Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19OCAK1999SAU
14 KULTUR
PORTAL DİKMEN GÜRÜN
1895 yılmda ^Marö" üstünde
çalışırken yazdığı mektupta söy-
le der AntonÇehov: "Dörtkadm,
altı erkek ve göl manzarasmdan
oluşan bir komedi yazıyonım."
Daha sonra bir başka mektupta,
oyunu bitirdiğini şu satırlarla bil-
dirirdostuna: "Oyunu tamamJa-
dım. Dram sanatının yerleşik ku-
raflannakarşıgeterek'forte" baş-
laduiL, -piannissimo' brardim."
Çehov'un "komecfi'' sözcüğüy-
le kucakladığı anlatım, kahra-
manlannın zengin ve karmaşık iç
dünyalanndaki çelişkileri buruk
bir gülümsemeyle yaşayışlandır.
Gerçeğin traji-komik yönleri Çe-
hov'un dünyasında kınlgan iliş-
kiler içinde buluşur. Yaşamlarda-
ki çalkantılar, sürprizler insanla-
n beklenmedik gelışmelerle yüz
yüze getirir Onun kişileri diren-
cin ve dırençsizlığin kesişme nok-
talannda eserı meltemleTİe. kü-
çük fırtınalarla yüzleşırken bu
esintıleri salt kendı eksenlen çev-
resinde dönerek değil. çok daha
geniş bireksende yaşarlar. Çehov
kahramanlanna özgü nıtelikler
aynı zamanda kültürel verilerdir.
"MartTda da bu anlamda gerçe-
ği yakalamak mümkündür.
Sanat ve aşk
"MaıtT. sanat ve aşk üstûne
bir oyun. Yazarlık tutkusu, oyun-
culuk tutkusu, aşka özlem, sev-
giye özlem ve bu duygulann, is-
teklerin insanlann avuçlan ara-
sından kayarak boşluğa savrulma-
sı.
Sorin'in sayfıye evindeki bah-
çenin içinde kümlmuş olan salaş
tiyatro sahnesi (Duygu Sağıroğ-
lu'nun tasanmı) oyun süresince
dikkatlerin üzerinde yoğunlaştı-
ğı bir mekândır. Aşklar, mutlu-
luklar burada filizlenir, sanat tar-
tışmalan burada yapılır. umut-
lar burada doğar, umutsuzluklar
burada noktalanır. Treplev 'in yaz-
dığj ve bu sahnedc sergılediği
oyun, yasamı olduğu kadar sana-
tı sorgular. Yazar-oyuncu-seyir-
ci arasında ıronik ilişikler zinci-
rini oluşturur. Treplev-Nina- Ar-
kadina arasındaki bağlan belir-
ginleştırir. Treplev'in oyunu ya-
nda kesışiyse ıleriye dönük duy-
gusal anlamlaryüklüdür. Birsü-
re sonra yaşamını da aynı şekil-
Sanat, aşk ve 'Martı'
• 1998, Yıldız Kenter'in başanlannda yanm yüzyıl. Onun oyunculuğuyla, zarafetiyle örtüşen bir
oyunu, Anton Çehov'un "Martı"sını izliyoruz Kent Oyunculan'ndan... 1998, "Martı"nın Moskova
Sanat Tiyatrosu'nda başanyı yakalayışının 100. yılı. Herhalde bundan daha güzel bir buluşma
olamazdı böylesi anlamlı kutlamalar için.
de noktalayacaktır. Gerçek ve
düş arasındaki çelişkiyi ölümü
seçerek çözümleyecektir. Trigo-
rin'in, Nina'nm, Sorin'in, Arka-
dina'nın ve diğerlerinin yaşam-
lan da gerçekler ve düşler arasın-
da sıkışıp kalmış değil midir?
Belki sadece kasaba doktonı,
Dorn ve Sorin çevrelennde olup
bitenleri izleyen kişilerdir. göz-
lemcidirler. Yönetmen Jossef Ra-
ikbelgauz'un yorumunda, oyun
kişileri arasındaki yoğun duygu-
sal alışverişin fıziksel anlamda da
vurgulandığmı görürüz. Bu yak-
laşım sözlerin ötesinde değişken
bir akıcılığı da vurgular.
1980'li yıllardan başlayarak
özellikle Rus ve Romen yönet-
menlerin Çehov'u yeni okuma
biçimleri farklı tiyatro deneyim-
lerine zemin hazırladı. Galina
Vokhuk, Andre Serban, Lucian
Pinrilie ilk ağızda aklıma gelen
isirnler. Bunlara güçlû politik
mesajlanyla Yuri Lyubunov ve
son yıllann ünlü ismi Litvanya-
lı Emanitius Nekrotius'u da kat-
mak mümkün. Jossef Raikhel-
gaouz da Çehov'u okurken yanı-
na aldığı güçlü oyuncularla So-
rin'in evinde özgürce dolaşarak
dengeli sahne resimleri oluşturu-
yor.
"Marü"mn kişileri, suyun ka-
rayı örtüşü ve çekilışı arasında-
ki değisimı anımsatır. Bir çeşit
gel-gittirbu. Sevgi, sevginin her
türü üstüne gelişen ilişkiler, bır-
biri içine geçmiş üçgenler arasın-
da yoğunlaşır. Arkadina-Trep-
lev-Nina, Arkadina-Trigorin-Ni-
na, Maşa-Trigorin- Medvenden-
ko ve Polına- Dorn-Şamrayev.
Ana - oğul sevgisi, sanat sevgi-
si, yaşam sevgisi. aşk, tutku. Salt
sevmek. âşık olmak yeterli mi-
dir yaşam için? Sevgi ve yaratı-
cılık nerede buluşur? Oyunda
belki de sadece Nina'nın Trigo-
rin'e duydugu aşk onu yaşamla
hesaplaşmaya itecek denli güç-
lüdür. Treplev 'e yaşamdan kork-
madığını söyierken özgürlüğü-
ne uçarken vurulan martıyla öz-
deşleşir Nina. Düşler dünyasın-
dan gerçeğe sessizce amabilinç-
li atar adımını. THbe Saran'ın öl -
çülü oyununda genç kızın sevin-
cini, coşkulanm, özlemlerini.
umutsuzluğa karşın yitirmediği
direncini yakalar izleyici. Trep-
lev'in gerçeklerle yüzleşmekten
kaçması güçsüzlüğün, zaafın işa-
retlerini taşır ve genç adam T.S.
Eliot'un tanımıyla bu dünyadan
yumruğunu vurarak değil, hıçkı-
rarak gider ve bu sancılı gidişi Ay-
han Kavas gerçekleştinr. Genç
Treplev'in sanki karşıtıdır yaşlı
Sorin. Yıllardır kent yaşamının,
evliüğin, yazarlığın özlemiyle
doludur ama yine de hayata ka-
ramsar yaklaşmaz. Yok olmak
üzere bir kuşağın temsilcisidir
sanki. Şüknuı Güngör'ün yoru-
munda Sorin'in yaşamında düş-
kınkhklanna yer vermediğini gö-
rürûz. Aynı şey ayaklan yere ba-
san kasaba doktonı Dorn (Meh-
met Biıidye) için de geçerlidir.
Trigorin Nina'da bir kez daha
gençliğini yaşarken güvenceyi
yine de sakin bir limanda, Arka-
dina'nın kollannda arayacaktır.
Onun bencilliği belki de olayla-
n olduğu gibi kabul etmesinde,
duygulan törpülenmiş bir yaşa-
mı yeğlemesinde yatar. Bu da bir
çeşit bunalım değil midir? Müş-
fik Kenter'in yorumunda, onun
her şeye mesafeli kışiliğini göz-
lemleriz. Arkadina sakin bir li-
man mıdır? Çevresindekileri ade-
ta ytldtz kişiügiyle ezen, zaafla-
nnı ve korkulannı hiçbir zaman
belli etmeyen, insanlan cezbet-
meyi sanat edinmiş bir Arkadi-
na. Yıldız Kenter'in de altını çi z-
diğı gibı, başanlı oyunculuklar ye-
teneğin, bilginin ötesinde ince
matematiğe dayanıyor. Sanat ve
matematik bu kez de sanatçının
kıvrak, zekice kotanlmış Arka-
dina yorumunda buluşuyor. Kah-
ya Şamrayev'de Köksal Engur,
Polina'da Kadriye Kenter, Ma-
şa'da Melissa Kenter, Medven-
denko'da Durul Bazan, "Mır-
ö"nın tiyatro keyfine katkıda bu-
lunan isimler.
Sevim Çavdar'ın kostümleri,
oyundaki ince ilişkileri vurgula-
yan bir estetiği öne çıkanyor.
Yıldız Kenter'in 50. sanat yı-
lmda ona yakışır bir kutlama
"MartT.
Deneysel tiyatronun öncülerinden Polonyalı yönetmen Jerzy Grotowski, 66yaşında öldü
'Stunislamki'den sonratöKültür Servisi-20. yüzyıhnikinciya-
nsında yetişen en önemli tiyatro adam-
lanndan Polonyalı Jerzy Grotowski. 15
Aralık Cuma gûnü, 1986'dan beri inzi-
vaya çekildiği Italya'nın Pisa kenti ya-
kınlanndaki Pontedera'da yaşammı yitir-
di. Bir süredir kalbinden rahatsız olan Po-
lonyalı yönetmen 66 yaşındaydı. Ardın-
dan tören yapılmasmı istemedi. Vasiye-
ti, cesedinin yakılması ve küllerinin Hin-
distan topraklanna kavuşmasıydı.
Annesi, kendisine Hinduizm'le ilgili
bir kitap armagan ettiğinde henüz 9 ya-
şındaydı Grotovvskı. Dinler, gelenekler
ve antik dillere olan ilgisi yaşamı bo-
>oınca onu hiç bırakmadı. Yasamda gör-
düğü çirkinliklerden kaçarak dört elle
tiyatroya sanldı. Ölüm habennı alan ün-
lü tngiliz yönetmen PeterBrook,"Oyun-
culuk üzerine yaptığı çalışmalarla Sta-
nıslawski'den sonraki tek isimdi o" di-
yerek tarumladı Grotowski'yi.
Laboratuvar Tryatrosu'nu kurdu
Jerzy Grotowski deneysel tıyatronun
öncülerindendi. 1951-1959 yıllan ara-
sında Krakow'daki Poloırya Ulusal Tiyat-
ro Akademisı'nde egitim gördû. 1960'lar-
da Wroclaw'daki Laboratuvar Tiyatro-
su'nda sahnelediği oyunlarla adını du-
yurdu. O yıllarda Byron, Mayakovski,
Dostovevski ve Goethe'nin yapıtlannı
sahneye koyarken bale, mim, kabare ve
plastik sanatlar arasında bir senteze ulaş-
maya çalışıyordu.
1963 ve 1970 yıllan arasında Hamlet
Üzerine Stüdyo, Prenses Konstantin ve
tncil'den. Dostoyevs- ^ ^ ^ ^ ^ ^ _
ki.EliotveVVeill'inme-
tinlerinden derlediği
Apocalypsis Çum Fi-
guris gibi en önemli
çalışmalannı gerçek-
leştirdi. Herdefasında
biraz daha sade ve ya-
lın işlerle çıkıyordu iz-
leyicinin karşısına.
Topluluğuyla birlikte
Avrupa'da ilk kez
1966'da tumeye çık-
tı.Grotowski'nin La-
boratuvarTiyatrosu, en
büyük başanlanndan
birine 1969'da New
York'ta, Stanislavv
W>spianski'nin 1904
tarihli bir oyunundan
uyarlanan Akropohs'le
imza attı. tzleyicinin
oyuna katılması anla-
yışınm savunuculann-
dandı. Oyunlanna sı-
nırlı sayıda izleyici ala-
rak onlan oyunculany-
la duygusal düzeyde
karşı karşıya getirirdi.
Oyunculannı tıyatro-
sunda çok önemli bir
yere koyardı. Grotovvs-
• 1970'lerde tiyatro üstüne
düşünceleri ve uyguladığı
yöntemlerle ABD'deki
Living Theatre, Open
Theatre ve Performance
Group gibi deneysel tiyatro
topluluklannı derinlemesine
etkileyen, sürekli yeni yollar
arayan Grotowski, çağımızın
en önemli tiyatro
ustalarındandı.
ki için sahne gösterisınde asıl öğe, oyun-
cunun bedeniydi. Oyunculan, beden ve
ses esnekligi. şiddet ile inceliği birleş-
tirebilen bır oyun tarzı ve ulumalarla in-
lemelerden oluşan diyaloglar üzerine
mutlaka eğitım görmüş ve ustalaşmış
olmalıydılar. lngiltere, Fransa ve Iskan-
dinav ülkelerindeki avant-garde tiyatro
çevrelerinde dersler verdi, oyunlar yö-
netti. Bologna, Paris, Galifornia ve New
York'ta çalışmalar yaptı. Tiyatro konu-
sundaki düşünceleri ve uyguladığı yön-
temlerle ABD'deki Living Theatre, Open
Theatre ve Performance Group gibi de-
neysel tiyatro topluluklannı derinleme-
sine etkiledi.
Grotovvski bir bilim adamt titizliğiy-
le, kültürel farklılıklardan önce gelen ve
insanlan birleştiren fıziksel hareketler
üzerine çalıştı. Oyunculannın akademik
eğitimlerinden çok. yaşam deneyimleri
ve beden eğitimleri önemliydi Grotows-
ki için. Sözsüz değil. ama kurgusuz ti-
yatroya, oyuncunun her şeyden önce be-
deniyle var olduğu tiyatroya inandı. Öğ-
rencilerine, birileri için bir şeyler ifade
etmeyi değil, kendileri için kendileri ol-
mayı, kendi içlerinde geçişliliğı olmayan
bir gerçek yararmayı öğretti hep.
'Mite dönüşmüş bir tiyatrocu'
Grotowski geçen hafta yaşama veda
etti, ancak o zaten yıllar önce ortadan kay-
bolmayı yeğlemiş. 1980'li yıllarda safı-
nelerden uzaklaşmış, tiyatroyu bırak-
mış, araştırmalan için köşesine çekil-
miş ve tam anlamıyla bir mite dönüşmüş-
tü. Grotowski'nin yöntemleri, oyuncu-
lann kutsal kitabıydı artık.
Grotowski, tiyatroda hep yeni yollar
arayan, bıkıp usanmadan araştıran ger-
çek bir ustaydı. Tüm yaşamını tiyatro-
nun çıplak ve yalın kalbine adadı. Gro-
towski için tıyatronun iki kutbu vardı,
oyuncu ve izleyici. Tiyatro olması için
oyuncu ve izleyici gerekti, gerisi fazla-
lıktı. Bir yazısında şunlan söylüyordu:
"Th'atro, dekor ve kostüm olmadan var
olabilir mi? Evet. Tiyatro. müzik olma-
dan var olabilir mi? Evet. Tiyatro. ışık
efektJeri olmadan var olabilir mi? Tabü
ki evet Peki ya merin olmadan? Evet, ti-
yatronun kendi öyküsü riyatroyu doğru-
lar_ Ama tiyatro oyuncular olmadan var
olabilir mi? Bildiğim böyle bir örnek
yok... Tiyatro, izleyiciler olmadan var
olabilir mi?' Gösteri' olması için en aan-
dan bir izleyici şartür.^ Grotovtski'ye göre tiyatro ohnası için oyuncu ve izleyici gerekti, gerisi fazlahkb.
Başkaldıran sanat 'Fluxus' Borusan Kültür Merkezi'nde
Kültûr Servisi - Yaşam ve sanat
arasındaki sınırlan kaldıran. gün-
delik yaşam içerisinden seçilen
nesne ve eylemleri konu edinerek
sanatta yerleşik kalıplan zorlayan
ve tartışmalar yaratan Fluxus akı-
mı Borusan Sanat Galerisi'nde.
1960'lann Amerika ve Avrupası-
nın dinamik, siyasi ve kültürel or-
tammda, dünyayı ve gerçekliği yo-
rumlamanın yeni bıryolu olarak or-
taya çıkan Fluxus. sanatçılan ve ya-
pıtlanyla Istanbullu seyircilerin
karşısına çıkıyor. 29 Ocak-20 Mart
tarihleri arasında gerçekleştirile-
cek sergide Fluxus akımının en
önemli isimlerinden Nam JunePa-
ik. Emmet Ullliams.Joe Jones. Mi-
lan Knizak. Laos Abendorth. Ro-
bert \\atts, Dkk Hig^ns, Bici Hend-
rix. Al Hansen, VVolfVbstelL Robert
FiOJou ve PhDipCorner'ın çalışma-
lan yeralıyor. Küratörlüğünü Be-
ralMadra'nin gerçekleştirdiği ser-
gi. I998'de yaşamını yitiren Flu-
xus sanatçısı VVolf VbsteH'in gale-
risi Inge Baecker'e ait zengin bir
koleksiyondan derlendi.
Yaşamla sanatı bütünleştiren,
sanat yapıtının yaşamın aynntıla-
nndan doğabileceğini savunan Flu-
xus akımı. lkinci Dünya Savaşı
sonrasında resim ve heykel gibi
gelenekselleşmış sanatsal anlatım-
lara bir tepki olarak ortaya çıktı.
'a\'antgarde sanatçı' tanımına ge-
tırdiği yeni yaklaşımla tüm geçer-
li kalıplan sarsan Fluxus. sanat ya-
pıtının yaşamın çeşitli aynntıla-
nndan oluşabileceğini savunarak,
izleyicinin algısını kışkırtmayı
amaçladı. Minimalizm ve kavram-
sal sanatın esin kaynagi olan ve
etkilen günümüzde de süren bu
akımın önde gelen sanatçılanndan
Ken Friedman'ın •'Değişim ve dö-
nüşümii hedefleyen, yeıieşik este-
rik kalıplan sorgulayan bir yaşam
biçimi"olarak tanımladığı Fluxus,
Istanbullu sanat izleyicisinin kar-
şısına ilk kez 1995 tarihinde ger-
çekleştırilen 4. Uluslararası Istan-
bul Bienali kapsamında çıkmıştı.
Sergınin küratörlüğünü üstle-
nen Beral Madra, Fluxus'un çağ-
daş sanat dünyasına yön vermeyi
sürdürdüğünü ve sanatçılann gü-
nümüzde Internet'i kullanarak çe-
şitli Fluxus etkinlikJeri gerçekleş-
tirdiklerini belirterek "Borusan
SanatGalerisi"ndeki sergi, bir bel-
lek tazeleme ve bu akımı gündem-
de tutma amacını gütmektedir"
diyor.
Borusan Sanat Galerisi, dünya
sanat tarihini sarsan Fluxus'a ve bu
akımın önemli isımlerinin çalış-
malanna yer verirken, sanat tari-
hinde kendine özgü bir yer edin-
miş bu radikal sanat tavnnı Türki-
ye'nin çağdaş sanat ortamına ay-
nnhlı biçimde tanıtmayı amaçlıyor.
Almanya-Türkiye arasındaki di-
namik kültür alışverişinin son ör-
neklerinden biri olan sergi. Boru-
san K.ültürve Sanat Merkezi Etkin-
lik Salonu'ndadüzenlenecek bir di-
zi söyleşi ve video gösterimi ile de-
vam edecek.
YAZI ODASI
SELtM ÎLERİ
Bayram Yansı
"Koca Mustâ Paşa" şiirinin tuhaf, içe işleyici
hüznü yanında "Süleymaniye'de Bayram Sabahı"
şatafatlı bir şiirdir.
1940'larda Tanpınar, Yahya Kemal'in "Koca
Mustâ Paşa " şiirini çok duyarlı bir ifadeyle yorum-
luyor.
"Şüphesiz yann bu peyzaj da değişecek. Şim-
di çorap atelyesi filan gibi şeyler olan o eski ha-
rap konaklar ortadan kalkacak, yerlerini modem
atelyeleralacak, iş şartlan değişmiş, dünyaya baş-
ka gözle bakan insanlar Sünbül Sinan'ın etrafın-
da yaşamaya başlayacaklar; fakat Yahya Kemal'in
merhamet ve sevgi şiiri asırlann yığdığı bu hava-
yı bize muhafaza edecek."
Bu şiirde insanlar kuru ekmekle bayat peyniri "tez-
zetle" yerler, sokak çeşmesınden her su içişte Al-
lah'a şükrederler. Semt derin fakat onurlu yoksul-
luğu yaşar. Sarmaşıklar, taşlar, yazılar, ağaçlar,
hepsi birbirine kanşmıştır.
Oysa "Süleymaniye'de Bayram Sabahı" tarihe
uzanır, dinmek bilmeyen fetih arzusuyla dolup ta-
şar. Bu yüzden olacak, çocukluğumda sık sık din-
lediğim şiir bende hep "Gökte top sesleri'yte ya-
şamıştır. Ürkerdim biraz...
"Koca Mustâ Paşa"Ğa gece, şiiriyle sanp sar-
malar; semt huzura kavuşur, o kadar ki, şair için-
den çok yavaş bir sesin uyansına kapılır. Gitme kal!
Denmektedir ve "öz vartık" burada kendine ade-
ta yeni bir yurt bulur.
Inanmak duygusunun sözcüsü Mehmed Âkrf,
Safahat'm ilk şiirinde, "Fatih Camii"nöe göz ka-
maştıncı gerçekçiliğin temsilcisidir: Fatih Camii
olanca görkemiyle belirir, ne var ki, hemen çevre-
si, dörtbir yanı çökkün, bayındırlıktan uzak, yok-
sulluğun eline düşmüş, perişandır.
Mehmed Âkif Fatih'e "Fatih Kürsüsünde" satır-
lannda da değinecektır: Bir zamanlar o güzelim ca-
mileri yapanlar çoktan çekilip gitmiş; geriye kalan-
lar, değil böytesi güzel eserter yapmak, var olan eser-
leri koruyamaz hale gelmişlerdir.
Âkrf yalnızca çalışmanın, emeğin kurtanctlığına
inanmıştır:
"Bekayı hak tanıyan, sa'yı bir vazife bilir; I Ça-
lış.çalış ki beka sa'y olursa hakkedilir."
Âkrf gibi, Yahya Kemal gibi 'muhafazakâr' sayı-
labitecek şairlerin, yeni yüzyılın eşiğindeki bizler için
artık hiç de muhafazakârca sayılamayacak dize-
ler söylemiş olmalanna heıtıalde şaşırmamız, hem
de hayli şaşırmamız gerekiyor.
Ramazan boyunca, hemen her akşam, haber bül-
tenlerinde zenginlerimizin, zengin işadamlanmı-
zın, zengin şarkıcılanmızın iftar ikramlarına hüzün-
le 'bakarken', Hasan Pulur'un Milliyet'teki o ne-
fis yazısını okudum, gönlüme su serpildi.
Yine televizyon haber bültenlerinde Fatih'ten
Koca Mustâ Paşa'ya birçok fakir semtin yapayal-
nız insanlarına 'erza^' dağıtımı görüntüleri, öylesi-
ne yıkıcı, yürek yakıcıydı ki, söyleyebilecek bir şey
bulamadığımdan olacak, kendi kendime gözyaş-
larımla yetindim.
Müfide Ferit Tek'in, Aydemir'\nde ve Pervane-
ter'inde adamakıllı turancı bu yazarın 1921 Istan-
bul'unda Ramazan'ı anlatan düşündürücü bir ya-
zısı var. Direklerarası'nda eğlenenlerden tiksiniyor,
Şehzade Camii'nde mermer basamaklara oturu-
yor. Camide namaz kılanlar arasına 'üstleri toz
toprak rengi, yürüyüşleri silik ve mahviyetkâr' ba-
zı kişiler, uzaktan, yazann dikkatini çeker. Onlar 'ne-
fercikler'ö\r.
Direklerarası kalabalığıyla Şehzade Camii'ni kı-
yaslayan Müfide Ferit şöyle bitiriyor yazısını:
"Yalnız biz, tesetlide hissesi olmayan ebedîbed-
bahtlar oradaki iğrenç hayattan müteneffir, bura-
daki ilâhfümitten mahrum bütün müddet-i haya-
tımızda biraz sükûnet, biraz teselli diye hüsranla
inliyoruz. Bu kara günlerde, birbirine zıt akan bu
iki cereyan arasında bütün devâsız dertler yalnız
bizim hissemize düşüyor.
"Ve onun için biz kimseyle anlaşamadan, kim-
seyle uyuşamadan daima garip, daima bedbaht,
çökmüş omuzumuzda memleketin sevgilı fakat
ağıryüküyle sürüklenip giden sersenlerkalacağız."
Takvimde tz Bırakan:
"Nietzsche'nin 'Insan, hasta hayvandır" sözle-
ri Thomas Mann'ı çok etkilemiştir. Yazar bu söz-
leri şöyle yorumlar: Insan hasta olduğu ölçüde
hayvandan uzaklaşır. Insanın büyüklüğü manevi-
yatta (Geist), hastalıkta ifadesini bulür, hastalığın
ruhu sıhhatinkinden daha insanîdir." Gürsel Ay-
taç, Thomas Mann'ın Edebi Kişiliği, DTCF Yayın-
lan, 1972.
Ruhi Su ve Türküterimiz'
• Kültür Servisi - Ruhi Su Kültür ve Sanat7
Vakfı'nda 30 Ocak'ta saat 16.00'da Atilla
Özkınmh'nın katılacağı 'Ruhi Su ve Türkülerimiz'
başlıkh söyleşi gerçekleştirilecek. Orhan Taylan'ın
Desenler başlıkh sergisi de 7 Şubat'a dek Ruhi Su
Kültür ve Sanat Vakfı'nda izlenebilir.
Alan Bennett, OKtortfun fahri
doktorluğunu geri çevirdi
H Kültûr Servisi - tngiliz oyun yazan ve oyuncu
Alan Bennett, Oxford Üniversitesi'nin kendisine
verdiği fahri doktorluğu, üniversitenin Rupert
Murdoch ile olan bağlantılan nedehiyle geri
çevirdi. Ingiltere basınının üçte birini elinde tutan
basın patronu Murdoch, 1992 yılında, üniversitede
dil ve iletişim kürsüsü açılması için para
yardımında bulunmuştu. Oxford Üniversitesi'nden
mezun olan, daha sonra da bu kurumda ders veren
64 yaşmdaki Bennett, bir makalesinde Murdoch'un
bir zorba olduğunu ve bütün halkm bu zorbaya
karşı koyması gerektiğini yazmıştı. Bennett, unvanı
geri çevirme gerekçesini açıklarken de kirli paranın
iyi amaçlara alet edilerek aklanması konusunda
yeterli bilgiye sahip olduğunu ve Oxford gibi bir
kurumun buna alet olmasını onaylamadığını
belirtti.
Çmlüer Amerikan film
pazarma açriıyor
• Kültür Servisi - Çinli Guadong Superstar fılm
şirketi, tamamı Amerika'da çekilecek bir fılmin
hazırhklanna başladı. 'The Sky of Los Angeles'
adlı fılmin çekimleri Hollyvvood'da gerçekleşecek.
Şirket başkanı Deng Jiangua, basına yaptığı
açıklamada, rekabetçi Amerikan pazanna açılarak
büyük risk aldıklannın farkında olduklanm, ama
filmle Çin'i bütün dünyaya tanıtmayı
amaçladıklannı söyledi. Komedi tarzındaki fılmde
Los Angeles'taki göçmenlerin yaşamı anlatılacak.