28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 OCAK 1999 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER Maliye Bakanlığı bayramda, ekonomide alınacak karar taslağı üzerinde çalıştı Temizel: UzLaşma arayacağızANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Maliye Bakanı Zekeriya TemizeL ekonominin düzlüğe çıkması için alınacak kararlar konusunda taslak çalışmalan yaptıklannı belirterek "Zor da olsa uzlaşma arayacağız. Bugün için taraflann yaklaşunlanm değerlendiriyoruz" dedı. Temizel, İMF ıle kesinleşmış ışbirlıği zemini olmadığını, 27 Ocak Çarşamba günü başlayacak görüşmelerden sonra durumun netlik kazanacağını söyledi. Zekeriya Temizel. Cumhuriyet'e yaptıgı değerlendirmede. Şeker Ba>Tamı süresince Bütçe Yasası ve ekonomide alınacak kararlann taslağı üzennde çalıştıklannı açıkladı. Temizel. ekonomide gelinen noktanın yakın geçmişin üriinü olmadığını belirterek şunlan söyledi: "Toplumsal olaylarda hiçbir şey birdenbire gelişmez. Ekonomide de öyle. Orneğin tekstildc fî tarihinde 35 milyar dolarlık teşvik öngörülmüş. Bunun 15-16 milyar dolarük bolümü kullandınlmış. Girişimci, tekstil ürünlerini nereye satacagını düşünmeden yatınma girişmiş. • Zekeriya Temizel, girişimcinin, tekstil ürünlerini nereye satacagını düşünmeden yatınma giriştiğini vurgulayarak öncelikle pazann genişletilmesi için çaba harcadıklannı söyledi. • Maliye Bakanı Temizel, "Alacağımız önlemler bir paket niteliği taşımıyor. Zaten 1999'un ilk üç aylık dilimini planladık. Ancak, ekonomi sadece borçlanma-ödeme çizgisinden ibaret değil" dedi. Tam üretime geçeceği sırada bakmış ki ortada pazar yok. İhracat için aldığı krediyi de önceden kullanmış. Bu aşamada ne yaparsınız? Öncelikle pazann genişletilmesi için çaba harcıyorsunuz. Ama bu da bugünden yanna sonuç alınacak dunım değfl." Temizel. kamuoyunu bir "paket" beklentisı içine sokmak ıstemediklerini vurgulayarak "Alacağımız önlemler bir paket niteliği taşımıyor. Zaten 1999'un ilk üç aylık dilimini planladık. Genel olarak yapılması gerekenleri netleştirdik. Ancak. ekonomi sadece borçlanma- odeme çizgisinden ibaret değil. Genel olarak alınması gereken önlemleri hazu-uyoruz" dedi. Bayram öncesi ödemeler konusunda Türk Lirası sıkıntısı çekilmedığını söyleyen Temizel. bunun için ek para basılmadığını açıkladı. IMF ile ilişkilerin 27 Ocak'takı görüşmeler sonrasında daha netleşeceğini vurgulayan Temizel bu konudaki görüşlerini şöyle dile getirdı: "Ortada takvimi önceden belirtenmiş bir görüşme zinciri var. Buna olağanüstü bir önem atfetmemek gerekiyor. Şûndiden IMF'den yardım istendL istenmedi taroşmalan da ekonomiye yarar getirmez. Türkiye 1998'de dünyaya oiumlu bir mesaj vermiştir. Bu mesajın temel içeriği şudur: Türkhe izleyeceği yol konusunda verdiği sözü tutar. Bunun IMF üe ilişkilerimiz açısından da büyük önemi var." Zor hedef Ekonomideki sorunlann çözümü için temel yolun "uzlaşma" olduğunu söyleyen Temizel, "Şu aşamada taraflar düşüncelerini dile getiriyoriar. İstemler oiuşuyor. Bunun sağhldı bir zeminde tarüşdması ve uzlaşmaya vanlması gerekiyor. Hedefimiz bu. .Ama kolay bir hedef değil" diye konuştu. Temizel, ekonomide gelinen noktada faturayı geçmiş hükümete çıkarma gibi bir niyetlerinin olmadığını belirterek "Buna hakkımız yok. Geçen hükfimette taraflann birbirinden gizlediği bir ekonomik adım oimadı" dedi. Harb-İs arastırması Değişken olçu enflasyonun gerisinde ANKARA (Cumhurryet Bü- rosu) - Harb-tş"in arastırması, 1997 toplusözleşmelerinde ay- lık enflasyon oranında ücretle- rin arttınlmasını öngören değiş- ken ölçü (eşel-mobil) sistemi- nın, ilk 5 aydaki enflasyonu yok sayarak ücretlerde yüzde 20-30 arasında kayıp oluşturduğunu ortaya koydu. Araştırmada. 1997 yılındaki ücret zammına karşınEylül 1994 - te lOOkabul edılen reel ücretlerin, bugün 56 düzeyinde seyrettiğine dikkat çekilerek "Tekrar lOOdüzeyine çıkmak için gereken ücret zam- mı onuıı yüzde 82'dir" denıldi. Tiirk-Iş'in değişken ölçü nede- niyle aylık kaybının 305 trilyon lira olduğu, kümülatif yıllık yüzde 100 faiz oranının aylığa indirgenmesi durumunda bu ra- kamın531 trilyon 328 milyar H- raya çıktığı hesaplandı. Harb-Iş Araştırma Büro- su'nca gerçekleştirilen "Değiş- ken Ölçü ve Kayıplar" başlıklı araştırma. 1997 toplusözleşme döneminde REFAHYOL iktida- nnın öncelikle Türk-lş'e bağlı Demiryol-lş ve Şeker-tş ile Hak-lş Konfederasyonu'yla im- zaladığı "değişken ölçülû" söz- leşmelerin yarattığı sıkıntıyı or- taya koydu. Tansu ÇiDer' ın baş- bakanlığı döneminde 1994 yı- lında toplu iş sözleşmesinın çig- nenerek 1995 toplusözleşmele- rine zemin oluşturulmasıyla yalnızca 36 ayda reel ücretlerin yüzde 60 oranında düştüğüne dikkat çekildi. '1994'e dönüldiT ~ Raporda, 1997 yılının ilk 6 ayı için alınan ücret zammı ba- zı sendikaci ve işçilerce yüksek görülmesine karşm elde edilen artışlann 1994 ortasındaki dü- zeye geri dönülmesini bile sağ- lamadığı vurgulanarak şu de- ğerlendirmeye yer verildi: "Değişken öîçüyü ilk kabul ederek arkadan gelenleri de ol- dubitthle karşı karşıy a getiren sendikalann hatası. rüm sendi- kaiar açısından sozteşme döne- mi içerisinde ek bir kayba yol aç- mışür. Çünkü, değişken ölçüye göre,sözleşmenin 7. ayında sade- ce 6. ayin enflasyon oranında arttınlmasu sözleşmenin ilk 5 ayındaki aşuunaya göz yıımul- ması anlamına gelmiş ve dönem içinde yüzde 20-30 arasında de- ğişen kayıplara yol açmıştır." Kamüdaki 1997-1999 döne- mıni kapsayan toplusözleşme- lerde Türk-Iş'teki bir işçinin yıl- lık 918 milyon liradan aylık 76 milyon iira kayba uğradığı. Harb-lş'teki bir işçinin de yıllık 1 milyar 437 milyon liradan ay- lık 119 milyon lira kayba uğra- dığı hesaplandı. Yüksek ücret nedeniyle kayıp miktan Harb- Iş 'te yüksek düzeyde görülüyor. Harb-tş gıbi sözleşmeleri mart ayında başlayan kamu işçileri için görece enflasyonun daha düşük yaşandığı aylara denk gelmesi nedeniyle ilk 5 aylık enflasyonun yok sayılmasının olumsuz etkisinin daha az gö- rüldüğü belirtildi. Reel üeretter düştü Raporda. Harb-lş'in Mart 1997-Şubat 1999 dönemindeki reel ücretlerde yüzde 22 azalma olduğu, bunun giderilmesı için de yüzde 28.2 oranında zam ge- rektiği kaydedildi. Ancak, Dev- let Istatistık Enstitüsü yerine Türk-Iş'in gıda harcamalan en- deksinin kuilanılması durumun- da kaybın yüzde 26'ya, bunun giderilmesi için gereken zam oranının da yüzde 35.1'e yük- seldiğı hesaplandı. Yoksulun bayramı sıhntdigeçü Istanbullular dokuz günlük bayram tatili boyunca, teJefonlann kilitlenmesi üzerine yakınlanyla bayramlaşamaddar. Köprülerde oluşan araç kuvruklan, ücretsiz, ama sefer sayılan düşürülen otobüslerdeki birikme nedenhle ulaşımda sefalet çekildi. Söğütlüçeşme ve Beylerbeyi başta olmak üzere bazı camilerden yüksek sesle yapılan \aaz. mevlit ve Uahi yayını ise evinde dinlenmek isteyen kişileri rahatsız etti. İstanbullular, bayramın ilk gününe. kilitJenen telefoniann stresiyle girdi. Bayram namazının ardından başlayan telefonla bayramlaşma trafiği santrallan kilitleyince iki gün süreyle şehirlerarası \e yurtdışı telefon görüşmeleri yapıİamadı. Telekom nöbetçi amiri Sabri Vlğit Cumhurhet'e yaptığı açıklamada. yurt genelinde hiçbir anzanın olmadığını. kilitlenmenin kapasite ve teknolojik yetersizlikten kavnaklandığını söyledi. Mğit Türkiye'deki toplam telefon abone sayısının, 2 milyon 800 bini cep telefonu olmak üzere 21 mihona ulaştığını, rahat bir konuşma için iletim hatlannın fiber kablolarla yenilenmesi gerektiğini vurguladı. IETT otobüsleri ve tramvayın bedava olmasına karşm az sayıda aracın iş gûnlerine göre daha uzun araiıklarla çalışması, duraklarda uzun bekieyişlere, otobüslerde ise i/dihama neden oldu. Otobüs işkencesine Boğaz Köprüsü üzerinde oluşan uzun kuyruklar da eklenince ulaşım İstanbullular için çekilmez okdu. Bayramın birinci günü akşamüstü beliıii bölgelerde yığılmalar meydana geldi. Aynı saatlerde araçlann birden trafığe çıkması. trafiğin ara sokaklara kadar tıkanmasma neden oldu. Bayram süresince etkili olan soğuk ve yağışh hava trafık kazalannın artmasına yol açarken televizyon ekranlanndan da cinayet haberkri \e aile dramlan eksik oimadı. (Fotoğraflar: UĞUR GÜNYÜZ) Siyami Erdem ESK'e KESK tepkisi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Kamu Emekçile- ri Sendikalan IConfederas- yonu Genel Başkanı Siyami Erdem, Ekonomik ve Sos- yal Konsey'in hükümetle- rin politikalannın uygulan- ma yerine dönüştürüldüğü- nü savunarak, bu yapı de- ğişmeden toplantılara katıl- mayacaklannı bildirdi. E- mek zirvesinden yana ol- duklannı vurgulayan Er- dem, kamuda toplusözleş- melerin imzalanacağı dö- nemde toplanacak Ekono- mik Sosyal Konsey'le işçi sınıfinın istençleri törpüle- nerek çalışanlara "sosyal yaklasmT diye dayatılabi- İect||SrSDyledi. Eaüftkzirvesi Erdem; ıçerığf4pldurul- muş bir emek zirvesinden yana olduklannı bejirtirken, Avrupa Sendikalar Konfe- derasyonu'na (ETUC) üye olan Türk-Iş. DtSK, Hak-lş ve ICESK'in bu birlikteliğı sağlamaya çalıştıklannı söyledi. Erdem, ESK'in bu- günkü haliyle çalışanlann isteklerini karşılayacak bir yapılanma özelliğı taşıma- dığına ve hükümetlerin ken- dilen için gerekli gördükle- nnde konseyi topladıklanna dikkat çekerken şöyle ko- nuştu: "EmekÖrgütierinin inisi- yatifini almak. yedeklemek için oluşturulmuş. Hükü- meder ve işverenler kendi ihriyaçiarı doğrultusunda Ekonomik Sosyal Konsey'i topJuyorlar. Bu dönemde de kamuda toplu iş sözleşmele- ri görüşmeleri var. İşçi snu- finın taleplerini törpülemek için vapıîıyor. Hükümet ve işverenlerin isteği doğrultu- sunda. işçi smıfını denetim altına alabilecek rutum gefiş- tirilcrek. sosyal yaklaşım olarak emekçiJere dayabla- cak. ESK hükümet poKtika- laruun uygulama yerinedö- nüştürüldü." ARAYIŞ TOKTAMIŞ ATE$ Bizdeki Kapitalizm... Cavit Çağlar'a 51 trilyonluk 'ihtiyati haciz' gel- mesi, geçen hafta halkımızın nasıl soyulduğu ko- nusunu, somut bir örnek çerçevesinde, gene gün- deme taşıdı. Ve banka mevduatlanna sınırsız dev- let güvencesi verilmesinin nelere mal olabileceği- nı, yeniden net bir biçimde gözler önüne serdi. Sistem öylesine basit ve soygun öylesine açık ki, bunun üzerine gitmek için ya çok duyarsız ya da işbirliği içinde olmak gerek. Kaçıncı örnek bu? Bir banka alıyorsunuz ve pi- yasanın çok üzerinde koşullarla mevduat topluyor- sunuz. Daha sonra topladığınız paraları, kendi şir- ketlerinize kredi olarak veriyorsunuz. Ve en so- nunda da kredileri geri alamıyorsunuz ve "battım" diyerek yükü devlete devrediyorsunuz. Devlet bu bankanın mevduat alacaklılannın ode- mesini, yasal olarak üstlenmek zorunda. Ve asga- ri ücretli işçisinden kestiği vergilerle toplanan pa- ralar, bu bankalann alacaklılannaödeniyor. Kaçın- cı örnek bu?.. Kaçıncı örnek?.. Geçen ay başlanydı. Bir bankanın Amerikan Do- lan'na, yıllık yüzde 28 faiz verdiğini duydum. Ku- laklanma inanamadım. Dünyanın hiçbir ülkesinde, dolar faizi yüzde 10'un üzerinde değildir. Bu yük- sek faize kanan kimi "süper zekâlılar", paralannı yatırdı. Kendilerini, başkalanndan daha akıllı gör- dükleri için bu yüksek faizı almak ıstiyorlardı. Şım- di paralannı kurtaımak için devlet kapısına daya- nacaklar. Istanbul Bankası'nda, başka bazı bankalarda da böyie olmuştu; Kastelli ve diğer bankerierde de böyle olmuştu; döviz üzerinden borçlananlar- da da aynı şeyleri yaşamıştık... Bana ne yahu... Adam madem spekülatif ka- zanç peşinde, elbette bunun bir riskı olacak. Za- rara uğrarsa. neden bunu ben üstleneyim. Gerek- çe olarak, "sistem çöker" diyoriar. Çökerse çök- sün de, kurtulalım. Aslında bu işler, "vahşi kapitalizmın" ruhuna pek aykın değil. 2ira kapitalizm, her şeyden önce "ka- pitalbirikimine" dayanır. Batı'da bu birikim önce- leri tanm kesiminde, daha sonra emek "sömürü- sünden" ve daha sonra da sömürgelerden sağ- landı. Sömürgelerden "aktarma" başlayınca, Ba- tı demokrasilerindeki emek sömürüsü, bir ölçüde hafifledı. Türkiye, sömürgesi olmayan bir ülkeydi. Zaten burada genışliğine tartışamayacağımız nedenler- denötürü.burjuvasınıdaoluşturamamışvesana- yi devrimini başaramamıştı. İlk kez 2. Meşrutiyet döneminde bu işin farkına vanldı ve "milli burjuva" anlayışı çerçevesinde, devlet eliyle kapitalist yaratmaya, bir burjuva sını- fı oluşturulmaya çabalandı. Ama 1. Dünya Sava- şı, bu çabalann sonu oldu. Cumhuriyet döneminde de, başlangıçta benzer çabalar görüyoruz. Örneğin, "Teşvik-ı Sanayı Ka- nunu" bu tıp çabalann ilginç bir örneğidır. Fakat bu yolun, çıkmaz bir yol olduğu kısa sürede anla- şıldı ve devletçilik" uygulamasına geçildi. Ancak katı bir devletçilik uygulamasına rağmen kendi yağıyla kavrulmayı hedefleyen genç cum- huriyet, sermaye birikimi konusundakj özenıni sür- dürdü. Ismet Paşa'nın "devleti soydurtmama" çabaları, kimi kez başanlı oluyordu, kimi kez ba- şansız. Demokrat Parti iktidarı, devlet eliyle birey zen- gın etme anlayışının zirve noktasını oluşturur. Menderes'in, "Her mahallede bir mılyoneryara- tacağım" ifadesi, boşuna dile getirilmiş değildir. Ve 1950'den günümüze dek, birkaç kısa dönem hariç Türkiye'yi, hep "sağ" iktidariar ve bu "anla- y;?"yönetti. Halkımızm din duygulannı da kullanan "egemen sınıf", kendisine tehdit oluşturabilecek her gelişmenin önünü kesti. Köy Enstitüleri de bu nedenle kapandı, emek- ten yana partılere de bu nedenle izin verilmedi. Bu ülkede emekten yana tavır koymak isteyen aydın- lar, bu nedenle cehennem azaplan yaşadılar. Geçen bu süre içinde, Türkiye'de elbette ckjdi değişiklikleroldu. Elbette gelişmeler sağlandı. Fa- kat alınan mesafe, alınabilecek mesafe yanında çok azdı. Türkiye'deki bezirgân saltanatının ege- men sınıfı, çıkarlannı tehlikede gördüğü zamanlar, gelişmenin önünü kesmekten de çekinmedı. 1970'li yıllarda yükselen "demokratik uyanış", 12 Eylül 1980 sabahı noktalanan haın bırsenaryo ile durduruldu. Ve "dikensizgül bahçesi" kurduk- larını sananlar, soygunlara zemin oluşturmak için yeni düzenlemeler peşine düştüler. Şimdi "soliddiasında"olan birhükümetimizvar. 1970'li yıllarda Ecevit'i devirmek için medya bom- bardımanına girişen TÜSİAD. şimdi Ecevit'i des- tekliyor. Acaba hangisi değişti?.. Bizdeki kapitalizm, tam bir soygun düzenidir. Ve bu soygun düzeninin yasal düzenlemelerini ya- panlar ya da bunları değiştirmeyenler, kendilerini nasıl tanımfarlarsa tanımlasınlar, işbirlikçidirler. Prof. Sinan Sönmez, Asya bunalımını ve sorgulanan IMF politikalannı Cumhuriyet 'e değerlendirdi 'Türkiye IMF ile ancak günü kurtanr9 BANU SALMAN ANKARA - Ankara Cniversitesi Siyasal Bilgıler Fakültesı öğretım üyesi Prof. Dr. Sinan Sönmez. özel sektörün yüksek borçlanmasını göz ardı etmesı nedeniyle Asya'daki bunalımı zamanında saptayamayan Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) bu yapıya uymayan "serbesüeşme" politikasında ısrar ettığine dikkat çekti. IMF politikalannı düzenli uygulayan ekonomılerde sorunlann yinelendiğıne işaret eden Sönmez. uluslararası alanda aşın biriken sermayenin ve merkez ülkelerin. kendine yeni değerleme alanlan bulma arayışında, çe\ re ülkeleri çıkarlan doğrultusunda biçimlendırdiğini belirtti. Sönmez. küreselleşme sürecınde IMF'nın ABD Hazinesı \e Wall Street borsasıyla "organik bağı görüldüğünü" söyledi. Türkive ekonomisınin "sjcak para, faiz- daralma, para arzı" kısırdöngüsü içinde olduğunu belirten Sönmez, "Türkiye ekonomisi bıçak ucunda. IMPnin yapısal uyum politiklansla bir yere varilması mümkün değil. Ancak günü kurtarabilirsiniz" dedı. AÜ SBF öğretim ü\esi Prof. Sönmez, Asya bunalımı ve IMF politikalanyla ilgılı Cumhuriyefin sorulannı yanıtladı. - .\s>a'da yaşanan bunalımın çıkış nedenleri üzerinde durabiliriz. Bunalımın kaynağında ne \ar? Krizin özû değişmedi -Knzin I997başlannda Tayland'daki devalüasyonla başladığı ilerı sürülmüştü. Bu çok gerçekçi değil. Çok büyük bir Güney Kore holdınginin 6 milyar dolar borcu nedeniyle iflası var. Yanı reel sektörde patlak veriyor ve giderek genişliyor. Desalüasyonla krizin gövdesi ortaya çıkmaya başlamıştır. Yeni, post-modern falan deniyor. Bence değil. Yeni koşullarda ortaya çıkan özü değişmeyen bir kriz. Bölge ekonomilerinin 1995'te yüzde 20 olan ortalama yıllık ihracat artışı 1996-1997"de yüzde 4-5 düzevine düşmüş. Bu. ekonomilerdeki aşınmayı. aşın >atınmı. aşın üretim kapasitesini gösteriyor Çin yüksek üretkenliği. düşük enflasyona sahip ekonomisiyle Güneydoğu Asya'va yönelen yabancı sermayenin giderek artan bir bölümünü çekmeye başlıyor. ABD'yle Japonya arasındaki uzlaşmadan sonra dolann yen karşısında değer kazanmasıyla Güneydoğu Asya paralan da aşın değer kazanmiştır. Çin'in devalüasyonu karşısında dış piyasalardaki rekabet güçlerini kaybetmeye başlamışlar. Güneydoğu Asya ülkeleri, aşın yatınma karşın. rekabet güçlerini. üretimi arttırmak için daha fazla yatınm yapmava başlıyorlar. Devlet borçlanması yok. Hane halklarının yüksek düzeydekı tasarrufları. bankalardan şırketlere aktanlıyor. 1990"lı yıllann ortasından itibaren şirketler dışanya açılmaya başlıyorlar. Şirketlerin borç özvarlık oranlan çok yükseliyor. Güney Kore'de özel firmalann özel borçlanmadakı payı yüzde 30-35, Endonezya'da yüzde 60'm üzerinde. Döv iz cinsinden kısa vadeli hızlı ve yüklü borçlanma, kambiyo ve vade rizikosuyla karşılaşmalanna yol açmıştır. Sirketlenn çokuluslulaşmasiyla. şirketlerin saydamlığı ortadan kalkıyor, devlet- özel şirket bağlan zayıflamaya. kontrol ortadan kalkmaya başlıyor. Bankalar da borçlanıyorlar. Böylesine şişirılmiş balon, köpük ekonomisi. Yabancı sermayenin geri çekilmeye başlaması durumunda bu balonlann patlaması kaçınılmazdı. - IMF bu bunahmı görmekte neden geçkaJdı? OECD krizi göremedi - Asya kaplanlan olan 4 ülkede kamu açıkları. ciddi bir ödemeler dengesi sorunu yok, enflasyon oranı kabul edilebılır düzeyde. Döviz birikimi devalüasyonlara kadar yeterli. IMF, Dünya Şankası, Ekonomik tşbırliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) bu krizi göremedi. Çünkü standart rasyolara baktılar. - Dünyadaki genel ekonomik yapı içerisinde Güneydoğu Asya ülkelerindeki bunahmı nasıl görüyorsunuz? Finansal serma\e şişti - Dünya Bankası Başkan Yardımcısı StigHtz'ın "finansal serbestleşmelerin krizin ana nedeni olduğu" yargısı var. 90'lı yıllarda fazlasıyla şişen finansal sermaye, özellikle sanayileşmiş ülkelerdeki üretkenliklerin düşmesi karşısında yeni rantabilitesi yüksek alanlara ve sektörlere yöneliyor. Güneydoğu Asya'da böyle bir olanağı yakalıyorlar. Merkezdeki durgunluğu kaldırmak, bölgeselleşmeyi sağlamanın yanı sıra çevre ülkelere çekidüzen verilmesi için Avrupa Bırliği, Kuzey Amenka Serbest Ticaret Ortaklığı, Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Örgütü gibi kurumsal yapılanmalara gidiliyor. Çok Taraflı Yatınm Anlaşması var. Sistem, uluslararası planda çözüme ulaşmaya çalışıyor. .^zgelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde uygulamaya konulan yapısal uyum \t ıstikrar programlan, özelleştirmeyi. deregülasyonu (düzensizleştirme), serbestleşmeyi getinrken, bu ekonomileri. merkezin, uluslararası sermayenin ihtiyaçlan doğrultusunda biçimlendıriyor. Serbestleşme ve deregülasyonla, küreselleşme sürecinde özel sektörün hızla borçlanması birbirıne koşuttur. - Güneydoğu Asya bunalımının ardından iSlF politikaları tarnşumaya başlandı. IMPnin bu bunalımdaki payı sizce ne? -IMF, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), merkezi ülkeler, çokuluslu bankalar olsun, deregülasyon ve serbestleşme politikalannı destekledıler. Tayland, Malezya, Güney Kore'de bu yönde düzenlemeler yapılıyor. Spekülasyona çok açık bir ortam oluşturuluyor.Burada IMF'nin de çok ciddi kuşkusuz sorumluluğu var. IMF'nin. Güneydoğu Asya'ya sunduğu istıkrar programlannın çok standart özellikleri var.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle