Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9 ARALIK 1999 PERŞEMBE
O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyetcom.tr
Y
aklaşık tünıii, derece fark-
lanyla, depreme duyarlı
torjraklar,hareketlifayhat-
lan üzerinde bulunan ûl-
kemizde, kısa aralıklarla
toplum yaşamını sarsan
deprem ve öbür yîkım olaylannı yaşıyo-
ruz. Buna karşın. ülkemızın bu konuda ne
denli hazırlıksız, ne denli duyarsız, ne öl-
çüde örgütsüz, hsacası aymazhğa vaıan
vurduTnduymazlık içindebuiunduğunu son
depremleıbütün çıplaklığıy la ortaya çıkar-
mışur, Her ne kadar 12KasmıDepremi'nden
sonra ilk yardım ve kurtarma çalışmalan-
nm dahahızk, dahadüzenlı yürütüldügügöz-
lemlense de, özellikle 17 Ağustos Depre-
mi'ndebelediyelerin, devletkuruluşlannın
"etkısiz, güçsûz, eşgüdümsüz kaldığı bir ger-
çektir. Bunakarşılık yerli yabancı sivil top-
lum örgûtlerinin, büyük ölçüde asken bir-
liklenn kurtarmave yardımlaşma alanında
etkin çahşmalar yaparak boşluk doldurdu-
ğu. eksıkliklen gıderdiği, halkın dayanış-
ma ve yardımlas.maya girerek gücûnü or-
taya koyduğu görülmektedir. Aynca, kom-
şu ve dost ülkelerarasındaki yardımlaşma-
nın ne deniı gereklı ve yararlı olduğu açık-
ça anlaşılmıştır.
Her düzeydekı polıtıkacılann, yönetici-
lerin, ilgili özel ve kamusal kuruluşlann
bugünkü sonuçtan sorumlu olduklan açık
seçik belli olmuştur Sorumlular, yıkım
olaylanna karşı öncedenhaberalmave uya-
n, ilk yardım ve kurtarma. geçici ve sûrek-
li bannma konulannda, kısacayıkınun ver-
diğı zararian en aza indirmeyi amaçlayan
yöneltileri üretmenüşlet, gerekenönleriüe-
Depremlerden Ders Alabildik mi?
Prof. Dr. Cevat GERAY Ankara Üni. Siyasal Bilgiler Fakültesi
ri almamışlardır. Gereken yasal ve yönet-
sel düzenlemeleri yapmamışlar, örneğin
yapı polisi, uzmanhk yargıçlıklannı oluş-
turmamışlar, yapı ve meslek sigortasını
yaygırüasünramışlardır.
Imar planlan, yasave yönetmelikleribir
yana itılmiş, uygulanmarruş ya da planlar
toprakvurgunculannın çıkarlanna göre de-
ğiştinlerek, yerleşme yoğunluklan artnn-
larak, bınnci derecede verimli tanm toprak-
lan ımara açüarak, onlarla işbirliği yapıl-
mıştır. Onlarla çıkar ortaklıklan kurulmuş,
yapı denetımı ihmal edilmış, yozlaştml-
rruş, böylece çıkarcüann ekmeğine tereya-
ğı sûrûİmüştür.
Meslek odalannm, bilimsel kunıluşla-
nn uyanlanna kulaklar tıkanmış, endüstri-
yel kuruluşlann, barajlann. enerji santral-
lerinın, insan yerleşmelerinin ülke düzeyi-
ne dengeli ve sağlıklı dağılımını yıkım du-
yarhlık ve tehlikesi olasıhğı taşıyan yerler-
de yerleşmeyi önleyecek, yönlendirecek ül-
ke fıziksel gelışme ve yerleşme planlan ya-
pılmamış, endüstriyel kuruluşlann insan
yerleşmelerine, çevreye yaratacaklan sa-
kıncalar dikkate alınmamış, bunlann kent
içinde, bölgede yığılmalan engeUenmemiş,
aksıne özendırUmışhr. Ülke ve kent top-
raklan, bırtakım vurgunculara, yerli yaban-
cı holdinglere peşkeş çekılrrüştır. tmaryol-
suzluğu yapanlann, görev ve yetkisıru kö-
tûye kullananlann. kente karşı suç işleyen-
lerin üzerine gidılmemiştır. Sık sık çıkan-
lan imar ve gecekondu affi yasalanyla ya-
sak yapılaşma ve kentleşme oldubıttiye ge-
tirilerek yasallaşunlmıştır. Yıkım olasıhğı-
nın yüksek olduğu yerlerde, ûlkenin her
yanında bu olaylann hafif atlatılması, can
kaybının önlenmesi, kısacası korunma, kur-
tarma ve yardımlaşma konulannda halkın
bilinçlenmesini sağlayacak bu- duyarbhk
eğitsni verilmesi yoluna gıdılmemışür.
Yöneticiler, siyaset adamlan, kısacası
her düzeydeki sorumlular. her yıkım ola-
yından sonra "devlet yanriannızı saracak"
söylemini yinelemışlerdır. Alınabılecekön-
lemlerle, güdülecekyöneltilerle yıkım olay-
lannın en azmal ve can kaybıyla atlatılma-
sı olanaklıyken, yıkımdan sonra ıç ve dış
kaynaklarla bol keseden harcamalar yapa-
rak yara sarraa yoluna gitmışlerdir. Daha
doğrusu, astan kumaşından (yûzünden)da-
ha pahalı bir yol tutmuşlardır. Depremin
"Tann'nm bir takdiri ya da dmden uzak-
Iaşan)ancezabu>drına3r olduğunu söyle-
yen siyasa adamlanna ne demelı?
Toplumda esenlığın, güvenüğin, yaşam
kalitesınin düzeyini yükseltmenin yolu, kır
ve kent topraklannı, kıyılan, ormanlan spe-
külasyon konusu olmaktan çıkarmaktan,
yapı ışlennde belli ölçûnlere uyulmasuu
sağlamaktan, etkindenetimler gercekieştir-
mekten geçmektedir. Ülkemizın zengınlik-
lerinı yağmalamaktan, kentlenmızı "pkar-
kent" (profitopolis) olmaktan kurtarabüdi-
ğimiz ölçüde, doğal yıkım olaylannı daha
az insan ve mal kaybıyla atlatabiliriz.
Bilim adamlannın tstanbul, daha doğru-
su Marmara'da depremolasılığıyla ilgil bir-
biriyle çelişküi açıklamalannı izledikten,
bunlann yaratnğı panık ve güvensizhk or-
tamını gördükten sonra kafamda. zaman
yitüilmeden, iki aşamah bir bilimsel süre-
ce girilmesi önensi oluştu. İlk aşamada, bi-
lim adamlannın, uzmanlann kapalı kapüar
ardında toplanıp konuyu enine boyuna, ba-
ğıra çağıra tarfışıp görüşmelen, ortak nok-
talarda buluşmalan, sonunda da bulgu, gö-
rüş ve öneriierini ortaklaşa bir yazanağa
bağlamalan gerekir. tkinci aşamada, üze-
nnde birleşilen, birleşilemeyen noktalar ile
bırlıkte saptanan almaşık çözüm önenleri-
ni de içerenbu yazanak, bilim, yönetim, si-
yasa adamlannın, meslek odalannın. sivil
toplum örgütleri temsilcilerinin katılacak-
tan, bir kurultaya sunulmalı,özgürce tarü-
^ıknahdır. Deprem, yalnzca doğa ve yerbi-
limcilerinin, mımarlann, raühendislerin,
kent plancılaruun ilgi ve uzmanlık alanına
giren bir olay değildir. Aralannda, toplum-
büim, kentbüım, yönetim, hukuk, psikolo-
ji, eğıtbılim, sağlık ve ilgili alanlarda çalı-
şanlarbilim ınsanlannın da kaûlması gerek-
tiği, disiplinlerarası, mesleklerarası, çok
yönlü bir çalışma yapılmasını gerektiren
bir konudur. Böyle bir çalışmanın sonun-
da, ulusal, bölgesel, yerel düze>r
lerde güdü-
lecekyöneltilere ıhşkinamaç, erek. ılke, ön-
celik ve önlemlen içeren bir ulusaldeprem
e>1em planı oluşturulmalıdır. Eyletn planı,
yönetımin yapısında, ilgili yasalarda ne gı-
bi degışıkJİkler yapılacagını, halkın kanlı-
mının nasıl sağlanacagını da gösterraeli-
dir. Aynca, planda konunun örgütsel, efıt-
sel, yasal, yönetsel, akçal, personel boyut-
lan dizgeli biçimde kapsanmalı. varolanve
gereksinilen olanakJara ilişkin önerilere de
yer verihnelidir.
Böylesı bir çalışma, hem biümm ve bi-
limadamlannın saygınhğnu yenıdenkazan-
ması, hem de yurttaşlann, yöneticilerin, so-
rumlulann aydınlanması, gereken, önlem-
len alması için uygun bir firsat olur. Belki
deprenun nerede, ne zaman olacağı konu-
sunda bir kesın kestinm yapüamayacaksa
da, olası bir deprem karşısında hazırlıklı
olunması, halkın bireysel. kamu yönetimi-
nin de övgütsel olarakgerekenönlemleri al-
ması açısmdan yararlı olacaknr. Ne deprem
olasılığını olduğundan daha yakm ve daha
şıddetli göstermek. ne de halkı rahatlatmak
içinbunuuzakveazşıddetli göstermeye yel-
tenmek bir yarar sağlar. Son yer sarsuınla-
n, Türkiye'nin bir deprem ülkesı olduğu-
nun herkesçe anlaşılmasına neden olmuş-
tur. Önlemek olanaksız olduğuna göre,
"depremle birtikte yaşamak". daha doğ-
rusu"depremekarşıhazrhkkotanak" gerek-
tiği herkesçe bilinmelı. gerekleri yerine
getuihnelidir.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Ramazan Boş Gelmedi!
O kadar çok ölürüz ki yaşam boyunca! Sürek-
li ölümlerdir bunlari.. Süreli ve sürekli!.. Bir insanı
yirmi yaşlanndatanımışız, zaman geçmiş, birgün
karşımıza çıkmış... Tanıyabilir misiniz onu? Baş-
ka biridir o artık! Gitmiştir o yirmi yaşlann insanı,
her şeyiyle değişmiştir. Ya yenilenmiş, daha iyi ol-
muştur. Ya büsbütün gerilemiş, o ilk gençlik gö-
rüntüsünü yitinmiştir.
Bakın albümlerinizdeki, ya da çekmecelerde
kalmış eski fotoğraflannıza.. "Bu ben miyim?" de-
mez misiniz? Sizi, başkalan da tanıyamaz olmuş-
tur, ama siz de kendinizi tanıyamaz olmuşsunuz-
dur? Eskide kalan anılar bile degişir. Biri, anım-
sattıkça "Aa öy/e miydi?" dersiniz. Her yaş dö-
nemi alır sizi başka kişiliklere götürür. Şaşarsınız
bir zamanlann o çocuğunun, o gencinin yok olu-
şuna...
Ramazanın ilk günü nerden nereye diye düşü-
nenleriniz olacak... öyledir, ramazanlar bizi eski-
lere götürür. Solup gitmiş anılar güller gibi açılır.
Ramazanlann, bayramlann böyte güzel oyunlan
vardır.. diye düşünürken sevgili dostum Mücap
Ofluoğlu'nun birşiiriyte karşılaşmaz mıyım: "Fo-
toğraftaki Çocuk."
"Ben miydim bu çocuk I Tahta ata dayanmış I
Oyuncak at kendisinden büyük I Fotoğrafta kû-
çük ürkek bir çocuk.
Üç yaşında güzel bir çocuk I Tahta atın dizgin-
leri elinde I Yanıtsız sorular gözlerinde I Kuşkuy-
la korkuyla bakıyor objektife.
Güvenden sevgiden mi yoksun I Minik ayağı-
nı bükmüş oyuncaktan korkuyor I Çevresinde
görünmeyen devler mi dolaşıyor I Sejfe cte düş-
lerinde gülûyor oynaşıyor."
Ne kadar isterdim şu 99 Ramazanı'nda Kara-
gümrük'ten Fatih'e, ordan Şehzadebaşı'na Vez-
neciler'e, ordan Beyazrt Meydanı'na kadar yürü-
meyi!.. Belki o 30'lann çocuğu da çıkar gelirdi ya-
nıma, birsokak köşesinden... Meydandan "Har-
biye Nezareti" bahçEsine dogru koşmak, çiftka-
le top oynayanlann yanına, elimde beş kuruşluk
üon çikolatası...
Orhan Veli'nin bir şiirinde geçen "Harbiye Ne-
zareti" şimdiki Istanbul Üniversitesi'dir. Oman Ve-
li bir bayram sabahı evinden çıkmış, o ilk çocuk-
luk bayramlanndan birinde, annesinden izin alma-
dan:
"Kargalar sakın anneme söylemeyin I Bugün
toplar atılırken evden kaçıp I Harbiye Nezareti-
ne gideceğim I Söylemezseniz size macun alı-
nm I Simit alınm, horoz şekeri alınm. I Sizi kayık
salıncağına bindiririm kargalar. I Bütün zıpzıpla-
nmı size veririm I Kargalar ne olur anneme söy-
lemeyin. "
Bizler için Ramazan günleri gerçek bir bayram-
dı. Bir ay boyunca coşkular, güzellikler yaşanırdı.
Kuklalar, ortaoyunlar, sinemalar tiyatrolar... Şim-
dilerde "Ramazan Bayramı" diyorlar, bizim Şeker
Bayramı'na! Şeker alınır verilirdi. Ipek mendil için-
de latilokum; mandagözü dediğimiz yirmi beş ku-
rjuşlar, gümüş liralar...
I* Bu yıI Ramazan baklava tepsisiyle gelmedi! Ye-
hi yeni zamlarla geldi. Yetmezmiş gibi vergilerie
de!.. Ramazan Bayramı sevinçleri zaten çoktanyi-
tîp gitmişti. Şimdi yeni acılar, seller, depremler,
yoksunluklar 99 Ramazanı'nın bize armağanlan
oldu... Fotoğraftaki çocuğun, sevgili Mücap'ın
çocukluğundaki Ramazanlar, bayramlar artık yok!
Yalnız yaşlılar için değil, günümüz çocuklan için
de... Resimlerde, şiiıierdeyaşıyorgeçmişin güzel
bayramlan, bir masal gibi...
tDAKÖYÇtFTLİKEVİ
YeşileYolcutak
EVtMİZDE HAFTA SO^fU YAŞAJVfl
Cuma akşaın yemegıne yetışenlet. tavuk suyuna şehriye çotbası.
fırın tavuk yanına dere o«lu-sebzeli pilav, ze>tinyağlı mevsım sebzesı
yemeğı. salata ve Rumeli usulü şekeqjare ile ağirlanır. Konuklanmız
hafıf müzığe eşlik eden ateşm çaümlan ile yorgunluk gidenrler.
Cumartesı sabah, evıiıızde üretilen kara ekmek, reçel, zeytin.
zeytinyagı Ue renklı bir kahvaltı sonrasında Kazdağı'nın gûzel köşelenne
doğru yûriiyüşe ya da köy gezmelerine çıkıln. Rehberiniz lskender
,\zatoğlu.
Akşanun mönûsü: Ev tarhanasından çorba, etlı yaprak dohnası
yanına Avunya manüsı, yogurt. zeytınya|h sebze yemeği ve mûthiş
bir tatlı "ev baklavası".
Dia göstensı, scyleşıler ile biten gecenin ardından. neşelı bir pazar
sabahı lohvalnsı ile yeni günebaşlayan konuklanmız, "jeşileyokuluk'"
anılanyla dohı olarak geze geze "şehre" dogru yola koyulurlar.
Sema-Iskender A2ato|lu ' Çamlıbel Köyü - Edremh
Aralık'99 fiyacmız- 13.000.000-TL/YP/GüıvTüşi.
TelFaks 0 266 387 34 02 38? 33 93
CepTel:0 532 636 34 50
Helsinki'yi Beklerken...
Neval Oğan BALKIZ Vıyana Üniversitesi, Avrupa Hukuku Doktora Öğrencisi
AvnıpaBirliğiKomisyonu'nun, 13 Ekim 1999 ta-
rihinde açıkladığı ılerleme raporu, Türk basını ve
kamuoyunda "Avnıpa Türkiye'ye yejfl tşık yakb"
başlıklan ile büyük heyecanla karşılandı. Oysa böy-
le bir anlayış, gümrük bırliğıne girmekle Avnıpa Bir-
liği'ne tam üye olacağımızı savunan, bunu böyle
gösteren anlayışla aynı aceleciliğe sahip, gerçeklik-
ten uzak bir anlayıştır.
1963 tarihli Ankara Anlaşması ve 197O'te imza-
lanan Katma Protokol'e dayanan Türkiye-(bugünkü
adıyla) Avrupa Birliği ilışkileri, önce gümrük birli-
ği sonra tam üyeliğin gerçekleştırilmesı hedefı taşı-
yan bir ortaklık ilişkısidir ve AB'nin öbür ülkelerle
kurduğu üişküerde başka örneği bulunmamaktadır.
Türkiye-AB iüşkılerinde, günümüze kadar geçen
süreçte, sağlıklı bir siyasal diyalog kurulmaması ne-
deniyle istenilen düzeye vanlamadığı, yabancılaş-
ma yaşandığı bir gerçektir. Bunun sonucunda, "or-
takotma" anlayışından uzaklaşümış, taraflann ihti-
yaç ve sorunlannı karşılıklı güven ve anlayış içeri-
sinde, eşit çıkarlar gözeterek dile getirdikleri bir sü-
reç olmaktan çıkan ilişki, karşılıklı bıldınlenn aynı
ortamlarda dile getirildiği kısır toplanülara dönüşmüs-
tür. AB, yükümlülüklerini yerine getirmemeye, im-
kânlan kullanmamaya ve Türkiye'yi gelecekte üye
olacak bir ülke değil, nasıl düzenlenebileceğı, nasıl
çözülebileceği bulunamayan sorunhı bir ilişkisi ola-
rak görmeye başlamıştır. Nitekim, 25-26 Ekım 1997
tarihlermdeMondorf-les-bains'teki Dışişleri Bakan-
lan toplantısında konuşan, Konsey Başkanı Jacuges
Poos. "halen Töridye'yi en doğrv şeldlde genişleiDe
sürecinedahiletnıeyalÛHianinavaçal^bldannı'' (1)
belirtmiştir. Türiaye ise, tam adaiylık perspektifı ve-
rilmemesi nedeniyle AB sistemine ve gümrük birli-
ğineuyumcalışmalannı aksatmakla beraber, tasanm
ve oluşumunda yer almadığı (halde) AB politikala-
nnı önemli ölçüde uygular olmuş, gümrükbirliği ile
bu politikalara uyumunu, üçüncü bir ülkenin varabi-
leceği en üst düzeye vardırmışhr.
13-14 Aralık 1997'de yapılan, Lüksemburg zirve-
sı ile genişleme sürecini başlatan AB, bu sürecin dı-
şında tuttuğu Türkiye'ye, sadece "Avnça StnUeji-
si" adı alnndabiryakınlaşma stratejisi önermiştir. Bu
doruğun (zirvenin) ardından, Cardiff (15-16 Haziran
1998), Vıyana (11-12 Aralık 1998) ve son olarak
Köln'de (3-4 Haziran 1999) gerçekleştirilen AB'nin
tutumunda bir değişiklik olmamış, Türkiye'ye üye-
liğe adaylık statüsü tanınmamış, üişkılerin geliştiril-
mesı temelinde birpolrtıka ızlenmıştir. Almanya Baş-
bakanı Gerhard Scfaröder'in, tüm çabalanna karşın,
Köln'deki dorukta Türkiye'ye üyeük konusunda bir
adaylık perspektifı verilmemesine üzüldüğü, bu ko-
nudaki çabalannı sürdüreceği, kendisini ziyaret eden
Türk ışadamlanna bu konuda destek sözü verdıği
basında yer aldı. Türkiye'yi ziyaret eden Alman Dı-
şışleri Bakanı da, bu desteği vereceklerini, Türkiye'nm
üyeliğıne engel olan sorunlanm çözmesini bekle-
dıklerinı açıkladı. Almanya'nın (ve ayncaItalya'nın),
bu konuda vereceğinı belirttiği desteğin, Helsinki
doruğunda yeterli olmayacağı, Köln doruğu sonuç-
lanndan ve bakanın açıklamalannda, Türkiye'nin
çözmesı gerekli sorunlannı dile getırmesuıden anla-
şılmaktadır. Bunlar "Bizetimizden geleniyaptık, ama
oimadı'' söylemınin gerekçesini hazıriama çabalan
gibi görünüyor. Dolayısıyla, bu açıklamalann, öbür
aday ülkelerle eşit bir adaylık perspektifı verilmesi
konusunda iyimser olmayı gerektirecek nedenler ol-
madığı ortadadır.
Türkiye-AB iliskilerinin, bundan sonra nasıl biryön
izleyecefi, bu konuda, Avrupa Konseyi'nin, Finlan-
diya'nın başkentı Helsinki'de 10-11 Arahk'ta yapa-
cağı dorukta (zirvede) nelcr olacağı meraJda bekle-
niyoT. Peki, buradanhangişonuçlar çıkabilir? Bu ko-
nuda üç ihtimal söz konusudur. Birincisi: AB. Tür-
kiye'yi tam üye yapmayacağını açıklayabilir. An-
cak, Türkiye'nin; AB ile ticari ilişkdlerin yoğunluğu
(gümrükbirliğinden sonra ricarethacmi yüzde 53 art-
mıştır). AB'nin yedınci büyük ticari ortağı olması,
genişleme olasıhğı yüksek ve önemli ihalelerin gün-
demde olduğu bir pazar olması, NATO bünyesinde-
ki varlığı, aynca, Türkiye'nin, ABD-lsrail-Türkiye
üçgeninde oluşturulan işbiriiği bölgesinin önemli,
güçlu bir parçası ve bölgede büyük çıkan bulunan
AB'nin en önemli, hatta tek kurumsal ortağı olma-
sı, bu coğrafî bölgede Avmpa'run güvenilir bir or-
tak olarakTürkıye'yebüyük gereksinim duytnası gi-
bi nedenlerle, AB'nin bu şekilde davranmayacağı
ortadadır.
tkinci ihtimal: AB, Türkiye'nin genişleme süre-
cindeki yerini durumun gereklerine göre ilerde be-
lirleyeceğini açıklayabilir; Türkiye'nin adaylık ehlı-
yeti bulundugnu. ama tam üyelik konusunda kesın
ENİNE BOYUNA
mammmt
YÖNETEN
NURİ ÇOLAKOĞLU
TÜRKİYE'NİN AB ADAYLIĞININ
EKONOMİK BOYUTU
GAZETECİLER, İŞADAMLARI
UZMANLAR
Sahibinden satdık
73 VW Orijinal
Tel: 513 80 06
www.filv.coni.tr
bir tarih beluiemenin erken olduğunu, üyelik görüş-
melerinin başlayabılmesi için Türkiye'nin yerine ge-
tirmesi gereken koşullar bulundugunu belirterek,
Türkiye'ye bir süre tanır ve "Bunlan yeriııegem;öy-
k gd" diyebilir. Bu tutum, tam üyeliğe adaylık ko-
nusunda rnevcut olanbeürsızdurumuTürkiye'ninka-
bulleneceği birşekilde yumuşatmaktan başka bir şey
değildir.
Böyle birtutumkarşısında, Türkiye'ain birçok sa-
kıncasına karşın tam üyelik için araç olacağı, bir
perspektif verilmesini sağlay-acağı inancıylakabul et-
tiği gümrük birliği, bu niteliğini yitirecek, AB ile dış
ticareti düzenleyen bir belge niteliğinde olacaktır.
Bu durumda Türkiye'nin, AB ileticarerinde,AB le-
hine dengesızlik oluşturan gelir kaybının da öngörü-
len mah yardımlann yapılmamasıyla giderilmediği,
kendi zaranna tek taraflı bağımlılığını arttıran bu sü-
erci devam ettirmesinin bir anlamı olmadığı açıktrr.
Bunun yenne Türkiye, mali ve teknik tüm unsurlan
göz önünde tutarak gerçekçi bir maliyet hesabı yap-
malı, ekonomisinin ihüyaçlan doğrultusunda talep-
lerinı behrlemeli, çıkar dengelerinı eşit şekilde ko-
nıyacak ilişki modellennden oluşan yeru seçenekler
oluşturmalı ve uygulamayolunagitmeÜdir. Türkiye'nm
çıkanna hızmet edecek yol budur.
Üçüncü ihtimal: AB Türkiye'ye öbür aday ülke-
lerle eşit bir tam üyelik perspektifı verebilir.
Türkiye'ye somut hedef durumuna geldikten son-
ra, tüm sakıncalanna karşın gümrük bırlığtru kabul
etmesı, öngörülen mali yardıînlann yapılmamasına
karşın süreci sürdürmesi karşısında, AB'nin öbür di-
ğer adaylara gösterdiği dayanışmaya dayalı yaklaşı-
mı göstermesi ve tam üyeliğe adayhk statüsü tanı-
ması gerektiği, bu durumun da, Türkiye'nin AB sis-
temine uyum çabalannahız vereceği ve siyasal uyum
önündeki engelleri kaldıracağı düşüncesi, AB'de de
açıkça dile getirilmektedir. Scott ve Swoboda rapor-
lannda, eski AB Temsılcisi Mkbeal Lacke'nin ko-
misyonasunduğu 13.2.1998 tarihli raponmdave Al-
man Sanayıciler Birliği Başkanı Hans Otaf Hen-
kd'in, 4.5.1999 tarihli Frankfurter Allgemeine ga-
zetesinde yayımlanan makalesinde Türkiye'ye tam
üyelik perspektifı venlmesinin önemi ve gereğini
vurgulamıştır. Avusturyalı parlamenter Hannes Swo-
boda, îktisadi Kalkınma Vakfı dergisinde yayımla-
nan 26 Ekim 1998 tarihli söyleşısinde de; "AB'nin
Türkiye'ye karşı daha açık ve kesin bir tavir benim-
semeai,sonımUaidannıyerinegetirmesi\t ABŞc üye
öBıeferk Türkiye'yeeşitdavnmmaanm gerekli oldu-
ğunu düsönü>T>rttm_ Kısaca bknmesi gerekli en iyi
yol, Türkiye'ye aday oMuğunu, bu çerçe>ede ada>İı-
ğahazırUckoıııısuııdagereki desteğin verfldiğiniaD-
cak losa sörede üye öfanasmııı mfimknn oinuMtağmı
açddamaknr'' demiştır. Bu ör-
neklerçoğalnlabilir. Helsinki
doruğunda AB'nin, bu görüş-
ler doğrultusunda hareket et-
mesi. öbür aday ulkelere gös-
terdiği dayanışma temelme
dayalı yaklaşımı Türkiye'ye
göstermesi ve tam üyelik pers-
pektifı vermesi, ilişkilerinkar-
şılıklı güven ve eşit çıkar den-
geleri üzerinde gelişmesinin
saglanması açısmdan zorunht-
dur. Ancak, böyle olmaklabir-
ükte mevcut durumve son ge-
lişmeler bunun zayıf bir ihti-
mal olduğunu göstermekte-
dir.
Tüm bunlann ötesinde, ih-
timal olmayacak kadar kesin
bir gerçek var: O da Türkiye,
mümkün olan en kısa zaman-
da ekonomisini istikrarlı ve
sağlam temeller üzerine otur-
tacak, sağhklı bir gelir dagı-
lunını sağlayacak önlemleri
almalı, Güneydoğu sorunu-
nun temelinde yatan ekono-
mik ve sosyal sorunlan önce-
likle çözmelidir. Demokrasi
ve insan haklan standartlan-
nı çağdaş düzeye getirmeli,
devlet olarak tüm uygulama'
lannda bu ulkelere saygı gös-
termeli, hukuk devletınin tüm
ilke ve kurumlanyla işleyişi-
ni sağlamalıdır.
Unutulmamahdırkibu ger-
çek, AB politikasryla ortayaçı-
kan ve onunla bağlantüı bir
gerçek değildir. Bu, Türki-
ye'nin kendi gerçeğidir. Bu
düzenlemelerin gerçekleşti-
riknesi olsa olsa Türkiye'nin,
bir devletpolitikası haline ge-
len AB ile bütünleşme hede-
fıne hizmet edecek araçlar-
dan biri olabibr sadece, ama
bu düzenleme ve uygulama-
larhukukdevletininolmaz ise
olmazamacı ve gereğidir. So-
runun önemı ve önceliği bu-
radan kaynaklanmaktadır. Tür-
kiye, işte bu düzenlemeleri
anayasasında yer alan insan
haklanna saygüı sosyal bir
hukuk devleü olma gereklıliğı
ilevehalkıbunayakışır olduğu
içinyapacakür, AB ısüyordrye
değü.
(1) Îktisadi Kalkmma Vak-
fı Bültenı, 1-15 Kasım 1997
BUAKŞAM
21:05
PENCERE
İnsan üe Uzman
Dünya işleri adamakıllı karmaşıklaştı.
Eskiden birdoktor muayenehanesinin kapısına
şu levhayı asabilirdi:
"Iç HastaJıklan Mütehassısı"
Artık bu levha tarihe kanştı...
Iç hastalıklan paylaşıldı..
Hastanın işi zor..
Çünkü hasta midesini bir doktora, böbreğini
ikinci doktora, akciğerini üçüncü doktora, karaci-
ğerini dördüncü doktora göstermek zorunda...
Uzmanlığın her alanda dallanıp budaklanması,
bilimin gelişmesiyle atbaşı gidiyor.
•
Uzmanltğa diyecek yok!..
Ancak uzmanlığa gerek göstermeyecek kadar
basit şeyler de var.
Yalnız tıpta değil; politikada, ekonomide, top-
lumbilimde sıradan kişinin hemen görebileceği
gerçekleri algılamak için seçkin okullara gitmek,
üniversiteler bitirmek, uzman olmak için dirsek
çürütmek gerekmez...
Bir örnelc
Yaşadığımız dünyada bir dilim ekmek bulama-
dığı için ölen insanlar var, öncelikle Afrika'da aç-
lıktan yaşamını yitiren çocuklann görüntüleri bile
televizyonlarda sık sık sergileniyor...
Avrupa ve Amerika'daki tuzu kuru ülkelerin koz-
metik ürünlere harcadıklan parayla dünyadaki aç-
lann doyacağını da yine Batı'da sık sık dile getiri-
yoriar.
Peki, uygar dünya bu kara lekeyi neden sura-
tından silemiyor?..
•
Evet, uzmanlığa diyecek yok!..
Ama çok basit gerçekler var ki bunlardan biri de
tanma ilişkindir.
Amerika'da tanmla uğraşan kesimin, nüfusun yüz-
de 3'ünü oluşturduğu biliniyor; sanayileşmiş zen-
gin ülkelerde köylü nüfusu yüzde 10'un altına dü-
şüyor...
Türkiye'de ise tanm kesiminde yaşayan nüfus
yüzde 49'a ulaşryor.
Yalnız Türkiye'de mi?..
M
Yoksul güney yanmküresinde geçimini toprak-
tan kazanan yığınlann her ülkedeki çoğunluğu
çarptcı bir gerçekJ.. Şimdi doruktaki zengin ne di-
yor:
- Tanm ürünlerinde devlet desteği kaldınlsın, sı-
ntriar açılsın, serbest piyasa ekonomisi geçerii
olsun. Küreselleşme gerçekleşsin!..
Gerçekleşsin de bunun sonucu ne olur?..
Yanıt için uzmanlık gerekir mi?..
Aptallığın âlemi yok!..
Dünya bir cangıl. • *
•
Çarpıcı gerçekler meydanda!.. Küreselleşmenin
zorlu koşullannda yoksullarla zenginlerin arasın-
daki uçurum derinleşryor.
Neyapmalı?..
İşte bu sorunun yanıtını verirken uzmanlara ge-
reksinme çok...
Uzman kişi, küreseHeşine patronlarmınbuyruk-
lannı papağan gibi yineleyip egemenlere uşaklık
edeceğine, Anadolu insanına hızmet için kafasını
çalıştınrsa, gerçek uzman sayılabilir...
O zaman hem insan olur..
Hem yurtseveri
VEFAT *
Manisalı Ali Bey ve
Bedriye Hanım'ın kızlan
SÜHEYLA GÜLTEKİN
CÖKBUCET
(Manisalı)
7.12.1999 günü vefat etmiştir.
Cenazesi 9.12.1999 Perşembe günü
Adana Asri Mezariığı'nda aile
kabristanında toprağa verilecektir.
Aliesl adına eşi
DÜNDAR CÖKBUCET
Nofc Çıçek gönderilmemesı. dıleyenlenn TM Eğitım Vakfı'na bağışta
bulunmalanricaotunur.
BAKIRKÖY 5. ASLÎYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Esas No: 1999/334
Davacı Havva Güner taraündan davalı Tevfik Güner
aleyhine açüan boşanma davası sebebiyle;
Davalı yapılan zabıta tahkikatına rağmen bulunama-
dığından ılanen tebligata karar verildiğinden;
Davah Tevfik Güner'in 24.12.1999 günü saat
11.00'de mahkememızde hazır bulunmas.ı gelmediği,
geçerli bir mazeret bildirmediği takdirde veya vekil
göndermedığı takdirde duruşmarun yokluğunda yapı-
lacağı ve karar verileceği dava dilekçesi yerine kaim
olmak üzere Uanen tebliğ olunur.
1.11.1999 Basm: 63933
EYÜP1. AS1İYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Esas No: 1999/720 " -M
"
Karar No: 1999/826
Karar Tarihi: 25.11.1999 ' -
Davacı Sevim Karaman tarafindan davalı kocası, Şe-
rafettin Karaman aleyhine ikame ettiği boşanma dava-
sının yapılan yargüaması sonunda,
Taraflann boşanmalanna, müşterek çocuklan Emel
ve Sefer'in velayetlerinin anneye veribnesine. Davalı-
nm çocuklanyla şahsi münasebeti bakımından her 15
günde bir cumartesi günü saat 9.00'dan pazar günü sa-
at 17.00'ye kadar yine dini ve milli bayramlann 1. gü-
nü ile çocuklanmn dogum günlerinde saat 9.00'dan ak-
şam 17.00'ye kadar davacuun yanından ahnarak dava-
lı babaya verihnesine. Bu sebeple şahsi münasebet te-
sisine dair temyizi kabil olmak üzere verilen karar da-
vabnın Aşağı Değirmenci köyü Biga adresinde buluna-
madığı için ışbu karar özetinin davalıya tebliğ
makamına kaim olmak üzere ılan olunur.
Basm: 64235