Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1OARALJK1999CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur(« cumhuriyet.com.tr 15
Nııri Bilge Ceylan'rn ikinci filmi, yalrn biçemi, tekniği ve içtenliğiyle katıksız bir başyapıt
Başrolde 'hayatın ritmF aüyorBaştan belirtmeli, genelde hep aynı,
bildik kamera hareketleri, bildik çerçe-
velemeler, aynı mızmız öyküler, aynı
yavan sesler ve renklerden ibaret film-
lenmiz arasında, Nuri Bilge Ceylan'ın
bugün gösterime giren ikinci uzun ese-
ri 'Mayıs Sıkmtısı', sinemamızda bugü-
ne dek yapılagelen film içinde film' çe-
şitlemelerinden aynlan, standart piyasa'
işlerinden farklı, bütünüyle aynksı du-
ran. yalın, özgün bir başyapıt; beylik
deyişle, sinemamızda yeni bır kilomet-
re taşı.
Son Antalya-Aitın Portakal yanşma-
sında büyük ödülü vermekten nedense
çekinenjürinin, sadece en iyi ikinci film,
en iyi yönetmen ve laboratuvar Altın
Portakallanna layık görüp tüm oyuncu-
lanna da jûri özel ödülü dağıtaiak ba-
şından savdığı 'Mayıs Sıkıntısı', bir kez
daha rüzgâr hışırtısı, ağustos böceği cır-
cın, apaçık gökyüzünde akan bulutlan,
yeşil çayırlan ve ormanlanyla kırsal ke-
simin güzelün atmosferini beyaz perde-
ye taşıyor, nerdeyse hayatı bire bir ak-
tararak. Bu fümde hayatın kendısi var!
Konusu, çocukluğunun ardından çe-
kip gittiği kasabasına film çekmeye dö-
nerek genel-özel huzuru kaçıran, gün-
delik sorunlanyla kuşablmış herkesin dü-
zenini bozan, yakınlannı da maddi ne-
denlerle, zorla filminde oynatan, ba-
ğımsız bir sinemacının (ve yakın çev-
resindekılerin) öyküsü olarak özetlene-
bilecek 'MayB Sıkınası'nın kahraman-
lan, yönetmen (Muzaffer Özdemır), ba-
bası, annesi (Mehmet Emin, Fatma Cey-
lan), üniversiteyi kazanamamış akraba-
sı (MehmetEmin Toprak) ve müzikli bir
saat edinmenin hayalini kuran küçük
yeğeni (Muhammet Zımbaoğlu).
'Kamerah adam'ın dönüşü
Hayatta hep para getirmez işlerle uğ-
raşmış, 40 yaşa merdiven dayamış, si-
nemacı oğul- 'kamerah adam'. yönet-
men N.B. Ceyian'ın ta kendisi aslında,
zaten film de ' N A Ceylan'ın itiraflan"
baştan sona. ('Suçluluk duygusu veren bazı yan-
lannın üstüne gıtmek istediğinden' bu filmi yap-
tığını belirtiyor bir söyleşisinde Ceylan. Yönet-
men dediğin de. filmi için kaçınılmaz biçimde baş-
kalannı kullanan bir bencil, bir narsist değil mi-
dir zaten?) Yıllardır baktığı orman köşesini ka-
dastroculara kaptırmamanın mücadelesini veren.
ağaçlannı orman idaresinden kurtarabilmenin(!)
peşındekı. kanun kıtaplanna gömülmüş. 'her ma-
yısta içini sıkıntı basan' toprak ve gönül adamı ba-
başı^kpmşularıyla da bahçe duvan anlaşmazlığıa-
dadır.
Büyük kentin yolunu çoktan tutmuş yaşıtlan.
yüksek öğrenimlerini sürdürür, ev-bark, iş-güç
sahibi olurken. bir türlü sınavı kazarup üniversi-
teye gidemeyen 23 yaşındaki kuzeni de, fılmde
'Mayıs SıkmbsTnda,
yıllardır yetiştirdiği meşe
ağaçlannı orman idaresine
kaptırmamanın
mücadelesini veren, toprak
ve gönül adamı - baba
Mehmet Emin Ceylan'ın ve
bağımsız sinemacı - kamerah
adam- \ önetmen oğhı
Muzaffer Özdemir'in
doğanın koynunda gevşeyip
dinginnge eriştikleri
sahnelerden biri.
Yönetmen, senaryo,
kamera, montaj:
Nuri Bilge Ceylan /
Ses: Ismail
Karadaş/
Oyuncular:__
Muzaffer Özdemir,
Mehmet Emin
Ceylan, Fatma ,
Ceylan,
Muhammet
Zımbaoğlu,
Mehmet Emin
Toprak, Sadık
Incesu, Nihat
Çakmak/1999
oynayıp sonrasında da tstanbul'a, yönetmenin ya-
nına kapağı atmak hayali içinde, zar zor bulduğu
fabrıkadaki işinden hemen aynlıverir. Sorumlu-
luk nedir öğrensin diye, 40 gün kırmadan, cebin-
de yvunurta taşıyan, yönetmenin 8 yaşındaki ye-
ğenı ya da herkese kol kanat geren, kocasına inat-
la iş yapmamasT gerektiğini anımsatan, evin te-
mel direği. anaç ve bilge annesi, taşrayla kent kül-
türü arasındaki karşıtlıklar üstüne gelişen fılmin
zihnımize nakşolunan öteki kanlı-canlı tipleri.
Kolayca unutulmayan 'gözel insan' portreleri çi-
zen N.B. Ceylan, farklı yaşlardan bu kahraman-
lannın yan öykücükleriyle örerek, uzun, lirikplan-
sekanslarla nakış gibi işlemiş 'Mayıs Sdanası'nı.
Gerçekle kurmacayı kaynaştınp birebir fimiçm-
de fîbn' öyküsüyle örtüştürerek, çoğunlukla do-
ğaçlamayı yeğleyerek, alabildiğine dingin, yalın,
yer yer naif ve sıcak bir anlatım tutturan. saf- bel-
gesel sinemamn lezzetini duyumsatan N.B. Cey-
lan, standart klişelerin çok üstüne çıkan, hayatın
ritmini yakalayan, seyircinin bakışmı zenginleş-
tiren, kısacası her zaman rastlanmayan türden bir
film yapmış sonuçta.
Anneye- babaya güzelleme nitefiğinde
Aym zamanda. anneye-babaya (özellikle baba-
ya) bir güzelleme niteliğindeki, her karesinin ade-
ta bir sanat fotoğrafma dönüştüğü film, unutul-
maz yüzler ve sahneler içeriyor.N.B. Ceylan'ın sa-
bırla, özenle, bilinçle yaptığı kişisel sinemasınm
şimdiki doruğu 'Mayıs Sıkmnsı'. Bittiğinde, yö-
netmeninin eline sağlık dedirten ve saf sinema şe-
refîne üç kere sagol sagol çektirten film,
2 saat süresince kimi çelişkilerin üstü-
ne üstüne gidıp (ınsan-doğa, taşra-kent,
vb.), özel-kamu mülkiyeti çanşmasına de-
ğinerek 'paylaşıhnayan sevgüere, unu-
tuhnuş geçmişe' yöneliyor ve bunlan,
alabildiğine saf-doğal olanın tadına sa-
hip, lirik, içten, duru ve bütünüyle kişi-
sel, özgün bir sinemayla gerçekleştiriyor.
Fotoğraftan yetişen, genelde her şeyin
film konusu edılebileceğine, her şeyden
film yapılabıleceğine ınanan Ceylan, son
5 yıldır dikkatle, sabırla, Çanakkale'nin
Yenice ilçesınde yaşayan babasıyla an-
nesinin ve yakınlannın kahramanlanıu
oluşturduğu 'Koza'yla (1995, siyah be-
yaz, 20 dak), ilk uzun filmi 'Kasaba'da-
ki (1997. siyah beyaz, 90 dak.) ka) bel-
geselimsi ve otobiyografikimsi kişisel
öyküsüne kaldığı yerden devam ediyor
'Mayıs Sıkınüsı'nda. lOObindolarama-
lederek bu kez sesli ve renkli çektiği
ikinci filmiyle yine hiç ödün vermeksi-
zin kendine özgü, kişisel sinemasmı sür-
dürüyor, dört dörtlük bağımsız N.B. Cey-
lan.
Gerçekten birbirinin devamı gibi, ay-
nı konunun çeşitlemeleri sayılabilecek ve
hem birbirini bütünleyen hem de birbi-
rinden ayn seyredilebilecek bu kısa 'Ko-
za\ uzun 'Kasaba' ve renkli 'Mayıs Sı-
kıntısı' üçlemesiyle N.B. Ceylan'm şim-
diden sinema tarihimizde özel bir yer
edındıği ileri sürülebilir. Hatta dünya si-
nemasında bile, böylesi bir örneğe (ay-
nı temanın farklı formatlarda, başanyla
anlatümış 3 varyasyonuna) raslamak ola-
sı değil her zaman.
Efine saglık Nuri Bilge CeylanT
Filmin eleştirilecek yanı, cinsellik bo-
yutunun eksikliğı. Cinselliğin, gelenek-
İerin-göreneklerin ağır bastığı taşrada
biraz yoksanmasmdan kaynaklanıyor bu
belki de.
Filmin sıradışı doğallığında, içtenliğin-
de. çoğu kasabalı olan, amatör oyuncu-
lann kullanılmasının ve doğaçlamanın da
payı v
r
arkuşkusuz, Italyan Yenigerçekçi filmlerin-
deki gibi. Yuvadan uçan kuş gözüyle aynlman ai-
le sırlanna, paradoksal bakan ve seyircinin belle-
ğine unutulmaz görüntüler yerleştiren N.B. Cey-
lan'ın bu evrensel üçlemesine ancak şapka çıka-
nlıp alkış tutulabilir bizce.
Senaryosundan kamera çalışmasına, doğal ses-
lere de yer veren müziğinden yapımcılığına ka-
dar her şeyini N.B. Ceylan'm üstlendiği 'Mayıs
Sıkmtısı', bir arkadaşın sözcükleriyle, 'Tabiatana,
devlet baba ve zaman üstüne'. kesinlikle kaçırıl-
mayacak bir film özetle. Beylik deyişle, her sine-
T /
maseverin görmesi gereken, kanımca mevsimin
en önemli Türk filmlerinden biri N.B. Ceylan'm
'Mayıs Sıkmtısı', belki de birincisı... (Bu yazı bu
filme duyulan, katıksız bir hayranlığın ifadesidir.)
Ömürboyu hapsin komedisi
Sürekli çatışıp çekişen, didışıp ıtişen,
ama aynı zamanda mecburen birbinne
katlanan, bütünüyle birbirine karşıt iki
karakterden oluşan çiftlerin hikâyeleri-
ni anlatan filmlerin izini süriiyor, deri-
sinin rengini merak ettiğim yönetmen
Ted Demme'ın Eddie Murphy- Martin
Lawrence ıkilisini bir araya getirdiği,
'Müebbet Kuşlan' adıyla gösterime çı-
kanlan 'Life'. Genelde biri beyaz, öte-
ki siyah olan ikı kahramanın zorunlu
olarak birbirlerinin kişUiklerine, yetenek-
lerine saygı duymayı, sonunda öğrendık-
lerinin vurgulandığı, 'The Defîant Ones-
Kader Bağlavmca'dan (Stanley Kramer,
1958) 'In the Heat of the Night- Gece-
nin Sıcağında'ya (Norman Jevvison,
1968) ya da '48 Hours-48 Saat'e (Wal-
ter Hill, 1982) kadar uzatılabilecek ba-
zı Hollyvvood klasiklerinin mirasını ta-
şıyan, Amerikan sınemasında belli bir
geleneğin uzanüsı sayılacak 'Life-Mü-
ebbet Kuşlan', cinayetle suçlamp oldu-
bim'ye getirilerek ömürboyu hapse mah-
kûm edilen, karaderili iki küçük üçkâ-
ğıtçmm, uzun yıllara yayılan hikâyesi-
ni ve hiç tükenmeyen kaçış umutlanm
aktanyor.
New York'tan Mississippi'ye
Llfe/Yönetmen: Ted
Demme / Senaryo: Robert
Ramsey, Matthevv Stone /
Kamera: Geoffrey Simpson
/ Müzik: VVyetef Jean /
Oyuncular: Eddie Murphy,
Martin Lavvrence, Ned
Beatty, Nick Cassavetes,
Bernie Mac, Obba
Babatunde, Rick James,
Miguel A. Nunez Jr. /
ABD1999(UIP)
bir mutlu finale bağlamyor ve sondaki
yazıdan artık 90'a merdiven dayamış
kahramanlanmızın, hâlâ sağ ve Har-
lem'de beraber olduklannı(!) öğrenerek
aynlıyoruz 'Life'dan.
'Knrt Adam Londra'da'yla Oscar ka-
zanmış, mak>r
aj sihirbazı RickBaker'ın
becerisinin ürünü bir inandıncılığa ka-
vuşturularak iki mahkûmundeğışüc yaş-
lannı başanyla yansıtan film, ekono-
mik bunalım döneminden (1930'lu yıl-
ların başından) günümüze kadar
Yaşlı, bilge bir mahkûmun (Obba Ba-
batunde), bir hapishane mezarlığında
mezar kazan iki genç mahkûma. tanığı
olduğu, iki müebbete mah-
kûm kahramanımızm birbi-
rine kanşmış, 60 yıllık, dra-
matik yaşamlannı anlatma-
sıyla başlayıp geriye dönüş-
lerle süregelen filmde, ya-
nm yüzyüdan fazla bir zaman
öncesine, içki yasağı ve eko-
nomik bunalım döneminin
Amerika'sına yollanıyoruz.
Doğuştan dolandıncı ruh-
lu, çenesinden kurtulunmaz,
amansız sahtekâr Ray, ha-
pishane koşullarına uyum
sağlıyorsa da hep isyan ve
itiraz halindeki, inatçı ve ak-
si Claude'un başı beladan
kurtulmuyor. Günün birin-
de hapisten kaçabilecekleri-
ne ilişkin umutlanm hiç yi-
tirmeyen, farklı mizaçtaki bu
tuhaf mahkûm ikilınin uzun
yülara yayılan mahpusluğu-
nu konu edinen film, birbir-
lerine sürekli kedi-köpek gi-
bi hırlayıp kalplerini kırsalar,
yıllarca küs kalsalar bile,
Ray'le Claude'un her şeye
karşın dost kalabileceklerinin
altını çizen, herkesi aldatıp
sonunda hapisten kaçtıklan OscaradayıEdwardNorton 'DövüşKıuubü'nde.
ABD'nin yakm tarihinden, (haber film-
lerinin montajlanıp kullanılmasıyla), si-
yah- beyaz kesitler vererek süriiyor, Ja-
ponya'nınteslimi - 2. Dünya Savaşı'nın
sonundan Martin Luther King, Mu-
hammet Ali'ye, Başkan Kennedy'den
Jimi Hendris'e ve Armstrong'un ayda
ilk adımına kadar.
Dram-komedi bulamacı
Black Cinema'nın ıkı tamnmış stan-
nın sürüklediği, güneye özgü, kemikleş-
miş ırkçılık atmosfennın de sindiği fil-
me kimi zaman hınzır bir komedi yak-
laşımı egemen, kimi zaman da drarna-
tik gerçekçilik öne çıkıyor. "Hapsin,
mahpusluğun da komedisi mi ohırmuş"
gibısmden bır önyargıyla gıdip se>Tet-
tiğimiz ve hep birbüierini yiyen, çeki-
şen, küsüşen, aynı kaderi paylaşan iki
mahkûmun hırı-gürü eksik olmayan
dostluğuna odaklandığımız 'Müebbet
Kuşlan', baskıya karşı çarenin mizah-
ta arandığı ve 'kötü' beyazlara karşı Af-
ro-Amerikah ruhunun yüceltildigi, oyun-
culuğuyla, esprileriyle, görüntüleriyle
göz alan, düzeyli bir güldürü izlenimi
bıraktı bizde. Zıt mizaçlı iki kahrama-
nuı yanı sıra tam içerden çıkacakken
bunalıma girip kaçarak ateş hattında,
gardiyanlarca sırtından vurulan eşcin-
sel Biscuit, Ray-Claude ikilisince ye-
tiştirilip özgürlüğüne kavuşturulan, kas-
'Life'da EddieMurphy veMartin LawTenceba$anlımakjajlayaşlaodırılmışlar.
lan aklından fazla gelişmiş, beyzbolcu
delikanlı ya da ikilinin garson-bahçı-
van hizmeti verdiği, tam da ikilinin af
kâğıdını imzalayacakken tuvalette kalp-
ten gidiveren, tonton hapisane müdürü
VVilkins (TN'edBeatty) gibi renkli, yan tip-
lerle bezenerek anlatümış fihn, içerdi-
ği uzun zaman aşımma karşın ikna edi-
ciliğini kaybetmiyor. O çok bilinen ko-
mik özelliklerini, aşın ve fırlama yan-
larrnı törpüleyerek bir kez daha sergile-
yen Eddie Murphy'yle ona ayak uydur-
maya cahşan Martin Lawrence'in omuz-
ladığı film, duygusallıkta, yüreğin bam
tellerine basmada kimsenin Amerikalı
senaristlerin eline su dökemeyeceğini
örnekliyor bir kez daha. Karakterlerin-
den öyküsüne kadar, her şeyiyle daha ön-
ce yapdmışlık kokmasına karşın sonuç-
ta ilgiyle izlenen, hem dramatik hem de
mizahi kılınmış, yönetmen Ted Demme
imzalı bu hapishane komedisi, öncelik-
le en son Bovvfinger'ını seyretn'ğımiz Ed-
die Murphy hayranlan için.
YENİ BA5LAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR... YENİ BAŞLAYANLAR.
Fight Club-
Kulübü
Dövüş
Kadrosunda Oscar adayı
EdwardNorton'lagenç kızia-
nn gözdesi Brat Pht'i buluş-
turan, "Seven''la kendini ka-
nıtlamış yönetmen David Finc-
her'in merakla beklenen yeni
fümi "Dövüş Kulübü" bugün
gösterime giriyor.
Karakterleri bakımından
Kubrick'in "A Clockwork
Orange- Otomatik Porta-
kaTını hatırlatan "DövüşKu-
liibii", aynca son döneminin
en çok şiddet içeren filmle-
rinden biri kuşkusuz.
Filmde, tamnmış bir oto-
mobil fîrmasında çalışan, uy-
kusuzluk çeken ve tekdüze ha-
yaündan sıkümış müfettiş Jack
(Edward Norton) tarafından
anlatılıyor hikâye.
Doktortavsiyesiyle, kanser
sorunlulann tartıştığı bir gru-
ba katılıp kendi gibi hasta
olamyan Marla Singer'la (He-
lena Bonham Carter) tanışan
Jack, daha sonra bir uçak yol-
culuğundan da sabun satıcısı
Tyler Durden'le (Brat Pitt) ah-
bap oluyor.
Evinin yanmasından sonra,
hiç gerçek arkadaşı olmayan
Jack, mecburen Tyler'ı arar ve
bir süre sonra Tyler'm yanına
taşınıyor* Jack'le Tyler, sade-
ce karşılıklı kavga edilen bir
kulüp kuracaklardır...
David Fincher'in öteki fılm-
leri gibi akıcı, hızlı ve karan-
lık bir anlatıma sahip "Dövüş
Kulübü'nde başrolleri üstle-
nen, son kuşak Hollywood ak-
törlerinin yüz akı sayılan iki
oyuncu da, (Norton da Pıtt de)
başarılı performanslar çıkan-
yor.
tçerdiği şiddet nedeniyle ba-
zı eleştirmenlerce faşistlikle
suçlanan ve tepki alan film,
içeriğinin yanı sıra görsel dü-
zeyiyle de etkili ve sarsıcı ola-
biliyor. Insanlann modern ha-
yatta. çıldırma noktasına gel-
diklerinde neler yapabilecek-
lerine ve toplumun genel yoz-
laşmasına ilişkin "Dövüş Ku-
lübü", günümüzün dünyasın-
da bireylerin ancakkavga ede-
rek. birbirlerine yaklaşabildi-
ğıni vurguluyor.
Sadece Brat Pitt, Edward
Norton ve yönetmen David
Fıncher hayranlanna değil, ye-
diden yetmişe bütün sinema-
severlere salık verilecek bir
film "Dövüş Kulübü"
The I3th warrior -
13. Savaşçı
Aksıyon türünde uzmanlaş-
mış yönetmen John Mc Tier-
nan'ın. "Jurasskk Park" ya-
zan MkhaelCrichton'ın "Ea-
ters of The Dead" adlı roma-
nından uyarladığı. Antonio
Banderas, Omar Sharif ve Di-
ane Venora'nın oynadıgı "13.
SavaşçT, onuncu yüzyılda ge-
çen, tarihsel bir aksiyon-ma-
cera filmi bugün başlayan
filmde, onuncu yüzyılda dö-
nemin uygarlık merkezi Bağ-
dat kentınde yaşayan, zengin,
ayncalıklı ve seçkin, Ahmet
Ibn Fahdlan (Antonio Bande-
ras), bir kadınla girdiği yasak
ilişki nedeniyle Bağdat'tan sü-
rülür. Ülkesindençokuzakal-
ra, kuzey ülkelerine seayhet
eden Fahdlan'a. eğitmeni, reh-
beri ve hizmetkân olan Melc-
hisidek (Omar Sharif) eşlik
eder. Bir gnıp Norse savaşçı-
sıyla karşılaşan Fahdlan, on-
lardan topraklannı tehdit eden
ve gecenin sisinde ortaya çı-
kan, gizemh, korkunç düş-
manların öykülerini dinler.
Farklı yerlerden ve koşul-
lardan gelen bir gnıp savaşçı-
nın ortak düşmana karşı dost-
luk ve dayanışma içine girdi-
ği "13.SavaşçT, harekeüi, gös-
terişli bir tarihsel aksiyon.
KEDİ GOZU
VECDİ SAYAR
Aktörlepin Verimliliği
Anımsayacaksınız, geçen haftaki yazımızda küf^
tür- sanat alanındaki aktörterin performanslan üze-
rinde durmuş, devletin üstlendiği role ilişkin kay=,
gılanmızı dile getirmiştik. Kedilerden yükselen "mf£
yav" sesJeri, Kültür Bakanlığımızı fazlaca rahatsı^
etmişe benziyor. Rahatsızlığını dile getiren Kültûf
Bakanlığı bürokratlan, eleştirilerimizi "haksızlık'ı
olarak nitelemişler. (Umanm, bu rahatsızlık kedile-;
rin görev yaptığı srvil toplum kuruluşlannı cezalan-:
dırma düzeyine varmaz!) Yetkililerin savunma Xyt
güdüsü ile verdiği tepkiler bir yana, bir de eleştirjfej
lerimizden kişisel olarak alınan sanatçı ya da id#f
reci dostlar var. ",•_
Hemen söyleyeyim, bir genelleme yapıldığındaf
her zaman hakkı yenen birileri olur. Kurunun ya-
nında yaş da yanar, demiş büyüklerimiz. Elbette-
her kurumda görevini canla başla yapan bürokrat-
lar vardır. Elbette Kültür Bakanlığı da bazı önemT
projelere imza atmış ya da katkıda bulunmuştur.
Örnek mi istersiniz, işte Devlet Opera ve Balesi'n^ı
yurtdışında gerçekleştirdıği turneler, Aspendos'fe
her türlü olanaksızlığa karşın başarı ile sürdürülen
Uluslararası Opera ve Bale Festivali, Islam Ese#-
leri Müzesi ve Topkapı Sarayı Müzesi'nin yetkin mff-
dürterinin çabalan ile gerçekleşen yurtiçi ve yurt-
dışındaki Osmanlı sergileri, sinema ve tiyatro pro^
jelerine verilen destekler. I
Kültür Bakanlığı'nın bazı sivil toplum kuruluşla-
nna sağladığı destekler de önemli. Birkaç örnek ver-
mek gerekirse, istanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nı'r?
ve başka kuruluşlann düzenlediği festivallere, Zeh-
ra Yıldcz Vakfı'nın (bu akşamki) anma gecesine,
TÜRSAK'ın İş Bankası işbirliği ile 27 Aralık 1999-'
6 Ocak 2000 tarihleri arasında gerçekleştirecegi "2.
Uluslararası Sinema-Tarih Buluşması" çerçeve-
sinde Osmanlı Imparatoriuğu'nun 700. Yılı nede-
niyle düzenlenecek film haftasına ve "Osmanlı'dan
Sinemamıza Yansıyanlar" başlıklı belgesele veri-
len destekleri sıralayabiliriz.
Ama bunlan yapmış olmak, Bakanlığı her türlü
eleştiriden muaf kılmıyor. Bir defa verilen destek-
ler dünyadaki uygulamalaria kıyaslandığında de-
vede kulak kalıyor. örneğin Venedik Film Festiva-
li'nin bütçesinin yüzde 90'a yakın bir bölümü ka-
mu kaynaklanndan karşılanıyor. Ülkemizde ise kay-
nakların aslan payı, Bakanlığın "bizzat" düzenle-
diği etkinliklere gidiyor. Üstelik bu "resmi" sanat
etkinliklerinin, yayınlann estetik düzeyi hiçbir za-
man, sivil toplum kuruluşlannın -özel sektör des-
teği ile- gerçekleştirdiği etkinliklerin düzeyine ula-
şamıyor.
Devletin, kürtüre ve sanata çok daha fazla kay-
nak ayınması gerektiğini hep söylüyoruz, söyleme-
ye de devam edeceğiz, ama bu kaynak aynlırken
"verimlilik" ölçütünün göz önüne alınmasını iste-
mek suç mu? Neden özel teşebbüs kadar verim-
li olamaz "resmi" sanat kurumlanmız, düşünme-
ye değmez mi? Güzel Sanatlar Genel Müdüriüğü'ne
bağlı galerilerde açılan önemli bir sergi anımsıyor
musunuz? Buralarda açılan sergiler, Pamukbank'ın
Cartier Bresson sergisinin, Yapı Kredi'nin bu haf-
ta açtığı "Fisssam, Sultan ve Portresl" sergisinin
düzeyine neden ulaşamıyor? Sorun yalnızca "pa-
ra" mı? Yoksa "tercihler" mi? Birkaç örnek daha
vermek gerekirse, Halk Sigorta'nın tiyatrolanmıza
sağladığı olanaklan, Efes Pilsen'in sinema, tiyaî.-
ro, müzik alanında verdiği desteklerin boyutunu bjr
düşünün, bir de devletin resmi sanat kuruluşlan-
na verdiği desteğin boyutunu. "Verimlilik", yalnızr
ca özel teşebbüse ait bir kavram mı olmalı? ^
Geçenlerde güzel bir sürprizle karşılaştım. Şem-
si Inkaya yönetimindeki Aygaz Tıyatrosu, Tuncet
Cücenoğlu'nun bir oyunu ile gelmişti Hakkâri'ye.
Orada önemli bir işlevin yerine getirilişine, Hakkâr-
ri halkının tiyatro ile kucaklaşmasına tanık oldumv
Dilerim, Koç Grubu bu işlevin farkındadır ve tıpkt
Eczacıbaşı gibi, Sabancı gibi, Borusan gibi sana-
ta desteğini sürekli hale getirir. Sanatçılan "me~\
mur'iaştırmadan, kültür hizmeti vermeye devam:
eder.
Bu süreçte kedileri umutlandıran iki nokta var.-
Birincisi, şu ana dek özel sektörün yaratıcılan lo-
1
srtlayıcı, sansür koyucu hiçbir eylemine tanık ota
madık. Ikincisi, sanat etkinliklerini "üretmek" yeni:
ne, "destek" vermeyi seçiyor özel sektör. \A
Devlet ise eski hastalıklarından kurtulamıyof^
Devtete bağlı memurlann "bizzat" ürettikleri sanasj
tı yeğliyor. Bağımsız sanatçılara pek güvenemedtn
ğinden olsa gerek, bu işlevini onlara bırakamıyoo
Bir yandan da "yasaklayıcı" tavnnı terk edemiyor
bir türlü. Kaymakamlar, belediye başkanları sanatj
ürünlerine eski "refleksien ile yaklaşryoriar. Dev^*.
letin sanat kurumlanna egemen olan hantallık vei
iktidar savaşlan dolu dizgin devam ediyor. A
Bu ortamda, devlet adlı aktörden "verimlilikh
bekliyoruz. Çok mu iyimseriz?
2.
TİJ
Osmanlı yapıtiarı Amerika'da ;,;
S6l*QlıBflBC6K &
• ANKARA (AA) - Topkapı Sarayı başta olmak
J
S
üzere 5 büyük müzeden toplanan 239 parça Osmanlı ^
yapıtı Amerika'da sergilenecek. Sergi, ABD'nin J 0
başkenti Washington'da 1 Mart'ta açüacak. 'Altın ve'"
Işık Sarayı' başlıklı sergiyi, yaklaşüc 1 müyon
Amerikalının ziyaret etmesi bekleniyor. Sergi,
başkanlığını ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi
Richard Barkley'in yaptığı Saray Sanatlan Vakfi
tarafuıdan düzenleniyor. 1 Mart 2000 ile 14 Ocak
2001 tarihleri arasında ABD'nin VVashington, San
Diego ve Florida kentlerinde ziyarete açüacak olan
sergideki yapıtlar, Topkapı Sarayı, İstanbul Türk ve
Islam Eserleri, istanbul Arkeoloji Müzeleri, Yıldız
Sarayı ve Askeri Müze'den seçildi. Yapıtlar 368
mityon dolara sıgortalanacak. Washington'da
Corcoran Sanat Galerisi ile San Diego ve Florida
sanat müzelerinde açüacak sergide, Osmanü saray
sanatı ve kültürünü yansıtan el yazmalan, kaftanlar,
sorguç ve hahlar, porselenler, yazı takımlan ve
silahlar yer alacak.
BUGUN
• AKM'de, Katia RkciareOi'nın konser vereceği
Zehra Yıküz Gecesi izlenebilir. (292 21 93)
• FİLM- YÖN'de saat 18.00'de yapüacak 'Fflm
Anaüzieri' etkinliğinde 'SaOam Hanmıuı Tanderi' yer
alıyor. (293 90 01)
• CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ'nün Taksim
Sergi Salonu'nda saat 17.00'de imza ve söyleşi gününe •
yazar Zeynep Aliye konuk oluyor. (514 01 96)-
U YILDIZ TEKNİK ÜNıVDRStTESİ'nin 'Hoş
Geldin Müzik Şenüği'nde saat 20.00'de Güroi Ağırbaş
dinlenebilir.