Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24 MART 1999 ÇARŞAMBA
14 KULTUR
Can Gürzap yirmi yıl aradan sonra Bir Ölümün Toplumsal Anatomisi'ni sahneye koyuyor
Politik bir seyirük tragedyaGÜL ERÇETİN
tzfcyidterimizhosgeutıişler.sa-
£n getirmişler / Az sonra bin do-
kuzyüz altmış-attmrç birterin bir
oiayını getireceğiz ortaya. / Ben-
zetisini, özel olarak derlenmiş ses-
lerden, Oktay Arayıcı çıkardı se-
yiriiktragedyamız. / Olayınuz, ko-
ntımuz geçmişte ama oyunumuz
getecekte geçiyor. / Yani bir aya-
guntzla geçmişte, bir ayağımtda
gelecekteyiz. / İzJendlkçe görüle-
ceği gibi her ikisiyle birlikte gü-
nümüzdeyiz hem de_
Böyle başlıyor Oktay Arayı-
a'nın yazdığı Bir Öiflmün Top-
hımsal Anatomisi adlı oyunu. ts-
tanbul Devlet Tıyatrosu'nda Can
Gûrzap'ın sahneye koyduğu oyu-
nu izledikçe görüyoruz, hem geç-
mişte hem gelecekte hem de her
ikisiyle birlikte günûmüzdeyiz;
aşiretleriyle, seçimleriyle, mil-
letvekilleriyle, rüşvetleriyle, yol-
suzluklanyla, faili meçhulleriv-
le...
Oyun geçmişte işlenmiş bir ci-
nayetin gerisinde yatan etkenle-
ri, geçmiş, bugün ve gelecek ara-
sında sorgularken 1960-70'ler
Türkiyesi'nin sosyo ekonomik
ve politik düzenine bir eleştiri
getiriyor. Toplumdaki sınıfsal çe-
lişkilerden yola çıkan, sosyo eko-
nomik ve politik yapıyla hesap-
laşan oyun, bugünûn izleyicisine
çok daha zengin çağnşımlarla
geçmişin yanı sıra günûmüzü de
sorgulaöyor.
Arkasında biri tamamlanma-
yan dört oyun bırakarak erken
yaşta yaşama veda eden Oktay
Arayıcı 4 Kasım 1978 yılında ga-
zetemizde yayımlanan röporta-
jında oyunun amacını şöyle açıklı-
yordu: "Çağdaş bir demokratik
dflzene varmak için dipdiri öz-
lemler taşıyan emekçi kesimin
gfir pınannm ükaçlannı tek tek
söküp atmabdır. BirOfömün Top-
hımsal Anatomisi içerikyönünden
bu uğurda harcanan bir emeğin
firünüdür."
Bir Ölümün Toplumsal Anato-
misi'ni 1978 yılında da Ankara
a'ktay Arayıcrmn yazdığı Bir Ölümün Toplumsal Anatomisi, geçmişte işlenmiş bir cinayetin
gerisinde yatan etkenleri, geçmiş, bugün ve gelecek arasında sorgularken 1960-70'ler Türkiyesi'nin
sosyo ekonomik ve politik düzenine bir eleştiri getiriyor. Güncelliğini hiç yitirmeyen hatta Can
Gürzap'a göre 'beş katı güncel olan' oyun, bugünün izleyicisine çok zengin çağnşımlar sunuyor;
aşiretleriyle, seçimleriyle, milletvekilleriyle, rüşvetleriyle, yolsuzluklanyla, faili meçhulleriyle...
Devlet Tiyatrosu'nda sahnelemiş
olan Can Gürzap'la yirmi yıl son-
ra yeniden ele aldığı oyun üzeri-
ne söyleştik:
Temel sorun eğitimsizük
- Oyunu yaklaşıkyirmi yıl son-
ra yeniden sahneye kovmaya na-
sıl karar verdiniz?
Bir Ölümün Toplumsal Anato-
misi, Devlet Tiyatroları'nın re-
pertuvannda yer alıyordu. An-
cak yönetmenliği kabul etmeden
önce güncelliğini yitirip yitirme-
diğini görmek için bir kez daha
okumak istedim oyunu. Ne gün-
celliğini yitirmesi! Beş katı da-
ha güncel olmuş. Bunun dışında
başka etkenler de vardı oyunu
sahnelemem için. Oktay Arayı-
cı'nın anısı vardı... Bir de geçir-
diğimiz tren kazası sonrasında
sanatçı ve ışıkçı iki arkadaşımı-
zın yaşamını yitirmesi pek çok sa-
natçı ve teknik elemanın ağır ya-
ralanması nedeniyle tstanbul ız-
leyicisi de, Ankara izleyıcisi de
yeterince görememişti oyunu. O
günden bu yana başka bir tiyat-
roda da sahnelenmediğinden iz-
leyiciler için yeniden ele alıp yo-
rumladık oyunu.
- Yapıü 1999'da iztediğimizde,
metinde herhangibir değişiktik\a-
pılmamasına karşuı günûmüzü
izliyormuş. gibi oluyonız. Yirmi
yıMa hiçbir şeyin değişmemesini,
yasadışı yoltann. hukuk devleti-
ne yakışmayan uvgulanıaların
artmasını neye bağlıvorsunuz?
Bunu Türkıye'nin temel soru-
nu olan eğitimsizhkle açıklıyo-
rum. Son derece eğitimsiz bir
toplumuz. Uzun yıllar politik çı-
kar nedeniyle sınıfta kalmış öğ-
rencilere aflar çıkartıldı. Öğren-
cilik çağında birtakım şeyleri ko-
lay elde etme olanağına sahip
olan çocuk büyüyünce de birta-
kım şeyleri kolay elde edebilece-
ğıni düşünüyor ve her türlü yola
başvuruyor. Bu yollann başında
elbette kanunsuzluk geliyor. K.Üİ-
türel dokuyu fecı sekilde zedele-
yen ikinci öğe de gecekondulaş-
ma. O gecekondulara siyasiler
tarafından verilen tapular, Türk
mılletınin sırtına hançer gibi sap-
landı. Çağdaş bir toplumda gece-
kondu diye bir şey söz konusu
olamaz. Tapu vereceklerse bile
oradaki sosyal yapıyı oluşturucak
birtakım donanımlann hazırlan-
ması gerekiyordu. Sonuçta doku
tutmadı. Türkiye şimdi bu bu so-
rumsuzluklann yol açtığı sorun-
larla cebelleşiyor. Toplum olarak
teknolojinızı. ıhracatınızı istedı-
ğiniz kadar geliştinn, isterseniz
bütün memleketi bilgisayar ağla-
nyla donatın eğitim. kültür ve sa-
natla donatılmış insan sayısını
arttıramadığınız zaman uygarlık
düzeyinı yakalayamazsınız. Ata-
türk'ün söz ettıği uygarlık düze-
yi budur.
- Bu kadar kalabank bir kad-
royla çauşma süreciniz nasıl geç-
ti?
Tiyatro tarihine geçecek bir re-
kordur belki. yedi haftalık prova
süresince iki provamda tam kad-
royla çalışabildim. Hastalıklar
girdi, mazeretler girdi, kalabalı-
ğın mızansen sorunu oldu. Çok
yoruGU bir süreçti ama yorucu ol-
duğu kadar da keyifliydi
Umutsuzluk sürüyor
-Oynun metninde Selvüıan'ın
bilinçlenmesiyle bir umut(şığıya-
kılıvor. ancak 1999"da oyunu sah-
nede izkıiiğimizzaman karamsar
bir tablo çıkıyor karşunıza. Sizin
bakış açınız ne?
1999"lann Türkiyesi'nde ben
de karamsanm. Oyunun sahne
provalan sırasında karşımda Tak-
sim Sahnesi'ndeoynanmaktaolan
Psâam Hikmet'in Ferhad ile Şi-
nn adlı oyununun duvar dekoru
duruyordu. Duvann üzerinde Nâ-
zımdan çeşitli dizeler yazüıydı.
En çok takıldığım dize 'Gelecek
günkr geçen günkrden güzekiir
önünde sonunda' oldu. Oyunu
ılk sahnelediğim 1978'i anımsa-
yıp durdum. Nâzım'ın dizelerini
somut gerçeklerle bağdaştırama-
dım. O günlerde anarşi, gözyaşı,
faili meçhuller, cehalet, dinin si-
yasete alet edilmesi, rüşvet, hu-
kuk yoksunluğu vardı gündemde.
Bu umutsuzluk ortamı sürüyor
ve oyunda izleyici hâlâ kendisin-
den parçalar görüyor sahnede.
Doğrusu oyunu sahnelerken 'ül-
kemizinsanı o güzel günleri ne za-
man görebüecek' dıye ben de ken-
di kendime sorup durdum.
- Oktay Arayıcı'nın tiyatro ya-
zartığını değeiiendirir misiniz?
Türk tiyatrosunda genç kuşak ti-
yatro yazarlan yetişiyor mu?
Oktay bence en iyi tiyatro ya-
zarlanmızdan biri. Yalnızbir şans-
sızlığımız onu erken yaşta, ol-
gunluk döneminde yitirmemız
oldu. Yaşasaydı çok daha güzel
şeyler üretecekti eminim. Çok
değerli Türk yazarlanmız var ama
artık yeterince yazar yetişmiyor.
Genç kuşak Türk tiyatro yazar-
lan diyebileceğimiz bir kuşak
yok. Bu çok büyük bir tehlike ti-
yatro için. Ne yazık ki bunun te-
melinde de eğitim sistemimızde-
ki bozukluklar yatıyor. Yazarlık
hayal gücünün çok iyi çalıştınl-
masını gerektirir ama bizim ez-
berci sistemimizde çocuklanmı-
ztn hayal gücünü köreltiyoruz.
Yaratıcılık ezberden annmayla
olur. Hele riyatrodakı hayal gü-
cü iki yönlüdür. Yazar yapıtı ka-
leme ahrken sahnedeki canlılığı
görmesi gerekir. Yazdığı şey bir
tiyatro edebiyatıdır. Tiyatro ola-
bilmesi için sahnelenmesi gere-
kir. Bu hayal gücü oluşamaymca
bir şey de üretilemiyor doğal ola-
rak.
Gürcüyönetmen Robert Sturua, Istanbıd'da on günlükbir atölye çalışması gerçekleştirdi
'Meseleiçimizden geküğigibiyazmakta
9
Sturua, 1994'te Zeliha Berkso> ile çalışnuşn.
ÖZLEM HEMtŞ ÖZTÜRK
Geçen yıllardaki uluslararası Istanbul tiyatro
Festrvallerinde "KralLear" ve "KafkasTebeşir Da-
iresi'' ile ülkemizin tanıdığı ünlü Gürcü yönetmen
RobertSturua, on günlük bir atölye çalışması ger-
çekleştirmek üzere Istanbul"daydı. 1994'te Zeliha
Berksoy ile "Antigone" projesini gerçekleştiren
Sturua, yeniden tstanbul'da bulunmaktan oldukça
mutlu görünüyordu. Istanbul Üniversitesi Drama-
turgi ve Tiyatro Eleştirmenlıği. Akademi Istanbul.
Müjdat Gezen Sanat Merkezi, Mimar Sinan Üni-
versitesi Oyunculuk Bölümü öğrencileri ve az sa-
yıda profesyonelin katıldığı çahşmada Çehov'un
"Marn" metni kullanıldı. Sanatçı ülkemizden ay-
nlırken bir şeyler ögretmekten çok, tüm yaşamını
tiyatroya adayan insanlarla birikimini paylaşmak
istediğini, bu çalışmanın kendisi için de ilginç bir
deneyim olduğunu belirtri
Metinle büvük hesaplaşmava girmeli
Sturua'ya göre, Ingiltere'de kendi sahneledıgi -
VanessaRedgravein oynadığı- "ÜçKızKardeş"
de dahil olmak üzere iyi sahnelenen Çehov memi
neredeyse yok. Çehov'un anlaşılabilmesi için me-
tinle büyük bir hesaplaşmaya girilmesi gerekiyor.
Yönetmenlerin karşısında büyük bir sınav gibi du-
• Tüm yönetmenlerin oyunlanna
eleştirel bakmalan gerektiğini
savunan Sturua, kendisiyle
dürüstçe hesaplaşabiliyor. Boş bir
kutu olan sahnede, atmosferi
oyuncular yaratıyor. Sahnedeki her
şeyin yaşamda bir karşılığı var.
ran büyük sahnelerden çok, gözden kaçan. önem-
senmeyen küçücük birimlerin. repliklerin, sözcük-
lerin ardına düşüyor Sturua ve Stanislavsid'den bu
yana getirilen kalıplan kırarak Çehov'a yaklaşıyor.
.\ncak bunu yaparken radikal çıkışlarda bulunmu-
yor. Çehov'un biçemini, ironisini, uzak açılı mi-
zah anlayışını koruyor.
"Tüm rejisörkr o\ unlanna eleştirel bakmalılar,
yoksa ikrleycmc/ler. İnsan sakat doğan çocuğunu
da soer. Ancak onun kusurlannı görmezden gek-
mez. Ortaya çıkan aksaklıkta kendi payinı \adsı-
maması gerekir.''' Sturua bu sözleriyle başansmın
sırnnı açıklıyor. Kendisiyle dürüstçe hesaplaşa-
bilmesi, ona uluslararası başannın kapılannı açı-
yor. Robert Sturua uzun soluklu bir yönetmen. Bir
yandan "Kafkas Tebeşir Dairesi" ülkesinde 25. yı-
lını kutluyor, öte yandan da "Venedik Taciri"ni
Tiflis, Yunanistan ve Arjantin'de milliyetçiliğe kar-
şı bir 'konsept'le. farklı versiyonlanyla sahneleme
hazırhklan içinde. Bu üç ayn yorumun en önem-
li malzemesi farklı oyuncular.
-Sahneyi artık boş bir kutu olarak kuDamyo-
rum. Dekor yok. Yalnızca oyuncular var. Atmosfe-
ri onlar yaraöyor.1
" Sturua sahnedeki her şeyin ya-
şamda bir karşılığım buluyor. Torbası sürprizler-
le dolu bir Noel Baba gibi, oyunculara ipucu ola-
bilecek birbirinden ilginç fıkralar, anekdotlar an-
latıyor. Böylece, çalıştığı sahneyi en basite indir-
giyor ve anlaşılabilir kılıyor. Karşısmdaki oyuncu-
lar birer bez bebek gibi. Onun sihirli sözleri ve do-
kunuşuyla canlanarak ellerindeki memi yaşatma-
ya başlıyorlar.
Son söz Çehov'unt
Marft"suıdan
On günlük çahşmada herkesin beklentileri fark-
lıydı. Kimi on günde önemli bir yönetmenin nasıl
reji yaptığını öğrenmek istiyor. kimi Çehov'un gi-
zini çözmek istiyordu. Sturua önemli ipuçlannı
venrken doğrudan açıklamalar yapmaktan kaçını-
yordu. Katıltmcılann getirdiği reji önerilerini ilgiy-
le dinliyor, deniyordu. Atölye çalışmasını, Martı'dan
şu sözlerle noktaladı: ".„ mesele, biçhnin ne eski
ne de yeni oluşunda; mesele, biçimlerden hiçbirini
düşünmeden içimizden geldigi gibi yazmakta.1
'
Kubrick'in son filmi tartışılıyor
Sansüre
uğrayacak mı?Kültür Servisi - Sinemase-
verler, kısa bir süre önce yaşa-
ma veda eden ünlü yönetmen
Stanley Kubrick'in üç yılda ta-
mamladığı son filmi Eyes Wi-
de Shut'ı büyük merakla bek-
liyorlar. Filme ilişkin tartışma-
lar ise başrol oyunculan Tom
CruiseveNicoleKjdmanındev
bir ayna önündeki 90 saniyelik
sevişme sahneleri üzerine yo-
ğunlaşıyor.
Senaryosu, Artnur Scbnitz-
ler'm romara Traumnovefle'e
dayanarak Frederic Raptıad ta-
rafından >azılan Eyes Wide
Shut'ta cınsel saplantı ve kıs-
kançlık temalan irdeleniyor.
Cruise ve Kidman filmde psi-
kolog kankocayı canlandın-
yorlar.
Film Ingiltere*de gösterime
girmek için daha uzun bir süre
bekleyecek gibi; çünkü ilk ön-
ce Brirish Board of Film Clas-
siFıcanon tarafindan onaylanma-
sı gerekiyor. Bu onaytn çıkma-
sının yaz aylannı bulacağı be-
lirtiliyor.
Las Vegas'ta sinema endüst-
risi için özel gösterimi yapılan
filmin, Amerika'da da ancak
yaza doğru gösterime girmesi
bekleniyor. Amerikan televiz-
yonlan filmin bu haliyle ekra-
na gelmesinin imkânsız oldu-
ğunu; 90 saniyelik sevişme sah-
nesinin 10 saniyeye indirilme-
sı gerektiğini sa\r
unuyorlar. Te-
le\ izyondan bir yetkili, filmde
sakıncah bulunan tek şeyin aşk
sahneleri olmadığmı söylüyor,
ancak daha fazla açıklama yap-
mıyor. Warner Bross'un pazar-
lama müdürü Juhan Senior ise
filmin zaten sıradan izleyici
için değil, sinemanm asıl sa-
hipleri için yapıldığım ifade
ediyor. Cruise da geçen hafta
yaptığı açıklamada, sansüre uğ-
ramasını engellemek için bazı
sahnelerin filmden kesileceği
yolundaki haberlerin asılsız ol-
duihmu belirtti.
Ünlü sanatçınm sanatsal ve davranışsal özellikleri örnek gösteriliyor
Andy Warhol otistik miydi?
Kültür Servisi-Tuval üzerine çorba konser-
vesi resünleriy le popüler kültüre ıronik bir şe-
kilde yaklaşıyordu pop-art'ın öncülennden
Andy Warhol. 1962 yılında sergiledıği konser-
ve kutusuresimleriy le pop-art'ın öncülerinden
biri haline gelmişti. Son günlerde ünlü sanat-
çınm şöhret tutkusunun otizmle ilgili olduğu
öne sürülüyor.
Ulusal Otızm Vakfı'na sunulan bir araştır-
mayazısında, Warhol'un sanatsal ve davranış-
sal özelliklerinin otizrae yakın olduğu iddıa edi-
liyor. Warhol'un konuşurken çok az kelıme
kullanması, arkadaşlanm tanımakta güçlük
çekmesi. düzen gibi takıntılannın bulunması
bu konuda ipucu olarak gösteriliyor.
Ingiltere'nin en önemli otizm \e etkılerini
araştırma merkezi olan Eliot House'un yöne-
ticisi Dr. Judith Gould yaptığı açıklamada,
"Yapbğı birçok şevin otiznı öğeteritaşıdığını gör-
memekolanaksız. Çalışmalannabakarak VVar-
hol'un neredeyse asperger sendromunda oldu-
ğunu söyleyebüirim" dıyor. Gould, ıleri dere-
cede otizmin genellikle büyük bir yetenek ve
sanatsal yetenekle ilişkili olduğuna inanıyor.
Bu görüş, otistik da\Tanış ve yaratıcı yetenek-
ler arasmdaki ihşkileri inceleyen bilim adam-
lanm bir araya getirdi
Warhol'un otistik olduğu iddiasını ılk kez or-
taya atan besteci Ian Stewart da orta düzeyde
otistik. Stevvart, Warhol'un sürekli aynı mar-
\VarhoJ hayranlan için önemli olan yapıdan.
kanın yeşil koton iç çamaşırlanru giydiğini, çün-
kü sanatçının yeşıl rengin diğer renkleri rahat-
lattığına inandığını söylüyor: "VVarhol'un ti-
pik bir yaşamı vardı. lnsanlar Dustin Hoff-
mann' ın rot aldığı Yağmur Adamfilminiaram-
sarlar. Filmin kahramanı. kardeşinin pantolo-
nunu K-Mart'tan alınmadığı için giymezdi."
Gould da düzen merakının otizmin tıpik bir
özelliği olduğunu söylüyor. Otistiklerin bir di-
ğer özelliği de dil kullanımınm zayıf olması.
Stevvart, aynca Warhol'un kendisiyle yapılan
söyleşilerde kısa cümlelerkullandığını ve söz-
cük dağarcığının çok gelişmiş olmadığını be-
lirtiyor.
Warhol hayranlan ise VVarhol'un ruhsal bo-
zukluklan olduğu iddiasını üzüntüyle karşılı-
yor. Hayranlan için önemli olan, Warhol'un
yapıtlan.
Geçen eylül ayma dek Pittsburgh'daki War-
hol Müzesi'nin küratörlüğünü v-ürüten Mark
Frances otizm iddialanna karşı çıkıyor: "Bu
iddianın tamamen yanlış olduğunu sö>lemek
mümkün değil, ancak hiçbir tıbbi delille kar-
şılaşmadık. Neden ö>le da\Tandığuıa ilişkin
başka nedenler olmah. Söyleşilerde verdiği kı-
sa yanıtlar gizemli dünyasmı yansıtıyordu."
Frances, aynca Warhol'un 'Tunabaltğı Fe-
laketi' adlı yapıtıyla ilgili olarak ortaya atılan
iddialarada karşı çıkıyor: "Stevvart, kutubr üze-
rindesayılarkullanmasuun bir takıntı olduğu-
nu ve detaylan kaçırdıgını söylüyor. Ancak o
resun,doğrudan bir gazete fotoğrafından alın-
nuş."
Stevvart ise amacınm, Warhol'un sanannı
aşağılamak değil, sanatçının felsefesini anla-
mak olduğunu söylüyor: "Warhol, yapay ne-
rededurur,gerçekük nerede başlar, bilmNurum.
diyordu. Belki de VYarhoL birçok eleştirmenin
düşündüğünden dahafazla edebibir kişüiğesa-
hiptL"
DEFNE GOLGESİ
TURGAY FİŞEKÇİ
Hamburg Barikafları
Hamburg ve barikat sözcüklerini yan yana gör-
mek irkittici değil mi?
Sayılara bakarsanız, Hamburg, bugünkü Av-
rupa Topluluğu ülkeleri sınırlan içindeki en var-
sıl kent. Koca Almanya'nın bütün dışalım ve dış-
satımının yandan çoğunu tek başına gerçekleş-
tiriyor. Yüz kilometreyi bulan uçsuz bucaksız bir
limanı var. Önemli yayın kuruluşlarının merkez-
leri burada, iki milyona yakın nüfusunun yüz bi-
nini Türtcler oluştuoıyor.
Bugünün varsıllığıyla ünlü Hamburg'u geçmi-
şindetürlü sınıfsavaşımlanna sahne olmuştu. Ça-
lışanlaria çalıştıranlar arasmdaki bu gelgitli sü-
reç sonunda bugünkü sınıfsal dengeler oluştu.
Larissa Reissner'in Hamburg Barikatlan (Ev-
rensel Yayınlan) adlı kitabı, bu tarihsel dönem-
lerden biri olan 1923 ayaklanmasını anlatıyor.
Yazar, tıpkı Dünyayı Sarsan On Gün'ün yaza-
n John Reed gibi, o çalkantılı yıllann olayları
içinde yaşayarak bunlan yazıya dökenlerden.
1923'te AJmanya'da devrimci hareketler orta-
ya çıkınca, Hamburg'a gelerek, buradaki izlenim-
lerini anlatan yazılannı Rusya'daki dergilere gön-
dermiş. Bu yazılann toplamından 1924'te Ham-
burg Barikatlan adlı kitap ortayaçıkmış. 1926'da
filme de çekilmiş. Hastalanması ve ardından
1928'de henüz otuz üç yaşında ölümü, tasarla-
dığı yapıtlannın ortaya çıkışını engellemiş.
Hamburg Barikatlan, son derece dokunâklı, et-
kili bir dille yazılmış. Bugünün okurunun, kafa-
sındaki Almanya kavramıyla bağdaştırması çok
güç anlatımlar. Bu yüzden kimi cümleleri bura-
ya aktarmak gereğini duyuyorum. Ama önce bir
bilgi: 1923'te bir ABD Dolan dört trilyon iki yüz
milyar Alman Markı'na eşitti.
Işsizlerin haftada altmış milyarmarkaldığı ve
bir somun ekmeğin sonraki gün seksen milya-
ra çıktığı bir ülkede kışa çıkma şansı binde bir
bile değil." (s. 34)
"Tecrübelibirgöz, işsizliğin yakınlarda mıyok-
sa çoktan mı başladığını, arada iki-üç günlüğü-
ne mi yoksa iki-üç saatliğine mi iş bulunduğu-
nu bu kadının yüzüne bakınca hemen anlayabı-
lir. Az önce acıkmaya başlamış bir bebekle ba-
şı güçsüzlükten yana düşmüş, kulaklannın ardı,
koltuk altlan, bacak aralan tükenmişliğin çıkar-
dığı iğrenç, ama tertemiz çıbanlaria dolu birbe-
beği ayırt etmek güç değil." (s. 35)
Larissa Reissner'in canlı, etkileyici bir anlatı-
mı var. Başanlı bir çeviri olmamasına karşın di-
lindeki pariaklık seziliyor.
"Kudurmuş bir rüzgârcamlann ardındakipan-
curlan sarsarve öfkelibir Tann gibiulurken ocak-
taki kahvelik tıkır tıkır, ama sessiz kaynamakta."
(s. 40)
"Hamburg, denizden yeni çıkanlmış ve daha
sıçramalan kesilmemiş kocaman bir balıkgibiuza-
nır Kuzey Denizi kıyısında. Evlerinin iri balık pul-
lanyla kaplıymış gibi duran sivri çatılannın üze-
rine bir daha gitmemecesine yerieşmişiir sis."
(s. 62)
"Akıllara durgunluk veren bu sanayi şeridinin
uzandığı kıyıda doğa, on sekizinciyüzyılınyaşa-
mımızın dışına ittiği bir eğilim gibi tümden yok
edilmiş. Bir kanş boş toprak parçası yok. Yirmi
mili aşkın kıyı boyunca yalnız iki ağaç görünü-
yor." (s. 62)
Bir kentteki ayaklanmayı, mahalle mahalle, so-
kak sokak, kişileriyle, çevre betimlemeleriyle son
derece canlı anlatabilmiş bu kitap, geçmişten tü-
müyle kopanlıp yalnızca bugününü yaşamaya
özendirilen günümüz insanı için okudukça geç-
mişi, nerelerden geldiğimizi düşündürtecek önem-
li bir yapıt.
Bir de bana Margarite von Trotta'nın Rosa
Lüksemburg adlı unutulmaz filmini anımsattı.
Aynı yıllann bir başka etkileyici anlatımıydı.
YehudiMenuhin'inküllepi
toprağa verildi
• LONDRA (AFP) - Bir hafta önce ölen ünhı
keman sanatçısı Yehudi Menuhin'in cenazesi,
Londra'da kendi kurduğu müzik okulunun
bahçesinde yapılan özel bir törenle yakıldı.
Menuhin'in ailesinin. yakın arkadaşlannın ve
Avrupa kraliyet ailelerinin bazı üyelerinin katıldığı,
Musevi geleneklerine uygun olarak gerçekleştirilen
töreni haham David Goldberg yönetti. Menuhin'in
okulundan bir grup genç müzisyen, Bach'ın 'İki
Keman için Konçerto' ve Schubert'in 'Litany'
başlıklı yapıtlannı seslendirdi. Her iki besteci de
Menuhin'in en sevdiği besteciler arasında yer
alıyordu. Törende Menuhin'in eşi, çocuklan
Zamira, Krov, Gerard ve Jeremy'nin yanı sıra
Ispanya Kraliçesi Sophia, Yunanistan Prensesi Irene
ve Avustralyah bariton Benno Schollum da hazır
bulundu. Kemancının külleri, okulunun bahçesinde
kendi diktiği birağacın altına gömüldü. Menuhin'in
anısına önümüzdeki pazar günü Berlin'de bir konser
gerçekleştirilecek. Londra'da yapılması planlanan
anma toplantısının tarihi henüz belirlenrnedi.
K Ü L T Ü R İ Ç t Z t K
K Â M İ L M A S A R A C I