16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 ŞUBAT1999 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI Gözleriniz size yabancılaşınca...7eni kara, saçı kara, kaşı kara... Ama gözleri... Kara değilse bile bûtün gücüyle karalığa uzanan tartışmah bir kahverengi oiduğundan hiç kuşku duymadığım gözleri masmavi... Mavi gözler gûzeldir. Bakış itici değilse insanı alır götüriir, denizin hissedilmeyen dalgalanyla uzaklara savurur. Buraya ilk geldiğimde ben de mavı göz hayranıydım. Hele san saçlarla vevrelendiğinde bir başka iç açıcı Dulurdum bu gözleri. Zamanla mavi gözler arasında büyük farklılıklar alduğunu keşfettim, tonlan /akaladım. ıçten dışa uzanan aalkalarla tanıştım, haleti ruhiyedeki degişimin siyah merkezle mavi çember arasmdaki mücadeledeki yansımasını fark ettim. Mavi gözlerin bazılannı daha da sevdim. Ancak mavi olmayan gözlerde de benzer titreşimleri buldukça onlan mavi gözlere rakip yaptım. Ama açık ve koyu renk gözlerin zeminini bu tartışmanın dışında bırakmadım. Onlann uyumundan ya da çekici bir farklılık taşıyan uyumsuzluğundan bir başka etkilendim. Sonradan yapılabilecek müdahaleleri kesin olarak reddetmesem bile, "Tann vergbi" başlangıç noktasının ve sadeliğin güzelliğe en yakın nokta olduğunu sık sık düşündüm... Şimdi önûmde bir esmer güzeli oturuyor. Onun görmesi durumunda küstahhğa dönüşmeye aday meraklı bakışını gizleyerek gözlerini inceliyorum. Güzelliği, esmerlere özgü güzelliklerden. Tabloyu tamamlaması ve hatta vurucu olrnası gereken unsur, koyu renk gözler. Ama... gözler masmavi. Ostelik açık mavi. Dahası lens. doğal sınırlan kapatacak gibi yerleşmediği için, gerçek kenardart taşıyor: Gözler koyu kahverengi. Gözlerin sahıbı onlann açık mavi olmasını çok MOSKOVA HAKAN AKSAY istemiş, ama olmamış... Bir de saçlar var. Siyah zemine san saçlar. Azerbaycan'da sıkça gördügüm tablo. Bizim memlekette de... Her şeyiyle esmerlik kategorisinde olan bazı kadınlar iradi kararlar alarak dengeleri değiştirmeye kalkıyorlar. Bunun tersi de var. Ona da Rusya'da yeni yetme kızlar arasında sıkça rastlıyorum: Bembeyaz ten, açık renk gözler ve bu biîeşimi bir "şok" etkisiyle tamamlamayı amaçlayan simsiyah saçlar. Yalnızca gençligin yoğun ilgi alanlan içinde unutulmus bir özeni dışa vuran açık renk saç dipleri. Kökler başkaldınyor. Yapay çabalar doğallıkla boğuşacak kadar güçlü değil. Doğalhğı bastırmak için iyi bir plan gerekiyor. Ve usta araçlar. Aynca sürekli bir denetim: Gerçegi ele vermemek için. ErkekJerde daha masum kabullenilen bir yöntem: Saçlannın ıhanetine uğrayanlar, kalan sadık saçlan kenarlardan ortaya nakletmeye gayret ediyorlar. Rüzgâr böylelerinin hain düşmanı olsa gerek. Buralarda bizim "Lukaşenko modası" dediğimiz şey. Akksandr Lukaşenko, Belarus'un devlet başkanı. Sahip olduğu onca ıktidara karşın kelliği içine sindiremiyor ve saçlannı her gün kenardan tepeye ihraç ediyor. Duygusal tavırlara ve sert jestlere alışik olduğu için zaman zaman saçlanna gergin manevralar yaptınyor. Kalkıp iniyorlar. Onu izlerken, saçlann aynı yere - inmemeleri ihtimali insanı korkutuyor. Ne garip: O, bir devletin lideri! Ama sürekli aklında tuttuğu şeylerden biri, olmayan ve yeri yapay yöntemlerle doldurulan saçlan... "Kıhç YarasıGibi"deki padişah gibi: Koca imparatorluğa, her şeye sahip, ama boyu 3 santim artsın diye ne heyecanlar yaşıyor. Büyük sözleri tereddütsüz sarf eden, hayatta en temel değerlerinin ahlaki, siyasi, ideolojik vs. olduğunu haykıran önemli birçok kişi arasında, iş ve aile hayatında saygın yeri olan pek çok erkek ve kadın içinde bir saplantı olabihyor bazen. lnsanın kendi şeklini, saçlannı. hatta gözlerini yabancılaştırmasına yol açabilecek kadar güçlü bir değişim isteği doğabiliyor. Doğalı değiştırme istegi bazen o kadar güçlü olabiliyor ki, onu da doğal karşılamak gerekiyor. Hangi beyazlan geride bıraktık acaba?Sevgili ozan Fdiz Doğan soruyor: "hüzne vuran rengini / nasıl tanımlamah / beyazın. Nasıl tanımlamah yanlış limanlara demir atan gemilerimizi? Ya da bunca koyu lacivertten birlikte çıktıktan sonra, garip bir pembenin esiri olan sözde dostlanmızın davranışlannı? Stockholm'de halk birbuçuk yıldır metroda Seul ve Tokyo'daki gibi gidiyor: yani içeri sığışmalan ve popolannı kapınm kapanması için içeri çekerken resmen değnekçilerin yaptığı gibi. Belediyenin ilgili kurumu, metro hatlannda sinyal sistemini değiştirmekte; sinyalı bilmem, ama halkın sistemi fevkalade değişti. Otobüs durağında iki kişi bekJerken kuyruk oluşturan haJk, şimdi tıklım tıklım metro vagonlannda hısım akraba olmakta. Bir buçuk yıl, az zaman değil. Hiç kuşkusuz bu. ne ile karşılaştınldığına bağlı. Ama akJa şöyle bir soru da gelebiliyor: Metro tıkır tıkır işlerken böyle bir ortamı lsveç'in başkentine uygun STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN görürler miydi? Yanıtı "nü" yani *nh." Ocalan'ın yakalanmasından sonra basındaki tepkiler de aklıma Filiz'in beyazın nasıl tanımlanacağıyla ilgili sorusunu getiriyor. Adaletin beyazı nasıl acaba? Örneğin, Italya'da Interpol'ce aranan bir kişiyi yargı önüne çıkarmayan, Almanya'da arama emrinin gereğini yapmayan adalet beyazın herhangi bir tonunda mı, yoksa lacivertin bile başlayan bir nüansında mı? Kış gelip gidiyor bu kente; aynen beyazın tonlan gibi. Belki de en kalıcı renk gri, yalnızlığın rengi. Bazen kar, bazen erimiş kar, bazen kuru ayaz. Iklim bildiğini okuyor. Ya insanlann iklimi? Yanlış limana demir atmakla bitmiyor iş; hangı limanı ıska geçtiğini de bilmeli kaptan. Şu sıralar lsveç'te, Türkiye rotasını ne kadar belli etse de yanlış limana gönderilmekte. PKJC ve Öcaian, Türkiye Kürtlerinin sorunlannı temsil etmiyor. ama kamuoyunun karşısina çıkan bir avuç "en iyi biür" Türkiye'de her türlü dersi vermeye hazır. Bir gazetenin şef redaktörü geçenlerde sordu: "Madem Avrupa Birliği ülketeri Ocalan'ın nasıl yargılanmas gerekriğinde çok titizdiler ve ilgi doluydular. o zaman neden Italya ya da Almanya bu işi üstienmedi?" Evet, sevgili pazar sayfası okurlan, beyazın hüzne vuran renginin tanımlanması gereken günlerdeyiz. Gemilerimizin yanlış limanlara demir atmaması gerek. Joan Baez'in saf değiştirmesinden sonra bu satırlann yazanna sevgili Barbro Dane'in on küsür yıl önce dediği gibi "Kendisine, bu zamana kadar yapüklanndan öfürii teşekkür ediyoruz.."* tşe beyazdan başlamak gerek... Bir de bu rengin tonlannı bilebilsek... nUVUlUr nUSll. b o y U y t a Uganda'nın en uzun baylu insanı. Uganda'nın doğusundaki Yokolo köyünde \aşayan Ofvvono, insanlann ilgisinden bunaldığı için köyünden pek çıkmı\or. Dev adam, boyuna göre kız arkadas, bulamamaktan veannesiyle babasını öperken iki büİdiim egilmek zorunda kalmaktan yakınryor. (REUTERS) Fransa'da Dışişleri Bakanlığı kanştı Bir kitap yayımlandı şu günlerde Paris'te. Roman falan değil, siyasal nitelikte bir yapıt. Hem de oldukça ilginç. Yapıtın yazan gazeteci. Daha önce Fransız televizyonunda çeşitli görevler üstlenmiş, üst düzey sorumlulanndan biri. Doğrusu, kendimize sormadan edemedik. Bir yerde "kuyruk aas" mı acaba, diye. Fakat öyle değil bu durum. MeslektaJşımızın seçtiği boy hedefı Dışişleri Bakanlığı 'ndan başka bir şey değil... Şunu bilin ki, entipüften bir komı değil adamın seçtiği. Önce, şöyle bir göz atmak gerekmez mi? Fransa'nm bu prestijli kurumu, yabancı ülkelerde 166büyükelçilik ve de 113 konsolosluk çalıştınyor! PARISBu denli kalabalık bir kadro çalıştırmak günümüz koşullannda acaba çok mu etkin < _ ^ ^ _ ^ ^ _ _ olur? Evet dıyeni de var, hayır diyeni de. Ancak, kıtabın yazannı dinleyecek olursak, Fransız Dışişleri Bakanlığı kendi faaliyetleriyle pek bağdaşmayan etkinliklere de kanşırmış. Bu arada, gazeteci-yazar Louis Beriot, kimi bölümleri Marianne dergisi tarafindan yayımlanan kitabında, dışişleri, 1999 bütçesinde, devlet bütçesinin ancak yüzde 1.28'inden yararlanırmış, diyor. Louis Beriot soruyor: Bunca büyükelçilikle konsolosluğa ülkenin gereksinimi var mı? Bu sayısal değerlendirmeyi bırakalım da başka yöne çevirelim bakışlanmızı. Daha doğrusu sorulanmızı yöneltelim gazeteci-yazara. Ona göre. yaşadığımız çağda çalışma yöntemini degiştirrnerun zamarçt geldi ve geçü bile! Bir.de çrnek veriyor Louis Beriot: Avrupa Birliği içinde büyükelçilik bulundurmanın ve hatta yenilerini kurmanm yeri bulunmaması gerekmez mi? Soruyu, elbette diyerek MİŞEL PERLMAN karşılayan Beriot, daha da ileri giderek izah ediyor durumu: Eski zaman diplomatlannın önemi, yani politik boyutu kalmadı. Artık, gazetecinin parmak bastıgı gelişmeleri tartışmanın bir anlamı kalmadıysa da konuyu tam olarak gündemden çıkarma hususunda kesin bir görüş ortaya koymak olanaksız. Çok olsun veya az olsun sorusuna. alın size kesin bir yanıt! Sağlıklı verilere göre, en büyük diplomatik ağa başta ABD sahip olurken Fransa da ikinci yere iyice yerleşmiş durumda. Rusya, Büyük Britanya ve îtah/a ise peşinden geliyor. Fransız Dışişleri Bakanlığf nın çeşitli servislerinı eleştiren Louis Beriot, bununla birlikte, en etkın dairenin kültür, bilim, teknik olduğunu kabul etmekten de doğrusu, geri _^______ kalmıyor. Bunun yani sıra diplomat sayısının azaltılması gereğine temas ederken, gerekçe olarak, küreselleşen dünyada sürekli iletişim olanaklannı gösteriyor. Öte yandan, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Anne Gazeau-Secret Marianne dergisiyle yaptığı söyleşide, Fransa'nın. Sovyetler Birliği'nin u padama"sı sonunda. 17 büyükelçilik, 4 konsolosluk kurduğunu belirtti ve başka yerlerde 3 büyükelçilikle 30 konsolosluğun kapatıldığını ekledi. Bakanlığın personel sayısı, eski Işbirliği Bakanlığı dahil olmak üzere, toplam 9 bin 474 kişiye ulaştı. Dışişleri sözcüsünün verdiği bilgilere göre, aynca, bakan HubertVedrine'nin, 1997'den beri, derinliğinc birrnoâernizasybn '? süreci başlattığını vurguladı. Görüldüğü gibi, Fransa'nın Dışişleri Bakanlığı, Hubert Vedrine yönetiminde yoğun bir çalışma içinde. 'Dağılmış pazaryerlerine benziyor memlekefKentin en işlek, birbirine paralel iki caddesi arasında yer almasına rağmen oldukça küçük ve sakın bir meydandır Karl-August Meydanı. Kendısine açılan hangi sokaktan gelirseniz gelin, meydanın ortasında bulunan Trinitatis Kilisesi ile karşılaştığınızda, bir kartpostalla çarpışmış gibi olursunuz. 1896- 1898 yıllan arasında. yeni gotik tarzında inşa edilen kilisenin etrafına, çarşamba ve cumartesi günleri olmak üzere, haftada iki gün kurulan pazar ise bu sakın meydanı hareketlendirir, canlandınr. Özellikle cumartesi günleri. Charlottenburg ilçesi sakinlerinin uğrak yeridir bu pazar. Berlin'in kozmopolitik yapısının tam bir karşılığı olan Cumartesi Pazarı'nda. birçok ülkeden birçok insan birçok şey alır, satar. Elinize aldığınız maskenin ne anlama geldiğini, size kınk Almancasıyla anlatmaya çalışan Afrikalının yani sıra. kınk Türkçesiyle "Kartoffel beş mark anne" diyen Alman satıcıya da rastlayabilirsiniz bu pazarda. Son yıllann, özellikle de son günlerin sihirli sözcüğü uyum "entegrasyon" böyle bir şey olsa gerek diye geçirirsiniz içinizden ve biraz önce pazara ulaşmak için geçtiğiniz anacaddede, "çifte vatandaşük"a karşı imza toplayan genç Hıristiyan Demokratlan unutuverirsiniz. Işte bütün bunlar bana şair Edip Cansever'in "Dağümış pazaryerlerine benziyor memleket"" dizesıni hatırlatıyor. Almanya'nın bugün içinde bulunduğu durumu belki de en iyi bu dize açıklıyor. Bir dağılmışlık, bir bölünmüşlük yaşanıyor ülke genelinde. "Çifte vatandaşlık" tanımlamasıyla halka sunulan. aslında birçoklannın içeriğini bile doğru dürüst bilmedikleri "Yeni Vatandaşlık Yasa Tasansı" çeşitli görüşlerden birçok insanı Türk, Alman, Kürt, Yahudi demeden karşı karşıya getiriyor. Neler var bu yasa tasansında?.. İlk olarak, Alman vatandaşlığına geçmek için kan bağını şart koşan maddenin kaldınlmak istenmesi. Almanya'nın şimdiye kadar çoktan değiştinnesi gerekirdi bu maddeyi. Kan bağının öneminin Almanya'ya nelere mal olduğu en çok Almanlar tarafindan biliniyor sanıyorum. Bunun dışında burada doğan göçmen çocuklanna vatandaşlık verilmesi istemi var ki. evlere şenlik. Çıksa bile nasıl uygulanabileceği konusunda politikacılar dahil kimsenin bir şey bilmediği bu yasa gereğince, yasanm (eğer çıkarsa) uygulamaya konulmasından bir gün önce BERLIN GÜRKAN KEStCl doğacak göçmen çocuğun durumunun ne olacağı konusu çözümsüz. Çözümsüz konular bununla bitmiyor tabii. Bu yasa tasansı hayata geçirilirse ne olacak? tşlemler nasıl hızlanacak? Bir önemli nokta da, birinci kuşak göçmenlerin durumunun, -her zaman olduğu gibi-. bu konuda da gözden çıkanlması. Kimsenin hesaba katmak istemediği birinci kuşak göçmenler hakkında hafızamızı biraz zorlarsak karşımıza şu sonuçlar çıkıyor Birinci kuşak göçmenler buraya gelir gelmez, dil sorununun önemı göz ardı edilerek, fabrikalara sürüldü. Sağlıklannı bu ülkede yitiren ve işsiz kalan birinci kuşak göçmenler, şimdilerde dil bilmemekle, işsizlikle suçlanarak: oturup zaran-yaran tartışılmayan bir yasa tasansına malzeme ediliyor. Birinci kuşak göçmenlerin geri dönmeyeceğini Alman devleti de, göçmenler de hesaplamadı, ancak bu faturayı göçmenlere yüklemek de insanca bir yaklaşım değil. Yeni vatandaşlık yasa tasansının aksayan yönleri bunlarla bitmiyor. Işsizler, sosyal yardım almak zorunda kalanlar, daha önce suç işlemiş olanlar da yasa tasansı kapsamı dışında tutulmak ısteniyor. Bütün bunlann dışında bir de anayasaya bağlılık maddesi var. Bir insanın anayasaya bağlı olup olmadığınm nasıl tespit edileceği ise ayn bir merak konusu. Bir başka merak konusu ise bir insanın anayasaya bağlı olmadığı tespit edildiginde hangi yaptınmlann uygulanacağı. Sistemın size yabancı olmayı dayattığı bir toplumda yaşıyorsanız, yabancı sözcüğünü günde en azından bir kez duyuyor, okuyor, konuşuyorsanız, göçmen kavramının. göçmenlerin çabalan ile dile sokulmaya çalışıldığinı görüyorsanız, birlikte ve uyum içinde yaşamalıyız çağnlannm samimiyetine inanmanız zorlasır. Almanya'da herkes aynı fıkirde ise yani yerlisi, göçmeni beraberce, huzur içinde yaşamayı istiyorsa "nasıl" sorusunu tartışmak gerekir önce. Bu soruya verilecek ilk yanıtsa "eştt" olur. Almanya, sorunlan olan bir ülke. Bu noktada koalisyonun işi de zor. Aklıma takılan sorulara yanıt anyonım pazan dolaşırken. Biraz da kuşkuculuğumdan olsa gerek, şunlan düsünüyorum: Acaba kandınlıyor muyuz? Yıllardır konuşulan bu sorunlar, vatandaşlık yasa tasansı adıyla başka zeminlere çekilmeye mi çahşılıyor. Bu sayede gündem mi saptınhyor? Mehter takımı gibi adım atan koalisyon çatırdıyor mu? Pazar turu biterken ve sürekli konuşulan bu sorunlan düsünürken şair Edip Cansever'in dizeleri takılıyor yine aklıma: "Gördün mü bak Dağümış pazaryerlerine benziyor şimdi istasyonlar Ve dağümış pazaryerlerine memleket Getaniyor içimizden hüzünknmek bile Gelsede Öyle sürekli değU." GAYRİMENKULÜN AÇIK ARTTIRMA İLANI BATTALGAZt İCRA DAİRESİ'NDEN Dosya Talimat No: 1998/70 Satılmasına karar verilen gayrimenkulün cinsi, kıymetı, adedi, evsafı: Malatya ili Battalgazi ilçesi, Alişarköyü, sahife: 1033, parsel: 1004, yüzölçümü: 3650-m2 bahçe niteliğindeki gayrimenkul 1.154.000.000 TL muhammen bedelle açık arttırma ile satı- lacaktır. Saöş şartlan: 1- Satış. 09'04/1999 günü saat 14.00'den 14.30'a kadar Battalgazi lcra Müdürlü- gü'nde açık arttırma suretiyle yapılacaktır. Bu arttırmada tahmin edilen kıymetin yüz- de 75'ini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacaklan mecmuunu ve satış masraflannı geç- mek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa, en çok arttıranın taahhüdü baki kalmak şartıyla 19/041999 Pazartesi günü aynı yerde ve aynı saatte ikinci arttır- maya çıkanlacaktır. Bu arttırmada da bu miktar elde edilememişse gayrimenkul en çok arttıranın taahhüdü saklı kalmak üzere arttırma tlamnda gösterilen müddet sonunda en çok arttırana ihale edılecektir. Şu kadar ki arttırma bedelinin malın tahmin edilen kıy- metinin yüzde 40'ını bulması ve satış isteyenin alacagına rüçhanı olan alacaklann top- lamından fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paylaştırma masraflannı geçmesı lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2- Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin yüzde 20'si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış, peşin para iledir. alıcı istediğınde 20 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Tel- laliye resmi, ihale pulu, tapu harç ve masraflan alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış be- delinden ödenir. 3- Ipotek sahibi alacakhlarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklan- nı hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarını da>anağı belgeleri ile on beş gün için- de dairemıze bildirmeteri lazımdır. Aksı takdırde haklan tapu sicili ile sabit olmadık- ça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4- Ihaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine se- bep olan tüm ahcılar ve kefilleri, teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diger zararlardan ve aynca temerrüt faizinden müteselsılen mesul olacaklar- dır. ihale farkı ve temerrüt faizi aynca hükme hacet kalmaksızm dairemizce tahsil olu- nacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup masrafı verildiği takdırde isteyen alıcıya birörneği gönderilebilir. 6- Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayıla- caklan, başkaca bilgi almak isteyenlerin talimat: 1998/70 sayılı dosya numarasıyla mü- dürlüğümüze başvurmalan ilan olunur. 18/2/1999 (*) Ilgililer tabirine ırtıfak hakkı sahipleri de dahıldir. Basın: 7435 VEFAT Sevgili eşim ve sevgili babamız ALTAN ULUSAGÜVEN'İ kaybetmiş bulunuyoruz. Cenazesi 28.02.1999 Pazar günü Erenköy Galippaşa Camii'nde kılınacak öğle namazını müteakip Kanlıca aile kabris- tanına defhedilecektir. Allah rahmet eylesin. Eşi: ÜLKÜ ULUSAGÜVEN Çocuklan : BEYSUN ULUSAGÜVEN H. BURAK ULUSAGÜVEN SEZİN ÖZERGÜL Not: Çelenk gönderilmemesi, arzu edenlerin Türk Eğitim Vakft 'na bağışta bulunmalan rica olunur. TYS GENEL KURUL ÇAĞRISI Türkiye Yazarlar Sendikası'nın 11. Genel Kurulu 6-7 Mart 1999 Cumartesi-Pazar gün- leri saat 10.00-18.00 arasında Beşiktaş, Bar- baros Bulvan, Yıldızsarayı Dışkarakol bina- sındaki toplantı salonumuzda yapılacaktır. Sendikanın tüm üyeleri Genel Kururun do- ğal üyesidir. Sendikanın tarihinde ilk kez Ge- nel Merkez Lokali'yle aynı yerde bulunan kendi toplantı salonumuzda gerçekleşecek bu genel kurulumuzda en büyük katılımla yer alalım. (Aynntılı bilgi için 0216-259 74 74'e telefon edilebilir.) TÜRKİYE YAZARLAR SENDİKASIYÖNETİM KURULU Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. GÜLER ULUSOY Nüfus cüzdanımı ve ehliyetımi kaybettim. Hükümsüzdür. İBRAHİM BAHADIR Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yayırtladığı günlük Bizim Cazete Ülke soaınlarına ilişkın raporlarıyla, araştırmalanyla. köşe yazılanyla, tarafsız haberleriyle sivil topiumlann gazetesı. Düzenli okumak için abone olun. Tel: 0.212. 511 08 75 Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. SÜMEYYE ULUSOY Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. BETÜL ULUSOY OltfMNAPOTDN DBM0KRA8İVEBMIŞVAKH 1999YUANMAf PANa,Ö0ÜL llhan Selçuk Dr. Erdal Atabek Prof. Dr. ServerTanilli Program Açış konuşması Anma konuşması 1998 yıh ödaü Panel TÜRKİYE NEDEN BİR HUKUK DEVLETt OLMASIN Yöneten : Orhan Erinç Konuşmacılar : Doç Dr. Yücel Sayman Istanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. Sühe>l Batum Ist. Galalasaray üniversüesı llenşım Fakühesi Dekanı Ânayasa Huhıku öğrenm C>KJI Av. lsmet Erdemoglu OHıan Apaydın Öemokrası veBanş Vaifı Genel Midûrü, Esh Yargıç Turih 2SŞubjtl999Pazar Sut . 1 4 30 Yer AtatüA Kûltür Metiezı. Taksimistanbul 220 m Hadımköy'de arsa Ev Tel: 241 33 38 Iş Tel: 259 55 83 Cep Tel: 0532 276 52 99 Şengül Hanım Marmara Üniversitesı öğrenci kimlığimi kaybettim. Hükümsüzdür. AYHAN ÇAĞLAYAN Marmara Üniversıtesi öğrenci kimlığimi ve pasomu kaybettim. Hükümsüzdür. MURAT GÜLER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle