16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 ŞUBAT 1999 ÇARŞAMBA 14 KULTUR Ankara'da beş sergi: Mürşide tçmeli, Aliye Berger, Ferruh Başağa, Abidin Elderoğlu ve Hayati Misman Ustalar, teknik kısıt cliıileıııez • Usta ellere sahip yaratıcı dimağlann teknik kısıt engelini rahatça atlayabileceğinin kanıtını Hayati Misman, Mürşide îçmeli ve Aliye Berger'in sergilerinde buluyoruz. Ferruh Başağa ve Abidin Elderoğlu'nun sergileri de kış aylannın önemli iki etkinliğini oluşturdu. ERHAN KARAESMEN Baskı, ilginç bir sanatsal işlem türü- dür. Konturlann, hatlann, renklerin uy- gun bırlikteliğini bır yûzey üzerinde doğrudan firçayla ya da kalemle ara-' mak yerine dolaylı bir çabaya girilmek- tedir. Taş, ahşap, metal, linolyum gıbi sert maddelerin oluşturduğu yüzeylere kafanızdaki bitmiş yapıt imajının ka- lıplannı oyuyorsunuz. Sonra çeşitli renk- lerde özel kâğıtlar üzerine bu oyuntula- nn basksını alıyorsunuz. Sert bir yüze- yi oyma mecburiyetı konturlann, hatla- nn ve renklı yüzey parçalannın geomet- nlerine kaçınılmaz bir sıruriılık geürmek- tedir. Aynca, renk özgürlüğü de kısıtlı- dır. Buna karşıhk, ana kahptan çok sayı- da baskı yapılabılmesi ve bu sayede gö- rülebilme-izlenebilme şansımn arttınl- mış oluşu bir görsel yaratı ürünü için önemli bir özelliktir. Böylece, bir mü- zede ya da özel bir koleksıyonda biri- cik tek bır resim yerine sanatçısmın elin- den çıkmış çok sayıdabenzerlerinin ge- niş kitlelere ulaşması kolaylaştınlmak- tadır. En büyük ressamlann bile geç- mişte ve gûnümüzde zaman zaman bas- kı resmini denemiş olmalan bu üstün- lükle bağlantılıdır. Baskı ile çoğaltılmış resme. haksız ve anlamsiz bir ortodoks tavır içinde Mürşide İçmeli'nin sergisi İş Bankası Sanat Galerlsi'nde. Aliye Berger'üı gravürleri ve Nejad DevrinVin resimJeri Gakri SeJvin'de. ıkıncil sanat gözüyle biraz küçümseye- rek bakanlar yok değildir. Aslında. gü- nümüzde artık çok yaygın biralan kap- layan bu anlatım biçimi betımlenirken teknık kısıtlamalardan elbette söz edı- lebüir. Ama ustası o adamdır ki, teknik kısıtlan zorlayarak özgür ve özgün bir anlatım yakalar. Halen Ankara Armo- ni'de sergıleyen Hayati Misman bu tür birustadır Değişık renklerdeki yaygın baskı yüzeylerinde fırçadan çıkmışlı- ğın tazeliğinı sergilemektedir. Kuytuluklann sanatçısı Usta ellere sahip yaratıcı dimağlann teknik kısıt engelini rahatça atlayabile- ceğinin kanıtını aynca iki büyük leydi- nin, 1999 Ankara Şubatf ndaki sergile- rinde de buluyoruz: Mürşide Içmeii ve Afiye Berger. Iş Bankası Sanat Galerisi'nde sergi- leyen Mürşide Îçmeli için bu etkinlikle ilgili hazırlamış küçük bir el kitapçığı- nın kapak yazısını onur duyarak ve zevk- le yazmıştım. Bır bilgisayar disketi bo- zukluğu ve buna ek olarak bır faks met- ninin matbaada net okunamaması yüzün- den maalesef bazı yazım hatalanyla ba- sılmış bu metınden düzeltilmiş kısa alın- tılar yaparak diyorum ki: "_.Bu olağa- nüstü özeffikterine rağmen Mürşide Ha- nım bir miktar kuytuluklann sanatçısı- dır.Sadeceolağanüstüyapısını degiLsa- natçı kişiliğini de herkese göstermez. Medyatik itiş kakışın biraz gölgesinde kahr. BeHd de bilerek. Bu, bir çeşit sak- lanma ve içe dönme tavndır; ama. biraz da çok ötçülü ve görgülü bir protesto ya- tar bu tabloda» Mürşide Hanım'da sı- nıriı anlatım araçlan ile en üst düzeyde ulaştığı ürün güzelliği parmak ısırtKi bir verim yoğunluğuna işaret etmekte- dir. Türk sanat dünyasının Mürşide tç- meli olavına biraz daha yakından ve dik- katli bakması gerektiğini hep düşünmü- şümdür. Kuytu bölgelerde ve gündelik- itğin ötesindeki haflf loş alanlarda ken- dini saklayan bu bü>ük kadınm, sağlık koşullannı falan da hiçe sayarak sürek- U ürettiği güzelliklerden, 1998/99 Anka- ra sergileme sezonu da nasibini ahyor. Bu çerçevede bu büyük leydinin üzerine da- ha fazla eğilinme fırsatı çıknğını da dü- şünüyor \e kendisine, bildiği ve emûı adımlarla yürüdüğü yolda başanlar di- Byonım_" Aliye Berger'e (1903-1974) gelince, bilindiği gıbi, sanatsal yetenek ve renk- likişilikdoluinsanlarçıkaragelmışson Osmanli aristokrasısinden bir ailenın BeHin'deMsavaşı 'barış' kazandı Yeşim Ustaoğlu, Kutluğ Ataman ve Thomas Arslan 'ınfılmleri ödül aldı Kesffrri Yanştna Aitm Ayı: "The Thin Red Line' (Terrence Malick) Jüri Büyfik Ödülü: Mifune- Dogme3" (Sören Kragh Jacobsen) En İyi Kadın Oyuncu: Juliane Köhler ve Maria Schrader (Aimee & Jaguar) En İyi Erfcek Oyuncu: Michael EntviYöoebn«:StephenFrearsCrheHi- Lo Country) Gümüş Ayı: Marc Norman ve Tom Stop- pard (Shakespeare in Love) GümüşAyı: DavidCronenberg (eXisten Z) Mavi Meiek Ödülü: Yeşim Ustaoğlu (Gü- neşe Yolculuk) AHredBauer Ödülü: Karnaval (Thomas Vincent) Özel Mansryordan John Toll (The Thin Red Line), Iben Hjejle (Mıfune -Dogme 3), Ça Commence Aujourd'hui (Bertrand Ta- vemier). Kısa Film Ahın Ayı: Faraon ve Masks Gümüş Ayı: Desserts CJ.C.A.E f Panorama: The War Zone (Tim Roth) Forum: La Vida Es Silbar (Fernando Pe- rez) • Qzd Mansiyoo: Juha (Aki Kaurismaki) Fiprescl Yanşma: Ça Commence AuJourd'hui (B. Tavernier) Forum: Dealer (Thomas Arslan) Panorama: Ah, Maru (Shinji) Soai Banş Film ÖdUlü Güneşe Yoculuk (Yeşim Ustaoğlu) Killseier Blrltfll ., Yarışma-En İyi Film: Ca Cmence Aujrd'hui (B. Tavernier) Yanşma Özel Ödülü: Emporte Moi (Lea Pool) : , Panorama-Özel Ödülü: Solas (Beoito Zambrano) Forum-SOOOMarkMk Ptra Ödülü: De- aler (T. Arslan) Teddy Bear Lola+Bilidikid (Kutluğ Ataman) ile Ai- mee & Jaguar (Max Farberböck) En tyi FBın: Fucking Amal (Lukas Mo- odysson) En tyi Belgesd: The Man Who Drove with Mandela (Greta Schiller) En İyi Kısa Film: Liu Avvaitıng Spring (Andrew Soo) KültürServisi-49. Uluslararası Ber- lin Film Festivali, Zoo Pabts'da düzen- lenen gösterişli bır törenle geçen akşam sona erdi Festivalin büyük ödülü olan Altın Ayı, beklentilerin aksine sürpriz bir şekilde 'Shakespeare in Love' yeri- ne Terrence Malick'in 'The Thin Red line' adh Fılmıne gıtti. Film. 'görün- tü yönetmeni' dalında da John Toll'a ödül kazandırdı. Terrence Malick'in yirmi yıl aradan sonra James Jones'ın aynı adh romanından beyazperdeye ak- tardıgı film, Ikinci Dünya Savaşı sıra- sında bir adayı ele geçirmeye çalışan bırliğın vaşadıklannı, savaşın çılgınlı- ğını anlatıyor ve bu yanıyla da Spiel- berg'm savaşın vahşetini yansıtmayı amaçlayan Er Ryan'ı Kurtarmak adlı yapıtına rakip gösterilıyor. Gerek 170 dakıkalık süresı, gerekse Sean Penn, Ben Chaplin, George Cloonev, John Cusack, Nick NoHe gibi usta oyuncu- lan ile de dıkkat çeken fılmin aldığı Al- tın Ayı Ödülü, bir bakıma Oscar'ın fa- vorisi olan Spielberg ve filmine Berlin aracılığıyla gönderilmiş, Avrupa sine- masının yanıtı olarak da değerlendiri- liyor. Festıvalde Jüri Bü>ükÖdülü adıyla ikincı fılme venlen Gümüş Ajı Ödülü Danimarkalı yönetmen Sören Kragh- Jacob-Sen'ın 'Mifune-Dogme 3' adh fîlmmın oldu. Bir işadamı ile hayat ka- dını arasında geçen ilişki> i anlatan 'Mi- fune-Dogme 3'ün genç kadın oyuncu- su lben Hjejle de özel mansıyon ka- zandı. Oyuncu dallannda verilen Gümüş Ayı ödülleri yönetmenliğıni Max Far- berböckm yaptığı 'Aimee and Jaguar' ın başrol oyuncuları Maria Schrader ve Jutiane Köhler"in oldu. Film, ikinci Dünya Savaşı'nda Alman bir kadınla Nazi baskısı altındaki Yahudi bir kadı- nm aşkını konu ediniyor. Kitabı Can Ya- yınlan tarafindan Türkçeye çevrilen film, yakında Türkiye'de de gösterime girecek En tyi Erkek Oyuncu Ödülü ise yö- netmenliğıni AndreasDresen'in yaptı- ğı ve üç öykü üzerine kurulan 'Nacht- gestahen'deki rolüyle Michael Gwis- dek'e verildi. Festivalin 'En tyi Yönet- men Ödülü', yaşadıklan topraklara ge- ri dönen iki arkadaşın aynı kadına âşık olmalannı konu alan ' The Hi-Lo Co- untıy'nin yönetmeni Stephen Frears'a verildi. Oscar"a pek çok dalda aday gösten- len ve Shakespeare'in dünyasını anla- tan 'Shakespeare in Love' senaryosuy- la, senanstleri Tom Stoppard ve Marc Norman'a Özel Gümüş Ayı Ödülü'nü getirdi Festivalin aykın filmlerinden 'eXisten Z' ıse 'sanatsal başansı nedc- ni>'le' yönetmen David Cronenberg'e de Gümüş Ayı kazandirdı. Türkiye adına sevindırici olan ise Yeşim Ustaoğlu'nun 'Güneşe Yolculuk' adlı fılminın, 'güncel bir konuyu tşle- yenen iyi Avrupa filmi' olması gerek- çjjsiyle 50.000 marklık Mavi Melek Ödülü'ne ve resmi yanşma sonuçla- rından bır gün önce açıklanan Banş Ödülü'ne değer bulunmasıydı. Seçıci kurul, Ustaoğlu'nun filmıni, 'Türki- ye'nin poütikgerceklerini şiddetten uzak kalarak. aşk \e arkadaşlık duygusuy- la, başarüı bir şekilde anlatması' nede- niyle ödüllendırdı. Türk ve K.ürt iki gencın arkadaşlıklannı konu alan film, Abduttah Ocalan'ın ele geçirildiği bir döneme denk düşmesı ile haylı ilginç karşılanıyor izleyenler tarafindan. Panorama bölumünün açılış filmi olan, Kuthığ Ataman'ın yönettiği 'Lo- ia + Bilidikid' ıse festıvalde son 10 yıl- dan bu yana eşcınsellik konulu filmle- re verilen 'Teddy Ödülü'nü Aimee& Jaguar fılminın yönetmeni Max Farberböck'le payla>tı Aynca Alman- ya'dakı Türk kökenlı yönetmenlerden Thomas Arslan ın Forum bölümünde gösterılen filmi 'Deater'. Uluslararası Eleştırmenler Birliği Ödülü'nün (Fip- resci) ve Kıliscler Bırliğı'nın verdiği 5000 marklık ödülün de sahibı oldu Fransız sinemasından BemardTaver- nier'ın 'Ça Commence Aujourd'Hui' adlı fılmıneozel mansiyon verdı. Buara- da Frearsve Cronenberg'e gıden ödül- ler, tören gecesı davetliler tarafindan uzun süre ıshklarla protesto edildı. çocuğudur. O ailenin parlak insanlan- nın çoğu gibi uzun yıllar süren ulusla- rarası bir yaşantısı olmuştur. Gravürcü- lüğü de bu dönemlerde Londra'da baş- lamıştır. Rafme bir göz ve geniş bır ge- nel kültür birleşikliğiyle mutlu çocuk- luk anılan nostaljisi içinde zanf ve ka- dın sı biranlatımı benimsemiştır. Anka- ra Selvin'deki gravürlerinde de bu an- latımın hoş ve başanlı örneklerini bu- luyoruz. Ailenin en yetenekli sanatçısı Aliye Berger gösterisinde yeğenı Ne- jad Devrim'den de beş soyut resmi ser- gilenıyor. Uluslararası piyasada kestir- meden anılan adıyla "Nejad" teyzele- ri, dayısı, annesi falan da dahıl. ailenin çıkardığı en yetenekli sanatçı olarak ka- bul edilir. Kabına sığmayan hareketli- likte, yaratıcılık taşan, ama bu- nun yanı sıra bellı bir uçanlık- la hercai gönüllülükten nasip almış kişiliğıyle Paris'in par- laklığından Varşova'nın soluk- luğuna çizdiği garip parabol "Nejad"ı daha ziyade hüzünle anımsamamıza yol açmaktadır. Yaşamının üçte bınni geçir- me durumunda kaldığı Polon- ya'da uluslararası soyut akımı- nın bu yakışıklı ve hanka ço- cuğunun sanatsal ûstunlüğü hak ettiği yankıdan ve alkıştan mah- rum kalmıştır. Mutsuz, kendi içıne katlanık ve ikircikli bir son dönem geçirdiğini uzaktan üzüntüyle izledik. 1960başla- n Pansi'nden etten kemikten aynlmış olsa da Nejad rüzgâ- nnm hâlâ estiğı dönemlerden kendisini benim gibi saygıyla hatırlayanlar için Varşova'daki yıtik, huysuz bır yaşh Türk res- samı imgesi çok aykın görü- nüyordu. Geçen günlerde bas^ı- nlı bır son sergısini izlediği- mız değerli diplomat- sanatçı Daver Darende'nın Varşova'da- ki resmi görevi sırasında ken- disine sahip çıkışıylabaşlayan bu "Nejad"ı hatırlama ve yeni- den keşfetme dönemmde Nejad DevTİm adının bazen yalan yan- lışıyla da olsa, en azından da- ha sık edilişinden biz eski hay- ranlan kıvanç duyuyoruz. Ahidin Elderoğlu "Nejad" vesilesıyle sözüedi- len "soyut akım" kavTamınm yerli çerçevedekı en güçlü tem- sılcilen Ferruh Başağa'nın Do- ku Galerisı'ndeki Abidin Elde- roğlu'nun Halkbank'taki ser- gileri de kış aylannın önemli iki etkinliğini oluşturdu. Otuzlar kuşağından, Setim Turan önde gelmek üzere birkaç yaş ağabey- len Hakkı Anh, ya da biraz kü- çüklen Nejad Devrim, Mübin Orhon gibi dünyadabaşa dövü- şen önemli "abstre'' sanatçıla- nnın çıktığı bilinmektedir. Bu kuşağın ve "Lünan Sergisi'' ha- reketinin büyük ismi Ferruh Bey dünyadaki kavgaya girme- miştir. Soyutlamasının kozası- nı buralarda örmüştür. Bu ör- güye, Ferruh Bey'in "adam- insan" kişıliğiyle bitmiş ürün arasındaki etkileyici benzerlik damgasını basmıştır. Zarif, in- ce beğenıli ve eskı yazılanm- dan bir betımlemeyle "kristal parçacıklanndan oluşmuşcası- na say dam." Seksen dört yaşın- daki bu ezelı gence derin say- gılar. Abstre sanat sözcüğünü (o zamanlar "soyut" lafı henüz yoktu), ilk kez üsedeki resim ho- cam Abidin Elderoğlu'ndan duymuştum. Kırk beş yıl önce, falan. Abidin Hoca abstrenin sadece lakırdısını etmiyor, ken- disini de yapıyordu. Çocuk ak- lımızla anlamıyorduk. Ama, bu bılgili, kültürlü, yakışıklı ve heybetli adama hayrandık. Kö- tü bir şey yapamayacağmı dü- şünüyorduk. Yaptıklannın ne denli has ışler olduğunu anla- mamız yıllar aldı. Son sergisi dolayısıyla anısı önünde say- gıyla eğiliyoruz. DEFNE GOLGESİ TURGAY FtŞEKÇt • •Yol'dan Çıkanlar. Yol filmi, on yedi yıl sonra da gösterime girse, gerçek sanat yaprtlanna özgü evrensel özellikle- riyle izleyenleri büyülemeyi, peşinden sürükle- meyi başardı. Filmin başansına giden yoldaki temel taşlan sı- ralamak yarariı olabilir. öykü: Beş insanın bir haftalık öyküsü anlatılı- yor filmde. Ulkenin değişik yörelerinden beş in- sanın dünyası. Bu dünyalann toplamından o ül- ke ve insanı üstüne bir düşünce bütünlüğüne ula- şabiliyooız. öykünün insancıl ve şıirsel anlatımı: Film kah- ramanlannın dünyalannın alabitdiğine sert, ac/ma- sız koşullannı, alabildiğine insancıl ve şiirsel bir dille anlatıyor. Trajikyazgılı insanlann öyküleri san- ki hayvan kahramanlarla (donarak ölen at, hapis- teki sahibini yıllar boyu unırtmayan köpek, bir hü- kümlünün yanında taşıdığı kafesteki muhabbet ku- şu) kesişiyor. Açmazlan şıirsel ve insancıl bir an- latımda birleşiyor. Evrensellik: Film, son derece yerel öyküler an- latsa da bunlan bütün insanlığa seslenen bir an- latımla verebiliyor. Filmin bambaşka toplumsal koşullara sahip Kuzey Amerika'da sağladığı ba- şarı, yalnızca Cannes Film Festivali'ndeki ödülle açıklanabilir mi? Sanatçı kişiliğin damgası: Her sanat yaprtı bir sanatçı kişiliğin damgasını taşır. Filmde baş- tan sonaYılmaz Güney'ın sanatçı dünyasını bu- luyoruz. Bu dünya 1970'te L/muf'la başlayan, 1971 'öeAcı, Ağıt ve Umutsuzlar'\a, 1974'te/Ar- kadaş'\a süren, 1978'deSünj, 1979'da Düşman ile en iyi örneklerini veren, sıcaklık, şiirsellik ve yü- rek burkan dokunaklılık taşıyan bir sanatçı kişili- ğin dünyasıdır. Yb/'da Yılmaz Güney kişiliğine art olmayan hiçbir sahne bulunamaz. Filmin yönetmeni Şertf Gören, oyuncu yöne- timindeki ve mekân seçimlerindeki başarısıyla kutJanmalıdır. Yılmaz Güney'in yarat dünyasını kav- rayıp, benimseyebilmiş, son derece güç koşul- larda çekildiği her sahnesinde belli olan fıtmin böylesine bütünlüklü bir biçimde sonuçlanabilmiş olması da en başta onun başansıdır. Yo/'dan bu yana geçen on yedi yıl içinde Türk sineması, kişilikli, anlattığı öyküye egemen, yer- yüzündeki bütün insanlara söyteyeceğı bir şeyi olan ancak birkaç film yapabildi. Ne Kültür Bakanlığı yardımlan ne Avrupa Topluluğu katkılan bunu sağlayabildi. Sinemanın önünde ne edebiyatınki gibi dil en- geli ne de gösteri sanatlannın mekân sorunlan var. Yüzyılımızın sınırtanımayan bir başka sanatı olan karikatür alanında dünyaca tanınan pek çok sa- natçımız var. Sinemamız ise dünyaya bir türlü açılamıyor. Dünyaya açılmayı yalnızca bütün dünyada gös- terime giren filmler olarak düşünemeyiz elbette. Bu alanda ABD'nin egemenliğini kırmak çok zor. Burada amaç bizim insanlarımızın ya da başka uluslardan insanlann izlediklerinde insan vartığı- nın temel sorunlarıyla yüz yüze gelebilmeleri, bir sanat yaprtı nedenıyle paylaşacak şeyten olduğu- nu görmeleri. Bu Yol gibi çok ızlenmiş bir yaprtla da sağlanabilir, kimi zaman çok az insana sesle- nen bir Godard ya da Bresson filmıyle de olabi- lir. Su götürmezolan, ortayaçıkanlan ürünün ger- çek bir sanat yaprtı olabilmesidir. Bilmediğiniz ya da bildiğinizi sandığınız alanlar- da filmler yapmaya kalkıp, sonra da bunların ilgi görmemesine şaşırmak da yine bir başka bilgı- sizüği göstermez mi? Şu güngörmüşyeryüzünde, bunca curcunaya karşın yine de sanat yapıtını anlayan ve ona sa- hip çıkan bir sağduyunun varlığından söz edile- bilir. Iş, o sağduyuya seslenecek ürünler verebil- mekte. ABO'B fflm eleşttpmeni Gene Siskel öldü • CHJCAGO (AA) - ABD'nin en önemli film eleştirmenlennden olan Gene Siskel (53) Chicago'da öldü. Dokuz ay önce, ünlü eleştirmenin beyninden tümör alınmıştı. 1967 yılında Yale Üniversitesı'nden mezun olduktan sonra film eleştirmenliğine başlayan Siskel, özellikle Holyvvood yapımı fılmleri eleştiriyordu. Sıskel'in değerlendirmelerinin, Oscar Ödülleri 'nin sonuçlannda da önemh rol oynadığı belirtiliyordu. Amerikalı sinema izleyicilerinin de en çok önemsediği eleştirmen olan Siskel, değerlendirmelerini. kendisi gibi ünlü bir eleştirmen olan Robert Ebert'le birlikte hazırladığı televizyon programından kamuoyuna duyuruyordu. Ünlü film yönetmeni Robert Altman, Siskel'in ölümü nedeniyle yaptjğı açıklamada sinema endüstrisinin önemli bir ismi yitirdığıni belirttı. Altman, "Siskel benim filmlerimi beğenmezdi, ben de eleştirmenleri dikkate almadığım için ona kızmazdım. Ama bir eleştirmenin ölebileceği hiç aklıma gelmezdi"' diye konuştu. K Ü L T Ü R » Ç Î Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle