölümünü sağlıyor. Kısaca ülke-'
mizde tanm, Avrupa'ya göre çok daha önemlidir. Ancak,
devletten gerekli desteği görmemektedir.
Hazine Müsteşarı, bu ortamda, bakınız nedıyor: "Tür-
kiye hububata ton başına 240 dotar ddemış. Bugün
dünya fiyatlan 120 dolar düzeylnde. Şekerpancanna
780 dolar, ton başına vermişiz. Dünyada şekerpancan
fiyatı 250 dolardüzeyinde. Pancarda ton başına 500 do-
lar zaranmız var. Yani çıftçiye 'Pancarın tarlada kalsın,
gübre olsun, biz ton başına 250 dolar ödeyelim' desek,
ton başına 500 dolan kurtannz." (Hürriyet, 21 Mart 1999,
s.11)
Bu sözler, yerti üretim olgusunun, doğrudan ve do-
laylı olumlu etkilerinin bilincinden yoksunluğun mu so-
nucudur: yoksa IMF'ye sevımli görünme ısteğınin mi?
Tanmla uğraşanlara açıktan para ödenmesinin yarata-
cağı iç göç, tüketim, tanmda sabit sermayenin giderek
yok olması vb. olumsuzluklar, anlaşılan, bu hesaplara
girmiyor.
Hem sonra, Devlet Hazinesi'nin görevi, yerli tanmsal
üretimi çökertırken batmakta olan bankalan kurtarmak
mıdır? Türkiye bu soruları seçimler sırasında bile tartış-
mıyorsa, ne zaman tartısacaktır?
• • •
Bayramınızı içtenlikle kutlanm.
E-posta: yakup@rorqual.cc.metu.edu.tr
iş görüşmelerinîz, toplantılannız,
davetii olduğunuz yerler,
karşılayacağınız misafirler
ve daha birçok planmız var.
O hafde sızi, gideceğiniz
yere eksiksiz konforuyla ulaştıracak
araçlara da ihtiyacımz otacak...
Amaçlar çeşitli, araçlar Budget...
Sadecefcır'elefcnia, diledipnız
arac.i efl skoflomiK rsyaUac ve
250.000 USO sıgorta püvencesiyie
(0212)2963196
tSTANniTJUCaİM: BE12) 253 92 00 UOIKSY: Î0F6! «9 36 « ATATOflK mm.İMMim2) 6B 08 58 ««SA:(e22<)223«O4M«IM:^Ca22,M59(]C16(UİIÜ«A;(0312)4175952
EtOM&k H M M I H U I : {0312} 398 03 72 AttT*LVA:;0242: 322 76 86 AMTALYA: {0242J 243 30 0S AVTM.Y* HAVALİdAJII: (0242; 33» 30 79 İZMtT: «0252/ 324 51 (2
KOMTft: (0332) 321 ?2 72-73 KIMEB: (0242ı 814 28 09 AUHYA: (0242ı 513 ?3 82 ALTİS GOLF 0TEU (0242) 725 4i ti SlDE (0242) 753 14 S6 ÖMİ»: M232) 4â2 05 05
0«6flf: r33S<) 341 65 41-42 *.HEHDEBES (M»Atİ*IAIIM)lŞ HATUW; '0232) 274 22 C3 İÇ HATIAR: iQ232) 27417 95 KUŞMKI: <0256J 614 49 56 tODRUIt: (0252! 316 73 82
ttAflMARİS: (0252) 412 41 44 FETHİTî: (0252, 514 S1 c€ OENİZLİ: (0256) 264 54 43 SAZUNTEP: (0342) 335 12 30-3! TBMZOK: (04S2) 323 î3 20 HBRIS: 10392) 815 11 27