17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2S ŞUBAT 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Selma Gürbüz, kışkırtıcı oyunbazlıklanyla 'Karaname'yi kendi masal dilinde sahneliyor Galeride üç boyutlu gölge oyunu ESRA ALİÇAVTŞOĞLL "Ogün ışığuı neredcn geldiğini anla- mak mümkûn değildi. Gölgeler yok ol- muştu ve şimdi gördüğüm her şey iki bo- yutlu btr haldekarşnnda duruyordu. Ha- >Trüır inşallah dedim. adınumı attım.san- ki bir perde oluştv imümde. ama içine girilebilecek gibi değildi. Geriye çeldJ- dirru boşlukta hisstttim kendimi birden ve fcdemeye başladım. Anstnn çok iyi tarudığım kedi insanlar çıkn karşıma. Onlar her türdcn cambazlığı bilirier ve kolayca istedikleri şekle girebilirler. kış- kırtKi birer oyunbazdırlar." Selma Gürbüz tıpkı yukanda alıntı- ladığımız desen yazısmda olduğu gibi galeri mekânını gölge oyunu perdesi- ne dönüştüriiyor. Ama bir farkla: tzle- yici perdeye değil. bizzat oyuncu mu- zip insan kedilerle, aslanlarla. testere ağızlı horozlarla, geyikkrle. ne olduğu- nu tam kestiremediğinız tanımsız hay- vanlarla gerçeküstü bir dünyaya giriyor. Sergi için özel olarak karartılmış gale- rinin eski soluğu ise gölge oyunu için biçilmişkaftan... Selma Gürbüz, gele- neğimizde önemli bır yer tutan gölge oyununu perdeden kopanp ger- çek yaşama aktanyor. Her bi- çime girebilen, insan biçimi- ni andıran kedilerin, ge- yiklerin, kendi aralann- da gerçekleştirdikleri oyunlara ise 'Karaname' adını veriyor sanatçı. Gürbüz'ün demir de- kupaj heykelleri ve de- senleri 17 Mart'a dek Ga- leri Apel'de sergileniyor. Selma Gürbüz 1986 yı- lından buyana Türkıye, Fran- sa, lngiltere. Ispanyagibi ülke- lerde açtığt çok sayıda kişisel serginin yanı sıra gerçekleştirdi- ği enstalasyonlarla da ilgi çekiyor. Sanatçı. bunlardan birini 1997 yı- linda Caen Modem Sanatlar Mü- zesi ve Paris CentreGeorges Pom- pidou'da edebi kahvelerle ılgili gölge oyunlan başlığında ger- çekleştirdi. Selma Gürbüz'le, gelenekle beslenen yapıtlan üzerine görüş- tük. - 'Karaname' adını taşıyan bu serginizde nereden yola çıkı- yorsunuz? Bu sergi, geçen yıl açtığım 'ZodiakTaHayakDahş' sergisının bır devamı 'eçen yıl açtığı 'Zodiak'la Hayale Dalış" sergisinin devamı olan ' Karaname'de, hayalindeki siyah-beyaz perdeden çıkardığı insan ve hayvan motiflerini bir arada kullanıyor Selma Gürbüz. Figürler, Galeri Apel'de mekâna yerleşiyor ve üç boyutlu olarak sahneleniyorlar. olarak görülebılir. Ser- gide insan ve hayvan motifleri bir arada kul- lanılıyor. Bu serginin farkhlığı ise tamamen sıyah-beyaz olarak ta- sarlanmış olması. Ha- yalimde oluşturduğum bir siyah-beyaz perdeden çıkardım bu fıgürleri. Si- yah demir dekupaj yan in- san yarı hayvan formlan- nı bir sahne kurar gibi galeri mekânma yerleş- tirdim. Heykellerin et- rafında döndüğünüz zaman açılann değiş- tiğini. soyut çizgile- rin oluştuğunu, fi- gürlerin farklılaştığı- nı görürsünüz. Ha- yalini kurduğum bır perdeydi bu ve Ga- leri Apel'de mekâ- na yerleşti, üç boyutlu olarak sah-- neleniyorlar... - Yapıtiaruuz çoğunlukla Orta Asya w Uzakdoğu minyatürierinin biçimözeJ- liklerini içeriyor™ Evet. Figürlerin sert hatlan, ifade- sizliğe varan sükûnetleri, hareket halin- deyken dondurulmalan Orta Asya ve Uzakdoğu minyatürleriyle buluşturuyor beni. Orta Asya ve Uzakdoğu figürle- ri beni çok etkilemiştir. Aynca siyah kalem benim için önemli bir nakkaştır. Yapıtlanmda onun fıgürlerinin yalınlı- ğıyla kendi figürlenmin yalınhğını bir- leştirdiğime inanıyorum. Yine o dö- nemde kullanılan, o dönemde resmedi- len hayvan fıgürleri, cinler. periler, me- lekler ve hayal figürler, yapıtlanmın kaynaklannı oluşturuyor. - Bir anlamda minyatürierdeyer alan gerçeküstü figürlerin bu sergide ete ke- miğe büründüğünü söyleyebilir miyiz? Tabıı. Bu sahneye koyuş, aynı za- manda bir masal gibi. Gerçek olmayan hayal dünyarmn bilinmez bir yanını da içeriyor. Destan çağındaki mitoslan da çağrıştınr. O günlerde bana ulaşmış. etkilemiş, neredeyse sürrealıst bir dün- yanın bugün bende bıraktığı, bana dö- nüştüğü, sanatıma çok şey katarak zen- gınleştiği yorumlamadır bütün yaptık- lanm. Halk masallanndaki ejderhalar, yedi başlı devler. melekler, cinler. pe- riler bana aktanlan görsel önemli kay- naklardır. 1997'de Paris'te Georges Pompidou'da bir gölge oyunu gerçek- leştirdim. Buradaki figürler beyaz bir zemin üzerindeydi, benim hareketle- rim ve fıgürlerin hareketıyle bir oyun oluşmuştu. Burada ise daha farklı, fı- gürlerin etrafinda dolaşabiliyorsunuz. gölgelerini de görebiliyorsunuz. Artık perdeden koptular. Gelenek önemli yer tutuyor - Osmanb ve Iran minyatürlerinin et- kisi nedir yapıtiannızda? 14 ve 15. yüzytldan sonra minyatür- ler renkli ve bol süslemeli olmaya baş- ladı. Bu süslemeler. çok sevdiğim hal- de ne resmime ne de heykelime girdı. Ama minyatürdeki o olmayan perspek- tıf dünyası her zaman ilgilendirdi be- ni. - Baü'da egitim görmüş obnanıza kar- şın yapıtiannızda geleneğin etkisi oi- dukça baskın_ Batfda benim elde etmiş olduğum en büyük kazanç, disiplin... Batı 'da ola- rak Batı resmini çok iy i öğrendim. Her zaman Doğu ıle Batı'yı karşılaştırma fir- satım oldu. Geleneğımiz benim sanat yaşantımda çok önemli bir yer tutuyor. Halk masallanmızdan tutun da, halk destanlanmıza. halk resimlerimize ka- dar çok önemli bir kaynak benim için. Bunlarla her zaman iç içe oldum. Bu gör- sel kaynağı keşfettikçe daha büyük bir yakmlık kurdum geleneğimızle.. Her mitosu, imgeyi. kendi koşullan içmde düşünmek gerekir. Çünkü her toplu- mun sanatsal özellığinin biçımlenme- si farklıdır. Bunu gelenekle de birleş- tırebilirsıniz. Bireysel kültürde toplum- sal olarak ulaşılrmş dünya kültürünün bir parçası var. - Perdenizi başka bir yere taşımayi düşünüyor musunuz? Farklı bir mekânda bir perde kurmak istiyorum. Çünkü tstanbul'da hıç yap- madım bunu. Yine f igürlerimle bir göl- 'tekM' - ' Cumartesi ve pazar AKM'de Tosca'dan Heybeli'ye konseriKültür Servisi-Türkiye tş Bankası kuruluşu- nun 75. yılı nedeniyle düzenlediği kültür etkin- liklerini Tosca'dan Heybeli'ye başhklı özel bir konserle sürdürüyor. llk kez İcasım ayında Anka- ralı müzikseverlerle buluşan konser Istanbul Ata- türk Kûltür Merkezi'nde 27 ve 28 Şubat tarihle- rinde gerçekleşecek. Tosca'dan Heybeli'ye önü- müzdeki aylarda da Antalya. lzrrur, Trabzon. Di- yarbakır, Erzurum gibi kentlerimizde müziksever- lerle buluşacak. Erol Uras (tenor), Ruhi Ayangii (kanun), Mut- lu Torun (ud) ve Serdar Yaktın' m (pıyano) v ere- ceği konserde Puccini, Lehar, Curtis, Lara. Ah- met Adnan Saygıın. Yalçın Tura. Refîk Talat Bey, Dede Efendi, Sadertin Kaynak, Mesud Cemil ve TanburiCemil Bey'ın yapıtlan seslendirilecek. Tos- ca'dan Heybeli'ye konsennde sunulacak şarkı- lardan ikisi tstanbul Devlet Operası Orkestra Şe- fi Serdar Yalçvn tarafından çoksesli olarak yeni- den düzenlendi. Her biri kendi çizgisinde çeşitli başanlara imza at- rruş olan Uras. Yal- çın, Torun ve Ayan- gil Türk musikisi ve çoksesli Batı müziğimnbuluştu- ğu Tosca'dan Hey- beli'ye projesinin izleyiciye müzik dilinin evTenselli- ğini sergileyen eş- siz bir fırsat sun- duğunu belirtiyor- lar. Türk müziği- nin mevcut altya- pısından hareketle evrensel bir çızgiye ulaşmayı hedeflediklerini vurgulayan sanatçılar dinleyici- lerin bu konserde müziğin tarihsel farklılıklar ve coğrafı aynmlan ortadan kaldıran kendine özgü gücüne bir kez daha tanık olacaklannı söylüyor- lar. 2000'li yıllarda ülkenin bütün bireylerini, or- tak bir ses dünyasına sahip olmanın kıvancı ile ku- şatmak, bilgi çağmın bütün olanaklannı kullana- rak bu sesin her ortamda yankılanmasını sağla- mak amacında bır araya geldiklerini belirten sa- natçılar gelecek yıllarda bu tür projeleri sürdür- mek istiyorlar. 27 Şubat cumartesi günü saat 20.30'da. 28 Şu- bat Pazar günü de saat 20.00'de AKM Büyük Sa- lon'da yer alacak Tosca'dan Heybeli'ye konseri- nin gelirinin tamamı 8 Yıllık Kesintisiz Egitim Fo- nu'na aktanlacak. Konserin biletleri AKM bilet satış gişeleri, Vakkoroma mağazalan ve Capitol AJışveriş Merkezi'nden temin edilebilecek. 'Devlet iyi bir kitapgibi olmah(!) 9 Kazankaya, geçmişimizi Shakespeare 'in metnine oturtmaya çalışmış ÖZLEM HEMİŞ ÖZTÜRK Tüm coşkulu 75. yıl kutlamalanna karşın, Cum- huriyetin yozlaştığı, feodalitenin 21. yüzyıla uza- nan kollannın at koşturduğu günler yaşıyoruz. Söyledikleriyle yaptıklan çelişen insanlarca yö- netilen halkımızın en büyük korkusu hukukla, ya- sayla. sorunlu 'adalet' anlayışıyla karşı karşıya kal- mak. VVilliam Shakespeare'in Kısasa Kısas adlı oyu- nu, insan iradesiyle yasalann karşılaşmasını an- latır. Erdem sivri uçlu bir bıçakla deşilır, incele- nir. Katı yasa uygulayıcılannın sıra kendilerine gel- diğinde değişiveren yüzleri ıronik bir biçimde sergilenir. Bu baglamda oyunun günümüz Türki- yesi'ne söyleyecek pek çok şeyi olduğu bir ger- çek. tstanbul Devlet Tiyatrosu'nun genç sanat yö- netmeru NesrinKazankaya'nın sahnelemesınde Kı- sasa Kısas komik ögelerden olabildiğınce anndı- rılrruş, tragedyalan anımsatan bir fınalle bağlan- mış. Tersten okumak Shakespeare'in metnınde Dük, ülkesindeki gi- dişin değişebilmesi için tahtını Angelo'ya kendi ısteğiyle devTeder. Böylece bir başka kaos başlar. Dük, halkın arasına kanşarak Angelo'nun yöne- timıni gizlice izler. Dük bu yolculuktan, ıyi bir yö- netici olmanın katı bir biçimde yasalan uygula- mak değil, adil bir biçimde bireylerin mutluluğu- nu sağlamak olduğunu anlayarak döner. Son per- dedeki çözümlemeleriyle, bizler de yaşanan de- ğişime tanık oluruz. Nesrin Kazankaya'nın yonımunda, metne ek- lenen önoyunda bir darbe gösterilir. Bir ağıt eşli- ğinde Cladio ile Dük'ün telaşlı konuşmalanm, Escalus ile Dükarasındaki tutkulu ilişkiyi ızleriz. Bir yandan zindanlarda işkence sürmektedır. Şar- kı bize acıyla kanın kolkola girdiği bir öyküyü an- larmaktadır. Darbe gerçekleşir. Dük'ün yeğeni Angelo yönetimı devralır. Ülkenin kaotik ortamı. 'gizli' bir elle diktaya teslim edilir adeta. Cla- dio'nun tutuklanması ilk bakışta bir yasanm, tu- tuklama için birbahane olarak kullanılmasını an- dınr- ki bu da bize hiç yabancı değildir Paralel- likler. değişen yönetime karşın yerini koruyan bürokrasinin (Escalus) duruşunda da devam eder. O yürütmeyle ilgilidir. Yargıda bulunmaz. Gele- nin gideni aratacağını kadınca(!) önseziyle bilir. Ancak Shakespeare'in metni başlangıçtaki bu kurgunun gelişmesine fazla olanak vermez. çeliş- kiler baş gösterir. Dük, kılık değiştirmek için yar- dım istediği rahip Thomas'a. ateşten kestaneleri alacak bir maşaya ihtiyacı olduğunu. bunu ken- disi yaparsa prestij kaybedeceğini söy ler. Bu söz- ler baştaki dârbe sahnesiyle çelişir. Dük, bir oyun kurar. Angelo'yu kendi yargısıyla karşı karşıya bı- rakır. Son perdede. Shakespeare'in komedisine öz- gü çözümlemeler yerini tariik sona bırakır. Dük Tannsai sözlerle süslediği kendi yargısına daya- narak Angelo'yu öldürür. Finalde tüm insanlar kaçışır. Dük artık yapayalnız kalmıştır. Tiradının sonunda kendisi de yere yıkıldığmda geriye yal- nızca karanlıklara doğru yürüyen her devrin ada- Nesrin Kazankaya, oyunu komik ögelerden anndırarak tragedyayı anımsatan fînalk bağlamış. mı Lucio kalmıştır. Böylece Shakespeare'e tam bir tersten okumayla yaklaşılarak belirebilecek her türlü ümit yok edilmiştir. Dtiğümlenmeler Nesrin KLazankaya, üzerinde yaşadığımız top- raklann yakın geçmışini Shakespeare'in metai- ne oturtmaya çalışıyor. Yorumunda daha çok ik- tidann insanda yarattığı değişimi vurguluyor. Yö- neticinin iktidar sarhoşluğu kaçınılmaz bir son olarak beliriyor ya da bizler aktarmadan kaynak- lanan sorun nedeniyle devrimci birçıkışı anlamak- ta güçlük çekiyoruz. Kısasa Kısas'ı yeniden bıçim- lendirme çabası belirli noktalarda düğümleniyor. Örneğin Escalus edilgen bürokrasiyi temsil eden bir kadın olarak yorumlanıyor. devletin en alt ka- demelerinden bir bekçi olan Dirsek'ten yardım is- teyen Escalus'un muhatabı muhabbet tellalı Tan- tana olarak değiştıriliyor. Yüzeysel bir 'çete' gön- dermesi olarak bakmazsak bu yorumlar soru işa- reti doğuruyor. Oysa Shakespeare çağının ilerici düşüncelerini oyununda ustaca sergilemiştir. Ona göre Ortaçağ'daki hukuk anlayışının yeni baştan, yeni çağa göre yetkin biri tarafından düzenlenme- si gerekir, yoksa uygulanılması güç yasalarbirbaş- ka başıboşluğa neden olacaktır. (Oyunun işte tam bu noktada ülkemize çok şey söylediği kuşku- suz.) tktidar. şiddet ve kaosun renkleriyle hazırlanan sahne tasanmı vecanlı müzik, oyuna getirilen yo- rumu destekliyor. Ancak rejide girişilen bazı de- neyler beklenen sonucu veremiyor. Örneğin eş- zamanh sahnelerde yönetmenin paralelliklerin mi, yoksa zıtlıklann mı üzerinde durduğu anlaşı- lamı>or. Oyunculann diyaloglannı yalnızca ezbe- re yükleneTek sürdürmesi. böy lesi konsantrasyon gerektiren bir deneyde yetersiz kalıyor. Oysa eş- zamanlı sahneleme seyircıyi düşünsel bir oyuna davet eden, zamanm ekonomik kullanılmasında, belli noktalann altının çizilmesinde, diyalektik çözümlemelerde başan sağlayabilecek cesur bir yaklaşım. Kılık değiştiren Dük kendisini neredeyse tüm ovun kişilerine tanıtarak oluşturulan yeraltı at- mosferini aksatıyor. Eylem zincirine baktığımız- da bu tanıtmanın ne denlı gerekli olduğu tartışı- labilir. Dük'ün hesaplı, tıkır tıkır işleyen oyunu, heyecanlı ve patlamalı oyunculuğa kurban edili- yor, soğukkanlı tavn sezilemiyor. Dük'ün eylemi daha çok can havliyle yapılmış duygusu uyandı- nyor. Erdem anlayışlanndaki çatışmanın baş ki- şılen, Angelo ile Isabella, kişiliklennde banndır- dıklan çelişkileri izleyiciye aktaramıyorlar. An- gelo fırsatçılık ve erdem anlayışının kıskacında, neredeyse kendi düşüncelerini dile getiren Isa- bella karşısında aşk sarhoşu olacak iken, alkolün etkisiyle sarhoş oluyor. Isabella ise oyunda önem- li bir figür olmasına karşın önce Lucio sonra ise Dük'ün piyonu olarak sahneye sürülüyor. Bemard Shav\, "tnsanın ölmesryle yaşamın gü* lünçlüğü nasıl değişmezse, insanlann gülmesiyle de yaşamın ciddiliği değjşmez" sözlenyle Shakes- peare'in tragedyaya özgü 'ciddi' ve evrensel bir konuyu komedide ele almasını özetler. Bugün yü- zümüzühâlâ Shakespeare'e çevirene\Tensellikyo- rumda da çizgisini koruduğunda başanlı metin se- çımlerinin daha doyurucu sonuçlar getireceğine inanıyoruz. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Aydının Rengi... Batı'nındüşüncetarihinınakişıiçersindeaydının rengi, çeşitli aşamalardan geçerek günümüze ulaş- mıştır. Bu süreç, renksiz biraydın kimliğinden, ren- gini mutlaka belli etme konumunda olan aydın kimliğine uzanan yol diye de tanımlanabilir. Geride bırakılan tarihsel yolun kazandırdığı de- neyimlerin doğal bir sonucu olarak, renksiz aydın diye nitelendirilebilecek bir aydın kimliği, günümüz dünyasının düşünce-yoğun ortamlanna yabancı bir aydın tanımlamasıdır. Çünkü Rönesans'tan Aydın- lanma'yaveFransızDevrimi'ne uzanan. daha son- ra Ekim Devrimi'nden ve dünya savaşlarından ge- çerek günümüze ulaşan çizgi, Batı düşüncesı bağ- lamında gerçekte bir süzülmüşlüğün yörüngesidir ve bu süzülmüşlük, günümüzde kendini aydın di- ye nitelendirmek, ama: "Benim rengimden size ne?" gibi bir soruyla yetinebilmek olasılığını dışla- maktadır. Ancak şu soru da sorulabilir: Tarihsel gelişim sü- reci içersinde aydın kimliği bağlamında vanlan nok- ta, bir tür bağnazlığı mı yansıtmaktadır? Başka de- yişle, "rengini mut/aka belli etme" koşulu, "aydın" kavramıyla bağdaştırılamayacak bir sınırlama ve zorunluluk diye yorumlanabilir mi? Hemen söyleyelim: Hayır! "Ayırt edebilen" demek olan aydın, iyi ile kötü- yü, doğru ile yanlışı, uygun ile uygun olmayanı vb. ayırt etmeyi -uğraşı gereği- bir tür mısyona dönüş- türmüş kişidir. Aydın, başlangıcından günümüze - aslında her insanın zihninin doğal bir işlevı olan- ayırt etme eylemine özel bir ağırlık tanıdığı ıçindir ki, toplum içersinde "aydınlar kesimı" diye bilinen bir öbeğin üyesidir. Sözü edilen ayırt etme eylemini yalnızca ve yalnızca bilgi temelinde gerçekleştir- mek, bu baglamda - sürekli bilgiyle beslenen - ken- di aklının dışında bir süzgece öncelik tanımamak, bu üyeliğin olmazsa olmaz koşullan arasındadır. Bu anlamdaki bir "ayırt edebilen" kimliğinın ken- dine özgü bır rengi de yansıtması, onun doğası ge- regidir, yansıttığı bu rengi açıkça sahiplenmek ise, "aydın ahlakı" diye nitetendinlen ahlakın özünü oluş- turur. Çünkü aydının bilgisi kadar, bu kendi ahlakı- nı sahiplenme iradesi de onun etkinliğinin, başka- lannca ömek alınmasının temel nedenlerinden bi- ridir. Doğru'nun bir "görecelikler galerisi" diye de ni- telendirilebilecek geçmişi göz önünde tutulduğun- da, aydından "renk" adı altında hep "mutlak doğ- ru "lann yörüngesini çizmesinin beklenemeyeceği açıktır. Bu nedenledir ki düşüncenin tarihi boyun- ca kendi zamanına kadar ortaya konmuş tüm doğ- ru'lan kuşkulannın süzgecınden geçirmek ve bun- lann karşısınadoğru'ya ilişkin kendi önerilerini çı- karmak, bütün gerçek aydınlann ortak nıteliğı ola- rak kalmıştır. Özetleyecek olursak, "renk", yani özgün kimliği- nin yapısı, aydının doğal niteliğidir; "renkler-üstü" aydın ise, bir düzmeceden başka bir şey değildir. Bukalemunun doğa tarafından kendisine verilmiş olan savunma silahı, yani rengini bulunduğu çev- reye göre degiştirebilme ya da olabildiğınce silik- leşebilme özelliğı, insan, hele aydın-insan tarafın- dan ömekatınabıtecek br özeHik olamaz. Çixik6 Ve/1 1 ginin hesabını" verebilmek, ınsanı gerçek aydın ki- lan temel niteliklerden biridir. Biraz yukarda, aydın bağlamında "bilgiyle bes- lenme" zorunluluğundan da söz etmiştık. Bu, elbet- te rastgele bir bilgi "tıkanması" anlamına gelmez. Buradaki bilgi, kendine aydın diyenın içinde yaşa- dığı çağı bütün temel yönelimleriyle kavrayabilme- sini ve geleceğın şimdide var olan izdüşümlerini de yakalayabilmesini sağlayacak düzeyde bir bilgidir. Bir başka yönüyle ise bu bilgi, ezberiendiğinde de- ğil, fakat ancak - özgün ürün alma amacıyla - iş- lendiğinde aydınlığın yolunu açabılen bilgidir. Bu- na karşılık yalnızca "ahkâm kesmeye", alıntılanma- ya, bağlamdan yoksun kolajlar yapmaya yarayan "bilgi" nin aydınla ve aydınlanma ile hiçbir ilintisi yok- tur. Çünkü burada sözü edilen bilgi, bu tür kolajlar- daki ya da ressamın paletindeki renklerte bir tutu- labilecek bilgi değildir. "Aydının rengi" dendiğinde bundan aniaşılması gereken, bir paletteki gibi he- nüz belli bir kompozisyonda birleşmemiş renklilik değil, fakat gerçek aydının kimlik kompozisyonu- nun taşıdığı renktir. Tıpkı sanatçı kavramı gibi, aydın kavramı açısın- dan da bir enfîasyonun yaşandığı ortamımızda salt yüzeysel renklilik ile kimlik kompozisyonunun rengi arasmda aynm yapmaya daha birtitizlik gös- terdiğimiz gün, "aydının işlevi" bizim toplumumuz açısından da daha çok ağırlık taşıyacaktır. email:ahmetcemal«> superonline.com Sarah Kane intihar etti Kültür Servisı-Ingiltere'de fiziksel ve duygusal şiddeti ele aldığı oyunlanyla dikkatleri üzerine çeken Sarah Kane. ruhsal rahatsızlıklan nedeniyle tedavi görmekte olduğu hastanede intihar etti. Henüz 28 yaşında yaşama veda eden Kane, cinsellik ve şiddeti ele aldığı oyunu Blasted ile eleştirmenleri ikiye bölmüştü. Phedra's Lo\e. Cleansed ve Crave adlı oyunlanyla da tanman yazar kendini tanımlarken 17 yaşma dek gerçek bir Hıristıyan olduğunu ve oyunlanndaki şiddet öğesini Incil'den aldığmı söylüyordu. BUGÜN • AKŞtT GÖKTtlRK için saat 10.00-18.00 arasında tstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Ingilız Dili ve Edebiyatı Bölümü tarafından bir anma toplantısı düzenlenecek. Etkinlik yann da aynı saatler arasında sürecek. • İTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ Tiyatro Salonu'nda saat 19.00'da Roma St George's EngKsh School'un konseri gerçekleşecek. (293 98 48) • AKSANAT'ta saat 12.30*da Cecilia Bartoli'nin 'Opera Aryalan' saat 19.00'da da Gürol Sözen'in 'Ege'den Akdeniz'e Mavi Uygarlık' başhklı dialı söyleşisi izlenebilir. (252 35 00) • İFSAK'ta Sunay Akm ve Akgün Akova'nın 'Yazar Bir Fotoğraf Makinesi midir?' konulu söyleşi ve imza günleri saat 19.30'da gerçekleşecek. (292 42 01) • BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT MERKEZt'nde saat 18.30-20.30 arasında John Cook'un, Sahne Sanatlaruıda Fluxus konulu söyleşisi yer alacak. CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ'NDE BUGUN • CKKTaksim Sergi Satonu'nda saat 17.00-19.00 arasında Evin İlyasoğlu'nun imza ve söyleşi günü ile Ferda Ereren ve Üç Deniz Topluluğu'nun dinletisi yer alacak/252 38 81)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle