16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 ŞUBAT 1999ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Sevgiyle Yaşattıklanmızdan, ABDULLAHTEKÎN 2 4 Şubat 1992 tarihinde yaşama gözlerinı yuman Ord. Prof. Dr. HıfnVekk*\felkiedeoğlu, 1942 yılından başlayarak 1992 yılı- na kadar 50 yı1 bu sütunlarda ya- zı yazdı. Ak saçlı. ak yürekli, her dem çağdaş, an dil kullanan ve değeri yıllar geçtikçe daha da artan Sayın Velidedeoğlu'nu iç- tenlikli sevgilerle aruyoruz. Bu sütunlar 4x 100 bayrak yanşı örne- ği kalemden kaleme devredilir. Sütunlar gazetenin erdemli çizgisindeki yerini ko- rur. Değişen sadece sûtunlardaki yazar- lardır. Değişen yazarlarbirbirlerinden al- 'dıklan ışığı devretmekle kalmaz, ateşin al- tını tazeleyerek toplumun ışıklanmasına da katkı sağlarlar. Vehdedeoğlu, ateşi tazeleyip güçlü bir ışık bırakarak bu dünyadan aynlmıştır. Bu tür iz bırakıp unutulmayan msanlar dü- şüncemizde, yaşamımızda ve içimizde olduklan içın ölmezler. Bu sütunlann 50 yıllık yazan Velide- deoğlu. Cumhuriyet'te yazma konusunu şöyle anlatır: "Ben bunu yalnız hizmet değiL daha fazia bir şey, bana dü$en bir ödev savdım. Bu sorunlan halka ındirebü- mek için düze>1i bir halk ripi yayın yap- tnak gerekiyordu. Bu yolun doğru oWu- ğuna inanıvordum. Gazeteye vazmamayı ögütkyen arkadaştanmıdinlemedim.'Hak belledığim yolda' yürûmeve devam et- tfaL"(l) Velidedeoğtu'nun kitaplan okunurken, bu ışıklı insanın, tazelemeyi bir görev bil- diğı ateşi nereden aldığına da tanık olu- nur. Obirçok aydın gibı TevflkFikreteko- lü'ne mensup erdemli bir insandır. Doğ- ru bildiğı yolda yalnız da olsa giden in- sanlardan... Prof. Velidedeoğlu, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nm başladığı ve Atatürk'ün Ana- dolu'dan Ankara'ya geldiği yıllarda bir li- se öğrencisıdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kurulduğu 1920 tarihinden başlayarak 1928 yilının sonuna kadar Meclis'te ve Ankara lstiklal Mahkeme- si'nde memur olarak çalışmıştır. Velide- deoğlu o günleri "Milli Mücadele Anda- nm* adlı kıtabında anlatır (2). Altı yüz elli yılhk uzun bir saltanatın genç bir li- seöğrencisinin gözleri önûnde yıkılıp git- mesi ilginç bir anı zenginliği oiarak ka- bul edilmelidir. Velidedeoğlu'nun yaşamı yeni kuşak- lar için çok seçkin bir örnek niteliğinde- dir. Ozerinde yaşadığı toprağın insanla- nna bilgi veren, sevgi yeşerten, güzellik katmak isteyen bir aydındı, gerçek bir in- sandı. Bilimsel çalışmalar yapan, yazılar ya- zan. insanlık yolunda rehberlik yapan ger- çek bir insan... Onun dûşünceleri, önen ve yaklaşımlan bir kuşağa ışık olmuş, yol göstermiştir; "Özgürlüklere yakışır (la- yık) ofanaran çabası içinde bulunmalryız. Bir çabanın. bir savaşunın, bir yürekHB- ğjn buhınmadtğıve tad ılmadıgı yerde ger- çek insanın da bütün boyutlarıjla betire- meyeeeğine inanıyorum. İnsan ancakola- ğanüstü ile burun buruna gelirse, gerçek kimliğini ve kendi gerçek boyutlannı gö- rebilir.Tıpkı bir alün parçasınınsaf nn ka- üşık mı olduğunun denektaşma sürülme- siyle anlaşüması gibi bir şey'" (3). Velidedeoğlu gerçek bir Atatûrkçüdür. Ulusal Kurtuluş Savaşı, ilk Meclis ve Cumhuriyetin ilk yıllannı yaşayan bir ki- şi olarak Atatürk'ü yakından tanıması ve sonrasındaki olaylann akışı boyunca za- man onu katıksız bir Atatürkçü yapmış- tır. Gençlerin Velidedeoğlu'nu bu boyu- tuyla da iyi tanımalan gerekir. Bir bilim adamı, halk sevgisiyle dolubir aydın. yü- reği sevgi dolu bir insan, hep çağdaş kal- mış, hep sevgi ve bilgi dağıtarak yaşamış ve etrafına ışık saçmıştır. Velidedeoğlu "Yol Kesen Innak" adlı kitabında bir tür- beden söz eder: "Giden bütün sevdikle- rimize ve kendimize hayallerimizin en ge- nişcomertliğiyte kucakkucakkır menek- şesi>ığınlanndan geniş bir türbe kuraJım uzayda." (4) Gökyüzünde pamuk ömeği beyaz bu- lutlar, ak saçlı, ak yürekli "hoca"nm uzay- dakı türbesidir. Onu her gördüğümüzde gökyüzüne bir kucak roeuekşe savnrup gûleç yüzüne sevgi göndermeliyiz. Gök- yüzünde sevgi türbeleri oluşturarak bu dünyadan aynlan insanlara ne mutlu! On- lar hep menekşelerin kokusunu duyarak bahar tadında kalacaklardır. (1) Velidedeoğlu, Hıfzı Veldet. Sağsı: Sobuz Demokrasi, Istanbul, Çağdaş Ya- yınlar, 1973, s. 9. (2) a.g.y. Milli Müca- dele Amlarım, Istanbul. Hil Yayınları, 1983. s 135. (3) a.g.v. Toplumsal Yaşam veHukuk, Istanbul, Hil Yayınları, 1983, s. 115. (4) a.g.v. Yol Kesen Irmak, Istan- bul, Çağdaş Yayınları, 1983, s. 210. ARADA BİR ALİ DÜNDAR Yüksek Köy Enstitüsünün Koca Bekir'L. Türk ordusunun yüksek öğrenimli Bekir Ça- vuş'u, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'nün Ko- ca Bekir'ı, Yapı Kolu'nun Bekir Abi'si yok artık. Çifteler Köy Enstitüsü ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'nün ilk çıkışlılardan Bekir Semerci, 22 Ocak günü aramızdan aynldı. 194O'!ann Köy Ens- titülü kuşağı, bir yaprak dökümüne durmuş gibi, giden gidene. Doğanın önlenemez yasası bu. Ki- mileri gelirken kimileri gidecek. Üstelik yeni gele- ne, "Sen giderken ben geliyordum" da diyeme- yecek. Tolstoy, ölüm döşeğinde yatarken "Sana papazçağırahm, kimi çağıralım, kimiistersin?"d\- ye sormuşlar. Büyük yazar başını öte çevirmiş, "Gerekmez" demiş, "tabiat hükmünü işliyor." Bekir Semerci, Köy Enstitülerinin yetiştirdiği ya- pıcı, gerçek anlamtyla yapıcı kişiliklerden biriydi. Taşı taş üstüne koymanın, duvara malayla harç at- manın ya da kapılara fırçayla boya çekmenin sa- natsal boyutunu düşlerdi çalışırken. Hasanoğ- lan'daki Açık HavaTiyatrosu (ki Anadolu'da Cum- huriyetin ilk açık hava tiyatrosudur), Yüksek Köy Enstitüsü'nün, derslik, işlik. kitaplık, toplantı salon- ları ve yatakhanelerini de kapsayan ana yapısı, yemekhane ve öğrenci dinlenme salonu, tasanmın- dan çatısına, Bekir Semerci, Abdullah Özkucur gibi yapıcı veyaratıcı öğrencilerin alınteri anıtlany- dı. Bugün o anıt yapılann üstünden bunaltıcı ke- şişlemeler esiyor, çakırdiken\en dalıyor, Bekir Se- mercilerın, Özkucûriarın bir bebek gtbtokşadıkla- rı yontularını. J " ' : ' Sevgili Uğur Mumcu'nun deyişiyte, 40'larvtcar dı kazanı içincle kaiynayanlardan biri de Bekir Se^' merci idi. Yüksek Köy Enstitüsü ögrencıliği yılla- rında, sözüm ona komünistlikle/htoaredilen 28 ki- şilik listenin başında o vardı. O yüzden Semerci'yi yedek subay okulundan alip çavuş olarak kıtaya çıkardılar. Oysa, hakkında ne bir doğru dürüst araştırma-soruşturma, ne de yargı kararı vardı. Yaşamı boyunca da böyle bir şeyle karşılaşmadı. Ama onu ve 28 arkadaşını dizelgeleştirip Meclis Başkanlığı'na, MlT'e ve kendilerince gerekli yer- lere gammazlayanlar, birtakım aşamalaria ödüllen- dırildiler. Kimileri Avrupalara, Amerikalara eğitime öğretime gönderildi, kimileri Milli Eğitim Bakanlı- ğı'nın yüksek kadrolannda ödüllendirildi, kimileri de politikaya çekilerek milletvekili ve senatör ya- pıldı. Yüksek öğrenimli Bekir Semerci, hiçbir şey ol- mamış, hiç de hakkı yenmemiş gibi davrandı. Köy Enstitüsü eğitimciliğinin kendisıne verdiği ülke ve ulus sevgisinden ve özverisinden zerre eksiltmek- sizin görevini sürdürdü. llkokul öğretmenliğinden başlayarak hemen her aşamada eğitim-öğretim hiz- meti verdi. öğrenciler yetiştirdi, okullar-öğretme- nevleri yaptı, yaptırdı. Yapı denetçiliği, halk eğiti- mi öğretmenliği ve Halk Eğıtimi başkanlığı yaptı. llgililer, onun başanlannı görmezlikten gelemez durumda kaldılar, araştırma göreviyle Israil'e yol- ladılar. Dönüşünde anılannı, izlenimlerini anlattı, 400 sayfalık bir yazanak hazırlayarak Milli Eğitim Bakanlığı'na verdi. Konya'nın Hadim ilçesinebağ- lı Kalınağıl Köyü'nden bir semercinin yetimiydi. Ulusu ve ülkesi için hiçbir yolu üşenmedi, hiçbir görevi yüksünmedi. Özümsediği iş ahlakının ödün- süz gereğini yaptı; üretmeden tüketmenin ahlak- sızlık sayılması gerektiği bilinciyle... Sağlam bir dili, yalın ve vurgulu bir anlatım bi- çemi vardı Bekir Semerci'nin. Benim de araların- da bulunduğum, Köy Enstitüleri Dergisi'ni çıka- ran Dengi Kolu'nun başkanıydı. Bu işte yol göste- ricımiz Sabahattin Eyuboğlu idi. O da hayrandı Semerci'nin kısa tümce kurma ustalığına. Kırklann cadı kazanında ısınan sular çok canlar yaktı. Hâlâ da yakıyor. Hastalandığını damadından öğrenincetelefonlaaradım. Eşi, "Nasılkonuşacak- sınız bilmem, bilinci pek yerinde değil" deyince irkildim. Aradığımı söylemiş. "Ha, Mimi?" demiş ve bir daha uyanmamış. Anladık ki Bekir Çavuş bizden selamı sabahı kesti. ÎLAN T.C. , BALASULHHUKUK MAHKEMESt'NDEN EsasNo: 1997/298 Davacı Mustafa Albakır'ın Maliye Hazinesi ve Bey- nam köyü tüzel kışilıği aleyhıne açmış oldugu tescil davasmın yapılan açık duruşması sırasında verilen ara kararı gereğince; Davacı Mustafa Albakır'ın Bala ilçesi Beynam köyü hudutlannda Lalepınan ve K.urtdcresı mevkiinde kam bulunan doğusu ziraata elvenşsız arazi, batısı 3016 no- lu parsel, kuzeyi kısmen 3016 kısmen de ziraate elve- rişsiz arazı, güneyi ziraate elverişsiz arazı ile çevrili bi- lirkişı raporunda A.B harfleri ile gösterilen 29.515.00 m2 nüktanndakı ziraate Galihsalih arazi ile çevrih bu- lunan bu taşınmazlan adına tespıti tesciline talep etti- ğinden bu taşınmazlarda üstün hak ve iddia sahipleri- nın bu ilanın yapıldığı tarihten ıtibaren üç ay içerisinde mahkememizin yukanda nosu yazılı dosyasma iddıala- nnı kanıtlayan belge ve delılleri ile başvurmalan aksi takdirde davacı ıddiasmı kanıtladığı takdırde davacı adına tespit ve tesciline karar venleceği ilan olunur. Basm: 7384 Geçmişten Geleceğe Trabzon... RAHMİ K U M A Ş Hukukçu, eski Parlamenter ilindiği gibi kimi tarihçiler, Trab- kurtarmakiçinkızınıpadişahaveriyorvekentisa- I zon'un kuruluşunu M.Ö. 2000 yıl- vaşmadan teslim edeceğıni bildiriyordu. Böyle- lannda Orta Asya'dan göç eden Tu- k ran boylanna dayandırmaktadır. An- |cak çok kabul gören görüş. Trab- zon'u M.Ö. 1000 yıllannda Sinop üzerinden gelen Miletoslu göçmenlerin kurmuş olduklan görüşüdür. Karadeniz kıyılanna ege- men olmak için uzak bir yerde kenti kurmuşlar- dır. Miletoslular kenti kurarken, masayı andıran biçimler üzerine oturması nedeniyle buraya Tr»- pesa ya da doğal limanının tepsi gibi görünüşün- den ötürii Trabeza adını vermişlerdir. Başka bir söylentıye göre, bu yöreye ilk gelen topluluk olan Tibarenler zamanla Elizonlarla kaynaşarak kuT- duklan kente Tıbaren-EBzon adını vermişler ve TürklerbunuTrabzon'açevirmışlerdir. Trabzon'a Trapezus adını veren İyonyalüar olmoştur. Roma lmparatorluğu ikiye bölününce Trab- zon daBransDönemi (395-1204) baijladı. 1204'te Bizans împaratorluğu'nun zayıflamasından son- ra Komnenos soyundan I. Aleksk», Gürcistan kra- liçesi teyzesi Taman'nın da yardımıyla Trab- zon'u ele geçirerek bağımsız bir Rum Pontus dev- leti kurdu. Bu devlet 257 yıl yaşadı. Başkenti Trabzon olan bu devleti FatihSulOm Mebmetor- tadan kaldırdı. Bu tarihsel olay kısaca şöyle ger- çekleşti: 1461 ilkbahannda Veziriazam Mahmut Pa^a komutasmda özel bir donanma Istanbul Bo- ğazı'ndan yola çıktı. Padişah ise kara ordusu ile önce Sinop'a gel- di. Çünkü Fatih, Trabzonîdan önce Uzun Hasan'ın işini bitirmek istiyordu. Öyle de oldu. Fatih ile Uzun Hasan arasındaki çatışrnaya umut bjglayan Da- vit,, Fatih'i Trabzoii slrtlannda göfince, cajıını ce Fatih. Istanbul'da Bizans'ın tacmı devirişinden 8 yıl sonra, onun Trabzon'daki uzantısmı da tari- hın çöp sepetine atıyordu (26 Ekim 1461). Şımdi, Avrupa'nın bizı dışlamak isteyişinde bu tarihsel derinligin de açık izleri vardır sanmm. Os- manh împaratorluğu'nun 700. yıldönümünü al- gıladığımız bu ortamda, bunlan yazmanın birde- ğerbihrlik ödevı olduğu unutulmamalıdır. Trabzon'a atanan ilk vali HızırBey'dir. Fatih'in torunu Y«vuz(l. SeHm)burada valilik yaptı ve bu dönemde bu yöre çok gelişti. Kanuni Sultan Sü- leyman bu kentte doğdu. Osmanlı ticaretinin ge- lişme döneminde Trabzon lımanı, ticaret gemile- rinin uğrak yeriydi. Îran-Avrupa ticareti Trabzon üzerinden yapılmaktaydı. 1890Tarda, yılda orta- lama 580 buharlı gemi Trabzon limanına yük alıp boşaltıyordu Bugün Trabzon Hmanı o günlere göre daha gelışmiş olduğu halde, yılda bu sayıda gemi yük alıp boşaltmıyor. Karadeniz ticareti ile Osmanh'nın ödemeler dengesi açıklan kapatilı- yordu. tşte, bu Trabzon üzerinde oyunlar oynanıyor. 14 Nisan 1916'da Rus işgalini gören Trabzon'da "Anlaşma Devteüeri" bir Pontus devleti kurma- ya kalktılar. Bunun için Pontus çeteleri ortalığı kan gölüne çevirdıler. Trabzonlularbiryandan Rum- lar. öte yandan Ruslar arasında bağımsız kalma savaşı vermek için Trabzon ve Çevresi Hukuku Savunma Derneği'nı kurdular. Çetin direnişleriy- le Trabzon'u düşmandan temizleyen Trabzonlu- lann Kurtuluş Sav'aşı'ndaki katkılanm, Atatürk'ün 15 Eylüjçl924£Ünü Trabzon'a gelişinde Beledi- ^ k M Hfcejin Kazaz'ın konuşmasına ver- diğı yanıttan alalınr "ArkadasJar.?>Tİönceflkkez Samsun'a a\ak basügım zaman bana > ürek gücü veren yurttaşlanmın ilk sırasında kahraman Trab- zonlulann bulunduklannı kesinlikle unutnıayaca- ğun. Sakarya Melhamei Kübrası'na (bü\ük kan- h savapna) üçüncü ürka ile \rtişenTrabzon çocuk- lannın sa\aş alanında gösterdikleri özverilerin de- ğerii anıa beynimde işlenmiş (menkuş) kalacak- ör. Bu yurtsever halka. o kahraman çocuklara ma- Hk olan bu değerii ilimizi bir Ermenistan mahre- ci (çıkışı) ya da muhay>el (düşsel) bir Pontus kraJ- hğ) ülkesi yapmak istek \e basküan ne uğursuz- du." 1887 yılında lisesi kurulan, 1955 yılında üni- versitenin yasası çıkanlarak bu kuruma kavuşan, Osmanlı döneminde Selanik'ten sonra operanın temsil edildiği ikinci il olan ve bugün devlet ti- yatrosuyla kültürümüze katkı yapan Trabzon; ne yazık ki deniz kıyısmdan Samsun ve Sarp'a, içer- den de Erzurum'a demiryoluyla bağlanmasını 1924'ten beri beklemektedir. Çünkü 10 Nisan 1924 günü çıkanlan "Trabzon-Erzurum demir- yollanyia Trabzon timanı keşfiyat ve ihzaraünın 1340 senesi zarfinda icrasına dair kanun" ancak liman için uygulanmış, demiryollan için uygulan- mayı 75 yıldır beklemektedir. Gerçekte bu yasa unutulmuştur. Ben onu, Trabzon'un Fatih tarafin- dan ele geçirilişinin 538., Ruslardan kurtuluşu- nun (24 Şubat 1918) 81. yıldönümûnde yetkili- leîe anımsatmak istedim. Çünkü demiryollany- la Trabzon tarihteki uluslararası boyutlanna ka- vuşmuş olacaktır. Trabzon'un ilk ödevi, 18 Nisan 1999 günü Ata- türkçü bir yöneticiye kavuşmak olmalıdır. Bunu yapamazsa Atatürk'ün k.crrulden,.bizijn de bey-. nimiz ve yüreği miz sızlayac^thr *• •**••-:\£ Uyuduğumuz Yetsin Artık ADNANHUNCA R adikal dinciliğin toplumlar üzerinde- ki etkileri, akılcı yol- larla kesin olarak önlenmelidir. Bu akılcı yollan bula- mayan toplumlar, kaderlerine boyun eğmek zorunda kalmışlardır. Çağ- daş dünyadan koparak çağdışı bir sürünmeyi yaşayabilirler bir süre, ancak Atatürk'ten kalan. miras olan laik, bağımsız ve halka dayalı cum- huriyetimiz dört tarafından kökten dincilerin saldınlanna açık bırakıl- mıştır. Devletin birçok kademele- ri bunlar tarafından işgal altmdadır. Bu radikal tslamcılar halkımıza, kendi siyasal görüşlerini din diye yutturmaktadırlar. Sistemin iyi iş- lememesi bunlann ekmeğine yağ sürmektedir. Toplum şaşkın, ümit- siz, perişan ve tuttuğu dallar kın- lıp ellerinde kalmaktadır. Çoğulcu demokrasi sistemi çalışmıyor ya da çalıştınlamıyor. Gözbebeğimiz ordumuz dışında cumhuriyetin tüm kurumlan uyu- şukluk içindedir. Hep birlikte gö- rüyoruz, yıllardır talan ve yolsuz- luklar önlenemiyor. Belki de ön- lenmek istenmiyor. lrtica ile hiç ka- nıksanmadan, yorgunluk göster- meden bir savaş vermeliyiz. Irtica- yı destekleyen kesim, ülke ekono- misinden yüzde 30'lara varan birpay almaktadır. Bunlann çoğu vergisi ödenmemiş illegal servetlerdir. Tabii bunlann günahı, dünlerden başlayarak bugünlere dek ülkenin yönetiminde söz sahibi olan siya- sal parti ve liderlerinindir. Bunlar dün olduğu gibi bugün de devam- lı çifte standarthbirpolitikagûtmüş- lerdir. Hiçbirisi samimi olarak la- ik cumhuriyeti, köktenciler karşı- sında açıkça savunmamışlardır. De- mokratik rejimi ışletememişler, iş- lemesini de devamh sekteye uğrat- mışlardır. Bu, siyasetçilerin küçük- lüğü, çıkarcılığı ve ahlaksızlığıdır HâlâTürkiye'mizde irtica, din dev- leti kurma çabalanndan vazgcçme- mişse nerede hata yaptık, diye dü- ne ve bugüne bakmamız gerekir. Halk geçim sıkıntısının kızgınlığı içindedir. Çalışanlannaldıklan ay- lık onlara yetmemektedir. Aynca toplumumuzun büyük bir kısmı, eğitimsiz ve işsizdir. Ne acıdır ki bu durum siyasetçilerin umnında de- ğildir. İşte böyle talihstz bir döne- mi yaşıyoruz; bu nedenle, Ata- türk'ün atılımlanna, devriminülke- mizi aydınlattığı yıllara özlem du- yuyoruz. Bu özlemi duyanlann si- yasete girip iktidar olmalan için var gücümüzle çalışalım diyoruz. Geçmişe özlem yerine geleceğe atı- lımdırönemli olan. Rüştünü henüz ispat edememiş olan toplumlann ulusal kimlikleri- ni de tartışmaya açmalıyız. Kendi kendini idare etme yeteneğinden yoksun toplumlarda sık sık askeri müdahaleler oluyor. Bu büyük ku- surumuzu daha ne kadar taşıyaca- ğız? Bu hususlarda torunlanmızm sorulanna nasıl cevap verebilece- ğiz? Tepkisiz bir toplumdan. en kı- sa zamanda kişilikli bir toplum ya- ratmalıyız. Bu toplum yapımızla uluslararası platformlarda gör- dügümûz muamele bizleri rencide ediyor. i s * ~» ' 4 * ^ \ • C^ ^>s * iî Tüm Yataş Home vePuffy CenterMarda YATAÇ peşin fiyatına taksitleîJSfe: PENCERE Ozal'a Hayran.. Ecevife Baygın.. Ali Püsküllüoğlu nun Türkçe Sözlük'ünde "centilmen" karşılığında şöyle yazıyor: "HişkHehnde ince ve görgülü erkek..." "Çelebi"nin karşılığı da "görgülü, bilgili, ince olgun..." Peki, "centilmen "in dilimızdeki karşılığı "çelebi" olabilirmi?.. • Bülent Ecevit çelebi bir insandır. Biliyorurn kimi okurumuz Eceyit'e karşı tepki duyuyor; DSP ile CHR İP ile ÖDP arasındaki çekişme, çoğu zaman kişılere dek indirgenerek gazeteye yansıyor; solun birleşip bütünleşmesi gerekirken, aynlıkların körüklenmesi bitmiyor. Ancak bu tartışmalar, Ecevit'in çelebi bir kişi olduğu gerçeğini değiştirmez. Bülent Ecevit'in sade bir yaşamı vardır; giyimi kuşamı, oturuşu kalkışı, gösterişten kaçınması, şairliği ve yazarlığı kişıliğini vurguluyor. Ya Rahşan Ecevit?.. O da eşi gibidir. Sanattan tat alan, edebiyattan hoşlanan, gösterişten kaçınan bir ikili... • Türkiye'nin yönetiminde Ecevrt'lerin tam tersi olarak gösterebileceğimiz hangi ikili var?.. Özal'lar.. Turgut Bey'i anımsayın, her tutumu ve davranışı, gösterış ve görgüsüzlük üzerıneydi. Semra Özal'ı simgeleyen nelerdi?.. Yüzükleri.. ; Bilezikleri.. Gerdanlıklan.. Küpeleri.. Süslü püslü Semra Hanım ile şıngır mıngırTurgut Bey birbirierine yakışıyorlardı; lüks arabalar, pahalı yatlar, beş yıldızlı oteller, "yükselen değeher"\n geregiydi; "yeni zengin" havasında araoesfc'in devlette simgesi idiler. 'Lüküs Hayat" opereti, siyasal yaşamın tepesinde oynanıyordu. Ya kirii ilişkiler?.. Mafyacabasıydı. Başta Alaattin Çakıcı olmak üzere çetenin adamlanyla al takke ver külah... • Peki, Ecevit'lerie Özal'lan bir köşe yazısında buluşturmanin amacı ne?.. Çünkü vaktiyte Özal çrftine hayran çoğu medyatik kişi, şimdi Ecevit'lere baygın... "Yükselen değerler"\n rüzgârına tutunarak köşeyi dönenler, dümeni kırdılar; vaktiyle Özal'a yalakalık yapanlar, şimdi Ecevit'i yere göğe koyamıyorlar; oysa Ecevit'in çikita muzu yok, tüketim furyasıyla ilişkisi yok!.. Görgüsüzlüğe, ham ervahın zenginliğine, hele "köşe dönmeciliğe" karşı değil mi Ecevit!.. • Vaktiyle özal'a hayran olanlar, şimdi neden Ecevit için cama tırmanıyorlar?.. Sorulurmu: • JIH^İ- Ju A.*Jıu *..•,. Dün Özal Başbakandı.^' ••'-..< »> •— - . - ^ Î. Bugün Ecevit Başbakan. >**• ' ! ' ÇAL TEREKE MAHKEMESİ'NDEN Sayı: 1995/5 Müteveffa Çal ilçesi Develler köyünden Sadık Ca- nım'a ait mahkememıze açılan Tereke davasmın yapı- lan açık yargılaması sırasında venlen ara karan gere- ğince: Muris mırasçılanndan Sengişah Doğan (Mevlüt kızı 1972 d.lu) ve Mevlüt kızı 1977 d.lu Nalan Doğan'ın bütün aramalara rağmen adreslerinin tespit edilemedi- ği, bu nedenle duruşma gününün ilanen tebliğine karar venlmiştır. Muns Sadık Canım mırasçılanndan Sengişah Dogan ve Nalan Doğan'ın duruşma günü olan 28.04.1999 gü- nü saat 09.00'da bizzat kendilerinin Çal Tereke Mahke- mesi'nde hazır bulunmalan, veya kendilerinı bir vekil- le temsil ettirmeleri, gelmedikleri takdirde muns Sadık Canım'ın terekesinden yararlanmış saytlacaklan dave- tiye yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 27.01.1999 Basın: 7142 KÜÇÜKÇEKMECE BİRİNCİ AS1İYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN DosyaNo: 1998,895 Davacı Memduh Çaparoğlu vekıli tarafından davalı Nurcan Çaparoğlu aleyhıne ikame olunan boşanma da- vasında: Davalıya yapılan teblıgata rağmen gelmediği ve za- bıta tahkikatına rağmen de adresı tespit edilmediğinden davalı Nurcan Çaparoğlu'na duruşma günü olan 22.4.1999 günü saat 10.00'da bizzat duruşmaya gelme- sine veya kendisinı bir vekil ile temsil ettirip diyecek- lerini ve delillerinı ibraz etmesi aksi takdirde HUMK'nin değişik 377 ve müteakip maddeleri gere- ğince duruşmanın yokluğunda yapılacağı ve sonuçlan- dınlacağı ilan olunur. 22.2.1999 Basın: 7346 T.C. KARTAL ASLtYE 3. HUKUK MAHKEMESt'NDEN 1998/384 Davacı Müribet Güngör tarafından davalı nüfus mü- dürlûğü aleyhine mahkememızde açılan isim tashihi davasında: Kartal 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1998/384 es. 1998'866 karar ve 24.12.1998 tarihli karannda Ela- zığ Karakoçan ilçesi Sanbaşak köyü c: 078/03 s: 9 k: 63 'te nüfusa kayıtlı Alı ile Zeynep'ten olma 1967 do- ğumlu Müribet Güngör'ün Müribet olan isminin Zey- nep Güngör olarak düzeltilmesine karar verilmiştir. 28.1.1999 Basın: 7241 ZEYTİNBURNU SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEiN HÜKÜM ÖZETİ EsasNo: 1998/1570 KararNo-. 1999/92 Hâkim: Kemal Güzel 20998 Kltip: Zarif Nalbantoğlu Makememıze aıt 1998/1570 esas 1999/92 karar sayı- lı 12.2.1999 tarihli ilam ile küçük Murat Durak'a Nek- tar Nersesyan vasi tayin edılmıştir. 12.2.1999 Basın: 7223
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle