Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9 EYLÜL 1998 ÇARŞAMI
12 KULTUR
55. ULUSLARARASI VENEDİK FİLM FESTÎVALİ
Dünyane kadarküçük...
VECDJ SAYAR
\"ENEDİK - Dünyanın en eski film
festivalı Venedık. Felice Laudadio'nun
yönetımınde sıkı bır programla çıktı
sinema dünyasının karşısına. Program-
da 57'sı dünya prömıyen olan 80 ko-
nulu fılm. 20 kısa film ve 20 \ ideo fil-
mi ve ilk kez bır "Film Pazan" yeralı-
yor.
Çok sayıda ustanın yanı sıra yeni
isimlere de yer \eren programda şu ana
dek Venedik'te karşımıza çıkan en gü-
zel siirpnz bır Türk yönetmeninin im-
zasını taşıyor. Almanya'da sinema oku-
yan ve ılk filmi ıse San Sebasöan 'da ödül
kazanan YılmazArslan henüz otuz ya-
şındaçiçeğı bumundabiryönetmen. Ve-
nedik'te yarışma dışı bölümde izledi-
ğimız "Yara"da, Alman kültürü ile
Türk kültürü arasında sıkışmış üçün-
cü kuşağın kımlık sorununu irdelıyor.
Ve pek çok yönetmenimizin ele aldığı
bu konu>a "içerden" ve taze bir bakış
getirerek seyirciyi etkilemeyi başanyor.
'Yara' için beş yü mücadele
Almanva'da yaşayan babasından ve
Türkiye'de yenıden evlenmiş annesin-
den ayn. amcasının evinde yaşamak
zorunda kalan ve >eniden çocukluğu-
nu geçırdiği Almanya'ya gitmek özle-
mi ile yanıp tutuşan % e ev den kaçan Hül-
ya'nın öyküsünü anlatıyor yönetmen.
Bu kaçış sırasında türlü sorunlarla kar-
şılaşan. bu arada tımarhaneye kapatı-
lan genç kadının seçimini "vatan ha-
inliği'" ile suçlayanlar, hatta filmin Al-
manya'ya yaranmak için yapıldığını
söyleyenler çıkacaktır. Kanımca, ya-
kından tanıdıgı insanların dünyasını
anlatırken. duygulannı
a
sansürsüz"bir
biçimde yansıtabilmesi yönetmen için
olumlu bir puan.
Genç yetenek Yelda Reynaud'nun
büyük birbaşan ılecanlandırdığı Hül-
ya'nın
u
seçim"ını tartışmak yerine. onu
bu seçime yönelten gerçekleri tartışmak
çok daha doğru olmaz mı? Belli ki. tı-
marhaneyi bir metafor olarak kullanı-
yor Arslan. Haklı mı. haksız mı oldu-
ğunu tartışmak yerine, düşüncesiru "na-
sıT aktardığını tartışmakta yarar var.
Üstelik, Almanya ile Türkiye ara-
sında seçim yapmak durumunda ka-
lan gençlenmizden yüzde kaçı ülkesi-
ni tercih ediyor acaba? Hele bir de söz
konusu genç kadın. üikesinde annesi da-
enedik'te
karşımıza çıkan en
güzel sürpriz
"Yara"da,
yönetmen Yılmaz
Arslan, Alman
kültürü ile Türk
kültürü arasında
sıkışmış üçüncü
kuşağın kımlik
sorununu irdeliyor.
Jurgen Jurges'in
görüntülerinin,
Rabih Abu
Khalil'in
müziğinin yanı
sıra Yelda
Reynaud'yla çok
iyi bir diyalog
kuran Nur Sürer'in
usta işi
oyunculuğunun
altını çizmek
gerekli.
hil hemen herkes tarafindan dışlanmış-
sa ve başından bir de tımarhane dene-
yimi geçmişse, bu seçimini nasıl yadır-
gayabiliriz?
Arslan'ın gerek Türkiye'yi ve Türk
insanını, gerekse Almanya'yi ve Al-
man ınsanını betimlerken klişelerden
kaçınmaya çalıştığı, bunu da büyük öl-
çüde başardığı söylenebilir. Polislerin,
doktorlann hiçbiri "kötü" insanlar de-
ğil, sorun tümüyle baskıcı olan sıste-
min kendisinde diyor yönetmen (Bu
arada yönetmeni hiç tanımadığımızı,
kendisi ile karşılaşma fırsatı olursa
onun düşüncelerinı de aynca yansıt-
maya çalışacağımızı belirtelim).
Festival kataloğundakı kısa metin-
de, "Şeytanla dans etmeye ve gizlice ge-
linini baştan çıkannaya çahştun" diye
açıklıyor çabasını Arslan. "Yara">ı
çekmek için beş yıllık bır mücadele
verdiğini anlattıktan sonra, "Keşkeben
de başkalan gibi dünyanın bir köşesin-
de kravatütülemeyi başarabilsey dim!"
diyor. Filmi yapma gerekçesini ıse ^an-
larüğı insanlara duyduğu büyûk sev-
gi" ile açıklıyor. Evet, filmden kahra-
manımızı ve çe\Tesindeki insanlan se-
verek çıkıyoruz. Bu yüzden Türk düş-
manı bır fılm değıl bu. Tam tersine ü)-
kesi için kaygı duyan, yüreği sevgi do-
lu bir genç insanm filmi.
Kuşkusuz, bazı zaaflan da var filmin.
Örneğin, düş -daha doğrusu kâbus-
sahneleri (Ah, bu Türk yönetmenlerin
düş sahnelerine duyduklan zaafl) hiç
olmasaydı filmin bütünlüğü çok daha
sağlam olurdu. Sonra, tımarhane bölü-
münün gereksiz biçimde uzun tutul-
ması... Ama, genelde başanlı bir film
"Yara"; söyleyecek sözü olan, duyar-
lı bir film ve belki de en önemlisı Ars-
lan'ın sinema dilinin yetkinligı.
Yılmaz Arslan'ın başansında. Jur-
gen Jurges'ın görüntülerinin, Rabih
Abu Khalil'in müziğinin yanı sıra tüm
oyuncu kadrosunun da payı büyük. Yrf-
da Reynaud'yla çok iyi bir diyalog ku-
ran Nur Sürer'in usta işi oyunculuğu-
nun altını çizmem gerekli. Füsun De-
mirel, Özay Fecht, HaHI Ergün. Nec-
mettin Çobanoğlu da bu başanlı takı-
mın diğer üyeleri. Bu ısimierin hepsi
de uluslararası projelerde sıkça rol ve-
rilen, uluslararası film piyasasına "aşi-
na" yüzler. Türk sinemasının dünyaya
açılımı, zor koşullar altında olsa da sü-
rüyor. Bu süreçte, Almanya'da yetişen
genç yönetmenJerimizin önemlı bır rol
üstleneceğinin işaretleri görülmeye baş-
landı. Umanm, piyasamız onlan dış-
lamak yerine, bağnna basmayı seçer...
"Yara"nın en güzel sahnelerinden
birinde, karşısına çıkan kukJa(cı), "Dün-
ya ne kadar büyük" dıye sorar Hül-
ya'ya. O da ellerini açarak, "Bu kadar"
diye işaret eder. "Hayır" der kukla,
"Dünya aslında şu benim içine sıgdığım
çanta kadar küçük..."
Yaşam bir yolculuktur
Bizim için en güzel sürpriz "Yara"
idi ama, kuşkusuz daha iyi filmler de
Jzledik Venedik'te. Örnsşğin, yıllann..
eskitemediği "bir sinemâcı Eric Roh-
mer'in "Sonbahar Masalı". Kanımca
şu ana dek izlediğimiz en başanlı film.
Her zamanki gibi genç, taptaze bir si-
nema, yepyeni yüzler, yaşamın kendi
kadar gerçek karakterler ve inandıncı
ilişkiler... Rohmer, yaşama, aşka inan-
cını sürdürüyor. Kahramanlan gene
yalnız kadmlar, yalnız erkekler. Ozel-
İikJe de, hayatlannın sonbahanna yak-
laşan. ama yürekleri hâlâ kıpır kıpır in-
saniar... Bıtip tükenmek bilmeyen aşk
arayışlan, düş kınklıklan, yeni heye-
canlar...
"Yaşam bir yolculuktur" diyor Roh-
mer ve büfün zorlukianna karşm aşkı
aramaktan vazgeçmemeyi öğütlüyor
ınsanlara.
Filmin son tümcesi, filmin ve belki
de Rohmer'in tüm filmografisinin öze-
ti: "İyi yolculuklar çocuklar!"
Sinema sanatında yalınJıgı bu dere-
ce yetkin biçimde kullanan, gerçekli-
ğe bu derece yaklaşabilen sinemacıla-
nn sayısı ne kadar azdır. Yaşamı, tüm
hafifliği, tüm güzelligi içinde yakalı-
yor yönetmen. Bir kelebeğin kanatla-
nnı tutarcasına, incitmeden, sevgiyle.
fşte, "has* sinema...
Iran'dan bir dost, Muhsin Makmal-
baf da bir ucundan yakalamaya çalışı-
yor yaşamı. "SessJzlik", yönetmenin
en iyilerinden bin degilse de, gene de
güzel bir film. Kör bir çocugun gözle-
rinden dünyayı anlatıyor Makmalbaf.
Mekân olarak, Tacikistan'ın küçük bir
kentini seçmiş bu kez. Belki de, daha
çok pratik nedenlerle. Iran'da anlatama-
yacagı bazı şeyleri orada daha kolay an-
latıyor. KahramanımızHurşit'in karşı-
sına aşk şarkılan söyleyen bir müzis-
yen çıkar bir gün. Ondan çok etkilenen
Hurşit, izini kaybettigi bu müzisyenin
peşinden gider. Ya da, kendi "iç se-
si"ninpeşinden...
Öyküyü anlatmanın fazla bir anlamı
yok, çünkü her zamanki gibi görsel bir
şiirMakmaJbaf'ın filmi. Ama, sanki bi-
raz aceleye gelmiş bir şiir. Keşke, se-
naryo üzerinde daha çok çalışabilsey-
di. Gene de, Iran toplumu -ve belki onu
örnek almayı düşleyenler- için önem-
li şeyler söylüyor Makmalbaf. Dün'e
ya da yann'a takılmaksızın, bugünü
yaşamanın öneminden söz açıyor. İn-
sanların tüm bekJentilerinin ölümden
sonraki yaşama kilitlendiği bir toplu-
ma Hayyam'ın sözcüklen ile sesleni-
yor:" Dünyada en önemli şey >-aşamdır.
Ve yaşam, şimdiki zaman dcmekrir".
'Cumhuriyet 'in bilge mimarı' Prof. Sedad Hakkı Eldem 7 10yıl önceyitirmiştik...
Mimarlıkta 'ulusalkimliğin'direnişçisiydi
OKTAY EKTJVCİ
• Cumhuriyet'in "Batı Uygarlığı" ile olan
yakınlaşmasını mimarhk alanına da "ulusal kültüre
bağlı bir aydınlanma bilinci içinde" taşıma mücadelesi
veren Sedad Hakkı Eldem, 7 Eylül 1988'de öldüğünde
sadece bir bilge hoca olarak değil, tarihsel birikimlere
saygının çağdaş yorumcusu olarak da zengin bir
birikimi bizlere armağan etmişti...
hoca olmanın çok ötesıne taşıyan
ve O'na hemen her yönüyle bir
"yol gösterici" ve "esin kayna-
ğı" kimligiyle bütünleşmiş "bil-
ge" bir mimar-düşünür özelligı
kazandıran sanatçı kişiliginin te-
melinde, hiç kuşkusuz derin bir
"yurt sevgisi'' ve köklü bir "aj-
dinlanma bilinci" vardı.
Yurt sevgisi, bu toprakJarda v e
özellikle de çok sevdigi İstan-
bui'da tarihten gelen zengin uy-
garlık kazanımlannm "çağdaş
Türkiye mimariığına'' da evren-
sel bir saygınlık ve güçlü bir "ulu-
sal karakter" olarak yansıtılma-
sı yönündeki ısrarlı ve bilimsel
çabalannın bir anlamda maya-
sıydı.
Aydınlanma bilinci ise tarihe
Cumhuriyefin 75. yılı nedeniy-
le düzenlenen etkinliklerin yo-
ğunlaştığıbirdönemde 1923 son-
rası mimarlığımızın tarüşınasız en
önemli ısimlennden Sedad Hak-
kı Eldem i de 10. ölüm yıldönü-
münde anıvoruz. Hem bızim ku-
şağın hem de "hocalanmızın ho-
cası"olan Prof. Sedad H. Eldem.
7 Eylül 1988 günü 80 yaşınday-
ken aramızdan aynldığvnda, "uhı-
sal mimarhk kavgamızın" tarihe
geçen çaba ve birikimlerini de
yine bizlere \e gelecek kuşakla-
ra eşi bulunmaz bir "kültür aa-
raa" olarak bırakmıştı...
Sedad Hakkı Eldem'i herhan-
gi bir mimar ya da herhangi bir
Yıl 1986, Arahk avı... Sedad Bey, ölümünden kısa bir süre önce,
eündekalemiyleçahşma masasında™ (Fotoğraf: UĞ LJR G UNYUZ)
olan bu kültür bağlılıgı içinde
O'nu "tutucu" olmaktan kurta-
nyor ve geçmişe gözü kapalı bir
biçimde öykünmek yenne. aynı
geçmişın sanat ve yaratıcılık de-
gerlerine sahip çıkarak geleceği
de kimlikli ve kişilikli kılma > ö-
nünde bu degerleri "bilimsd bir
birikime" dönüştürmeyi sağlı-
yordu...
Nitekim. henüz iki yıllık genç
bir mimarlık asistanıyken. daha
1934% ıhnda GüzelSanaüar Aka-
demisi'nde başlattığı "Milli Mi-
mari Semineri'* çalışmalannın
amacı da işte bu duygu ve düşün-
celeri)le belirlenmişti. "Cum-
huriyet Türkiyesi", çağdaş uy-
garlığı yakalayabilmek için "Ba-
n"nın felsefe, bilım ve hukuk
alanındaki ilerlemelerini de ku-
caklamak çabası içindeydi. Ne
var ki bu çabalar özellikle kültür,
sanat ve mimarlıkta Türkiye'nin
zengin tarihinden gelen birikim-
lerini yadsıyan ve ulusal kimli-
ği yok edicı bir "Ban taklitçüigi-
ne"asla yol açmamalıydı. Zaten
aynı Batı da kendi özgün deger-
Ierini "koruyarak" uygarlık ala-
nındaki gelişmesıni bir tür "kül-
türel güvenceye" bağlamamış
mıydı?..
Sedad Hakkı Eldem'in işte bu
tarihsel çabası. ilerleyen yıllarda
Türkiye'ye ne jazık ki dal budak
salan ve hatta egemen olan "kül-
tür yoksunu rantyapılaşmasma"
karşı Cumhuriyet'ın aydınlan-
macı ılkelerinin mimariık ala-
nındaki "direnişine" dönüştü.
Birçok öğrencisi ve O'ndan et-
kilenen birçok mimar bu direni-
şe kendi duyarlılık ölçüleri için-
de katılmış olsalar bile, ülkeyi
Boğaziçi'nin hüzünlü sevdalısıydı...
19O8'de tstanbul'da doğan Sedad H.
Eldem, diplomat olan babası Atişanza-
de fsmail Hakkı Bey'in görevleri nede-
niyle ilk v e orta öğrenimini Cenevre ve
Münih'te yaptı. Türk müzeciliğinin ön-
deri Osman Hamdi Bey dayısıydı ve
yeğeni Sedad'ı kendi kurmuş olduğu
Sanayi-i Nefîse Mektebi'nin (sonraki
Güzel Sanatlar Akademisi ve şimdiki
Mimar Sinan Üniversitesi) Mimarhk
Bölümü'nde okumaya teşvik etmişti.
1924'te girdigi bu okuldan 1928'de bi-
rincilikle mezun olan S. H. Eldem, Pa-
ris ve Beriin'de ilk mesleki pratikierini
yaşadıktan sonra Ankara'da Cumhuri-
yet döneminin ilk yapılanru tasarlayan
mimar Mongeri'nin yanında çalıştı.
1932'de asistan olarak girdiği Akade-
rrü'de de 1934'te "Milli Minıari Semi-
neri"ni başlattı ve 1978"de emekli olun-
caya dek aynı çizgide hocahğını sür-
dürdü...
1983 te Kültür Bakanhğı Büyük Sa-
nat Ödülü'nü alan Sedad H. Eldem özel-
likle Boğaziçi konusunda hem çok du-
yarlıydı hem de Boğazici'ndeki tarih-
sel geçmişi belgeleyen en önemli kay-
nak kitaplan bizlere kazandırdı. Bunlar-
dan "Bc^aziçi YahJan'' adlı kitabın yi-
ne Sedad H. Eldem'in imzasuıı taşıyan
şu "önsözü" de daha 1979yıhndan bu-
günleri görebilen bir Istanbul sevdah-
sınınadeta "de^şendünva" karşısında-
ki serzenişlerini yansıtıyor:
"tstanbul'da büyük biryerleşme akt-
mı şehircilik dengesini altüst etti; bun-
dan Boğaz da etkilendi.
Zevksiz, oranttsız, gelir getirici ve
Sedad H. Eldem, Boğaziçfndeki 1980'lerde başlayan bu görüntûleri 1970'lerde
görmüş ve kitabının önsözüyle uyarmtşû...
spekülatifyapüarm yanı sıra Boğaz 'a
bakan bütün sırtvetepelereyaydmışge-
cekondular kalan son yeşillikleri de
yok etmeye başladı.
Bunlardan başka kent hayatma tama-
men yabancı bir tabakanın yerleşmesi
arta kalan pek az şeyi deyıkıpyok etti.
Politikyapı buyıkımın durdurulma-
sınayardımcı olamadu Tam tersinege-
cekondu denilen konutlarsiyasiyaünm
konusu haline dönüştürüldü. Ne bir
kültürkuruluşu, neplanlama. ne de ida-
ri merci bufelaketi önleyecek veya sı-
mrlayacak kudreti bulamadu
Önümüzdekiyıllardabirkaçthariç ço-
ğu yalıların yok olacaklannı tahmin
etmek zor değildir. Baştboş birşehiries-
me neticesinde Boğaziçi 'ninyalüarın-
dan başka bütün eski köy ve SİTgö-
rüntülerini de kaybedeceği kesindir.
Böylece biricik ve efsanevigüzelligi ile
dünya tarih ve literatüründe yer almış
olan Boğaziçi sadece bir hatıradan iba-
ret kalacaktır."
Sedad H. ELDEM
Boğaziçi Anılan, 1979
giderek "imar yağmasırun" ba-
tağına saplayan politikalar, ta-
rihten esinlenmek şöyle dursun,
kültür mirası niteliğindeki yapı-
lann bileyıkılarak yerine kimlik-
siz ve kişiliksiz (Batı 'da da örne-
ği hiç olmayan) apartmanlann
dikilmesini "çağdaşlaşma" (!)
söylemiyle topluma yutturmaya
başladılar.
Düşünün ki yine Sedad Hak-
kı Eldem'in Dolmabahçe Sara-
yı arkasındaki tarihi bahçeyi yıl-
larca süsleyen ünlü "TaşhkKah-
>esi" binası da işte böylesine gö-
zünü rant bürümüş bir sözde mo-
dern mimarhk ürünü olan Swiss
Otel'in inşa edilebilmesi için yı-
kılmıştı. Unkapanı-Saraçhane
arasında, Atarürk Bulvan üze-
rinde •'ZevTekevieriyte" mükem-
mel bir peyzaj bütünselligi ve
kültürel uyum gösterecek biçim-
de tasarladığı "SSKİhtiyarnkSi-
gortaa BinalarT da egerj 986 "da-
kı Ağa Han Mimarlık Ödülü 'nü
almasaydı. belki de şu özelleştir-
me salgını içinde üzerine kat çı-
kılabirir, hattadaha yüksek birbi-
na dikmek için yeni projeler bi-
le gündeme getirilebilirdi...
Prof. Doğan Kuban, ölümü-
nün 7. yılı nedeniyle 7 Eylül 1995
tarihli Cıımhuriyet'te yayımla-
nan yazısında Sedad H. Eldem
için şunu vurgulamış: "O'nu iz-
Ievenlerin içinde hocalannın dü-
zeyineerişen olduğunu henüz gör-
nıedim. Kuşkusuz bu, artık tü-
müyle defişmiş bir dünyada ya-
şamamızuı sonucu da oiabilir..."
İşte bu "tümüyle değişmiş"
dünya. birbakıma Cumhuriyet" in
o ilk coşkulu yıllanndaki ulusal
değerlere ve ülke zenginlikleri-
ne bağlılık bilincinin giderek
"terk edildiği'' ve Türkiye'yi ko-
rumanın değil, talan etmenin "ge-
lişme" (!) kabul edilmeye baş-
landığı şu son dönemleri tanım-
lamıyormu?..
Belki de aynı nedenle Cum-
huriyefin 75. yılı için her türlü
parlak gösteriyı yapmayı marifet
sayanlar, bu 75 yılın "kimlikli ve
onurlu bir mimarükla" yaşan-
ması yönünde bütün ömrünü ver-
miş Sedad Hakkı Eldem'i artık
akıllarına bile getirmiyorlar.
O'nun bıraktığı yapıtlar, araştır-
malar, yayınlar ve "gelenek" ise
20. yûzyîl tarihınde tıpkı kendi-
si gibi ağırbaşlı ve duygulu say-
falar olarak yenni alıyor...
DEFNE GOLGES
TURGAY FİŞEKÇİ
Öğretmenler
Kimi zaman, oradan buradan, şairierimizin yt
şamöykülerine dönüp bakıyorum. Çoğunun yaşj
mında, öğrenim yıllanndaki kimi öğretmenlerin ta
lirteyici bir yer tuttuğunu görüyorum.
Sanki biryeraltı suyu gibi genç insanın içinde al
makta olan -ve belki de hep öyle kalacak- o şi
duygusunu, hayatı ve yazını tanıyan biröğretme
çekip günyüzüne çıkarıveriyor.
Anımsadıklarımı sıralayayım burada:
Ahmet Hamdi Tanpınar, Ortıan Veli ve Okta
Rifat'ın Ankara Lisesi'nde; Halit Fahri Ozansos
Melih Cevdet Anday'ın Kadıköy Ortaokulu'nda
Zeki Ömer Defne, Rrfat llgaz'ın Cide Ortaoku
lu'nda, Ahmet Kutsi Tecer, Cahit Külebi'nin Sı
vas Lisesi'nde; Hasan Tannkut, Arif Damar'ın Ye
nikapı Ortaokulu'nda, Sabahattin Kudret Aksal
Metin Eloğlu'nun Üsküdar Sultantepe Ortaoku
lu'nda...
Vedat Günyol ve Rauf Mutluayın Taksim Ata-
türk Lisesi'nde; Behçet Necatigil'in Kabataş Li-
sesi ve Istanbul Eğitim Enstitüsü'nde yıllar boyu
yetiştirdikleri yüzlerce aydın öğrencı...
Bir de yazarlara da öğretmenlık ettiklerini söy-
leyebileceğimiz Nurullah Ataç, Sabahattin Eyu-
boğlu, Arif Dino gibi yazın dünyamızın ululan var.
Onların yanından geçip de, dünyanızın değişme-
mesi, başka bir insan olmamanız neredeyse ola-
naksız. Ataç yaşadığı sürece ne düşündüğü ilgiy-
le izlenen, ağzının içine bakılan biri oldu.
Sabahattin Eyuböğlu, çevresinde öyle bir yapı
kurdu ki, kendini geri çekip başkalarını çalışmaya,
üretmeye özendirdi. Yıllar boyu ekin ve yazın dün-
yamızdan çeşitli kimseler her pazartesi akşamı
onun evinde buluştular. Ürünler, düşünceler pay-
laşıldı, geliştirildi, çoğaltıldı. Ölümünden sonra bu
toplantılar sürdürülmeye çalışılsa da, yöneticisi ol-
mayan bir senfoni orkestrası gibi işlevsizleşip da-
ğıldı.
Arif Dino'nun etkisini anlamak için YaşarKemal
Kendini Anlatıyor adlı kitaba bakmak yeter. Bu
büyük yazanmızın yetişmesindeki payı yadsınacak
gibi değil.
Doğrusu bugün elim kalem tutuyorsa, bunu, or-
taöğrenim yıllannda bizlere okuma yazma sevgi-
si aşılayan yazın öğretmenlerim Gönül Ağabe-
yoğlu ile Sevinç Eryaşar'a borçluyum.
Günümüzde öğretmenlerle öğrenciler arasında
artık yazınsal ilişkilere rastlanmıyor. Üniversite gi-
riş sınav testlerinde başanlı olabilmek ortaöğreni-
min tek ereği durumuna geldi. Bunun sonucunda
üniversiteler dünyadan habersiz öğrencilerle dol-
du. Yüksek öğrenimdeki kültür dersleri düzeyi düş-
tü.
1980'lerden bu yana öğretmenlerin kötü eğitil-
meleri, sağ siyasal hareketlerin militanlan olmala-
n için her şey yapıldı. Bugünün öğretmeni bir yan-
dan siyasal baskıların, ötede yüz kızartıcı gelir dü-
zeyiyle yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.
Ama öğretmenlik sıradan bir uğraş değildir.
Nasıl bir hekim, en olağanüstü koşullarda insan
sağljğı için çalışmaya yeminliyse, öğretmen de"
bulunduğu yere aydınlıft ğötüren insandır. Işığıyla'
1
hem kendini hem çevresini aydınlatacaktır. Baş-
ka türlü öğretmen olunamaz.
öğretmen de, günümüzün yoz değerlerini iyice
yüklenmiş toplumun bir parçası olur, yaşamın an-
lamını yalnızca tüketim tutkusunda bulursa, gele-
cek için umutlu olmaya olanak kalmaz.
Günümüz öğretmeni, kişiliğini, görevini ve top-
lumsal sorumluluğunu bir kez daha sorgulamalı-
dır.
Forbes, eğlence dünyasmın
milyoneplerini belirledi
• kültür Servisi - Forbes dergisi, eglence ve sanat
dünyasında yılın en çok kazanan isimlerinin listesini
yayımladı. Derginin yıllık olarak yayımladığı
İistede, geçen yılın birincisi film yönetmeni Stephen
Spielberg üçüncü sıraya düşerken birinci sıraya. 225
mılyon dolarlık geliriyle ABD'li komedyen ve
televizyon yıldızı Jerry Seinfeld yükseldi. Birçok
ünlü yıldızın yer aldığı İistede rock'ın efsanevi
grubu Rolling Stones 57 milyon dolarla 12. sıradan
9. sıraya yükselirken. genç yıldız Leonardo Di
Caprio 37 milyon, Julia Roberts da 28 mılyon
dolarlık gelirleriyle geçen yıl giremedikleri "en
zengin 40" listesinde. alt basamaklarda da olsa, yer
aldılar. James Cameron 115 milyon dolarla beşınci,
Celin Dion 55 milyon dolarla on ikinci, Kevin
Costner da 41 milyon dolarla yirmi sekizinci sırada
yer aldı.
Köy Enstitiileri tiyatroda
• Kümlr Servisi - Kocaeli Bölge Tiyatrosu (KBT),
Mehmet Ba^aran'ın Köy Enstitüleri'nin yok oluşunu
konu alan 'Oğrermenimiz Acıya Sürgün' adlı
eserini tiyatroya uyarladı. Sahne gerisi de dahil olmak
üzere toplam 12 kişinin görev aldığı oyunun müzik
danışmanlıgını. Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nden
mezun olan müzik öğretmeni Ahmet Akyol yapıyor.
Mehmet Başaran'ın da Izmit'e gelerek, çalışmalannı
izleyeceği oyun, Köy Enstıtüleri'ni sahneye
taşıyan ilk oyun olma özelliğini de taşıyor.
K Ü L T Ü R # Ç İ Z Î K
K Â M İ L M A S A R A C I