28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12OCAK1999SALI 14 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Metropolde uygarhktan vahşete doğruAnkaraDevletTiyatrosu 1998/99 dö- neminde, 1960'larda yazılmış bir Ame- rikan oyununu gündeme getiriyor. Pu- litzerÖdülü'ne 1986"da değer bulunan, iinlü karikatürist Jules Feiffer'ın 'Olagan Cinayetler' (Little Murders) adlı sahne yapıtı 1967'de Broadway'de ve Royal Shakespeare Company tarafından In- giltere'de sahnelenmiş ve yazanna dört ödül birden kazandırmıştı. Dünyanın en büyük metropolü olan Nevv York'un simgelediği vahşi kapita- Hzmin sokak terörüne önlenemez bi- çimde bel verdiği soğuk savaş dönemi- nin, bu konuya eğilen ilk Amerikan ti- yatrobaşyapm. 1959'daönceAlmanya'da sahnelenen Edvvard Albee'nin iinlü 'Hay- vanat Bahçesi" oyunudur. Amerikan Dü- şü'nün yerle biredildiği, insanoğlunun uygarlaştıkça ilkelleştiğini gösteren oyunda, Nevv York'un zengin mahalle- lerinden biriyle en yoksul mahallelerin- den birinde yaşayan Peter ve Jerry'nin, güzelliğiyle olduğu denli, sahne oldu- ğu 'şiddet olaylan' ile ünlü Central Park'taki ölümcül buluşması dile geti- rilir. Yönetimın başa çıkamadığı, polis ör- gütünün, adalet mekanizmasının. din kurumlannın üstesınden gelmede eli kolu bağlı kaldığı, insanın yalnızlaştı- gı, insansızlaştıgı, 'Gece yansı Kovbo- yu'na en büyûk yaşam dersini veren amansızmetropolün 1960'lıyıllannda- yız. 'Olagan Cinayeder' oyunu aslında bir apartman dairesinde geçiyor. Ancak yönetmen Ahmet MümtazTayian, Irfan Şahinbaş Atölye Sahnesi'nin iki yanı seyirciyle çevrili. sınırlan belirsiz oyun uzammı seçmiş. Bu uzam içinde yalnız- ca dairede yaşayan küçük burjuva kö- kenli aile değil, sürekli olarak yaşanan vahşet ortamının çılgın sesleri ve ışık- lanyia tüm New York dile gelecek. Tay- lan, 6O'lı yıllann New York'undan yo- la çıkarak bugûn benzer bir sokak terö- lağan Cinayetler', kara güldürü olarak nitelendirilebilecek bir oyun. Yönetmen Taylan, çığınndan çıkmış bir kentsel yaşam olgusunu vurgulamak için -uzamı ve görsel/işitsel etmenleri çok katmanlı olarak yorumladığma göre- 'grotesk'e yönelen bir seçim yapmışsa da, oyunculuk çizgisini doğal düzeyde bırakmış. rüne boyun eğen bizim büyük kentlen- mize ve içinde yasadığımız toplumsal yozlaşmaya ışık tutuyor. Her türlü gasp, soygun. cinayet, serseri kurşunlarla vu- rulmalar. trafık çılgınlığı, sokakta dövü- len adamlar. takılan. çantalan çekilıp alı- nan kadmlar, telefon sapıklan, kilit üs- tüne kilit vurulmuş mesken kapıları... Varsıllarla yoksullan aynı 'ilkel' çizgi- de buluşturan bir kentsel anarşi içinde- yiz. Bir önceki kuşaktan gelenler (anne ve baba) küçük burjuva dünyasının 'gü- venceli' kurallannın dışına çıkıldığının nicedir farkında olsalar bile. iletişimin çoktan koptuğu bir aile ortamında, 'er- kekleşmiş' kızlan ve 'kadınlaşmış' oğul- larıyla 'normal' bir yaşam sürme alda- nışından vazgeçmemişler. FeiflFer'ın 'ka- ra alay'ı bu noktada koyulaşıyor. 'Şid- det* görmezden gelinebilir mi? Ya da camlardan içeri sızan 'vahşet' ortamın- da "küçük burjuvaca' yaşanabilir mi? Üst kattaoturan ve sürekli televızyon seyreden yalnız yaşlı adam (yönetmen Taylan'ın oyuna özgün katkısı), elinde baİık kavanozuyla dolaşan kendi halin- de oğu) (Aclan Büyüktürkoğlu), şiddet karşısında kendinı savunmayı öğrendi- ğıne ınanan atletik iş kadinı abla (Öz- lem Ersönmez) ve sokak saldınlanna ugradığı zaman hiç tepki vermeyerek yediği dayaklar boyunca 'gündüz dü- şü'ne girip acıya dayanan damat adavı (HakanÇimenser)_.Oyunun son yanm saatı içinde tüm aile müthiş bir 'dönü- şüm'den geçecek. Yönetmen Taylan, bir buçuk saat süren ilk bölümden son- ra son yanm saat için 'ara' yaparak 'dö- nüşüm'ü belirginleştiriyor. 'Olağan Cinayetler1 . kara güldürü ola- rak nitelendirilebilecek bir oyun. Sah- ne uzamının soy ut düzlemde genışletil- mesiyle, 'kornnak" ve 'tehlikeü dışart- a' arasındaki 'çefişki' görsel ve işıtsel dü- zeyde belirginleştirildiği gibi, aile bi- reylen arasındaki ifetişımsizlik de vur- gulanıyor. Ancak soyut düzlemde geniş- letilen sahne uzamı içinde oyunculuk aynntılannı algılamak ve 'söz'ü izle- mek güçleşiyor. Yönetmen Taylan, çığınndan çıkmış bir kentsel yaşam olgusunu vurgulamak için -uzamı ve görsel/işitsel etmenleri çok katmanlı olarak yorumladığına göre- 'grotesk'e yönelen bir seçim yapmışsa da, oyunculuk çizgisini doğal düzeyde bırakmış. Oysa yaptığı seçim doğrultu- sunda. metni epeyce kısaltarak, oyuncu- luğu da bir oranda daha teatral (biraz da- ha kalın çizgili) kılarak, oyunu daha tar- tımlı (tempolu) bir düzleme yerleştire- bilir, yoğunluğu ve kara gülmece dozu daha keskin bir anlatım biçemine ula- şabilırdi. Ya da 'çerçeve sahne' koşulla- n içinde (Ankara Devlet Tiyatrosu'nun başka bir sahnesinde) gerçekçi oyuncu- luğun ayııtılannın belirginleştiği bir sah- ne düzeninde karar kılabilirdi. Grotesk bir çevre tasanmı ve gör- sel/işitsel etmenlerin içine yerleştirilen 'doğal oyuncuhık' sahne olayını zorlu- yor kanımca. Oyunculardan tam verim almayı da zorlaştınyor Sözgelimi, Ha- kan Çimenser'in 'gündüzdüşü' ıle 'ger- çekyaşam' arasındaki gidip gelişini iz- leyebilmek için gözünüz sürekli olarak bu oyuncuda olmak zorunda. Bunu ya- parken, söz gelimi, toplumda etkisiz kalmışüstyapı kurumlannın temsilcile- rini üç ayn-benzer kompozısyonla can- landıran Soner Ağuı'ın uzun tıratlann- daki anlamı kaçırabiliyorsunuz. Aynı biçimde, ayırtılı oyunculukta hünerli bir sanatçı olan Özlem Ersönmez'in kom- pozisyonunu ancak parça parça yakala- yabiliyorsunuz. Doğal oyunculuğa en yatkın anne ve baba rollennı yorumla- yan Gülseren Gürtunca ve Selçuk Öz- doğanbu durumda en avantajlı oyuncu- lar. Gürtunca, oyunun motonı olma gö- revini üstlenıyor. Oyunu baştan sona başanyla çekip götürüyor. Oğulu yo- rumlayan Aclan Büyüktürkoğlu da -bü- yük tiratlan olmadığı için- alabıldiğine rahat, incelikli bir kompozisyon çizme şansını yakalıyor. 'CMağan Cinayetler', özenti sayılabi- lecek bir vuruculuktan kaçmak isterken durağanlıktehlikesini savuşturmada zor- luk çeken bir çalışma. Yine de çevre ta- sanmından görsel-işitsel etmenlere dek, çok özenli. çok titiz çabalann ürünü... Aydınlık dergîsi 9. kez düzenledi .Cemal Süreya jŞiir Ödülleri jsahiplerini bulduvisi - Aydınlık idergisinin Cemal Süreya jadına bu yıl Idokuzuncusunu |düzenlediği Cemal ' Süreya Şiir Ödülleri geçen cumartesi Tiyatrokare'de yapılan bir törenle sahiplerini buldu. Eray Canberk, Cevat Çapan, Tank Dursun KL. Enver Ercan ve Tuğrul Tanyoi'dan oluşan seçici kurulun yaptıklan değerlendirme sonucu, yayımlanmış kitap dalında ödüle Mesut Adnan'ın 'Yaseminli Mektup'ile Devrim Dirlikyapan'ın 'Karla Gelen' adlı kitaplan değer bulundu. Yayımlanmamış yapıt dalında ise Oya Uysal 'Mevsimini Kaybetmiş Rüzgâr' adlı dosyasıyla ödülün sahibi oldu.Yayımlanmış kitap dalında ödüle değer bulunan Mesut Adnan ilk kezl992'deEbruliBir Yaz Kızı adlı yapıtıyla Varlık dergisinin düzenlediği Yaşar Nabi NayırÖdülü'nü kazanarak adını duyurdu. Yaseminli Mektup şairin ikinci kitabı. Devrim Dirlikyapan ise 1995 yılında Çankaya Belediyesi'nin düzenlediği 2. tlkbahar Öykü ve Şiir Yanşmasf nda Büyük Şiir dalında ödül aldı. Aynı yıl Balıkesir Üniversitesi Rektörlüğü'nün düzenlediği şiir • yanşmasında birinciliğe '• değer bulundu. Karla i Gelen, 1997Behçet ! Aysan Şiir Yanşması'nda | yayımlanmamış kitap | dalında ödüle değer | bulunmuştu. | Dirlikyapan'ın ilk kitabı ! 1995'teyayımlanan'Ök j Kitap' adını taşıyor. Oya Uysal ise adını çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlanan şiırleriyle duyurdu. Şairin, Büyük Düşlerin Türküsü, Elim Sende Ayışığı, Yıldız Kokuyordu Gökyüzü ve Uçuruma Düşen Nehir adlı kitaplan bulunuyor. Törende Aydınlık Dergisi Yazıişleri Müdürü Şule Perinçek, seçici kurul üyeleri Eray Canberk ve Enver Ercan ile sinema eleştirmeni Tunca Arslan birer konuşma yaptılar. İlk sözü alan Feyza Perinçek, "Cemal Süreya; ödülü alan, ödülün adına verildigi kişi kadar, ödülü veren kurumun da büyük önemi olduğuna inanınü. Biz Aydınlık Dergisi olarak Cemal Süreya'mn adını, bu yıl dokuzuncusunu dü/cnlediğimiz ödülleıie yaşattığımı/ için ve bu büyük ustanın adına ödül verdiğimiz için onur ve mutluluk duyuvoruz" dedi. Cemal Süreya'mn hayranlık duyduğum pek çok yönü olduğunu belirten Eray Canberk ise "Beni en çok şaşırtan özelligi belleginin çok güçlü oluşuydu. Bir yerde otunırken ya da yürürken birdenbire döner ve bir sözcük söy lerdi. Sonra da Türk şürinde bu sözcüğü en iyi anlatan dizeyi sorardı bize. Şaşınr ve cevap veremezdik tabiL Ama o, engin belleği sayesinde o dizeyi bulup söylerdi. Kcndisini saygıyla anıyorum" şeklinde konuştu. Enver Ercan ve Tunca Arslan ise Cemal Süreya'mn gündelik yaşamdaki kişiliğine değindiler ve kendisiyle ilgili anılannı aktardılar. ŞİİR ÖDÜUERl i Devrim Diriikyapan, Oya Uysal ve Mesut Adnan 45 yıllık komedyen, şovmen Öztürk Serengil 69 yaşında öldü Meteliksiz figüranhktan komedyen starlığına, gazino neonlarından Libya hapishanelerine dek uzanan coşkulu, dopdolu. ftrtınalı bir yaşamın kahramanıydı. Güldürü dünyasındabiralevsöndü TURHAN GURKAN 1954 yılında Yeşilçarrfa ürkek adımlarla 24 yaşında sanşın, 1.82 boyundaoldukçayakışıklı bırgenç giriyordu. Orhan Ebnas'ın yönet- menliğini yaptığı "Cçüncü KatCi- nayeti" fılminde bir sivilpolısı can- landıran bu adamın adı OztürkSe- rengil'dı Genç yıldız adayının be- yaz perdeye geçişi hemen aile bağ- lannın kopmasına neden olmuş, bir lisede tarih öğretmeni olan ba- ba Serengil "ciddiyetk bağdaşma- yan bir meslek" seçtiği için tam on bir yıl oğluyla küs kalmıştı. Ancak Serengil fıgüran olarak başladığı "kötü adam" rolünden çabuk usandı. Değişiklikgetırme- li, sinemada "yeni tip" yaratma- lıydı. Sonunda istedıği oldu. Hem de fazlasıyla. Şansını güldürü rol- lerinde deneyen Serengil: şapşal, avanak, safkeriz tıplerle çevresin- de çabucak büyüyen bir kalabalık toplamasmı becerdi. İzley ici lahma- cuncu. kahveci. garson, gazgin sa- tıcı, tellak gibi "ama tipi" kendi yaşantısından çizgıler taşıyan bu acayip bıyıklı adama hemen ısını- verdi. Figüranhktan bir anda kendini ünün doruğunda bulan Serengil; komedyen. yapımcı. şovmen. ga- zinocu, şarkıcı. TV sunucusu ola- rak tam 45 yıl sanat dünyasında çalkalandı durdu. Yaklaşık bir bu- çuk ay önce beynindeki ödem ne- deniyle fenalaşarak hastaneye kal- dınlan ve 25 gün tedavi gördükten sonra taburcu edilen Serengil. dün 69 yaşında yaşamını yıtirdi. Be- yin ödemi nedenıyle iki kez ame- liyat olan Serengil. felç yüzünden bir yıldır yürüyemiyor, son gün- lerde de konuşma merkezi hasar gördüğü için konuşamıyordu. Öztürk Serengil yok artık. Onun- la birlikte beyaz perdede bir sulu güldürü dönemi de kapandı. İki kez beyin ameliyatı olan ve son günlerini tekerlekli sandalyede ge- çiren Serengil'e moral bulması için sanatçı arkadaşlan Müjdat Gezen ve Savaş DinçeL yeni oyunlan **Ha- babam Sınıfrnda sakat bir öğret- men rolü vermişlerdi. Ancak güç Ö n e m l i f i l m l e r i 1950li: Elveda, Karasu. Ölümden de Acı, 196O'lı: Sığmtı. İki Aşk Arasında, Kara Dut, Kader Yolcusu, Melekler Şahidimdir, Yaman Gazeteci, Boş Ver Doktor, Biz de Arkadaş mıyız, Çöpçatan, Fatoşun Bebekleri, Kiralık Koca, Ölüme Yalnız Gidilir, Sokak Kızı. Ver Elini Istanbul, Bana Annemi Anlat, Aşk Hırsızı, Üç Çapkın Gelin, Kimse Fatma Gibi Öpeme, Babasına Bak Oğİunu Al, Yalancının Mumu. Bir Garip Adam, Çifte Tabancalı Damat, Yasamak Ne Güzel Şey, 1970'li: Kaynanam Kudurdu. Imparator, Parasızlar, Adana-Urfa Bankası, Şofor Mehmet, Sarhoş, 1980'li: Uyanık Aptallar, Aynlık, Çalsın Sazlar, Berduşlar Sosyetede, Geçim Otobüsü, Gırgıriyede Büyük Seçim, Güldünne Beni, 1990'h: Bul Karayı Al Parayı. bulup bu son isteğini yerine geti- remeden yaşama veda etti. Sanat- çınm Finli eşi Seija ve sanatçı kızı Seren Serengilhep yanıbaşındaydı. Tivatrodan sinemay a Güldürü dünyasının en renkli ki- şilerinden biri olan Öztürk Seren- gil. 2 May ıs 1930'da Artvin'de doğ- du. Şebinkarahisar llkokulu. Sinop ve Gıresun ortaokullan. Trabzon v c Istanbul liselerindeokudu. 10'un- cu sınıfta ögjenimi bıraktı. Voley- bol. basketbol, atletizm gibi spor dallannda uğraştı. Bır süre Babı- âli'de dergi ressamlığı, karikatü- nstlik, tabelacılık yaptı. Fotoro- manlardaoynadı. 1953"teAvniDil- ligil'in Çığır Sahnesı'nde "Oğlum Edward" oyunuyla tiyatroya baş- layıp, 1958'de Öda Tiyatrosu'nda "Öteki". 1959'da Istanbul Şehır Tiyatrosu'nda "Fettan KE", 1960'ta "BüyükÇmar". 1961 "de "Bir Halk Düşmara"nda rol aldı. 1954'te "Üçüncü Kat Cinayeti" ile girdiği sinemada "İstanbulMacerası". "Si- lahlar Konuşuyor", "Bardakdaki Adam". "Kötü Tohum" gibi bır- çok fılmde bır türlü ısınamadığı "kötü adam" oynadıktan sonra Os- manF.Seden'in 1962de "Badem Şekeri", "NeŞekerŞey" filmlerin- de yarattığı "Adanalı Tayfur" tipi- nin tutulmasıyla tür değiştirip ko- medyen oldu ve ölünceye dek öy- le kaldı. Komedide kaba taklitlere, bol argoya dayanan bir türün baş- lıcatemsilcisı oldu. Öztürk Serengil, yarattığı tipler- le geniş izleyici çoğunluğunun il- gısinı çekti. İşte bunlardan kimile- ri: Adanalı Tayfur. Cımbız Ali, Ke- loğlan. 65 Hüsnü. Helal Adanalı Ce- lal. Cezmi Bond 007.5, Hamsi Nu- ri. Çulsuz Ali Kötü öncü: Yeşşe Öztürk Serengil'ı 1965 yılında ta- nıdım. O sırada Türk sineması. onun armağan ettiği "argoçağı"nı yaşıyordu. Acayip adlı, argolu, ayıp sözcüklü filmlerden geçilmiyor- du. Serengil "Yeşşe" sözcüğüyle doğmuştu sankı. Evde. sokakta. iş- te. çarşı pazarda. okulda, taşıtlar- da büyük küçük herkes birbirleri- ni uzaktan bağırarak "Yeşşe" diye selamlıyorlardı. "Yeşşe"ninyaratı- cısı aslında Öztürk Serengü'i film- lerde seslendiren MücapOfluoğlu ıdı. Ancak perde arkasında olduğu için bu "yaşa" anlamına gelen ar- go sözcük. Serengıl'e mal edilmiş- ti. Kimi devlet kuruluşlan genelge yayımlayarak "Yeşşe"yı yasakla- ma yoluna gitnıişlerdi. Çıplakla il- gilenen sansür kurulu nedense Türk- çemızin yıkılmasına seyırci kalıp, sinema yoluyla dilımizi bozma ya- nşına çıkanlan hoş görüyordu. Sözde güldürü sayılan birbırinin benzeri yüzkarası filmler salgını- na büyüklü küçüklü birçok film kurumunun katılması ise ayn bır ayıptı. Türk sınemasında argo ça- ğını açan ve sürdüren.dilimizı bo- zan. öğrenci velilerinın afaroz et- tiği kötü bir akımın öncüsü sayılan bu adanıı yerden yere vuran bir ya- zı yazmıştım. Hatta o zamanki Kül- tür bölümü yöneticimiz tsmafl Cem, tüm o argo sözcüklü fılmlerin adı- m. Abidik Gubidik, Kafadan Kon- takaj, Yeşşe. Şiribim Şiribom, Tut Kelin Perçeminı. Dokunma Bozu- lurum, Temem Bilekis. Şepkemin Altındayım'ı yazının başlığına çı- karmıştı. Ancak Öztürk Serengil yazıyı hoşgörüyle karşıladı. Bun- lan kendisinin de onaylamadığını. ancak "halk tutuyor, böyleistiyor" gibi sudan bir gerekçeye dayana- rak yaptığını söyledı. Zaten bir yıl sonra da argo sözcüklü filmler mo- dası göçüp gitti. Bir sululuk devri de sona ermiş oldu. Dalgalı bir yaşam Yaşama sıfırdan başlayıp mil- yonlarla oynayan Serengil. sine- mamızın çok kazanan. ama en çok kaybeden aktörü olarak anılır. Sa- nat yaşamında daldan dala konan bır serüvencidir. Yeşilçam'm iniş- li çıkışlı yollannda bir batıp bir çı- karak kendi deyışiyle "Kelajıma güvenerek mangırajlara kondum" dıyen Serengil, öiüp ölüp dirilmiş, tam bittiğini sandığı an yeniden doğmuştur. Çuvallarlapara kazanıp Şişli'de apartman dairesi, SilivTİ'de yazlık. Mercedes araba almış, bir yazlık, bir kışlık kulüp açıp, fılm ve plak şirketleri kurmuştur. Açtı- ğı gece kulübünün tabelası "Abidik Gubidik"tir. Har vurup harman sa- vurmuş. bir gün iflas bayrağını çe- kip beş parasız kaldığını görünce sınemaya küsüp, borçlannı öde- mek için sahneye çıkarak komik- şarkıcılıkyapmıştır. 1980'li yıllar- da TV 'ye yönelen Serengil "Gülû- nüz Güldürünüz". "Curcuna 83" dizi güldürü programlan hazırladı- ğı halde aldığı tepkiler yüzünden bunlan sürdürememiştir. Metelik- siz figüranhktan komedyen starlı- ğına, ışıltılı gazino neonlanndan Libya hapishanelerine dek uzanan coşkulu, dopdolu. fırtınalı bir ya- şamın kahramanı. Günahlan ve se- vaplanyla artık kapanmış olan Öz- türk Serengil "in gülen ve ağlayan yaşamıdırbu.... YAZIODASI SELİM İLERİ Çocukluğumun Çorbaları (3) Annemin çorbalan daha bitmedi. Annemin 'tavuk suyu çorbası' vardı. Bu çorba- yı sevmezdim. Daha çok babam için pişerdi. İki üç bardak tavuk suyunu iyice kaynatacaktı- nız. Biryandan da başka tencerede yağ, çentilmiş soğan, un hafif hafif kavrulacak; tavuk suyu artık bu tencereye boşaltılacak, kısık ateşte yanm saat kadar pişirilecek. O zamanlar Istanbul'da 'havagazı'run pek ese- rekli olduğu yıllardı. Ateş birçoğalır, birazalır, kısı- lır, titrer, sönmeye yüz tutar, sonra pariar; havaga- zı, cilveferiyle hanımlann sinirini oynatırdı. Evlere telefon yeni yeni bağlanıyordu. Telefonlu ev hanımlan birbirierine telefon ederler, karşı evin, iki sokak aşağıdaki evin havagazı durumunu so- rarlar, yemeklerini mahveden ateş oyunlarından yakınırlardı. Tavuk sulu tencereye şimdi bir çorba kaşığı pi- rinç unu, yanm bardak süt ilave edecektiniz; son- ra yanm saat daha kısık ateşte pişecek. Sonra uy- durmuyorsam, yumurta da ilave ediliyor; süzgeç- ten geçiriliyor; haşlanmış tavuk göğsü ince, uzun- ca dilinip çorbaya katılıyordu. Babam öğle yemeğine eve dönerdi. işte yine o zaman beylerin, ışyerleri yakınsa, böyle biralışkan- lıkları vardı. Işyerleri uzak olanlar, öğle yemekleri- ni çoğu kez evden götürürlerdi. Annemin sevdiğim çorbaları arasında 'düğün çorbası' vardı. Bütün sevilen şeyler gibi bu çorba hayalimde kal- dı. Annemin düğün çorbası, herkesin düğün çor- basına benzemezdi. Nasıl yapıldığını hatırlayamı- yorum.. Çok benzeri bir düğün çorbasını, çok zaman sonra Marmara Adası'nda hâlâ ev yemekleri ya- pan sevimli bir aşevinde içtim. Aşçı bütün ricala- nma aldırışsız kalarak tarifini vermedi. Annem pek de tutturamadığı 'yayla çorbası' ya- pardı. Et suyu kaynatılacak, taşı ayıklanmış pirinç ilave edilecek. Bir kapta yoğurt, yumurta sarısı, - galiba- un, su, tümü yumurta teliyle karıştırılacak. Sonra çorbanın suyu suzgeçten geçirilerek artık ten- cereye alınmış bu terbiyenin üstüne dökülecek, un kokusu kayboluncaya kadar -demek un varmış- kaynatılacak. Sonra pirinçler eklenecek. Sofraya getirilirken bol bol kıyılmış taze nane konacak. İşte o yoğurtlu kısımda birtakım sorunlar baş gösterir, malzemenin apar topar çöpe atıldığı olur, yeniden- yeniden uğraşılara girişilirdi. Hasretleri gönlümde yanmakla birlikte annemin çorbalanndan uzaklaşıyorum gitgite. Tatlan, renk- leri, kıvamları, tüten dumanları beni bırakıp gidiyor. Arkadaş evlerinin çorbalan da usul usul siliniyor. Bununla birlikte Ali'lerde yediğimiz, hazırlanırken gözlemleyebildiğim o nefis haşlamayı anmadan geçemeyeceğim. Eski, yıkılmamış Tarlabaşı. O Tarlabaşf nda göç- kün bir apartımanın en üst katı. Bu katın caddeye bakan, demir parmaklıklı, parmaklıklanna yosun, duvanna sarmaşık yürumüş bir balkonu vardır. 6at- konda oturuyoruz. Üç arkadaşız. Ali, annesiyle yalnız yaşıyor. Annesi 'farklı' bir ka- dın; öteki annelere benzemiyor. Uçarı; hep maki- yajlı; geniş ve dekolte yakalı organze bluzlar giyer; saçları kömür siyahı da sapsarı meçli. Nasıl olu- yorsa, Tarlabaşı katında mutfak, oturma odasının içinde. Balkondan görüyorum ki Ali'nin annesi iki- de birde tencerenin kapağını açıp, küçük çukur ta- bağa köpükler alıyor. Çabucak çabucak patates, kereviz ayıklıyor, so- ğanların kabuğunu soyuyor, havuçlan bıçakla in- ce ince kazıyor, konserve kutusundan bezelye çı- kanyor, hepsini tenceredeki haşlama ete ekliyor, bi- raz daha 'musluk suyu' koyuyor, sonra maydanoz hem de saplarıyla... Bu 'haşlama' eti az olduğundan, Ali'lerin evin- de 'haşlama çorbası' adıyla yeniliyor, daha dog- rusu içiliyor. Tek tencerede çarçabuk yapılmış haş- lama çorbasını, biz üç arkadaş, o gün nasıl iştah- la içmiştik. Sinemaya gidecektik. Anjelik oynuyor- du... Nedense Ahmet Muhip Dıranasın dizeleri: "Ey unutuş! kapat artık pencereni. "<•••) . . "Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni." Takvimde İz Bırakan: " •' "Demek siz de bıliyorsunuz acıklı öyküsünü. Çok sevdi. Aşkı, hani o kitaplarda anlatılan aşklar gi- bjydi. Anlatmayı bilmeli de anlatmalı..." Zehra Ünüvar, Cih/eli Kahve, Bilgi Yayınevı, 1998. Troya belgeseli hazmlanıyor • Kültür Servisi - Geçen ay UNESCO'nun dünya kültür miraslan listesine alınarak Uluslararası Banş Parkı ilan edilen efsanevi Troya kentini ve tarihini anlatacak belgeselin hazırlıklanna başlandı. Homeros'un dilinden efsaneleşen ve ünlü Troya Savaşı'na sahne olan antik kent. 1988 yılından bu yana Tübingen Oniversitesi öncülüğünde uluslararası birekip tarafından kazılıyor. Bugüne dek birçok ülkenin belgesel teklifini geri çeviren kazı başkanı Prof. Manfred Korfrnann, yıllar sonra ilk kez genç bir Türk ekibine onay verdi. Yönehnenliğini Serdar Günbılen'in yapacağı projenin danışmanhğını Özgen Acar. Troya konusunda danışmanhğını ise Manfred Korfmann üstlenecek. İstanbul dünyanın en güzel • Kültür Servisi - İstanbul Fransız Kültür Merkezı ocak ayı etkinlikleri kapsamında bugün Bernard Faucon, yüze yakın Türk gençle Ortaköy'de fotoğraf çekecek. 'tstanbul Dünyanın En güzel Geçidi' başlıklı fotoğraf günü sonunda elde edilen - fotoğraflar perşembe gününden itibaren Kemancı Kültür Merkezi'nde sergilenmeye başlanacak. 6 Şubat'a dek sürecek olan sergide yer alacak fotoğraflan Faucon seçecek. 16 farklı ülkeden gençlerin fotoğraflannın yer aldığı 'Gençliğımin En Güzel Günü' final sergisi, hazırlanacak bir katalogla birlikte fotoğraf ayı etkinlikleri çerçev esinde Kasım 2000 boyunca Paris'teki Maison Europeenne de la Photographie"de sergilenecek. Sergi 1 Ocak 2001 tarihinden itibaren Fransa dışındaki 15 ülkeyi - gezecek. Petpucciani'nin cenazesi cuma günü • Kültür Servisi - Geçen çarşamba günü Nevv York'ta akciğer enfeksiyonu nedeniyle kaldınldığı hastanede aramızdan aynlan Fransız caz piyanisti ve besteci Michel Petrucciani'nin cenazesi cuma günü Paris'te gerçekleşecek. 36 yaşında ölen Petrucciani, Saint-Roch Kılisesi'nde düzenlenecek törenin ardından Pere Lachaise Mezarlıgı'na gömülecek. '
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle