25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 MART 1999 ÇARŞAMBA 14 KULTUR Can Gürzap yirmi yıl aradan sonra Bir Ölümün Toplumsal Anatomisi'ni sahneye koyuyor Politik bir seyirük tragedyaGÜL ERÇETİN tzfcyidterimizhosgeutıişler.sa- £n getirmişler / Az sonra bin do- kuzyüz altmış-attmrç birterin bir oiayını getireceğiz ortaya. / Ben- zetisini, özel olarak derlenmiş ses- lerden, Oktay Arayıcı çıkardı se- yiriiktragedyamız. / Olayınuz, ko- ntımuz geçmişte ama oyunumuz getecekte geçiyor. / Yani bir aya- guntzla geçmişte, bir ayağımtda gelecekteyiz. / İzJendlkçe görüle- ceği gibi her ikisiyle birlikte gü- nümüzdeyiz hem de_ Böyle başlıyor Oktay Arayı- a'nın yazdığı Bir Öiflmün Top- hımsal Anatomisi adlı oyunu. ts- tanbul Devlet Tıyatrosu'nda Can Gûrzap'ın sahneye koyduğu oyu- nu izledikçe görüyoruz, hem geç- mişte hem gelecekte hem de her ikisiyle birlikte günûmüzdeyiz; aşiretleriyle, seçimleriyle, mil- letvekilleriyle, rüşvetleriyle, yol- suzluklanyla, faili meçhulleriv- le... Oyun geçmişte işlenmiş bir ci- nayetin gerisinde yatan etkenle- ri, geçmiş, bugün ve gelecek ara- sında sorgularken 1960-70'ler Türkiyesi'nin sosyo ekonomik ve politik düzenine bir eleştiri getiriyor. Toplumdaki sınıfsal çe- lişkilerden yola çıkan, sosyo eko- nomik ve politik yapıyla hesap- laşan oyun, bugünûn izleyicisine çok daha zengin çağnşımlarla geçmişin yanı sıra günûmüzü de sorgulaöyor. Arkasında biri tamamlanma- yan dört oyun bırakarak erken yaşta yaşama veda eden Oktay Arayıcı 4 Kasım 1978 yılında ga- zetemizde yayımlanan röporta- jında oyunun amacını şöyle açıklı- yordu: "Çağdaş bir demokratik dflzene varmak için dipdiri öz- lemler taşıyan emekçi kesimin gfir pınannm ükaçlannı tek tek söküp atmabdır. BirOfömün Top- hımsal Anatomisi içerikyönünden bu uğurda harcanan bir emeğin firünüdür." Bir Ölümün Toplumsal Anato- misi'ni 1978 yılında da Ankara a'ktay Arayıcrmn yazdığı Bir Ölümün Toplumsal Anatomisi, geçmişte işlenmiş bir cinayetin gerisinde yatan etkenleri, geçmiş, bugün ve gelecek arasında sorgularken 1960-70'ler Türkiyesi'nin sosyo ekonomik ve politik düzenine bir eleştiri getiriyor. Güncelliğini hiç yitirmeyen hatta Can Gürzap'a göre 'beş katı güncel olan' oyun, bugünün izleyicisine çok zengin çağnşımlar sunuyor; aşiretleriyle, seçimleriyle, milletvekilleriyle, rüşvetleriyle, yolsuzluklanyla, faili meçhulleriyle... Devlet Tiyatrosu'nda sahnelemiş olan Can Gürzap'la yirmi yıl son- ra yeniden ele aldığı oyun üzeri- ne söyleştik: Temel sorun eğitimsizük - Oyunu yaklaşıkyirmi yıl son- ra yeniden sahneye kovmaya na- sıl karar verdiniz? Bir Ölümün Toplumsal Anato- misi, Devlet Tiyatroları'nın re- pertuvannda yer alıyordu. An- cak yönetmenliği kabul etmeden önce güncelliğini yitirip yitirme- diğini görmek için bir kez daha okumak istedim oyunu. Ne gün- celliğini yitirmesi! Beş katı da- ha güncel olmuş. Bunun dışında başka etkenler de vardı oyunu sahnelemem için. Oktay Arayı- cı'nın anısı vardı... Bir de geçir- diğimiz tren kazası sonrasında sanatçı ve ışıkçı iki arkadaşımı- zın yaşamını yitirmesi pek çok sa- natçı ve teknik elemanın ağır ya- ralanması nedeniyle tstanbul ız- leyicisi de, Ankara izleyıcisi de yeterince görememişti oyunu. O günden bu yana başka bir tiyat- roda da sahnelenmediğinden iz- leyiciler için yeniden ele alıp yo- rumladık oyunu. - Yapıü 1999'da iztediğimizde, metinde herhangibir değişiktik\a- pılmamasına karşuı günûmüzü izliyormuş. gibi oluyonız. Yirmi yıMa hiçbir şeyin değişmemesini, yasadışı yoltann. hukuk devleti- ne yakışmayan uvgulanıaların artmasını neye bağlıvorsunuz? Bunu Türkıye'nin temel soru- nu olan eğitimsizhkle açıklıyo- rum. Son derece eğitimsiz bir toplumuz. Uzun yıllar politik çı- kar nedeniyle sınıfta kalmış öğ- rencilere aflar çıkartıldı. Öğren- cilik çağında birtakım şeyleri ko- lay elde etme olanağına sahip olan çocuk büyüyünce de birta- kım şeyleri kolay elde edebilece- ğıni düşünüyor ve her türlü yola başvuruyor. Bu yollann başında elbette kanunsuzluk geliyor. K.Üİ- türel dokuyu fecı sekilde zedele- yen ikinci öğe de gecekondulaş- ma. O gecekondulara siyasiler tarafından verilen tapular, Türk mılletınin sırtına hançer gibi sap- landı. Çağdaş bir toplumda gece- kondu diye bir şey söz konusu olamaz. Tapu vereceklerse bile oradaki sosyal yapıyı oluşturucak birtakım donanımlann hazırlan- ması gerekiyordu. Sonuçta doku tutmadı. Türkiye şimdi bu bu so- rumsuzluklann yol açtığı sorun- larla cebelleşiyor. Toplum olarak teknolojinızı. ıhracatınızı istedı- ğiniz kadar geliştinn, isterseniz bütün memleketi bilgisayar ağla- nyla donatın eğitim. kültür ve sa- natla donatılmış insan sayısını arttıramadığınız zaman uygarlık düzeyinı yakalayamazsınız. Ata- türk'ün söz ettıği uygarlık düze- yi budur. - Bu kadar kalabank bir kad- royla çauşma süreciniz nasıl geç- ti? Tiyatro tarihine geçecek bir re- kordur belki. yedi haftalık prova süresince iki provamda tam kad- royla çalışabildim. Hastalıklar girdi, mazeretler girdi, kalabalı- ğın mızansen sorunu oldu. Çok yoruGU bir süreçti ama yorucu ol- duğu kadar da keyifliydi Umutsuzluk sürüyor -Oynun metninde Selvüıan'ın bilinçlenmesiyle bir umut(şığıya- kılıvor. ancak 1999"da oyunu sah- nede izkıiiğimizzaman karamsar bir tablo çıkıyor karşunıza. Sizin bakış açınız ne? 1999"lann Türkiyesi'nde ben de karamsanm. Oyunun sahne provalan sırasında karşımda Tak- sim Sahnesi'ndeoynanmaktaolan Psâam Hikmet'in Ferhad ile Şi- nn adlı oyununun duvar dekoru duruyordu. Duvann üzerinde Nâ- zımdan çeşitli dizeler yazüıydı. En çok takıldığım dize 'Gelecek günkr geçen günkrden güzekiir önünde sonunda' oldu. Oyunu ılk sahnelediğim 1978'i anımsa- yıp durdum. Nâzım'ın dizelerini somut gerçeklerle bağdaştırama- dım. O günlerde anarşi, gözyaşı, faili meçhuller, cehalet, dinin si- yasete alet edilmesi, rüşvet, hu- kuk yoksunluğu vardı gündemde. Bu umutsuzluk ortamı sürüyor ve oyunda izleyici hâlâ kendisin- den parçalar görüyor sahnede. Doğrusu oyunu sahnelerken 'ül- kemizinsanı o güzel günleri ne za- man görebüecek' dıye ben de ken- di kendime sorup durdum. - Oktay Arayıcı'nın tiyatro ya- zartığını değeiiendirir misiniz? Türk tiyatrosunda genç kuşak ti- yatro yazarlan yetişiyor mu? Oktay bence en iyi tiyatro ya- zarlanmızdan biri. Yalnızbir şans- sızlığımız onu erken yaşta, ol- gunluk döneminde yitirmemız oldu. Yaşasaydı çok daha güzel şeyler üretecekti eminim. Çok değerli Türk yazarlanmız var ama artık yeterince yazar yetişmiyor. Genç kuşak Türk tiyatro yazar- lan diyebileceğimiz bir kuşak yok. Bu çok büyük bir tehlike ti- yatro için. Ne yazık ki bunun te- melinde de eğitim sistemimızde- ki bozukluklar yatıyor. Yazarlık hayal gücünün çok iyi çalıştınl- masını gerektirir ama bizim ez- berci sistemimizde çocuklanmı- ztn hayal gücünü köreltiyoruz. Yaratıcılık ezberden annmayla olur. Hele riyatrodakı hayal gü- cü iki yönlüdür. Yazar yapıtı ka- leme ahrken sahnedeki canlılığı görmesi gerekir. Yazdığı şey bir tiyatro edebiyatıdır. Tiyatro ola- bilmesi için sahnelenmesi gere- kir. Bu hayal gücü oluşamaymca bir şey de üretilemiyor doğal ola- rak. Gürcüyönetmen Robert Sturua, Istanbıd'da on günlükbir atölye çalışması gerçekleştirdi 'Meseleiçimizden geküğigibiyazmakta 9 Sturua, 1994'te Zeliha Berkso> ile çalışnuşn. ÖZLEM HEMtŞ ÖZTÜRK Geçen yıllardaki uluslararası Istanbul tiyatro Festrvallerinde "KralLear" ve "KafkasTebeşir Da- iresi'' ile ülkemizin tanıdığı ünlü Gürcü yönetmen RobertSturua, on günlük bir atölye çalışması ger- çekleştirmek üzere Istanbul"daydı. 1994'te Zeliha Berksoy ile "Antigone" projesini gerçekleştiren Sturua, yeniden tstanbul'da bulunmaktan oldukça mutlu görünüyordu. Istanbul Üniversitesi Drama- turgi ve Tiyatro Eleştirmenlıği. Akademi Istanbul. Müjdat Gezen Sanat Merkezi, Mimar Sinan Üni- versitesi Oyunculuk Bölümü öğrencileri ve az sa- yıda profesyonelin katıldığı çahşmada Çehov'un "Marn" metni kullanıldı. Sanatçı ülkemizden ay- nlırken bir şeyler ögretmekten çok, tüm yaşamını tiyatroya adayan insanlarla birikimini paylaşmak istediğini, bu çalışmanın kendisi için de ilginç bir deneyim olduğunu belirtri Metinle büvük hesaplaşmava girmeli Sturua'ya göre, Ingiltere'de kendi sahneledıgi - VanessaRedgravein oynadığı- "ÜçKızKardeş" de dahil olmak üzere iyi sahnelenen Çehov memi neredeyse yok. Çehov'un anlaşılabilmesi için me- tinle büyük bir hesaplaşmaya girilmesi gerekiyor. Yönetmenlerin karşısında büyük bir sınav gibi du- • Tüm yönetmenlerin oyunlanna eleştirel bakmalan gerektiğini savunan Sturua, kendisiyle dürüstçe hesaplaşabiliyor. Boş bir kutu olan sahnede, atmosferi oyuncular yaratıyor. Sahnedeki her şeyin yaşamda bir karşılığı var. ran büyük sahnelerden çok, gözden kaçan. önem- senmeyen küçücük birimlerin. repliklerin, sözcük- lerin ardına düşüyor Sturua ve Stanislavsid'den bu yana getirilen kalıplan kırarak Çehov'a yaklaşıyor. .\ncak bunu yaparken radikal çıkışlarda bulunmu- yor. Çehov'un biçemini, ironisini, uzak açılı mi- zah anlayışını koruyor. "Tüm rejisörkr o\ unlanna eleştirel bakmalılar, yoksa ikrleycmc/ler. İnsan sakat doğan çocuğunu da soer. Ancak onun kusurlannı görmezden gek- mez. Ortaya çıkan aksaklıkta kendi payinı \adsı- maması gerekir.''' Sturua bu sözleriyle başansmın sırnnı açıklıyor. Kendisiyle dürüstçe hesaplaşa- bilmesi, ona uluslararası başannın kapılannı açı- yor. Robert Sturua uzun soluklu bir yönetmen. Bir yandan "Kafkas Tebeşir Dairesi" ülkesinde 25. yı- lını kutluyor, öte yandan da "Venedik Taciri"ni Tiflis, Yunanistan ve Arjantin'de milliyetçiliğe kar- şı bir 'konsept'le. farklı versiyonlanyla sahneleme hazırhklan içinde. Bu üç ayn yorumun en önem- li malzemesi farklı oyuncular. -Sahneyi artık boş bir kutu olarak kuDamyo- rum. Dekor yok. Yalnızca oyuncular var. Atmosfe- ri onlar yaraöyor.1 " Sturua sahnedeki her şeyin ya- şamda bir karşılığım buluyor. Torbası sürprizler- le dolu bir Noel Baba gibi, oyunculara ipucu ola- bilecek birbirinden ilginç fıkralar, anekdotlar an- latıyor. Böylece, çalıştığı sahneyi en basite indir- giyor ve anlaşılabilir kılıyor. Karşısmdaki oyuncu- lar birer bez bebek gibi. Onun sihirli sözleri ve do- kunuşuyla canlanarak ellerindeki memi yaşatma- ya başlıyorlar. Son söz Çehov'unt Marft"suıdan On günlük çahşmada herkesin beklentileri fark- lıydı. Kimi on günde önemli bir yönetmenin nasıl reji yaptığını öğrenmek istiyor. kimi Çehov'un gi- zini çözmek istiyordu. Sturua önemli ipuçlannı venrken doğrudan açıklamalar yapmaktan kaçını- yordu. Katıltmcılann getirdiği reji önerilerini ilgiy- le dinliyor, deniyordu. Atölye çalışmasını, Martı'dan şu sözlerle noktaladı: ".„ mesele, biçhnin ne eski ne de yeni oluşunda; mesele, biçimlerden hiçbirini düşünmeden içimizden geldigi gibi yazmakta.1 ' Kubrick'in son filmi tartışılıyor Sansüre uğrayacak mı?Kültür Servisi - Sinemase- verler, kısa bir süre önce yaşa- ma veda eden ünlü yönetmen Stanley Kubrick'in üç yılda ta- mamladığı son filmi Eyes Wi- de Shut'ı büyük merakla bek- liyorlar. Filme ilişkin tartışma- lar ise başrol oyunculan Tom CruiseveNicoleKjdmanındev bir ayna önündeki 90 saniyelik sevişme sahneleri üzerine yo- ğunlaşıyor. Senaryosu, Artnur Scbnitz- ler'm romara Traumnovefle'e dayanarak Frederic Raptıad ta- rafından >azılan Eyes Wide Shut'ta cınsel saplantı ve kıs- kançlık temalan irdeleniyor. Cruise ve Kidman filmde psi- kolog kankocayı canlandın- yorlar. Film Ingiltere*de gösterime girmek için daha uzun bir süre bekleyecek gibi; çünkü ilk ön- ce Brirish Board of Film Clas- siFıcanon tarafindan onaylanma- sı gerekiyor. Bu onaytn çıkma- sının yaz aylannı bulacağı be- lirtiliyor. Las Vegas'ta sinema endüst- risi için özel gösterimi yapılan filmin, Amerika'da da ancak yaza doğru gösterime girmesi bekleniyor. Amerikan televiz- yonlan filmin bu haliyle ekra- na gelmesinin imkânsız oldu- ğunu; 90 saniyelik sevişme sah- nesinin 10 saniyeye indirilme- sı gerektiğini sa\r unuyorlar. Te- le\ izyondan bir yetkili, filmde sakıncah bulunan tek şeyin aşk sahneleri olmadığmı söylüyor, ancak daha fazla açıklama yap- mıyor. Warner Bross'un pazar- lama müdürü Juhan Senior ise filmin zaten sıradan izleyici için değil, sinemanm asıl sa- hipleri için yapıldığım ifade ediyor. Cruise da geçen hafta yaptığı açıklamada, sansüre uğ- ramasını engellemek için bazı sahnelerin filmden kesileceği yolundaki haberlerin asılsız ol- duihmu belirtti. Ünlü sanatçınm sanatsal ve davranışsal özellikleri örnek gösteriliyor Andy Warhol otistik miydi? Kültür Servisi-Tuval üzerine çorba konser- vesi resünleriy le popüler kültüre ıronik bir şe- kilde yaklaşıyordu pop-art'ın öncülennden Andy Warhol. 1962 yılında sergiledıği konser- ve kutusuresimleriy le pop-art'ın öncülerinden biri haline gelmişti. Son günlerde ünlü sanat- çınm şöhret tutkusunun otizmle ilgili olduğu öne sürülüyor. Ulusal Otızm Vakfı'na sunulan bir araştır- mayazısında, Warhol'un sanatsal ve davranış- sal özelliklerinin otizrae yakın olduğu iddıa edi- liyor. Warhol'un konuşurken çok az kelıme kullanması, arkadaşlanm tanımakta güçlük çekmesi. düzen gibi takıntılannın bulunması bu konuda ipucu olarak gösteriliyor. Ingiltere'nin en önemli otizm \e etkılerini araştırma merkezi olan Eliot House'un yöne- ticisi Dr. Judith Gould yaptığı açıklamada, "Yapbğı birçok şevin otiznı öğeteritaşıdığını gör- memekolanaksız. Çalışmalannabakarak VVar- hol'un neredeyse asperger sendromunda oldu- ğunu söyleyebüirim" dıyor. Gould, ıleri dere- cede otizmin genellikle büyük bir yetenek ve sanatsal yetenekle ilişkili olduğuna inanıyor. Bu görüş, otistik da\Tanış ve yaratıcı yetenek- ler arasmdaki ihşkileri inceleyen bilim adam- lanm bir araya getirdi Warhol'un otistik olduğu iddiasını ılk kez or- taya atan besteci Ian Stewart da orta düzeyde otistik. Stevvart, Warhol'un sürekli aynı mar- \VarhoJ hayranlan için önemli olan yapıdan. kanın yeşil koton iç çamaşırlanru giydiğini, çün- kü sanatçının yeşıl rengin diğer renkleri rahat- lattığına inandığını söylüyor: "VVarhol'un ti- pik bir yaşamı vardı. lnsanlar Dustin Hoff- mann' ın rot aldığı Yağmur Adamfilminiaram- sarlar. Filmin kahramanı. kardeşinin pantolo- nunu K-Mart'tan alınmadığı için giymezdi." Gould da düzen merakının otizmin tıpik bir özelliği olduğunu söylüyor. Otistiklerin bir di- ğer özelliği de dil kullanımınm zayıf olması. Stevvart, aynca Warhol'un kendisiyle yapılan söyleşilerde kısa cümlelerkullandığını ve söz- cük dağarcığının çok gelişmiş olmadığını be- lirtiyor. Warhol hayranlan ise VVarhol'un ruhsal bo- zukluklan olduğu iddiasını üzüntüyle karşılı- yor. Hayranlan için önemli olan, Warhol'un yapıtlan. Geçen eylül ayma dek Pittsburgh'daki War- hol Müzesi'nin küratörlüğünü v-ürüten Mark Frances otizm iddialanna karşı çıkıyor: "Bu iddianın tamamen yanlış olduğunu sö>lemek mümkün değil, ancak hiçbir tıbbi delille kar- şılaşmadık. Neden ö>le da\Tandığuıa ilişkin başka nedenler olmah. Söyleşilerde verdiği kı- sa yanıtlar gizemli dünyasmı yansıtıyordu." Frances, aynca Warhol'un 'Tunabaltğı Fe- laketi' adlı yapıtıyla ilgili olarak ortaya atılan iddialarada karşı çıkıyor: "Stevvart, kutubr üze- rindesayılarkullanmasuun bir takıntı olduğu- nu ve detaylan kaçırdıgını söylüyor. Ancak o resun,doğrudan bir gazete fotoğrafından alın- nuş." Stevvart ise amacınm, Warhol'un sanannı aşağılamak değil, sanatçının felsefesini anla- mak olduğunu söylüyor: "Warhol, yapay ne- rededurur,gerçekük nerede başlar, bilmNurum. diyordu. Belki de VYarhoL birçok eleştirmenin düşündüğünden dahafazla edebibir kişüiğesa- hiptL" DEFNE GOLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Hamburg Barikafları Hamburg ve barikat sözcüklerini yan yana gör- mek irkittici değil mi? Sayılara bakarsanız, Hamburg, bugünkü Av- rupa Topluluğu ülkeleri sınırlan içindeki en var- sıl kent. Koca Almanya'nın bütün dışalım ve dış- satımının yandan çoğunu tek başına gerçekleş- tiriyor. Yüz kilometreyi bulan uçsuz bucaksız bir limanı var. Önemli yayın kuruluşlarının merkez- leri burada, iki milyona yakın nüfusunun yüz bi- nini Türtcler oluştuoıyor. Bugünün varsıllığıyla ünlü Hamburg'u geçmi- şindetürlü sınıfsavaşımlanna sahne olmuştu. Ça- lışanlaria çalıştıranlar arasmdaki bu gelgitli sü- reç sonunda bugünkü sınıfsal dengeler oluştu. Larissa Reissner'in Hamburg Barikatlan (Ev- rensel Yayınlan) adlı kitabı, bu tarihsel dönem- lerden biri olan 1923 ayaklanmasını anlatıyor. Yazar, tıpkı Dünyayı Sarsan On Gün'ün yaza- n John Reed gibi, o çalkantılı yıllann olayları içinde yaşayarak bunlan yazıya dökenlerden. 1923'te AJmanya'da devrimci hareketler orta- ya çıkınca, Hamburg'a gelerek, buradaki izlenim- lerini anlatan yazılannı Rusya'daki dergilere gön- dermiş. Bu yazılann toplamından 1924'te Ham- burg Barikatlan adlı kitap ortayaçıkmış. 1926'da filme de çekilmiş. Hastalanması ve ardından 1928'de henüz otuz üç yaşında ölümü, tasarla- dığı yapıtlannın ortaya çıkışını engellemiş. Hamburg Barikatlan, son derece dokunâklı, et- kili bir dille yazılmış. Bugünün okurunun, kafa- sındaki Almanya kavramıyla bağdaştırması çok güç anlatımlar. Bu yüzden kimi cümleleri bura- ya aktarmak gereğini duyuyorum. Ama önce bir bilgi: 1923'te bir ABD Dolan dört trilyon iki yüz milyar Alman Markı'na eşitti. Işsizlerin haftada altmış milyarmarkaldığı ve bir somun ekmeğin sonraki gün seksen milya- ra çıktığı bir ülkede kışa çıkma şansı binde bir bile değil." (s. 34) "Tecrübelibirgöz, işsizliğin yakınlarda mıyok- sa çoktan mı başladığını, arada iki-üç günlüğü- ne mi yoksa iki-üç saatliğine mi iş bulunduğu- nu bu kadının yüzüne bakınca hemen anlayabı- lir. Az önce acıkmaya başlamış bir bebekle ba- şı güçsüzlükten yana düşmüş, kulaklannın ardı, koltuk altlan, bacak aralan tükenmişliğin çıkar- dığı iğrenç, ama tertemiz çıbanlaria dolu birbe- beği ayırt etmek güç değil." (s. 35) Larissa Reissner'in canlı, etkileyici bir anlatı- mı var. Başanlı bir çeviri olmamasına karşın di- lindeki pariaklık seziliyor. "Kudurmuş bir rüzgârcamlann ardındakipan- curlan sarsarve öfkelibir Tann gibiulurken ocak- taki kahvelik tıkır tıkır, ama sessiz kaynamakta." (s. 40) "Hamburg, denizden yeni çıkanlmış ve daha sıçramalan kesilmemiş kocaman bir balıkgibiuza- nır Kuzey Denizi kıyısında. Evlerinin iri balık pul- lanyla kaplıymış gibi duran sivri çatılannın üze- rine bir daha gitmemecesine yerieşmişiir sis." (s. 62) "Akıllara durgunluk veren bu sanayi şeridinin uzandığı kıyıda doğa, on sekizinciyüzyılınyaşa- mımızın dışına ittiği bir eğilim gibi tümden yok edilmiş. Bir kanş boş toprak parçası yok. Yirmi mili aşkın kıyı boyunca yalnız iki ağaç görünü- yor." (s. 62) Bir kentteki ayaklanmayı, mahalle mahalle, so- kak sokak, kişileriyle, çevre betimlemeleriyle son derece canlı anlatabilmiş bu kitap, geçmişten tü- müyle kopanlıp yalnızca bugününü yaşamaya özendirilen günümüz insanı için okudukça geç- mişi, nerelerden geldiğimizi düşündürtecek önem- li bir yapıt. Bir de bana Margarite von Trotta'nın Rosa Lüksemburg adlı unutulmaz filmini anımsattı. Aynı yıllann bir başka etkileyici anlatımıydı. YehudiMenuhin'inküllepi toprağa verildi • LONDRA (AFP) - Bir hafta önce ölen ünhı keman sanatçısı Yehudi Menuhin'in cenazesi, Londra'da kendi kurduğu müzik okulunun bahçesinde yapılan özel bir törenle yakıldı. Menuhin'in ailesinin. yakın arkadaşlannın ve Avrupa kraliyet ailelerinin bazı üyelerinin katıldığı, Musevi geleneklerine uygun olarak gerçekleştirilen töreni haham David Goldberg yönetti. Menuhin'in okulundan bir grup genç müzisyen, Bach'ın 'İki Keman için Konçerto' ve Schubert'in 'Litany' başlıklı yapıtlannı seslendirdi. Her iki besteci de Menuhin'in en sevdiği besteciler arasında yer alıyordu. Törende Menuhin'in eşi, çocuklan Zamira, Krov, Gerard ve Jeremy'nin yanı sıra Ispanya Kraliçesi Sophia, Yunanistan Prensesi Irene ve Avustralyah bariton Benno Schollum da hazır bulundu. Kemancının külleri, okulunun bahçesinde kendi diktiği birağacın altına gömüldü. Menuhin'in anısına önümüzdeki pazar günü Berlin'de bir konser gerçekleştirilecek. Londra'da yapılması planlanan anma toplantısının tarihi henüz belirlenrnedi. K Ü L T Ü R İ Ç t Z t K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle