Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27 EYLUL1998 PAZAR
14 KULTUR
Otoriteler, yanşmalarda uzmanjürinin yanında halk jürisinin de olmasından yana
Halkm oyu ödiilleri dengeler
CUMHUR CANBAZOĞLU
Bu vıl 1 Ekim'de başlayacak
olan Antalya Alnn Portakal'îa yer-
Ii festivallersezonuaçılıyor. Man-
zara yine aynı; film üretimi sınır-
Iı olduğundan aynı isimler tüm
festivalleri gezip ödül arayacak;
bu arada uzmanjürilerin yapısı ve
sonuçlar büyük olasılıkla yine
uzun uzun tartışılacak.
Aslında uzmanjüri konusu yal-
nız bizim festivallerin başını ağ-
ntmıyor; son Venedik Festivalı'nde
jürinin 'taraflı' davrandığı konu-
sunda basının ağıreleştirilerde bu-
lunması. festivalin yönetmeni Fe-
lice Laudadio'nun görev i bırakır-
ken tüm ödüllerin iptal edilip hal-
kın oyuna başvurulmasını isteme-
si, Avrupa sinemasının gündemi-
ne veniden halk jürisi kavramını
soktu.
Bizde de uzmanjürilerin duru-
mu sürekli tartışma konusu. An-
talya, sinema kuruluşlanndan tem-
sılci isti>or, kuruluşların gönder-
dığı ısımlerlejürisini oluşturuyor;
ancak temsilci. her zaman uzman
kişi anlamına gelmivor. Ankara
ise beş kişilik jüriyle, aralannda
kurgıı, film müziği gibi birçok
teknik dalda ödüle layık isim an-
yor. tstanbul'da ise bazen sinema
sanatındaki gelişmelere pek ya-
kın olmasa da imajı sağlam isim-
ler jüride görülebiliyor...
Halk jünsınin Türkıye'deki si-
nema festivallenne ne gibı getiri-
si ve götürüsü olabileceğini tartış-
manın bizce tam sırası. Bu sorun-
lara halk jürisi çare olabilirmi ya
da halk, salonun çıkışına koyula-
cak kutuya oyunu atarak en ıyile-
ri saptayabilir mi? 18. yaşına ba-
san ve sinefillerin festivali oMu-
g\mu söyleyen Uluslararası lstan-
bul Festivali"nin, seyircisinin de-
neyimıne başv urmasının zamanı
geldi mı? Bızim festivaller uzman
jürinin yaruna bır de halk ödülü ko-
yarak dengeyi sağlayabilır mi? Bu
sorulara sinema eleştirmenleri, si-
nema yönetmeni \e festival yö-
neticileriyle yanıt aradık:
ATİLLA DORSAY (sinemaeleş-
tirmeni) Öncelıkle. jün oluştur-
ma ölçütlerini daha sağlıklı hale
getirip o jürilerin verdikleri ka-
rarlara halkm saygı duyması sağ-
lanmalı diye düşünüvorum. Yan-
hş jüriler yerine halk jünleri kul-
lanılmalı mı? Bunu planlayan bir
etkınliğın kendi seyircisini tanıma-
sı. onun da ötesinde oluşturması
gerekiyor. Halk soyut bir kavram.
o etkınlık yıllardır bellı bır seyır-
cı kesımıyle kültür alışverişine
girmişse, belli ölçüde eğitmiş, bi-
linçlendirmiş ve çağdaş. kılmışsa
o zaman gen dönüp verdiklerini
almaya. halktan birjüri oluşması-
nı talep etmeye hakkı vardır. An-
cak durum böyle değılse. bir uz-
manlık konusu olan sanat dalında
sağlıklı kararlarbeklemenin, halk
jünsinde ısraretmenın faydası ola-
cağını sanmıyorum. Bu açıdan ts-
tanbul'da halk jürisi olabilır, yıl-
lardır oluşturduklan birsinefil ke-
simi var. Halk hiçbir konuda tam
anlamıyla uzman olmaz zaten. bır
mesleğin çok sevdalılan dışmda bu
beklenemez de... Bütün festival-
ler içın şunu önerebılınm. halkın
düzeyı konusunda şüpheler varsa
belli bır dönem özel jürinin yanı
sıra bır de halk ödülü verilmesine
taraftanm.
Farklı boyut getirebilir
ZEKİ DEMİRKUBUZ (film
yönetmeni): Bu konu kesinlikle
tartışılmalı; epey bır ödül almış
olmama rağmen hiçbir festıval-
den adalet duygusuyla aynlma-
dım. Bana bazı ödülîenn verildi-
ğı halde bunlann çogunun veril-
mek istenmediğini duvdum. Tür-
kiye'nin siyasetine benziyor jün
durumlan, oradan ahlak olarak
çokça nasibini almış. Oysa jürinin
olduğu yerde adalet duygusu adı-
na üstlenilen sorumluluğu göremi-
yorum. Çözüm konusunda böyle
bir yapıdan nasıl doğru bir şey çı-
karbılemiyorum. Halkjürilerinin
uzman jünnın yennı alabıleceği-
ni de düşünmüyorum, çünkü ay-
nı ahlaktan besleniyorlar sonuçta.
Ancak yurtdışı festivallerindeki
gibi halk ödülü konulabilir. bu iki
jüri zamanla birbirlerini etkileye-
bilir ve bır derece polemik önle-
nebilir.
MAHMUT TALl ÖNGÖREN
(Ankara Uluslararası Film Festi-
vali Yönetmeni): On yıldır bütün
yanşmalarda jünlerin uzman kı-
şilerden oluşmasını ve birbirleri-
ni tamamlamasıni amaçladık, bun-
dan da pişman olmadık. Genel-
likle sonuçlar tartışma yaratsa da
bellı bir düzey tutturuldu. Bu de-
mek değil kı halk jürisıne karşı-
yız. onu da düşünebiliriz. Anka-
estivaller
sezonu başlarken
uzman jürilerin
yapısı ve sonuçlar
büyük bir
olasılıkla yine
uzun uzun
tartışılacak. Biz
de Avrupa
sinemasında
yeniden gündeme
gelen halk jürisi
uygulamasının
Türkiye'de yapılıp
yapılmayacağını
araştırdık.
ra'da çoğu uzmanlık gerektiren
yirmiye yakın ödülümüz var. halk
bunlardan, örneğın oyuncu ve film
kategorilerinde görüş açıklayabi-
lir, popülist anlayış tehlikesi her za-
man var olsâ da...
SUNGL ÇAPAN (sinema eleş-
tirmeni): Halk jürisinin festıvale
renk kattığına inanıyorum, ancak
son tahlilde uzman jüriyle bir tu-
tulmasını onaylamıyorum. Halkın
bakışıyla uzmanın bakışı arasın-
da her zaman fark vardır. Halk jü-
risinin vereceği ödül fılme. festı-
vale popülerlik kazandırabilir; za-
ten Venedik. Cannes gibi festival-
lerde de halk jürileri var, gençlik
ödiilleri gibi fazla uzmanlık gerek-
tirmeyen kararlar veriyorlar. An-
cak. sinema festivallenndeki jüri-
lenn işi çok ağır ve seçmek çok zor
bır iş. Jün üyelerıni belırlerken
bizde de dışanda da dost-ahbap iliş-
kisinin ortaya çıkması bu gerçeği
değiştirmiyor.
HÜLYA UÇANSU (Uluslara-
rası tstanbul Film Festivali Yönet-
meni): Genelde festivaller, özelde
film festivalleri mümkün olduğu
kadar ilgili izleyici kitlesinin ka-
tılımım sağlamak amacıyla yapı-
- lıyor. Bunlann bünyesinde yanş-
malar düzenlendiği zaman heye-
can ve renk geliyor festivale. Bi-
zim festivalde olduğu gibi birçok
festivalde uzmanlardan oluşanjü-
riler değerlendiriyor filmleri, an-
cak birçok festivalde halk jürileri
de var. Ben kavTam olarak bu jü-
rilere karşı değilim, hatta 18. ya-
şını kutlayacak fstanbul Festiva-
li'nin böyle bir kavramla karşı kar-
şıya gelmesinin zamanıdır diye
düşünüyorum. Ancak tabii ki bu
kurumsal bir karar. Festivalimi-
zin 17 yılda geliştirmiş olduğu iz-
leyıcı profilinin çok popülist bir
yaklaşım içinde olacağım zannet-
miyorum. Halkjürisi farklı birbo-
yut getirip yanşma fılmlerine il-
giyi arttırabilir. Bizim izleyicimiz
bu güveni hak ediyor.
NALAN CEBECİ (Uluslarara-
sı Antalya Film Festivali Yönetme-
ni): Jürilerde profesyonellık önem-
li, ama pratikte birjürinin karany-
la dığerininki hiç birbirininkini
tutmuyor ve sonuçta kişisel beğe-
ni ağırbasıyor. Dolayısıyla halkjü-
risi de uzmanjüriye yakın karar ve-
rebilir, diye düşünüyorum. Böyle
bır durumda iki jüriye de yer ver-
mek en uygun karar. sanınm. Hat-
ta yerli yanşmalar için halk jürisi
tek başına uygun olabilir. Ancak
uluslararası yanşmada belirli öl-
çülere uyuyoruz. Örneğin ulusla-
rarası film yapımcılan derneği
FYAPF Internationaljürinin yüz-
de 40'ının yerel, yüzde 60'ının
yurtdışmdan gelmesmı, bu kişi-
lerin de sinema alanındaki pro-
fesyonellerden oluşmasını istiyor.
Bunu yapmazsak festivali ulusla-
rarası standartta kabul etmiyorlar.
film göndermiyorlar yanşmaya.
•ondra'da
Donmar
Warehouse
Tiyatrosu'nda
'The Blue
Rooırf adlı
oyunda rol alan
Nicole Kidman,
Ingiliz
basınından
olumlu
eleştiriler aldı.
Kidman, rol arkadaşı
Iain Glen ile.
Nicole Kidman, tiyatro
sahnesinde de başanlı
Kültür Servisi - Avustralva kökenli
sinema oyuncusu NicoleKidman. Lond-
ra'dakı Donmar VVarehouse Tiyatro-
su'nda rol aldığı 'The Blue Room' oyu-
nundaki performansıyla büyük beğeni
topluyor. Kidman, Avustralyalı oyun
>azan ArthurSchnitzler'ın 'La Ronde'
adlı erotik yapıtından David Hare tara-
fından sahnev e uyarlanan ve Sam Men-
des tarafından yönetilen oyundakı ro-
lüv le Ingiliz basınından olumlu eleşti-
nleralıyor.
The Guardian gazetesı, "Evet Kid-
man tivatro oyunculuğu da yapabili-
yor"' ifadesıne yer verirken Daih' Mail
gazetesi de "Kidman. To Die For ve
Dead Calmfilmlerindekiüstün başan-
sını sahnede de sergiledi. GüzelKği ka-
dar yeteneği de hayranlık uyandınTOr"
şeklınde olumlu bir eleştın getirdı genç
oyuncuya. Daily Mail'in yorumunda.
Kidman'ın tiyatro sahnesinde hiç du-
raksamadığı \ e bir sanatçının başansı-
nın anahtan sayılan ses tonlanndaki
değışikliklerde hiç hata yapmadığı be-
lirtiliyordu. Şehvetin pençesindeki er-
kek ve kadınlann kalpsizliğinı anlatan
10 dramatik diyalogdan oluşan The
Blue Rooırfda Kidman'a Iain Glen rol
arkadaşlığı ediyor. Aşıklardan hiçbıri bir
papatyanın masumiyetini taşımasa da
oyun bir paparya demeti gibi geliyor in-
sana. Bır fahişe ve asker arasında ya-
şanan ılişkiyle başlayan oyun. aynı fa-
hişenin bir kontla girdiği ilişkiyle sona
eriyor. The Blue Room, yüzyılın ilk ya-
nsında \iyana toplumunun yapısına
ışık tutuvor.
Oyunun yazan Schnitzler, Viyanalı
bir Yahudiydi ve tıpkı Çehov gibı o da
tıp eğitimi almıştı. Cinsellik üzerine
yazarken konuya bir doktor gibi eğili-
yordu. Ona göre seks. insanın en kötü
yanlannı ortaya çıkaran bir güçtü ve
aşkla da hiçbir ilgisi yoktu.
Orijinal adı La Ronde olan oyun ilk
kez 1921 yılında Viyana'da sahnelen-
diğinde. tiyatro. polis tarafından kapa-
tılmıştı. La Ronde, müstehcenlik ve
edebe aykınlık suçlamalanyla mahke-
mede yargılandı. Amaç, izleyiciyi oyu-
nun utanmazlığmdan çok. satır arala-
nndaki gerçekten korumaktı. Olaylar-
dan sonra Schnitzler. La Ronde'un bir
daha sahnelenmemesi gerektiğine ka-
rar verdı. \Iax Ophuls. oyunu 1950 yı-
lında 'Reigen to La Ronde' adıyla sine-
maya aktardı. Başrollenni Jean-LouB
Barraultla SimoneSignoret"nin paylaş-
tığı film. oyunun birebir uyarlaması de-
ğildi. Daha sonra RSC. Shared Expe-
rience ve Rc^al Ballet de oyunun fark-
lı versıyonlannı gerçekleştirdiler.
Yönetmen Mendes, ıçınde yaşadığı-
mız jüzyılın son dönemiyle örtüştüğü
ıçin bu oyunla ılgılendiğini söylüyor.
Mendes, çokeşliliğin, 1900'lerinbaşın-
da değil. ama şimdilerde ortak bir eği-
lim haline geldiğini düşünüyor. La Ron-
de'u sahnelemeye karar veren Mendes.
oyunu günümüze uyarlaması ıçin Ha-
rele birlikte çahşmış. Mendes, oyunun
yeni halinden biçim anlamında mem-
nun kaldığım. ancak içeriğinin bir par-
ça değiştığini belirtiyor. Hare ise "Bir
yazara sadık kalabilmek için ondan bi-
razuzaklaşmakgerekir" sözleriyle gö-
rüşlerinı dile getıriyor.
Hare'in versiyonu, oyunun orijinalı-
ne pek çok güzellik kazandırmış. Ba-
kış açısını ve espri anlayışım muhafa-
za ederken oyuna duygusal bir derin-
lik vermiş Hare. Karakterleri zamanın
gerçekliği içinde yeniden canlandır-
mış, güncelleştirmiş. Hare, bugün izle-
yiciye anlamsız gelebilecek karakterle-
ri de oyundan çıkarmış ya da yenileriy-
ledeğiştirmiş. Örneğın birodahizmet-
çisinin yerine bebek bakıcısı yerleştir-
miş, Schnitzler'ın oyunundaki bir işsi-
ze iş vermiş. Hare'm karakterleri ara-
sında bir şoför v e bir politikacı da var.
Mendes oyunu bır arayış olarak ni-
telendiriyor, hiçbirzaman bulunamaya-
cak bir yanıtın arayışı... Hare ise oyu-
nun işlevsel bır yanı olduğunu belirti-
yor: "Seksüdgeçrnişimizçeşitlihatalar-
la doludur: Yanlış insanla. vanlış neden-
le sev işmek... Bir an önce işimizi bitirip
odadan çıkmak için sabırsızlanınz...
Ama doğru olanı da ancakbu yollardan
geçerek bulabiliriz."
Yîtikyazam ve cımhıra övgü
Edebiyatprofesörü John Bayley, 45 yılı paylaştığı
Iris Murdoch 'un yaşamını anlatan bir kitap yazdı
Kültür Servisi - Edebiyat profesörü
John Bayley, eşi. felsefeci yazar irisMur-
docha ithafen 'Iris, A Memoir of Iris
Murdoch' adlı bir kitap ya\ ımladı. 'Ge-
ri gelmenıek üzere yitip gitmiş anlar, anı-
, lar' anlamına gelen 'memoirs' sözcüğü
ise Bayley'in anlattığı aşk öyküsüne iliş-
kin en hassas noktayı özetliyor adeta. Şü-
kürler olsun ki Murdoch hâlâ hayatta.
ancak Alzheimer hastalığının pençesin-
de o artık yaşayan bir ölü. Belleğini ta-
mamen yitiren Murdoch. bugün işlev siz
ve yolunu bulamaz durumda. Yazdığı 27
büyüleyıci roman hakkında ise hiçbir
fikri yok.
Hastalığın ilk belirtileri. Murdoch'un
verdiği bir ders sırasında ortaya çıkmış.
Birden kullanacağı kelımeleri bulamadı-
ğını hissetmiş Murdoch ve bunun üzeri-
ne hemen bir doktor çağnlmış. Doktor hiç-
bir ipucu vermeden başbakanın ismini sor-
muş Murdoch'a. O da yanıt vermiş, hem
de doğru yanıtı ve ardından sanki "As-
hnda umrumda da değü" dercesine gü-
lümsemiş.
Murdoch'un trajik çöküşü, eşi Bayley
tarafından yazılan
k
vaka>iname' (tanh-
sel kayıt) niteliğindeki. 45 yılı paylaşıl-
mış yaşamöyküsünün çerçevesini oluş-
turuyor. Anlatılan zihinsel parçalanma
süreci ne denli kederli olsa da. Bayley tüm
ustalığıyla okurun hastahklı bir öykü
içersinde debelenmesini önlüyor. Çok
sevilmiş bir kadına yazılan bu İdtap. ne-
şeli bir şükran ve övgü şarkısı gibi oku-
nuyor.
Genç öğretim üyesi Bayley. güzel bir
Oxford gününde oldukça eski bisikletiy-
le yolda süzülen bir hanımefendiye rast-
lıyor. Bayley, daha ilk anda büyülenerek
peşine düşüyor Murdoch'un. Ancak kı-
sa bir süre sonra bu genç felsefecmin bir
kabile dolusu hayranının olduğunu far-
kediyor. Biraz daha zaman geçtikten son-
ra ise Murdoch'un bağımsız ruhunu ve
gittikçe artan kıskançlıklannı keşfetme-
ye geliyor sıra.
Sonunda tannçasına sahip oluyor Bay-
ley. "Bana süaca sarü, her şe> iyi olacak"
Bayley'in eşi Nlurdoch için yazdığı kitap, çiftin kısa ve keskin portresi niteliğinde.
diyor Murdoch, ve Bayley yaşamı boyun-
ca bundan çok daha fazlasını vapıyor
tannçası için...
Bayley. kitabında ne Murdoch'un tam
bir biyografisini sunuyor, ne de yazıla-
nnı irdeliyor. Daha çok Murdoch'un ro-
manlannda yer alah ve ortak yaşamlan-
na da kök salan karakterler, sahneler ve
sembolleri döküyor ortaya. Murdoch'un
düşsel evTenine hükmeden tinsel aydm-
lanma konusuna ışık tutuyor.
Kitapta sözü edilen, tüm zamanlanm
BBTMe Kuvayi Mîffiye Destara
Kültür Servisi -Nâzun Hikmet'in
1939'da başlayıp 1941 yılında Bur-
sa Hapishanesi'nde tamamladığı
'Kuvayi Miffiye Destanı'. Cumhuri-
yet'in 75. yılı nedeniyle Bakırköy Be-
lediye Tiyatrosu tarafından sergile-
necek. Bakırköy Belediye Tiyatro-
lan Genel Sanat Yönetmeni Müşfik
Kentertarafindan sahnelenen oyun-
da geniş bir oyuncu kadrosu yer ah-
yor.
Aynca bu sezonda Bakırköy Be-
lediye Tiyatrolan, 'Kuvayi Milliye
Destanı'nın yanı sıra MeHh Cevdet
Anday'ın yazıp Murat Karasu'nun
sahneye koyacağı 'Ölümsüzler' ile
Anton Çehov'un yazdığı ve Müşfik
Kenter'in sahneleyeceği 'tnsan De-
nen Bir Garip Hayvan' adlı iki yeni
yapımla Meyici karşısına çıkacak.
Geçen sezon sergilenen Müşfîk
Kenter'in yönettigi, GünerSümer'in
'Bozuk Düzen' ile Pekcan Koşar'ın
yönettigi AzizNesin'in 'HadiOldür-
sene Canikom" adlı oyunlar, bu se-
zon da sergilenmeye devam edecek.
Bunun yanı sıra, Ülker Köksal'ın
yazıp ÜstüjnAsutay'ınyönettiği 'Ya-
nnı Akıl Yapar' adlı Türkbank Ço-
cuk Tiyatrosu yapımı da Bakırköy
Belediyesi'nin desteğiyle her pazar
Bakırköy Belediye Tiyatrosu Yunus
Emre KültürMerkrai'nde küçük iz-
leyicilere ücretsiz olarak sunulacak.
birlikte geçiren, ancak taraflardan birinin,
yani'kendine ait kurgusal dünyasında ya-
şayan Murdoch'un hiçbir zaman tümüy-
le içinde varolmadığı bir beraberlik. Bay-
ley, eşiyle ilişkilerini şöyle anlatıyor:
"Evli bir çift olarak vaşamava başladık-
tan sonra kendi v alnızlıklanmızın tadla-
n da devreye gjrdi." Bayley ve Murdoch
çifti yıllar boyunca cinsellik, tutkular,
heyecanlar ve kalp çarpıntılan olmaksı-
zın mutlu yaşayan bir çift görüntüsü ver-
diler. Bu 'ayn geçen' beraberlikte, ev iş-
lerini Bayley üstlendi hep. Ayn dünya-
lan içinden, gün geçtikçe daha da yakın-
laştılar. Murdoch'un hastalığı onlan iyi-
ce bağladı birbirlerine. Şimdi oturup bir-
likte televizyon seyredebiliyorlar.
Bugün Alzheimer hastası olarak Mur-
doch, bir çocuğun ihtiyaçlanyla bağım-
lı Bayley'e. Bayley de eşinin tüm bakı-
mını üstleniyor. Fazla bir açıklama yap-
maksızm, Alzheimer hastalarmın her za-
man çok nazik olmadıklannı belirtiyor sa-
dece.
Kitap, hep iki tuhaf çocuğa benzetilen
parlak bir çiftin paylaştığı gerçek bir İn-
giliz evliliğinin kısa ve keskin portresi ni-
teliğinde. En çok acı veren ise Bayley'in
bir türlü yanıtlayamadığı sorulan: "Azda
olsa hâlâ bir şeyler habrhyor mu, tüm
sessizliğine karşın şu an yaşadığı şeyin
farkmda mi™" Neyse ki kitapta hissedi-
len kalp kınklıklan, yaşam boyu süren bir
beraberliğin mutluluk anlanyla dengele-
niyor...
KÖŞEBENT
ENİS BATUR
Selim Somçağ
Belli bir alanda iyi eğitim görmüş, uzmanlaşmış,
iş yaşamını düzenlemiş kişilerin bir ya da birkaç
başka alanda daha ürün verecek ölçüde kendile-
riniyetiştirmeleri, başkalarını bilemem, bende hay-
ranlık uyandırıyor. Bu konuda hekimlerimiz ünlü-
dür: "Şair Tabipler"\vn\zöen Atabek'e. Erez'e ge-
lesiye güçlü bir yazar kadrosu kurdukları bilinir.
Iktisatçılarımızda da rastlanıyor bu özelliğe. Dün-'
ya şiirindeki gelişmelen en yakından izleyen kişi-,
lerden biri Selçuk Altun, Türkiye'de; yeni müzi-
ğin, bestecilerin en sıkı takipçisi Hasan Ersel;
Manchester Üniversitesi'nde iktisat hocalığı yapan
Ismail Ertürk, ülkemizin kültür-sanat yaşamını
buradaki uzmanlardan daha koyu bir ilgiyle (ve
bilgiyle) adım adım takip etmekle yetinmiyor, ses-
sizce öykülerini ve eleştiri yazılannı sürdürüyor.
Bu bağlamda şaşırtıcı bir örnek: Selim Somçağ.
Adam Sanat'm eylül sayısında yayımlanan dudak
uçuklatıcı Ahmet Altan eleştirisiyle dikkat çeken
bu genç kuşak iktisatçısı iri bir buzdağı. Daha ön-
ce, gene aynı dergide "Istanbul Kanatlanmın Al-'
tında " filmiyle ilgili dört dörtlük eleştirisini okumuş-
tum, engin tarih ve dil bilgisi karşısında ufaldığımı
hissettiydim. Memet Fuat "Böyle dört- beş eleş-
tirmeni olsa Türk edebiyatının, durumumuz deği-
şirdi" demiş yaklaşık olarak - sorun da o ya: Yok
öyle dört-beş eleştirmenimiz!
Selim Somçağ'ı yakından tanıdığımı söyleye-
mem, oturup bir uzun seans yaptık bu yakınlarda,
Ekrem Işın ortak dostumuz, buluşmaya ön ayak
oldu. "Istanbul Kuşları" üzerine yazdığı yazılan
okumuş, afallamıştım, karşılaşmamızöncesi. Pro-
fesyonellere parmak ısırtacak biromitolog. Bu ya-
kınlarda. göç hareketlerini izlemek üzere gene
Çamlıca tepelerinde olacak.
Çeşitli yayın organlarına dağılmış, henüz kitap
halinde toplamadığı çalışmalarını okudukça ufku-
nun genişliğini, bilgr birikiminin özelliklerini daha
iyi görme olanağı buldum. Hele doktorasını yap-
maya gitiği Amerika'da, dünya "dev"\ üzerine iz-
lenimlerini kâğıda düştüğü dizi yazısı, Eviiya Çe-
lebi'nin modern bir kalem olarak dirilişi.
Selim Somçağ'la epey ortak noktamız, ilgi ala-
nımız olduğunu keşfettik o gün, bunlann başında
hayvanlara, hayvan dünyasına duyduğumuz ya-
kınlık geliyor. "Sıçrayan Fasulye - Edebiyat ve Sa-
natta Hayvanlar"ı yazmazdan, Açık Radyo'da yap-
tığım "Kuşlar Toplantısı" programını sunmazdan
önce onunlatanışmamış olduğum için hayıflandım
ister ıstemez: "Balaban hangi kuştur?", "Filleri
durduran ebabil", "Boz yapalak devlengece" -
üçü de Dergâh dergisinde yayımlanmış "Acâibül'l-
Mahlûkat" yazılan, son derece önemli etimolojik
çabalar da içeren, sımsıcak denemeler.
Selim Somçağ'ın bir tutkusu daha var: Türk halk
musikisiyle ilgili çalgıların peşinde. El değmemiş
örneklerin izini buluyor, üşenmeden bir bağlama-
yı bulmak, özgün bir çalgıcıyı tanımak için kalkıp
Türkiye'nin bir ucundaki köylere yolculuklar düzen-
Iryor. Besbelli, pek yakında, o konuda da söyleye-
cekleri olacak.
Türkiye'nin canalıcı sorunu bu: Insan yetiştiriyor,
onun gölge altında kalmasına kayıtsız kalıyor uzun
süre, ortalıkta düzmece pehlivanlar at koşturuyor
o arada, gündemi delip geçiveriyorlar.
Insan yetiştiriyoruz dememe bakmayın aynca.
Ülkemizde, okul-aile birliği, gençleri 'geçerakçe'
iş alanlarına yöneltecek biçimde yönlendirdiği için,
yeterince tarihçi, sosyal bilimci, filolog, çevirmen,
eleştirmen yetiştiremiyoruz. Selim Somçağ gibi
bir koltukta iki karpuz kaç kişi yaşayabilir sonuç
olarak?
İçimden geldiği gibi
şarkı söylüyorum'
Kültür Servisi - Yüzyıl-
lardır konuşulmayan 14.
yüzyıl ttalyancasıyla ve
Latince söylediği 9 oriji-
nal eserden oluşan 'Carmi-
neMeo' adlı ilk albümüy-
le müzikseverlerin dikka-
tini çeken Emma Shapp-
lin Istanbul'da bir konser
verdi. Shapplin dünya ça-
pmda büyük ilgi gören al-
bümünün başansını şöyle
açıkhyor: "Ulke suurlan-
nı aşacak bir albüm yap-
mayı düşünüyorduk. Bir-
çok çeşit denedik. fakat so-
nuuda veni klasik pop tü-
rünü varatnkve kayda gir-
dik.""
11 yaşındayken Mo-
zart'ın 'Gece Kraiiçesi'
parçasını dinledikten son-
ra müzikle ügilenmeye ka-
rar veren. 14 yaşına kadar
lirik ve klasik şarkılar söy-
lemeye başlayan şarkıcı,
çevresinden de destek gör-
dükten sonra profesyonel
ders almaya başlamış.
19 yaşında ev ini terk et-
tikten sonra hard-rock gru-
bunda vokalistlik. model-
lik. hosteslik ve telefon
operatörlüğü yapan. ka-
zandığı tüm parayla şan
dersleri alarak tekniğini
geliştiren Shapplin. daha
sonra kendisine çok yar-
dımcı olacak, albümünün
prodüktörlüğünü üstlene-
cek JP ile tamştığını söy-
lüyor.
Albümde gitar kullan-
madan, bas, perküsyon ve
bateri kullanarak klasikte
modemliği de vurgulamak
isteyen şarkıcı, hayatı bir
trajedi olarak görüyor ve
şarkılarının da trajediyi
yansıttığını düşünüyor.
"Bu albümde başardığı-
mız şcvlerden biri de kay-
gan, birbiriyle bağlanblı
ve her noktası yerli verine
oturmuşparçalardan ohış-
masr diyen Shapplin,
farklı yorumundan dolayı
her ne kadar ters tepki gör-
düyse de albümünü her-
kesin kabul etmek zorun-
da kaldığım vurguluyor.
u
Ben içimden geldiği gibi
şarta söylüyorum, opera-
jı modemizeederek söyle-
mek, beste ve eser sahiple-
rine saygısızlık olacakbr.
O klasiklere değmeden
operava vaklaşıp kendido-
ğal tarzunla söylemeyc de-
vam edecegün" ifadesini
kullanan şarkıcı, klasik
eserler üzerinde oynama-
ya niyetinin olmadığını da
sözlerine ekledi.
otoğraf: UĞUR
DEMtR)
Emma Shapplin, 'Yeni klasik pop türü yarattık' diyor.