Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19EKİM1999SAU
14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN
-?•
AYŞEGUL YUKSEL
Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?"Sen Hiç Ateşböceği Gördfin mfi?" 7
Ekım'den bu yana Ankara'da en çok sö-
zü edilen oyun. Yümaz Erdoğan'ın yaz-
dığı, başrolü Demet Akbağ'ın üstlendi-
ğı, Beşıktaş Kültür Merkezı Oyunculan
yapımı olan oyun, Afife '99 Tıyatro Ödül-
İerTnden dördüne -En lyi Yazar(Yılmaz
Erdoğan), En lyi Komedi Kadın Oyun-
cu (Demet Akbağ), En lyi Yardımcı Ka-
dın Oyuncu (Şebnem Sönmez) ve En lyi
Sahne Müziği (Metin Kalender)- değer
bulunmuştu.
1995"te Yılmaz Erdoğan ve Necati Ak-
pınar tarafmdan kurulan BKM Oyuncu-
lan ülkemize yeni bir "yazar tiyatrosu"
kazandırma yolunda. Bir başka deyişle,
belırli bir "yazar-oyuncu-yönetmen"in
oluşturduğu bir topluluğun, genellikle o
yazann yazma biçemi, düşünce ve duyar-
İılık çızgisı doğrultusunda bir sahne an-
latımını benimseyerek, özel bir kımlığe
büründürdüğü tıyatro.
Yazar Haldun Taner'in. Metin Akpı-
nar,Zeki Alasya, YhmetGülhan'la oluş-
turduğu Devekuşu Kabare Tiyatrosu,
çağdaş Türk tiyatrosuna bu alanda yol gös-
terici olmuştur. Gerçı Taner oyuncu ve
yönetmen değıldi, ama oyunlann nabzı-
nı elınde rutardı. Taner. Devekuşu Kaba-
re Tiyatrosu için sevilen ve topluluğuba-
şanya götüren oyunlar yazdı, kolajlar
yaptı. Zaman ıçinde de pek çok yazar, bir
araya getirilen skeçleriyle bu tiyatronun
oyun dağanna katkıda bulundu. Ancak,
Akpınar-Alasya ikilisinin "popüler"liği,
Taner'in "seçkui" seyircı için amaçlan-
mış "kabare tiyatrosu" anlayışının sınır-
lannı aşmca. Devekuşu Kabare Tiyatro-
su nitelik değiştirdi ve geniş seyirci kit-
leleri tarafindan "oyuncu hünerleri" için
izlenir oldu. Haldun Taner'le topluluğun
bağlan koptu.
"Yazar tiyatrosu'" olgusu Ortaoyun-
culan topluluğunun kurucusu ve yöne-
ticisı. yazar/yönetmen/oyuncu Ferfaan
Şensoy'un çabalanyla bir kez daha orta-
ya çıktı. Şensoy, Ortaoyunculan'nın yir-
mi yıllık serüveni içinde 20'ye yakın
oyun yazdı, 10'a yakın da oyun uyarla-
Yilmaz Erdoğan'ın yazdığı 'Sen Hiç Ateşböceği Gördfin mü?' bir kadın karakterin 50 yühk vaşam serüvenini sergiliyor.
dı (Bu oyunlann kimi "seçkiııci" düzey-
de, kimi ise "gjşesonınu" nedeniyle "hal-
ka yakın"dı). Şensoy oyunlann çoğun-
da yönetmen ve başoyuncu olarak görev
aldı. Hem Akpınar-Alasya gibi "popü-
ler" bir oyuncu oldu hem de Haldun Ta-
ner gibi, yazarhk hünerlenni bileyerek bu-
güne geldi. Tiyatronun tüm alanlannda
böylesine yaratıcı, cahşkan ve özverili bir
"yazar-sanatçı"yı Türkıye ilk kez gördü.
Sonra gündeme Yılmaz Erdoğan gel-
dı. Tıpkı Haldun Taner ve Ferhan Şen-
soy gibi "yüksek zekâh" bir yazı ustası
olarak parladı. Yazdığı TV skeçlerinde,
"tip" yaratmadaki, "komik durum" ya-
kaiamadaki, Türkçenin kalıplaşmış kul-
lanımlannı şaşırtıcıbağlamlarataşıyarak
"sözgüldürüsü* üretmedeki becerileri yo-
luyla izleyicisiyle bütünJeşti. Hünerli bir
yazar, popüler bir oyuncu, işini ciddiye
alan bir tiyatro insanı olarak en büyük ba-
şansı, TV'deki dizılerde sunmuş olduğu.
"seyircinin tuttuğu ve talep ettiği" ya-
zar/oyuncu yaklaşımı ıle BKM'de sun-
duğu tiyatro adamı kişiliği arasındaki
aynmı açık seçik belirlemiş olmasıdır.
Yine de Ferhan Şensoy'un ilerlemek-
te oiduğu "ince uzun yol"un henüz ba-
şındadır Yılmaz Erdoğan. "Taze kuv-
wt"tir. Zoru başarabılirse, soluklu bir ti-
yatro yazarlığı çizgisi geliştirebilirse Türk
tiyatrosunun
u
unutulmaz~lan arasınagi-
recektir. Bizim de dileğimiz budur.
Yılmaz Erdoğan, "yazar tiyatrosu"
anlayışını "açık biçinı"e dayalı. sık sık
değişen çok tablolu oyun dûzeneği üstü-
ne kurmuştur. BKM Oyunculan"ndan
ilk izlediğim oyun olan "Otogargara"
son on yıl içinde Türkiye'de yazılmış en
başanlı kabare tiyatrosu örneğini oluş-
turuyordu. lstanbul'un en büyük otoga-
nnda yaşanan, birbiriyle hem bağıntılı,
hem bağıntısız olaylar, toplumun tümü-
nü sanp sarmalayan insan manzaralan ser-
giliyordu. Erdoğan kısa skeçlerin usta-
300 bindenfazla kişinin izlediğifuar, buyıl da ilginç gelişmelere sahne oldu
Ftmıkfurt'tapoitâktartıştnakuu,GÜNERYÜREKLÎK
Bu yıl 51. kez düzenlenen Frankfurt Ki-
tap Fuan, her yıl olduğu gibi bu yıl da ge-
leneksel bir törenle dün sona erdi. Seçkin
kişilerin çagnldığı törende, Amenkalı tarih-
çı Fritz Sterne. Alman yaymevlennin bu
yılkı "Banş Ödülü" verildi. tki yıl önce bu
ödül Yaşar Kemal'e verilmişti. 10 bini ga-
zeteci olmak üzere yine 300 binden fazla ki-
tap meraklısıntn izledıği fiıar, bu yıl da ol-
dukça ilginç gelişmelere sahne oldu. Özel-
lıkle Internet ile dıjital teknolojinın kitap pi-
yasasır.a olumlu-olumsuz etkisi, A\Tupa
Bırlıği'nde yazarlann telif hakkı, tek fiyat
uyguîaması gibi sorunlar fuann bu yılkı ana
tartışmakonulanarasındaydı. 100"den faz-
la panelde bu konular tarnşılırken, yayınev-
lerinin Oskar Lafontaine,Günter Grass,Sir
Peter Ustinov ve Alman Savunma Bakanı
SPDlı Rudolf Scharpingiçin düzenledik-
leri kitap tanıtım toplantılan, medya başta
olmak üzere. büyük ilgi gördü ve fuann do-
ruk noktalannı oluşturdu.
ilk "gövdegösterisi" eskı Sosyal Demok-
rat Partı (SPD) Genel Başkanı \ e Malıye Ba-
kanı Oscar Lafontaine'in "Yürek Soida
Atar" kitabını tanıtmasıyla oldu. Kamera-
manlar, patlayan flaşlarla tıklım tıklrm do-
lu "Harmoni" adh fuar salonunda yapılan
toplantıda Lafontaine. "Yanhş anlaşıkhm"
dıyerek, kıtabıyla partıyı yıprattığı eleşüri-
lenne karşı koymaya çalışn ama bu kimse-
yı ıkna edemedı. Nitekim. iki gün sonra
"sahneye çıkan" Günter Grass. eski arka-
daşı Lafontaine'ı tekrar sert bir dille eleş-
tırmekten gen kalmadı. Daha önce "Çene-
ni kapat, onır şarabını iç" diyen Grass, bu
kez de Lafontaine'in "bansalnn" gönder-
melerıne aldınş etmedi ve "Hiç değlse bir
süre için sus, sesini çıkarma" şeklınde biraz
daha yumuşak çıkış yaptı. Grass. Lafonta-
ine'in *Yürek Solda Atar" derken kitabm-
dan bölümlen Springer basın tröstünden
sağcı bir gazetede (Die Welt) yayımlama-
sını da eleştırdı ve "onunyüreğinin solda at-
üğından kuşku duyuyonım" dedı. Bu yıl-
kı Nobel Edebıyat Odülü'nü alan Günter
Grass, bir yazar olarak nereye gitse kıtap-
lanndan çok politik sorularla karşılaşır ve
bundan da pek şıkâyetçi gibi görünmez. Bu
kitap fuannda da Grass "Mein Jahrhun-
dert (Yaşadığım Yûzyıl)" adh son kitabını
tanıtmaktan çok, konuşmasının hemen he-
men tamamını, gelen sonılar üzerine poli-
tik konulara ayırmak zorunda kaldı. Geçen
cumartesi günü, kitaplannı basan yayınev-
lerinin (Steidl ile dtv) fuar standlannda dü-
zenledikleri bir kokteyl ile 72. doğum gü-
nünü kutlayan Grass, politikacılan bir kez
daha eleştirdi ve sadece bir yasama döne-
mi için pohtika yaptıklannı, Alman politı-
kasının kısır bır döngü içinde kaldığını söy-
ledi. Bilgisayan olmadığını, yazmak için
beyaz kâğıdı tercih ettiğini de vurgulayan
Grass, Türkıye'dekı Kürt sorunundan Ko-
sova savaşına kadar her konuda görüş bil-
dirirken, "bir romanın işlevi" konusuna da
kısaca değındi ve "Bir kitap okuyucuyu
tahrik edici olmalıdır aynı zamanda" dedı
ve kendısının bu prensıpten hareket ederek
kitaplannı yazdığını belırtti.
Bu yılki Frankfurt Kitap Fuan'nın diğer
renkli simalan, Alman Savunma Bakanı
SPD'li Rudolf Scharping ile ünlü tngiliz
sinema oyuncusu, yönetmen ve yazar Sir Pe-
• Frankfurt kitap fuannda
yayınevlerinin Oskar
Lafontaine, Günter Grass, Sir
Peter Ustinov ve Alman
Savunma Bakanı SPD'li Rudolf
Scharping için düzenledikleri
kitap tanıtım toplantılan, büyük
ilgi gördü. Lafontaine yanhş
anlaşıldım diyerek eleştirilere
karşı koyarken Günter Grass
eski arkadaşını tekrar sert bir
dille eleştirmekten geri kalmadı.
ter Ustinov idi. Fuarda ^GönnemezKkten Ge-
lemeyiz" adh Kosova savaşı üzerine düşün-
celerini derledıği kitabını tanıtırken Schar-
ping, Balkan ülkelerinin yüzyıllardan beri
cinayet katliam, terör içinde yaşadığını, so-
runlannı uygar biçimde çözümleme dene-
yıminden uzak olduğunu öne sürdü.
78 yaşmdaki Ustinov da anılanm derle-
diği "Ustinov'un Küçük Dürrya Tiyatrosu"
adlı yeni çıkan kitabını tanıttı. Anılanm bir
araya getirdiği kitabında Ustinov, günümüz
dünya polıtikasını alaylı bir dille eleştiriyor
ve daha 50'li yıllarda politikanın, ABD Baş-
kanı Eisenhower'in bir televizyon progra-
mı için makyaj yapürmasıyla şova dönüş-
tügünü savunuyor. Her yıl olduğu gibi bu
yıl da Frankfurt Kitap Fuan'nda, Avrupa ül-
kelerinin kültür politikası da eleştınldi.
Uluslararası Yazarlar Birliği PEN Kulüp, ya-
zarlara yapılan baskılan protesto etti. 1978
yılında kurulan ve 26 ülkeden toplam 50 bin
üyeli 49 Yazarlar Birliğı'ni temsil eden Eu-
ropean Writers Congress (EWC) fuarda dü-
zenlediğı basın toplantısında, Avrupa Bir-
liği'nın bütçesinden kültüre, yüzde 0.014'lük
bir pay ayırdığmı, bunun "utanç wrici bir
kûttflr politikası" olduğunu bıldirdı.
Bir başka basın toplantısında ise Ulusla-
rarası Yazarlar Birliği PEN Kulüp, yazar-
tara yapılan baskılan açıkladı. PEN Ku-
lüp'e bağlı "Writers in Prison"adlı komi-
tenin yaptığı açıklamaya göre bu yılın ilk
altı ayında çeşıtlı ülkelerde 34 gazeteci ile
yazar öldürülmüş. Ancak komite, öldürii-
len gazeteci ve yazarlann sayısının çok da-
ha fazla (on mislı) olduğuna inanıyor. Çok
sayıda gazeteci ve yazann da hapislerde çü-
rütüldüğünü bildiren komite yetkilileri, ka-
leme baskının en çok Çın, Iran ve Türkiye'de
olduğu görüşünde. 1960 yılında kurulan
"Writers in Prison" adlı komıteye, tüm
dünyadaki 131 PENmerkezinden49'uüye
durumda.
Isminden de anlaşılacağı gibi komıtenin
amacı. düşüncelerinden dolayı tutuklanan,
baskı ve işkence gören yazarlara yardımcı
ohnak, özgürlüklerine kavuşmalan için ulus-
lararası çalışma yapmak. Fuardakı basın
toplantısında PEN Kulüp'e bağlı bir başka
komite daha basına tanıtıldı. Sürgündeki
yazarlara yardımcı olmayı amaçlayan bu
komite "VV'riters in Esile" adını taşıyor. Bu
komite de yaptığı çalışmalan açıklarken.
şu anda beş yazann sürgün günlerinın fmans-
manı için uğraşıldığını, bu girişim çerçeve-
sinde Cezayirli yazar Hamid Sldif ile bir
Iranlı, ikı Kürt yazann Ahnanya'daki ika-
metlerinin garanri altına almdığını bildirdi.
Frankfurt Kitap Fuan'na Türkıye bu yıl
ilkkez Başbakanlık ile Kültür Bakanlığı'nın
öncülüğünde Türkıye Yayıncılar Birliği ile
katıldı. Kültür Bakanlığı Müsteşan Prof.
Dr. Tekin Aybaş'ın açılışını yaptığı Türk
standmda 80 kadaryayınevi, 2 bin 500'e ya-
kın kitabını sergiledi. Her yıl bir ülkenin ko-
nuk edildiği Frunkfurt Kitap Fuan'na bu yıl
ilk kez eski Doğu blokundan bir ülke, Ma-
caristan çağnlmıştı. Edebiyatını yakından
tanıtabilmek, dünya yayınevlerinin dikkat-
lerini yazarlannın üzerine çekebilmek için
5.5 milyon mark masrafla fuara karılan Ma-
caristan, kurduğu ilişkılerden çok memnun
olduğunu açıkladı. Fuann gelecek yılki ko-
nuğu ise Polonya olacak. Polonya fuarda
kendisini. "Avrupa geteneklerine bağlı çağ-
daş edebiyanyia" tanıtmak istiyor.
sıydı. Kahkaha ile hüznü iç içe geçirebi-
liyordu. Oyunun politik taşlama dozu
hafifti; an gülmecenin içine sindirilmiş-
ti.
"Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü?" ise
yine kısa tablolardan oluşmakla birük-
te, bır kadın karakterin 50 yıllık yaşam
serüvenini sergiliyor. Gülseren, toplulu-
ğun motoru Demet Akbağ için yazılmış,
soluklu bır rol. Ancak, Gülseren'in ya-
şamıyla birlıkte Türkiye'nin son 50 yıl-
lık tanhi de gündeme geliyor. Işte Yıl-
maz Erdoğan bu noktada zorlanıyor.
Bir yandan, içinde yaşadığı ortamın sı-
radan insanlanna göre alabildiğine "SH
ra dışı", dolayısıyla da "yahuz" olan, üs-
tün zekâlı bir kadın kişinin güldürücü/hü-
zünlü yasantısı biçimlenecek sahnede;
öte yandan da bu yaşantı, yakm tarihi-
mizin politik-toplumsal olaylannın çer-
çevesi içine yerleştirilecek. Erdoğan'ın
askerlik görevüıe gitmeden önce tiyatro-
suna yeni bir yapım kazandırma çabası
içinde biraz aceleye getirdiği bir metin
varortada.
Ateşböcekleri'nin sundugu -ve kimse-
nin göremediği- "gerçek ayduıhğı" gö-
rebilen bir çocuğun, sonra genç kızın,
sonra genç, sonra orta yaşlı kadınm se-
rüveninde, özgür bırakılsa topluma ay-
dınlık saçabilecek bir insanın "sıradan-
laşonhna"ya, "körleaTme"ye çalışıldığı-
nı ızliyoruz 50 yıl boyunca. Gerçek ya-
şamda da örnekleri olan, hüzünlü ve ko-
mik bir serüven... Bir anlamda. Cumhu-
nyet Türkiyesi'ne doğmuş olsa da "yi-
apgHmesini'' engelleyemediğımız, zekâ
ve yeteneklerinden yararlanamadığımız
bir dolu kadınımıza yakılmış bir ağıt...
Böylece biçimlenen oyunun ilk yan-
sında, solcu amcanın bir hapse tıkılıp bir
serbest bırakılışından öte bir politik gös-
terge göriUmüyor. Ikinci yanda ise san-
ki oyunun başı benzer bir dizgede işlen-
miş gibi, 70'ler, 80'ler, 90'lar gibi baş-
lıklar atılmaya başlanarak, bırkaç kalem
darbesiyle politik örgeler de gündeme
getirilıyor.
Keşke getirihnese. Çünkü bu örgele-
m^m^^_ rinçoğu Gülseren'in yaşan-
tısıyla ilintisiz. Üstelik de
politik değini yapılan dö-
nemlen betimlemekten
uzak. Çünkü yeterince iş-
lenmemiş. Bu örgelerin bir
bölümü de yanıltıcı. Sözge-
ümi, niye yazdığını bilme-
den duvara yazı yazangenç
hem gülünçleştinnyofBem
de sonra vuruluyor. Buna,
üstelik de Gülseren'in yön-
lendirmesiyle, neden güle-
lim ki... Hele oyunda "doğ-
ru" sayılabilecek bir seçe-
nek tartışıhnıyorsa. Izleyen,
ikinci bölümde Gülseren'le
ilgili çarpıcı malzeme tü-
kenmiş de boşluk başka mal-
zemeyle dolduruluyormuş
duygusuna kapıhyor. Aynı
nedenle oyunun ikinci yan-
sında tempo düşüyor.
Bütün bu sorunlanna kar-
şın, Erdoğan'ın temel izle-
ğiyle, tipleme ve dil kulla-
nımındaki hüneriyle büyü-
lenıp, oyunu soluk soluğa
izliyorsunuz. Hele son za-
manlarda sunulan oyunJar-
da sıkmtıdan patlamışsa-
nız... Erdoğan, "kahplaş-
BBŞ" bir kurgudan (kendisiy-
le TV söyleşisi yapılan bir
kadımn yaşadığı "geçmişe
dönüş"lerin tablolar biçi-
minde sergilenmesi) yola
çıkmakla birlikte, sürekli
olarak "kalıplaşnuşnı dısm-
da"birsöylem arayışı için-
de. Seyirciye uzak duranla
seyirciye yakın geleni usta-
ca dengeliyor. Bu nedenle
oyun seyirciyi sımsıcak sa-
np sarmalıyor.
"Sen Hiç Ateşböceği Gör-
dün mü?" özenle kotanl-
mış başanlı bir yapım. Ti-
yatro tadı veren bir çalış-
ma. Oyuncular gerek birey-
sel düzeyde, gerekse toplu
oyunculuk açısından yük-
sek not alıyorlar. Hemen
hepsi "TV ünlüsü" olan sa-
natçılann yorumlanm böy-
lesine sıkı bir disiplin için-
de sergüemeleri örnekbir ni-
telik taşıyor. Oyun süresin-
ce bir-ikı yerde, TV dizile-
rindeki rolleri anımsatan ta-
vır, tonlama vejest sürçme-
leri görülse de seyirci onla-
n TV'deki alışılagelmiş tip-
lemelerini aşan bir oyuncu-
luk çizgisinde de başanlı ol-
duklan için alkışhyor.
Ve Demet Akbağ... Bugü-
ne dek üstlendiğı her rolü,
sanki o rol için doğmuşça-
sma taşıyan bir genç usta...
Bu kez tiyatrocu kişiliğini
Gülseren'e taşıyor. Gülseren
onun incelikli/soluklu oyu-
nuyla yaşama geçiyor ve
belleklere kazînıyor. lyi ki
Demet Akbağ oyuncu ol-
muş, iyi ki Gülseren gibi
körletilmemiş diyorsunuz
oyunu izlerken.
lyi ki Yılmaz Erdoğan
var, iyi ki BKM Oyuncula-
n var diyorsunuz oyundan
çıkarken. Topluluğun bir
sonraki çalışmasını gerçek-
ten merak ederek...
YAZI ODASI
SELtM tLERİ *'• ;-
Başka Gençlep Var!
Mektuplar.
Mektuplar arasından iki mektup:
"Ben on dokuz yaşındayım." Genç bir kız.
"Yirmisinde bir delikanlıyım."
Genç kız, edebiyatımıza tutkusunu dile getiriyor:
"En sevdığim Türkyazarian sorulsaydı bana, saya-
cağım adlar Oğuz Atay, Pınar Kür ve Selim lleri
olurdu." Kendimi geçiyorum. Sevgili arkadaşımız,
Oğuz Atay'ın "Demiryolu Hikâyecileri/Bir Rûya" h\-
kâyesinden söz açıyor, Atay'dan yürek yakıcı şu
cümleyi alıntılayarak:
"Bizim istasyon hep aynıyerde kaldığına göre, bun-
lann önemi varmıydı?"
Bir de çok önemli soruna değiniyor: "Kendine
paket halinde sunulanı okuyan bir topluma dönüş-
memiz, benim, çevremdeki herkese zaman zaman
anlatmaya çalıştığım, ancak bir türlü kabul ettire-
mediğim bir gerçek. Üç beş yazardan fazlasının ne-
redeyse hiç okunmadığı birpopülizm döneminde-
yiz. Televizyondaki kültür-sanat programlannda ya
da gazetelerde sözü edilenlerhep aynı yazarlar, ay-
nı yaprtlar."
Ben de ekleyeyim: Bu ambalajlı -tımak içi- yazar-
lanmız hemalde yeni bır sentaks 'geliştirdiler'. ör-
nek cümle: ".. .bırkaç yemekyediler." Türkçenin us-
tası bir yazanmız da, bu sentaksın sayfa sayfa gö-
verdiği kitabı, yıllardır beklediği eser olarak sunuyor.
Umutsuzluğa gerek yok. Başka gençler, başka
okuriar her zaman var. On dokuz yaşmdaki Berke,
Oğuz Atay'ın güzelim öyküsünden edebiyata ses-
leniyor.
"Ben de buradayım sevgiliyazar, hep buradayım!"
Yirmisindekı Binali Sipahi, "biredebiyat dostu".
Hem de gerçek dost. Onca toz duman içinde, Re-
şat Nuri'nin Akşam Güneşi'nl seçebilmiş! Arada
Refik Halid'i de! Şu satırtar Binali'nin:
"Size iki roman ismi vereceğim, hemen hatıria-
yıp gözlerinizin dolacağını tahmin ediyorum. Naz-
mi ile Jülide'nin o hüzün dolu aşklan dersem, sa-
nınm hatıharsınız o muhteşem Akşam Güneşi'ni. Be-
ni hakikaten çok etkilemişti.
"özellikle eniştenin Jülide'yi sevmesi, ama ona
bir türlü açılamaması ve tam tersine, kızcağıza hid-
detli davranması. O da bilemezdi savaştan kalbinin
hastalıfdı olarak döneceğini. Ama Çamlıca'dakiköşk-
te daha minidk birkızken Jülide ile oynamasının ak-
lına gelişi, gözlerinin doluşu, o erkekle kız arasın-
daki gözle görünmez uçurumun, hele bizim gibi
toplumlarda ne kadar gereksiz yere derinleştiğinin
acıklı öyküsüdür bence.
"Gelelim unutamadığım ikinci Türk romanına.
Gene hatırlayıp gülümseyeceğinize kalıbımı basa-
nm. Şu meşhur iştahlı Ata Efendi ile Düzce 'den ge-
len kız, Ayşen'in öyküsü. Evet, Bugünün Saraylısı
da tıpkı Akşam Güneşi gibi...(...)"
Evet, tıpkı öyle.
Sonra Binali Sipahi, okuyacağı romanlan sayıyor,
bu kış okuyacakmış. "Bu romanlara Cumhuriyet'te-
ki sütununuzda değinebilirseniz, hem onlan daha
bir iştahlı okurum hemde belki okunma oranlan bi-
raz actar." *. .*,„
Stendhal'den Kızıl veKara, Pasternak'tan Dok-
torJivago, Jane Austen'den Aşk ve Gurur, ünlü Ja-
ne Eyre, Kundera'dan Varolmanın Dayanılmaz Ha-
Mği, Mehmed Rauf veEylûl'ü, Balzac, Kafka, Re-
fik Halid'den Nilgün, Hesse/Bozkır Kurdu, uzayıp
gidryor liste...
Kundera'nın romanını okumadım.
Jane Eyre'in sayfalan bende sarank, çok eski bir
basım. Doyamayarakokumuştum. Ama öteki Bron-
te'nin Rüzgârlı Bayır"\na daha tutkunumdur. Emiry
Bronte, benim için, dünyanın en acı romanını yaz-
mıştır.
Kafka'dan Şato diyor genç dostumuz. Dava'yt
unutmuyorum. Fakat hâlâgözdem Amerika'öır. Bi-
nali'nin mektubundan sonra Amerika'yı yeniden
okumak istedim...
Günün moda adlanyla yetinenler, moda kitaplan
kottukJannın altındagezdirenler, az okuyanlar, hiç oku-
mayanlar. Ne var ki tablo bu kadar değil. Madalyo-
nun arka yüzü var:
İki mektup bana söyledi. '•* '
Takvimde İzBırakan: *
"Demiryolu Hikâyecileri biryalntzlıköyküsüdür. Ede
biyatımızda birbenzen olmayan biryalnızlık öykü-
sü. Bireyin yalnızlığı değil bu; bireyin öteki bireyler
ya da yaşadığı toplum karşısındaki yalnızlığı da de-
ğil... " Semih Gümüş, öykünün Bahçesi, Adam Ya-
yınlan, 1999.
DünyatiyatrolaiMSaraybosna'da
• SARAYBOSNA (AFP) - Bosna'nın Uluslararası
Tiyatro Festivali MESS, geçen cuma günü başladı.
Balkan ülkeleri,Mısır, Fransa, Ahnanya ve
ABD'nin de aralannda bulunduğu toplam 18
ülkenin tiyatro topluluklan iki hafta boyunca
ülkenin başkenti Saraybosna'da oyunlannı
sahneleyecek. Topluluklann sunacağı oyunlann
çoğunlukla Shakespeare, Brecht ve Beckett gibi
klasik yazarlann yapıtlan olması dikkat çekiyor.
MESS Tiyatro Festivali, 1992-1995 yıllan arasında
savaş nedeniyle kesintiye uğramış, 1996'da yeniden
düzenlenmeye başlamıştı.
Genç İspanyol yazann başarısı
• BARCELONA (AFP) - Ispanya'nm en önemli
edebiyat ödüllerinden olan Planeta'yı 25 yaşmdaki
yazar Laura Espido Freire kazandı. Ülkenin Bask
bölgesinde yasayan genç yazar, üçüncü romanı j
'Melocotones Helados' (Donmuş ŞeftalileT) adh
romaruyla ödüle değer bulundu. Bugüne dek
Planeta'yı kazanan en genç yazar olma unvanını da •
kazanan Freire, yaklaşık 330 milyon dolarlık para ]
ödülünün sahibi oldu. i
BUGUN
• CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ nde 18.30'da j
Metin Zakoğtu'nun katılacağı tiyatro etkınliği yer 1
abyor. (252 3881) \
• ADA ETKlNLtKLERİ SALONU'nda Bizim '.
Tiyatro Yargı'yı 21.00'de sahneleyecek. (244 28 39)
• İTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 19.00'da j
Hüsrev tsfendiyaroğlu'nun gitar konseri dinlenebılır. t
(293 98 48) \
• AKSANAT'ta 12.30 ve 18. 00'de lazer-disk'ten î
Çaykovski'nin yapıtlannın seslendirildiği konser f
izlenebilir. (292 06 55) \
• İSTANBUL BlLGt ÜNtVERSİTESt'nde süren i
Amerikan Avangard Sineması Günleri kapsamında saat
20.00'de The Wonder Ring. Window Water Baby '
Moving, The Test of Light, Like A Breeze adlı filmler
gösteriliyor. (216 00 00)