15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 ŞUBAT 1999 ÇARŞAMBA 14 KULTÜR Refik Erduran'ın 'Yemenimin Uçlan' adlı oyununu Gürcü Alexander Kantaria sahneye koydu Detişiııi8İzlilv ve yabıızkk üzerine MJRDAN CtHANŞÜMUL tstanbul Devlet Tiyatrolan, Refik Erduran'ın yazdığı Yeme- nimin Uçlan adlı oyununu, Gür- cü yönetmen Alexander Kanta- ria'nın rejisiyle sahneliyor. Oyunda daha iyi olacagı gerek- çesıyle akıl hastanesine yatın- lan bir kadinın. psikolojik sorun- lan çerçevesinde geçmişiyle, ko- casıvia. çocuklany la, çevresiyle, toplumla ve kendısiyle iç hesap- laşması konu ediliyor. Tıpkı gerçek yaşamda olduğu gibı bıreyin bir başkasına olan ih- tiyacının \e bu ilişki kunılama- dığında bireyin içine düştüğü yalnızlık ve iç hesaplaşma duru- munun ön plana çıkanldıgı oyun- da Bilge Şen, Tuğrul Çetiner, Mehlika Kaptanlar, Urnut De- mirdelen ve Ayşe Tunaboylu rol ahyor. 21 Şubafa dek AKM Oda Tiyatro^u'nda izleyicilerin be- ğenısıne sunulacak olan ojaınun dekor tasanmı Nurettin Ozkö- nü'ye. kostüm tasanmı Gülhan Kırçma'ya. ışık tasanmı ise Ö- han Orhan'a ait. 'Geri adım attim' Gürcü yönetmen Alexander Kantaria. Refik Erduran'ın ve Çvene Bun Gürcistan kültürel dergisının teklifîyle Istanbul'a geldi Bir oyunu sahnelemeye karar vermeden önce temayı be- nimsemcsi gerektığini belırten Kantaria'ya göre Yemenimin Uç- larfnda evrensel tema olan yal- nızlık ve insanlann birbiriyle an- laşamaması işleniyor. Oyunda yer yer Türk motiflerinin de bu- funduğunu söyleyen Kantaria, oyun metninde değişikiik yap- madığını anlatıyor. Oyunun bir özelliği de kulla- nılan maskeler. Maskelerin bir yandan ti>atroyu temsil etme, bir yandan da 'gerçekleri kapatma' metaforundan yararlanılıyor. • Gürcü yönetmen Alexander Kantaria'nın yönettiği oyunda, evrensel tema olan yalnızlık ve iletişimsizlik ön planda. Kullamlan maskeler hem tiyatroyu temsil ediyor hem de 'gerçekleri kapatıyor'. İstanbul Devlet rryatrolan 'Yemenimin UçlarTnı 21 Şubat'a dek Atatürk Kültür Merkezi Oda Tîyatrosıı'nda sahneliyor. (Fotoğraflar: UĞUR DEMlR) Oyunculann belirli bir düz- lem içinde doğaçlama yapmala- nna izin veriyor Kantaria: "Do- ğaçlama oyuncunun anlayışına bağlı. Eğer belirli bir yol çizmez- seniz, herkes farklı yönlere gidts bilir." İstanbul'da birkaç oyun izledi- ğini belirten Kantaria, Türkiye'de yetenekli oyuncular olduğu ka- nısında. Türkiye'de rejisörlük okulu- nun olmamasından dolayı oyun- cu-yönetmen ilişkilerinin farkJı olduğunu düşünüyor: "Beürli yaş- taki ovunculann sistemi farklı. Genelde bu oyuncularla çahşır- ken birçok yerde geri adım at- tun ve buraya u> maya çaiıştun. Ama bu. kötü bir çalışma oldu an- lamınagelmiyor. Burada oyuncu- lar ovunlannı kesmemden çok fada hoşlaıunıy orlar ve oyuııla- ruu oynamak istiyoriar. Gürcis- tan'da ise tam tersL Burada baş- tan sona kadar oynamayı tercih ediyorlar. Elbette benün istedi- ğim şekilde çalışan oyuncular da var." Kendisi için önemli olanın sah- nede gerçeklenn yansıtılması ol- duğunu dile getiren Kantaria; Stanislavski ve Çehov sistemi ile çalışmayı yeğliyor: "Bu tama- men onların sistemini aldım de- mek degil. Çahşmalan bu temel- degerçekleştirdikten sonra oyun- cular kendi yeteneklerini göste- recektir. Önemli olan temeli at- maktır. Binayı kim. nasıl vapar, orası farklı. Sonrası oyunculara kalıyor.*' Tiyatro, sentez sanatıdır' Oyunculann birbirlennı dinle- yerek birbirlerinin oyunlanna saygı duyması gerektiğıni söylü- yor Alexander Kantaria: 'Tiyat- ro. sentezsanandır.ÖzellikJe mo- dem tivatroda oyunculann grup aniayışı içinde çalışması gerekli" Gürcü Tiyatrosu'nun tarihinin eskılere dayandığmı anlatan Kan- taria'ya göre Rus tıyatrosuyla olan ilişkiler. Gürcü Tiyatrosu'nu olumiu yerlere getırdi." Gürcis- tan'da rejisörlük ve oyunculuk okuluda var. Yalnızca diptoma an- lammda değiL herkesin içinde bir tiyatroculuk var orada. Gürcü rejisörlerin Rustiyatrosuyla olan ilişJtisi olumiu etkiler yarartı. Bu, elbette Rus tiy atrosunu aynen aJ- dık anlamına gelmiyor." Türkiye, Gürcistan arasındaki kültürel ılişkilere ufak da olsa katkıda bulunmayı isteyen Kan- tana. şunlan söylüyor: "Kültür alanında çalısaniar daha kolay ilişki kurarlar birbirleriyle ve dostluklan kaheıdır. Politik ihş- kfler daha zorkurulur vc geckidir. Poütika bugün neyi gerektiriyor- sa onu yapar,kültürel dostluklar kabcıdır.'' Yemenimin Uçlan adlı oyunun önümüzdeki günlerde özel bir televizyon kanalı ıçin 6 bolüm- lük bir dizi haline getirilmesi planlanıyor. FIPA-Uluslararası Cörsel-isitsel Filmler Festivali'nden notlar Karamsar olaylardan ımıut verici sonuçlar GÖNÜL DÖNMEZ-COLIN 12 yıldır Fransa'da yapılan 'Görsel- tşitsel Filmler Festivali'nin, araştırmalar ve istatistıklerle uğraşmak gibi bir iddi- ası yok. Bunun yerine dünyanın hemen her tarafindan gelen filmlerden yapılan seçrnelerı. daha genış bir perdede sergi- lenıeyı amaçlıyorbu festival. 62 ülkeden film gönderıltnış bu yılki festivale (Bu 62 üike arasında Türkıye de var, ama fil- mı festivale seçılen 40 ülke arasında yok Türkiye). Ancak Türkıye ile ilgıli bir film vardı festivalde. Torinolu 2 genç ttalyan yönetmenın yaptığı, çoğu gizlı ka- menyla çekilmış bu 35 dakıkalık 'Vatan' adlı film. Türkiye'nin güneydoğusunda- ki bir yolculuğun günlüğü' olarak tanıtılıyordu Flash TV ile Türkıye'deki Italyan Konsolosluğu'nun katkılanyla ger- çekleştirilen 'Vatan'da PKK, sa- dece televizyon haberlerinde bir terönst örgüt olarak tanımlanıyor- du. Cumartesı Anneleri'nden kur- gulanan görüntülere bir yabancı gözü\ le baktığınızda sanki bütün 'kaybedilenler' Kürt'müş gibi bir ız- lenım edınmeniz kaçınılmazdı. Fil- mm sonundaki istatistikler. hapis- te olan. ışkence gören politik kişi- leri \enyordu. 'Vatan'ın Tonnolu yönetmenleri .4lessandroCocitove Luca Pastore">di. 'İran Biçimi Boşanma' Fransa'nın. okyanus kıyısında. İspanya sınınna bitışik zenginler kenti Biarritz'de yapılan FIPA-Ulus- lararası Görsel-îşıtsel Filmler Fes- tivah'nin ardmdan yerel gazeteler- den bin "* Festi>al yine iyice karart- tıiçimizi''di.vordu. Aslmda dünya- nın durumuna bir göz attığımızda neşelı bır konu bulmak biraz zor, ama bu festıvalın yöneticisi Pier- re-Henri Deleau bıraz da, nerede kan-re\an varsa üstüne üstüne gitmekle tanınmışbiri. Rus yönetmen Alesander Gouönan'ın bir Rus hapishanesınde geçen 'Üç Gün ve Bir Daha Hiçbir Zaman' adlı belge- selı, festıvalin açılış filmıydi. Askerliği- ni yaparken ırzına geçmek isteyen bir teğmeni öldürmekten ömür bo>Ti hapse mahkûm edılmış bir gencin, annesiyle ge- çirdıği üç gün. fılmde anılar, acılar, so- rular ve umutlarla göriintüleniyordu olan- cayalınlıgı>la 'Suharto'nunSonTutuk- lulan' adlı. Endonezya diktatörü Suhar- to'nun tahtını kaybetmek üzere olduğu günleri aktaran bir Fransız filmi de var- dı festivalde. Faşist Le Pen'm yalnızca 1980'lerin sonunda Fransa'da ortaya çı- kan bır 'olav' değil, yüzyıh aşkın bir sü- redır Fransız milli manzarasının birpar- çası \e katıksız sağ ıdeoloji olduğunu sergıleyen bir başka Fransız filmi de 'Aşı- nSağmÖyküsü'ydü. MacArthur'un Fi- lipin kıyılanna çıkışından Çeçen savaşı- na dek çeşitlı görüntülen içeren. yine Fransız yapımı 'Savaş Fotoğrafçüan' ve Amerikalı kadın yönetmen EDen Bru- no'nun, Burma'dan satın alınıp Tayland genelevlenne satılan gencecik kızlann öy- küsünü anlattığı, oldukça karamsar 'Kö- leKızlar'da festiv'alin ilginç fılmleri ara- sındaydı. Tüm bu karanlık yaşamöyküleri ara- sında kötü durumlardanbaşlayrp umutve- nci sonuçlara varan filmler de yok de- ğildi. Örneğin 'Zhouzhou'nun Dünyası' adlı bir Çin filmi, Zhouzhou adlı geri zekâlı bir gencin müzik tutkusunu ele alıyordu. Zhouzhou için klasik müzik erner Herzog'un karamsar oîaylardan aydınlık sonuçlar çıkarabilen 'Küçük Dieter Uçmair adlı filmi belgesel dalında gümüş FIPA ödülü kazandı. her derde devaydı. Hele Carmen'ı duy- duğunda hemen başlıyordu Zhouzhou. or- kestra şefliğine. 'tran Biçimi Boşanma' genelde, yo- bazca bir dinsel baskı altında ezilmiş ola- rak tarudığımız Iranlı kadınlann, bir sav- cının önüne çıkıp bağıra çağıra haklan- nı koruyabildiklerini görüntüleyerek bu ülkenin az bilınen bir yanını gözler önü- ne seriyordu. Biri Ingiliz, diğeri Iran kö- kenli iki kadın yönetmen tarafindan ger- çekleştirilen 'Iran Biçimi Boşsuıma'da kocasından bosanmak için dava açan üç ayn kadının öykusü anlatılıyordu. Koca- sını dayak attığı için cezalandırmak isti- yen Cemile'ye filmde savcının verdiği öğütler çok ilginçri "EvKHgni kurtarmak istiyorsan sen debiraz kendineçekidüzen ver, makyaj filan yaparak kocanın kar- şısına çık" diyordu filmde savcı, Cemi- le'ye. Fihnin öteki kadını Ziba henüz 16 yaşında. akılh, tuttuğunu koparan bir genç kızdı. Babasının zorla evlendirdi- ği. nerdeyse babası > aşmdaki kocasıyla yasamak istemiyor \e başkaldınyordu Ziba. Bir yandan lafebeliğı yaparak hak- lanı ararken öbüryandantatlı diliyle ken- dinden 22 yaş büyük kocasına boşanma kâğıdını imzalatmaya çalışıyordu Ziba filmde (Filmin bitiminde de Ziba'nın ko- casından boşanıpavukat olmak için oku- la döndüğünü öğrenıvorduk). Filmin üçüncü kadrnıysa, ikınci bir evlilik yap- tığı için ilk kocasının, çocuklanm elin- den almaya çalıştığı Meryem'di. Filmin en hoş tarafi zor durumlarda büe komik denılebilecek öğeler sergileyebılmesiy- di. Özellikle kadınlann savcıyla tartışma- lan. savcının tepkıleri tıpkı bır 'gül- dürü oyumT gibiydi. Bu film de kendi dalında gümüş FIPA ödülü al- dı. Yine karamsarolaylardan aydın- lık sonuçlar çıkarabilen bır başka film de, Alman usta VVerner Her- zog'un 'Küçük Dieter Lçnıalı* ad- lı filmiydı. Çocukluğu Ikincı Dün- ya Savaşı'nın en karanlık günleri- ne denk gelen Dieter, evinin tepe- sine bomba atan Amerikalı pîlot- lara özenerek uçma aşkıyla Ame- nka'ya geliyor ve pilotluk düşleri- ni gerçekleştiriyordu savaştan son- ra. Ancak uçma tutkusu onu başka bir savaşın ortasına atıyor ve Viet- nam'a göndenlen pilot Dieter. da- ha ılk görevinde Vietkong'a tutsak düşüyor ve yeni bır karabasan baş- lıyordu Herzog'un filmınde. (Bu- gün Kaliforniya'da yüzme havuz- lu devasa bir villada yaşayan Dieter, öylesine korkuyonnuş ki aç bıra- kılmaktan, villasının mahzenini tonlarca pırinç, şeker, konservey- le doldurmuş.) Düşlerinin peşme düşmekten hiçbir zaman çekinme- yen, 'Frtzcaraldo' gibi müthiş film- lerin yönetmeni Herzog, Dieter'e Vietnam'da. yerli oyuncularla birlikte geçmişıni o>Tiatıyordu bu filmde. Belge- sel dalında gümüş FIPA ödülü kazandı Herzog'un 'Küçük Dieter Lçmalı'sı. Öte yanda tümüyle 'kaçış sinema- sı'ndan bazı başanlı filmler de yok de- ğildi programda. Örneğın 19. yüzyıl tngiliz klasiklerinden, Thackeray uyar- laması 'Gösteris, Dünyası', son yıllar- da IngıJtere'de pek moda olan edebiyat uyarlamalanna ivi birömekti. 50'şerda- kikalık 6 bölümden oluşan bu dizi ger- çekten ıyi hazırlanmıştı ve birçok ödül aldı. Ne var ki •Gösteris Dünyasrnın ya- ratıcılan, kapamş törenine katımıayın- ca tüm ödülleri Ingiliz konsolosu yük- lendi. En azından 5 adet ödül-yontuyu güç bela taşımaya çalışan konsolosun, Monry Pyton fîlmlerini andıran komik halı, festivalin neşelı bir şekilde nok- talanmasını sağladı. Friglerin Anadolu medeniyetine katkısı Kültür Servisi - Doğdugu topraklar- daki kültür mirasına sahip çıkmayı gö- rev edınen Esbank tarafindan yayırrüa- nan 'Kral Midas'ın Ülkesi Frigya' isim- li kitap, düzenlenen toplantıyla basına tanıtıldı. Eskişehir .Anadolu Üniversi- tesi öğretım görevlisi Dr. Ertuğrul Al- gan'ın fotoğraf ve metinlerinden olu- şan kıtabın harita çizimleri, illüstrasyon ve tasanmı İrfan Ongar'a ait. Kitap. Es- kişehır, Kütahya. Afyon üçgeninde f - -_ 500 yıl yaşamış olan Frigler'in Gordioa Frigvazosu, t.Ö. 7001er kültür hazinelenni ve eserlenni gözler önüne senyor. Anadolu kültür mirası- na sahip çıkmak, genç kuşaklara ve ye- nı yetişen nesillere aktarabilmek ama- cıyla hazırlanan 212 sayfalık kıtapta Frig>a uygarlığınm kalıntılannın görün- tüleri. toplam 200 adet özgün fotoğraf, çok sayıda rekonstrüktıf illüstrasyon. ge- zi planı, bölge haritası ve Türkiye mü- zelerinde bulunan Frig eserleri fotoğ- rafi yeralıyor. Türkçe olarak yayımlanan kitabın. yine Dr. Ertuğrul Algan tarafindan ha- zırlanan Ingilizce çevirisi de kısa süre içinde yayımlanacak. Esbank Koordinatörü No^at Kur- tulduk. 1927 yılında Atatürk'ün di- rektifiyle Eskişehir'de kurulan Es- bank'ın, bölge tarih ve kültür mirası- nın sergilenmesine katkıda bulunmasın- dan gurur duyduklannı dile getirdi. Algan ise konuşmasuıda, Kral Mi- das'ın Ülkesi Frigya'nın bir arkeoloji kitabı olmadığını, sinema-tv eğitimı alan bıri olarak kıtapta Frigya'yabir ile- tişimcinin gözüyle bakmaya çalıştığı- nı söyledi: "Kitabın içerik olarak ağır bir akademik, tarihse) ve arkeolojik an- latuna kobnca kayabflme >«neticede di- daktik birçalışma olarak karşımtza çık- ma eğilimi, çalışmalanmız esnasında en büyük endişemizi oluşturdu. Bizün isteğimiz. bir jandan tarihi bilgileri okuru sıkmadan, kola> \e anlaşıhr bir dille sunmak, arkeolejik bilgUeri ve- rirken teknik ve anlaşılır te- rimlere boğmamak, bir yandan da o düş- ler ve gizler dünyasuun içine gjrmevi tolojik havayı oluşturabilmekti. Kitap, içenüği hari- ta. gezi planı ve görsel malzemeieriyle, bir tür turistik tanıtım rehberi olnıa özelliği de taşunaktadır." Frigya üzerine bır kitap hazırlamayı 15-20 yıldır düşlediğini söyleyen Al- ğan, kitabın yaklaşık 2 yılhk bir süreç- te hazırlandığıru ve Friglerin Anadolu medeniyetine olan katkılanmn kıtabm temelini oluşturduğunu belirtti. PEN Yazarlar Derneği Baskanı Alpay Kabacali: Maliye, bilim vesanat düşmanlığıyapmasın DEFNE GOLGESt TURGAY FİŞEKÇİ Çocuk Bakışı "Çocuklar korkunç, Allahım," der Fazıl Hüsnü Dağlarca, Ilk basımı 1940'ta, kim bilir kaçıncı ba- sımı 1998'in son aylarında yapılan Çocuk ve Al- lah adlı kitabında. Sonra da sürdürür: "Elleri, yûz- leri, saçlan. I Uyurlar bütün gece I Yok sana ihti- yaçlan." Oktay Rtfat, bir konuşmasında, "Torvnum Efrf, en güzel resimlerini üç yaşında yaptı. Yaşı bûyü- dükçe, resmidebozulmayayüztutuyor. Okuleği- timi son değerieri de yıkacaktır sanıyorum " diyor. Çocuğun dünyayı algılayışı, ona anlamlar yük- leyişi yetişkinlerden çok farklı. Henüz biçimlen- memiş, saf bir dünya. Bu nedenle Oktay Rifat, şi- ire en yakın beyin olarak görür çocuk beynini. 1945'te yeni şiiri anlatan bir yazısında, "Yeni sa- natçı deli değil, olsa olsa bir çocuk, kafası sırasın- da alabildiğine işleyen, en ufak bir şey önünde hay- retten hayrete düşen, hayal kurma gücüne erişi- lemeyen, hazlar, oyunlar, harikalarâşıkıbirçocuk- tur" der. Akgün Akova'nın Elimi Tut Yeter (Çınar Yayın- lan) adlı kitabı da bir çocuğun, küçük oğlu Fıraf ın üç-dört yaşlannda sorduğu sorulardan yola çıka- rak yazdığı denemeterden oluşuyor. Kitapta yer alan on beş denemenin çıkış ya da vanş noktalannda hep Fırat'ın sorulan var. "Baba, yumurtalar neden uçmuyor?" "Vapurlar batınca, denizin canı acırmı?" "Denrz balıklann evi mi?" "Ben büyûyûnce Belgin beni nasıl tanıyacak?" "Baba, ayamca kimin?" "Ay amca evlerdeki ışıklan yiyor, onun için böy- le çok ışığı var di mi" vb. Fırat'ın soruları, babasını nerelere götürüyor? Aslında temel sorun belki de burada. Dünyayı al- gılamaya çalışan çocuk, dünyayı tanıyan babası- nı "fena halde" sıkıştırıyor. Yazarın bu sorular kar- şısında bir hayli terlediği, zorlandığı belli oluyor. Bu nedenle baba kendini şiirlerin, denemelerin, roman- lann, anılann güzelliklerine atarak kurtarabiliyor ancak. Yılmadan, uğraşıp çalışarak böylesi soru- lara yazınsal yanıtlar arayıp buluyor. Hem de tek satırlık sorulara tek satırlık yanıtlar değil, her bin- ne bir deneme yazacak kadar geniş bir bakışla. Bir Onat Kırtlar'a gıdıyor, bir Eduardo Galeano ya, bir Melih Cevdet e bir Gramsci'ye ve daha nıce- lerine... Hep oğluna yanıtlar bulabilmek, dünyayı anlatabilmek için. "Çocuklann sorulan da kuşlara benzerler. On- laraklı havalandırma hareketleridir. Bu sorular ki- mi zaman öylesine yükseklerden uçariar ki, bey- nimizin dağlan, ovalan ve kıvnmlan bile çok aşa- ğılarda kalır." "Yeni sorulan yanıtsız bırakmamak için ben de her gün kendime sorular sorup yanıtlar anyorum. Ve heryanıt, yeni biryazının parmak ucu oluyor." Akgün Akova'nın diline bakınca, Saiâh BirseCin attığı tohumlann tuttuğu düşünülebilir. Denemenin yazın türleri arasında düşünce üretme yanıyla öne çıktığını düşünürsek, yazann kıtabını oluştururken temel yazınsal kaynaklardan önemli destekler al- dığını söyleyebilıriz. Güzel şiirler, güzel düzyazı . parçalarıyla kitatun zengin bir özel antoloji fcava- sına bile girdiği söylenebilir. Evet, yazınsal güzelliklerle desteklenmiş, yanıt- lan aranmaya çıkılmış bir "Sorular Kitabı" dene- bilir, Elimi Tut Yeter için. "Bir şey mi yitirdin? Neden ağlıyorsun?" "Gülüşüm düştü baba!" Adana'da 'V. Frank ya da Gangsterter Demokrasisr • Kültür Servisi - Adana Devlet Tıyatrosu, F. Dürrenmatt'ın yazdığı ve Tahsın Saraç'ın Türkçeleştirdiğı 'V. Frank ya da Gangsterler Demokrasisi' adlı oyunu 12. 13, 19. 20, 26 ve 27 Şubat tarihlerinde Tarsus Kültür Merkezi'nde sahneleyecek. Ayşeni] Şamlıoğlu'nun sahneye koyduğu oyunda Tayfun Eraslan. S. Devrim Yakut, Turan Günay, R. Hikmet Çam, Arzu Tan, Zeynep Hürol. I. Şener Kökkaya, Savaş Özdemir, Funda Uzun, Halil Akarsu, Cüne>1 Mete. Arif Yavuz, Tolga Tekin. Otüken Hürmüzlü, Murat Özben. Doğan Turan, Samet Hafizoğlu, Aysel Çakar Kara. Egemen Dinçer ve Zafer Çankaya rol alıyor. Grotesk anlatım biçimiyle. güldürü>ü seyirciyi düşündürmek için bir tuzak olarak kullanıp, bireyin kendi yaşam gerçeği ile karşılaşmasını hedefleyen oyunun dekor ve kostüm tasanmı Gül Emre'ye. ışık tasanmı H. tbrahim Karahan'a, dans düzeni ise Cihan Yöntem'e ait. Oyunun müzik direktörü ise Kemal Gününç. Bilgi Ünivepsiteşi'nde sînema • Kültür Servisi - Bılgi Üniversıtesi Sinema Günleri sürüyor. Bilgi Üniversıtesi'nde bugün saat 19.30'da David Lynch'in yönettiği Bill fHıllman, Patricia Arquette ve John Roselius'un rol aldığı 'Kayıp Otoban' adlı film, yann saat 18.00'de Atıf YıJmaz'ın yönettiği Ah Belinda adlı film gösteriliyor. Cumartesi günü saat 16.00'da ve 20.00'de Claude Chabrol'un yönettiği La Ceremonie, saat 18.00'de Gerard Corbeau'nun yönettiği Farinelli-il Castrato adlı filmler izlenebilir. K Ü L T Ü R # Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I Kültür Servisi - PEN Yazarlar Der- neği Başkanı AJpay Kabacalı, Maliye Bakanlığı'nca yazar ve sanatçılara def- ter tutma >oikümlülüğü getirecek bakan- lık tebliği hazırlandığı yolundaki haber- ler üzerine bir açıklama yaptı. Kabaca- lı, açıklamada, bunun bilimci ve sanat- çılara sıyasal baskılara yol açabilece- ğini belirterek "Buteblikeli uygulama- yı başlatacak olanlar. tarihe bilim ve sa- nat düşmanı olarak geçerler" dedi. Kabacalf nın açıklaması şö>le: "Vazarlar, bilimciler ve sanatçılar yüzde 26 oranında vergi yükü altında- dır. Bu Nergi kaynaktan kesilmektedir. Bununla vrtinilmemiş,Yergi Yasaa'nda- Id sondegişiklikler strasmda bir DSP mil- letvekilinin önergesi üzerine, gelirleri belirli miktan aşan yazar ve sanatçıla- ra beyan zonınluluğu ve artan oranda yeni vergi yükümlülüğü getirilmiştir. Bu kez, Maüye Bakanüğı'nın hazırla- makta olduğu tebliğin, bütün yazar, bi- fimci ve sanatçılara defter tutma yü- kümlülüğü getireceği yolundaki haber- ler basında yer almaktadır. Çağdaş uygarhk düzeyine ulaşmış ülkelerde bilim ve sanatm, vergi bagı- şıklıklannın yanı sıra, değişik fonlar- dan sağlanan ödeneklerle "teş\ ik edıl- dikleri" herkesçebilinmektedir.Oysa söz konusu tebliğden sonra yiiksek oranda vergi ödeyegelen sanatçı ve bilimciler def- ter tutmak, beyanname vermek gibi külfetkre kananmakzorunda kalacak- lardır. Bu bir yana, siyasal iktidaıiar 'vergi denetimi' görünümü altında si- yasal baskı uygulayabileceklerdir. Türkiye'nin çağdaşlaşıp demokra- tikleşmesini, ülkemizde sanatm ve bili- min gelişmesini isteyenk'rin kaçuımala- n gereken bu tehlikeli uygulamayı baş- latacak olanlann tarihe bilim ve sanat düşmanı olarak geçecekkri açıktır."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle