18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 KASIM 1999 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Akıl hastası istanbul'da polis •'Adnan Hocacılar"a yönelik büyük bir operasyon başlattı. Bilim Araştırma Vakfı'nı kuran grubun başı Adnan Oktar, güzel hanımlar ve yakışıklı beylerden oluşan müritleriyle birlikte gözaltına alındı. Operasyonlar sırasında "Adnan Hoca"nın müthiş bir servetin üzerinde •imparator" gibi oturduğu görüldö; grubun para kaynağınm şantaj ve tehdit olduğu öne sürüldü. Bu grup yurt genelinde valilerin izni ile Evrim Teorisi karşrtı propaganda yapıyor, üniversitelere kadar okullara sızıyordu. Düne kadar devletin himayesindeydi. Bugün soruşturuluyor. Yarın mahkemeye çıkarılacaklar. Ve büyük bir olasılıkla grubun başı Adnan Oktar, serbest kalacak. Çünkü adamın cezai ehliyeti yok... Adamın akıl hastası raporu vari Kurtcebe Karikatürist arkada- şımız Nuri Kurtcebe, "sessiz sedasız" has- taneye yattı. Ameliyat' sonrası en kısa zaman- da köşesine döneceği umuduyla Kurtcebe'ye acil şifalar diliyoruz. Bektronik posta: someposta.cumhuriyetcom.tr Tefc 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - İstanbul'da deprem paniği yaşanıyormuş... "Yağma telaşı yaşanan bir kent icin normaldir!" nkara'daki dostumuz Veli Yıldırım'ı anla- mak olası değil... En büyük başkan Bill Clinton'ın ya da asıl adıyla William Jeffer- son Clinton'ın Türkiye Büyük Millet Mec- lisi'ni şereflendirerek yaptığı tarihi konuşmayı da eleştiriyor dostumuz; hiçbir şeyden hoşnut olmuyor; "the teessüf'lerini gönderiyor: "Clinton, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Mus- tafa Kemal Atatürk'ü anıp kendisini huşu içinde din- leyenlerin kalbjne seslendikten sonra, son Türk bü- yüğü Turgırt Özal'ın açtığı yoldan ilerlenmesini ve Meclis'in yeni kararlar almasını istedi. Bu kararların ne olduğunu açıkça söylemediği için Clinton'a teessüf etmemek elde değil... Oysa emrindeki Harold Hongju Koh, daha bir haf- ta önce Fethullah Gülen Hazretleri'nin gazetesin- de tam sayfa konuşup Türk Ceza Yasası'nın 312. maddesinin veTerörle Mücadele Yasası'nın 8. mad- desinin değiştirilmesini talep etmişti. The Teessüf Mesaj, başka bir kanaldan açık bir şekilde veril- diği için Clinton'un bu konuya girmediği düşünüle- bilir ama tarihi konuşmasında birçok Türk büyüğü- nün adını anmaması kabul edilemez. Zamanında ABD'ye kalpten bağlanmış Celal Ba- yar'la Adnan Menderes'i, Kıbns için Ismet Inönü'ye posta koyan ABD Başkanı Johnson'la fotoğraf çek- tirdikten sonra başbakan olan Süleyman Demi- rel'i, Başkan Reagan'ın 'our boys' yani bizim 'bi- zim oğlanlar' dediği Kenan Evren ve konsey arka- daşlannı, ABD'nin yeni din politikasını kavrayarakTür- kiye'ye 'islami demokrasi'yi tattıran VVashington'dan ödüllü Necmettin Erbakan ı, ABD'nin Islamiyetin hamiliğinı üstlendığini herkesten önce kavrayıp 'ben dininizin kefiliyim' diyen Tansu Çiller'i, Amerikan ti- pi laiklik isteyen Recai Kutan'ı, Avrasya enerji po- litikaları için çırpınan Mesut Yılmaz'ı, Türkiye'ye dinlerarası diyaloğu benimseten Sun Myung Mo- on Hazretleri'nin müritlerini, Türkiye'ye insan hak- ları ve din hürriyeti dersi veren ABD vatandaşı Mer- ve Kavakci Yildirim'i, Türkiye'ye cemaatîer de- mokrasisini uygun gören Hakim Bey'i ve nihayetTür- kiye'nin egemen devlet statüsünün yeniden gözden geçirilmesi yolunda emeğini esirgemeyen değerli medya aydınlarını anmaması affedilir gibi değildir." Geleceğin politikacılanndan senatör adayı Hillary Rodham Clinton da, dostumuz Veli Yıldınm'dan nasibini alıyor: "Türkiye'de zulme uğrayan Merve Kavakci'niri in- sani ve dini haklarını savunan Amerikalı Müslüman kadın önderlerine VVashington'da kahvaltı sofralan kuran Hillary de Ankara'ya gelmişken türban ey- lemcisi mücahide kızlanmızı ziyaret etmeyerek te- essüfü hak etti." Devtet TtyatrolanGeneiMûdûrVe- kili Rahmi Dilligil, sahnelenen oyun- önntiyatrosevertereduyurulması için veritecek gazete ilanlan önüne gel- diğizaman Cumhuriyet ve Radikal'in üzerini çizmişti. Biz de, Cumhuriyet yazarı Ahmet TanerKışlaJı 'nın cena- zesi Opera Sahnesi'ne geldiği za- man ardından bir güzel nutuk atan Dilligil'in, Cumhuriyefe ilan ambargosu koyarak as/ında timsah gözyaşla- n döktûğünü yazmışttk. Sonra, Dilli- gil bir açıklama göndermiş ve elin- dekibütçeyi dengeiiolarakkultanmak zorunda olduğunu öne sürerek "izin verin de istediğimiz gazeteye ilan vermekya da vermemek gibi bir ka- rar verme yetkimiz olsun " demişti. Şimdi öykünün devamı... Dilligil, Cumhuriyet ve Radikal'in üzeriniçizdikten sonra IstanbuL Dev- let Tiyatrosu Müdürü Nesrin Kazan- limsah (1) kaya, genet müdürtüğe yazıyor: "llgi onayda Cumhuriyet ve Radi- kal gazeteleri tarafınızca elenerek Milliyet, Hürriyet ve Sabah gazete- lerinde gazete ilanlanmızın yayınlan- ması tarafınızca uygun görüimüştür. Toplam üç gazeteye ilan vermek ta- sarruf tedbirterini de gözönune ata- rak gerekli bir uygulamadır. Ancak, bu üç gazetenin içinde Giinay Akbay, YOK'e en güçlü aday sanata son derece azyer veren ve seyirci anketle- rinde de ortaya çıkbğı üzerehedefse- yirci kitlemizin az birböfümüne hitap eden Milliyet ve Sabah gazeteleriye- rine, söz konusu kıstaslan yerinege- tiren ve nispeten ilan fiyatları da da- ha ucuz olan Cumhuriyet ve Radikal gazeteterinin onaylanmasını arzede- rim." Bu yazıdan sonra, bildiğiniz gibi Kazankaya, görevinden alınıyor! Bu nasıl bir timsahlıktır! Şu sıralar adı YÖK Başkanlığı için geçen Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Günay Akbay'ın, yıllardır Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararını uygulamayacak denli yargı tanımaz bir tavırda olduğunu biliyoruz... Bu tavır, kuşkusuz Akbay'ın YÖK Başkanlığı için şansını yükseltiyor... Hele yargı kararı tanımaz tavrını bir hukuk devleti olduğu söylenen Türkiye Cumhuriyeti'nin ^Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in ilgi ve bilgisi ileu sürdürüyor olması Akbay'ın şansını daha da arttırıyor. Akbay'ın YÖK Başkanlığı'na kesin gözüyle bakan çevreler, diyor ki: "Sayın Rektörün, Ziraat Fakültesi'nde öğretim üyesi olan değerli eşinin, 'Mamak Çöplüğü' bahanesi ile Ankara'daki büyükelçi eşlerini yanına alıp Çankaya Köşkü'nü ziyaret etmesi herhalde semeresini verecektir. Ancak asıl etken, 'türban' olacaktır. Başta, Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi, Ziraat Fakültesi, Eğitim Fakültesi olmak üzere Ankara Üniversitesi'nin birçok fakültesınde 'türban sorunu' kalmamıştır. Çünkü, fakültelerin girişinde türbanlı öğrencilerin kimlik kontrolu yapılmamakta ve türbanlılar sanki 'ziyaretçi' imiş gibi içeri alınmaktadır. 'Hoşgörülü' öğretim üyeleri sayesinde de türbanlılar derslere girmektedir." YÖK'ümüze hayırlı uğurlu olsun; sayın Akbay'ı şimdiden kutlarız... Türbana karşı bir şeriatçıydı; hep kara çarşafı savundu! BanşErtürk Binaların denetimi yapılamadı Okııllar depreme hazır İstanbul Haber Servisi - Son üç ay içinde yaşanan şiddetli iki ana deprem ve çok sayıda artçı depremden etkilenen tstanbul'da- ki okullarda hasar ihban gelme- dikçe hasar tespiti yapılmıyor. Devlet ve özel üniversitelerin ba- zılannda meydana gelen hasarla- nn ise son depremle birlikte da- ha da büyüdüğü belirlendi. Kentteki okullar, beklenen Mar- mara Denızi ve Sapanca deprem- lerinehazır değil. 17 Ağustos'ta- ki Gölcük merkezli deprem ve 13 Eylül'deki şiddetli artçı sarsın- tıdan sonra yalnızca gelen ihbar- lara göre denetlenen Tstanbul "da- ki okullann. 12 Kasım'da yaşa- nan şiddetli Düzce depreminden sonra hasar denetimi yapılmadı. Veliler, çocuklannın artçı sarsın- tılardan etkilenebilecek okullar- da öğrenimini sürdürmesinden kaygı duyuyor. İstanbul Milli Eğitim Müdür- lüğu'nün Yatınm ve Tesislerden Sorumlu Şube Müdürü Rama- zan Korkmaz, Düzce depremin- den sonra ihbar gelmemesi nede- niyle hiçbir okulda hasar tespiti ve dayanıklılık testi yapılmadığı- nı söyledi. Korkmaz, tstanbul'da- ki toplam 2 bin 100 resmi eğitim kurumundan yalnızca 800'ünde gelen ihbarlar üzerine denetim yaptıklannı kaydetti. Bayındır- lık 11 Müdürlüğü görevlilerince hasar tespiti yapılan 800 okul- dan ağır hasarlı 66'sınm kapatıl- dığını belirten Korkmaz, 61 oku- lun ise hasarlı binalannın kapa- tıldığını söyledi. tstanbul'da faaliyette bulunan 900 özel eğitim kurumundan hiç- değilbirinde li Milli Eğitim Müdürlü- ğü'nce hasar denetimi yapılma- dığını vurgulayan Korkmaz, özel okullann kendi olanaklanyla bu denetimleri yaptırdıklannı ve ken- dilerine hiçbir özel okulda hasar olmadığının bildirildiğini kay- detti. Veliler ise 12 Kasım'daki şid- detli depremden Istanburdaki bir- çok okulun etkilendiğini öne sü- rerek denetim yapılmamasına tep- ki gösteriyor. Veliler, çocuklan- nın can güvenliklerinden kaygı duyduklannı belirterek, 12 Kasım Düzce depreminden sonra her gün yaşanan artçı sarsıntıiann bi- le okullann dayanıkhlığını azal- tıcı etki yaptığını kaydettiler. İstanbul Milli Eğitim Müdür- lüğü tarafından 5.8'lık artçı dep- remin ardından tstanbul'daki okul- larda hasar tespiti yaptınlmış, tespit sonucunda 51 orta, 351 ha- fif olmak üzere toplam 402 ha- sarlı okul tespit edilmişti. Üniversitelerde hasar tstanbul Üniversitesi (tÜ) Av- cılar Kampusu'ndaki veteriner ve mühendislik fakültelerinin bi- nalannın da kullanılamayacak kadar hasarlı olduğu, tnşaat Mü- hendisleri Odası tstanbul Şube- si tarafından yapılan incelemede ortaya çıkmıştı.Okuldaki hasar giderilmeden ders yapılmaması için de öğrenciler öğretim üyele- riyle birlikte basın toplantısı dü- zenleyerek protesto gösterisinde bulunmuşlardı. İÜ Tletişim Fa- kültesi'nin binasında da ilk bü- yük deprem sırasında önemli çat- laklar meydana gelmişti. Burdur Gölü 'nde hareket korkutuyorBURDUR (Cumhuriyet) - Marmara ve Düzce depremlerinin ardından, deprem kuşağında bu- lunan Burdur Gölü'nde yapılan ınceleme sonunda gölün seviye- sinin 12 gün içinde 9 santimetre düştüğü saptandı. Göl çevresinde- ki incelemelerde toprak üzerinde büyük yanklar belırlenirken. son olarak 1971 yılmda meydana ge- len depremin tekrar etmesinden korkuluyor. Burdur Belediyesi ile Süley- man Demirel Üniversitesi Mü- hendislik Fakültesi Yer Bilimleri Anabilim Dalı tarafından sürdü- rülen incelemelerde. bölgede kü- çük yer sarsıntılan belirlendi. Bur- dur Belediye Başkanı Necdet tl- gün, 1971 yılındakidepremdeilk önce küçük sarsmtıların, ardın- dan da büyük depremin meyda- na geldiğini anımsattı. Göl üze- rinde ve etrafında çalışan bilim adamlan, 1 Ekim tarihinde yap- tıklan ölçümde Burdur Gölü'nün yüzeyinin denizden 846.65 met- re yüksekte olduğunu saptadılar. 2-3 gün ara ile yapılan ölçümler sonunda göl suyu sıcaklığınm 19 ile 22 dereceler arasında değişti- ği gözlemlendi. 1 Kasım tarihli ölçümlerde göl seviyesinin 846.61 metre olduğu ve bir aylık süre içinde 4 santimet- re azaldığı belirlenirken. 12 Ka- sım tarihli son ölçümde ise bu se- viyenin 846.52 metreye düşerek 12 gün içinde su seviyesinin 9 santimetre azaldığı saptandı. Ay- nı tarihtekı su sıcaklığı da 15 de- rece olarak saptandı. HAYVANLAR ISMAÎL GÜLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI r r I i HARBI SRHİJI //<B POROY if 7 • ••;;• İ V , sai /ı TARIHTE BUGUN MÜMTAZARIKA* ^i m•HUG BaflflU /7ATasıın 5ÖA^ PADİŞAUfN KAÇIŞU. 1922'OSBU6ÛN,SOtHOSAMNLIPADİŞAHt WUİO£TTİN (VI.MEHMEf) "MAMYA'ADU İNGİÜ2SAH4Ş6EMİSİYLE f&TANBUL'MAIKAÇn. TUBKJY£BÛYÜKMİLLETMBCjJSI'. NİN KARAeiYLA OSAA4NU DEVL£Tİ 8ESMEN SOMA EJZ- DİRİLMİŞn' C 1 ** 5 '*" 192Z) BU OIAYDAN İKİ HAFTM SONRA, İSTANBUL'0*0 İNS/UZ KUVVETLEa' KOMJmNLfâ BİR gİLPİ& YArrNL4P/:'RESMENDUYlMULL*l/CJ,ZAr-l ŞAHANE, azGa#ıu<su*Jü reuuKeoe sâKDûSüMOCM, BÜ- TÜN MÜSLÜMAHLA&/\ M4İ/AES/ S/B4TJYLA İM6JLİ2 KO- RUMASINI V£ /STXN8UL'DAM BAÇtCA BİR YE&E 6ÖTÜ- RULMESİNİ İSTEA4İÇT7R. ZAT-/ Ç/V4AHENIN SU ISTSgl TEKINE &ETİKİIMİŞTİ*. f7 KASIM 1922 .* YANM, OLAYDAN BİUCAC SÜN SON0>, MALT* MH&NPA KABAYA ç/»w rAH/oerriM. OSLU SBTVSOJL BFSNOİ PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Domenica Domenica, olağanüstü iri memeleri, geniş kalçaları, abartılı makyajıyla Hamburg-St Pa- uli'nin kırmızı ışıklı "günah sokağı" Herberstr.'de- ki 16 numaralı evin kapısında durup, müşteri beklerken bile nedense bir "orospu "dan çok, feleğin kim bilir kaç çemberinden geçmiş bir genelev patroniçesini andırırdı. Çalışmadığı günler yakaları dantelli, kapalı, uzun koyu renk elbiseleri, ortadan ayırıp arkada topuz yaptı- ğı düz siyah saçlarıyla Hamburg sokakların- da bir Ispanyol soylusu gibi dolaşırdı. Herkes onun kırk yıldır aynı evde çalıştığını, Alman- ya'nın, mesleğindeki en deneyimli kadınların- dan biri olduğunu bilirdi. Hakkında dört kitap yazılmıştı. Emekliye ayrıldıktan sonra Hamburg Sosyal Işler Dairesi Başkanlığı tarafından özel bir gö- reve atanmasına hiç kimse şaşırmadı. Yaşa- mının kırkyılını, vücudunu para karşılığı "etaçı" erkekleresunarakgeçirmiş Domenica, "soka- ğa düşme tehlikesiyle karşı karşıya bulunan" küçük kızlara danışmanlık hizmeti sunan bir büronun başına getirilmişti. Hamburg'ta "ço- cuk fahişeliği"nin tuzak semtlerinden biri olan Sankt Georg'da uzun yıllar başanyla çalıştı. Te- levizyonlara çıkıp, programlar yaptı. Konfe- ranslar verdi. Broşürler yayımladı. Domenica, Kuzey Avrupa'nın bu zengin, görkemli, bol ışıklı kentinde "pezevenkler"e karşı amansız bir savaş açmıştı. Çocuk dene- cek yaştaki genç kızlar bunlar aracılığıyla so- kağa, batağa sürükleniyordu. Çoğu yakışıklı, iyi giyimli, bol para harcayan adamlardı. Pa- halı kokular sürünüyorlardı, pahalı arabalar kullanıyorlardı. Iriyapılı "erkek" görünüşlerinin yanı sıra kullandıkları "ince dil" onlan, çoğu top- lumun alt kesimlerinden gelmiş kızlar için çe- kici kılıyordu. Yaptıklan ilk iş, oltalarına düşür- mek istedikleri genç kızları kendilerine âşık etmek, güvenlerini kazanmaktı. Büyük aşklar, büyük sorumluluklar gerektiriyordu. Adam, bir gün birden bire "yoksullaşıyor", bunalım nö- betlerine giriyor, "biricik aşkı"ndan yardım di- leniyordu. "Senin için her şeyiyapanm sevgi- lim..." Ama bu "ilk"\n bir türlü sonu gelmiyor, genç kız kendisini, bir daha kurtulamayacağı ölümcül bir bataklığın içinde buluyordu. Son- ra, mücevherler, arabalar, giysilerle, "borçlan- dırma"dönemi başlıyordu. Genç kız, borç ba- tağına battıkça, kurtuluş umudu da tükeni- yordu. Sonunda pezevengine tümüyle teslim oluyordu. Pezevenge teslim olmuş genç kızlara, o "âlem" içinde de olsa, en azından daha rahat yaşayabilmek için "yemlik" görevine atlamak- tan başka yol kalmıyordu. "Yem//7c"olabilmek için her şeyden önce "örnek" bir orospu ol- mak ve pezevengin gözüne girmek gereki- yordu. "Yemlikler"\r\ görevi, akşamlan, genç kızların gittikleri diskotekleri, barları, gece ku-' lüplerini dolaşmak, yeni kızlar tanımak, giyim-^ leri, kuşamları parfümleri, takıları, arabalarıy- laonları kendilerine "hayran"bırakmaktı. "An, ben de sizin gibi olabilsem... Sizin gibi yaşa- yabilsem..." Biraz alkol, biraz uyuşturucu der- ken, "hayranlık"\a başlayan bu "dostluklar" sonunda bir genelev odasında noktalanıyor- du... PezevenkJer, "basan//yem//Wer J 1niöveöve bitiremezler, onları el üstündetutarlardı. Mes- leki başarıları ellerindeki "yemliklerin" sayısıy- la ölçülürdü. Çünkü "yemlik" sayısı ne kadar artarsa, yeni malzemenin girdi şansı da o ka- dar yüksek oluyordu... Bu işlerin girdisini çıktısını, tabii karşı önlem- lerini de kimse onun kadar, kırk yıllık bir oros- pu kadar aynntılı bilemiyordu. Domenica bu bilgisiyle yüzlerce genç kızı bataktan kurtar- dı. 1980'li yılların ikinci yarısında Almanya Fe- deral Cumhuriyeti'nin "üstün hizmetmadalya- sı" ile onurlandırıldı. ••• ABD Başkanı Clinton'ın Türkiye Büyük Mil- let Meclisi'nde yaptığı konuşmanın basında- ki yankılan kafamda nedense Domenica'ya, on- dan yıllar önce dinlediklerimi çağrıştırdı... Bir televizyon söyleşisinde söz "yemlikler"den açıldığında, "Bu âlemde kimse kimseyi boş yere övmez" demişti. "Herpezevengin birhe- sabı, birçıkan vardıri.." Belki yersiz birçağnşım ama... Ne bileyim?.. B U L M A C A SEDATYAŞAYAS SOLDANSAĞA: 1/ Karşılıksız yarar sağlanılan yer. 2/EskiMı- sır'dagüneştan- nsı... Karagöz oyununda kul- lanılan kamış 4 düdük. 3/ Diz- ginleri koyuve- rilmiş ann dört- 6 nala koşması... "— Sokağının Çocuklan": Molnar'ın ro- manı. 4/ Para- _ mızı simgeleyen haı ler... Bir iîimiz. 5/ Ley- lakrengi,açık mor... Be- denin belden aşağı bö- 2 lümleriniyıkamaktakul- 3 lanılan tuvalet aracı. 6/ Kıyamet gününü, öttüre- ceği "sur" adlı boruyla 5 bildirecek olan melek. 6 7/ Eski dilde su... "Ha- yır" anlamında kullanı- lan söz... Kars'ın dogu- sundaki ünlü antik kent. 9 8/Yünü dokumacılıkta kullanılan ve Güney Amerika'da yaşayan hayvan... Ender, seyrek. 9/ Boru sesi... Bir pa- muk cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: # 1/ Birinin doğru, işbilir, güvenilir olduğuna tanıklık ede- rek işe alınmasını salık verme ya da iyi diye tanıtma. 2/ Bir tür otomobil yanşı... Bir şeyin yere bakan yanı. 3/ Adlan sıfat yapmakta kullanılan bir yapım eki... Çem- berin çevre uzunluğunun çapına oranı. 4/ Göçücü balık- lann Akdeniz'den Karadeniz'e çıkması. 5/ Antalya'nın bir plajı... Yapraklan salata gibi yenen kokulu bir bitki. 6/ Şarkı, tûrkü... ABD profesyonel basketbol ligini sim- geleyen harfler... Bir renk. 7/ Sipersiz şapka... Bir işi ye- rine getirme. 8/ Papayı seçen ve danışmanlığını yapan başpapazlardan her biri. 9/ Romatizma ağnsı... Vücut- taki AIDS virüsünü saptamakta kullanılan test.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle