Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
^ALIK1999PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15
NııriBilge Ceylan'ın ikinci uzun metrajlı filmi 'Mayıs Sıkıntısı' 10 Aralık'ta gösterime giriyor
adece üretım
koşullan ve bütçe
açısıncan değil, sinemanın
anlatım araçlarının belli bir
tuturriulukla kullamlması
da benim için önemli.
İçinde yaşadığımız kaotik
ortama, tüketim
çılgınlığına, fazlalıklar
kültürüne karşı mücadele
elme, direnme şeklim
benim bu biraz da.'
6
Çehov beni ısıüyor'
ESRA ALtÇAVUŞOĞLU
" Kasabada bu mayıs. sanki eskhe gö-
re daha sıcak. daha sıkıntılı. Hcrkes kü-
çükdertfcriyle, sürpriziere kapalı ha> at-
lanyla yine de huzurlu göriinüyor. An-
cak bu huzur, çocukluğunu geçirdigi bu
kasabada birfılnı çekmeyi kafasına koy-
muş Muzaffer'in gelişiyle biraz zedeie-
nir."
Nuri BUge Ceylan. 'Kasaba'dan son-
ra ikinci uzun metrajlı filmt 'Mayıs Sı-
kıntısı' ile 10 Arahk'tan itibaren izleyi-
cilerin karşısına çıkmaya hazırlanıyor.
Ceylan, 'Kasaba'da, çocuklugunun geç-
tiği Çanakkale'ye bağlı Yenice'yı me-
kân seçmişti kendine, Mayıs Sıkıntısı da
yine aynı mekânda çekildi. Filmi sade-
ce yönetmekle kalmayıp senaristliğini
ve görüntü yönetmenliğini de ustlenen
Nuri Bilge Ceylan, filminde anne ve
babasını oynatıyor.
Nuri Bilge Ceylan. 1997'de <Ka«ba*
ile Türk sinemasında kendine has yer
edinen genç yönetmenlerden. Siyah-
beyaz, 'ağır' ritim ve küçûk bütçeli Ka-
saba ile sinema dünyasına giren yönet-
men, bu kez renkli, sesli ve kendi deyı-
şıyle kalabalık oyuncu kadrolu 'Mayıs
Sıkınfısı' ile yerini pekiştinneye aday.
'Mayıs Sıkıntısı' bu yıl Aton Portakal
FilmFestivali'nde Ceylan"a. En îyi Yö-
netmen. En lyi İkinci Film, En lyi La-
boratuvar Ödülü'nü getirdi. Jüri aynca
filmdeki bütün amatör oyunculara özel
ödül verdi.
Otobiyografık denilebilir
- Mayıs Sıkıntısı, bir yönetmenin bü-
yüdüğü kasabada film çekme çabalan-
nı anlatan bir film. Filmi oto-biyografik
olarak (a nımla> abiür mhiz? Kurgu ne-
rede de\ re\e giriyor?
NURİ BILGECEYLAN -Otobıyog-
rafik olduğu söylenebilir.. Senaryo bü-
yük ölçüde, ilk fılmim Kabasa'yı çeker-
ken yaşadıklanm ve gözlemlerimden
oluştu. Ama tabii ki hikâyeyi sağlam-
laştırmak ve belli bir dengeyi sağlamak
için hayal ürünü şeyler kattık.
^MayısSıkıntısTıidababamzıaruafcr-
ken onun ekseninde neleri ele alnorsu-
nuz?
CEYLAN - Ashnda babam hakkın-
da daha kapsamlı bir film yapmak isti-
yordum. Başlangıçta niyetim onun kim-
selere benzemeyen taraflanna eğilmek-
ti. Ama galiba film, babamın özgün ve
beni hayTete düşüren taraflannı değil
de, daha çok tipik, herkeste var olabi-
lecek bir özelliğini öne çikardı. Yaşa-
ma gücünü birbiri ardına edindiği amaç-
larla, bunlara ulaşmak için giriştiği so-
nu gelmez mücadeleler içinde bulan,
tüm vaktini bu mücadeleyi lehıne çevi-
recek stratejiler geliştirmekle harcayan,
bu yüzden de biraz bencilleşmiş ve in-
sanlara güvenini biraz yitiımiş bir ka-
rakter çıktı ortaya.
- Filmi Çehov'a adryorsunuz...
CEYLAN - Evet. tster film yaparken
ister normal yaşantımı sürdürürken, Çe-
hov'un dünyasının her zaman güven
verici, ılık bir yorgan gibi üzerimi ört-
tüğünü ve beni ısıttığını hissetmişimdir.
- Gerek kullandığımz dil gerekse içe-
rik olarak Tiirk sineması içinde özgün
bir konumasahipsiniz. Bu SzeDiğiııizi na-
- sâ twnmlıyorsunuz? ' • " " *
CEYLAN - Bilmiyorum. Ben sade-
ce algılanm ya da sezgilerimle yakala-
yabildiğim bir dünyayı elle tutulur ha-
le getirmeye çahşıyorum. Ancak sine-
mada niyetlerle sonuçlar arasında bir
orantısızlık ortaya çıkması her zaman
diğer sanatlardan daha kolaydır. Ama or-
taya çıkardığım ürünlerin diger ürünler
ya da Türk sineması içindeki konumu-
nu değerlendirmek benim işim degil.
Aigüanmda keskinlik köreldi
- Türk sinemasında son ydlarda yeni
bir oluşum söz konusu. Bir tarafta Ze-
ki Demirkubuz, Dervış Zaim gibi "fa-
kir', kendi yagıyla kavrulan yönetmen-
ler; bir tarafta da Sinan Çetin, Musta-
fa Altıoklar gibi geniş olanaklara sahip
isimler var piyasada_ Türk sinemasın-
daki bu sınıflanmayı nasü görüyorsu-
nuz?
CEYLAN - Modern dünyanın piya-
sa koşullan artık bu tip sımflanmalan
zorunlu kılıyor. Artık büyük prodüksi-
yonlar için belli kalıplara uyan, oyunu
kurallanna göre oynayan ve riskleri mi-
nimumaindiren projeler vazgeçilmez gö-
•zâküyor. teimi «memadakr rtedefl^i
doğrultusunda, kimi zorunluluktan, ki-
mi kişiliğinin ya da ilkelerinin dayattı-
ğı birtakım zorlamalann etkisiyle sine-
ma ile bir ilişki içinde. Tabii kişisellik
ticari sinemanın ticari kurallanyla çe-
liştiği için, kişiselliğin kendini kayıtsız
şartsız dayattığı yöntemler kendi üretim
koşullannı yine kendıleri yaratmak zo-
runda kalıyorlar. Bunun bedeli de sine-
ma için diğer sanatlara göre ne yazık ki
daha ağır. Ama sonuçta yapacak bir şey
yok. Tarkovski'nin deyişiyle, sanatçı, ya
yeteneğini son damlasına kadar ve bü-
tünüyle ortaya koymak ya da ruhunu üç
kuruşa satmak arasında bir tercih yap-
mak durumunda.
- Filmlerinizde minimalizmin etkisi
nedir?
CEYLAN -Bugün çok somut olarak
hissettiğim şey, algılanmdaki keskinli-
ğin giderek körelmekte olduğu. Ancak
bir türlü emin olamadığım; bunun sa-
dece giderek yaşlandığım için mi yok-
sa içinde yaşadığımız fazlalıklar kültü-
rünûn etkisiyle mi olduğu... Belki iki-
si de, ama sadece üretim koşullan ve büt-
çe açısından değil, sinemanın anlatım
araçlannırfbeHı bir rutrmrluhılela kulla--
1
nılması da benim için önemli. içinde ya-
şadığımız kaotik ortama, tüketim çılgın-
lığına, fazlalıklar kültürüne karşı mü-
cadele etme, direnme şeklim benim bu
biraz da.
Orhan Bcırlashn ardından
Antep insanlarma özgü coşku dolu bir yürek taşıyordu
CEVAT ÇAPAN
Orhan Barlas için böyle bir
yaa yazacağunı hiç
düşünmemistim. Onun
hastalandığı, yoğun bakunda
olduğu haberi nasü da
irkiltmişti bizL Salı günleri
Adam Yayınevi'ne her
uğrayışunda, Orhan Barias
sinemaya gitmeden önce
Turgay Fişekçi'ye yazısnu
bırakmaya gelmişse kısa sürse
bile büyük bir şenlik yaşanırdı
onun odasında. Her şeyden
konuşurduk onunla:
Sinemadan. trvarrodan.
televizyondan, dil
sorunlanndan, politikadan,
kısaca hayattan.-
Ne kadar az bir arada
olmuştuk. Oysa bu kısa
karşdaşmalarda bile onu
dinleyip tanıdıkça ne büyük
bir sevgi saygı ve hayrardık
uyandırmıştı bizde. Bu
duygulann nedeni onun
içtenliği ve üslubuydu
kuşkusuz. Gezip gördüğü,
ilgÛenip tanıdığı her şeyi bizle
paylaşmasındaki cömertüği de
bizi ona bağlamıştı.
Adam Sanat dcrgisine verdiği
yazüan daha \a\ ımlanmadan
okumak Turgay Fişekçi'nin
bize bağışladığı bir ayncalıkü.
Bu yazılarda her zaman
özlemini duyduğum bir
eleştirel bitinç ve duyarhğm
şaşırücı tutariılığını
bulurdum. Hem de her
konuda. Zaman zaman çok
sevdiği partisine, CHP'ye,
>-apılan yanlışlar yüzünden
telefonla öfkesini açıklaması,
birukte yaşama sanaünı
savsaklayanlara karşı
benimsediği insan değerlerini
büviik bir incenkle
haûrlatması bizün için her
zaman örnek bir davranışn.
Birukte Gaziantep'e gitmeyi
tasarladığunız bir sırada
Antep'i Antep yapan bu güzel
insanın acısını onu sevenlerle
paylaşmaktan başka bir şey
yapamıyoruz şûndi.
Orhan Barlas'ı çok
özleyecegiz.
nun
yaklaşımları
hep olaylan
ve olgulan
temel, kalıcı
değerler
kurabilmek
üzerineydi.
Şaşırtıcı
ölçüde açık
sözlüydü.
Öyle bir
öfkesi vardı
ki, öfkesinden
sevgi taşardı.
Öfkeli ve güleryüzlü
TURGAY FİŞEKÇt
Orhan Barlas ı se\ gili arkadaşlan kim bilir ne
güzel anlatırdı; Ömer Asun Aksov'dan Nurullah
Âtaç'a. Onat Kutiar'dan Ülkü Tamer'e...
Ben, oldukça geç. "Adam Sanafta yazmaya
başladığı 9O'lı yıllann başında tanıdım.
Antep insanlarına özgü o öfke ve gülery'ûzlülü-
ğün bir arada bulunduğu coşku dolu bir yürek ta-
şıyordu. Tiyatroyla, sinemayla, dille. türlü kültür
sorunlanyla ilgilenir, sonunda hepsini dönüp do-
laşıp siyasal kültüre ve mücadeleye bağlardı.
CHP'nin sarsılmaz bir üyesi, yılmaz bir eleştir-
menıydi. Belki son on yıldır, partisinin çizgisin-
den, sağa yanaşmasından, gerçek de\iimci kimli-
ğinden uzaklaşmasmdan hiç hoşnut değildi. Sık sık
genel merkeze uyan yazılan gönderir, telefon eder.
eleştirilerini iletirdi. Günümüz insanlannda artık
pek rastlanmayan. şaşırtıcı ölçüdekı açıksözlülü-
ğü ise kişiliğinin aynlmaz birparçasıydı.
Sinema gidişleri öncesinde, sabah saatlerinde uğ-
radığı yayınevinde, onun sözünü sakınmayan eleş-
tiri ve irdelemelennin coşturduğu, düşünceleri-
mizde yeni ufuklar açan tartışmalar yapardık.
Onun hem bu denli öfkeli hem de hiç gönül kı-
ncı olmadan bunu yansıtabilmesi şaşırtıcı gelırdi
bana. Öyle bir öfkesi vardı ki, öfkesinden sevgi ta-
şardı.
Günümüz toplumlannda bütün değer yargılan
sarsılır, temel değerler yerini, geçici, günlük çıkar-
lara bırakırken, onun yaklaşunlan hep olaylan ve
olgulan temel. kalıcı değerler üzerine kurabilmek
üzerineydi. Sık sık Fransız TV5'inde seyrettiği, ta-
dına doyamadığı kültür ve tarüşma programı Cul-
ture de Buillon'dan (Kültür Çorbası), orada izle-
diği bir yapıt ya da konu üzerine saatler süren dü-
zeyli tartışmalardan söz ederdi.
Orhan Barlas gibileri, yani tutarlı kişilikleriyle
çevrelerinde genışbir ilgi alanı oluşturabilmeyi ba-
şaranlann arkalanna bıraktıklan boşluk, ne yazık,
yeni kuşaklar arasında böylesine kişiliklerin gö-
rülmemesi nedeniyle daha büyük oluyor.
Böylesi kişilikler. daha çok Cumhuriyet'in ilk
yıUannda yetişen kuşaklardan ^ıkmış hep. 1930'la-
nn Antep Halkevi'nde Vedat Orfi'den tiyatro, pi-
yano ve dil dersleri almış, babasının arkadaşı dil-
ci Ömer Asım Aksoy'la o da arkadaş olabiİmeyi
başarmıştı. Tek pani baskı dönemi diye eleştiri-
len, ama sonuçlanna. yetiştırdiği insanlara bakın-
ca nasıl bir özgürlük ve gelişme dönemi olduğu
her gün biraz daha anlaşılan Cumhuriyet'in ilk
yıllannm aydınhğı içinde oluşmuştu kişıligj.
Bu kişilikti, siyasal amaçlarla Turgut Özal'a
verilen onursal doktoranın ıptali için yalın bir yurt-
taş olarak Danıştay'a dava açan ve kaybeden.
Birkaç ay önce, dergide iki yıl daha, yani 2001 'in
sonunadekyazacağını,sonradabırakacağını söy-
lemişti. Üstelik iki yıllık, yirmi dört adet yazısmı
da, üzerlerine hangi ayda yayımlanacağını belir-
tip teslim etmişti.
Dergi sayfalannda ve yüreklerde sürecekaydın-
lığı.
Bugün Benim Doğum Cünüm' başlıyor
'Eleştirmenleri
takmıyorum'Kültür Servisi-Hürya Av^ar
Ağustos K.ültürMerkezi'nin sah-
neye taşıdığı 'Bugun Benim Do-
ğum GÜDÜm' adlı oyunu ile bu-
gün ilk kez tiyatro sahnesinde
rol alacak.
Bbunr Ö. Şerbetçioğlu'nun
yazdığı, yönetmenliğini Maz-
hım Kiper'in yaptığı, kozmetik
markası Pastel'in sponsoriuğu-
nu üstlendiği oyun Beyoğlu Mu-
ammer Karaca Tiyatrosu'nda
sahneleniyor. Oyunun sahne ve
kostüm tasanmı Töğrul Arsever,
koreografısi Oköç Ke-
resteti.besteleri de Le-
veotÇokerımzasınıta-
şıyor.
Oyunun ataerkil top-
lumun doğal sonuclan-
nı yaşayan kahramanı,
emeğini, gücünü sev-
gisini, bedenini ve ru-
hunu hatta günümüzka-
dını olduğunu kadın ol-
duğu için karşıhk bek-
lemedenveriyor. Alma-
ya alışmış erkekler or-
dusu içinde varolmaya
çalışan kadtnlann far-
ketmeden yitirdikleri
kişilikleri, ruhsal du-
rurnlan, aile yaşamlan,
birikimleri ve hedefle-
ri herkesin bir dramı
olarak aktanhyor.
İlk sahne deneyimi-
ni değerlendirirken
"BaşanboMuğumubi-
Hyorum. Sırtımda pek
çok insanın yükfinü ta-
şrvorum ama kesinükk başara-
cağun.l\i biroyuneuyunı'' diyen
Avşar kendisini eleştirmeye yel-
teneceklere gözdağı vermekten
çekinmiyor: "Çoketeşririalaca-
ğımı bilij'onım. Tryatrocular ve
eleştirmenler mutlaka olumsuz
şe\lersöyle>ecek. Saygı duyuyo-
rum ama büanler ki kimsryi tak-
mryorum. Eleştirmenkr nıutla-
ka hata bulacaklar ama bunu
yapmadan önce kendüerini be-
nim yerime koysunlar. Belki de
%a<roya yeni bir soluk, yeni bir
yonım, yeni bir izteyici kazandı-
raca^m. BunugörnieHkngdme-
süüer."
Avşar'm tiyatrocu ve eleştir-
menlere henüz oyun başiama-
dan gönderdiği bu mesajin ne-
deni kendisini tek kişitikoyun oy-
nayabilecek yetenekte gördûğü
için tebrik eden erkek bir tiyat-
rocunun eleştirisi.G«T;ek tiyat-
roculann kendisini bu işe soyun-
duğu için alkışlaması gerektığı-
ni söylerkea yaşadığı güçlükle-
ri sırahyor: "Çok zor spoosor
Avşar için tiyatronun önemı, ilk kez
ovıınculuğununkar^hğınırıemenalmas.
buiduk.Befldde depremden do-
layı özel koruluşlar yeterli ilgi>i
gftstermediler. Bu, sanata veri-
len değer açısından beni çok üz-
dü. İnanmazsnuz son iki güne
kadar dekorum ve kostümüm
yoktu. Buoyundanhiçbirkazan-
am yok. busüre içinde paraka-
zanabileceğun pek çok işi geri
çevirdim. Sonuç olarak son kez
beni takdir edenkre tesekkûrk-
rimi ileth-orum.eleştirecekolan-
larada hiç umurumda degüsiniz
dnorum."
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Şahipsiz Bip Gençliğe
Önerilep(i)
Özellikle 1980'den bu yana, sizleri, yani altmtş
beş milyonluk bir ülkede nüfusun büyük çoğunlu-
ğunu oluşturan gençlik kesimini neredeyse bü-
tünüyle bir yana bıraktık.
önce, her uygar ülkenin üzerine en çok titredi-
ği kurumlar arasında yer alan üniversiteyi, üniver-
sitelerinizi anarşinin temel kaynağı diye gösterip
aşağıladik. Ardından da sizleri, yani o kurumlarda
okuyan gençleri bu ülkenin insanlanna birer po-
tansiyel suçlu olarak tanıtmak için elden ne ge-
liyorsa yaptık.
12 Eylül ürünü yasal düzenlemeler aracılığıyla siz-
lere politikayı yasakladık. Böytece, herhangi bir
toplumda yaşayan her insanın doğal hakkı olan bir
haktan, yani kendi toplumundaki yöneten-yöne-
tilen ilişkileri üzerine düşünme ve düşüncelerini
uygun forumlarda açıklama hakkından sizleri yok-
sun bıraktık. Tıpkı Türk Dil Kurumu ve Türk Ta-
rih Kurumu'nu, Atatürkçülük adına Atatürk'ün
vasiyetini hiçe sayarak birer devlet dairesıne dö-
nüştürüşümüz gibi, sizleri de, yaşadığımız cumhu-
riyetin kurucusunun "fikrihür, vicdanı hürnesiller"
yetiştirilmesi yolundaki gelecege yönelik buyruğu-
nu hiçe sayarak, böyle yetişmenizi olanaksız kılan
ortamlara ve eğitim yöntemlerine mahkûm ettik.
Sizlere, Atatürkçülük adına politikayı, yani ülke-
nizdeki yöneten-yönetilen ilişkileri üzerinde genç
beyinlerinizle düşünce üretmenizi ve düşüncele-
rinizi tartışmanızı yasaklarken, iktidar tutkusu ve
oy avcılığı adına tekkelere ve dergâhlara üye ol-
ma hakkını bol keseden tanıdık. Elinizde, çanta-
lannızda taşıdığınız her kitaba potansiyel birer suç
aleti gözüyie bakarken, neleri okuyabileceğinize,
hangi tiyatro oyunlannı ızleyebileceğinize kendi
kafamıza -ve elbette, çıkariarımıza!- göre karar ve-
rirken, sizleri yeşil bayraklarla, dinle ilintisiz hura-
fe ve iftiralarla avlamak isteyenlere yıllar boyunca
hiç sesimizi çıkartmadık.
Böylece de sizleri, gelecege yönelik adil düzen,
parasal koşullar açısından rahatyaşamlar, dünya-
ya ayak uydurarak "globalleşen" bir ülkede mut-
lu yaşamlar gibi vaatlerie sözde sahiplenirken, al-
ternatrfler üzerinde düşünme özgürtüğü bağ-
lamında bütünüyle şahipsiz bıraktık!
Yaklaşık son yirmi yıl boyunca Türkiye'de üni-
versitelerin sayısını ikiye, üçe katlayıp, sizler için
meydanlarda, "8Ü ülke gençlerine daha ne ver-
sin!" diye bağırdık. Oysa gerçekte yaptığımız, ço-
ğunlukla adı üniversite olan binalann sayısını art-
tırmaktı; o binalardayannın kuşaklarının karşısına
çıkartacağımız kafaların niteliği, yetişme ve yaşa-
ma koşullan, başka deyişle gerçek anlamda bir bi-
limsel araştırma ikliminin hangi çevre koşullan
içerisinde varolabıleceğı ve varlığını sürdüjebile-
ceği üzerinde düşünme gereğıni duymadık. Özerk-
lik kavramı ile bitimsel özgüriük arasındakı on-
suz olunamaz ilişkiyi, Batı'da üniversite varoldu-
ğundan bu yana bu kurumun temel taşı sayılmış
bir ilişkiyi ülkemlzde bilerek göz ardı ettik.
Özel hukukumuz gereği Türkiye'de her derne-
ğe tanınmış bir hakkı, kendi yöneticilerini doğru-
dan seçme hakkını üniversıtelerimize tanımayı
sakıncalı buiduk. Dahası, üniversitelerimizin ken-
di öğrencilerinin sayısını, niteliklerini vb. saptama,
bölümler açma ile ilgili karariannı bile onay koşu-
luna bağlayarak, onlan sizin gözünüzde hukuken
vesayet altındaki kurumlara dönüştüımekte bir sa-
kınca görmedik.
Böylece sizleri, üniversiteleriniz bağlamında da
şahipsiz bıraktık!
Bütün bunları yaparken tek bir amacımız vardı:
Sizleri de kendimiz gibi yetiştirmek.
"Gelecek, sizlerindir!" diyorduk, ama bir koşu-
lumuz vardı: O sizlerin olmasını istediğimiz gele-
cek, biztm kendi kafalanmızda biçimlediğimiz söz-
de gelecekten milim fart<ryla bile aynlmamalıydı!
Böylece, sözde sizlerin olmasını istediğimiz ge-
leceği daha baştan ipoteklerimiz altına almıştık.
Ya da, alabileceğimizi sanıyorduk.
"Sanıyorduk" diyorum, çünkü şimdi, ülkenizin
yeni bir bin yılın eşiğinde bir yol aynmına vardığı
şu zaman parçasında, siz isterseniz eğer, geçmi-
şin ve bizlerin bütün bu ipoteklerini geçersiz kılıp,
gerçek anlamda sizlerin olacak bir geleceği biçim-
lemeye koyulabilirsiniz.
Einstein'ın dediği gibi, hemen yann sabah, ken-
di gözlerirûzle görmeyi. kendi duygulannızla
duymayı ve kendi beyninizle düşünmeyi tek ya-
şam biçimi sayarak!
Haftaya görüşmek üzere...
e-posta: ahmetcemaKn superonline.com
acem20(a hotmail.com
Osmanlı'nm Dış Dünyaya Bakışı
• Kültür Servisi - Sanat Tarihi Demeği'nin,
Osmanlı Devieti'nin Kuruluşunun 700. Yılı
etkinlikleri çerçevesinde düzenlediği 'Osmanlı'nm
Dış Dünyaya Bakışı' başlıklı seminer yann Mimar
Sinan Üniversitesi Oditoryumu'nda düzenlenecek.
Osmanlı'nm doğuya ve batıya bakışının sanat tarihi
açısından irdelendiği semmer, 10.00-16.30 saatleri
arasmda gerçekleşecek. Prof. Mustafa Cezar, Doç.
Dr. Turgut Cansever, Prof. Dr. Rüçhan Ank, Prof.
Dr. Oktay Aslanapa, Prof. Dr. Yıldız Demiriz, Yrd.
Doç. Dr. Yaşar Çoruhlu ve Yrd. Doç. Dr. Şebnem
Temir'in konuşmacı olarak katılacağı seminerin
sonunda Prof. Filiz Kamacıoğlu konu ile ilgili
eserlerden oluşan bir piyano dinletisi sunacak.
BUGÜN
• İDOB. AKM'de saat 20. OO'de 'Tath Charity'
adlı müzikalini sahneliyor. (251 10 23)
• AKSANAT'ta, Prof. Dr. Metin Sözen, Prof. Dr.
Cevat Erder ve Oktav Ekinci'nin konuşmacı olarak
katıldığı "Çevre ve Kültür Öncelikli Yeni Gündem"
başlıkh söyleşi saat 19.00'da izlenebilir. (252 35 00)
• BABYLON'da, Alman Kültür Merkezi ve
Kodmüzik işbirliğiyle düzenlenen Alman post
rock'ınm önemli grubu "To Rococo Rofm konseri
saat 21.30'da başlıyor. (249 20 09)
• BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT
MERKEZİ'nde, saat 18.30'da Dr. Kemal Nuri
Özerkan'ın yönettiği "Doğumunun 100. Yılında
Münir Nurettin Selc.uk'un Anısma" başlıklı söyleşi
yer alıyor. (292 06 55)
• İTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde, B.
Bertolucci'nin "D Te Nel Deserto" adlı fılmi, saat
19.00'da gösteriliyor. (293 98 48)