23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7ARAUK1999SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Genelge Istanbul'da Bakırköy Milli Eğitim Müdürü Hasan Yıldız, Bakırköy Imam-Hatip Lisesi'nde kız ve erkek öğrencilerin ayn sınıflarda eğitimine son verdi. Kız ve erkek öğrenciler aynı sınıflarda toplandı. Şeriatçılar hemen karşı saldınya geçti. Zaman gazetesi "tahrik" yorumunu yaptı, Yeni Şafak gazetesi "baskı" dedi. Hiç kuşkumuz yok ki saldınlar, önümüzdeki günlerde daha da bûyüyecek; şeriatçılar, belki Hasan Yıldız'ı görevden aldıracaklar ve tekrar eski düzenlerini kuracaklar. Ancak... Yıldız bu uygulamayı kendi kafasına göre yapmadı. Yıldız, Milli Eğitim Bakanlığı'rnn valiliğin ve kaymakamlığın genelgelerini uyguladı. Daha doğrusu, bütün imam hatip liseleri için geçerii olan ve Türkiye'deki bütün valileri, kaymakamlan, milli eğitim müdürierini ilgilendiren genelgeyi kâğıt üzerinde kalmaktan çıkartıp hayata geçirdi. Bugün başka yerlerden ses çıkmıyorsa, bilin ki, bu genelge sumen altında duruyor ve şeriatçılar korunup kollanıyoıi Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Elektronik posta: sofn@posta.cumtwnyetcom.tr - TEKEL ürünlerine yüzde 44 zam yapılmış... "Zammın yüzde 1'i fıyat ayarlaması ise yüzde 43'ü gasp!" ir zamanlar aralık ayı içinde kutlanan "Yer- li Malları Haftası" vardı... Cumhuriyetin ilk yıllannda Mustafa Kemal Atatürk'ün ön- deriiğinde başlatılmıştı hafta... Yerli malı ürünterin kullanılmasını özendirmek ve dolayısıyla ulu- sal sanayiyi yaratabilmekti amaç... Ancak ortada ne sanayii vardı ne de ürünü... Halkın tüketebilece- ği yerli sanayi ürünü olmayınca da özellikle okullar- da o hafta bolca kurutulmuş incir ve üzüm yenirdi... Bir bilinçti yaratılmak istenen... Ulusal bir bilinç... Bu bilinç, 1950'lerden sonra "Küçük Amerika" ol- mak adına ihmal edildi ve 1980'lerle biriikte yitip git- ti. Yerine "yabancı marka" bağımlılığı getirildi... Neyse ki 2000'in eşiğinde Ulusal Sanayici ve Işa- damlan Derneği, yeniden "Yerli MaHan Haftası"nı baş- lattı... Hem de yeni bir sloganla: "Dünya ile rekabet ede- bilir bir ulusai sanayi için." Yerli Malı Yerli Mallan Haftası'nı unutan ya da "out" sayan- lar ile yerli malını tanımadan büyümüş kuşaklara Ulusal Sanayici ve Işadamlan Derneği Başkanı Ke- mal Özden, dünyadan çarpıcı örnekler veriyor: "Amerika'da heryıl 'Buy American', yani 'Ameri- kan satın al' kampanyalan düzenleniyor. Amerikan halkına kaliteli ürünün sadece ve sadece Amerikan sanayisince üretildiği propagandası yapılıyor ve Amerikan ürününü tercih etmesi beyinlere işleniyor. 'Buy Amerikan' kampanyalan federal yasalarla gü- vence altında tutuluyor." "Ingiltere'de her yıl düzenlenen ve bütün yıla ya- yılan 'English Proudly' kampanyalan ile Ingiliz ürü- nü ve kalite sözcükleri eşleştirilerek yoğun bir pro- paganda yapılıyor." "Almanya'da bir otomobil üreticisi, fabrikanın du- vanna, 'Japon otomobili almayı düşünen, gitsin ken- dine Japonya'da iş bulsun' yazdırmıştı. Italyan Pirel- li, Alman oto lastiği sektörüne girip Continental'i al- mak istediğinde Alman Merkez Bankası buna izin vermedi ve Alman sanayicilere uzun vadeli ucuz kredi sağlayarak Continental'i zor durumdan kurtar- dt." Ekonomisi Türkiye'den çok daha güçlü ülkeler kendi "yerli mallan"na sahip çıkıyor... Biz ise kendi malımıza sahip çıkmadığımız gibi on- ların "küresel dünya"sı içinde yine onların yarattığı "marka"lann bağımlısı haline geliyoruz. Kemal özden soruyor: "Bizim yıllar önce kurum- laştırmaya çalıştığımız Yerli Mallan Haftası'nın bu- gün unutturulmuş olması hovardalıktan öte gelece- ğimize ihanet değil de ne?" O halde, 2000'in eşiğinde yeniden: "Yerli malı yur- dun malı, her Türk onu kullanmalı!" Yasaya ve Vakıflar Genel Müdürtüğü'nün yayımladığı genelgeye göre vakıflann verdikleri hizmet karşılığı vatandaştan bağış almalannın yasak olduğunu ancak Vakıf Gureba Hastanesi'nde tedaviye gelen hastalardan hastane içinde kurulu iki vakıf besabına bağış toplandığını yazmıştık. H bHastalardan zoria bağış toplama işini de Vakıf Gureba Hastanesi'nin yeni başhekimi Dr. Rıza Kutaniş'in yeniden düzenlediğini duyurmuş, bu konudaki yorumu Vakıflar Genel Müdûrû Nurettin Yardımcı'ya bırakmıştık... Yardımcı'dan henüz ses çtkmadı ama Kutaniş'ten yeni bir duyunı çıktı. Yeni başhekim bu kez hastalara değil hasta ziyareti için Vakıf Gureba'ya gelenlere sesleniyor: "Ziyaret saatleri dışında ziyaret talepleri ûcrete tabidir. Makbuz karşılığı, kişi başı 250.000 lira alınmaktadır. Görevliye kimlik kartınızı verip ziyaretçi kartınızı atınız. Defter kaydınızı yaptınnız Baştabip." Bu duyuruya bazı eklemeler yapılabilir Diyanet Vakfı'nın türbanlı hastanesi "Ziyaret saatleri dışında hasta ziyareti yapanlar yanlannda ev yemeği getirmiş iseler porsiyon başına 150.000 lira; döner, kaşarlı sandviç, hamburger gibi hazır yiyecek getinviş iseler paket başına 100.000 lira; meyva getirmiş iseler torba başına 50.000 lira; kolonya getinviş iseler kutu başına 75.000 lira; çiçek getirmiş iseler saksı başına 200.000 lira daha bağış yapmalan gerekmektedir." Diyanet Işleri Başkanlığı bünyesin- deki Türkiye Diyanet Vakfı'nın Genel Müdürü Mehmet Kervancı, Istan- bul'da açtıkları "29 Mayıs Hastane- si"nde üç katın kadın hastalara aynl- dığı, bu katlardaki tüm sağlık perso- nelinin kadın ve çoğunun da türban- lı olduğu yolundaki yazımıza açıkla- ma göndermiş. Hepsini inkâr ediyor... Kervancı, "Söz konusu haber gerçekleri yan- sıtmamaktadır'1 diyor. Bir kere bizim yazdığımız bir "haber" değildi... Yörumdu... Yoruma konu "haber'i de hasta- nenin açılışı sırasında hastane yö- netiminin gazetecilereyaptığı açık- lamalardan edinmiştik. Yeni açılan hastanenin "pazarlamasf kadın has- talara özel katlar ve kadın sağlık per- soneli ile yapılıyordu. Hastanelerde haremlik selamlık uy- gulamasının ne anlama geldiğini her- kes biliyor... Kervancı'ya önerimiz öncelikli ola- rak, hastane yönetiminin verdiği bil- gjler doğrultusunda üç katın kadın hastalara aynldığı ve bu hastalara tü- mü kadın sağlık personelinin hizmet verdiği haberlerini tekzip etmesi... Kaldı ki, kendisi de türbanlılan doğ- ruluyor: "Görev yapan 95 bayan personel- den yalnızca 13 adedi türbanlıdır." Ve "türban"a kılrf uyduruyor: "Hiçbir siyasi ve bölücü unsur ta- şımadan sadece inancı gereği ba- şını örten insanlan suçluymuş gi- bi göstermek doğru değildir. Inanma duygusu insanın frtratın- da vardır. Bir dine inanma, onu benimseme, öğrenme ve yaşama hakkı temel in- san haklarındandır." Risk Bir Rastlantı Değildir Prof. Dr. MEHMET ÇUBÜK MSÜ Öğretim Üyesi 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremleri ortaya konulamamış bi- çimde sorumluluklar, yetersizlik- ler, eksiklikler, yanhşlıklann sergi- tenmesı yönünden, her kesımden insanı dennden etkilemiştir. Son deprem olayı, bir bilimsel çerçe- vede, uyarıcı nitelıkte ve daha ön- celerı yapılmış birçok çalışmayı "medyatık ulusal platform"da or- taya cıkartrpış, tartışmalara zemin riazınarnı'ştır'. Böylece rîsk olgusu ve yerleşme ilişkileri sorgulanma- ya ve hemen ya da uzun vade fe- laket senaryolanna herkes ortak edilmeye başlanmıştır. Ulusal toprakianmızın yüzde 90'ının depremriskitaşıdığı ve nü- fusun yüzde 95'ini oluşturan kesi- min risk toplumu sınıfına girdiğini bu olaylar ortaya çıkartmtştır. Böl- gesel, kentsel ve ekonomik geliş- melerin yön değiştirmesi, öncelik- lerın yeniden düşünülmesini ge- rektirmiştir. En önemlisi, toplumu- muzun deprem riski ile yaşama sü- recini başlatmıştır; gelişen olaylar "risk" olgusunu toplum yaşamına sokmuştur ve bu olguyu daha da belırginleştirmiştir. 1990 yılında, 1999-2000 arası "Dûnyada doğal afetlerin en aza indirilmesi on yılı" olarak ilan edilmiştir. Çeşitli ülke- sel coğrafyalarda ortaya çıkan ve giderek artan doğal felaketlerin sa- yısı ve etkinliği böyle bir süreci ge- rekli kılmıştır. Kimi uluslararası ör- gütler, yaptıklan toplantlarda "risk olgusu''nu tanımlamaya, değerlen- dirmeye ve "yönetim modellen" oluşturmaya çalışmaktadır. Kıyı fe- laketleri, heyelanlar, çığ, sel felaket- len, volkanık patlamalar ve atmos- ferik olaylar gibi doğal felaketler yanında, aşın ve yanhş kentleşme, kötü sanayileşme ve orman katli- amlannın yol açtığı çölleşme vs. gibi insanoğlunun neden olduğu yapay afetler de yer almaktadır. Birçok örnek, jeolojik-ekolojik hatta demografik riskten söz ettir- mektedir. Burada bilinmesi gereken şey, yaşamımızı tehdıt eden ve "risk" olarak belirtenen doğal ve yapay afetlerin bir raslantı olmadı- ğıdır. Yaşam çevremizde eylemle- rimizle, her an harekete hazır olay- lann bir sonucu gibi görülen nskin etkisinin şiddet derecesi, insan ha- talanyla doğru orantilıdır. Burada, doğal afetlerde belirsizliğin kav- ranması onem kazanmaktadır. Bu çerçevede ve yaşamımızda belir- sizliğin ve riskin en aza indirilme- sinde temel husus ise; bilgi ve araş- tırma ile doğrudan ilgilidir. Risk, doğru ve yerindedeğerlendirildtğin- de, risk yönetimi de etkin ve doğ- ru olabilecektir. Riskin zamana ya- yılma etkisi ve kaçınılmazlığı karşı- smda, ne yapılması gerektiği husus- lannın kamusal, kurumsal, toplum- sal ve bireysel düzeylerde çok iyi bifinmesi gerekmektedir. Bu aym za- manda bir eğitim konusudur. Top- lumsal ölçekte bir risk kültürüne ulaşabilmenin yolu eğitim olmak- tadır. Risk konusu, planlama alanında yaklaşık son beş, altı yıldır ele alın- maktadır. Bu çerçevede, uluslara- rası örgutlenmeler ve çalışmalar yapılmaktadır. Ömeğin 1997 yılın- da, ISOCARP Pünya Şehirciler Bir- liği), Japonya Kongresi'nde "Ptan- lamada Risk Değerlendinlmesi ve Risk Yönetimi" konusunu tartış- mış, belirsiz bir gelecek ile karşı karşıya kalmada yeni teknikler ve yöntemler araştırılması gereği vur- gulanmıştır. Riskin önienmesi ola- sı değildir. Ancak, en aza indiril- mesi vollan vardır. Bu yollann araş- tınlması için de sürekli çalışmalar yapılmalıdır. Muhendislik jeolojisi ve jeoteknikle ilgili veri tabanlan el- de edilmeli ve bunlann kentsel ara- zi kullanım planlamasında değer- lendirilmesi için yöntemler belirlen- meli ve risk ölçümleri yapılmalıdır. Uygulamada, parsel ölçeğinde ze- min etütleriyle, mikro ölçekte dep- remsellik dereceleri belirlenmeli- dir. Ancak, bu çerçevede beşeri faaliyetlerden gelen yapayrisklerde planlamada dikkate alınmalı; çar- pık, plansız ve yanhş yerleşme ve yapılanmanın da önüne geçilmeli- dir Sonuç 17 Ağustos ve 12 Kasım dep- remlerinde ortaya çıkan felaket tablosunun en hazin yanı; "yerieş- me"lerin uygun olmayan alanlar- da yer alması ve plansız oluşumu- dur. "Yap//aş/na"larda da zemin etütlerinin yeteri ve gereği gibi ya- pılmamış ve denetlenmemiş olma- sıdır. Üzüntüyü katlayan yanı ise yerieşmeye uygun olmadığı halde riskli alanlardaki yerleşmeler, po- litik baskılı ve çıkarcı karakterde planlamalar ve plan değişiklikleri- nin yol açtığı rant şehırciliği uygu- lamasıdır. Bu tablonun başka bir yanı da planlann keyfi ya da çıkar- cı çerçevede değiştirilmeleridir. Dolayısıyla olumsuz sonuçlann üs- tesinden gelmek, jeo-ekolojik yak- laşımlı planlama çalışmalannın ül- kemizde de ele alınmasıyla olabi- lecektir. Şehircilik öğretısinde, çev- reselci planlama anlayışı (ekolojik yaklaşımlı) işlenir. Her yönüyle (söz- de!) ekolojik denge ve bütünlüğün kollanmasına, sağlanmasına çalı- şılır. ÇED raporlanyla da destek- lenir. Ne yazık ki, yersel (yeraltı ve zeminde) verileryeterince, bilimsel bazda ele alınmamakta ve planla- mada da, gereği şekilde yararianıl- mamaktadır. OysaÇEO raportan- nm planlamadaki vazgeçilmezliği gibi, yersel olaylann etki değerien- dirilmesinin de (YED), sistem içi- ne sokulması gerekmektedir. Risk- li bolgeterdeyapılacakplanlama ça- lışmalanyla, risk azaltıcı yaklaşım- lı jeo- ekolojik kentsel arazi kulla- nım planları hazırtanmalı, yöntem ve teknikleri geliştirilmelidir. Bu- güne kadar yapılmış olan arazi kul- lanım planlan bir 'yara izi' gibi ül- keyi boydan boya kateden fay hat- tı alanında, öncelikle ve ivedilikle yenilenmelidir. Planlama, özellikle stratejik plan- lama, enformasyon tekniğiyle bü- tünleştirilmelidir. Mekânsal tüket- me yanşı ortaya koyan olaylar ve fırsatlar, olumsuzgelişmelerçok ya- kından izlenerek, gerekli müdaha- leler yapılmalıdır... Sonuç olarak denilebilir ki, Tür- kiye gündeminde 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinin ortaya koyduğu tablo birçok yönüyle dü- şündürücüdür. Burada en önemli sorun; "yerieşme" ve "yapılaşrm" sorunlanmızın çözümünde, mev- zuatımız ve çalışmalarımızın ye- tersizliğidir. Afet felaketiyle bir kez daha çöken, çarpık yerieşmeleri- mizin doğurucusu imar sistemi- miz(!) ve mevzuatımız artk de- ğiştirilmeli ve yeni bir "şehircilik s/sfem;"nedönüştürülmelidir. Kuş- kusuz bu bağlamda, yeni bir "Şe- hircilik Yasası"yapılmaltdır. Hazır- lıklan yapılan İmar Kanunu değişik- liğinden farklı şekilde bir aletler ku- tusu yaratarak, gerekli mekaniz- ma ve araçlarla desteklenmiş bir Türkşehirciliksistematiği'nin kûrut- masının yolu açılmalıdır. Bu, ül- kemiz için gereklilikten öte bir zorunluluktur. HAYVANLAR tsmtL GÜLGEÇ 7 ÇtZGİLtK KÂMtL MASARACI HARBt SEMİH POROY TARtHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN 7 Aralık AYA ENSON YOLCULUK.. 1972 'PE 8U6ÜN, AMERıKAN U2Ay AISACt "APOU-O f? " AY'A Gİ7MEK ÜZEBe Ft&LA- TILMIÇTT.AY'A YAP/L4/V ACTtNCt fUSANLl yOLCULUĞAJ &/GBMS C&EAJAN, GOKJALO EI/ANS lf£ HAR/ZISON SCMMITT t*OLI ASTBO NOTLAK. KATfC/YOeOü'. AY YÖfZÜN6eSİUE~ 6İRIMCE, C£GHAM VE ScHMfTT, CHAUEN- 6BR AY MOOÛLÜME GeÇTT. <ZHACL£NG€£., TAUeuS-LITTISOU/ VAPiSİME fNİNCE PE, AY YÜZ£YfNDei£i AEAÇnZAAALAtSlfJA BAŞ- LADtLAR. BU ARADA AY feeP/'Ui KUL- LAfJtP DOLA-fTTLA/Z. ĞİZEU-İKIS, VOLKA- A/'K AdTlK. TOPLACHLA/e. MT f1O MJ- LO rUTAM &GNEKL£ YBgyÛZÜNE OÖNDÜ- LJEE. •• Solet», A* Jt&tfi Şörtifûyon İLAN T.C. DÎYARBAKIR 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 1999/252 Davacı Dilek Kaya tarafından davalı Salih Kaya aleyhine açılan boşanma davasının yapılan ara kara- n gereğince, Davalı Salih Kaya'nın Istasyon Mah. Hasan Cad. 1429 Sokak No. 19 Gebze/lzmit adresine çtkartılan tebligatın bila tebliğ iade edildiği, emniyetçe yapılan tahkikatta tebliğe yarar adresinin temin edilmediği anlaşıldığından dava dilekçesinin ilanen tebliğine karar verilmiş olup, Karar gereğince davalı Sahh Kaya'nm duruşma günü olan 21.12.1999 günü saat 9.50'de mahkeme- mizde hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde işbu ilan tarihinden itibaren 15 gün sonra tebligatın davalıya usulüne uy- gun olarak yapılmış olduğu kabul edilerek duruşma- ya devam olunarak karar verileceği tebligat yerine geçerii olmak üzere ilan olunur. 11.11.1999 Basın: 62569 MARMARİS SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 1999/243 Davacı Erol Mete vekili tarafından davalı Hüseyin Evcimik aleyhine Marmaris Bozburun köyü ada: 156. parsel: 32'de kayıtlı taşınmazın da- valı ve davacı arasında yapılan satış vaadi sözleşmesı gereğince tapu kaydının iptali ile davacı Erol Mete adına tesciline karar veribnesi ıste- mine ilişkın dava ve buna daır dava dilekçesi ile duruşma günü olan 23.12.1999 günü aşağıda açık kimliği yazılı davalıya ilanen tebliğ olu- nur ve ilanın yayımlandığı tarihten itibaren 7 gün içinde de tebliğ yapıl- mış sayılacağı ihtar olunur. 26.11.1999 Davalı: Hüseyin Evcimik- Bozburun Köyü/Marmaris adresinde ken- dısıne tebligat yapılamamış. adresi de tespıt edilememiştir. Basın: 62968 CİZRE ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 1999/156 Karar No: 1999/187 Davacı Mehmet Rustam Elbir tarafından davalı nüfus müdürlüğü aley- hine mahkememizde açılan isün tashihi davasının yapılan yargılaması sonunda; Mardin ili Savur ilçesi Gazi Mah. ilt 0002, kütük su-a no: 0056da nüfusa kayıtlı Mehmet ve Selma oğlu, 30.03.1978 doğ. Mehmet Rustam Elbir'in kayden Mehmet Rustam olan adının Mehmet Rüstem olarak tashihen tesciline karar verilmiştir. Zarar görenlerin 1 yıl içinde dava açmalan ilan olunur. 02.11.1999 Basın: 54773 GÖRÜŞ MAHMUT YILBAŞ Emekli Vali Nasıl Bir Egemenlik? Ulusal egemenliğin boyutları, küreselleşme da- yatması çerçevesinde tartışılmakta, kabul edilebı- lir çözüm arayışlan sürdürülmektedir. Dünya devletler topluluğunda, yerleşmiş ve kök- leşmiş ulusal egemenlik anlayışından vazgeçirme- nin "Yeni Dünya Düzeni" bakımından taşıdığı risk- ler ve öngörülmeyen sonuçlan düşünce sahipleri- ni ürkütmekte ancak her şeye rağmen ideolojileri- ni tüm dünyaya yaymak için her türiü fırsatı değer- lendimrıekten, hatta zorlamaktan geri de durma- maktadırlar. Bir ülkenin ulusal egemenliğinden söz edebilmek için üç unsur bir arada bulunmalıdır. Kanunadayan- malı, bir anayasası bulunmalı, tam ve üniter olma- lıdır. Kanuna dayanması mutlaka uluslararası stan- darttaolmasını gerekrjrmez. Milletterarası hukuk; ege- men olan ulusların ilışkilerini düzenler, ulusiar ken- di anayasalarına göre bağımsızdırlar. Milletlerarası ilişkilerde esas olan bu egemenlik unsuıianna rağmen, bazılanna göre, egemen ulus- iar ortadan kalkacak, hatta kalkmaya başlamıştır. Bunlara göre, egemenlik insanlığın gelişimi için uy- gunsuz bir yapılanma olduğundan yavaş yavaş top- lumlann yönetiminde etkinliğini kaybetmektedir. Bu anti-ulusal aktörler, egemen devlet anlayışının ta- rihin karanlığına atılma zamanının geidiğine inan- maktadırlar. Bunlara göre devletlerin birbirlen ile olan ilişkileri o kadar iç içe geldi kı, artık bireysel ba- ğımsızîık veya egemenliklennin bir önemi kalmadı. Egemenlik anayasal bağımsızlık anlamında, şimdı olmazsa bile çok yakıh bir zamanda sadece "tarih- çilerin" ilgi duyduğu bir konu olarak kalacaktır. Devlet karşıtı, yani anti-ulusal aktörler, heterojen bir grup oluşturmaktadır. Bu grup içerisinde terö- rist gruplar, çokuluslu ortaklıklar, kamu-dışı millet- lerarası organizasyonlar yer almaktadır. Hiç şüphe yok ki bu gruplar devleti kendi çıkarlan karşısında engel olarak görmektedir. Çokuluslu şirketler, zayıf bir devletin hükümeti tarafından bile, kanunı düzenlemelerie, ekonomik çıkarianna zarar venlebıleceğinı çok iyi bilmektedir. Egemen devletler bu çokuluslu şirketlerin (ÇUŞ) "tabaklannda" "Anti-Devlet Biriiklerinden" çok da- ha fazlasını bulurlar... Işte bu anti-ulusal heterojen gruplann tüm çaba- lan, AB (Avrupa Bııiiği) gibi uluslararası organızas- yonların daha da güçlenmesi içindir. Çünkü böyle bir yapıda, güç anlaşmaya dayalı organizasyona de- ğil, anayasalaşmış temele dayalı yeni bir bağımsız yapıya devredilmiş olacaktır. Artık bu yapıda bağım- sız devletlerden söz edılmeyecek, bunlar egemen- liğini kaybedecekler, belki milletlerarası faaliyetler- den tamamen çekileceklerdir. Böylece dünyada bağımsız devlet sayısı çok azalacak, sadece birkaç bağımsız biriik söz konusu olacaktır. Tabii ki dünyanın böyle yeni bir şekillenmeye git- mesinde, devletlerin bu yapıda alacağı rol ve yer doğrudan güçlerine bağlı olacaktır. Bazı devletler bu yapılanmada odak olacaklar, birliği teşkil eden bağımsız devletlerin tüm ekonomikve siyasal güç- lerini ele geçireceklerdir. Bu sebeple egemen-devlet modelinin tarih say- falannda kalması için gayretler hiç de az değildir. Diğertaraftan uluslararası düzende, ilişkilerde her- gün yoğunlaşmakta, çeşitlenmekte ve hatta kan- şıklaşmaktadır.Geçen yüzyılla mukayese edileme- yecek şekilde ilişkıler artmıştır. Bugün artık her şey uluslararası camianın ilgi alanına girmektedir. Artık ulusiar birbirlen ile çok daha fazla ilişki içerisinde- dir. Uluslararası "ajanda" yoğunlaşmıştır. Uyuştu- rucu trafiği, kadın haklan, çevre bakteriyolojik silah- lar, uzayın kirlenmesi, ekonomik gelişme, kültürel değişim ve diğerteri... Bu alanlarda ve diğerlerinde uluslararası ilişki ve işbiriiğine özen ve yoğun ilgi gös- terilmektedir... Son çeyrek yüzyılda dünyanın dramatik şekilde küçüldüğü anlayışı arkasında bulunanlar, bu yeni tarz ilişki düzenıni kullanmak istemekteler. Başdöndü- ren ve akıl karıştıran bu gelişme bunları heveslen- dirmekte. Fakat hiçbir zaman, gelişen bu yeni iliş- ki düzeni, egemen devlet sistemini, model olmak- tan çıkaramaz. Belki devlet-karşıtı aktörler gelişmek- te olan bu yeni ilişki düzenini egemenlikten kurtul- mak için kullanabilirler... Fakat devletler gelişen tek- noloji ve yeni uluslararası ilişki düzeninden, kendi ülkelerini daha iyi kontrol ve yönetmek için yarar- lanmaktadırlar. Milletlerarası işbirliği, egemen dev- letler arasında ve onlann nzasına dayalı olarak ce- reyan etmektedir. Bu nedenle dünyanın politik yapısı 500 yıldır sür- dürüldüğü gibi, egemen devletler temeline dayan- mak zorundadır. Milletlerarası davranış biçimlen değişebilir, deği- şecektir de, fakat dünyanın siyasal yapılanması egemen devletler temeline dayanmak zorundadır, bu nedenle de değişmeden kalacaktır. Devlet-kar- şıtı aktör ve ajanlara karşı... B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6SOLDAfJ SAĞA: 1/Organikmad- delerin bozun- masıyla oluşan yanıcı gaz. 2/ Çıkar yoJ, ça- 3 re...Letonya'nın başkenti.3/Ba- lık ağlannın alt ve üst yanlan- nageçirilenke- 6 çi kılından ya- j pümış ip... Bir ilimiz. 4/ "Aşk 8 ilişkisi, seviş- g me" anlamında argo sözcük. 5/ Deniz taşıtlarını yönetmek, ıdare etmek. 6/ Bir no- ta... Donukrenkli... "'Se- ni düşündükçe / Atlara — veriyorum" (llhan Berk). 7/ Çılgınca ve aşın eğlence, toplu seks...Yüce,yüksek. 8/ 6 Tavlada iki sayısı... Ede- biyattaetkiyiçoğaltmak için bir şeyın tersini söy- leyerek edilen alay. 9/ Yelkenli ya da motorlu, çift gövdeli tekne. YUKARlDAıN AŞAĞIYA: 1/ Kuzey Amerika'da bizona verilen ad. 2/ Üstü kapalı olarak anlatma... Fıçıcı keseri. 3/ Bir işten elde edilen iyi sonuç... Lifleri ip ve çuval yapımında kullanılan bir bıtki. 4/ Japonlara özgü kâğıt katlama sanatı. 5/ Yassı \ e dar biçimli metal parça... Işaret. 6/ Utanılacak şey, ayıp... İnsanın yaradılış özelliği. 7/ Kalın kumaş, deri gibi şey- leri dikmekte kullanılan ağaç biz. Bir tür taze ve tuz- suz beyaz peynir. 8/ Bir oyun ya da fılmde aniden yara- tılan komık dunımlar.. " — Pekuysal"': Tiyatro ve si- nema oyuncumuz. 9/ Kuzey Amerika yerlilerinin inan- dıkları doğaüstü güç... Küçük mağara
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle