Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 ARALIK 1999 PERŞEMBE
OLAYLAR V E G O R U Ş L E R o>[email protected]
Kafaları Kanştırma Enstitüsü!
Berin TAŞAN Hukukgu
T
ürkiye'de kamuoyunun
bir yaptırım gücü var
mı, daha açıkçası, Tür-
kiye'de bir kamuoyu
var rru? Kamuoyunun
oluşumu için önce kav-
ramlann tanımında anlaşmaya var-
mak gerekir. Birkesim, özellikle top-
lumsal ve siyasal olaylarda kamuoyu-
nu yanıltmak için bilinçli olarak kav-
ram kargaşası yaratıyor. tlk tartışma,
1970'ten sonraki yıllarda Türkiye'de-
kı Amerikan üsleri nedeniyle özel-
likle aydın ve üniversiteli gençlik çev-
resinde oluşan öfkeyi yumuşatmak
için dönemin başbakanı Süleyman
Demirerin bir buluşu ile başlamıştı:
"Türkiye'de üsyok, tesisvar". Bu tar-
tışma yıliarca sürdü.
Kafalarda oluşup yerleşmiş cumhu-
riyetin temel niteliği olan laıklıği, zi-
hinlerde bulanıklık yaratmak, hafıfe
almak için "laikçilik-laikçi" sözcük-
lerini uydurdular. Çarpıcı, itici olma-
sın diye "yobaz"a "anti laik" diyor-
lar. Atatûrk'e, Atatürkçülere adını
anarak açıkça saldıramadıklan için
Kemalistlere, Kemalizme saldırıyor-
lar. Atatürk'e karşı değillermiş, ama
Kemalistlere, Kemalizme karşılar-
mış! Son yıllarda bir de 2. Cumhuri-
yetçilerle ılımlı Islamcılann ortaya
attığı "Jakoben-Jakobencilik" ben-
zetmesi var.
Fransız devriminde anayasave cum-
huriyeti savunmak için topluluk oluş-
turan, daha sonralan Robespierre'in
sert ve katı tutumuyla "tepeden inme-
cflOde" suçlanan "Jakobenkr"le Ata-
türk devrimcileri arasında bir ilişki
kuımaya çalışıyorlar.
Atatürk'e, Atatûrk devrimlerine,
laikliğe, cumhuriyete saldında din
devleti kurmak isteyen gerici çevre-
ler, eski Marksist, sosyalist ikinci
cumhuriyetçiler, bölücûler, mandacı-
lar bir bütûnlük ıçerisinde
a
Kafalan
Kanşürma Enstitüsü" gibı çalışıyor-
lar. Üstlendikleri görev ve yetkfleri ne-
deniyle toplumun aydınlatılması, uya-
nlması yolunda sorumlu olanbazı ki-
şiler de kamuoyunu aydınlatacaklan
yerde kafalan büsbütün kanştınyor-
lar. Sözgelimi Sayın Yargıtay Başka-
nı, 55 sayfadan oluşan yeni adalet yı-
lını açış konuşmasında, yargı bağım-
sızlığı ile doğrudan ügili otan Adalet
Bakanlıgı bütçesine sadece bir cüm-
le ile değinirken (sayfa: 49) Türk dev-
letinin "JakoberT devlet olduğunu. re-
jimin "optimal demokrasi" olmadı-
ğını, "cumhuriyetten demokrasiye
dönüşemediğini''. Türkiye'de uygu-
lananm "laikük'' değil "Jaikçifik" ol-
duğunu kanıtlamak için tam 105 ya-
bancı, 25 yerli kaynağa başvurmuş.
Anayasa'nın 1. ve 2. maddelerinde
Türkiye Cumhuriyeti'nin temel nite-
lıkleri "demokratik, laîk ve sosyal bir
hukukdevleti"dir diye açık seçik be-
lirtmişken, Türkiye Cumhuriyeti de-
mokrasiyle çatışır bir durumda gös-
terilip, "hukuk devleti''nin hukukun
üstünlüğünü tanımayan
u
kanun dev-
leti" gibi yorumlanması, kafalan ka-
nştrrmakiçinyapümamışsa başka na-
sıl açıklanabilir?
Türkiye'nin gündeminden aylardır
çıkmayan MerveKavakçı'nın millet-
vekili olup olmadığı sorunu, TBMM
Başkanı Sayın Yüdırun Akbuhıt'un
çelişkili yazılan ile büsbütün bilme-
ceye dönüştü. Oysa olay hukuk açı-
sından hiçbir yana çekilemeyecek ka-
dar açık. Anayasa'run 76. maddesine
göre, milletvekili olmak için Türk
vatandaşı olmak önkoşul olduğu hal-
de Merve Kavakçı Amerikan vatan-
daşı olduğunu gizleyerek milletveki-
li seçimlerine girmiş ve seçilmiştir. 13
Mayıs 1999'da Bakanlar Kurulu, Mer-
ve Kavakçı 'nın Türk vatandaşlığından
çıkanlmasına karar vermekle Mer-
ve'nin milletvekilliği sona ermiştir.
Idari nitelikteki bu karann uygulan-
masını ancak Danıştay "yürütmeyi
durdunna karan" ile erteleyebilir.
Danıştay, açılan "iptaT davasında
"yürütmeyidurdurma ıstemi"nı red-
detmiştir. Bu durumda artık bayan
Merve milletvekili değildir. Bu açık
duruma karşuı TBMM Başkanı pek
sayın Akbulut, Ankara Güvenlik
Mahkemesi Savcılığına 15 Eylül 1999
günlü yazıyla
u
Kavakçı'nın mületve-
kfltignin ortadan kalköğmT bildirdi-
ği halde, Kavakçrnın avukatına ver-
diği 19 Ekim 1999 günlü belgede,
"Kavakçı açtığı davayı kazamhğı tak-
dirde milletvekilliği hkj birşekilde tar-
üşma konusu olmaz" şeklmde bir gö-
rüş bildırmiştir.
Siyasal partilerin başkan ve üst dü-
zey yöneticileri bu düzenin sürüp git-
mesi için açıklıktan, somut öneri ve
çözümlerden kaçıyorlar. Kamuoyu-
nun aydınlanması, yönlendirilmesin-
de en etkilı güç olan medya, cınsel dûr-
tüyü kışkırtarak "reyting" peşinde.
Toplumumuz için yaşamsal değerde
olan "uluslararası tabJdm" konusu
taftışılıp kamuoyu aydınlatılmadan
Meclis'teki siyasal partilerin anlaş-
malan ile bir aylık süre içerisinde
Anayasa değişikliği yapılarak yürür-
lüğe konuldu. O bir yandan yıliarca
sözü edilen SusurlukOlayı'nın çözü-
münde bir engel olan milletvekilliği
dokunulmazlığının sınırlandınlması
ile ilgili anayasa degişikliği üç yıldır
yapılamadı. Olayın kahramanı Sedat
Bucak yeniden milletvekili seçilerek
bu durumdan yararlarup tekrar doku-
nulmazlık kazandı ve dosyası, görü-
len davadan aynldı.
Bütün bu olumsuz koşullara, kafa-
lan kanştırma ve gündem değiştirme
uzmanlannakarşın AhmetTaner Kı$-
lah'yı son yolculuğuna uğurlamak
için illerden, ilçelerden koşup Anka-
ra'ya gelen; resmi program olmadan,
çağn almadan büyük bir coşkuyla
Cumhuriyet Bayramrm kutlayan,
Anıtkabir'i çiçeİderle dolduran yüz
binler, milyonlar umudumuzu diri
tutuyor.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Gençlere Mektuplar...
"Ülkemizin yannlannın bugünlerden farklı
olmasının tekyolunun, bugünün gençlerinin
kendilerinı 0 yannlara, bugünün yetişkinleri-
ninkinden ya da büyükierinkinden çok farklı
temellerle hazıriamayı başarmalanndan ge-
çebıleceğine inanıyorum."
"Bûyüklerimız" diye anılan kişiterden duy-
duğumuz bir sözvardm "Kuşaklann arasını aç-
mayalım." Kuşaklan birbirinden koparmak,
babanın oğlunu kızını anlayamaması, ayn be-
ğeniler, ayn dil, ayn anlayış...
Ahmet Cemal "Okuyan Gençliğe Mek-
tuplar" (KafYayınlan) kıtabnda bu anlayışa kar-
şı çıkıyor... Babanın oğlunu kızını anlayama-
ması, 0 gençlerin yanlış yolda olmasından
kaynaklanmıyor; yaşlılann kafaca yerierinde
saymasının sonucu!..
Bilmem "Okuyan Genç/er"in kaçı bu ilginç
mektuplan okuyacak? Kaçı bu güzel öğüfler-
cten, dahadogrusuuyanlardan; dahadaha doğ-
rusu, anımsatmalardan yararlanmayı bilecek!..
Birkaç kez gençlenn karşısına çıktım. Lise-
üniversrte sıralanndakı gençierle ıletışım kur-
mak kotey değıl. Hele bellı bir yaşın ustündey-
senız... Ama çağdaşlaşmadan, aydınlanma-
dan, bilim, sanat, kültür düzeymden uzakla-
ra düşmemişseniz gençlerin tutumunu, dav-
ranışını anlamak o kadar güç değil... Her şey-
den önce onlarla iletşim kurmanın yolu hoş-
görüden, eşrtçe konuşmadan, karşılıklı say-
gıdan geçer. Ama siz, "her şeyi ben bilinm,
her şeyi büyükler bilir, siz benim öğûtlenmi
dtnleyin, ancak o zaman adam olursunuz"
anlayışında direnirseniz genç insanlara yak-
laşamazsınız bıle...
Seçme yaşı 18, seçilme yaşı 25... Böyiece
yönetıme genç insanlann katılımı, yurt sorun-
lannın çözümüne genç, yeni bir bakış, elbet
toplum yaranna olacaktır, olmalıdır. Ne var ki
12 Mart, 12 Eylül gibı gerici dönüşümler genç
insanlanmızı kuşku duyulan varlıklar haline
getirmiştir. En basrt, en haklt arayışlar, tstek-
ler, yanlış tutumlara karşı başkaldınşlann ye-
tişkinlerce ezilmesi, çok ağır baskılaria yok
edilmesi ahşılagelen durumlar olmuştur. Par-
tilerin gençlik kollan kapatılmış, gençliğe ül-
ke yönetımınde söz sahibi, etki sahibi olmak
yollan bılerek kapatılmıştr. Buna yaşlılann kor-
kusu demek hiç de yanlış olmaz!
Ahmet Cemal gençlere şöyte sesleniyor
"Sizler, bu ülkenin gerçek sorunlannı, ül~
keyiyönetme hakkını hep kendilerinde gören
gerçek anlamdaki yaşlılardan çok daha iyi
bilmektesmiz. Aynca nüfusu bunca genç bir
ülkenin yönetiminin neden hepyaşça ve baş-
çayetmişliklenn tekelinde kaldığına da çoğu
zaman akıl erdıremiyorsunuz."
"Sizler" derken Ahmet Cemal bilinç aydın-
lığınaulaşmakısteğindekı, okuyan, düşünen,
arayan gençliği belirtmektedir. Ama ne yazık
ki ülkemiz gençlerinin önemli bir bölümü ge-
rekli oğretimden geçemiyor, buyuzden "oku-
mak", aydınlanmak olanaklanndan yoksun
kalıyor... Eğitimsizlik, yanlış öğütler, kötü bas-
kılar oniarı çok daha başka biçimlere soku-
yor.
Ahmet Cemal, özlerrrfe çoğalmasını bekle-
diğimız aydınlıktan yana gençlerimize sonjyor.
"8u ülkede siz gençlerin bir türiü söz sa-
hibi olamamanız neden ileri gelebilir? Aca-
ba bunun tek nedeni, nasıl bir kimiik sergi-
lerseniz sergıtey/n genç olduğunuz için misi-
ze söz verilmek ıstenmiyor? Yoksa bunun
yanı sıra, sizin de söz sahibi olmak için ge-
reken ve sahip bulunduğunuz kimlıklerin al-
tını yeterince benimsememeniz mi?"
Atatürk Türkiye'nin temeli kültürdür" de-
mişti. Kültür, ülkeyi, dünyavı, insanı, toplumu
anlamanın tek ydu. Okuyan Gençliğin yalnız
okulda, üniversitede okuduklanyla yetinme-
mesi, kültürdünyasınaaçtlması, kısacası çağ-
daş bılinçlenmeye yönelmesi gerekiyor...
Ahmet Cemal'in "Okuyan Gençliğe Mek-
tupiar'inöan yalnız gençlerin değil, belki de
daha çok yaşlılann öğrenmesi gereken nice
derslervar.
'Zora Beylerin Borcu Var'
Dr. Oryal GÖKDENftR
6
O'lı yıllarda, arkadaşlardan biri, "b»-
na bakuı", demişti, "Siz ne derseniz de-
yin,bu adam dnin ADah'ı". Güldük he-
pimiz. Omın dayanağı şuydu: "Saat-
lerdir konuşuyor ve hiçbirşey söyiemi-
yor. Hangimiz buna 3-S dakika bece-
rebiKr?''
"Türkiye garip bir ülke" ya da **Bu ülkede bir
sürü gariplikler oJabiür". gibisinden bir sözü var
ortada. Tümüyle katılıyorum, diyeceğim de, baş-
ka ülkeleri tam bilmeden böyle biryargıya varmak
istemiyorum. Ama kabaca tarihimize bakarsak,
anh şanlı (bolca da kanlı) 700 yılımız kurallara
uygun bir monarşidir. Sonra aydmlanma saydığı-
mız (ki öyledir, göreceli de olsa) dönem, bir "kü-
çükburjuva-bürokrat" egemenliğidir. Bakmayın,
"Köylü gerçekefendunizdir" uyansına; o dönem,
belki de ister istemez hâlâ tohumlama dönemidir
henüz. Ve sonunda köylülerin gerçekten efendileş-
mesi başlar. 50'lerde (kim ne derse desin). Amabu
efendiler Köy Enstitülerinin yeşerttiği Fakir Bav-
kurt'lar değil, uyanık ve deneyimli Batı 'nın yetiş-
tirdiği çanklı erkâmharplerdir artık. .
Dikkat edin, karşınızda seksene merdiven daya-
mış, ama yaşamının hiçbir dakikasını boşa harca-
mamış bir kurt var. Yönü, temel çizgisi hep aynı,
ama zigzaglarda değişken, son derece kurnaz, ye-
teneklerine (o kadar) bakmca övünülesi, derinle-
mesine araştınlması mutlaka gerekli, ilginç bir ol-
gu. Her zamanki gibi, çoğu kez hiçbir şey deme-
den, konuşuyor da konuşuyor. Ama punduna ge-
lirse, bir söylüyor ki cuk oturuyor: "Dün dündür,
bugün bugündür." Eh, ne var bunda, sıradan bir
laf işte öylesine. Üstelik atasözlerine ya da deyim-
ler sözlüğüne bile geçmemiş. Ama bir düşünün
derinine, sözlüğe geçmesi gerek!
Hele şu: "Yoğurdum gara diyen var mı?"
Ömer Asım Aksoy'la ölümünden çok kısa bir
süre önce tartışma fırsatı bulmuştum. Benim cahi-
lane sorulanma yüksünmeden yanıtlar veren bil-
ge bir hoşgörüsü vardı: Sözlükte olmayan, benim
bildiğim bazı özdeyişleri aktarmıştım. "Sözlük
böyle toparianıyor. Geîecek baskrya inşaüah_" di-
yerek beni yüreklendirmişti.
Süleyman Bey'in kişiliğinin yansıması mıdır,
büemem tabii, ama dün>'a görüşünün çarpıcı bir öze-
tidir "Yoğurdum gara dijen var mı?" Ö. A. Ak-
soy'a bakıyoruz, benzer bir deyim var: "Ayranını
ekşidir diyen ohnaz." Anlamını açıklamış. Herkes
satacağı malı över. Terbiyeli adam, bu kadar açık
ediyor tabii...
Ama Süleyman Bey'in bu kez söylediği atasö-
zü, Aksoy'un sonbaskı kitabında da yok: "Göç yol-
da düzeKr." (Koç Üniversitesi'nın açılış töreni)
O, niye dedi bilemem, ama benim anladığım,
göçe zorlanan kişi apar topar düşer yollara, ilk gün-
ler bir kargaşa içinde geçer. Giderek yeni koşulla-
nn getirdigi zorluklara alışıhr, birtakım çareler,
çözümler bulunur, işler yoluna girer. Türkçesi, ki-
tabına uydurmanın bir yolu vardır elbet. "Benim
memunım qini büir", gibisinden bir keramet...
Eee şimdi, Türki devletlerin başbabası böyle bir
yol göstericilikte bulunmuşsa, göçten korkmanın
âlemi ne? Biz de Hazar Denizi'nin kâh kuzeyin-
den, kâh güneyinden Avrupa'ya (ha gayret, dün-
yaya) kahn oklarla böyle yayılmadık mı? Göçleri-
mizle şenlenmedi mi insanlık tarihi? 29 Ekim'de
deprem matemlisi olsak da yaş günü mutlusu de-
ğerli böyüğümüz size güneşin nereden doğduğu-
nu gösteriyor işte. Ormanmış, talanmış, hepsi ve-
saire. Mesele zorlar ve beyler meselesi.
Ö. A. Aksoy'un sözlüğünde, erdemi, dürüstlü-
ğü yücelten atasözlen olduğu kadar, düzenbazlı-
ğı, ilkesizliği vurgulayan atasözlen de var. Gerçek-
çi bir yaklaşım, elbette toplumlan eksileri, arula-
nyla gözler önüne serer. Ve sıradan insanlar zaman
zaman iki tarafa da alkış tutabilir. Önemli olan, ya-
şayıp çıkarttığı sonuçlara göre hangi yönde ağırh-
ğını koyacağı. Şimdilik öyle görünüyor ki, uyanık-
lar hâlâ revaçta. Ya da "Zora beylerin borcu var".
(ö. A. Aksoy, Atasözlen Sözlüğü, 1991, sayfa
429.) tkibine kaç var, siz hesap edin gayri.
AŞAMIN
Tansiyonunuza. kilonuza. kolesterolünüze dikkat edin.
Günde sekiz bardak su için. Spor yapmayı
ihmal etmeyin. Ayağınızı sıcak, başınızı serin tutun.
Televizyonunuza aşık otmayın. ama mutlaka aşık
olun. Hayatı gereğinden fazla ciddiye almayın. ama
hayatı çok hafife de almayın. Bacak kaslannızı çalıştınn.
Gençtik iksirlerine ve koca kan ilaçlarına inanmayın.
Arada bir doğayla bütünleşmeyi unutmayın.
Çiçekleri koktayın Güneşin
nimetlerinden faydalanın. Bol bol fıkra dinleyin.
boi bol fıkra aniatın. Daha az arabaya binin. ama
gezebildiğiniz kadar gezin. Yılda en az bir kez güneşin
doğuşunu izleyin. Yılda en az bir kez güneşin batışını
izleyin. Romantizmi keşfedin. Kravattntzı gevşetin.
ayaktarmızı uzatın. özgürlüğünüze sahip çıkın.
Ve hepsinden de önemlisi, AIDS'e kar$ı hazırlıklı
olun. Dinleyin, AİDS'i öğrenin, bu ölümcül
hastalığa karşı korunarak, hayatınızı ve
hayatınızdaki zevkleri uzatın. Hayatı, bir uzun
ömiir boyu doyasıya yaşayın!
AIDS h*kkm4* kllıl almak, r ı tt *1Oİ İMHaUnnı
yartfımcı olmak tstayanlvr )<İA;
AIDS Sa«atın DcrMfi. Abi*.-I Htrrlyit C»4ö.»l. Farlkty Kavaat<
SI«U BaUdiyatl E|Hlm n Saflık Markall •Uıatı. Ouunbay/lrtanaui
T.l: 0(212) 231 7» »1. «212) 21* S8 53 F»k» 0(212) 131 07 H
AIDS
1smıiM
KMitl
PENCERE
DTO?,
Dünya 21'inci yüzyılın eşiğinde büyük bir
değişimi yaşıyor.
Bu dönüşümün lokomotifi Amerika'dır. "Süper
Güç" ne yapmak istiyor?.. Amaç dünya
egemenliğidir!.. Şu sırada Seattle kentinde
toplanan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) de
"Kürese/teşme" sürecindekunjlacak bir "Dünya
Hükümeti"ya da "Dünya Devleti"nin temellerini
oluşturmak için araç sayılıyor.
DTÖnedir?..
MATnin amaçlanna yönelik bir örgüttür.
MAJ 'Çok Taraflı Yatınm Anlaşması" idi; OECD
(Ekonomik Kalkınma ve Işbirliği Örgütü) yapnsında
gizlicehaarianıyordu; kapitalizmin devtekellerinin
gezegenimizdeki yatınmlannı ulus devletlerin
denetiminden çıkarmak için gerekli hukuku
içeriyordu; ulus devlet, kendi halkına karşı bu
yatırımların çıkarını ve güvenliğini üstlenen
jandanma olacaktı.
Fransa'nın sosyalist Başbakanı Jospin,
1998'de MAl'ye karşı çıkınca, tasan suya düştü.
•
Ancak MAI girişimi DTÖ'ye aşılandı. Şimdi
Seattle'da ısıtılıp gündeme sürülüyor; tutar mı
tutmaz mı, bilinemez!.. öte yandan da dünyanın
çokyerinde DTÖtoplantısını protesto eylemleri
sürüyor; sivil toplum örgütleri hareketin başını
çekiyorlar.
Neden?..
Çünkü ulus ötesi dev tekeller, gezegenimizi
özel çiftliklerine dönüştürmek istiyorlar, dünyayı
kendi özel mallan sayıyorlar, yaşamı kâraçıstndan
değerlendiriyorlar; onlar için ne insan var, ne de
doğa!.. Parasal egemenlik hırsı gözlerini
körieştirmiş!.. Bu amaçla ulus devletlerin
işlevlerini, kuracakları Dünya Devleti' nin
İandarmalığına indirgemek istiyorlar.
•
Bugün dünyayı çekip çeviren ulus ötesi
tekellerin amacı ulus devletin yaptığı hizmetlere
de el atmaktır. Hizmet kesiminde sözüm ona
liberalleşme istiyorlar; posta hizmetleri, sağlık,
ulaşım, enerji, su, sosyal güvenlikten tutun da
ulaşımın her dalından veterinerliğe ve kentsel
hizmetlere dek bütün alanlara el atmak için
sabırsızlanıyorlar.
Ancak koşullan var: Ulus devlet tüm kamu
hizmetlerini de serbest ticaret kurallan içinde sa-
yarakyabana tekellere açacak, buna karşılık ken-
di halkını zapturapta alacaktır; sendikacılığın
kökünün kurutulması, yabancı tekellerie anlaş-
mazlıklarda ulusal yargının devreden çıkanlma-
sı, tüm sosyal haklann ticaretin serbestleştiril-
mesi kapsamında düşünülmesi, Yeni Dünya Dü-
zeni'nin (YDD) anayasası olacaktır.
.Doruktayogunlaşanfinanskapitaldevtekeller
eliyle dünya ekonomisini denetleyecek, kâr
hırsıyla gezegenimizi yönetecek; emekçi halklar
karşılannda ne ulus devlet, ne de yerii işveren
olarak "muhatap" bulacaklar; görmedikleri bir
egemenin buyruklarıyla oturup kalkacaklar;
egemenden şikâyetçi oldukları zaman
başvuracakları mahkeme de sınır ötesinde
kurulacak...
•
Dünya, 21'inci yüzyılın eşiğinde büyük bir
dönüşümü yaşıyor, değişimin içeriğini ve anlamını
önyargısız bir yaklaşımla kavramaya çalışırsak,
insanlık bilincimiz aydırfianır.
ÇEKÜL&İRO KÜLTÜR
ETKfNIİKLERİ
Arahk 1999
Her Perşembe saat 19.00-21.00 arası
AKSANAT'ta buluşuyoruz...
2 Aralık 1999-Açıhş
"Çevre ve Kültür Öncelikli Yeni Gündem"
Prof. Dr. Metin Sözen - Yûk. Mim. Oktay Ekinci
9 Arahk 1999
"Tarih Öncesı Anadolu'nun Önemi"
Prof. Dr. Refık Duru
16 Aralık 1999
"Anadolu'nun Tarihi Coğrafyası" .' .
Prof. Dr. Veh Sevin
23 Aralık 1999 " ' "~. -' -
"Tarih Öncesi Istanbul" -• >
Prof. Dr. Mehmet Özdoğan
AKSANAT-lstiklal Cad. No: 16 Beyoğlu
BUgi için:
ÇEKÜL / Çevre ve Kültür Değerterini
Korum» ve Tamtm» Vakft 0 212 249 64 64
İRO / tstanbul Rehberler Odası - 0 212 240 25 23
"Vergi Kanunlarında
Değişiklikler, Dönem Sonu
İşlemleri ve Ceçici vergi
Uygulamaları"
Konulu Mesleki Toptantı,
02 Arahk 1999 Perşembe günü, 14.00-19.00
saatieri arasında,
Princess Hotel (Maslak)ta yapılacaktır.
Açılış Konuşması : Mustata Özyürek
(TÜRMOB Yön. Kurulu Başkanı)
Oturum Başkanı : Hüseyin Perviz PUR
(tst. Y.M.M Odası Genel Sekreteri)
Konuşmacjlar : Mehmet Alı Özyer
(Maliye Bakanlığı Daire Başkanı)
Prf. Dr. Recep Pekdemir
(Ist. Üniv. Işletme Fak. Öğretim Üyesi)
Dr. Bumin Doğrusöz
(Mar. Üniv. Id. Bil. Fak. öğretim Üyesi)
Bilgi için TÜRKİYE MUHASEBE UZMANLARIDERNEĞI
Tel: 0 212 236 10 71 -Faks:0 212 2361715