19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10ARAUK1999CUMA 14 [email protected] Mira Friedlaender, sergisindeki işlerle İstanburun kaybolmuş bir değerine dikkat çekiyor j£-^olmuşlann kalkmış olması ya da sadece iki üç tane kalması sergiyi daha 'anlamlı' kılıyor. Dolmuşlann varlığından çok yokluğuyla ilgileniyorum. îşlerin gerçekçi olmasından çok, hayali bir biçim almasına özen gösterdim.' boyuturia 'dolmıış'ESRA ALİÇ AVUŞOĞLU ^Kadıköy-Bostancı dolmuş hattının müdavimleri hatırlayacaklardır, tıpkı bir şeker gibi yolcuyu kendıne çeken pem- be dolrnuşu... Zamana direnen, daha dü- ne kadar belleğımizin en canlı yerinde duran, göriip de görmezden geldiğimiz kiraı sıyah, kımı metalık dolmuşlar ar- tıkyoklar.. Her ne kadar yerlerini, bir örnek Ford marka *san' tonınlarma bı- raksalar da kuşkusuz hepimızin gözle- ri, birer kişiliği olan 'emektar' dolmuş- lan anyor. IstanbuTda yaşayanbızler, dol- muşlann teker teker yok oluşunun ayır- dına biraz geç vanyoruz, ancak dışan- dan bir gözün bunu algılaması daha ko- lay.. Mira Friedlaender, doksanh yıllann başında tatüini geçırmek için geldıği Istanbul'da. Türkyarancıhğının ve Ame- rikan kültürünün sentezi olan dolmuş- lardan çok etkilenerek fotoğraflarını çekmeye başlamış. Sanatçı, tıpkı ken- disı gibi Amenkan ve Türk köklere sa- hip olan bu dolmuşlann fotoğraflanyla oluşturduğu çahşmalan Dukanea'da ser- gilıyor. Bunlar salt dolmuş fotoğraflan değıl kuşkusuz. Mira Friedlaender, ts- tanbul sokaklannın bir zamanlar vazge- çilmezı olan bu dolmuşlan kendi özel alanlannda fotoğraflayıp üzerinde mü- dahalelerde bulunarak sergiliyor. Mira Friedlaender'ın sergisiyle eşza- manlı olarak aynca, üzerinde sanatçının ışlerinin asılı olduğu bir ÎETT otobüsü de Taksim-Hisarüstü hattında izleyici- lerin ayağuıa gidiyor. Magic firmasının sponsorluğundan gerçekleştirilen bu Dolmuş- Sanat-Otobüs üçgeni, sanatçı- nın amacuu tam anlamıyla destekliyor. Dolmuş sanki şoförün evL. Çok genç bir sanatçı Fnedlaender, bu da tstanbul'da açtığı ilk sergi... Yaz ay- lannda Istanbul'a gelen Friedlaender, karşı yakada oturan yakınlanna ulaş- mak amacıyla bu süre içinde dolmuşu kullandığını belirtiyor. Annesı Türk, ba- bası ıse Amerikalı olan sanatçı kendi- sini, aynı özelliklere sahip olan dolmuş- la bvr anlamda özdeşleştinyor. "Ameri- kalıyım, araa Türk kökenlerim var. Bu yüzden dolmuşu kendimeçokyakuı his- sediyorum. Dolmuşun, içerik olarak ta- mamen Türk olmasına karşın bir \me- rikan arabası olması yakınlığımm daha da güçlendiriyor. Amerika'da bu araba- lan bu içeriğiyle görmek mümkün de- ğü Dolmuşun fazlası>1a Türk kültürü- nün bir parçası olduğunu düşünüyo- rum. Araba ne kadar eskive dökük olur- sa olsun. söförlerin bu arabalan tama- mı>1akendi yaşam alanlan haline getir- meleriçokUgimiçektL Herhangibir dol- muşa bindiğnizde şoförün evindeymiş bissine kapöıyorsunuz." Friedlaender, fotoğrafiann çogunu dı- şandan çeküğı ıçınşoförlerie üetişimkur- masına gerek kalmamış. Dolmuşlann Türk kültürünün ne kadar önemli bir parçası olduğunun ancak geri çekilip bakınca anlaşıldığını belırten sanatçı, bu sergıde de bunu göstermeye çalıştı- ğım söylüyor. "Bu sergiyle unuttugu- muz bir şeyi hatuiatmayı amaçladun. Amerika'da böyie bir serginin fazla bir şey ifade etmeyeeeğini düsünüyorum. çûnkü onlar buna dolmuş olarak değil, sadece eski model bir araba olarak ba- kacaklardır." Mira Fnedlaender, bu sergiyi önü- müzdekı günlerde Brooklyn'de bulunan ulaşım müzesınde sergılemeyi düşünü- yor. Ancak Amerikahlann bu sergiyi anlamalan için içeriğinin geniş bir bi- çimde anlatılması gerektiğinı düşünü- yor. tnsan üişküeri vurgulanıyor ~ MiraFriedlaender'ın projeye dolmuş- lann kalkmasından önce başlamış olma- sı, zaman içinde yön değıştirmesine ne- den olmuş. "EskidofanuşlannarbkTür- kiye'de kullanılmadıgını öğrendiğimde projetndebirçok şey değişti. Çünkü pro- jenin içeriği hep onlann varuğnu göster- meyeyönetiktL Ashnda dolmuşlann kalk- mış olması ya da İstanbul'da sadece Ud üç tane kalmış olması sergiyi daha 'an- lamlı' kılıyor. Dolmuşlann varlığından çok yokluğuyla ilgileniyorum. Dolmuş- lann kalkbğuu öğrendiğımde çeşitü çi- zünlere yer verdim işlerimde. Bunlar doknuşlann üzerinebir hayalet gibiyan- syor.İşlem gerçekçi otaıasmdançok. ha- yali bir biçim almasına özen gösterdim. Çokbasit şeyJerie bunu ifade etmeye ça- hşüm»çünkü haûzayıve bümc^ltuukây- betmek istemjyorum." Sergidekı fotoğraflann tümübılgısa- yar ortamından geçse de sanatçı bılgı- sayan basit bir araç olarak kullanmak- tan hoşlanıyor. Bazı fotoğraflarda hem sokak görüntülerine hem de dolmuşla- ra rasthyoruz. Sanatçıbu ıki birbirine geç- miş elemanı ayırmasa da, bazı işlerin- de birtakım aynntılan ön plana çıkan- yor. Friedlaender'ın çahşmalannın ba- züannda dobnuşlarla insan üışkılennin altı çiziliyor. Sanatçınm üzerinde dur- duğu bir diğer nokta ıse dolmuşlann nostaljık bir eleman olmaktan çok sos- yolojik boyutuyla ele alınmış olması. Sanatçı, şehır yaşamında kaybettiğimiz bir şeyi fark etmeden yaşadığımızı gös- termeye çalışırken tstanbul'da yaşanan değişimi de gözler önüne seriyor. Sergi 26 Aralık tarihine dek açık ka- lacak. (Dulcinea: 0212 249 87 53) 'Müziğin izlerini -a M-. insan Ender Sakpınar'm ENKA Okullan'nda yürüttüğü proje, 'donanımlı dinleyici' yetiştirmeyi amaçlıyor 4HSEN ERDOĞAN '£skı Yunan'da iyı ve eğitimli insanlara 'MüzikM insan' denılirdı. Yunanlüar, ıyı yurttaş yetiştırmenin sfmnın müzıkten geçtiğine inanmışlar, müziğin agitımın zorunlu bir parçası haline gelmesini savunmuşlardı. Orkestra şefı Ender Sakpınar'm ENKA Okullan'nda başlattığı 'Maaktetlk Adım- tar' başhklı proje, eski Yunan'da manılan bu tezi çağnştınyor ılk anda. tlköğretim (ılkokul ve or- taokul) ve lise düzeyınde eğitım veren EHKA Okullan'nda öğrenım gören çocuklann 'çocuk' kimlıklennı, hayal güçlerini ve yaratıcılıklannı öne çıkararak, onlara er- ken yaşta müzik sevgisi aylamayı amaçlayan pro- jetkapsanunda öğrencile- rin katılımıyla çeşıtli kon- sftr, opera, bale. seminer v* atölye çahşmalan ya- p'dacak. Projenın temel ayağını, eylül ayında kuru- lân 46 kışıhk ENKA Sın- fonietta orkestrası oluştu- rlıyor. Çalışmalannı Ender Sakpınar'm yönetıminde sürdürecek olan topluluk, pro\-alannın 40'ar dakika- îık böTümlerinı okulun öğrencılerme açık olarak aerçekleştiriyor. ENKA Bale Grubu ve ENKA Ço- cuk Korosu'yla da işbirlı- ğı halınde çalışıyor. Türkiye'de benzen ol- mayan bu projenın yöne- tımini üstlenen Ender Sak- pınar'a önen ENKAOkul- lan'ndan geldı. Ötedenbe- n müzikle iç içe geçmiş bır eğıtimin hayalini ku- ran Sakpuıar, işe ENKA Sinfonietta'yı kurarak baş- ladı. Yaşlan 18-25 arasın- da değişen konservatuvar mezunu ya da son sınıf öğ- rencisi müzisyenlerden oluşan orkestra, yurtiçi ve yurtdışı turnelere katıla- cak. Orkestranm bu yılki son konserleri 27 Arahk'ta yine ENKA Oditoryumu'nda gerçekleşecek. Ye- ni yıl dolayısıyla özel olarak tasarlanan konserde Yıldız tbrahimov^ solist olarak yer alacak. 'Müzikte İlk Adunlar' projesi kapsamında dü- zenlenecek olan 'Enstrüman Günleri' çerçeve- smde her ay, orkestrada yer alan bir grup enstrü- man müzik derslermde ya da oditoryumda öğ- rencilere tanıtılıyor. Bu tanıtımlarda enstrüman- lann teknik özeUikleri, ait olduklan çalgı toplu- luklan, tarihsel gelişimleri kısa ve basıt müzik ör- nekleriyle anlatılacak. "Amacımız öncelikle ço- culdaraenstrümanlantanrtmak. Bununiçinde ede- biyat, thatro, opera gibi farklı disiplinlerden ya- rarianıyoruz. Ömeğin geçenlerde, yay hlar dördü- (  •zTlmacımız konservatuvar öğrencisi yetiştirmek değil, sanatla ilgilenen insanlar yetiştirmek. Burada aldıklan kıvılcımlar gelecek yaşamlarına yansıyacak.' sünü (keman, viyola, \iyolonsel ve kontrbas) Bre- men Mızıkacılan'ndan esüüendiğimiz bir skeçle tanrtük. Kontrbas eşek oldu, vholonsel köpek ol- du vs... Müzisyenter ders sırasuıda sınıfa girdiler. Çocuklar şaşlunlık içerisinde neler olup bittiğini anlamaya çahşırlarken bir tiyatro sanatçısı öykü- yü anlatmaya başladı. Her müzisyen kendi sırası geldiğinde ortaya çıkıp küçük parçalar seslendir- dL Oğretimi oyuna dönüştürdük kısacası. Bu da çocuklann çokhoşuna gitti ve kuru bir müzik der- sinden alacaklanndan daha fazlasuu alduar.'" Müzik çalışmalannı Fransa'da sürdüren Sakpı- nar, çağdaş müzik yapıtlanna verdiği önemi sür- dünneyi arzuluyor: "Ben bep çağdaş müikte kendi çapımda öncü ohnaya ça- lıştım. Gerçek anlamda çağdaş mûziğe gönül ver- miş bestecUerie işbirliği yapmayı çok st'\iyorum. \e bunun çok ihmal edfl- diğini görüyorum. ENKA Okullan'nda da çağdaş mûziği öne çıkaracağım. Bir sûre sonra, klasik mü- zikteverdiğhnu&rneklerin yam sıra çağdaş bestecile- rimizin ne yapnğnıı da an- latacağız. Kamran Ince, Mete Sakpınar gibi çağdaş müzik bestecilerimiziçağı- np çocuklarla tanışmala- nnı sağlavacağız.71 Caz sanatçısı Butch Morrisde projede eğitim- ci olarak yer alacak. Sak- pınar, sanatçının ABD'de yıllarca çocuklarla çahştı- ğını öğrenince ona çalış- ma önerismi götürdü. Mor- ris, kendine özgü geliştir- diği 'conductionalworks- hop' adlı çahşrnayı çocuk- larla birÜkte yapacak. Bir bestenin oluşumundakul- lanılan sembolık bilgınin el işaretleriyle çocuğa öğ- retümesiıü temel alan bu çahşmada çocuklar, işin teorisine girmeden, bır oyun ruhu içerisinde mü- ziğin dinamiklenni öğre- necekleT. Aynıprojeye velUeri de dahil ederek, her yaş grubundan donanımlı müzik dinleyicileri ye- tiştirmeyi alaçlıyor Sakpınar. Bütün bu çahşmalann sonunda vanbnası arzu- lanan nokta 'müziğin izlerini taşryan insan1 yetiş- tirmek. Okuldan mezun olacak ögrencılerin seçe- ceklen mesleğe, özel yaşarrüanna, toplumsal ya- şantılannamüziğin izlerini taşımalarmı sağlamak ve böylece gerçek anlamda insan' yetiştirmek. Mü- ziğin, insanı insan' yapmakta sahıp olduğu rolün farkında olan Sakpuıar, "Bu okul,öğrencüerin ay- nı zamanda kültür nıerkeri olacak. Buradan aldık- lan tüm krvTkımlar gelecek yaşamlanna vansn a- cak" diyor. tstanbul Devlet Opera ve Balea, Laslo'nun oyunundan uy arianan 'Beni Seviyor'u sahneliyor. Genç kadrolu müzikalKültür Servisi- tstanbul Devlet Opera ve Balesi Vliklos Lazslonun oyunundan uyarlanan ünlü mü- zikal * BeniSeviyor'u İstanbullu sanatseverlerin be- ğenisme ılk kez sunuyor. Prömıyen bugün saat 19.00'da AKM'de gerçekleşecek olan müzikali Ön- der Gökseven sahneye koyuyor. 17 Aralık'ta da sah- nelenecek olan müzikalin metni JoeMasteroff, mü- zıği Jerry Bock ve şarkı sözleri ise Sheldon Har- nickunzasuıı taşıyor. 'BeniSeviyor'un yaratıcı ekı- bınden Bock ve Harnick ikılisı daha önce 'Damda- ki Kemana' müzikali için bir araya gelmişleTdi. SevgiSanlı'nın Türkçeye kazandırdığı müzıkalin müzik yönetmenlığıni Hüseyin Kaya, kostum tasa- runını Figen Koyunoğlu. dekor tasanmnı Erkut Uzeffi, koreografisıni ise Nü Berkan üstleniyor. tkı farklı kadro ile dönüşümlü ola- rak sahnelenecek olan müzikakn baş- rollerinı ıse Bergüzar Çelebi, Hûha Tûten, HaKt Ergenç, Yücel Özeke, Ferdi Atuner, Ali İhsan Onat, Timur Doğ&nay, Turgut tpek, Aylin Ateş. Arzu Gedik, Bülent Atak, Ünüşan Kuloğltt, Çağn Köktekin % e Cenk Rofe paylaşıyorlar. Eser birbirlerinı hıç görmeden, sadece mektuplaşarak âşık olan ikı gencuı aynı parfiimeri- de çahşmaya başlamalan üzerine ge- lişen komüc ve eğlencelı olaylan an- latıyoT. Çok genç bir kadroya sahip olan 'BeniSeviyor' un oyunculanndan Ar- zu Gedik bu müzıkalin daha önce oynamış olduğu müzikli oyunlardan çok farklı olduğunu behrtiyor. Sevgi Sanh'nuı, daha önce Türkçeye çevınniş olduğu 'My FairLady'den sonra en zorlandığı me- tın 'Beni Seviyor' olmuş. ÖzeUikle kelimelenn mü- zıkle tam bır uyum sağlamasının müzikaluı başan- sı için çok önemli bir özellik olduğunu savunan Sanlı, 'Beni Seviyor'da yer alan kelime oyunlannın bunu gerçekleştinneyi bır hayli zorlaştu-dığı kanı- sında. Yönetmen Önder Gökseven ile 'Beni Seviyor' üzerine konuştuk: -Müzikalihazuiamadöneminizne kadar sûrdü? ÖNDER GÖKSEVEIV - Asluıda hazırlık döne- mi geçen seneden beri devam ediyor. Dekor ve kos- tum hazırdı Sadece bazı değışiklikler yaptık. Ama yeni arkadaşlarla sıfırdan başlamak gerekiyordu. Danslan, diyaloglan, oyun stillenni baştan ele al- dık. Bu da yorucu bir çalışma dönemi detnek olu- yoT tabii. romıyen bugün gerçekleşecek müzikali Önder Gökseven sahneye koyuyor. Metni Joe Masteroff, müziği Jerry Bock'e ait. - Bu müzikali genç bir kadroyla gerçekleştiriyor- sonuz— GÖKSEVEN-Genç biı kadronunohnası bir de- zavantaj gibi görünmesine rağmen aslında daha ra- hat bır çahşma ortamı sağladı. Hayatlannda ilk de- fa sahneye çıkan gençler bıle var. Ama onlann bu heyecanlan ister istemez müzıkale de yansıyor ve amatör bir sıcaklık getinyor. Roller ilk babşta ba- sit gibi görünse de hepsuıde bir karakter çızılmesi gerekiyor. Içten oynanması ve içine gırip yaşanma- sı gereken kişihkler bunlar. Gençlerin de bunu ga- yet iyi başardığını gördüm. - Müzikallerde hem dansı, hem operayı, hem de tiyatro) u birarada sunmaya çauşmanınvebunu uy- gun bir çerçeve>*e orurtmanın ne gi- bi zorluklan var? GÖKSEVEN - Her şeyden önce müzikal, sahne sanatı olarak gerçek- leştirilmesi zor bn- olay. Gerçekten de üç ayn sanatı harmanlamak ve anla- şuır bir bıçımde ızleyiciye sunmak gerekiyor. Ozvenli ve yorucubır ekip çalışması sayesuıde gerçek bir mu- cize yarattığunıza inanıyorum. 'Be- ni Seviyor' oldukça hareketli ve kü- çükbütçeli görünmesine rağmen çok büyük bır müzikal. Oyunboyunca 18 tane ayn sahne hareketi var. Aslın- da döner sahne üzerinde oynanması gereken bir eser. Müzıkler ona göre yapılmış. Sahnenin değişimi, dönü- şüve hattakostümleri çıkanpgjymek bile bu düzene göre ayarlannuş. Ama eumizdekı sah- ne o kadar küçük ki, bız de bazı uyarlamalar yap- makzorundakaldık. Kendimize göre yorumlarla bır şeyler yaratmaya çalıştık. Sahne içinde sahne kur- duk. - Türkçeye uyarianması sırasında ne gibi zorluk- larla karştlaşüdı? GÖKSE\'EN - Se\gi Sanh'nın tecrübesı saye- sınde bu kadar uyumlu bu mehun ortaya çıktığına uıanıyorum. Çünkü genellıkle libretto ve müzik arasında bn" uyuşmazlık ortaya çıkıyor Müzik ba- zen aşın bir hareket isterken sözler buna izin ver- miyor. Bu ukanrna oyunculan da etkılıyor ve ıste- nilen sıcaklık yakalanamıyor. Özellikle bu yapıt hiçbir soyutlamaya ya da mo- dernleştinneye izin vermediğınden fazla bır deği- şıklik ya da uyarlama yapmak da pek mümkün de- ğil. Ama sonuç olarak çok zorbir işi, oyunculardan koreografa kadar, iyı bir ekip çalışması ile başanlı bır şekilde bıtırdiğimize uıanıyorum. YAZIODASI SELİM tLERİ Behçet Necatigil Birkaç gün sonra Behçet Necatigil'in ölüm yıldö- nümü: Bu eşsiz ustayı 13 Aralık 1979 tarihinde kay- betmiştik. Soğuk bir gündü. Zincirlikuyu Mezarlığı'nda, Ne- catıgilj toprağa verırken, şairin edebiyat öğretmeni Zeki Ömer Defne gözyaşlannı tutamıyordu. Bu sah- neyi unutamadım. Dostum Ishak Reyna, ılkyaz sonuydu, Necati- gil'in yapıtı üzerine bir inceleme kitabı yazmamı öner- di. Ishak, yıllar önceki bir yazımı hatıriatıyordu: "Kı- nk Inceliklerin Şain: Behçet Necatigil." Papirüs der- gisinde yayımlanmış uzunca bır yazı. Yazdıklanmı yeniden okudum. Öylesine abuk sa- buk şeyler yazmışım ki, yüzüm kızardı. Kaf Yayınla- n'nın önerisinı gen çevirecektim. Sonra, düşündük- çe, Necatigil'e ödenemeyecek borcumu büsbutün ayırt ettim. Oturup çalışmaya başladım. Bugün yann okura ulaşacak kitapta Necatigil'in şi- irini, dilim döndüğünce kavramaya çalışıyorum. Ama 'insan' Necatigil'den hemen hıç söz açmadım. Kitabı yazarken, Necatigil'in şiiri dolaylannda ge- zinip dururken, insan Necatigil yanı basımdaydı. Kâh Beşiktaş'takı evdeydım, büyük şairimizın krtaplarla donanmış, küçücük 'çile' odasında. Kâh sofra ba- şındaydım, Huriye ve Behçet Necatigil hocalanm- la. Kâh Beşiktaş'takı çay bahçesınde. Kâh bir sokak- ta, yine Beşiktaş, yokuşumsu bır sokak... Kimdi Behçet Necatigil? Bana sorarsanız, Cum- huriyet dbneminin en önemii şairidir. Cumhuriyet'imi- zin yetıştirdiğı gerçek bır aydın. Geçmişten günümü- ze, edebıyatta ve kültürde 'tarihisüreklilik' arayan bir uygartık savunucusu. Sanat emeklerinin hepsine kol kanat germiş bır büyük sanat koruyucusu. Fakat hepsınden önemlisi: Bir 'alçakgönûllülük' anı- tı. Necatigıl'le altmışlı yıllann sonunda tanışmıştım. Unutulmaz "Eski Sokak" şiırinde şöyle bır değinip geçtiği, oraya taşındığı için handıyse vicdan azabı duyduğu apartman katında yaşryordu. Kankoca di- dinmişler, çalışma hayatlannın, alınterinin birikimini bu sıradan kata yatırmışlar. Gelgelelim Necatigil bu masum 'katmülkiyeti' çabasını başlı başına 'sınıfat- lama' sayar, üzülürdü. Kendisinden, şiirinden, emeğinden övgüyle, hay- ranlıkla söz açmayagörün, hemen susturur, dahası, hakkında ovücü yazılar yazılmasından hiç mi hiç noşlanmazdı. Evet, kimdi Behçet Necatigil? Başkaşairierin eser- lerine, hikâyecilerin hikâyelerine, romancılann ro- manlanna vurgun, sevdiği bir kıtaptan tutkuyla söz açan, sıze hep başkalannın eserlerini salık veren, ne saklamalı, biricik gönül adamıydı. Bu kez, böyle yıllar sonra, bütün yaz, bütün güz onun şiiriyle yaşarken, şıirinde de aynt gönül adamı- nı günler boyu hissettim. Annem babam, doğduğum ev, evimiz, hayatımız bu şiirdeydi, bütün orta halülerin, bütün dar gelirlile- rin, yani asıl Türkiye'nin şiiriydi; kim bilir kaçıncı kez okumama, kimilerini ezbere bilmeme karşın dona- kalıyordum. Yurdun insanı bu şiirde soluk alıyondu. Henüz 'kö-^ şeyi dönme' dönemlert herkesi, hepimizi yoldaırçK karmamış; anneler babalar, tezgâh önlerinde -ÇOCUK- lan için- başlan eğik, yanna yetişecek evlatiara, da- racık bütçelerinden azıcık pirzola, peynir alıyoriar, ya- nnın daha bolluklu, bereketli Türkiye'si özleniyor, ül- küler koşuşup duruyordu. 0, Necatigil'di!.. Bu şiirdeTürkiye için beslenen umutlar, onca hüz- ne, kınklığa karşın, öylesine aydınlık ve güzeldi ki, bir zaman sonra 'öğreti' gibi okumaya başladım Neca- tigil'in yazdıklannı. Ama 'gelen 'i de görmemiş değil: Son şiiriere doğ- ru, düşlenn ve ülkülerin batkısı başlıyor. 'ölüm' gibi karanlık, soğuk, bir köşede yaralı ve ıssız. Soğuk aralık gününden bugüne yirmi yıl geçmiş. Necatigil'in şiire varlığını adadığı günden günümü- ze çok daha uzun yıllar. Oysa her şey dün gibi. Ne- catigil'in şiiri asıl sözünü yanna söylüyor. Takvimde tz Bırakan: "Cumalan, daim, ikindiden sonra I Bekler ölüleri dörtgözlepencerem. I Onlar, ölülerim dediklerim de kim: I Uzak akrabalar ve hasretim annem." Behçet Necatigil, "Cuma Günleri", 1939. Rejects Reyenge Tiyatro Topluluğu Türkiye'de • Kültür Servisi - Rejects Revenge Tiyatro Topluluğu, "Bezelye Çorbası" oyunuyla Türkiye'de. 23 Aralık tarihine dek Trabzon, Ankara, Istanbul, Izmir, Antalya, Adana ve Dıyarbalor'da sahnelenecek oyun, adını 19. yüzyıhn sonlannda genellıkle Londra'da görülen koyu bır sisten alıyor. İlk kez 1995 yılında Eduıburgh Fringe Festıvali'nde oynanan ve Fnnge Bmncilik Odülü ile Fnnge Ruhu Odülü'nü kazanan"'Bezelye Çorbası" hırs, kıskançhk ve insanoğlunun acunasızlığmı konu alıyor. Bugün Trabzon Devlet Tiyatrosu'nda başlayan oyun. 12 Aralık'ta Ankara Küçük Tiyatro'da, 13 Âralık'ta Istanbul Taksım Sahnesı'nde, 16 Arahk'ta Izmir Konak Sahnesı'nde, 18 Aralık"ta Antalya Devlet Tiyatrosu'nda. 20 Aralık'ta Adana Devlet Tiyatrosu"nda ve son olarak 22 Arahk'ta Dıyarbakır Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenecek. (252 74 74) K Ü L T Ü R » Ç t Z İ K K  M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle