18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 KASJM 1999 PAZARTESİ O L A Y L A R V E G O R Ü Ş L E R olay.gonı[email protected] Jeopolitik Kuramlar ve Türkiye Tanju ERDEMAmiral (E) J eopolitik, 20'inci yüzyıhn baş- lannda büyük güçlerin dünya egemenliğini sağlama, kaynak- !ann paylaşımı mücadelesinde oluşmuş birbilim dalıdır. Bir ül- kenin sosyal. siyasal, ekonomik, stratejik ve coğrafı öğelerinin (unsurlan- nın) güvenlik politikalannı yönlendirme- sidir, diye tanımlanabilir. Alman düşüncesine göre, devlet yaşa- yan bir organizmadır. Yeni hayat sahala- nna sürekli genişlemelidir. Tersi durum- da yaşantısı son bulur. Fransızlar, devle- ti ulusun ortak bilinciyle oluşan kültürel ve ulusal bir biriiktir, biçiminde belirle- yerek ulusal smırlar içinde özgürce yaşa- mayı öngörürler. Ingilizler ise denizlere egemenliğin, dünya egemenliğini ve gö- nenci sağlamada esas olduğunu; denizci devietin karagücünündeyetertiolması ko- şuluyla bu egemenliğini sürdürebilece- ğinı-düşünmektedirler. Bujeopolitik gö- rüşlerin ışığında başat iiçjeopolitik kuram (teori) geliştirilmıştir. Bunlar; Ingilizje- opolitikçisi Mc. Kinder'in kara egemen- liği, Amerikan amirali AMredT.Mahan'ın deniz egemenliği ve Amerikan jeopolitik- çisi Nicholas Spykman'ın Kenar Kuşak kuramlandır. Mc. Kinder'e göre, Avrupa, Asya, Af- rika kıtalan dünya adasını teşkil ederler. Asya Avrupa'nın bileşimi Avrasya'dır.Bu bölgenin Rusya bölümünü merkez bölge- si olarak tanımlar. Batı yaklaşım yollan dışında savunabilir. doğal kaynaklan bol bir bölgedir. Merkez bölgeye egemen olan kara gücü, Avrasya'yı işgal suretiyle stra- tejik denizlere ulaşır. Deniz gücünü ge- liştirerek dünya egemenliğini sağlar. Mc Kinder bu büyük gücün Almanya olabi- leceğini düşünmüş, 2"nci Dünya Sava- şi'ndan sonra Sovyetler Birliği'ni öngör- müştür. Mahan'a göre ise dünya egemenliğirıin anahtan deniz ulaşım hatlannın denetimin- den geçer. Bunun için de güçlü bir donan- maya ve uygun stratejik konumlarda üs- lere sahip olmak gerekir. Mahan, tngilte- re'nin 20'nci yy'lın başlaruıdaki gücünü devam ettiremeyeceğini, yüzyıhn ikinci yansında coğrafı konumunun avantajla- nyla ABD'nin denizlerde egemenlik ku- racağını düşünmüştür. Spykman, ABD'nin güvenlik politika- lannı incelerken Avrasya'nın büyük bir güç tarafindan işgalinin engellenmesinı, bu- nun için de merkez bölgeyi çevreleyen kenar kuşak ülkelerinin ABD tarafindan denetlenmesini, böylece Avrasya'nın ve dolayısıyla dünyanın denetim altına alm- masını istemiştir. Bu kuramın uygulanma- sı sonucu Sovyetler Birliği etrafında NA- TO. CENTO, SEATO gibi ABD'nin gü- dümünüde kolektif güvenlik paktlannın oluşturulduğunu görüyoruz. Günümüzde bujeopolitik kuramlartek- nolojinin gelişiminden etkilenmiştir. Türkiye Avrasya'nın merkezinde je- opolitik açıdan önemli bir konuma sahip- tir. 1 'nci Dünya Savaşı'nda Almanlarla be- raberhareket ederek, Çarlık Rusya'sına teh- dit teşkil etmiş, çökmesine neden olmuş- tur. Gerçekte zayıflığı nedeniyle Alman nüfuz alanı olarak kullanılmış, Almanlar genişlemelerini, yeni hayat alanı arama- lannı, imparatoriuk topraklanna yönlen- dirmişlerdi. tkinci Dünya Savaşı'nda gerek Alman- ya, gerekse Sovyetler Birliği Türkiye'ye nüfuz edemediklerinden Avrasya'ya tam egemenlik sağlayamamışlanlır. Savaş son- rası SovyetleT, Doğu Avrupa'da kendine yardımcı tampon bölgeleT oluşturmak su- retiyle savunma sistemlerini anavatanla- nndan uzakta kurabilmişlerdir. Savaş son- rası ABD güvenliğini MAHAN'ın deniz egemenlik kuramına göre örgütlerken, SPYKMAN'ın Kenar Kuşak kuramına uygun olarak merkez bölgesinde güçlen- diği varsayılan ve ideolojik açıdan tehdit oluşturduğuna inanılan Sovyet'leri, gü- neyinden ve batısından ittifaklar zinci- riyle çevreleyerekolası genişlemesini ön- lemiştir. Türkiye bir merkez kenar kuşak ülke- si olarakbu stratejinin uygulanmasında Ba- tı'nın yararlan için yaşamsal önemde rol oynamıştır. Türkiye'nin küresel oluşan dengelerde güvenliği bir ölçüde sağlan- mıştır. Emperyal güçlerin çokyönlüyön- lendirmeleri sonucu sağlıklı ve yeterli bo- yutlarda gelişemediği, güçlenemedığı de bir gerçektir. Bugün Rusya'da komünizm çöktükten sonra ABD; Avrupa'yı ve Rusya'yı de- netim alnna alarak dünyaegernenliğini sağ- lamıştır. Ancak 21' nci yüzyüa girerkenje- opolitiğin ışığında Avrupa ile çıkar çatjş- malan içine girebileceklerini tahmin ede- biliriz. Avrupa Birliği'nin kendi çıkarça- tışmalannda ulusal kimliklerin ön plana çıkması da olasıdır. Aracı küreselleşme olan yeni dünya düzeni bu gelişmelere karşın ABD'nin egemenliğini sürdüre- bilrnesinin ideolojisi ve eylem alanıdır. Bu oluşumlarda AvTasya'nın merkezindeki Türkiye, şimdi daha bir önem kazanmış- tır. ABD için stratejik birortak oian Tür- kiye; kenar kuşakta, Avrupa ve Rusya'yı denetiminde tutmaya olanak sağlayan, Avrasya'yı ve Ortadoğu petrollerini de- netleyen bir bunalım bölgesi merkezinde, bir istikrar adası olarak, bu bunahmlan (krizleri) söndürmede etkin rol oynayabi- lecek konumda önemli bir ülkedir. Avrupa Birliği, ya da Almanya'ya yan- daş bir Türkiye, Avrupa Birliği'nin göre- ce güçlenmesi, Avrasya kaynaklannın de- netimi ve yararlanıhnasmda kilit ülkedir. Rusya güvenliği ve refahı için Türkiye'nin dostluğunu arayacaktır. TümbuolusumlanngeTçekleşmesiiçin temel öğe Türkiye'nin dengelı bir biçim- de siyasal. ekonomik, teknolojik, askeri ve kültürel açılardan güçlenmesidir. ABD'nin küresel egernenliğini sürdür- mede bu denli önem taşıyan Türkiye'de ABD, ulusal değerler ve bağımsızlık yan- hlannın nötralizasyonuna, gönüllü işbir- likçilerinin iktidanna çaba göstermekte- dir. Bunun sonucu Türkiye'nin istikrarsız- lığı ve yeterince güçlenmesinin engellen- mesi olmuştur. Avrupa'nın da Türkiye'nin jeopolitik önemini, sosyo-kültürel ve eko- nomik sorunlan ön plana çıkartarak, nes- nel değeriendirebildiğini söylemek olanak- h değildir. Türkiye yönetimlerinin bu aşamada bü- yük güçlerin güdümüne girmeden, Ata- türk ilkeleri ışığında ulusunu ve devleti- ni güçlendirici politikalan izlemeleri uy- gun olacaktır. Türkiyejeopolitiğı gereği AB içinde ya da dışında önemli ve yandaşhgı aranılan bir ülke olma dunımundadır. Yeter ki iyi yönetilsin, güçlensin ve gücünün önemi- nin bilincinde olsun. Tersi durumda han- ği konumda olursa olsun ikinci sınıf ül- ke muamelesi görecektir. Bu da Tür- krye'nin yazgısı olmamalıdır. ARADABtR Prof. Dr. CENGtZ ERTEM Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Düş... "Ünlü birotelin önünde son modelgörkem- li bir araba durur. Otel görevlileri arabanın ön camındaki etiketi görünce hemen koşup kar- şılahar. Bu etiketi fark edenpolisler trafiği dur- durmuşlardır bile. Çevredekilerin meraklı ba- kışlan arasında arabadan orta yaşı biraz geç- kin, aydınlık yüzlü biradam iner ve oteiin mer- divenlerine yönelir. Güven vericidir. Kendinden emindir. Boy- nunda attın kolyesiyoktur. Kültürtü birisi oldu- ğu anlaşılmaktadır. Alçakgönüllüdür. Mali gü- cüne karşın herkesin kendisine kolayca yakla- şabileceği izlenimini verir ve öyledirgerçekten. Gönül zenginidir çünkü. Bilgisini, kültürünü çevresindekilere aktanrken kendisini onlann düzeyindeymiş gibi gösterir, onlann erişebile- cekleri yerden yukanya çıkmamaya çaba sarf eder. Toplumun özgür düşünceli, tartışmaya açık, her şeyden önemlisi kendine güven du- yan bireylerden oluşmasını sağlar böylece. Onun düzeyinde birisinin kolayca göze alama- yacağı özveri isteyen bir iştir bu. Toplumun ilerlemesine yaptığı bu büyük katkının ayırdı- na varamaz kimse. Toplum içindeki konumu- nu kötüye kullanmayacağı bellidir. Köşe dön- mecilik, çalıp çırpma, arkası olma, arka çıkma, paraya tapma, mafya gibi kavramlara yaban- cıdır. Ama arada birböyle bir otelde dinlenmek, hoşça vakit geçirmek onun da hakkıdır. Kaldı ki kimliğini göstermesi tüm olanaklann önüne sehlmesi için yeteriidir. Bu maddi düzeye ulaş- masında ve toplum içindeki saygınlığını ka- zanmasında seçmiş olduğu mesleğinpayı yad- sınamaz. Ama okuyup yazmaktan, Paul Val- 'ery'nin, birşiirinde dile getimneye çalıştığı gi- bi kendisini tüketerek çevresini aydınlatmak- tan buna pek vakti olmaz zaten. Pergelin bir ayağının saplanıp kaldığı yerdir o. Delinir, oyu- lur, tükenir. Ama öteki ayağın durmamacasına dönmesine, istendiğikadaraçılmasına olanak verir. Onun sayesinde, suçun içinde yitip gi- den bir taşın, ardında bı- raktığı giderek büyüyen halkalar gibi toplum ku- şaktan kuşağa aktanlan kültürbirikimiyle, estetik duygulaha, insanlık ide- allehyle serpilerek geli- şir. Bu tükeniş hoş bir duygu verirona. Kimse- nin kavrayamadığı, her- kesin garipsediği bir duy- gu. Buda yeterona. Baş döndürûcû birhızla orta- ya atılan yeniyeni görüş- lerin, salgın bir hastalık gibiyayılıp heryanı kap- layan yozlaşmalann, ya- şanan yıkımlann, sürüp giden arayışlann ortasın- da bir tek şeyi unutmaz: Heryönüyle "insan"/, Pa- ul Eluard'/n deyişiyle "kardeşçe özgür" yaşa- mak isteyen "insan"/. Yoldan geçen yaşlı bir kadın, gösterilen ilgi üze- rine oluşan kalabalığa yaklaştı. Bu orta yaşı bi- raz geçkin, aydınlık yüz- lü adamagıptayla bakan, her halinden üniversite öğrencisi olduğu anlaşı- lan bir gence 'Kim aca- ba' diyesordu. Genç, ışıl ışıl parlayan bakışlannı yaşlı kadına çevirdi, 'Öğ- retmenmiş' dedi gururlu birifadeyle. Genç öğren- ci, geleceğini özlemle seyrederken.yaşlı kadın, 'belli, belli!' dercesine ba- şını sallayarak uzaklaşı- yordu." İçinde bulunduklan tüm olumsuzluklara, yaşadık- lan tüm güçlüklere kar- şın düşlerinin gerçekleş- mesi dileğiyie öğretmen- lerimizin günü kutlu ol- sun. ERICSSON YÖK: Başkanı, Öğretim Üyeleri, Öğrenciler... DoçD D Doç. Dr. ŞükranŞAHtN eprem felaketinin, bu felakete uğramamış • kışılerin bile yüreklermı yakan sonuçla- nna karşın, topluma çok önemli bir kat- kısı olmuştur Tophım, bifimle tanısmrf- ür. Bilimın, yaşamın her alanını kapsadığını. bilim adamına kulak venlmesı gerektığinı, bugüne kadar ünıversitesinde araştırmalannı sessizce yürüten. eği- tim veren ve varlıklaruun farkma bile vanlmayan bı- lım adamlannın varhğının farkına varmıştır. Ülke- de, hemen her bilim alanırunbılimsel demekleri bu- lunur ve bu dernekler, zaman zaman aynı bilim ala- nında çalışan bilim adamlannı bir araya getirir ve yaphklan çalışmalan, yorumlannı. hipotezlerini tar- tışmalanna olanak sağlar. Bilımsel kongre adı veri- len bu toplantılar, tüm topluma açıktır ve günü, sa- ati ve yen aylar öncesinden duyurulur. Her yurtta- şın bu toplantılara katılma, bunlan ızleme hakkı bu- lunmaktadır. Bugüne kadar bu toplantılara yurttaşın kanlımı gerçekleşmemişse de bu toplantılaryasal top- lantılardır. Durum böyle tken, zamanında bilim adamlannın hazırladığı raporlan gözardı eden siya- sal otonte, şimdı de bilim adamını susturacak ön- lemler alma ginşiminde bulunmaktadır. Çünkü yurt- taş artık sorgulamaya başlamıştır. lşte budur, bilim- sel bakış açısının temel koşulu olan, sorgulayan be- yinlerin toplumda uyanmaya başlajnış olmasıdır, 'deprem'ın en önemli kazancı... Ornekleri Ortaçağ Avrapası'nda görülen bu yasaklamalann varlığı, çağdâş demokrank bir ülke olma yolunda geriye doğru ahlmış adımlsırdır. — . • „ Bilimın yasaklandıği yerde gelişme, ilerleme ve çağdaşlaşmaktan söz etmek olanaklı değildir. Bunun yanı sıra bilim adamlannın uyanlanna kulak verme- menin acı faturasını, binlerce kişı ödemış, ama bu uyanlan gözardı edenlerden bugüne kadar, bu ko- nuda, doğrudan özeleştin yapmak bir yana, o anla- ma gelecek üstü kapalı bir bıçımde de olsa bir tek sözcük edilmemiştir. Bilim adamlannın görüşlerini yansıtan televizyon kanallanmn RTÜK aracıhğı ile kapatılması girişimleri ise üzerinde uzun uzun dü- şünülmesı gereken çok cıddi bir yaklaşımdır. Oysa 2547 sayıh YÖK Yasası'nın 22. maddeane göre, bi- lim adamının bilimsel görüşlennı yazılı ya da söz- lü açıklaması, hem hak. hem de görevidir. Bilim adamlan bu durumda ne yapsın, bir yandan yasanın emri, öbür yandan siyasal otoritenin yasaklan. Bu yasaklamanm bir ömeğinı, dünyanın başka bir ül- kesinde bulabilmek. sanınm uzun bir emeği gerek- tirecektir. GaBle,kendisini mahkûm eden engizisyo- na "Dün>a yine de dönûyor" demişti, bilim adam- lannın susturulmasına karşın, hy hittı enerji birik- tirmeye devam edecektir. Deprem araştırmalan, son deprem felaketı nedeniyle çok önemli ve rvedi du- rurna gelmıştir. Ünıversıtenin en üst kurumu olarak YÖK'e bu konuda büyük sorumluluk düşmektedir. Ne var ki bugüne kadar YÖK tarafindan bu yönde bır gırişimde bulunulmamıştır. Olması gereken, YÖK'ün, konu ile ilgili öğretim üyelerinın tümünün çağuılacagı birtoplannda konuyu görüşüp, deprem- le ilgili araştırmalara öncelik verileceğı ve bu konu- daki tüm projelere maddi desteğin YÖK tarafindan sağlanacağının bildınlmesi ve çalışmalara hızla baş- lanması için gereken, her türlü organizasyona gün- deminde öncelikle yer vermesidİT. Bihm adamlan- nın, açıklarna yapmasT yasaklanmaya kalkışıldığın- da -tıpkı YÖK'ü protesto için, yasal, izınlı gösten- ye katılan öğrenciler meydanlarda kıyasıya dövülür- ken olduğu gibi- YÖK'ten tepkı gelmemıştir. Bu durum ne yazık ki YÖK'ün öğretim üyeleri ve ög- rencilerine sırt çe\irdıği gibi bir görüntü ohıştur- maktadır. Benzer bir yaklaşım, YÖK başkanının atanması ile ilgili olarakyaşanmaktadır. Bilindiği gi- bi YÖK başkanının görev süresı dolmuştur. Ya ye- ni bir ad atanacaktır ya da şu andakı başkanın göre- ve devamı ıstenecektir. Ancak siyasal otontenin bir kesımı şu andakı baş- kanın göreve devamından yana değildir. Şu andakı başkanın göreve devam etmemesi için öne sürülen gerekçenın ise yıne eğitimle uzaktan yakından ilgi- si bulunmamaktadır. Gerekçe; şu andaki YÖK baş- kanının belıriı bır sıyasal^öyleme uyraamasıdır. Yoksa gerekçe, elde bulunan, üniversıteleri daha ijri yönetecek, bilimin ilerlemesine kapi açacak, yeni bir model olduğu ve şu andakı YÖK başkanının bunu uygulamaya yanaşmaması değildir. Universitedeki bilimsel ortamın yükseltilmesı, üniversitenin öğretim üyesi açığı, üniversitenin alt- yapı sorunu çok gerilerde kalmış, belirli bir siyasal çizgiyi sürdürecek b^kanın atanması ön plana çık- mış görünmektedir. YÖK'ün, geçen yıllardakı iki baş- kan dönemındeki durumu, hâlâ belleklerdedir ve sonuçlan da bugün bütün açıkhğı ile ortadadır. Ne- redeyse bir enkaz devralmış olan yeni yönetim, gö- rev süresince oldukça iyi işler yapmaya çaba gös- termiş ve YÖK ile üniversite ilişkısı eskiyle karşı- laştınlamayacak kadar aşama saglamıştır. Daha yapılacak çok iş vardır, tamam kabul, ama başkanın değişmesini isteyenlerin elinde üniversıte- yı daha da ıleri götürecek bir model vardır da şu an- daki başkan bunu uygulamak mı istememektedir? Ne var ki ortada ne böyle bır üniversite planı vardır, ne de bunun uygulanması istemi vardır. YÖK baş- kanının atama ölçütü (bstası) bu olması gerekir- ken, böyle bir uygulama ile YÖK'ün etkinliğini si- yasallaştırma girişimi, geçmiş yıllarda YÖK'te ya- şanan süanülara gen dönüşe kapı açabılecek, çok cid- dı, çok düşündüriicü bir yaklaşımdır. YÖK başkanı değişir ya da değişmez, sorun bu değıldir. Sorun, onun degiştirilme gerekcesidir. Çünkü, bu gerekçe ile ya- pılan degişiklikte yeni atama da bu gerekçe ile ya- pılacaktır. Yanlış gerekçededir. Sonuçta; yeni atama karan, üniversiteyı daha ileri götürecek kişi üzerin- de degil, bu gerekçeye uygun kişi üzennde verile- cektir. Üstelik bunun, açıkça. basına açıklamalar yapı- larak, cumhurbaşkanı seçimi için pazarlık konusu ya- pılması ise konunun bir başka üzûcü yanıdır. Tür- kiye Cumhuriyeti'nin en üstorununun (makamının) böyle bir pazarhğm konusu yapılmasına, yine baş- ta Cumhurbaşkanlığı orunu olmak üzere, kımseden tek sözcük eleştıri ve açıklarna gelmemişrir. Cum- hurbaşkanlığı seçiminın ölçütû olan, "o makamın yetki ve sorumluhıklannı yerine getirebOecek dona- nıma ve deneyime sahip olmak" ilkesının dışına çı- kılmaması gerekmektedır. Bu hem Cumhurbaşkan- lığı, hem de YÖK Başkanlıgı gibi çok önemli ikı ma- kamın tarafsızlığının korunması açısından da önem- lidir. Bilimsel açıklamalan "halkı tedirgın ettiği" ge- rekçesi ile biBm adamlannın acıklama yapmalan- nın >-asaklanması karşısında olsun, gösteri yapıyor dıye üniversite ögrencflerinin dövülmea karşısında olsun. üniversitenin en üst kurumuolan YÖK'ten tep- kı gelmemesi, hem öğretim üyesi, hem de öğrencı- L-len, bütün bu uzücü uygulamalann yanı sıra aynca incitmektedir. Yine aynı bıçımde. \-ainizcasryaane- denlerie YÖK başkanının degistirilmesine, öğretim üyelerinden tepkı gelmemesi de YOK ve üniversi- te diyaloğunda, kurumlan yalnızlığa itebilecek ve yoğun işbirliği gerektiren eğitimde, çözülmüşlüğe neden olabilecek kadar ciddi bir yaklaşımdır. Öğ- rencisi ile, öğretim üyesi ile, YÖK'ü ile, bir bütün olması gereken, toplumun üretken, dinamik ve itici gücüolan üniversiter yapının, bu bireysel yaklaşım- larla gideceği yönün "iteri" olacagı kuşkuludur. Sonuçta; öğretim üyesi ve YÖK, kendi durumu- nu yeniden gözden geçirip, bilimsel araşurmadakul- landığı eleştirel akılcı yöntemini bu sorunlar karşı- sında dayaşama geçirmek zorundadır. Yasaklarteh- likeli silahlardu - , bu yol bır kez açıldı mı, bu sılahın ucunun, ne zaman, nerede, kime yöneleceğini kes- tirmek olanaklı değildir. Ölaylan incelerken eğrisi ve doğrusu, günahı ve sevabıyla ele alıp, doğrulara ve sevaplara sahip çıkıp, eğnler ve günahlan ödün- süz eleştirebıldiğimiz gün, eieştirei akdahğnı yaşa- ma egemen oklıığu gfln obcaktır. EKKSSON JS cmes <>> © & Ziya Gökalp: Güzel dil Türkçe bize, Başka dil gece bize. TÜRK DtL KURUMU TURKCELL KV.K. Hemen arayın (0212)225 55 55 w w w . c i n e 5 . c o m . t r Knui|)nııv;ı 'ii Arnlık 1999 a kadar goçerlırtır G«p telfitorıııleslımatlan K.V.K Shoplartlan yapılacaktıı 7. yaşımızda hediye CEPTELE 12 ay üye olun veya üyeliğinizi yenileyin, cep telefonunuzu hemen alın. CUMHUBtYET^TEN OKURLARA ORHANERİNÇ Reform mu Dediniz? lşte Size Bip Gerçek Reform.. Dünyanın ünlü maliyecileri gelsinler de vergi salmada reform yapmanın inceliklerini bizden ög- rensinler. Yaklaşık bir yıl içinde üç vergi reformu yaparak bir anlamda da reform rekoru kırdığımızı yerinde öğrenip pamnaklannın ağızlarında kalmasını mut- laka sağlamalıyız. Böylece AGİT toplantısını ör- gütleyip uygulamada gösterdiğimiz başannın olumlu etkilerini ikiye, hâttâ üçe katlayıp, yakın- dığımız tanıtma başansızlığını gidermedeki ayak sürüme alışkanlığını da silkelemiş oluruz. llk vergi reformunu, 28 Temmuz 1998 günlü Resmi Gazete'de 40 sayfa tutan ve 16 yasada de- ğişiklik yapan yasayla gerçekleştirdik. Bay Zekeriya TemizeJ'in Maliye bakanlığı dö- neminde gerçekleştirilen yasa, seçimden sonra "tu kaka" oldu. Ortaya yeni bir vergi reformu yapma zorunlu- luğu çıkt. Çünkü finans kesimi ile kimi işadamla- n faizden vergi alınmasına karşıydılar ve dedikle- rini gözardı etmek olanaksızdı. 22 Temmuz 1999 günü, parababalannın hatınna yeni bir reform ya- parak sorunu çözdük. Ardından deprem kıranı yaşandı. llk yapılacak şey, yurttaştan yardım istemekti. Hemen bir dep- rem vergisi tasanst nazırladık. 22 Ağustos 1999'da ortaya sürdüğümüzdeyer yerinden oynadı. Dep- remde yaşanan çapaçulluk nedeniyle toplana- cak verginin çar-çur edileceği endişesinin yankı- lanması koalisyonun hızını kesiverdi. Ama koalisyon baktı ki işler daha da kötüye gi- diyor, bir gece ansızın tasarı Meciis gündemine sokuldu ve yeni bir reformun yolu açılmış oldu. 25 Kasım'ı 26 Kasım'a bağlayan gece, hüküme- tin hazine kâğıdı sahiplerine uzatmalarda attığı gc- lü de içeren yasa saat 04.30'da kabul edildi. Sa- at 06.00'da Çankaya'da imzalandı ve saat 08.00'de Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürtüğe sokul- du. Bu sayede, yangından mal kaçınr gibi yürüriü- ğe konulan nurtopu gibi bir vergi reformu yasa- mız daha yurttaşın kucağına düşüverdi. Her üç yasanın da vergi reformu olduğu nitele- mesi benim değil. Sayın Başbakan böyle söylü- yor. Oysa ben, haddim değil ama, büyük bölümü vasrtalı vergiler getiren, ya da oranını arttıran bir yasanın 20'nci yüzyılın sonuna dogru nasıl bir re- form olduğunu anlamış değilim. Geçen yıl kâr edip bu yıl zarar edenler deprem yaralannın sanlmasına katkıda bulunacak, geçen yıl zarar edip bu yıl kâr edenlerse on para öde- meyecek. Avalar yüzlerce ölü vermiş, bini aşkın kontrt yıkilmış ya da ağır hasar görmüşkeh dep- rem bölgesi olamayacak. Bu gariplikter de Ü6tü- ne üstlük reformun cilvesi sayılacak. Koalisyon reform tutkusunu yurttaşın sırtından gerçekleştirmeyi yeğleyip, sırayurttaştn sırtında- kileri kaldırmaya geldi mi yan çiziveriyor. örnek isterseniz hazır: "Memurlar ve Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Ta- sansı". 2 Nisan 1998 günü 56. Hükümet tarafindan Meclis'e sunulmuş, ancak 18 Nisan seçimteri ne- deniyle kadük olmuş. Koalisyon hükümet 22 Haziran günü tasanyı sa- hiplendiğini bildiren yazıyı TBMM Başkanlığı'na göndermiş ve süreç yeniden başlamış. Arkası 19. sayfada [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle