Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29 KASJM 1999 PAZARTESİ
O L A Y L A R V E G O R Ü Ş L E R olay.gonıs@cumhuriyetcom.tr
Jeopolitik Kuramlar ve Türkiye
Tanju ERDEMAmiral (E)
J
eopolitik, 20'inci yüzyıhn baş-
lannda büyük güçlerin dünya
egemenliğini sağlama, kaynak-
!ann paylaşımı mücadelesinde
oluşmuş birbilim dalıdır. Bir ül-
kenin sosyal. siyasal, ekonomik,
stratejik ve coğrafı öğelerinin (unsurlan-
nın) güvenlik politikalannı yönlendirme-
sidir, diye tanımlanabilir.
Alman düşüncesine göre, devlet yaşa-
yan bir organizmadır. Yeni hayat sahala-
nna sürekli genişlemelidir. Tersi durum-
da yaşantısı son bulur. Fransızlar, devle-
ti ulusun ortak bilinciyle oluşan kültürel
ve ulusal bir biriiktir, biçiminde belirle-
yerek ulusal smırlar içinde özgürce yaşa-
mayı öngörürler. Ingilizler ise denizlere
egemenliğin, dünya egemenliğini ve gö-
nenci sağlamada esas olduğunu; denizci
devietin karagücünündeyetertiolması ko-
şuluyla bu egemenliğini sürdürebilece-
ğinı-düşünmektedirler. Bujeopolitik gö-
rüşlerin ışığında başat iiçjeopolitik kuram
(teori) geliştirilmıştir. Bunlar; Ingilizje-
opolitikçisi Mc. Kinder'in kara egemen-
liği, Amerikan amirali AMredT.Mahan'ın
deniz egemenliği ve Amerikan jeopolitik-
çisi Nicholas Spykman'ın Kenar Kuşak
kuramlandır.
Mc. Kinder'e göre, Avrupa, Asya, Af-
rika kıtalan dünya adasını teşkil ederler.
Asya Avrupa'nın bileşimi Avrasya'dır.Bu
bölgenin Rusya bölümünü merkez bölge-
si olarak tanımlar. Batı yaklaşım yollan
dışında savunabilir. doğal kaynaklan bol
bir bölgedir. Merkez bölgeye egemen olan
kara gücü, Avrasya'yı işgal suretiyle stra-
tejik denizlere ulaşır. Deniz gücünü ge-
liştirerek dünya egemenliğini sağlar. Mc
Kinder bu büyük gücün Almanya olabi-
leceğini düşünmüş, 2"nci Dünya Sava-
şi'ndan sonra Sovyetler Birliği'ni öngör-
müştür.
Mahan'a göre ise dünya egemenliğirıin
anahtan deniz ulaşım hatlannın denetimin-
den geçer. Bunun için de güçlü bir donan-
maya ve uygun stratejik konumlarda üs-
lere sahip olmak gerekir. Mahan, tngilte-
re'nin 20'nci yy'lın başlaruıdaki gücünü
devam ettiremeyeceğini, yüzyıhn ikinci
yansında coğrafı konumunun avantajla-
nyla ABD'nin denizlerde egemenlik ku-
racağını düşünmüştür.
Spykman, ABD'nin güvenlik politika-
lannı incelerken Avrasya'nın büyük bir güç
tarafindan işgalinin engellenmesinı, bu-
nun için de merkez bölgeyi çevreleyen
kenar kuşak ülkelerinin ABD tarafindan
denetlenmesini, böylece Avrasya'nın ve
dolayısıyla dünyanın denetim altına alm-
masını istemiştir. Bu kuramın uygulanma-
sı sonucu Sovyetler Birliği etrafında NA-
TO. CENTO, SEATO gibi ABD'nin gü-
dümünüde kolektif güvenlik paktlannın
oluşturulduğunu görüyoruz.
Günümüzde bujeopolitik kuramlartek-
nolojinin gelişiminden etkilenmiştir.
Türkiye Avrasya'nın merkezinde je-
opolitik açıdan önemli bir konuma sahip-
tir. 1 'nci Dünya Savaşı'nda Almanlarla be-
raberhareket ederek, Çarlık Rusya'sına teh-
dit teşkil etmiş, çökmesine neden olmuş-
tur. Gerçekte zayıflığı nedeniyle Alman
nüfuz alanı olarak kullanılmış, Almanlar
genişlemelerini, yeni hayat alanı arama-
lannı, imparatoriuk topraklanna yönlen-
dirmişlerdi.
tkinci Dünya Savaşı'nda gerek Alman-
ya, gerekse Sovyetler Birliği Türkiye'ye
nüfuz edemediklerinden Avrasya'ya tam
egemenlik sağlayamamışlanlır. Savaş son-
rası SovyetleT, Doğu Avrupa'da kendine
yardımcı tampon bölgeleT oluşturmak su-
retiyle savunma sistemlerini anavatanla-
nndan uzakta kurabilmişlerdir. Savaş son-
rası ABD güvenliğini MAHAN'ın deniz
egemenlik kuramına göre örgütlerken,
SPYKMAN'ın Kenar Kuşak kuramına
uygun olarak merkez bölgesinde güçlen-
diği varsayılan ve ideolojik açıdan tehdit
oluşturduğuna inanılan Sovyet'leri, gü-
neyinden ve batısından ittifaklar zinci-
riyle çevreleyerekolası genişlemesini ön-
lemiştir.
Türkiye bir merkez kenar kuşak ülke-
si olarakbu stratejinin uygulanmasında Ba-
tı'nın yararlan için yaşamsal önemde rol
oynamıştır. Türkiye'nin küresel oluşan
dengelerde güvenliği bir ölçüde sağlan-
mıştır. Emperyal güçlerin çokyönlüyön-
lendirmeleri sonucu sağlıklı ve yeterli bo-
yutlarda gelişemediği, güçlenemedığı de
bir gerçektir.
Bugün Rusya'da komünizm çöktükten
sonra ABD; Avrupa'yı ve Rusya'yı de-
netim alnna alarak dünyaegernenliğini sağ-
lamıştır. Ancak 21' nci yüzyüa girerkenje-
opolitiğin ışığında Avrupa ile çıkar çatjş-
malan içine girebileceklerini tahmin ede-
biliriz. Avrupa Birliği'nin kendi çıkarça-
tışmalannda ulusal kimliklerin ön plana
çıkması da olasıdır. Aracı küreselleşme
olan yeni dünya düzeni bu gelişmelere
karşın ABD'nin egemenliğini sürdüre-
bilrnesinin ideolojisi ve eylem alanıdır. Bu
oluşumlarda AvTasya'nın merkezindeki
Türkiye, şimdi daha bir önem kazanmış-
tır. ABD için stratejik birortak oian Tür-
kiye; kenar kuşakta, Avrupa ve Rusya'yı
denetiminde tutmaya olanak sağlayan,
Avrasya'yı ve Ortadoğu petrollerini de-
netleyen bir bunalım bölgesi merkezinde,
bir istikrar adası olarak, bu bunahmlan
(krizleri) söndürmede etkin rol oynayabi-
lecek konumda önemli bir ülkedir.
Avrupa Birliği, ya da Almanya'ya yan-
daş bir Türkiye, Avrupa Birliği'nin göre-
ce güçlenmesi, Avrasya kaynaklannın de-
netimi ve yararlanıhnasmda kilit ülkedir.
Rusya güvenliği ve refahı için Türkiye'nin
dostluğunu arayacaktır.
TümbuolusumlanngeTçekleşmesiiçin
temel öğe Türkiye'nin dengelı bir biçim-
de siyasal. ekonomik, teknolojik, askeri
ve kültürel açılardan güçlenmesidir.
ABD'nin küresel egernenliğini sürdür-
mede bu denli önem taşıyan Türkiye'de
ABD, ulusal değerler ve bağımsızlık yan-
hlannın nötralizasyonuna, gönüllü işbir-
likçilerinin iktidanna çaba göstermekte-
dir.
Bunun sonucu Türkiye'nin istikrarsız-
lığı ve yeterince güçlenmesinin engellen-
mesi olmuştur. Avrupa'nın da Türkiye'nin
jeopolitik önemini, sosyo-kültürel ve eko-
nomik sorunlan ön plana çıkartarak, nes-
nel değeriendirebildiğini söylemek olanak-
h değildir.
Türkiye yönetimlerinin bu aşamada bü-
yük güçlerin güdümüne girmeden, Ata-
türk ilkeleri ışığında ulusunu ve devleti-
ni güçlendirici politikalan izlemeleri uy-
gun olacaktır.
Türkiyejeopolitiğı gereği AB içinde ya
da dışında önemli ve yandaşhgı aranılan
bir ülke olma dunımundadır. Yeter ki iyi
yönetilsin, güçlensin ve gücünün önemi-
nin bilincinde olsun. Tersi durumda han-
ği konumda olursa olsun ikinci sınıf ül-
ke muamelesi görecektir. Bu da Tür-
krye'nin yazgısı olmamalıdır.
ARADABtR
Prof. Dr. CENGtZ ERTEM
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Düş...
"Ünlü birotelin önünde son modelgörkem-
li bir araba durur. Otel görevlileri arabanın ön
camındaki etiketi görünce hemen koşup kar-
şılahar. Bu etiketi fark edenpolisler trafiği dur-
durmuşlardır bile. Çevredekilerin meraklı ba-
kışlan arasında arabadan orta yaşı biraz geç-
kin, aydınlık yüzlü biradam iner ve oteiin mer-
divenlerine yönelir.
Güven vericidir. Kendinden emindir. Boy-
nunda attın kolyesiyoktur. Kültürtü birisi oldu-
ğu anlaşılmaktadır. Alçakgönüllüdür. Mali gü-
cüne karşın herkesin kendisine kolayca yakla-
şabileceği izlenimini verir ve öyledirgerçekten.
Gönül zenginidir çünkü. Bilgisini, kültürünü
çevresindekilere aktanrken kendisini onlann
düzeyindeymiş gibi gösterir, onlann erişebile-
cekleri yerden yukanya çıkmamaya çaba sarf
eder. Toplumun özgür düşünceli, tartışmaya
açık, her şeyden önemlisi kendine güven du-
yan bireylerden oluşmasını sağlar böylece.
Onun düzeyinde birisinin kolayca göze alama-
yacağı özveri isteyen bir iştir bu. Toplumun
ilerlemesine yaptığı bu büyük katkının ayırdı-
na varamaz kimse. Toplum içindeki konumu-
nu kötüye kullanmayacağı bellidir. Köşe dön-
mecilik, çalıp çırpma, arkası olma, arka çıkma,
paraya tapma, mafya gibi kavramlara yaban-
cıdır. Ama arada birböyle bir otelde dinlenmek,
hoşça vakit geçirmek onun da hakkıdır. Kaldı
ki kimliğini göstermesi tüm olanaklann önüne
sehlmesi için yeteriidir. Bu maddi düzeye ulaş-
masında ve toplum içindeki saygınlığını ka-
zanmasında seçmiş olduğu mesleğinpayı yad-
sınamaz. Ama okuyup yazmaktan, Paul Val-
'ery'nin, birşiirinde dile getimneye çalıştığı gi-
bi kendisini tüketerek çevresini aydınlatmak-
tan buna pek vakti olmaz zaten. Pergelin bir
ayağının saplanıp kaldığı yerdir o. Delinir, oyu-
lur, tükenir. Ama öteki ayağın durmamacasına
dönmesine, istendiğikadaraçılmasına olanak
verir. Onun sayesinde, suçun içinde yitip gi-
den bir taşın, ardında bı-
raktığı giderek büyüyen
halkalar gibi toplum ku-
şaktan kuşağa aktanlan
kültürbirikimiyle, estetik
duygulaha, insanlık ide-
allehyle serpilerek geli-
şir. Bu tükeniş hoş bir
duygu verirona. Kimse-
nin kavrayamadığı, her-
kesin garipsediği bir duy-
gu. Buda yeterona. Baş
döndürûcû birhızla orta-
ya atılan yeniyeni görüş-
lerin, salgın bir hastalık
gibiyayılıp heryanı kap-
layan yozlaşmalann, ya-
şanan yıkımlann, sürüp
giden arayışlann ortasın-
da bir tek şeyi unutmaz:
Heryönüyle "insan"/, Pa-
ul Eluard'/n deyişiyle
"kardeşçe özgür" yaşa-
mak isteyen "insan"/.
Yoldan geçen yaşlı bir
kadın, gösterilen ilgi üze-
rine oluşan kalabalığa
yaklaştı. Bu orta yaşı bi-
raz geçkin, aydınlık yüz-
lü adamagıptayla bakan,
her halinden üniversite
öğrencisi olduğu anlaşı-
lan bir gence 'Kim aca-
ba' diyesordu. Genç, ışıl
ışıl parlayan bakışlannı
yaşlı kadına çevirdi, 'Öğ-
retmenmiş' dedi gururlu
birifadeyle. Genç öğren-
ci, geleceğini özlemle
seyrederken.yaşlı kadın,
'belli, belli!' dercesine ba-
şını sallayarak uzaklaşı-
yordu."
İçinde bulunduklan tüm
olumsuzluklara, yaşadık-
lan tüm güçlüklere kar-
şın düşlerinin gerçekleş-
mesi dileğiyie öğretmen-
lerimizin günü kutlu ol-
sun. ERICSSON
YÖK: Başkanı, Öğretim Üyeleri, Öğrenciler...
DoçD
D
Doç. Dr. ŞükranŞAHtN
eprem felaketinin, bu felakete uğramamış
• kışılerin bile yüreklermı yakan sonuçla-
nna karşın, topluma çok önemli bir kat-
kısı olmuştur Tophım, bifimle tanısmrf-
ür. Bilimın, yaşamın her alanını kapsadığını. bilim
adamına kulak venlmesı gerektığinı, bugüne kadar
ünıversitesinde araştırmalannı sessizce yürüten. eği-
tim veren ve varlıklaruun farkma bile vanlmayan bı-
lım adamlannın varhğının farkına varmıştır. Ülke-
de, hemen her bilim alanırunbılimsel demekleri bu-
lunur ve bu dernekler, zaman zaman aynı bilim ala-
nında çalışan bilim adamlannı bir araya getirir ve
yaphklan çalışmalan, yorumlannı. hipotezlerini tar-
tışmalanna olanak sağlar. Bilımsel kongre adı veri-
len bu toplantılar, tüm topluma açıktır ve günü, sa-
ati ve yen aylar öncesinden duyurulur. Her yurtta-
şın bu toplantılara katılma, bunlan ızleme hakkı bu-
lunmaktadır. Bugüne kadar bu toplantılara yurttaşın
kanlımı gerçekleşmemişse de bu toplantılaryasal top-
lantılardır. Durum böyle tken, zamanında bilim
adamlannın hazırladığı raporlan gözardı eden siya-
sal otonte, şimdı de bilim adamını susturacak ön-
lemler alma ginşiminde bulunmaktadır. Çünkü yurt-
taş artık sorgulamaya başlamıştır. lşte budur, bilim-
sel bakış açısının temel koşulu olan, sorgulayan be-
yinlerin toplumda uyanmaya başlajnış olmasıdır,
'deprem'ın en önemli kazancı... Ornekleri Ortaçağ
Avrapası'nda görülen bu yasaklamalann varlığı,
çağdâş demokrank bir ülke olma yolunda geriye
doğru ahlmış adımlsırdır. — . • „
Bilimın yasaklandıği yerde gelişme, ilerleme ve
çağdaşlaşmaktan söz etmek olanaklı değildir. Bunun
yanı sıra bilim adamlannın uyanlanna kulak verme-
menin acı faturasını, binlerce kişı ödemış, ama bu
uyanlan gözardı edenlerden bugüne kadar, bu ko-
nuda, doğrudan özeleştin yapmak bir yana, o anla-
ma gelecek üstü kapalı bir bıçımde de olsa bir tek
sözcük edilmemiştir. Bilim adamlannın görüşlerini
yansıtan televizyon kanallanmn RTÜK aracıhğı ile
kapatılması girişimleri ise üzerinde uzun uzun dü-
şünülmesı gereken çok cıddi bir yaklaşımdır. Oysa
2547 sayıh YÖK Yasası'nın 22. maddeane göre, bi-
lim adamının bilimsel görüşlennı yazılı ya da söz-
lü açıklaması, hem hak. hem de görevidir. Bilim
adamlan bu durumda ne yapsın, bir yandan yasanın
emri, öbür yandan siyasal otoritenin yasaklan. Bu
yasaklamanm bir ömeğinı, dünyanın başka bir ül-
kesinde bulabilmek. sanınm uzun bir emeği gerek-
tirecektir. GaBle,kendisini mahkûm eden engizisyo-
na "Dün>a yine de dönûyor" demişti, bilim adam-
lannın susturulmasına karşın, hy hittı enerji birik-
tirmeye devam edecektir. Deprem araştırmalan, son
deprem felaketı nedeniyle çok önemli ve rvedi du-
rurna gelmıştir. Ünıversıtenin en üst kurumu olarak
YÖK'e bu konuda büyük sorumluluk düşmektedir.
Ne var ki bugüne kadar YÖK tarafindan bu yönde
bır gırişimde bulunulmamıştır. Olması gereken,
YÖK'ün, konu ile ilgili öğretim üyelerinın tümünün
çağuılacagı birtoplannda konuyu görüşüp, deprem-
le ilgili araştırmalara öncelik verileceğı ve bu konu-
daki tüm projelere maddi desteğin YÖK tarafindan
sağlanacağının bildınlmesi ve çalışmalara hızla baş-
lanması için gereken, her türlü organizasyona gün-
deminde öncelikle yer vermesidİT. Bihm adamlan-
nın, açıklarna yapmasT yasaklanmaya kalkışıldığın-
da -tıpkı YÖK'ü protesto için, yasal, izınlı gösten-
ye katılan öğrenciler meydanlarda kıyasıya dövülür-
ken olduğu gibi- YÖK'ten tepkı gelmemıştir. Bu
durum ne yazık ki YÖK'ün öğretim üyeleri ve ög-
rencilerine sırt çe\irdıği gibi bir görüntü ohıştur-
maktadır. Benzer bir yaklaşım, YÖK başkanının
atanması ile ilgili olarakyaşanmaktadır. Bilindiği gi-
bi YÖK başkanının görev süresı dolmuştur. Ya ye-
ni bir ad atanacaktır ya da şu andakı başkanın göre-
ve devamı ıstenecektir.
Ancak siyasal otontenin bir kesımı şu andakı baş-
kanın göreve devamından yana değildir. Şu andakı
başkanın göreve devam etmemesi için öne sürülen
gerekçenın ise yıne eğitimle uzaktan yakından ilgi-
si bulunmamaktadır. Gerekçe; şu andaki YÖK baş-
kanının belıriı bır sıyasal^öyleme uyraamasıdır.
Yoksa gerekçe, elde bulunan, üniversıteleri daha ijri
yönetecek, bilimin ilerlemesine kapi açacak, yeni bir
model olduğu ve şu andakı YÖK başkanının bunu
uygulamaya yanaşmaması değildir.
Universitedeki bilimsel ortamın yükseltilmesı,
üniversitenin öğretim üyesi açığı, üniversitenin alt-
yapı sorunu çok gerilerde kalmış, belirli bir siyasal
çizgiyi sürdürecek b^kanın atanması ön plana çık-
mış görünmektedir. YÖK'ün, geçen yıllardakı iki baş-
kan dönemındeki durumu, hâlâ belleklerdedir ve
sonuçlan da bugün bütün açıkhğı ile ortadadır. Ne-
redeyse bir enkaz devralmış olan yeni yönetim, gö-
rev süresince oldukça iyi işler yapmaya çaba gös-
termiş ve YÖK ile üniversite ilişkısı eskiyle karşı-
laştınlamayacak kadar aşama saglamıştır.
Daha yapılacak çok iş vardır, tamam kabul, ama
başkanın değişmesini isteyenlerin elinde üniversıte-
yı daha da ıleri götürecek bir model vardır da şu an-
daki başkan bunu uygulamak mı istememektedir?
Ne var ki ortada ne böyle bır üniversite planı vardır,
ne de bunun uygulanması istemi vardır. YÖK baş-
kanının atama ölçütü (bstası) bu olması gerekir-
ken, böyle bir uygulama ile YÖK'ün etkinliğini si-
yasallaştırma girişimi, geçmiş yıllarda YÖK'te ya-
şanan süanülara gen dönüşe kapı açabılecek, çok cid-
dı, çok düşündüriicü bir yaklaşımdır. YÖK başkanı
değişir ya da değişmez, sorun bu değıldir. Sorun, onun
degiştirilme gerekcesidir. Çünkü, bu gerekçe ile ya-
pılan degişiklikte yeni atama da bu gerekçe ile ya-
pılacaktır. Yanlış gerekçededir. Sonuçta; yeni atama
karan, üniversiteyı daha ileri götürecek kişi üzerin-
de degil, bu gerekçeye uygun kişi üzennde verile-
cektir.
Üstelik bunun, açıkça. basına açıklamalar yapı-
larak, cumhurbaşkanı seçimi için pazarlık konusu ya-
pılması ise konunun bir başka üzûcü yanıdır. Tür-
kiye Cumhuriyeti'nin en üstorununun (makamının)
böyle bir pazarhğm konusu yapılmasına, yine baş-
ta Cumhurbaşkanlığı orunu olmak üzere, kımseden
tek sözcük eleştıri ve açıklarna gelmemişrir. Cum-
hurbaşkanlığı seçiminın ölçütû olan, "o makamın
yetki ve sorumluhıklannı yerine getirebOecek dona-
nıma ve deneyime sahip olmak" ilkesının dışına çı-
kılmaması gerekmektedır. Bu hem Cumhurbaşkan-
lığı, hem de YÖK Başkanlıgı gibi çok önemli ikı ma-
kamın tarafsızlığının korunması açısından da önem-
lidir. Bilimsel açıklamalan "halkı tedirgın ettiği" ge-
rekçesi ile biBm adamlannın acıklama yapmalan-
nın >-asaklanması karşısında olsun, gösteri yapıyor
dıye üniversite ögrencflerinin dövülmea karşısında
olsun. üniversitenin en üst kurumuolan YÖK'ten tep-
kı gelmemesi, hem öğretim üyesi, hem de öğrencı-
L-len, bütün bu uzücü uygulamalann yanı sıra aynca
incitmektedir. Yine aynı bıçımde. \-ainizcasryaane-
denlerie YÖK başkanının degistirilmesine, öğretim
üyelerinden tepkı gelmemesi de YOK ve üniversi-
te diyaloğunda, kurumlan yalnızlığa itebilecek ve
yoğun işbirliği gerektiren eğitimde, çözülmüşlüğe
neden olabilecek kadar ciddi bir yaklaşımdır. Öğ-
rencisi ile, öğretim üyesi ile, YÖK'ü ile, bir bütün
olması gereken, toplumun üretken, dinamik ve itici
gücüolan üniversiter yapının, bu bireysel yaklaşım-
larla gideceği yönün "iteri" olacagı kuşkuludur.
Sonuçta; öğretim üyesi ve YÖK, kendi durumu-
nu yeniden gözden geçirip, bilimsel araşurmadakul-
landığı eleştirel akılcı yöntemini bu sorunlar karşı-
sında dayaşama geçirmek zorundadır. Yasaklarteh-
likeli silahlardu
-
, bu yol bır kez açıldı mı, bu sılahın
ucunun, ne zaman, nerede, kime yöneleceğini kes-
tirmek olanaklı değildir. Ölaylan incelerken eğrisi
ve doğrusu, günahı ve sevabıyla ele alıp, doğrulara
ve sevaplara sahip çıkıp, eğnler ve günahlan ödün-
süz eleştirebıldiğimiz gün, eieştirei akdahğnı yaşa-
ma egemen oklıığu gfln obcaktır.
EKKSSON JS
cmes
<>> © &
Ziya Gökalp:
Güzel dil Türkçe bize,
Başka dil gece bize.
TÜRK DtL KURUMU
TURKCELL
KV.K.
Hemen arayın (0212)225 55 55
w w w . c i n e 5 . c o m . t r
Knui|)nııv;ı 'ii Arnlık 1999 a kadar goçerlırtır
G«p telfitorıııleslımatlan K.V.K Shoplartlan yapılacaktıı
7. yaşımızda hediye
CEPTELE
12 ay üye olun veya üyeliğinizi yenileyin,
cep telefonunuzu hemen alın.
CUMHUBtYET^TEN
OKURLARA
ORHANERİNÇ
Reform mu Dediniz? lşte
Size Bip Gerçek Reform..
Dünyanın ünlü maliyecileri gelsinler de vergi
salmada reform yapmanın inceliklerini bizden ög-
rensinler.
Yaklaşık bir yıl içinde üç vergi reformu yaparak
bir anlamda da reform rekoru kırdığımızı yerinde
öğrenip pamnaklannın ağızlarında kalmasını mut-
laka sağlamalıyız. Böylece AGİT toplantısını ör-
gütleyip uygulamada gösterdiğimiz başannın
olumlu etkilerini ikiye, hâttâ üçe katlayıp, yakın-
dığımız tanıtma başansızlığını gidermedeki ayak
sürüme alışkanlığını da silkelemiş oluruz.
llk vergi reformunu, 28 Temmuz 1998 günlü
Resmi Gazete'de 40 sayfa tutan ve 16 yasada de-
ğişiklik yapan yasayla gerçekleştirdik.
Bay Zekeriya TemizeJ'in Maliye bakanlığı dö-
neminde gerçekleştirilen yasa, seçimden sonra
"tu kaka" oldu.
Ortaya yeni bir vergi reformu yapma zorunlu-
luğu çıkt. Çünkü finans kesimi ile kimi işadamla-
n faizden vergi alınmasına karşıydılar ve dedikle-
rini gözardı etmek olanaksızdı. 22 Temmuz 1999
günü, parababalannın hatınna yeni bir reform ya-
parak sorunu çözdük.
Ardından deprem kıranı yaşandı. llk yapılacak
şey, yurttaştan yardım istemekti. Hemen bir dep-
rem vergisi tasanst nazırladık. 22 Ağustos 1999'da
ortaya sürdüğümüzdeyer yerinden oynadı. Dep-
remde yaşanan çapaçulluk nedeniyle toplana-
cak verginin çar-çur edileceği endişesinin yankı-
lanması koalisyonun hızını kesiverdi.
Ama koalisyon baktı ki işler daha da kötüye gi-
diyor, bir gece ansızın tasarı Meciis gündemine
sokuldu ve yeni bir reformun yolu açılmış oldu.
25 Kasım'ı 26 Kasım'a bağlayan gece, hüküme-
tin hazine kâğıdı sahiplerine uzatmalarda attığı gc-
lü de içeren yasa saat 04.30'da kabul edildi. Sa-
at 06.00'da Çankaya'da imzalandı ve saat 08.00'de
Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürtüğe sokul-
du.
Bu sayede, yangından mal kaçınr gibi yürüriü-
ğe konulan nurtopu gibi bir vergi reformu yasa-
mız daha yurttaşın kucağına düşüverdi.
Her üç yasanın da vergi reformu olduğu nitele-
mesi benim değil. Sayın Başbakan böyle söylü-
yor.
Oysa ben, haddim değil ama, büyük bölümü
vasrtalı vergiler getiren, ya da oranını arttıran bir
yasanın 20'nci yüzyılın sonuna dogru nasıl bir re-
form olduğunu anlamış değilim.
Geçen yıl kâr edip bu yıl zarar edenler deprem
yaralannın sanlmasına katkıda bulunacak, geçen
yıl zarar edip bu yıl kâr edenlerse on para öde-
meyecek. Avalar yüzlerce ölü vermiş, bini aşkın
kontrt yıkilmış ya da ağır hasar görmüşkeh dep-
rem bölgesi olamayacak. Bu gariplikter de Ü6tü-
ne üstlük reformun cilvesi sayılacak.
Koalisyon reform tutkusunu yurttaşın sırtından
gerçekleştirmeyi yeğleyip, sırayurttaştn sırtında-
kileri kaldırmaya geldi mi yan çiziveriyor.
örnek isterseniz hazır: "Memurlar ve Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Ta-
sansı".
2 Nisan 1998 günü 56. Hükümet tarafindan
Meclis'e sunulmuş, ancak 18 Nisan seçimteri ne-
deniyle kadük olmuş.
Koalisyon hükümet 22 Haziran günü tasanyı sa-
hiplendiğini bildiren yazıyı TBMM Başkanlığı'na
göndermiş ve süreç yeniden başlamış.
Arkası 19. sayfada
oerinc@cumhuriyetcom.tr