17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 EYLUL1998 PAZAR 14 KULTUR Otoriteler, yanşmalarda uzmanjürinin yanında halk jürisinin de olmasından yana Halkm oyu ödiilleri dengeler CUMHUR CANBAZOĞLU Bu vıl 1 Ekim'de başlayacak olan Antalya Alnn Portakal'îa yer- Ii festivallersezonuaçılıyor. Man- zara yine aynı; film üretimi sınır- Iı olduğundan aynı isimler tüm festivalleri gezip ödül arayacak; bu arada uzmanjürilerin yapısı ve sonuçlar büyük olasılıkla yine uzun uzun tartışılacak. Aslında uzmanjüri konusu yal- nız bizim festivallerin başını ağ- ntmıyor; son Venedik Festivalı'nde jürinin 'taraflı' davrandığı konu- sunda basının ağıreleştirilerde bu- lunması. festivalin yönetmeni Fe- lice Laudadio'nun görev i bırakır- ken tüm ödüllerin iptal edilip hal- kın oyuna başvurulmasını isteme- si, Avrupa sinemasının gündemi- ne veniden halk jürisi kavramını soktu. Bizde de uzmanjürilerin duru- mu sürekli tartışma konusu. An- talya, sinema kuruluşlanndan tem- sılci isti>or, kuruluşların gönder- dığı ısımlerlejürisini oluşturuyor; ancak temsilci. her zaman uzman kişi anlamına gelmivor. Ankara ise beş kişilik jüriyle, aralannda kurgıı, film müziği gibi birçok teknik dalda ödüle layık isim an- yor. tstanbul'da ise bazen sinema sanatındaki gelişmelere pek ya- kın olmasa da imajı sağlam isim- ler jüride görülebiliyor... Halk jünsınin Türkıye'deki si- nema festivallenne ne gibı getiri- si ve götürüsü olabileceğini tartış- manın bizce tam sırası. Bu sorun- lara halk jürisi çare olabilirmi ya da halk, salonun çıkışına koyula- cak kutuya oyunu atarak en ıyile- ri saptayabilir mi? 18. yaşına ba- san ve sinefillerin festivali oMu- g\mu söyleyen Uluslararası lstan- bul Festivali"nin, seyircisinin de- neyimıne başv urmasının zamanı geldi mı? Bızim festivaller uzman jürinin yaruna bır de halk ödülü ko- yarak dengeyi sağlayabilır mi? Bu sorulara sinema eleştirmenleri, si- nema yönetmeni \e festival yö- neticileriyle yanıt aradık: ATİLLA DORSAY (sinemaeleş- tirmeni) Öncelıkle. jün oluştur- ma ölçütlerini daha sağlıklı hale getirip o jürilerin verdikleri ka- rarlara halkm saygı duyması sağ- lanmalı diye düşünüvorum. Yan- hş jüriler yerine halk jünleri kul- lanılmalı mı? Bunu planlayan bir etkınliğın kendi seyircisini tanıma- sı. onun da ötesinde oluşturması gerekiyor. Halk soyut bir kavram. o etkınlık yıllardır bellı bır seyır- cı kesımıyle kültür alışverişine girmişse, belli ölçüde eğitmiş, bi- linçlendirmiş ve çağdaş. kılmışsa o zaman gen dönüp verdiklerini almaya. halktan birjüri oluşması- nı talep etmeye hakkı vardır. An- cak durum böyle değılse. bir uz- manlık konusu olan sanat dalında sağlıklı kararlarbeklemenin, halk jünsinde ısraretmenın faydası ola- cağını sanmıyorum. Bu açıdan ts- tanbul'da halk jürisi olabilır, yıl- lardır oluşturduklan birsinefil ke- simi var. Halk hiçbir konuda tam anlamıyla uzman olmaz zaten. bır mesleğin çok sevdalılan dışmda bu beklenemez de... Bütün festival- ler içın şunu önerebılınm. halkın düzeyı konusunda şüpheler varsa belli bır dönem özel jürinin yanı sıra bır de halk ödülü verilmesine taraftanm. Farklı boyut getirebilir ZEKİ DEMİRKUBUZ (film yönetmeni): Bu konu kesinlikle tartışılmalı; epey bır ödül almış olmama rağmen hiçbir festıval- den adalet duygusuyla aynlma- dım. Bana bazı ödülîenn verildi- ğı halde bunlann çogunun veril- mek istenmediğini duvdum. Tür- kiye'nin siyasetine benziyor jün durumlan, oradan ahlak olarak çokça nasibini almış. Oysa jürinin olduğu yerde adalet duygusu adı- na üstlenilen sorumluluğu göremi- yorum. Çözüm konusunda böyle bir yapıdan nasıl doğru bir şey çı- karbılemiyorum. Halkjürilerinin uzman jünnın yennı alabıleceği- ni de düşünmüyorum, çünkü ay- nı ahlaktan besleniyorlar sonuçta. Ancak yurtdışı festivallerindeki gibi halk ödülü konulabilir. bu iki jüri zamanla birbirlerini etkileye- bilir ve bır derece polemik önle- nebilir. MAHMUT TALl ÖNGÖREN (Ankara Uluslararası Film Festi- vali Yönetmeni): On yıldır bütün yanşmalarda jünlerin uzman kı- şilerden oluşmasını ve birbirleri- ni tamamlamasıni amaçladık, bun- dan da pişman olmadık. Genel- likle sonuçlar tartışma yaratsa da bellı bir düzey tutturuldu. Bu de- mek değil kı halk jürisıne karşı- yız. onu da düşünebiliriz. Anka- estivaller sezonu başlarken uzman jürilerin yapısı ve sonuçlar büyük bir olasılıkla yine uzun uzun tartışılacak. Biz de Avrupa sinemasında yeniden gündeme gelen halk jürisi uygulamasının Türkiye'de yapılıp yapılmayacağını araştırdık. ra'da çoğu uzmanlık gerektiren yirmiye yakın ödülümüz var. halk bunlardan, örneğın oyuncu ve film kategorilerinde görüş açıklayabi- lir, popülist anlayış tehlikesi her za- man var olsâ da... SUNGL ÇAPAN (sinema eleş- tirmeni): Halk jürisinin festıvale renk kattığına inanıyorum, ancak son tahlilde uzman jüriyle bir tu- tulmasını onaylamıyorum. Halkın bakışıyla uzmanın bakışı arasın- da her zaman fark vardır. Halk jü- risinin vereceği ödül fılme. festı- vale popülerlik kazandırabilir; za- ten Venedik. Cannes gibi festival- lerde de halk jürileri var, gençlik ödiilleri gibi fazla uzmanlık gerek- tirmeyen kararlar veriyorlar. An- cak. sinema festivallenndeki jüri- lenn işi çok ağır ve seçmek çok zor bır iş. Jün üyelerıni belırlerken bizde de dışanda da dost-ahbap iliş- kisinin ortaya çıkması bu gerçeği değiştirmiyor. HÜLYA UÇANSU (Uluslara- rası tstanbul Film Festivali Yönet- meni): Genelde festivaller, özelde film festivalleri mümkün olduğu kadar ilgili izleyici kitlesinin ka- tılımım sağlamak amacıyla yapı- - lıyor. Bunlann bünyesinde yanş- malar düzenlendiği zaman heye- can ve renk geliyor festivale. Bi- zim festivalde olduğu gibi birçok festivalde uzmanlardan oluşanjü- riler değerlendiriyor filmleri, an- cak birçok festivalde halk jürileri de var. Ben kavTam olarak bu jü- rilere karşı değilim, hatta 18. ya- şını kutlayacak fstanbul Festiva- li'nin böyle bir kavramla karşı kar- şıya gelmesinin zamanıdır diye düşünüyorum. Ancak tabii ki bu kurumsal bir karar. Festivalimi- zin 17 yılda geliştirmiş olduğu iz- leyıcı profilinin çok popülist bir yaklaşım içinde olacağım zannet- miyorum. Halkjürisi farklı birbo- yut getirip yanşma fılmlerine il- giyi arttırabilir. Bizim izleyicimiz bu güveni hak ediyor. NALAN CEBECİ (Uluslarara- sı Antalya Film Festivali Yönetme- ni): Jürilerde profesyonellık önem- li, ama pratikte birjürinin karany- la dığerininki hiç birbirininkini tutmuyor ve sonuçta kişisel beğe- ni ağırbasıyor. Dolayısıyla halkjü- risi de uzmanjüriye yakın karar ve- rebilir, diye düşünüyorum. Böyle bır durumda iki jüriye de yer ver- mek en uygun karar. sanınm. Hat- ta yerli yanşmalar için halk jürisi tek başına uygun olabilir. Ancak uluslararası yanşmada belirli öl- çülere uyuyoruz. Örneğin ulusla- rarası film yapımcılan derneği FYAPF Internationaljürinin yüz- de 40'ının yerel, yüzde 60'ının yurtdışmdan gelmesmı, bu kişi- lerin de sinema alanındaki pro- fesyonellerden oluşmasını istiyor. Bunu yapmazsak festivali ulusla- rarası standartta kabul etmiyorlar. film göndermiyorlar yanşmaya. •ondra'da Donmar Warehouse Tiyatrosu'nda 'The Blue Rooırf adlı oyunda rol alan Nicole Kidman, Ingiliz basınından olumlu eleştiriler aldı. Kidman, rol arkadaşı Iain Glen ile. Nicole Kidman, tiyatro sahnesinde de başanlı Kültür Servisi - Avustralva kökenli sinema oyuncusu NicoleKidman. Lond- ra'dakı Donmar VVarehouse Tiyatro- su'nda rol aldığı 'The Blue Room' oyu- nundaki performansıyla büyük beğeni topluyor. Kidman, Avustralyalı oyun >azan ArthurSchnitzler'ın 'La Ronde' adlı erotik yapıtından David Hare tara- fından sahnev e uyarlanan ve Sam Men- des tarafından yönetilen oyundakı ro- lüv le Ingiliz basınından olumlu eleşti- nleralıyor. The Guardian gazetesı, "Evet Kid- man tivatro oyunculuğu da yapabili- yor"' ifadesıne yer verirken Daih' Mail gazetesi de "Kidman. To Die For ve Dead Calmfilmlerindekiüstün başan- sını sahnede de sergiledi. GüzelKği ka- dar yeteneği de hayranlık uyandınTOr" şeklınde olumlu bir eleştın getirdı genç oyuncuya. Daily Mail'in yorumunda. Kidman'ın tiyatro sahnesinde hiç du- raksamadığı \ e bir sanatçının başansı- nın anahtan sayılan ses tonlanndaki değışikliklerde hiç hata yapmadığı be- lirtiliyordu. Şehvetin pençesindeki er- kek ve kadınlann kalpsizliğinı anlatan 10 dramatik diyalogdan oluşan The Blue Rooırfda Kidman'a Iain Glen rol arkadaşlığı ediyor. Aşıklardan hiçbıri bir papatyanın masumiyetini taşımasa da oyun bir paparya demeti gibi geliyor in- sana. Bır fahişe ve asker arasında ya- şanan ılişkiyle başlayan oyun. aynı fa- hişenin bir kontla girdiği ilişkiyle sona eriyor. The Blue Room, yüzyılın ilk ya- nsında \iyana toplumunun yapısına ışık tutuvor. Oyunun yazan Schnitzler, Viyanalı bir Yahudiydi ve tıpkı Çehov gibı o da tıp eğitimi almıştı. Cinsellik üzerine yazarken konuya bir doktor gibi eğili- yordu. Ona göre seks. insanın en kötü yanlannı ortaya çıkaran bir güçtü ve aşkla da hiçbir ilgisi yoktu. Orijinal adı La Ronde olan oyun ilk kez 1921 yılında Viyana'da sahnelen- diğinde. tiyatro. polis tarafından kapa- tılmıştı. La Ronde, müstehcenlik ve edebe aykınlık suçlamalanyla mahke- mede yargılandı. Amaç, izleyiciyi oyu- nun utanmazlığmdan çok. satır arala- nndaki gerçekten korumaktı. Olaylar- dan sonra Schnitzler. La Ronde'un bir daha sahnelenmemesi gerektiğine ka- rar verdı. \Iax Ophuls. oyunu 1950 yı- lında 'Reigen to La Ronde' adıyla sine- maya aktardı. Başrollenni Jean-LouB Barraultla SimoneSignoret"nin paylaş- tığı film. oyunun birebir uyarlaması de- ğildi. Daha sonra RSC. Shared Expe- rience ve Rc^al Ballet de oyunun fark- lı versıyonlannı gerçekleştirdiler. Yönetmen Mendes, ıçınde yaşadığı- mız jüzyılın son dönemiyle örtüştüğü ıçin bu oyunla ılgılendiğini söylüyor. Mendes, çokeşliliğin, 1900'lerinbaşın- da değil. ama şimdilerde ortak bir eği- lim haline geldiğini düşünüyor. La Ron- de'u sahnelemeye karar veren Mendes. oyunu günümüze uyarlaması ıçin Ha- rele birlikte çahşmış. Mendes, oyunun yeni halinden biçim anlamında mem- nun kaldığım. ancak içeriğinin bir par- ça değiştığini belirtiyor. Hare ise "Bir yazara sadık kalabilmek için ondan bi- razuzaklaşmakgerekir" sözleriyle gö- rüşlerinı dile getıriyor. Hare'in versiyonu, oyunun orijinalı- ne pek çok güzellik kazandırmış. Ba- kış açısını ve espri anlayışım muhafa- za ederken oyuna duygusal bir derin- lik vermiş Hare. Karakterleri zamanın gerçekliği içinde yeniden canlandır- mış, güncelleştirmiş. Hare, bugün izle- yiciye anlamsız gelebilecek karakterle- ri de oyundan çıkarmış ya da yenileriy- ledeğiştirmiş. Örneğın birodahizmet- çisinin yerine bebek bakıcısı yerleştir- miş, Schnitzler'ın oyunundaki bir işsi- ze iş vermiş. Hare'm karakterleri ara- sında bir şoför v e bir politikacı da var. Mendes oyunu bır arayış olarak ni- telendiriyor, hiçbirzaman bulunamaya- cak bir yanıtın arayışı... Hare ise oyu- nun işlevsel bır yanı olduğunu belirti- yor: "Seksüdgeçrnişimizçeşitlihatalar- la doludur: Yanlış insanla. vanlış neden- le sev işmek... Bir an önce işimizi bitirip odadan çıkmak için sabırsızlanınz... Ama doğru olanı da ancakbu yollardan geçerek bulabiliriz." Yîtikyazam ve cımhıra övgü Edebiyatprofesörü John Bayley, 45 yılı paylaştığı Iris Murdoch 'un yaşamını anlatan bir kitap yazdı Kültür Servisi - Edebiyat profesörü John Bayley, eşi. felsefeci yazar irisMur- docha ithafen 'Iris, A Memoir of Iris Murdoch' adlı bir kitap ya\ ımladı. 'Ge- ri gelmenıek üzere yitip gitmiş anlar, anı- , lar' anlamına gelen 'memoirs' sözcüğü ise Bayley'in anlattığı aşk öyküsüne iliş- kin en hassas noktayı özetliyor adeta. Şü- kürler olsun ki Murdoch hâlâ hayatta. ancak Alzheimer hastalığının pençesin- de o artık yaşayan bir ölü. Belleğini ta- mamen yitiren Murdoch. bugün işlev siz ve yolunu bulamaz durumda. Yazdığı 27 büyüleyıci roman hakkında ise hiçbir fikri yok. Hastalığın ilk belirtileri. Murdoch'un verdiği bir ders sırasında ortaya çıkmış. Birden kullanacağı kelımeleri bulamadı- ğını hissetmiş Murdoch ve bunun üzeri- ne hemen bir doktor çağnlmış. Doktor hiç- bir ipucu vermeden başbakanın ismini sor- muş Murdoch'a. O da yanıt vermiş, hem de doğru yanıtı ve ardından sanki "As- hnda umrumda da değü" dercesine gü- lümsemiş. Murdoch'un trajik çöküşü, eşi Bayley tarafından yazılan k vaka>iname' (tanh- sel kayıt) niteliğindeki. 45 yılı paylaşıl- mış yaşamöyküsünün çerçevesini oluş- turuyor. Anlatılan zihinsel parçalanma süreci ne denli kederli olsa da. Bayley tüm ustalığıyla okurun hastahklı bir öykü içersinde debelenmesini önlüyor. Çok sevilmiş bir kadına yazılan bu İdtap. ne- şeli bir şükran ve övgü şarkısı gibi oku- nuyor. Genç öğretim üyesi Bayley. güzel bir Oxford gününde oldukça eski bisikletiy- le yolda süzülen bir hanımefendiye rast- lıyor. Bayley, daha ilk anda büyülenerek peşine düşüyor Murdoch'un. Ancak kı- sa bir süre sonra bu genç felsefecmin bir kabile dolusu hayranının olduğunu far- kediyor. Biraz daha zaman geçtikten son- ra ise Murdoch'un bağımsız ruhunu ve gittikçe artan kıskançlıklannı keşfetme- ye geliyor sıra. Sonunda tannçasına sahip oluyor Bay- ley. "Bana süaca sarü, her şe> iyi olacak" Bayley'in eşi Nlurdoch için yazdığı kitap, çiftin kısa ve keskin portresi niteliğinde. diyor Murdoch, ve Bayley yaşamı boyun- ca bundan çok daha fazlasını vapıyor tannçası için... Bayley. kitabında ne Murdoch'un tam bir biyografisini sunuyor, ne de yazıla- nnı irdeliyor. Daha çok Murdoch'un ro- manlannda yer alah ve ortak yaşamlan- na da kök salan karakterler, sahneler ve sembolleri döküyor ortaya. Murdoch'un düşsel evTenine hükmeden tinsel aydm- lanma konusuna ışık tutuyor. Kitapta sözü edilen, tüm zamanlanm BBTMe Kuvayi Mîffiye Destara Kültür Servisi -Nâzun Hikmet'in 1939'da başlayıp 1941 yılında Bur- sa Hapishanesi'nde tamamladığı 'Kuvayi Miffiye Destanı'. Cumhuri- yet'in 75. yılı nedeniyle Bakırköy Be- lediye Tiyatrosu tarafından sergile- necek. Bakırköy Belediye Tiyatro- lan Genel Sanat Yönetmeni Müşfik Kentertarafindan sahnelenen oyun- da geniş bir oyuncu kadrosu yer ah- yor. Aynca bu sezonda Bakırköy Be- lediye Tiyatrolan, 'Kuvayi Milliye Destanı'nın yanı sıra MeHh Cevdet Anday'ın yazıp Murat Karasu'nun sahneye koyacağı 'Ölümsüzler' ile Anton Çehov'un yazdığı ve Müşfik Kenter'in sahneleyeceği 'tnsan De- nen Bir Garip Hayvan' adlı iki yeni yapımla Meyici karşısına çıkacak. Geçen sezon sergilenen Müşfîk Kenter'in yönettigi, GünerSümer'in 'Bozuk Düzen' ile Pekcan Koşar'ın yönettigi AzizNesin'in 'HadiOldür- sene Canikom" adlı oyunlar, bu se- zon da sergilenmeye devam edecek. Bunun yanı sıra, Ülker Köksal'ın yazıp ÜstüjnAsutay'ınyönettiği 'Ya- nnı Akıl Yapar' adlı Türkbank Ço- cuk Tiyatrosu yapımı da Bakırköy Belediyesi'nin desteğiyle her pazar Bakırköy Belediye Tiyatrosu Yunus Emre KültürMerkrai'nde küçük iz- leyicilere ücretsiz olarak sunulacak. birlikte geçiren, ancak taraflardan birinin, yani'kendine ait kurgusal dünyasında ya- şayan Murdoch'un hiçbir zaman tümüy- le içinde varolmadığı bir beraberlik. Bay- ley, eşiyle ilişkilerini şöyle anlatıyor: "Evli bir çift olarak vaşamava başladık- tan sonra kendi v alnızlıklanmızın tadla- n da devreye gjrdi." Bayley ve Murdoch çifti yıllar boyunca cinsellik, tutkular, heyecanlar ve kalp çarpıntılan olmaksı- zın mutlu yaşayan bir çift görüntüsü ver- diler. Bu 'ayn geçen' beraberlikte, ev iş- lerini Bayley üstlendi hep. Ayn dünya- lan içinden, gün geçtikçe daha da yakın- laştılar. Murdoch'un hastalığı onlan iyi- ce bağladı birbirlerine. Şimdi oturup bir- likte televizyon seyredebiliyorlar. Bugün Alzheimer hastası olarak Mur- doch, bir çocuğun ihtiyaçlanyla bağım- lı Bayley'e. Bayley de eşinin tüm bakı- mını üstleniyor. Fazla bir açıklama yap- maksızm, Alzheimer hastalarmın her za- man çok nazik olmadıklannı belirtiyor sa- dece. Kitap, hep iki tuhaf çocuğa benzetilen parlak bir çiftin paylaştığı gerçek bir İn- giliz evliliğinin kısa ve keskin portresi ni- teliğinde. En çok acı veren ise Bayley'in bir türlü yanıtlayamadığı sorulan: "Azda olsa hâlâ bir şeyler habrhyor mu, tüm sessizliğine karşın şu an yaşadığı şeyin farkmda mi™" Neyse ki kitapta hissedi- len kalp kınklıklan, yaşam boyu süren bir beraberliğin mutluluk anlanyla dengele- niyor... KÖŞEBENT ENİS BATUR Selim Somçağ Belli bir alanda iyi eğitim görmüş, uzmanlaşmış, iş yaşamını düzenlemiş kişilerin bir ya da birkaç başka alanda daha ürün verecek ölçüde kendile- riniyetiştirmeleri, başkalarını bilemem, bende hay- ranlık uyandırıyor. Bu konuda hekimlerimiz ünlü- dür: "Şair Tabipler"\vn\zöen Atabek'e. Erez'e ge- lesiye güçlü bir yazar kadrosu kurdukları bilinir. Iktisatçılarımızda da rastlanıyor bu özelliğe. Dün-' ya şiirindeki gelişmelen en yakından izleyen kişi-, lerden biri Selçuk Altun, Türkiye'de; yeni müzi- ğin, bestecilerin en sıkı takipçisi Hasan Ersel; Manchester Üniversitesi'nde iktisat hocalığı yapan Ismail Ertürk, ülkemizin kültür-sanat yaşamını buradaki uzmanlardan daha koyu bir ilgiyle (ve bilgiyle) adım adım takip etmekle yetinmiyor, ses- sizce öykülerini ve eleştiri yazılannı sürdürüyor. Bu bağlamda şaşırtıcı bir örnek: Selim Somçağ. Adam Sanat'm eylül sayısında yayımlanan dudak uçuklatıcı Ahmet Altan eleştirisiyle dikkat çeken bu genç kuşak iktisatçısı iri bir buzdağı. Daha ön- ce, gene aynı dergide "Istanbul Kanatlanmın Al-' tında " filmiyle ilgili dört dörtlük eleştirisini okumuş- tum, engin tarih ve dil bilgisi karşısında ufaldığımı hissettiydim. Memet Fuat "Böyle dört- beş eleş- tirmeni olsa Türk edebiyatının, durumumuz deği- şirdi" demiş yaklaşık olarak - sorun da o ya: Yok öyle dört-beş eleştirmenimiz! Selim Somçağ'ı yakından tanıdığımı söyleye- mem, oturup bir uzun seans yaptık bu yakınlarda, Ekrem Işın ortak dostumuz, buluşmaya ön ayak oldu. "Istanbul Kuşları" üzerine yazdığı yazılan okumuş, afallamıştım, karşılaşmamızöncesi. Pro- fesyonellere parmak ısırtacak biromitolog. Bu ya- kınlarda. göç hareketlerini izlemek üzere gene Çamlıca tepelerinde olacak. Çeşitli yayın organlarına dağılmış, henüz kitap halinde toplamadığı çalışmalarını okudukça ufku- nun genişliğini, bilgr birikiminin özelliklerini daha iyi görme olanağı buldum. Hele doktorasını yap- maya gitiği Amerika'da, dünya "dev"\ üzerine iz- lenimlerini kâğıda düştüğü dizi yazısı, Eviiya Çe- lebi'nin modern bir kalem olarak dirilişi. Selim Somçağ'la epey ortak noktamız, ilgi ala- nımız olduğunu keşfettik o gün, bunlann başında hayvanlara, hayvan dünyasına duyduğumuz ya- kınlık geliyor. "Sıçrayan Fasulye - Edebiyat ve Sa- natta Hayvanlar"ı yazmazdan, Açık Radyo'da yap- tığım "Kuşlar Toplantısı" programını sunmazdan önce onunlatanışmamış olduğum için hayıflandım ister ıstemez: "Balaban hangi kuştur?", "Filleri durduran ebabil", "Boz yapalak devlengece" - üçü de Dergâh dergisinde yayımlanmış "Acâibül'l- Mahlûkat" yazılan, son derece önemli etimolojik çabalar da içeren, sımsıcak denemeler. Selim Somçağ'ın bir tutkusu daha var: Türk halk musikisiyle ilgili çalgıların peşinde. El değmemiş örneklerin izini buluyor, üşenmeden bir bağlama- yı bulmak, özgün bir çalgıcıyı tanımak için kalkıp Türkiye'nin bir ucundaki köylere yolculuklar düzen- Iryor. Besbelli, pek yakında, o konuda da söyleye- cekleri olacak. Türkiye'nin canalıcı sorunu bu: Insan yetiştiriyor, onun gölge altında kalmasına kayıtsız kalıyor uzun süre, ortalıkta düzmece pehlivanlar at koşturuyor o arada, gündemi delip geçiveriyorlar. Insan yetiştiriyoruz dememe bakmayın aynca. Ülkemizde, okul-aile birliği, gençleri 'geçerakçe' iş alanlarına yöneltecek biçimde yönlendirdiği için, yeterince tarihçi, sosyal bilimci, filolog, çevirmen, eleştirmen yetiştiremiyoruz. Selim Somçağ gibi bir koltukta iki karpuz kaç kişi yaşayabilir sonuç olarak? İçimden geldiği gibi şarkı söylüyorum' Kültür Servisi - Yüzyıl- lardır konuşulmayan 14. yüzyıl ttalyancasıyla ve Latince söylediği 9 oriji- nal eserden oluşan 'Carmi- neMeo' adlı ilk albümüy- le müzikseverlerin dikka- tini çeken Emma Shapp- lin Istanbul'da bir konser verdi. Shapplin dünya ça- pmda büyük ilgi gören al- bümünün başansını şöyle açıkhyor: "Ulke suurlan- nı aşacak bir albüm yap- mayı düşünüyorduk. Bir- çok çeşit denedik. fakat so- nuuda veni klasik pop tü- rünü varatnkve kayda gir- dik."" 11 yaşındayken Mo- zart'ın 'Gece Kraiiçesi' parçasını dinledikten son- ra müzikle ügilenmeye ka- rar veren. 14 yaşına kadar lirik ve klasik şarkılar söy- lemeye başlayan şarkıcı, çevresinden de destek gör- dükten sonra profesyonel ders almaya başlamış. 19 yaşında ev ini terk et- tikten sonra hard-rock gru- bunda vokalistlik. model- lik. hosteslik ve telefon operatörlüğü yapan. ka- zandığı tüm parayla şan dersleri alarak tekniğini geliştiren Shapplin. daha sonra kendisine çok yar- dımcı olacak, albümünün prodüktörlüğünü üstlene- cek JP ile tamştığını söy- lüyor. Albümde gitar kullan- madan, bas, perküsyon ve bateri kullanarak klasikte modemliği de vurgulamak isteyen şarkıcı, hayatı bir trajedi olarak görüyor ve şarkılarının da trajediyi yansıttığını düşünüyor. "Bu albümde başardığı- mız şcvlerden biri de kay- gan, birbiriyle bağlanblı ve her noktası yerli verine oturmuşparçalardan ohış- masr diyen Shapplin, farklı yorumundan dolayı her ne kadar ters tepki gör- düyse de albümünü her- kesin kabul etmek zorun- da kaldığım vurguluyor. u Ben içimden geldiği gibi şarta söylüyorum, opera- jı modemizeederek söyle- mek, beste ve eser sahiple- rine saygısızlık olacakbr. O klasiklere değmeden operava vaklaşıp kendido- ğal tarzunla söylemeyc de- vam edecegün" ifadesini kullanan şarkıcı, klasik eserler üzerinde oynama- ya niyetinin olmadığını da sözlerine ekledi. otoğraf: UĞUR DEMtR) Emma Shapplin, 'Yeni klasik pop türü yarattık' diyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle