25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5EKİM1999SAU 14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Tîyatro devletîn mi lıalkm ım?Devlet tıyatroya gitmez. Tiyatroya se- yirci gider. Tiyatro izleyen bir devlet ada- mı da seyirci kimliği taşır. Toplumun tüm kesimlerinin tiyatroya sahip çıkacağı ko- şullann yaratılmasıyla halkla tiyatro bü- tünleşir. Halkla bütünleşmeyi amaçlayan tiyatro yaygın ve nitelikli olmahdır. 76. yı- hnı süren Türkiye Cumhuriyeti süreci için- de ulaşılması gereken temel hedef bu ol- muştur. Devletin görevi, bu hedefe yak- laşılması yolunda yasal ve parasal destek sağlamaktır. Bugünkü "yıllar içindegenişletilmiş ya- pBi" nedeniyle Türk tiyatrosunun "yan- sı" demek olan Devlet Tiyatrolan'nda ya- şanan ve son bir ay içinde basında sık sık yer alan "gürültü paürdı" ise tiyatro sa- natıyla değil. bu kuruma ilişkin "yaptsaT, özellikle de "yöneted" sorunlarla ilgilidir. Bir başka deyişle, son yirmi yıl içinde "bıktıncı bir sıklıkla" yaşandığı gibi, "araç" bir kez daha "amaç"ı aşmıştır. Yaz başında ortahk "güllük güüstan- uk" görünüyordu. 50. yılını kutlayacak olan Devlet Tiyatrolan, 1999-2000 döne- minde sunulacak oyunlan saptarken bir yandan kendi tarihini ömekleyecek, bir yandan Osmanlı Devleti'nin 700. yılını göz önüne alan, bir yandan da yeni bir yüzyı- la adım atılırken göz doldurabilecek yeni yapımlara olanak tanıyan bir oyun düze- nini basına sundu. • ugünkü "yıllar içinde genişletilmiş yapısı" nedeniyle Türk tiyatrosunun "yansı" demek olan Devlet Tiyatrolan'nda yaşanan ve son bir ay içinde basında sık sık yer alan "gürültü patırdı" tiyatro sanatıyla değil, bu kuruma ilişkin "yapısal", özellikle de "yönetsel" sorunlarla ilgilidir. Ortalık "güllük gülistanlık" görünüyordu. Devlet Tiyatrolan için kurum içindeki sanatçılarla kuruma oyun veren yazarlann tümünü mutlu etmek olası değildi. Her zaman kaynamakta olan kazan bir kez daha patladı. Kurum içindeki sanatçılarla, kuruma oyun veren yazarlann tümünü mutlu et- mek olası değildi. Hiçbir zaman olmadı- ğı gibi... Ancak, hiç olmazsa "görünüş" kurtanlabilir. topluma. bütün yapısal ve yö- netsel sorunlanna karşm önemli bir sanat hizmeti sunmakta olan Devlet Tiyatrola- n'nın, 50. yılda ulaştığı çizginin yetkin ör- neklerini verme yolunda ortak çaba ve iyi niyet seferberliği gerçekleştirilebilirdi. Olmadı... Kol kınldı, yeni içinde kalma- dı. Her zaman kaynamakta olan kazan bir kez daha patlatıldı. Beklenmedik atama- larla "erk" birilerinden ötekilere geçti; gündeme, saptanmış olanlardan başka oyunlar getirildi: "hani bana hani bana"cı- lar devreye girdi. Neyin neden olduğu an- laşılamaz duruma geldi. "Karmaşa" sözcüğü çoğunlukla yan- lış kullanılıyor. "Kannaşa" (kompleks) kavramı, birbakışta anlaşılması güç olmak- la birlikte. ıyice incelendiğınde belirli bir dizgeye (sisteme) dayalı olduğu görülen olgular ıçin kullanılır. Devlet Tiyatrola- n'nda yaşanmakta olanın ise, birbiriyle il- gili'ilgisiz bir dolu neden-sonuç ilişkisi- nin birbirine düğümlendıği bir "kargaşa" sonucu oluştugu izlenimi uyanmaktadır. Bu patlamada herkes yara aldı. Görevden isteğiyle aynlan da, görevden zorla alınan da, göreve getirilen de, olan biteni kıs kıs gülerek seyreden de, "bana ne, ne yapar- larsa yapsralar" diyen de. Devlet Tiyatro- lan üstünde yaptınm gücü olan Kültür Bakanhğı da... Durumdan yararlanan kim- seyok. Olmayacak. Devlet Tiyatrolan 50. yılında yaşadığı kargaşayla toplumu düş kınklığına uğratmıştır. Olan biteni yalnızca basmdan izleme- ye özen gösteriyorum. Bireysel ya da top- iu olarak düşünceleri kamuoyuna yansı- yan sanatçılann buluştuğu noktalann ba- sında "yeniden yapılanma" olgusu var. Kültür Bakanhğı çatısı altında bannma zorunda bırakılmış bir "genel müdüriük" konusundaki kurumun, son otuz yıldır ya- şadığı "büyüme" süreci içinde çetrefilleş- miş dizgesindeki tıkanıklıklan açacak ye- ni yasal ve örgütsel düzenlemeler... Yıllardır TBMM'nin gündemine gelmek için bekleyen ve gelmeyen, gelmediği için de yenileri hazırlanan, ama bir türlü ya- şama geçmeyen yasa tasanlan göz önü- ne ahnmış olsaydı, belki kargaşa bu bo- yutlara varmayacaktı. Ne yazık ki dep- rem yaşanmıştır. Tıpkı. uzun yıllann ay- mazlığının ve yozlaşmışhğının sonucu olan Marmara Depremi'nin yaşandığı gi- bi. Gerçek depremin açtığı yaralan onar- ma yolunda gerekli "yeniden yapılan- ma"lar ne denli önemliyse, Devlet Tiyat- rolan'm sağhğa kavuşturma yolunda atı- lacak adımlar da o denli özenli ve duyar- lı olmah. Şu anda devleti yönetenlere büyük so- nımluluk düşüyor kuşkusuz. Devlet Tiyat- rolan 'nın tüzelkişiliğine saygılı, kunımun işlerliği için önkoşul olan "özerklik* ol- gusunu benimseyen, gerisini de sanatçı- lann ve halkın sağduyusuna bırakan bir an- layışı yapılandırmaİc... Ama daha da önemlisi, Devlet Tiyatro- lan'ru 50. yüa ulaştıran, genciyle yaşlısıy- la tüm sanatçılann. "içsel yeddnlik", "so- ğukkanlılık"7 . "Uetişim ve eşgüdüm bece- risi", "sorun çözme hüneri", '•ortak çaba- dan ortak mutluluk du\ma isteği", "kar- şılığı olsun olmasın. özveride bulunmaya bevesli olraa". "yalnızca iyi iş kotarma yo- luoda rekabet" gibi erdemlere sıkı sıkıya sanlması... AKUT ekiplerinin başansı da bu er- demlerle değil de başka ne ile açıklana- bilir? Üstelik bu erdemler gelişmiş in- san/gelişmiş toplum olmanın da önkoşu- lu değil mi? Bernard-Marie Koltes'in 'Batı Rıhtımı'nı Nicolas Klotz sahneledi iVicolas Klotz'a göre oyun, "en az Hamlet kadar güçlübirmetin". Aksiyon, metnin kendisi. Bu nedenle izleyici sahnede metnin kendisini görecek. Tıpkı kitaptan okur gibi okuyacak, doğrudan değil T<lv^4Qİâyh olarak ilettiği mesajı. 'Batı Rıhtımı'nda bir metropolün liman bölgesinde yaşayan kaçak göçmenlerin yaşamlanndan yola çıkarak 'yabancıhk' sonınu irdetenhor. erkes birbirine yabancıdır AHSEN ERDOĞAN Şehir Tiyatrolan, yeni sezona ünlü ya- zar Bernard-Marie Koltes'in 'Baü Rıhb- mı' adlı oyunuyla başladı. Harbiye Muh- sin Ertuğrul Sahnesi'nde sahnelenen Ba- tı Rıhtımı'nı Fransız yönetmen Nicolas Klotz sahneye koydu. Metin Çekmez, Ah- met Ozaslan, Nergb Çorakçt Celfle Toyon. Nur Saçbüker, Zcki Yıldınm, Altay Özbek ve Eftal Gülbudak'ın rol aldığı oyunun dekor tasanmını Christian Tirole ve Ay- han Doğan. giysi tasanmını Zuhal Soy, ışık tasanmını Christian Dubet müzıkle- rini Kudsi Erguner ve Ami Flammer ger- çekleştiriyor. Fransa'da uzun metrajli fılmler, belge- seller çeken. tiyatro yönetmenlıği yapan Klotz, Istanbul 'u birçok kez ziyaret etti ve hatta ilk uzun metrajlı fılminin yansını burada çekti. O dönemde tanıştığı tiyatro sanatçısı Serra Yıhnaz, kendisine Türki- ye'de bir oyun sahnelemesini önerince ilk akJına gelen yapıt, Koltes'in 'Baü Rıhtı- mı' adlı oyunu oldu. Yapıtın metninin Is- tanbul'a çok yakın olduğunu düşünüyor- du. Ilham kaynağı New York olmasına karşın bir Amerikan oyunu değil Batı Rıh- nmı. Klotz oyunun, farklı kökenlerden ge- len, geldikleri yerde •dışandakiler" ola- rak kalan, kendi ülkelerinin değışik dille- rini konuşan tüm insanlara kolayca uyar- lanabilen bir metin olduğunu düşünüyor. Klotz. Fransa'da 'Roberto Zucco'yvı sah- nelediği dönemde tanışmış ilk kez Bernard- Marie Koltes'in yapıtlanyla. Koltes'in kendi kültürünün dışmdaki kültürlerle de çok ilgili bir yazar olduğunu, başka kül- türlerden yola çıkarak e\Tensel bir yapıt or- taya koymayı biçem olarak benimsediği- ni gördü. Izmit Şehir Tiyatrolan tarafından 'Ro- berto Zucco' adlı yapıtı halen sahnelenen Bernard-Marie Koltes, YîğitBener'in Türk- çeye kazandırdığı 'Baû Rıhtnnı'nda bir metropolün liman bölgesinde yaşayan ka- çak göçmenlerin yaşamlanndan yola çı- karak 'yabancıhk'' sorununu irdeliyor. Oyun, Koch ve Monique adlı iki varlıklı kişınin son model bir Jaguar'la terk edil- miş bir hangann yanına gelmesiyle başlı- yor. Koch nedenini bilmeden kendıni öl- dürmek istiyor. Buraya kadar Koch'un öyküsünü izliyo- ruz. Ama sonra metin Charles adlı bir gen- cin yaşamına doğru manevra yapıyor. Is- panya'dan New York'a göç eden bir aile- nin oğlu olan Charles, sürekli olarak için- de yaşadığı 'bokçukuru'ndan kaçıp biryer- lere gitmek istiyor. Hangara gelen kadını ve lüks arabayı bunun için bulunmaz bir firsat olarak görüyor. Oyun, baba-oğul ilişkisini çağdaşanla- mıyla bir kez daha tanımlıyor. Yönetmen Nicolas Klotz. özellikle babanın mono- loglannın oyunu çözümlemede anahtar rol oynadığına dıkkat çekiyor. Ama oyun- da hiç monoloğu olmayan bir de Abad ad- lı bir serseri var ki, belki de her şey onda düğümleniyor... "Koltes'e göre herkes birbirine yaban- cıdır ve insanlar bundan dolavı büvük bir layıp giriş-gelişme-sonuç gibi doğrusal bir yön izleyen tek bir olay yok. Pek çok küçük olay var ve metin ilerledikçe bu olaylar da parçalamyor, boyut değiştiri- yor. Yönetmen, metnin içine girdikçe hay- ranhğınm Iflr kat daha arttığını dile geti- riyor: "Öyle gûzd bir metin kL. Çok ken- dine özgü. Doğrudan değil. dolayb olarak Uetiyor mesajıru. Bize çok \abancı gözükür- ken, bir de bakıyoruz ki bizi anlatıyor. Bu oyunu izlemek öyle bir şey ki sanki biri çev- renizde bir siire dolaşıyor ve size bir sürii şey anlatıyor. Sonra cüzdanınızı alıp gidi- yor ve siz hiçbir şey anlamryorsunuz. Ben- ce en az Hamlet kadar güçlü bir metin." Nicolas Klotz'un en büyük tutkusu oyunun yazanna hizmet etmek. yalnıziıkyaşarlar" diyor yönetmen. Oyun- daki kahramanlann çok uzun monologlar halinde konuşmalanna karşın birbirlerini hiç dinlememelerini ve anlamamalannı da buna baglıyor: "Çünkü yabancılar ay- nı dffi konuşmazlarve aralarında sözsüz pek çok olay geçer. Oyunun kahramanlan da kendi aralannda birçok olay yaşıyorlar: Gözle görülmeyen, sözcfikleıie anlaölma- sı mümkün olmayan olayiar." Oyunda söz- cükler yeterince alan kaplamayınca beden giriyor devreye ister istemez. Yönetmen, oyunda fiziksel boyutun çok büyük oldu- ğunu belirtiyor. Uzun ve farklı okumalara açık bir met- ni var 'Batı Rıhtmu'nın. Bir noktada baş- Klotz, Fransa'da hiç sahnelememiş 'Ba- tı Rıhtımı'nı Başka yönetmenler tarafın- dan yorumlanan türevlerini de hiç izleme- miş. Belki de bu nedenle, oyunu Istan- bul'a uyarlamakta hiç zorlanmamış. Hat- ta söylediğine göre. metni Türkçe olarak çalışırken. Fransızcasında keşfedemediği bir sürü şeyi bulup çıkarmış. "Oyimda aksiyon yok" diyor yönetmen. "Aksiyon, metnin kendisi; bu nedenle iz- kyici sahnede metnin kendisini görecek. Tç- kı kitaptan okur gibi okuyacak. Eğer olav- lara odaklanırsak her şeyin yuzeyuıdc ka- lınz. Oysa derinierde çok meraklandıncı şeyler yaöyor ve ben bu fikirleri ortaya çı- karmaya uğraşıyorum. Bu derinierde ya- tan şeyler teksti a> dınlatryor." 'Batı Rıhtımı'nı aydınlatan en önemli öğelerden biri de 'ışık'. Christian Dubet ta- rafindan gerçekleştirilen ışık düzeni. tümüy- le 'metnive kişilikferi aydınlatmak için' kul- lanılıyor. Oyunun yazan Bernard-Marie Koltes de tiyatro yaşamının ilk yıllannda ışık teknisyeni olarak çalışmış ve bu ne- denle yapıtlannı yazarken ışık düzenini de yapıtla beraber kurgulamış. Diğer bir deyişle, Koltes'in tüm yapıtlannda ışık da başrolde oynuyor. Örneğin, Batı Rıhtı- mı'nda Charles'la annesi arasında geçen diyaloglarda ışık çokbelirleyici. Annenin oğlunu çok şımartması, şımartırken de bir noktadan sonra boğması 'güneş-gölge' iki- lisiyle anlatıyor. Klotz, sahnedeki tüm teknik düzenleme- lerle çok yakından ilgilenen bir yönetmen. Oyunu sahnelemeye karar verdiği ilk an- dan itibaren mekânı ve ışığı nasıl kullana- cağı üzerine kafa yormuş. Kendi yorum- lanru oluşturduktan sonra ışık, dekorve kos- tüm tasanmcılanyla konuşuyor ve kendi deyişiyle onlara 'ilham veriyor'. Müziği Kudsi Erguner'in Batı Rıhtımı'nın özgün müzikleri sufi müziğini tüm dünyaya açan ünlü neyze- nimiz Kudsi Erguner ile çağdaş müzik sa- natçısı Ami Flammer'a ait. Oyunda bir yandan geleneksel sufi müziği, diğer yan- dan da mmimalist bir Batı müziği türü olan 'kurtak' yerahyor. Klotz, Türkiye'de çektiği fılminin müzikleri için de Kudsi Er- guner'le birlikte çalışmıştı. 'Baü Rıhtı- mı'nı sahnelemeye karar verdiği anda da Klotz'un ilk aklına gelen isim Erguner ol- du. Sufi müziği oyunda gündüz sahneleri için, kurtak ise akşam sahneleri için kul- lanılıyor. Ancak ikinci yandan sonra iki müziİc birbirine kanşıyor; birbirinin içine girmeden, birbirlerine uyum sağlamaya çalışmadan aynı anda seslendiriliyor. Işte bu noktada bir kaosun yaşandığını du- yumsuyoruz. Nicolas Klotz'un en büyük kaygısı, oyu- nun yazanna 'hizmetetmek'. "Benim için oyuncu ve yöneünen, yazardan sonra ge- liyor; önemli olan, yazann ne söylediğidir. Seçilmiş bir dildir bu metnin dili. Aktörün en bü\ük zorunluluğu, bu seçilmiş dili her öğesiyle aktarabilmek. Bu oyunu, yüz yıl sonra sahneleyecek olsam yine yazann ne düşündiiğüne bakardım. Ben yazann hiz- metindeyim veondan daha akıllı değüun." Osmanh'nın 700. yılı Sinema tarih buluşması KültürServisi-Türkıye Si- nema ve Audiovisuel Kültür Vakfi (TÜRSAK) tarafindan Türkiye tş Bankasf nın ana sponsorluğunda gerçekleştiri- lecek olan 2. Uluslararası Si- nema Tarih Buluşması, yeni binyılda iki kıtayı ve iki yüz- yılı buluşturmaya hazırlanı- yor. Buluşmanın ikincisi, 27 Arahkl999ile3Ocak2000 tarihleri arasında Istanbul'da düzenlenirken dünyada ilk kez iki kıtayı ve iki yüzyılı bir- leştiren bir etkinlik olma mis- yonunu da üstlenecek. Ilki ge- çen yıl Cumhuriyet'to 75. Yıl Kurlamalan' çerçevesinde gerçekleştirilen festivalin ikin- cisininanateması, 1999 yılı- nın Osmanh'nın 700. yılı ol- masından hareketle 'Osman- hlar' olarak belirlendi. Festival, sinema ile tarihi buluştururken film gösterim- lerinin yanı sıra tarihi yorum- lann ve görüşlerin de sunula- cağı bir platform yaratma amacıyla zengin bir yan et- kinlıkler programı içeriyor. Yerli-yabancı 30'un üzerinde 35 mm. imgesel filmle yak- laşık 25 belgesel filmın gös- terimde olacağı festivalin 'Lluslararası Yanşma' bölü- müne bu yıl 10'un üzerinde film katılıyor. Festivale başvuran son dönem tarihi yapımlann arasında 1999 Al- manya yapımı Rosa Von Pra- unhekn'ınyönettığı 'TbeEins- tein of Sex' ile Netie WiWın yönettiği, 1997 Meksıka ya- pımı 'APIaceCaOedChiapas' filmlerinin de yer alıyor. Uluslararası Belgesel Film Yanşmasf nda yerli-yabancı 15'in üzerinde belgesel film yanşacak. 1 Arahk'adekbaş- vurulabilecek yanşmalı bö- lümlerdışında, Kültür Bakan- lığı'nın himayesinde gerçek- leştirilecek, geçmişten günü- müze Osmanlılan konu alan filmlerin izleyiciye sunulaca- ğı 'Türk Sinemasf nda Os- manlılar' bölümü de yer ala- cak. Festivalin diğer bölüm başlıklan ise Yüzyıla Bakış- lar, Imparatorluklann Sonu, Ustalar Yüzyıla Bakıyor ve Çağımızın Aynası Sinema. Aynca 'Kısa Fflm Projesi' ve 'Sinema Filmi Öyküsü' ol- mak üzere iki dalda yanşma düzenlenecek. Üretime yöne- lik etkinlikleri kapsammda yer alan ve öğrencilere yöne- lik gerçekleştirilecek olan kı- sa film projesi yanşmasımn konusu 'Osmanbdan Günü- müze Kalanlar'. Sinema Fil- mi Öyküsü Yanşması'nın te- ması ise 'Osmanhlar'. Aday- lar Kısa Füm Projesi için 5 Ka- sım'a, Sinema Filmi Öyküsü için 3 Aralık'a dek başvura- bilecekler. Yan etkinlikler bölümün- de, 'Sinemada Tarih Yorum- lan' ve 'Bir Fihn Analizi' ko- nulannda iki ayn panel dü- zenlenirken, konuk yönetmen ve oyuncularla da gösterim öncesinde küçük söyleşiler yapılacak. Katılımcılarilkgün 'Son Imparatorluklar' konu- sunda bildiriler sunacaklar. İkinci gün ise 'Avrupa Ülke Si- nemalannın Durumu ve Des- teklenmesi Konusunda Türki- ye Örneği' konulu toplantı FTORESC1 üyelerinin katıhmı ile gerçekleştirilecek. YAZIODASI SELİM İLERİ EllL.. Bütün çocuklann çizdiği 'ev' resmi... llkokuldayken çizdiğimiz ev resimleri... Geçen zaman, değişen hayat koşullan, yeni-yeni kuşaklar için de bu 'ev'i değiştırmez. Apartman de- ğikjir. Hemen hep iki katlıdır. Pencereleri, iki yana açı- lı perdeli; bacasından ille duman tüten; bir bahçesi varmış da, bir iki çocuk çizimli çiçek... Bu evi nerde gönmüştük? Ev, belleğimizde niçin öyle yer etmiş? Halid Ziya Uşakhgil, Kmk Hayatlar'da (1924) Ömer Behiç'e kocaman bir ev hayatı, evden taşan mutluluklar söyleme fırsatı tanır. Vedide'yie ömer Behiç yeni eve taşjnmışlardır. Evin nice eksiği vardır. Fakat önemli değildir. "Ken- di evlerinin bacasından minimini bir duman " tütsün yeter "Şuracıkta bahtiyar bir ailenin kendi evlerinde, kendi ocaklannda namusu ile kazanılmış tenceresi kaynıyor; asıl bu lâzımdı." 'Çekirdek aile' edebiyatımıza bir anlamda böyle girer. Nice umut ve emek banndınr. Ömer Behiç için ev dış dünyayla bağ kesmenin tek mekânıdır. Genç doktor, evine girip kapısını ka- padıktan sonra kendi benliğimize çekilebileceğimi- ze inanmaktadır. Sokak, dış dünya dağdağalıdır, bi- zi bizden uzaklaştnr. Ömer Behiç daha da ileriye götürür "Evi, hayat ile onun kendi hayatı arasında öyle ayıncı bir çizgi olacaktı kibirinin sefaletleri, ıstıraplan, acılan öteki- nin neşe ve saadetini, rahat ve sessizliğini, safhk ve temizliğini gelip bozamayacaktı." Kırık Hayatlar, böyle düşünmesine, bunlan dü- şünmesine karşın sokağa açılan Ömer Behiç'in sa- yısız kınlmışlıkla evine dönüşünün hikâyesidir. Ev kurtancı mıdır, yoksa evden kaçış zorunlu mudur; Kı- nk Hayatlar kesin bir yanıt vermez. Evi başlıca ızleğı saymış Behçet Necatigil, onca şiirinde kararsızdır. Halid Ziya'dan Necatigil'e yıllar geçmiş, eve yönelik soru işaretleri ortadan kalkma- mıştır. Necatigil'de ev elbette ağınaktır. Bununla birlikte çalışan, alınteriyle hayatını sürükieyen birey, öylesi- ne yorgun argın döner ki evine, ev sığınak olduğu kadar inildeyiş köşesi de olur. Ya sokak, sokağın simgelediği dış hayat? Halid Ziya, Ömer Behiç'in "kendi" hayatıyla so- kağı büsbütün ayınyor, sokakta "sefalet", "ıstırap", romandan iz sürersek, aynca ahlâk düşkünlüğü gö- rüyordu. Necatigil'de sokak çok daha somut sebepleıie çöktürücüdür. Bütün degerler 'para'da kilitlenir. Dar yaşamalı için dış dünya erişilmez ve onur kıncıdır. O kadar derin anlamlı "Dışarda" şiirini hatırlatabilirim. Sokak lambalannın yanışıyla birlikte eve dönmek gerekir. Çünkü "dükkân vitrinlerinde" her şey, o alım- satım dünyası, yalnızca paraya saygılıdır. Dar yaşa- malı için: "Alay eder küçümser eziliriz girsek"... Kınk Hayatiar kitap olarak 1924'te yayımlanmışt ama, 1901'in verimiydi. Necatigirin ev şiirieri 1945 sonrasından ellili yıllara güç kazanır. Kırk yılda inanılmaz bir bakış açtsı değişimi söz- konusudur. Bolluklu dünyanın -deyiş yerindeyse- huzurlu değer yargılan, yeni iktisadî oluşumlarda ni- telik değiştirmiştir. Halid Ziya'nın soyut ahlâk der ğerterine bağlılığı, Ömer Behiç'i kişisel macerasın- da yıkıma sürükler. Necatigil şiirinin insanı da söz- konusu ahlâk değerlerine bağlıdır. Ömer Behiç gibi yoldan çıkmaz. Ama sokak, sokaktaki yaşama onu asıl iktisadî sebeplerie yıkmaktadır. Sığınak-ev, bir- çok şiirde, boğunç ocağı olup çıkmıştır.... Ahlâk bir 'norm' olmaktan çıkmakta, 'ree/' yüzü- nü göstermektedir. Tıpkı ev gibi. Orhan Kemal'den iki roman adı: ¥ Evlerden Biri I Sokaklardan Bir Kız. ;r Arada: •': Arkadaş Islıklan.... . - . ' \} Takvimde tz Bırakan: . "Vakit akşam. Hava karanyor ve odanın içindeki eşya, karanlığın rüzgânyla dağılıyormuş gibigözden kayboluyordu." Server Bedi, Cingöz Recai, Semih Lûtfi'nin Ucuz Romanlar Serisi, 1943. Adam Sanarta Devrim Ertıil'in 40. sanat yılı • Kültür Servisi - Çağdaş Türk sanatının önde gelen ressamlanndan Devrim Erbü'in 40. Sanat Yılı nedeniyle Adam Sanat dergisi ekim sayısmda ressamın yapıtlanndan seçmelerle Mehmet Ergüven'in bir incelemesini ve Levent Çalıkoğlu'nun sanatçıyla yaptığı yeni bir söyleşiyi sunuyor okurlara. Ekım ayı boyunca sanatçının yapıtlanndan şeçmelerden oluşan mini sergi de Adam Kitabevi Sergi Salonu'nda görülebilir. Ayın ressamı olarak sunacağı sanatçılann sergilerini gelecek aylarda da sürdürecek olan Adam Sanat ' • dergisinin ekim sayısmda aynca Vedat Günyol, Ilhan Berk, Hıfzı Topuz, Özdemir Ince gibi isimlerin yazılan; Turgay Fişekçi'nin Memet Fuat'la söyleşisi ve tnci Asena, Mehmet Yaşrn, Ali Asker Barut gibi isimlerin şiirleri de yer alıyor. Beşip Fuad'ın Şiir ve HakıkaTi • Kültür Servisi - Beşir Fuad'ın, intihanna kadar yoğun bir şekilde devam eden, Türk edebiyatmın ilk gerçekçilik savaşınm metinlerini yine Fuad'ı eksen alarak bir araya getiren 'Şiir ve Hakikat', Yapı Kredi • Yaymlan'ndan çıktı. Kitabın en önemli özelliği, gölgede kalmış bir aydının edebiyat ve kültür üzerine düşüncelerini ilk defa kendi kaleminden okuyucuya ulaştırması. Otuz beş yaşında intihar eden Fuad'ı çağdaşlanndan ayıran en belirgin özelliği ise Batı'yı yüzeysel ve sübjektif olarak değil. kaynaklardan okuyarak bilinçle kavramaya çalışmasıdır. Fuad, Türk edebiyatmın ilk eleştirel monografisi olan Victor Hugo'yu kaleme alarak Türk edebiyatmın yönünü de ilk defa romantik duyuş biçiminden sistemli bir gerçekçilik anlayışına- kaydırmıştır. Etfvvard Aris ile müzücli söyteşi • Kültür Servisi - Yeni Yüksektepe Kültür Derneği Şişli Şubesi etkinlikleri bugün saat 19.30'da Edward Aris'in müzikli söyleşisi ile başlayacak. Konser ve söyleşiden oluşan programda akordeon ve körüklü sazlar tamtılarak, dünya müziklerinden çeşitli örnekler sunulacak. Uzun yıllar TRT'de çahşmalar yapan Profesör Aris, büyük bir körüklü sazlar koleksiyonuna sahip. (230 71 46) SankatMar'ın sergisi açıhyor • Kültür Servisi - Naciye Sankadılar'ın 'Doğa ve lnsan' başlıklı resim sergisi bugün saat 16.00'da düzenlenecek kokteylle Kadıköy Belediyesi'nin eski binasında açıhyor. Ressamın yağlıboya çalışmalanndan oluşan sergi 15 ekim tarihine dek sürecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle