19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2MART1999SALI 14 KULTUR PORTAL DİKMEN GURÜN 'SahnenıiAylar önce havaalanında karşılaştık AydınTeker'le. Ayaküstü, çağrıh olarak Londra'ya gittiğini anlattı. Ingiltere, Avusturya, Almanya, Danımarka ve Türkiye'den davet edilen on deneyımli koreograf ve besteci, on gün süreyle teke tek çahşarak bu beraberliğin nerelere kadar uzanabileceğinı araştıracaklardı. Amaç, bestecilerle koreograflann diyaloglannı geliştirmekti. Bu arada, dönüşte Dulcinea'da gerçekleştireceğı, "Dans SergjsP'nden de kısaca söz etti. Londra'da geçireceği zaman bir anlamda zaten kafasında şekillenmeye başlayan bu çahşmanm kuluçka dönemitıi de oluşturacaktı. Kısa bir süre önce yollanmız yine kesişti. Söz yine Londra'ya ve Dulcinea'da "Çagdaş Sanatlar İçîn Ozgûr Mekân"da gerçekleştirdigi "Dans Sergjs"ne, daha doğrusu sanatçının mekâna özgû çalışma anlayışına geldi. 'Çalışma koşullanmız çok zor' Aydın Teker, Londra'da çeşıtlı sanat disıplinlennden ınsanlann birlikte çalışmalannın sağladığı yeni açıhmlara ve yıllardır mekâna iş yapıyor olmasının onu orada farklı bir konuma taşıdığına değindi. Aydın Teker'in yıllardır çalışmalannda mekânla içli dışlı oluşunun başlangıç noktasını mekânsızlık oluşturmuş. "Mekâna özgü çauşmalanma yaptıklanm daha Uginç yeıîere gitsin diye başlamadım*' diyor. "Sahnem yoktu. Bana sahne venlmiyordu. Çalışma koşullanmız çok zordu. Aylarca uğraşüktan sonra, eğer bir sahne bulabilirsek kendimizi şansu sayıyor ve bu sahnede de ancak bir ya da iki kere oy nayabiliyorduk! Bu yaşadıklanmız beni böyle bir yere itti ve bir gün, "Mademkı sahne yok, sahnemı ben yaratınm' dedim." Neredeyse 10 yıldır mekâna iş eneler geçtikçe her şeyi hissedebiliyoruz, taşlan, duvarlan... Mekâna zaman ayırmazsanız mekân da sizi kabul etmiyor. Her şey bittikten sonra biraz hüzünleniyorurn. Tekrar tekrar o mekâna gitmek ihtiyacını duyuyorum. Uzun süre paylaşılan bir şey, çok özel bir şey mekânın bir parçası olmak.' İTJ J.JL içbir şey birdenbire olmuyor. Durmadan değişiyor. Kafamda bir şeyler oluşuyor. Bu oluşan şeyler kendi yolunu çiziyor. Benim kontrolümden çıkıyor. En müthiş an o zaten. Onun için koreografi yapıyorum. Yaratıcı süreci takip ederek belli bir yere gelmem gerekiyor.' yapıyor sanatçı. Bu anlamda ilk kullandığı mekân Mimar Sinan'da Osman Hamdi Salonu. Onu, heT tarafı cam olan bir kafeterya izliyor. lnsanlar bir akvaryuma bakar gibi dışardan izlıyorlar kafeteryada yapılan performansı. New York'ta Brooklyn Köprüsü'nde gerçekleştirdigi "Aulos V projesine aratınm Â' de değiniyor. Türkiye'de yaptığı çahşmalara dönüyoruz. Silahhane, Has Bahçe, Yerebatan.. "Bugün, Yerebatan gibi inanılmaz bir mekâna çok müdahale ettiğimi düşünüyorum. O mekâna taşımış olduğum hurda objekre gerek yoktu-." Zaman geçtikçe mekâna müdahale etmek yerine onunla bütünleşebilece|ini anlıyor sanatçı. Assos'ta. Darphane'de ve Kopenhag'da yeraltında bır sarnıçta (Doğu Köprüsü Festivali) yaptığı çalışmalar galıba o dınginliğin çok iyi yakalandığı performanslar. "Yıllar geçtikçe daha minimal 01013011 başladım" dıyor Aydın Teker, "daha saf, daha net". Mekâna zaman ayırma konusunda çok cömert olmak gerektiğini düşünüyor. "Dans SergBi"nde her dansçıyla tek tek çalıştığını söylüyor, "Çünkü böyle çahşmalarda dansçının benim ne istediğimi çok iyi anlaması ve onu kendine dönüştürmesi ve o mekânın artık kendisinin olmaa gerekiyor. Buna çok dikkat ediyorum". Her geçen yıl gerek Aydm Teker gerekse dansçılan çalıştıklan mekânın parçası olmanın ne anlama geldıgını daha da sindiriyorlar. "Seneler geçtikçe her şeyi hissedebiliyoruz, taşlarv du>p arlan~. Mekâna zaman ayırmazsanız mekân da sizi kabul etmiyor. Her şey bittikten sonra biraz hüzünleniyorum. Tekrar tekrar o mekâna gitmek ihtiyacını duyuyorum. Uzun süre paylaşılan bir şey, çok özel bir şey mekânın bir parçası olmak." "Dans Sergisi'' üstüne konuşmak ıstemiyor. "İzfcyenler konuşsun" diyor. Aydın Teker için sonuçtan çok yaratım süreci önemli. Yasanan. paylaşılan şeyler üzerinde duruyor. "Hiçbir şey birdenbire olmuyor. Durmadan değişiyor. Kafamda bir şeyler oluşuyor. Bu oluşan şeyler kendi yolunu çiziyor. Benim kontrolümden çıkıyor. En müthiş an o zaten. Onun için koreografi yapıyorum. Yaratıcı süreci takip ederek belli bir yere gelmem gerekiyor.'' "Dans Sergjsi"nde sanatçı bır kez daha bedenin, hareketin, sesin, müziğin, imgenin sınırlannı zorladığını ve mekânın yapısal niteliklerinin performansın biçimlenişine katkıda bulunacağını söylüyor. Bu tür çalışmalann sanat dünyamızda yeni oluşumlara yol açacağına ınanıyorum. Sanat Kültür Antika dergisi P'nin Kış '99 sayısmda modanm sanatla bağlantısı irdeleniyor Moda ve sanatın büyülü dünyasıKültür Servisi - Sanat Kültür Antika dergisi P Kış '99 sayısı 'Moda ve Sanat'a ayınyor sayfalannı. Dergi, modayı sanatla bağıntılan içinde işlerken. sanatla moda arasındaki sınır çizgilerini belirginleştirmeyi amaçlıyor. Derginin 12. sayısı Osmanh'da moda, Batı'da moda ve bir Japon klasiği olarak kimonoya aynntılı olarak yer ayınyor. Moda nedir? Moda ve Sanat başhğında; "Nedir moda dediğimiz olgu? Nerede. ne zaman başladı? Nasıl gelişti? Başlangıçta günlük yaşamın hangi alanlannda kendini gösterdi? Bugün, dar açıdan bakıldığında ya da yayguı anlamıyla alındtğında, gjyim kuşamla eş anlamlı görünüyor. Oysa, giyim kuşamın çok ötesinde, insanoğlunun hemen hemen tüm toplumsal etkinliklerini kapsayan bir olgu. Sanatla, özellikk de görsel sanatlarla oldum olası yakın ilişkileri var. Temelindeki en önemli öge ise yararjcıhk—" sorularına cevap ararken, j modanın temellerine ilişkin ipuçlannı da ' araştınyor. Dergide, ChaneL Mary Quant, Lanvin, Dior, J Yves Saint Laurent, Cardin, Lagerfeid, Lacrofat gibi ünlü moda tasanmcılanna da yer veriliyor. Moda ile sanat arasındaki sınırlan en çok zorlayan tasanmcılann başında gelen Issey Miyake'nin, şu sıralar Paris'te Fondation Cartier'de sürmekte olan 'Making Things' sergisine ilişkin bılgileri de derginin sayfalannda bulmak mümkün. Ferid Edgü, Miyake'nin giysileri için birer haiku da yazdı. Osmanlı Sarayı'nda kadmmodası Fransa'dan ıkı moda uzmanı, Valerie de Givry ve Florence MüBer, çağdaş moda ile sanat, moda tasanmcıları ile sanatçılar arasındaki etkileşimi, modanın sanattan esinlenişinin çarpıcı ömeklerini inceliyorlar. 'Osmanh Sarayı ve tstanbul'da Kadın Modası' başhgının geniş bır yer aynldığı dergide, '16.17. Yüzyıl Osmanlı Sarayında Kadın Modası'nı Hurya Tezcan kaleme aldı. Tezcan, 16. ve 17. yüzyıllan. Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan giysi ve kumaş örneklerınden yola çıkarak yorumladı.Banu Mahir ise 'Abdullah Buhari'nin Minyatürlerinde 18. Yüzyıl Osmanlı Kadın Modası' başlığında konuyu inceliyor. LaleGörünür, 19. yüzyılı. Sadberk Hanım Müzesi'ndeki giysilerden hareket ederek 'Anılann Aynasında Moda'da ele alıyor. Bir sanat yapıtı: Kimono Japon kadınının yaklaşık 1350 •yıldır gıydiği kımononun tarihçesi ve özellıklerini Kyoto Müzesi'nde üç yıl görev yapmış olan Sumiyo Okumura kaleme aldı. Kimono başh başına bir sanat yapıtı olarak sayıhyor ve Japonya'da müzelerde sergileniyor. Okumura, kimonoyu şöyle anlatıyor okurlara: "Kimono bir giysi olarak algılanmamalıdır. Zira kimono onu giyen kişide ruhsal bir değişim yaraur. Batılı giyim taranda birçok çeşit ve modeliııin olmasına karşın, sonuçta giysi sırta geçirilmeden bellidir; giysi kişinin bedenine ya uyar ya uymaz." Derginin kış sayısınm ressamı ise uzun yıllar Paris'te yaşamış, kendine özgü bir ressam Mübin Orhon. 1981 yıhnda aramızdan aynlan Orhon'un sanatını ve modern resmin sorunlannı Ferid Edgü 'Kendini Amyan bir Ressamın Kendinden Başka Bir Şey Olmayan Resimleri' başhğında ele alıyor. Mübın Orhon'un yakm dostu, tiyatro yazan ve yönetmeni GünerSümer'in 1976'da, ölümünden kısa bir süre önce Londra'da yazdığı 'Mübin' başlıklı öykü de ilk kez P dergisinde sunuluyor okurlara. Raffi PortakaL P'nin bu sayısında, 'Antikada Moda'yı inceliyor. Babası Aret Portakal'ın deneyimlerinden ve kendi birikimlerinden yola çıkan Portakal, antika dünyasında değişik dönemlerde ortaya çıkan modalan sunuyor. Derginin 'Küçük Ansiklopedi' bölümünde ise Uğur Derman 'Maktalar'ı ele alıyor. Derman'ın aynca 'HafizOsman'ın C'çüncü. Yesari'nin İkinci Ölüm Yıldönümleri' üzenne bır yazısı da dergide yer alıyor. Nehar Tüblek, Ölümünün dördüncüyıhnda kendi yapıtlarından oluşan bir sergiyle anılıyor Konuşan vekonuşturan çizgilerKültür Servisi - Ünlü karikatür sanatçı- mız NeharTüblek, ölümünün dördüncüyı- hnda Pimapen Kültürevinde açılan bir sergiyle anılıyor. Nehar Tüblek'in birkısmı orijınal olan 214 karikatürünün yer aldığı sergideki tüm yapıtlar, geleneksel 'Nehar Tüblek Kari- katürYanşması'nın ödüllen için fon oluş- turulması amacıyla satışa sunulacak. Ser- gı, 4 Mart'a kadar görülebilecek. 'Orijinaller'. 'Ödüfler' ve 'Fotokopiler' başlıklı bölümlerde toplanan karikatürler- le,Tüblek'in yaratuğı 53 tıplemenin de yer aldığı sergi için özel bir broşür hazırlan- dı. Broşürün açılış yazısında Pimapen Kül- türevi'nin Yöneticisi NevvalSevindi, Tüb- lek ve sergi hakkındaki düşüncelenni şöy- le dile getıriyor. "Nehar Tüblek, özgün çizgisi ve mizah anlayışryla Türk karikatür tarihindc önem- Kbir sanatçL NeharTübiek suyun öteki ya- kasından biri olarak çahşkan bir kimiik. Manasbr gibi güzeUer güzeli bir kentte doğmuş bir Rumefili. Nehar. Osmanlıca- da'gündüz' demekmiş.İçindekigündüziin ışığını dışan vuran Nehar Tüblek, yurtdı- şında sayısızödül kazanmış bir sanatçu Pt- mapen Külrüre\i. sanatçının önemli bir ulusal değer olduğunu anlatan bu sergjy- le,yaşama \eda etmiş NeharTübtek'iölüm yıUönümündeanıyor. Yüreğe ve sevgiye du- yarhsanatçı ruhu onu hep daha iyiyeve ay- dınhk işlere taşunış. Bakuı, karikatüıier- deki aydınhğı siz de göreceksiniz." 'Sanatkâr olduğu kadar filozor Nezüı Demirkent de Tüblek hakkında duygu ve düşüncelerini bırkaç satırla dile getırmış broşürde. "Her alanda eski usta- lan yitirdik. Örneğin Nehar yok arük" dı- 1970 "Peynet'in Âşıklan" Ödülü Gümüş Madarya (Fransa). yor Demirkent. Nehar Tüblek'in sanatkâr olduğu kadar fılozof olduğuna da değinen Demirkent "Y'aşamı onu sıradan olmak- tan uzaklaştırmıştır. Düşünmeye mecbur olduğunu bildiğinden düşünce adanıı oldu. Nryeti saıunayın ki güldürmektL O sadece hayata başka gözle bakmakta. nelki de ha- yatı alay-d almaktaydL Çizgilerindesevgivar- dı, hoşgörü eksik değildi. Çizginin kaha ol- ması için murekkeple üzerinden giderdi. 'Şımdı oldu" dediği zaman bir eser yarat- bğına inanırdL Eser dediği karikatür hep mesaj verirdi" diyor. Demirkent, Tüblek içinkarikatürlerin al- tında alt yazı olup olmamasının çok bü- yük önem taşımadığını, çünkü sanatçının çizgilerinin konuştuğunu ve insanlan ko- nuşturduğunu belirterek "Eleştirel gözle bakanlar, eleştirilerinde kusura yer ver- mezdi. Çünkü her çizgisi mükemmele ya- kındı. Kaldı ki, çc\ rcsi onun üzülmesini hiç arzuetmezdi. ZiraNeharinsanhgın bir şansıydı. Dünyaya farklı bir köşeden bak- ma şansını buİamayanlaronda kendîlerini buluriardı" dedı. YAHODASI SELİM İLERİ f Bir Ölümün Toplumsal Anatomisi' Can Gürzap. Bir Ölümün Toplumsal Anatomi- s/'ni yirmi yıl sonra yeniden sahne üstüne taşı- yor. Bir Ölümün Toplumsal Anatomisi adı, birçok- lanmız için, ne acı ki, çağnşımsız. Kim yazmış, ni- ye yazmış; böylesi sorular yanıtsız kalır. Ameti- ka'dayaşamış filanca hanımın öldürülüp öldürül- mediğini sözüm ona araştıran, 'roman' kimlikli ki- taplann elli-alrmış basıma ulaştğı günümüzde, Ok- taiy Arayıcı için gündem yok. Oktay Arayıcı, Bir Ölümün Toplumsal Anatomi- si'nin yazan. Nafile Dünya, Rumuz Goncagül, Tanilli Dosyası gibi 'unutulmayacak' oyunlann da yazan. Vartığını fıyatromuza adamış Boyut Yayınlan, bu eserleri, 1992'de bir kitapta derledi. Oktay Ara- yıcı'y' 1985'teyitirmiştik. Oktay Arayıcı çok önemli, çok değerii bir tiyat- ro yazarımız. Ayşegül Yüksel şöyle diyor: "(...) Vasıf Öngören. Sermet Çağan, Güner Sümer ve Asaf Çiyiltepe'y/e aynı kuşaktandır. Hepsi de tiyatronun mutfağından yetişmiş olan bu beş sanat insanı, on-on öeş yıllık bir süre için- de, birbiri ardınca terk ettiler dünyamızı. Türk ti- yatrosu adına büyük bir talihsizliktir bu." Bir talihsızlik daha var: Bu değerii kişilerin eser- lerini yaşatmak konusundaki aldırışsızlığımız. Can Gürzap incelik gösterip, Bir Ölümün Top- lumsal Anatomisi'nın provalanna beni de çağır- dı. Istanbul Devlet Tiyatrosu'nda o gün, uzun za- mandır tadamadığım 'sanat coşkusu'nu tattım. inanılmaz güzellikte bir oyun izledim. Ayşegül Yüksel'in saptayımıyla, Bir Ölümün Toplumsal Anatomisi, 1974-77 arasında 'biçim- lendirilmiş'. Yırmi iki yıl içinde yalnız bir mevsım sahnelenmiş; Ankara Devlet Tiyatrosu'nda, Can Gürzap'ın sahne düzenıyle. Esere Türk Dil Kurumu -o günün Türk Dil Ku- rumu- Oyun ödülü verilmiş. Sonra? Sonrası de- rin sessizlik. Oysa bu oyun, çağdaş tiyatromuzun en önem- li verimlerinden. Dilının inceliği, siyasal iletisinin anlamlı derinliği, yalnız bunlar, eserin günümüz- de de yaşarlığını sağlayacakken, Bir Ölümün Top- lumsal Anatomisi, kendi -saygın- köşesinde yir- mi yıl bekleyip durmuş. Oktay Arayıcı'yı amansız hastalığı döneminde tanıdım. ödünsüz, çok duyarlı, başka bir insan- dı. Yazılışından yirmi bır yıl sonra Bir ölümün Top- lumsal Anatomisi'ni ızlerken, 'kalıcı'sözcüğünün hangi eserier için söylenebileceğini büyük bir he- yecanla ayırt ettim. O gün kalıcı bir eser izledik. Alabildığine yalın rejinin, gerçekten ciddiye alın- mış ağırbaşlı oyunculuğun, etkileyici ışık çalısma- sının, gösterişten uzak dekor ve kostümün, Bir Ölümün Toplumsal Anatomisi'ne, o 'sağlam' met- ne çok yaraştığını belirtmek isterim. Bununla birlikte kalbim sızladı: Oktay Arayıcı ça- pında bir yazanmıza teşekkür borcumuzu nice za- manlar ödememışiz. Cahit Atay'ın Sultan Gelin Inden yola çıkarak gerçekleştirmek istediği Kondulu Hayriye 1964'te yasaklanmış. Nafile Dünya 1972'de. Tanilli Dos- yası, 12 Eylül'ün baskısını teneffüs etmiş. TRT'dekı günleri, Oktay Arayıcı'dan yararlan- mak istemeyen yönetimlerin hışmıyla geçmiş. Fakat daha acısı var: Daha az baskılı dönemler- de defalarca sergilenebılecek Oktay Arayıcı oyun- lan hep gelecek bır zamanı ummak zorunda bı- rakılmış. Bir Ölümün Toplumsal Anatomisi'nin 'konu- sundan' söz açmayacağım. Oktay Arayıcı, ese- rin başlangıcında vurguluyor: "Olayımız, konumuz geçmişte, ama oyunu- muz gelecekte geçiyor." "Yani bir ayağımızla geçmişte, bir ayağımızla gelecekteyiz." "Izlendikçe görüleceği gibi her ikisiyle biriikte günümüzdeyiz hem de." "Hepimiz görevliyiz burada. Bizler oyuncula- nz, sizler izJeyici." Bizler 'izleyici'... Bu oyunu mutlaka izleyin. Takvimde îz Bırakan: "(Oktay Arayıcı) yazdığı dört oyunun herbirin- de tiyatro için yeni biçimler denemiş, her dene- mes/nde kusursuza ulaşmayı amaçlamıştır. Azama özenle yazmıştır, 'güldüren'/e 'ağlatan' arasın- daki o incecik çok duyarlı çizginin bir o yanında, bir bu yanında dolaşarak..." Ayşegül Yüksel. YAPI^CKREDi KÜLTÜR SANAT YAY1NCILIK Bin Tıl tçin Ti Yönetem Ahmet Kuyaş Konuşmacıiar: Aydın Uğur, Ersin Kalaycıoğlu, Artun Ünsal ^ T U R K C E L L salonu, MeşrutiyetCad.153 Tepebaşı Istıklal Cad. Korsan Çıkmazından gınlebıHr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle