28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 OCAK 1999 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER 1998: Çeteler ye Kirlenen Siyaset Dr. A L E V C O Ş K U N t a ™ Yönetım Ögretım Oyesi, Eskikıkan ve Milletvekili S iyasal olaylar yönünden »tnaya başladı. Bu anlayışın temel öğesi 1998 yılı epeyce yoğun ve "Neyaparanyapköşeyidön". "Benim çalkantılı geçtı. Bu yıl faili mernurum işuii DÎlîr". •'Bir kere delin- meçhul cinayetlerdeki azal- mekle anayasaya bir şey otaıaz"1 , "Ben ma. çetelerin çözülme süre- zenginleri so'erim" biçiminde özetlene- cıne girmesine karşın orta- bilır. Bu düşüncenın doğal uzantısı ola- 1998 yılı epeyce yoğun ve çalkantılı geçtı. Buyıl faili meçhul cinayetlerdeki azal- ma. çetelerin çözülme süre- cıne girmesine karşın orta- ya dökülen kasetler. gelir dağılımında- ki adaletsızlığin daha da kesin çizgıler- lc sürmesi. iki sagcı liderin bır gecede brbirlerini aklamalan, Meclis Başka- n "nın Meclis'teki inşaatla ilgili olarak yolsuzlukla suçlanması ve dokunulmaz- lıîının kaldırılması, 28 Şubat olgusu- nun sürmesi, Cumhurbaşkanlıgı katın- da başkanlık sistemine geçişi sağlayıcı nıtelıkte anayasa önerisi hazırlıklan, Cumhuriyetin 75. yıldönümünün coş- k\x\ la kutlanması ve Cumhuriyetin sa- hıplenilmesi iç politikada olumlu ya da olumsuzyönde çarpıcı olarak ortaya çı- kan olgulardır. Yukanda sayüan gelişme- lerin her biri üzerinde durmamızm ola- naksızlığı ortadadır. Bu nedenle yuka- nda sayılan olgulardan özellikle çete- leşme ve 28 Şubat süreçlen üzerinde duracagız. Tıkanan siyaset Öncelikle çeteler konusunda ciddı bır tanınınyapılmasıgerekir. 1980'denson- ra ortaya çıkan Ozal zıhniyeti siyasal yaşama ve giderek topluma egemen ol- rak emek-sermaye çelişkisinde devlet, sermayeden yana ağırlığını koymaya başladı. Piyasa ekonorrusinin yaşamın her sektörüne egemen olması ıstendi. Her şey piyasa ekonomisinden beklenır oldu. 1982 Anayasası, işçi-emekçi örgütleri- ni, sivil toplum örgütlerini siyasal yaşam- dan dışladı. Buna karşın işveren ve iş dün- yası güçlü bır biçimde örgütlenmeye başladı. Devletın dağıttığı teşvikler, rant- lar ve özelleştırmelerle finansal güç odaklan oluştu. Uzun süredir yüksek boyutlarda sey- reden enflasyon dar gelirliyi, memuru ve emekçi kesımlen vurdu. Hızlı köşedön- mek ısteyenler, bürokrat, politikacı, lûm- pen üçgenınde birleşriler. Gayri meşru örgütler mafyalaştı, ama yasal kılıfa bü- ründüler. Buyumak 1998"dedeşilmeye çalışıldı. Ama henüz ipin ucuna ulaşıla- madı. Kolay kolay da çözüleceğe ben- zemiyor. 1998'de ortaya çıkan Eyüp Aşık-Ça- kıcı ve Türkbank kasetleri bu konuya ciddı bo>Titlar getırdi. Özelleştirme. top- lumdaki ahlak kurallannı altüst etti. Baş- bakan ve kımi bakanlann banka ıhale- lerine kanşmalan. işlerini gûçlerini bı- rakıp gece yanlan ev lennde bu konular üzerinde yoğunlaşmalan 1998'de siya- sal yaşamımızın en olumsuz görünüm- leridır. İki sağcı liderin. birbirleriyle anlaşa- rak birbirterini Meelis'te aklamalan. si- yasal ahlak kurallannı altüst etti. Son üç yıldır, malvarlıklan konusunda bir- birlerine etmedikleri söz bırakmayan iki sağcı partinın iki lıderi u ahlak dışı bir anlaşma" yaparak Meclis'in komisyon- lannda birbirlenni akladılar. Halkı ap- tal ve ahmak yerine koydular. Ancak bu tutumlar. özellikle ileride si- yasal bilim kitaplanna örnek olay ola- rak girecektir. Bu olaylar "siyasal gü- cün. kişisel çıkarlar uğnına kötiiye kul- lanılması" olarak siyaset bilimı kitapla- nna geçecektrr. ileride siyaset bilimı ve anayasa hukuku öğrencileri bu iki ola- yı ders kitaplannda inceleyeceklerdir. Böylece, iki sağ partinin lideri; Çiller ve Yılmaz. olumsuz yönde de olsa. siyaset bilimi kitaplanna geçecekleri için övü- nebilirler('). 28 Şubat 1997 sûreci 1999da etkinola- caktır. Hatta kişisel kanıma göre, 21. yüzyılın ilk on yılında etkınliğini kesin- tisiz olarak sürdürecektır. 28 Şubat tan önceki devlet politikası. Türkiye'yi teh- dit eden en büyük tehlike komünizm ka- bul edıldiğı için. siyasal lslama destek sağlayan bir düzeni öngörüyordu. 1950'den ve özellikle 12 Martve 12 Ey- lül gerici darbelerinden sonra bu destek doruklara ulaştı. Sola karşı düşmanlık. adeta resmi bir ideolojiye dönüşmüştü. Solu, aydınlanmayı, ılericilıği durdur- mak için siyasal islam. özellikle eğitim alanında devlet bütçesinin olanaklany- la desteklenmişti. Sonuçta. özellikle mes- leksel eğitimde sapmalar belirgin olarak ortaya çıktı. Örneğin 1966-1967 yılla- nnda mesleki liselerde öğrenim gören öğ- rencilerin sadece yüzde 10"u imam-ha- tip lıselerinde okurken. 30 yıl sonra 1996- 1997'de bu oran yüzde 38'e çıkmıştır. Böylece, ülkemızde üç ayn kültür te- melinde eğitim yapılmaktaydı: 1- Bi- limsel eğitim sunan çağdaş okullar. 2- Şeriata özlem duyan ve "mücahitr! ye- tiştirildiği kabul edilen imam-hatıp okul- lan, 3- Kimi tarikat vakıflannca destek- lenen özel okullar, kurslar ve yurtlar. Bu yetmiyormus gibi, gerici nitelik- teki 1980 hareketi, 2842 sayılı yasayı yürürlüğe koydu (16.6.1983). Bu yasa- nın 10. maddesi ile "liseveyadengi mes- leki okullan bitirenlerin'" yükseköğre- tim kurumlanna girmeleri koşulsuz ka- bui edildi. Böylece bu üç kültür yapısından ge- len genç beyinler birbirleriyle zıtlaşma- ya hazır bir biçimde üniversiteye kabul edıliyorlardı. Adeta toplumu tahrip et- mek için toplumun temellerine dinamıt • * * , kalıplan yerleştirilmişti. İşte köktendinci çevreler 8 yıllık eği- time "Ağaç yaşken eğilir" kuralı nede- niyle karşı çıkıyorlar. Ve işte bu neden- le 13 Ekim 1996tarihindeyapılan RP'nin 5. büyük kongresinde Erbakan'ın "550'nin üzerinde imam-hatip,3 bin Ku- ran kursu açtık. Bugünkü nesil işte o hamleler sonucu yetişti" söy lemi her şe- yi açıkça ortaya koymaktadır. Gerçı 550'nin üzerinde imam-hatip okulunu Er- bakan sadece kendisi açmadı; bu geliş- meye tüm siyasal yaşarru boyunca yar- dımcı olan daha başka önemli kişi ve ki- şiler de vardır. Bugün ülkemizde siyasal Islamın va- kıf ve şirketleri 19 gazete, 110 dergi, 51 radyo. 20 TV istasyonu, 2 bin 500 der- nek, 500 vakıf, 1000'in üzerinde şirk'et, 1200 yurt. 800'ü aşkın dershaneye sa- hiptir. Aynca finans-kapital örgütüne de sa- hip olmuştur. Bu sayılar, anayasamızın laiklik ılkesinin ciddi tehlikeler içinde bu- lunduğunu gösterir. Atarürk'ün laiklik ılkesi olmadan Cumhuriyet de olmaz. demokrasi de gerçekleşmez. Bu neden- le 28 Şubat olgusu sürecektir. Bu sürecin en etkin tabanı da Cumhu- nyetımizın 75. yıldönümünü coşkuyla destekleyen ve Cumhuriyeti sahiplenen yaşlı-genç, kadın-erkek, köylü-kentli, işveren-işçı. emekli-esnaf, toplumumu- zun çok büyük çoğunluğudur. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL 'Ikinci Kurtuluş' Rüzgârı... "Bir rüzgâr esecek, yeni bir hareket başlaya- cak..." Nerden, nasıl mı esecek bu rüzgâr? Atatürk'ün simgeleştırdiğı Altı Ok'tan, Altı Ok'un gösterdiğı yol- dan... Mümtaz Soysal da yeni bir rüzgâr bekliyor... Ama kendi kendine oluşmaz o rüzgâr! Toplumda bir bi- linç uyanışı, bir birliktelik inancı, daha iyiyi, dahaya- rarlıyı aramak çabası gerek yeni bır rüzgâr estirme- ye, tüm toplumu bu rüzgârda canlandırmaya... "Laik cumhuriyeti tehdit eden irticaya karşı ka- rariılık ve azimle yeni bir kurtuluş savaşı başlatılma- lıdır. Devlet laik devrime karşı çıkanlann güçlenme- sıne ızın veriyorsa, o iktidar laik olmayan bir iktidar- dır. Devlet içerisindekı kadrolaşmanın önlenmesi ve mevcut kadrolann irticai beyinlerden anndmlması vakıt geçirilmeden yapılmalıdır..." TSK'den esen rüzgâr işte böyle!.. Biryanda, DYP lideri, TSK'nin yayımladığı uyancı bildirilere karşı çı- karken, Milli Eğitim'deki gerici kadroların korunma- sından yanatavır alırken, Ecevit hükümetinın oluş- masında Milli Eğitim Bakanı Uluğbay'ın "temizlen- mes/"ni isterken, hangi yanda, hangi yönde ojdu- ğunu bir kez daha göstermektedir! DYP'nin Uluğ- bay'a karşı "hassasiyetı" varmış! Ne yapmış ba- kan? 28 Şubat kararları gereği, Refahçı Erbakan'la DYP'Iİ Çiller'in imzasını da taşıyan sekiz yıllık ke- sıntisiz öğretimi TBMM'ye kabul ettirip uygulatma- ya başlamış... Laik Türkiye Cumhuriyeti'nin Milli Eğitim Bakan- lığı, gerçekten şerıatçı mikroplaşmadan kurtulabil- dı mı? Uluğbay, bır yıl içinde bu eylemi başarabıldi mi? Hiç sanmıyorum. Bakanın başardığı, yalnızca sekiz yıllık kesintisiz ilköğretim konusunu çözümle- mesidir. Belki, zaman bulsa bakanlığı Atatürkçü eği- tim çizgısine de kavuşturacak, ama önü Çiller'le, do- layısıyla Ecevit'le kesiliyor!.. Gerçi Ecevit Başbakan Yardımcıhğfna getirdiği Uluğbay'ın eğitim ve kültür konularında da sorumlu olacağını söylemekte ise de böyle bir açıklamayla kimseyi kandıramaz. "Ikinci Kurtuluş" rüzgân bütün gücüyle bir esme- ye başlasa, ortada ne irtica kalır, ne onun destek- çileri, politik çıkar peşinde her renge girebılenler, en başta da fırsatçılar! Asker bir kez konuştu, 28 Şu- bat 1997 günü kesin sözünü söyledi! Bu söz, Ata- türk Cumhurıyeti'ni korumaya ant içmış insanların sözüdür... O gün Erbakan da, Çiller de boyun eğip kararfan imzaladılar. Ama içtenlikli değildiler! Biri ta- kıyye yöntemini benimsediğı için sert rüzgârlar önün- de hep eğilmiş, ama bir süre sonra yeniden başkal- dırmaya kalkışan biriydi. Öteki ise her çareye, her yönteme sanlan, ille de yerini kaybetmemek için her şeyi göze alan biri!.. Yalandan, yalancılardan, içtenliksiz politikacılar- dan, yalnızca çıkara dayanan anlayışlardan, ülkeyi karanlıklara sürüklemek tutumlarından kendimizi nasıl kurtaracağız? Bunun yanıtını Sol Güçbirliği Kurultayı veriyor... Ankara'da toplanan Atatürkçü aydınlarTSK'nin özlediği, beklediği, savunmastnı üst- lendiği ikinci kurtuluşu, bir cumhuriyet devn'mi hü- kümetinin oluşmasında buluyorlar. Kurultay, em- peryalizme, gericiliğe, ırkçılığa, özelleştirme saldırı- sına karşı Kuvayı Milliye ruhuyla savaşım vermek ge- reklilığini ileri sürüyor. Yani, Atatürk'ün Altı Ok'la be- lirttiği anlayışı... Bülent Ecevit dördüncü hükümetini kurdu. Sos- yal demokratlığın öncüsü ne yazık ki DYP liderinin ısteğine uygun bır tutumda görünüyor. Onun iste- diğı ödünlen veriyor. Üç aylık bır saltanat için değer mı? Demek iktidar tırtkusu insan kaç yaşına gelir- se gelsin yok olmuyor. Nice olgun, aydın, deneyim- H olursan ol! Sol Güçbirliği Kurultayı'nın ve TSK'nin yayımla- dığı bıldiriler birbirine koşut düşmektedir. Ikisinde de istenen, özlenen, Atatürk devrimciliğinin yaşatılma- sı... Sol Güçbirliği'nin bildirgesıne, özellikle şu seçim öncesi dönemde önemle kuiak vermeliyiz: "Türkiye'nin bağtmsızlığını ve bütünlüğünü savun- manın hepimiz için öncelikli bir görev olduğunu sanıyoruz. Yapılacak genel ve yerel seçimler bu amaçla değerlendirilmelidir. Kurultayımızbu amaç- la Türkiye'nin çeşitlı bölgelerinde gerçekleştirüen sivil toplum kuruluşları, birliklen, ulusalgüçlermec- lisleri gibi ginşimlen desteklemektedir." PAMUKCfl ASÜYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1995/160 1998-6 Davacı Bag-Kur Genel Müdürlüğü tarafından dava- Iılar Mustafa Seven ve dığerlen aleyhuıe açılan alacak da\asının açık yargılaması sonunda: Sakarva ıli. Ada- pazarı. Kazımpaşa Beşevler köyünde ikamet ettıği bil- dırılen davalı Mustafa Seven'in tüm araştırmalara rag- men bulunamadığı, kendisıne ılanen tebligat yapılma- sına karar venlmekle. mahkememızin 1995/160- 1998 6 sayılı dosyası 27.01.1998 tarihınde karara çık- mış olup karar, davalı Mustafa Seven'e ilanen teblığ olunur. Basın: 63822 Ödülde Değer Yitimi Doç. Dr. HUNER TUNCER S evgili ülkemizde ödiil ve pla- ketalanlardan ve ödül törenle- rinden geçilmiyor. Hemen he- men her gün şu ya da bu kişi ve kişilerin ödül ve plaket al- dıklannı okuyor, duyuyor ve görüyoruz. Artık ödül ve plaket almayan- lar, daha değerli ve övgüye yakışır gibi ge- liyor bana. Çünkü nadir olan şeyler daima daha değerlidir. Ne yazık ki aralannda gerçekten ödülü hak edenlerin de bulunması, onlan da gölgeli- yor, değersizleştiriyor. Bu ödüller hangi ölçütlere göre ve kim- ler tarafından veriliyor? Bence, işin can alıcı noktalan bunlar. Yi- ne kanımca, bizde, bu hususlar ikinci ya da üçüncü planda gelmekte; asıl önemli olan, kimlerin ödül aldıklan. Bu düşünceden ha- reket edildiğinde, ortaya çarpık birtablo çı- kıyor: Ödül almayı hak etmeyen kişiler ÇO7 ğıınlukla ödüllendıriliyor ülkemizde. u ın;, Kimler tarafından ve hangi ölçütler gö-^ zönüne alınarak ödüller dağıtılıyor sorusu yine karşımıza dikiliyor. Kültür ve sanat ödülleri, kültür ve sana- tın içinde yoğrulmuş kişiler tarafından mı veriliyor? Keşke bu soruya "evet" yanıtını verebilseydim! Gerçekten kültür ve sanat in- sanı kimliğindeki birçok kişi, bugün unu- tulmuşluğun ve takdir edilmemenin hüz- nünü yaşıyor. Siyaset sahnesinde, bürokraside, bilim dünyasında var olan küskünler ordusuna, böylelikle, bir de, sanat dünyasındaki küs- künler ekleniyor. Devletine küskün olan in- sanlann oiuşturduğu toplumlar, acaba etkin ve başanlı toplumlar olabilir mi? Böyle top- lumlar acaba de\ lctlerine sahip çıkıp, ona tam destek verebilirler mi? Yoksa değeri bilin- meyen insanlanmız, değerlerinin bilinece- ği ve takdir edilecekleri devletlere sığın- mayı mı yeğleyebilirler? O zaman bu kişi- leri ayıplamaya ya da kınamaya hakkımız var mı? Bilimden sanata, polüikadan bürokrasi- ,,ye^kğin beralanda kendini kanıtiamış olan gerçç^ değerlerimize sahjp çıkaljrn; küç,ük,s kıskahçlıklar ve çekememezlikler uğruna bu değerli insanlanmızı harcamayalım. Bırakın, onlan ödüllendirmeyelim, ama onların önlerine çıkmayalım, onlara köstek olmayalım. Kendi degerinin bilincinde olan kişiler için bu yeterli bir ödüldür sanınm. Şu iyice bilinmelidir: Bilim, kültür ve sa- nat insanlanna sahip çıkmayan bir devlet, uluslararası toplumda da saygmhk uyan- dırmaz. Devletimiz kendi yazarlanna, düşünür- lerine ve sanatçılanna sahip çıkacak ve on- lann yurtdışında gerekli tanıtımını yapa- cak ki, öteki devletler de, bu kişilerin ger- çek değerlerini anlayabilsin ve ülkemiz say- gınlık kazansın. Yıllardır büyük yazanmız Yaşar Kemal'e Nobel Edebiyat Ödülü'nün niçin verilme- diğini sorgulayıp dururuz. Peki, bizim dev- letimiz acaba Yaşar Kemal'i yeterince tak- dir edip, ona gerçekten sahip çıkmış ve yurt- dışında tanıtımını yapmış mıdır? Niçin yoırt- dışında bilim ve sanat insanlanmız hemen hemen hiç tanınmamakta? Enflasyonun her türlüsünden olduğu gi- bi, ödül enflasyonundan da kendimizi kur- taralım. Aksi takdi^de bir.gün gelecek ki, insanlanmız ödül almaktan sevinç ve onur duyacaklanna utanç duyacaklar. EURO takvimi işlemeye başladı! I Ocak i 999 tarihinden itibaren Avrupa Biriiği'ni oluşturan I I ülke arasında ortak para birimi "Euro" yürüriüğe girdı. Euro'ya geçen I I ülke ile ticari ılışkileri olan, mevduat sahibi, yatınmcı, tasarruf sahipleri ve firmalar her türlü işlemlerini Esbank aracılığıyla yapabılırier. Artık Euro ile ilgili her konuda Esbank yanınızda. • Euro Mevduat Hesabı • Euro Havale • Euro Akreditif • Euro Temınat Mektubu • Euro Çek Deften • Euro Exchange (TL ve dövız binkımlennı Euro'ya dönüştürebıime) Banka B ESBANK PENCERE Ecevit Bir Dinozor, Güvercin Bir Kuş... Ecevit'in: Giyimi kuşamı.. Oturuşu kalkışt.. Çelebıhği.. Güneydoğu'ya bakışı.. Kıbrıs'a yaklaşımı.. MiHiyetçıliğı.. Sadelıği yeğlemesı.. Görgüsüzlükten sakınması.. Ulus-devlet anlayışı.. Atatürk'ü sevmesi.. TC'ye bağlılığı.. Neanlam taşıyor?.. • Ecevit bır dinozor!.. inanmayan varsa, Ecevit ile Özal'ı yan yana koyar, bir ona bakar, bır buna... Özal çağdaş mıydı?.. Vızyonu mizyonu, gösterişi, görgüsüzlüğü. şişin- mesı, Güneydoğu'ya bakışı, parasalcılığı, Kıbns'a yak- laşımı, giyimi kuşamı, oturuşu kalkışı, tepeden tırna- ğa her şeyiyle Ecevit'in tam tersi olan Özal'a yağ ya- kanlann bu kez Ecevit'e alkış tutmalan eğlenceli... Evet, Ecevit bir dinozor.. • 9 Ekım 1978'de Ecevit, Başbakanlık kottuğunda oturuyordu. Ankara'da yedi TlP'lı (sosyalıst) gencın ba- nndığı eve giren ülkücü Haluk Kırcı ve arkadaşlan, çocuklan telle boğarak ve kurşunlayarak öldürdüler. Ecevit tepkısini şöyie dıle getırdi: "- Rejımı yıkmak ısteyenlenn cmayetlen, halkımıza bu demokrasi düşmanlannın ıçyüzünü ve amaçlan- nı bütün çırkınliğiyle göstermektedir." •, * Demirel. Ecevıt'i yanıtladı: "- (Ecevit) Nezaman konuşsa cinayetleroluyor. Kar- şısındakilerin kim olduğunu bilmiyormu?.. Bu konu- da anlaşmdiyorlar. Evvela teşhiste anlaşmamız lazım. Biz komünizmın tehlike olduğunu söylüyoruz. Onlar 'hayırtehlikedeğıl' diyohar. Nasılolacak?.. Önce teş- histe birleşelım." Ecevit'in -o günlerde ve daha sonra- yakınlanna söy- ledikteri ilgınçtır: "- Çoğu ülkede bu sorun çözülemiyor. Devletın içinde kimi örgüte ulaşamıyoruz; elimızi uzattığımız zaman kapanıveriyorlar." Sovyetleryıkılmasaydı. "komünizm tehlikesi" kalk- masaydı, ordu ırtıcanın üstüne gitmeseydı, asker çe- telere karşı vaziyet alarak devlet bürokrasisindeki güç- leri harekete geçirmeseydı, Bahçelıevler katlıamının ülkücü katili yakalanamazdı. • "Uluğbay olayı"n\ da aynı terazinin kefesinde tart- mak akılcı yaklaşımdır. Sekiz yıllık zorunlu eğitim 197O'lı yıllardan bu yana uyutuluyordu, Türkiye 5 yıllık eğitimde kalakalmış on ülkeden biriydi. 'İmam-hatip 'lerirtıcasıyasetinin "mü- cahit depo/an "ydı. MGK kararlan olmasa, hiçbir hü- kümetin bu işi yapacağı yoktu. 28 Şubat kararlan ır- tica ile çetelerin ustüne gidılmesını devlet polıtikası- na dönüştürdü. Marifeti politikacılarda aramak yanılgının daniska- sıdır; Çiller'in isteği üzerine Uluğbay gitse bile 8 yıl- lık zorunlu eğrtım yolunda gerekJi her şey yapılacak... Ancak bilmeliyiz ki hiçbir sol partinin bu işfe. • yürü- tecek gûcü yoktur. Celal Bayar, "Herkuş kanadına kuvvetin nereden geldiğini bilmeli" demişti. % DSP'nin güvercinı kuş değil mi!.. 4 ' f Cumhurtyaf ^kitapkulubu 1 B ANMA GUNy TAKSİM SERGİ SALONU'NDA ak Perşembe(Bugün) Saat: 18.00-20.00 I.ÖIümYHdönümünde ADNAN BENK Konuşmocılar: SAMİ KARAÖREN-TAHSİN YÜCEL-OSMAN SENEMOĞLU P.E.N YAZARLAR DERNEĞİ YAZARLAR S E N D İ K A S I katkılanyla İstiklal Cad. (Fransız Konsolosluğu yanı) Taksim Tel: 252 38 81/82 İŞTANBUL4.İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN ÖRNEK 49 ÖDEME EIVIRİNİN İLANEN TEBLİĞİ DosyaNo: 997 14043 Alacaklı. Koç Tüketıcı Fınansmanı AŞ Vekılr Av. Alı Güngör Borçlu. Veyse! Bulan. Gatem Topt. Sıtesı Kjrmızı Ada 2. Blok No' 2 Gazıantep Mûstenıt: 24 05 1996 tanhlı sözleşme. Borç: (409.614.459 - TL) alacağın takıp tanhmden itibaren (yüzde 189.0) temerrüt faızı, (yüzde 5 bsmvdahıl) icragıder- leri ve avukatlık ücretı ile bırlıkte (taksıtlı ödemelerde bk. 84 madde gerefince) tahsılı. Yukanda behrtılen borcu ödemeniz için adresinize örnek 49 odeme emn teblıge göndenlmış. teblig edılememış. adresmız zabıtaca da tahkik ve tespıt edılemedığınden ödeme emnnin ila- nen tebliğine karar venlmıştır. Kanuni 7 gün süreve 20 gün ila- ve edilerek ilanm gazetede neşır anhınden itibaren 27 gün için- de yukanda belırtılenborcu ödemeniz. borcun tamamına veya bir kısmına veya alacaklının takibat ıcrası hakkına daır bır ıtıra- zinız varsa. senet altındakı ımza sıze ait değılse >ine bu 27 gün içinde aynca ve açıkça bıldırmenız. aksı halde icra takıbınde bu senedin sızden sadırolmuş sayılacağı. ımzayı reddettığınız tak- dırde merci önünde yapılacak duruşmada hazır bulunmanız. bu- na uymazsanız vakı ıtırazınızın muvakkaten kaldınlacağı senet veya borca ıtırazınızı yazılı veya sözlü olarak ıcra daıresıne 27 gün içinde bıldırmedigınız takdırde a)Tiı müddet içinde 74 mad- de gereğmce mal beyanında bulunmanız, aksı halde hapısle taz- yik olunacajınız, hiç mal beyanında bulunmaz veya hakikate ay- kın beyanda bulunrsanız hapısle cezalandınlacağınız, borç odenmez v eya ıtıraz edılmezse cebn ıcraya devam edıleceğı, ör- nek 49 ödeme emnne kaım olmak üzere ıhtar ve ılanen teblig olunur. 31.12.1998 Basın. 810
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle