28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19OCAK1999SAU 14 KULTUR PORTAL DİKMEN GÜRÜN 1895 yılmda ^Marö" üstünde çalışırken yazdığı mektupta söy- le der AntonÇehov: "Dörtkadm, altı erkek ve göl manzarasmdan oluşan bir komedi yazıyonım." Daha sonra bir başka mektupta, oyunu bitirdiğini şu satırlarla bil- dirirdostuna: "Oyunu tamamJa- dım. Dram sanatının yerleşik ku- raflannakarşıgeterek'forte" baş- laduiL, -piannissimo' brardim." Çehov'un "komecfi'' sözcüğüy- le kucakladığı anlatım, kahra- manlannın zengin ve karmaşık iç dünyalanndaki çelişkileri buruk bir gülümsemeyle yaşayışlandır. Gerçeğin traji-komik yönleri Çe- hov'un dünyasında kınlgan iliş- kiler içinde buluşur. Yaşamlarda- ki çalkantılar, sürprizler insanla- n beklenmedik gelışmelerle yüz yüze getirir Onun kişileri diren- cin ve dırençsizlığin kesişme nok- talannda eserı meltemleTİe. kü- çük fırtınalarla yüzleşırken bu esintıleri salt kendı eksenlen çev- resinde dönerek değil. çok daha geniş bireksende yaşarlar. Çehov kahramanlanna özgü nıtelikler aynı zamanda kültürel verilerdir. "MartTda da bu anlamda gerçe- ği yakalamak mümkündür. Sanat ve aşk "MaıtT. sanat ve aşk üstûne bir oyun. Yazarlık tutkusu, oyun- culuk tutkusu, aşka özlem, sev- giye özlem ve bu duygulann, is- teklerin insanlann avuçlan ara- sından kayarak boşluğa savrulma- sı. Sorin'in sayfıye evindeki bah- çenin içinde kümlmuş olan salaş tiyatro sahnesi (Duygu Sağıroğ- lu'nun tasanmı) oyun süresince dikkatlerin üzerinde yoğunlaştı- ğı bir mekândır. Aşklar, mutlu- luklar burada filizlenir, sanat tar- tışmalan burada yapılır. umut- lar burada doğar, umutsuzluklar burada noktalanır. Treplev 'in yaz- dığj ve bu sahnedc sergılediği oyun, yasamı olduğu kadar sana- tı sorgular. Yazar-oyuncu-seyir- ci arasında ıronik ilişikler zinci- rini oluşturur. Treplev-Nina- Ar- kadina arasındaki bağlan belir- ginleştırir. Treplev'in oyunu ya- nda kesışiyse ıleriye dönük duy- gusal anlamlaryüklüdür. Birsü- re sonra yaşamını da aynı şekil- Sanat, aşk ve 'Martı' • 1998, Yıldız Kenter'in başanlannda yanm yüzyıl. Onun oyunculuğuyla, zarafetiyle örtüşen bir oyunu, Anton Çehov'un "Martı"sını izliyoruz Kent Oyunculan'ndan... 1998, "Martı"nın Moskova Sanat Tiyatrosu'nda başanyı yakalayışının 100. yılı. Herhalde bundan daha güzel bir buluşma olamazdı böylesi anlamlı kutlamalar için. de noktalayacaktır. Gerçek ve düş arasındaki çelişkiyi ölümü seçerek çözümleyecektir. Trigo- rin'in, Nina'nm, Sorin'in, Arka- dina'nın ve diğerlerinin yaşam- lan da gerçekler ve düşler arasın- da sıkışıp kalmış değil midir? Belki sadece kasaba doktonı, Dorn ve Sorin çevrelennde olup bitenleri izleyen kişilerdir. göz- lemcidirler. Yönetmen Jossef Ra- ikbelgauz'un yorumunda, oyun kişileri arasındaki yoğun duygu- sal alışverişin fıziksel anlamda da vurgulandığmı görürüz. Bu yak- laşım sözlerin ötesinde değişken bir akıcılığı da vurgular. 1980'li yıllardan başlayarak özellikle Rus ve Romen yönet- menlerin Çehov'u yeni okuma biçimleri farklı tiyatro deneyim- lerine zemin hazırladı. Galina Vokhuk, Andre Serban, Lucian Pinrilie ilk ağızda aklıma gelen isirnler. Bunlara güçlû politik mesajlanyla Yuri Lyubunov ve son yıllann ünlü ismi Litvanya- lı Emanitius Nekrotius'u da kat- mak mümkün. Jossef Raikhel- gaouz da Çehov'u okurken yanı- na aldığı güçlü oyuncularla So- rin'in evinde özgürce dolaşarak dengeli sahne resimleri oluşturu- yor. "Marü"mn kişileri, suyun ka- rayı örtüşü ve çekilışı arasında- ki değisimı anımsatır. Bir çeşit gel-gittirbu. Sevgi, sevginin her türü üstüne gelişen ilişkiler, bır- biri içine geçmiş üçgenler arasın- da yoğunlaşır. Arkadina-Trep- lev-Nina, Arkadina-Trigorin-Ni- na, Maşa-Trigorin- Medvenden- ko ve Polına- Dorn-Şamrayev. Ana - oğul sevgisi, sanat sevgi- si, yaşam sevgisi. aşk, tutku. Salt sevmek. âşık olmak yeterli mi- dir yaşam için? Sevgi ve yaratı- cılık nerede buluşur? Oyunda belki de sadece Nina'nın Trigo- rin'e duydugu aşk onu yaşamla hesaplaşmaya itecek denli güç- lüdür. Treplev 'e yaşamdan kork- madığını söyierken özgürlüğü- ne uçarken vurulan martıyla öz- deşleşir Nina. Düşler dünyasın- dan gerçeğe sessizce amabilinç- li atar adımını. THbe Saran'ın öl - çülü oyununda genç kızın sevin- cini, coşkulanm, özlemlerini. umutsuzluğa karşın yitirmediği direncini yakalar izleyici. Trep- lev'in gerçeklerle yüzleşmekten kaçması güçsüzlüğün, zaafın işa- retlerini taşır ve genç adam T.S. Eliot'un tanımıyla bu dünyadan yumruğunu vurarak değil, hıçkı- rarak gider ve bu sancılı gidişi Ay- han Kavas gerçekleştinr. Genç Treplev'in sanki karşıtıdır yaşlı Sorin. Yıllardır kent yaşamının, evliüğin, yazarlığın özlemiyle doludur ama yine de hayata ka- ramsar yaklaşmaz. Yok olmak üzere bir kuşağın temsilcisidir sanki. Şüknuı Güngör'ün yoru- munda Sorin'in yaşamında düş- kınkhklanna yer vermediğini gö- rürûz. Aynı şey ayaklan yere ba- san kasaba doktonı Dorn (Meh- met Biıidye) için de geçerlidir. Trigorin Nina'da bir kez daha gençliğini yaşarken güvenceyi yine de sakin bir limanda, Arka- dina'nın kollannda arayacaktır. Onun bencilliği belki de olayla- n olduğu gibi kabul etmesinde, duygulan törpülenmiş bir yaşa- mı yeğlemesinde yatar. Bu da bir çeşit bunalım değil midir? Müş- fik Kenter'in yorumunda, onun her şeye mesafeli kışiliğini göz- lemleriz. Arkadina sakin bir li- man mıdır? Çevresindekileri ade- ta ytldtz kişiügiyle ezen, zaafla- nnı ve korkulannı hiçbir zaman belli etmeyen, insanlan cezbet- meyi sanat edinmiş bir Arkadi- na. Yıldız Kenter'in de altını çi z- diğı gibı, başanlı oyunculuklar ye- teneğin, bilginin ötesinde ince matematiğe dayanıyor. Sanat ve matematik bu kez de sanatçının kıvrak, zekice kotanlmış Arka- dina yorumunda buluşuyor. Kah- ya Şamrayev'de Köksal Engur, Polina'da Kadriye Kenter, Ma- şa'da Melissa Kenter, Medven- denko'da Durul Bazan, "Mır- ö"nın tiyatro keyfine katkıda bu- lunan isimler. Sevim Çavdar'ın kostümleri, oyundaki ince ilişkileri vurgula- yan bir estetiği öne çıkanyor. Yıldız Kenter'in 50. sanat yı- lmda ona yakışır bir kutlama "MartT. Deneysel tiyatronun öncülerinden Polonyalı yönetmen Jerzy Grotowski, 66yaşında öldü 'Stunislamki'den sonratöKültür Servisi-20. yüzyıhnikinciya- nsında yetişen en önemli tiyatro adam- lanndan Polonyalı Jerzy Grotowski. 15 Aralık Cuma gûnü, 1986'dan beri inzi- vaya çekildiği Italya'nın Pisa kenti ya- kınlanndaki Pontedera'da yaşammı yitir- di. Bir süredir kalbinden rahatsız olan Po- lonyalı yönetmen 66 yaşındaydı. Ardın- dan tören yapılmasmı istemedi. Vasiye- ti, cesedinin yakılması ve küllerinin Hin- distan topraklanna kavuşmasıydı. Annesi, kendisine Hinduizm'le ilgili bir kitap armagan ettiğinde henüz 9 ya- şındaydı Grotovvskı. Dinler, gelenekler ve antik dillere olan ilgisi yaşamı bo- >oınca onu hiç bırakmadı. Yasamda gör- düğü çirkinliklerden kaçarak dört elle tiyatroya sanldı. Ölüm habennı alan ün- lü tngiliz yönetmen PeterBrook,"Oyun- culuk üzerine yaptığı çalışmalarla Sta- nıslawski'den sonraki tek isimdi o" di- yerek tarumladı Grotowski'yi. Laboratuvar Tryatrosu'nu kurdu Jerzy Grotowski deneysel tıyatronun öncülerindendi. 1951-1959 yıllan ara- sında Krakow'daki Poloırya Ulusal Tiyat- ro Akademisı'nde egitim gördû. 1960'lar- da Wroclaw'daki Laboratuvar Tiyatro- su'nda sahnelediği oyunlarla adını du- yurdu. O yıllarda Byron, Mayakovski, Dostovevski ve Goethe'nin yapıtlannı sahneye koyarken bale, mim, kabare ve plastik sanatlar arasında bir senteze ulaş- maya çalışıyordu. 1963 ve 1970 yıllan arasında Hamlet Üzerine Stüdyo, Prenses Konstantin ve tncil'den. Dostoyevs- ^ ^ ^ ^ ^ ^ _ ki.EliotveVVeill'inme- tinlerinden derlediği Apocalypsis Çum Fi- guris gibi en önemli çalışmalannı gerçek- leştirdi. Herdefasında biraz daha sade ve ya- lın işlerle çıkıyordu iz- leyicinin karşısına. Topluluğuyla birlikte Avrupa'da ilk kez 1966'da tumeye çık- tı.Grotowski'nin La- boratuvarTiyatrosu, en büyük başanlanndan birine 1969'da New York'ta, Stanislavv W>spianski'nin 1904 tarihli bir oyunundan uyarlanan Akropohs'le imza attı. tzleyicinin oyuna katılması anla- yışınm savunuculann- dandı. Oyunlanna sı- nırlı sayıda izleyici ala- rak onlan oyunculany- la duygusal düzeyde karşı karşıya getirirdi. Oyunculannı tıyatro- sunda çok önemli bir yere koyardı. Grotovvs- • 1970'lerde tiyatro üstüne düşünceleri ve uyguladığı yöntemlerle ABD'deki Living Theatre, Open Theatre ve Performance Group gibi deneysel tiyatro topluluklannı derinlemesine etkileyen, sürekli yeni yollar arayan Grotowski, çağımızın en önemli tiyatro ustalarındandı. ki için sahne gösterisınde asıl öğe, oyun- cunun bedeniydi. Oyunculan, beden ve ses esnekligi. şiddet ile inceliği birleş- tirebilen bır oyun tarzı ve ulumalarla in- lemelerden oluşan diyaloglar üzerine mutlaka eğitım görmüş ve ustalaşmış olmalıydılar. lngiltere, Fransa ve Iskan- dinav ülkelerindeki avant-garde tiyatro çevrelerinde dersler verdi, oyunlar yö- netti. Bologna, Paris, Galifornia ve New York'ta çalışmalar yaptı. Tiyatro konu- sundaki düşünceleri ve uyguladığı yön- temlerle ABD'deki Living Theatre, Open Theatre ve Performance Group gibi de- neysel tiyatro topluluklannı derinleme- sine etkiledi. Grotovvski bir bilim adamt titizliğiy- le, kültürel farklılıklardan önce gelen ve insanlan birleştiren fıziksel hareketler üzerine çalıştı. Oyunculannın akademik eğitimlerinden çok. yaşam deneyimleri ve beden eğitimleri önemliydi Grotows- ki için. Sözsüz değil. ama kurgusuz ti- yatroya, oyuncunun her şeyden önce be- deniyle var olduğu tiyatroya inandı. Öğ- rencilerine, birileri için bir şeyler ifade etmeyi değil, kendileri için kendileri ol- mayı, kendi içlerinde geçişliliğı olmayan bir gerçek yararmayı öğretti hep. 'Mite dönüşmüş bir tiyatrocu' Grotowski geçen hafta yaşama veda etti, ancak o zaten yıllar önce ortadan kay- bolmayı yeğlemiş. 1980'li yıllarda safı- nelerden uzaklaşmış, tiyatroyu bırak- mış, araştırmalan için köşesine çekil- miş ve tam anlamıyla bir mite dönüşmüş- tü. Grotowski'nin yöntemleri, oyuncu- lann kutsal kitabıydı artık. Grotowski, tiyatroda hep yeni yollar arayan, bıkıp usanmadan araştıran ger- çek bir ustaydı. Tüm yaşamını tiyatro- nun çıplak ve yalın kalbine adadı. Gro- towski için tıyatronun iki kutbu vardı, oyuncu ve izleyici. Tiyatro olması için oyuncu ve izleyici gerekti, gerisi fazla- lıktı. Bir yazısında şunlan söylüyordu: "Th'atro, dekor ve kostüm olmadan var olabilir mi? Evet. Tiyatro. müzik olma- dan var olabilir mi? Evet. Tiyatro. ışık efektJeri olmadan var olabilir mi? Tabü ki evet Peki ya merin olmadan? Evet, ti- yatronun kendi öyküsü riyatroyu doğru- lar_ Ama tiyatro oyuncular olmadan var olabilir mi? Bildiğim böyle bir örnek yok... Tiyatro, izleyiciler olmadan var olabilir mi?' Gösteri' olması için en aan- dan bir izleyici şartür.^ Grotovtski'ye göre tiyatro ohnası için oyuncu ve izleyici gerekti, gerisi fazlahkb. Başkaldıran sanat 'Fluxus' Borusan Kültür Merkezi'nde Kültûr Servisi - Yaşam ve sanat arasındaki sınırlan kaldıran. gün- delik yaşam içerisinden seçilen nesne ve eylemleri konu edinerek sanatta yerleşik kalıplan zorlayan ve tartışmalar yaratan Fluxus akı- mı Borusan Sanat Galerisi'nde. 1960'lann Amerika ve Avrupası- nın dinamik, siyasi ve kültürel or- tammda, dünyayı ve gerçekliği yo- rumlamanın yeni bıryolu olarak or- taya çıkan Fluxus. sanatçılan ve ya- pıtlanyla Istanbullu seyircilerin karşısına çıkıyor. 29 Ocak-20 Mart tarihleri arasında gerçekleştirile- cek sergide Fluxus akımının en önemli isimlerinden Nam JunePa- ik. Emmet Ullliams.Joe Jones. Mi- lan Knizak. Laos Abendorth. Ro- bert \\atts, Dkk Hig^ns, Bici Hend- rix. Al Hansen, VVolfVbstelL Robert FiOJou ve PhDipCorner'ın çalışma- lan yeralıyor. Küratörlüğünü Be- ralMadra'nin gerçekleştirdiği ser- gi. I998'de yaşamını yitiren Flu- xus sanatçısı VVolf VbsteH'in gale- risi Inge Baecker'e ait zengin bir koleksiyondan derlendi. Yaşamla sanatı bütünleştiren, sanat yapıtının yaşamın aynntıla- nndan doğabileceğini savunan Flu- xus akımı. lkinci Dünya Savaşı sonrasında resim ve heykel gibi gelenekselleşmış sanatsal anlatım- lara bir tepki olarak ortaya çıktı. 'a\'antgarde sanatçı' tanımına ge- tırdiği yeni yaklaşımla tüm geçer- li kalıplan sarsan Fluxus. sanat ya- pıtının yaşamın çeşitli aynntıla- nndan oluşabileceğini savunarak, izleyicinin algısını kışkırtmayı amaçladı. Minimalizm ve kavram- sal sanatın esin kaynagi olan ve etkilen günümüzde de süren bu akımın önde gelen sanatçılanndan Ken Friedman'ın •'Değişim ve dö- nüşümii hedefleyen, yeıieşik este- rik kalıplan sorgulayan bir yaşam biçimi"olarak tanımladığı Fluxus, Istanbullu sanat izleyicisinin kar- şısına ilk kez 1995 tarihinde ger- çekleştırilen 4. Uluslararası Istan- bul Bienali kapsamında çıkmıştı. Sergınin küratörlüğünü üstle- nen Beral Madra, Fluxus'un çağ- daş sanat dünyasına yön vermeyi sürdürdüğünü ve sanatçılann gü- nümüzde Internet'i kullanarak çe- şitli Fluxus etkinlikJeri gerçekleş- tirdiklerini belirterek "Borusan SanatGalerisi"ndeki sergi, bir bel- lek tazeleme ve bu akımı gündem- de tutma amacını gütmektedir" diyor. Borusan Sanat Galerisi, dünya sanat tarihini sarsan Fluxus'a ve bu akımın önemli isımlerinin çalış- malanna yer verirken, sanat tari- hinde kendine özgü bir yer edin- miş bu radikal sanat tavnnı Türki- ye'nin çağdaş sanat ortamına ay- nnhlı biçimde tanıtmayı amaçlıyor. Almanya-Türkiye arasındaki di- namik kültür alışverişinin son ör- neklerinden biri olan sergi. Boru- san K.ültürve Sanat Merkezi Etkin- lik Salonu'ndadüzenlenecek bir di- zi söyleşi ve video gösterimi ile de- vam edecek. YAZI ODASI SELtM ÎLERİ Bayram Yansı "Koca Mustâ Paşa" şiirinin tuhaf, içe işleyici hüznü yanında "Süleymaniye'de Bayram Sabahı" şatafatlı bir şiirdir. 1940'larda Tanpınar, Yahya Kemal'in "Koca Mustâ Paşa " şiirini çok duyarlı bir ifadeyle yorum- luyor. "Şüphesiz yann bu peyzaj da değişecek. Şim- di çorap atelyesi filan gibi şeyler olan o eski ha- rap konaklar ortadan kalkacak, yerlerini modem atelyeleralacak, iş şartlan değişmiş, dünyaya baş- ka gözle bakan insanlar Sünbül Sinan'ın etrafın- da yaşamaya başlayacaklar; fakat Yahya Kemal'in merhamet ve sevgi şiiri asırlann yığdığı bu hava- yı bize muhafaza edecek." Bu şiirde insanlar kuru ekmekle bayat peyniri "tez- zetle" yerler, sokak çeşmesınden her su içişte Al- lah'a şükrederler. Semt derin fakat onurlu yoksul- luğu yaşar. Sarmaşıklar, taşlar, yazılar, ağaçlar, hepsi birbirine kanşmıştır. Oysa "Süleymaniye'de Bayram Sabahı" tarihe uzanır, dinmek bilmeyen fetih arzusuyla dolup ta- şar. Bu yüzden olacak, çocukluğumda sık sık din- lediğim şiir bende hep "Gökte top sesleri'yte ya- şamıştır. Ürkerdim biraz... "Koca Mustâ Paşa"Ğa gece, şiiriyle sanp sar- malar; semt huzura kavuşur, o kadar ki, şair için- den çok yavaş bir sesin uyansına kapılır. Gitme kal! Denmektedir ve "öz vartık" burada kendine ade- ta yeni bir yurt bulur. Inanmak duygusunun sözcüsü Mehmed Âkrf, Safahat'm ilk şiirinde, "Fatih Camii"nöe göz ka- maştıncı gerçekçiliğin temsilcisidir: Fatih Camii olanca görkemiyle belirir, ne var ki, hemen çevre- si, dörtbir yanı çökkün, bayındırlıktan uzak, yok- sulluğun eline düşmüş, perişandır. Mehmed Âkif Fatih'e "Fatih Kürsüsünde" satır- lannda da değinecektır: Bir zamanlar o güzelim ca- mileri yapanlar çoktan çekilip gitmiş; geriye kalan- lar, değil böytesi güzel eserter yapmak, var olan eser- leri koruyamaz hale gelmişlerdir. Âkrf yalnızca çalışmanın, emeğin kurtanctlığına inanmıştır: "Bekayı hak tanıyan, sa'yı bir vazife bilir; I Ça- lış.çalış ki beka sa'y olursa hakkedilir." Âkrf gibi, Yahya Kemal gibi 'muhafazakâr' sayı- labitecek şairlerin, yeni yüzyılın eşiğindeki bizler için artık hiç de muhafazakârca sayılamayacak dize- ler söylemiş olmalanna heıtıalde şaşırmamız, hem de hayli şaşırmamız gerekiyor. Ramazan boyunca, hemen her akşam, haber bül- tenlerinde zenginlerimizin, zengin işadamlanmı- zın, zengin şarkıcılanmızın iftar ikramlarına hüzün- le 'bakarken', Hasan Pulur'un Milliyet'teki o ne- fis yazısını okudum, gönlüme su serpildi. Yine televizyon haber bültenlerinde Fatih'ten Koca Mustâ Paşa'ya birçok fakir semtin yapayal- nız insanlarına 'erza^' dağıtımı görüntüleri, öylesi- ne yıkıcı, yürek yakıcıydı ki, söyleyebilecek bir şey bulamadığımdan olacak, kendi kendime gözyaş- larımla yetindim. Müfide Ferit Tek'in, Aydemir'\nde ve Pervane- ter'inde adamakıllı turancı bu yazarın 1921 Istan- bul'unda Ramazan'ı anlatan düşündürücü bir ya- zısı var. Direklerarası'nda eğlenenlerden tiksiniyor, Şehzade Camii'nde mermer basamaklara oturu- yor. Camide namaz kılanlar arasına 'üstleri toz toprak rengi, yürüyüşleri silik ve mahviyetkâr' ba- zı kişiler, uzaktan, yazann dikkatini çeker. Onlar 'ne- fercikler'ö\r. Direklerarası kalabalığıyla Şehzade Camii'ni kı- yaslayan Müfide Ferit şöyle bitiriyor yazısını: "Yalnız biz, tesetlide hissesi olmayan ebedîbed- bahtlar oradaki iğrenç hayattan müteneffir, bura- daki ilâhfümitten mahrum bütün müddet-i haya- tımızda biraz sükûnet, biraz teselli diye hüsranla inliyoruz. Bu kara günlerde, birbirine zıt akan bu iki cereyan arasında bütün devâsız dertler yalnız bizim hissemize düşüyor. "Ve onun için biz kimseyle anlaşamadan, kim- seyle uyuşamadan daima garip, daima bedbaht, çökmüş omuzumuzda memleketin sevgilı fakat ağıryüküyle sürüklenip giden sersenlerkalacağız." Takvimde tz Bırakan: "Nietzsche'nin 'Insan, hasta hayvandır" sözle- ri Thomas Mann'ı çok etkilemiştir. Yazar bu söz- leri şöyle yorumlar: Insan hasta olduğu ölçüde hayvandan uzaklaşır. Insanın büyüklüğü manevi- yatta (Geist), hastalıkta ifadesini bulür, hastalığın ruhu sıhhatinkinden daha insanîdir." Gürsel Ay- taç, Thomas Mann'ın Edebi Kişiliği, DTCF Yayın- lan, 1972. Ruhi Su ve Türküterimiz' • Kültür Servisi - Ruhi Su Kültür ve Sanat7 Vakfı'nda 30 Ocak'ta saat 16.00'da Atilla Özkınmh'nın katılacağı 'Ruhi Su ve Türkülerimiz' başlıkh söyleşi gerçekleştirilecek. Orhan Taylan'ın Desenler başlıkh sergisi de 7 Şubat'a dek Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı'nda izlenebilir. Alan Bennett, OKtortfun fahri doktorluğunu geri çevirdi H Kültûr Servisi - tngiliz oyun yazan ve oyuncu Alan Bennett, Oxford Üniversitesi'nin kendisine verdiği fahri doktorluğu, üniversitenin Rupert Murdoch ile olan bağlantılan nedehiyle geri çevirdi. Ingiltere basınının üçte birini elinde tutan basın patronu Murdoch, 1992 yılında, üniversitede dil ve iletişim kürsüsü açılması için para yardımında bulunmuştu. Oxford Üniversitesi'nden mezun olan, daha sonra da bu kurumda ders veren 64 yaşmdaki Bennett, bir makalesinde Murdoch'un bir zorba olduğunu ve bütün halkm bu zorbaya karşı koyması gerektiğini yazmıştı. Bennett, unvanı geri çevirme gerekçesini açıklarken de kirli paranın iyi amaçlara alet edilerek aklanması konusunda yeterli bilgiye sahip olduğunu ve Oxford gibi bir kurumun buna alet olmasını onaylamadığını belirtti. Çmlüer Amerikan film pazarma açriıyor • Kültür Servisi - Çinli Guadong Superstar fılm şirketi, tamamı Amerika'da çekilecek bir fılmin hazırhklanna başladı. 'The Sky of Los Angeles' adlı fılmin çekimleri Hollyvvood'da gerçekleşecek. Şirket başkanı Deng Jiangua, basına yaptığı açıklamada, rekabetçi Amerikan pazanna açılarak büyük risk aldıklannın farkında olduklanm, ama filmle Çin'i bütün dünyaya tanıtmayı amaçladıklannı söyledi. Komedi tarzındaki fılmde Los Angeles'taki göçmenlerin yaşamı anlatılacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle