25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 ARALIK 1999 PERŞEMBE OLAYLAR V E G O R U Ş L E R o>[email protected] Kafaları Kanştırma Enstitüsü! Berin TAŞAN Hukukgu T ürkiye'de kamuoyunun bir yaptırım gücü var mı, daha açıkçası, Tür- kiye'de bir kamuoyu var rru? Kamuoyunun oluşumu için önce kav- ramlann tanımında anlaşmaya var- mak gerekir. Birkesim, özellikle top- lumsal ve siyasal olaylarda kamuoyu- nu yanıltmak için bilinçli olarak kav- ram kargaşası yaratıyor. tlk tartışma, 1970'ten sonraki yıllarda Türkiye'de- kı Amerikan üsleri nedeniyle özel- likle aydın ve üniversiteli gençlik çev- resinde oluşan öfkeyi yumuşatmak için dönemin başbakanı Süleyman Demirerin bir buluşu ile başlamıştı: "Türkiye'de üsyok, tesisvar". Bu tar- tışma yıliarca sürdü. Kafalarda oluşup yerleşmiş cumhu- riyetin temel niteliği olan laıklıği, zi- hinlerde bulanıklık yaratmak, hafıfe almak için "laikçilik-laikçi" sözcük- lerini uydurdular. Çarpıcı, itici olma- sın diye "yobaz"a "anti laik" diyor- lar. Atatûrk'e, Atatürkçülere adını anarak açıkça saldıramadıklan için Kemalistlere, Kemalizme saldırıyor- lar. Atatürk'e karşı değillermiş, ama Kemalistlere, Kemalizme karşılar- mış! Son yıllarda bir de 2. Cumhuri- yetçilerle ılımlı Islamcılann ortaya attığı "Jakoben-Jakobencilik" ben- zetmesi var. Fransız devriminde anayasave cum- huriyeti savunmak için topluluk oluş- turan, daha sonralan Robespierre'in sert ve katı tutumuyla "tepeden inme- cflOde" suçlanan "Jakobenkr"le Ata- türk devrimcileri arasında bir ilişki kuımaya çalışıyorlar. Atatürk'e, Atatûrk devrimlerine, laikliğe, cumhuriyete saldında din devleti kurmak isteyen gerici çevre- ler, eski Marksist, sosyalist ikinci cumhuriyetçiler, bölücûler, mandacı- lar bir bütûnlük ıçerisinde a Kafalan Kanşürma Enstitüsü" gibı çalışıyor- lar. Üstlendikleri görev ve yetkfleri ne- deniyle toplumun aydınlatılması, uya- nlması yolunda sorumlu olanbazı ki- şiler de kamuoyunu aydınlatacaklan yerde kafalan büsbütün kanştınyor- lar. Sözgelimi Sayın Yargıtay Başka- nı, 55 sayfadan oluşan yeni adalet yı- lını açış konuşmasında, yargı bağım- sızlığı ile doğrudan ügili otan Adalet Bakanlıgı bütçesine sadece bir cüm- le ile değinirken (sayfa: 49) Türk dev- letinin "JakoberT devlet olduğunu. re- jimin "optimal demokrasi" olmadı- ğını, "cumhuriyetten demokrasiye dönüşemediğini''. Türkiye'de uygu- lananm "laikük'' değil "Jaikçifik" ol- duğunu kanıtlamak için tam 105 ya- bancı, 25 yerli kaynağa başvurmuş. Anayasa'nın 1. ve 2. maddelerinde Türkiye Cumhuriyeti'nin temel nite- lıkleri "demokratik, laîk ve sosyal bir hukukdevleti"dir diye açık seçik be- lirtmişken, Türkiye Cumhuriyeti de- mokrasiyle çatışır bir durumda gös- terilip, "hukuk devleti''nin hukukun üstünlüğünü tanımayan u kanun dev- leti" gibi yorumlanması, kafalan ka- nştrrmakiçinyapümamışsa başka na- sıl açıklanabilir? Türkiye'nin gündeminden aylardır çıkmayan MerveKavakçı'nın millet- vekili olup olmadığı sorunu, TBMM Başkanı Sayın Yüdırun Akbuhıt'un çelişkili yazılan ile büsbütün bilme- ceye dönüştü. Oysa olay hukuk açı- sından hiçbir yana çekilemeyecek ka- dar açık. Anayasa'run 76. maddesine göre, milletvekili olmak için Türk vatandaşı olmak önkoşul olduğu hal- de Merve Kavakçı Amerikan vatan- daşı olduğunu gizleyerek milletveki- li seçimlerine girmiş ve seçilmiştir. 13 Mayıs 1999'da Bakanlar Kurulu, Mer- ve Kavakçı 'nın Türk vatandaşlığından çıkanlmasına karar vermekle Mer- ve'nin milletvekilliği sona ermiştir. Idari nitelikteki bu karann uygulan- masını ancak Danıştay "yürütmeyi durdunna karan" ile erteleyebilir. Danıştay, açılan "iptaT davasında "yürütmeyidurdurma ıstemi"nı red- detmiştir. Bu durumda artık bayan Merve milletvekili değildir. Bu açık duruma karşuı TBMM Başkanı pek sayın Akbulut, Ankara Güvenlik Mahkemesi Savcılığına 15 Eylül 1999 günlü yazıyla u Kavakçı'nın mületve- kfltignin ortadan kalköğmT bildirdi- ği halde, Kavakçrnın avukatına ver- diği 19 Ekim 1999 günlü belgede, "Kavakçı açtığı davayı kazamhğı tak- dirde milletvekilliği hkj birşekilde tar- üşma konusu olmaz" şeklmde bir gö- rüş bildırmiştir. Siyasal partilerin başkan ve üst dü- zey yöneticileri bu düzenin sürüp git- mesi için açıklıktan, somut öneri ve çözümlerden kaçıyorlar. Kamuoyu- nun aydınlanması, yönlendirilmesin- de en etkilı güç olan medya, cınsel dûr- tüyü kışkırtarak "reyting" peşinde. Toplumumuz için yaşamsal değerde olan "uluslararası tabJdm" konusu taftışılıp kamuoyu aydınlatılmadan Meclis'teki siyasal partilerin anlaş- malan ile bir aylık süre içerisinde Anayasa değişikliği yapılarak yürür- lüğe konuldu. O bir yandan yıliarca sözü edilen SusurlukOlayı'nın çözü- münde bir engel olan milletvekilliği dokunulmazlığının sınırlandınlması ile ilgili anayasa degişikliği üç yıldır yapılamadı. Olayın kahramanı Sedat Bucak yeniden milletvekili seçilerek bu durumdan yararlarup tekrar doku- nulmazlık kazandı ve dosyası, görü- len davadan aynldı. Bütün bu olumsuz koşullara, kafa- lan kanştırma ve gündem değiştirme uzmanlannakarşın AhmetTaner Kı$- lah'yı son yolculuğuna uğurlamak için illerden, ilçelerden koşup Anka- ra'ya gelen; resmi program olmadan, çağn almadan büyük bir coşkuyla Cumhuriyet Bayramrm kutlayan, Anıtkabir'i çiçeİderle dolduran yüz binler, milyonlar umudumuzu diri tutuyor. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Gençlere Mektuplar... "Ülkemizin yannlannın bugünlerden farklı olmasının tekyolunun, bugünün gençlerinin kendilerinı 0 yannlara, bugünün yetişkinleri- ninkinden ya da büyükierinkinden çok farklı temellerle hazıriamayı başarmalanndan ge- çebıleceğine inanıyorum." "Bûyüklerimız" diye anılan kişiterden duy- duğumuz bir sözvardm "Kuşaklann arasını aç- mayalım." Kuşaklan birbirinden koparmak, babanın oğlunu kızını anlayamaması, ayn be- ğeniler, ayn dil, ayn anlayış... Ahmet Cemal "Okuyan Gençliğe Mek- tuplar" (KafYayınlan) kıtabnda bu anlayışa kar- şı çıkıyor... Babanın oğlunu kızını anlayama- ması, 0 gençlerin yanlış yolda olmasından kaynaklanmıyor; yaşlılann kafaca yerierinde saymasının sonucu!.. Bilmem "Okuyan Genç/er"in kaçı bu ilginç mektuplan okuyacak? Kaçı bu güzel öğüfler- cten, dahadogrusuuyanlardan; dahadaha doğ- rusu, anımsatmalardan yararlanmayı bilecek!.. Birkaç kez gençlenn karşısına çıktım. Lise- üniversrte sıralanndakı gençierle ıletışım kur- mak kotey değıl. Hele bellı bir yaşın ustündey- senız... Ama çağdaşlaşmadan, aydınlanma- dan, bilim, sanat, kültür düzeymden uzakla- ra düşmemişseniz gençlerin tutumunu, dav- ranışını anlamak o kadar güç değil... Her şey- den önce onlarla iletşim kurmanın yolu hoş- görüden, eşrtçe konuşmadan, karşılıklı say- gıdan geçer. Ama siz, "her şeyi ben bilinm, her şeyi büyükler bilir, siz benim öğûtlenmi dtnleyin, ancak o zaman adam olursunuz" anlayışında direnirseniz genç insanlara yak- laşamazsınız bıle... Seçme yaşı 18, seçilme yaşı 25... Böyiece yönetıme genç insanlann katılımı, yurt sorun- lannın çözümüne genç, yeni bir bakış, elbet toplum yaranna olacaktır, olmalıdır. Ne var ki 12 Mart, 12 Eylül gibı gerici dönüşümler genç insanlanmızı kuşku duyulan varlıklar haline getirmiştir. En basrt, en haklt arayışlar, tstek- ler, yanlış tutumlara karşı başkaldınşlann ye- tişkinlerce ezilmesi, çok ağır baskılaria yok edilmesi ahşılagelen durumlar olmuştur. Par- tilerin gençlik kollan kapatılmış, gençliğe ül- ke yönetımınde söz sahibi, etki sahibi olmak yollan bılerek kapatılmıştr. Buna yaşlılann kor- kusu demek hiç de yanlış olmaz! Ahmet Cemal gençlere şöyte sesleniyor "Sizler, bu ülkenin gerçek sorunlannı, ül~ keyiyönetme hakkını hep kendilerinde gören gerçek anlamdaki yaşlılardan çok daha iyi bilmektesmiz. Aynca nüfusu bunca genç bir ülkenin yönetiminin neden hepyaşça ve baş- çayetmişliklenn tekelinde kaldığına da çoğu zaman akıl erdıremiyorsunuz." "Sizler" derken Ahmet Cemal bilinç aydın- lığınaulaşmakısteğindekı, okuyan, düşünen, arayan gençliği belirtmektedir. Ama ne yazık ki ülkemiz gençlerinin önemli bir bölümü ge- rekli oğretimden geçemiyor, buyuzden "oku- mak", aydınlanmak olanaklanndan yoksun kalıyor... Eğitimsizlik, yanlış öğütler, kötü bas- kılar oniarı çok daha başka biçimlere soku- yor. Ahmet Cemal, özlerrrfe çoğalmasını bekle- diğimız aydınlıktan yana gençlerimize sonjyor. "8u ülkede siz gençlerin bir türiü söz sa- hibi olamamanız neden ileri gelebilir? Aca- ba bunun tek nedeni, nasıl bir kimiik sergi- lerseniz sergıtey/n genç olduğunuz için misi- ze söz verilmek ıstenmiyor? Yoksa bunun yanı sıra, sizin de söz sahibi olmak için ge- reken ve sahip bulunduğunuz kimlıklerin al- tını yeterince benimsememeniz mi?" Atatürk Türkiye'nin temeli kültürdür" de- mişti. Kültür, ülkeyi, dünyavı, insanı, toplumu anlamanın tek ydu. Okuyan Gençliğin yalnız okulda, üniversitede okuduklanyla yetinme- mesi, kültürdünyasınaaçtlması, kısacası çağ- daş bılinçlenmeye yönelmesi gerekiyor... Ahmet Cemal'in "Okuyan Gençliğe Mek- tupiar'inöan yalnız gençlerin değil, belki de daha çok yaşlılann öğrenmesi gereken nice derslervar. 'Zora Beylerin Borcu Var' Dr. Oryal GÖKDENftR 6 O'lı yıllarda, arkadaşlardan biri, "b»- na bakuı", demişti, "Siz ne derseniz de- yin,bu adam dnin ADah'ı". Güldük he- pimiz. Omın dayanağı şuydu: "Saat- lerdir konuşuyor ve hiçbirşey söyiemi- yor. Hangimiz buna 3-S dakika bece- rebiKr?'' "Türkiye garip bir ülke" ya da **Bu ülkede bir sürü gariplikler oJabiür". gibisinden bir sözü var ortada. Tümüyle katılıyorum, diyeceğim de, baş- ka ülkeleri tam bilmeden böyle biryargıya varmak istemiyorum. Ama kabaca tarihimize bakarsak, anh şanlı (bolca da kanlı) 700 yılımız kurallara uygun bir monarşidir. Sonra aydmlanma saydığı- mız (ki öyledir, göreceli de olsa) dönem, bir "kü- çükburjuva-bürokrat" egemenliğidir. Bakmayın, "Köylü gerçekefendunizdir" uyansına; o dönem, belki de ister istemez hâlâ tohumlama dönemidir henüz. Ve sonunda köylülerin gerçekten efendileş- mesi başlar. 50'lerde (kim ne derse desin). Amabu efendiler Köy Enstitülerinin yeşerttiği Fakir Bav- kurt'lar değil, uyanık ve deneyimli Batı 'nın yetiş- tirdiği çanklı erkâmharplerdir artık. . Dikkat edin, karşınızda seksene merdiven daya- mış, ama yaşamının hiçbir dakikasını boşa harca- mamış bir kurt var. Yönü, temel çizgisi hep aynı, ama zigzaglarda değişken, son derece kurnaz, ye- teneklerine (o kadar) bakmca övünülesi, derinle- mesine araştınlması mutlaka gerekli, ilginç bir ol- gu. Her zamanki gibi, çoğu kez hiçbir şey deme- den, konuşuyor da konuşuyor. Ama punduna ge- lirse, bir söylüyor ki cuk oturuyor: "Dün dündür, bugün bugündür." Eh, ne var bunda, sıradan bir laf işte öylesine. Üstelik atasözlerine ya da deyim- ler sözlüğüne bile geçmemiş. Ama bir düşünün derinine, sözlüğe geçmesi gerek! Hele şu: "Yoğurdum gara diyen var mı?" Ömer Asım Aksoy'la ölümünden çok kısa bir süre önce tartışma fırsatı bulmuştum. Benim cahi- lane sorulanma yüksünmeden yanıtlar veren bil- ge bir hoşgörüsü vardı: Sözlükte olmayan, benim bildiğim bazı özdeyişleri aktarmıştım. "Sözlük böyle toparianıyor. Geîecek baskrya inşaüah_" di- yerek beni yüreklendirmişti. Süleyman Bey'in kişiliğinin yansıması mıdır, büemem tabii, ama dün>'a görüşünün çarpıcı bir öze- tidir "Yoğurdum gara dijen var mı?" Ö. A. Ak- soy'a bakıyoruz, benzer bir deyim var: "Ayranını ekşidir diyen ohnaz." Anlamını açıklamış. Herkes satacağı malı över. Terbiyeli adam, bu kadar açık ediyor tabii... Ama Süleyman Bey'in bu kez söylediği atasö- zü, Aksoy'un sonbaskı kitabında da yok: "Göç yol- da düzeKr." (Koç Üniversitesi'nın açılış töreni) O, niye dedi bilemem, ama benim anladığım, göçe zorlanan kişi apar topar düşer yollara, ilk gün- ler bir kargaşa içinde geçer. Giderek yeni koşulla- nn getirdigi zorluklara alışıhr, birtakım çareler, çözümler bulunur, işler yoluna girer. Türkçesi, ki- tabına uydurmanın bir yolu vardır elbet. "Benim memunım qini büir", gibisinden bir keramet... Eee şimdi, Türki devletlerin başbabası böyle bir yol göstericilikte bulunmuşsa, göçten korkmanın âlemi ne? Biz de Hazar Denizi'nin kâh kuzeyin- den, kâh güneyinden Avrupa'ya (ha gayret, dün- yaya) kahn oklarla böyle yayılmadık mı? Göçleri- mizle şenlenmedi mi insanlık tarihi? 29 Ekim'de deprem matemlisi olsak da yaş günü mutlusu de- ğerli böyüğümüz size güneşin nereden doğduğu- nu gösteriyor işte. Ormanmış, talanmış, hepsi ve- saire. Mesele zorlar ve beyler meselesi. Ö. A. Aksoy'un sözlüğünde, erdemi, dürüstlü- ğü yücelten atasözlen olduğu kadar, düzenbazlı- ğı, ilkesizliği vurgulayan atasözlen de var. Gerçek- çi bir yaklaşım, elbette toplumlan eksileri, arula- nyla gözler önüne serer. Ve sıradan insanlar zaman zaman iki tarafa da alkış tutabilir. Önemli olan, ya- şayıp çıkarttığı sonuçlara göre hangi yönde ağırh- ğını koyacağı. Şimdilik öyle görünüyor ki, uyanık- lar hâlâ revaçta. Ya da "Zora beylerin borcu var". (ö. A. Aksoy, Atasözlen Sözlüğü, 1991, sayfa 429.) tkibine kaç var, siz hesap edin gayri. AŞAMIN Tansiyonunuza. kilonuza. kolesterolünüze dikkat edin. Günde sekiz bardak su için. Spor yapmayı ihmal etmeyin. Ayağınızı sıcak, başınızı serin tutun. Televizyonunuza aşık otmayın. ama mutlaka aşık olun. Hayatı gereğinden fazla ciddiye almayın. ama hayatı çok hafife de almayın. Bacak kaslannızı çalıştınn. Gençtik iksirlerine ve koca kan ilaçlarına inanmayın. Arada bir doğayla bütünleşmeyi unutmayın. Çiçekleri koktayın Güneşin nimetlerinden faydalanın. Bol bol fıkra dinleyin. boi bol fıkra aniatın. Daha az arabaya binin. ama gezebildiğiniz kadar gezin. Yılda en az bir kez güneşin doğuşunu izleyin. Yılda en az bir kez güneşin batışını izleyin. Romantizmi keşfedin. Kravattntzı gevşetin. ayaktarmızı uzatın. özgürlüğünüze sahip çıkın. Ve hepsinden de önemlisi, AIDS'e kar$ı hazırlıklı olun. Dinleyin, AİDS'i öğrenin, bu ölümcül hastalığa karşı korunarak, hayatınızı ve hayatınızdaki zevkleri uzatın. Hayatı, bir uzun ömiir boyu doyasıya yaşayın! AIDS h*kkm4* kllıl almak, r ı tt *1Oİ İMHaUnnı yartfımcı olmak tstayanlvr )<İA; AIDS Sa«atın DcrMfi. Abi*.-I Htrrlyit C»4ö.»l. Farlkty Kavaat< SI«U BaUdiyatl E|Hlm n Saflık Markall •Uıatı. Ouunbay/lrtanaui T.l: 0(212) 231 7» »1. «212) 21* S8 53 F»k» 0(212) 131 07 H AIDS 1smıiM KMitl PENCERE DTO?, Dünya 21'inci yüzyılın eşiğinde büyük bir değişimi yaşıyor. Bu dönüşümün lokomotifi Amerika'dır. "Süper Güç" ne yapmak istiyor?.. Amaç dünya egemenliğidir!.. Şu sırada Seattle kentinde toplanan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) de "Kürese/teşme" sürecindekunjlacak bir "Dünya Hükümeti"ya da "Dünya Devleti"nin temellerini oluşturmak için araç sayılıyor. DTÖnedir?.. MATnin amaçlanna yönelik bir örgüttür. MAJ 'Çok Taraflı Yatınm Anlaşması" idi; OECD (Ekonomik Kalkınma ve Işbirliği Örgütü) yapnsında gizlicehaarianıyordu; kapitalizmin devtekellerinin gezegenimizdeki yatınmlannı ulus devletlerin denetiminden çıkarmak için gerekli hukuku içeriyordu; ulus devlet, kendi halkına karşı bu yatırımların çıkarını ve güvenliğini üstlenen jandanma olacaktı. Fransa'nın sosyalist Başbakanı Jospin, 1998'de MAl'ye karşı çıkınca, tasan suya düştü. • Ancak MAI girişimi DTÖ'ye aşılandı. Şimdi Seattle'da ısıtılıp gündeme sürülüyor; tutar mı tutmaz mı, bilinemez!.. öte yandan da dünyanın çokyerinde DTÖtoplantısını protesto eylemleri sürüyor; sivil toplum örgütleri hareketin başını çekiyorlar. Neden?.. Çünkü ulus ötesi dev tekeller, gezegenimizi özel çiftliklerine dönüştürmek istiyorlar, dünyayı kendi özel mallan sayıyorlar, yaşamı kâraçıstndan değerlendiriyorlar; onlar için ne insan var, ne de doğa!.. Parasal egemenlik hırsı gözlerini körieştirmiş!.. Bu amaçla ulus devletlerin işlevlerini, kuracakları Dünya Devleti' nin İandarmalığına indirgemek istiyorlar. • Bugün dünyayı çekip çeviren ulus ötesi tekellerin amacı ulus devletin yaptığı hizmetlere de el atmaktır. Hizmet kesiminde sözüm ona liberalleşme istiyorlar; posta hizmetleri, sağlık, ulaşım, enerji, su, sosyal güvenlikten tutun da ulaşımın her dalından veterinerliğe ve kentsel hizmetlere dek bütün alanlara el atmak için sabırsızlanıyorlar. Ancak koşullan var: Ulus devlet tüm kamu hizmetlerini de serbest ticaret kurallan içinde sa- yarakyabana tekellere açacak, buna karşılık ken- di halkını zapturapta alacaktır; sendikacılığın kökünün kurutulması, yabancı tekellerie anlaş- mazlıklarda ulusal yargının devreden çıkanlma- sı, tüm sosyal haklann ticaretin serbestleştiril- mesi kapsamında düşünülmesi, Yeni Dünya Dü- zeni'nin (YDD) anayasası olacaktır. .Doruktayogunlaşanfinanskapitaldevtekeller eliyle dünya ekonomisini denetleyecek, kâr hırsıyla gezegenimizi yönetecek; emekçi halklar karşılannda ne ulus devlet, ne de yerii işveren olarak "muhatap" bulacaklar; görmedikleri bir egemenin buyruklarıyla oturup kalkacaklar; egemenden şikâyetçi oldukları zaman başvuracakları mahkeme de sınır ötesinde kurulacak... • Dünya, 21'inci yüzyılın eşiğinde büyük bir dönüşümü yaşıyor, değişimin içeriğini ve anlamını önyargısız bir yaklaşımla kavramaya çalışırsak, insanlık bilincimiz aydırfianır. ÇEKÜL&İRO KÜLTÜR ETKfNIİKLERİ Arahk 1999 Her Perşembe saat 19.00-21.00 arası AKSANAT'ta buluşuyoruz... 2 Aralık 1999-Açıhş "Çevre ve Kültür Öncelikli Yeni Gündem" Prof. Dr. Metin Sözen - Yûk. Mim. Oktay Ekinci 9 Arahk 1999 "Tarih Öncesı Anadolu'nun Önemi" Prof. Dr. Refık Duru 16 Aralık 1999 "Anadolu'nun Tarihi Coğrafyası" .' . Prof. Dr. Veh Sevin 23 Aralık 1999 " ' "~. -' - "Tarih Öncesi Istanbul" -• > Prof. Dr. Mehmet Özdoğan AKSANAT-lstiklal Cad. No: 16 Beyoğlu BUgi için: ÇEKÜL / Çevre ve Kültür Değerterini Korum» ve Tamtm» Vakft 0 212 249 64 64 İRO / tstanbul Rehberler Odası - 0 212 240 25 23 "Vergi Kanunlarında Değişiklikler, Dönem Sonu İşlemleri ve Ceçici vergi Uygulamaları" Konulu Mesleki Toptantı, 02 Arahk 1999 Perşembe günü, 14.00-19.00 saatieri arasında, Princess Hotel (Maslak)ta yapılacaktır. Açılış Konuşması : Mustata Özyürek (TÜRMOB Yön. Kurulu Başkanı) Oturum Başkanı : Hüseyin Perviz PUR (tst. Y.M.M Odası Genel Sekreteri) Konuşmacjlar : Mehmet Alı Özyer (Maliye Bakanlığı Daire Başkanı) Prf. Dr. Recep Pekdemir (Ist. Üniv. Işletme Fak. Öğretim Üyesi) Dr. Bumin Doğrusöz (Mar. Üniv. Id. Bil. Fak. öğretim Üyesi) Bilgi için TÜRKİYE MUHASEBE UZMANLARIDERNEĞI Tel: 0 212 236 10 71 -Faks:0 212 2361715
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle