21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 EYLÜL 1998 ÇARŞAME OLAYLAR VE GORUŞLER Bölünmüşlük Solun Yazgısı mı? AHMET GÜRYÜZ KETENCİ CHP tstanbui 0 ster sol. ister sağ, ısterse merkez olup bitenler, sol olduğunu iddia eden- I partıleri olsun, bütün siyasal par- lerce nasıl olağan kabul edilebilir. Bö- tilerin amacı ülkede iktidara gel- lünmüşlüğe nza gösterenler nasıl solcu, partıleri olsun, bütün siyasal par- tilerin amacı ülkede iktidara gel- mek, ülkeyi yönetmek. sonuçta programlannı yaşama geçirerek ülkenin ve halkın banş ve istik- rar içinde yaşamını sağlamaktır. Hal böyleiken uzunca bir süredirTür- kiye'de sol, iktidara aday gösterilmıyor, iktidara kılıtlenemiyor ya da iktidara gelemıyorsa, sol"un en büyük kesımini. belki de gchdesini teşkil eden 'sosyal de- mokrasi'nın ülke siyaseti için işlev i kal- mıyor demektir. Genel ve yerel seçim tarihlerinin sap- tandığı, partilerce seçim startlannın ve- rildiğı bir süreçte. hatta sol-sağ, sağ ve radikal sağpartılenn ıttıfakından, iş ve güç birliginden ve de cephe kurulması- na kadar değışik görüş ve iddialann or- taya atıldığı. bu doğrultuda toplantıla- nn yapıldığı, hatta sol'da yeni arayışla- nn sürdürüldüğü bir aşamada Türk so- lu'nun böJünmüşlüğünü tartışmanın za- manı olsa gerek. Sol'un bölündüğü, parçalanmış oldu- ğu bir gerçek. Nedenlerini uzun uzadı- ya tartışmaya gerek yok. Belki de baş- ka biryazının konusu. Ne var kı bölün- müşlüğün nedenleri herkesçe bıliniyor. Ağırlıklı olarak ana nedenlenn başında 12 EylüTün olduğu, 12 Eylül darbeci- lerince solu parçalamak, etkisiz kılmak, onu kitle bağlanndan koparmak ve ni- ha>et iktidar seçeneği olmaktan uzak- laştırmak gibi özel birprogramın uygu- landığını hiç kimse yadsıyamaz. Ülke- de sol bölünmüştür. Giderek yeni bölün- me arayışlan gündemde. Peki, bütün bu sosyal demokratolduklannı söyleyebi- lirler? Sağındurumu Sağ'da her siyasal çizgi. kendi farklı- lığını koruyarak sağın öbür kesimleri- ne hep saygı ile bakar, onlarla ışbirliğı ve güç birliği yollannı arar. Kesınlikle başka sağ çizgilere, kulvarlara saldır- maz, onlan eleştirmez. Sadece. kendi çiz- gisinin. 'ideolojik doğrultusu'nun vaz- geçilmezliğini ortaya koymaya çalışır. İster dinci sağda olsun ıster merkez sağ- da olsun, isterse ırkçı sağ'da olsun, bir- birlerineyakJaşımlan, bakjş açılan hep aynıdır. Kişisel çekişmelerin ötesinde, ömeğin DYP'nin, ideolojik olarak ANAP ya da MHP'ye saJdırısına rastlanma- mıştır. Aynı şekılde FP'nin BBP'ye sal- dırdığı, onu eleştirdiği ya da Akit gaze- tesinin Zaman gazetesine, Türkiye ga- zetesinin Milli Gazete'ye. Yeni Şafak ga- zetesine saldırdığı, onu eleştirdiği görül- memiştır. Soldaki durum Sağ'da ve merkez sağ'da durum böy- leyken sol'da bunun tam tersine, her sol çizgi, kulvan başka bir sol çizgiye sal- dırarak kendi kimliğini, kültürünü var etmeye çalışır. Bütün bir tarih içinde Türkiye solu, hiçbir zaman siyasal esneklik ve uzlaş- ma becerisini gösterememiştir. Hep bö- lünmek, parçalanmak özelliğini bünye- sinde taşımıştır. Oysa solun özünde bir- leşmek, bütünleşmek vardır. u Dünya iş- çileri, ezilen uluslar birleşiniz!" Solun. dünya siyaset ve toplumsal savaşım sah- nesine çıkışındaki temel ilke budur. An- cak bu ilke yaşama geçtiğinde. sol'a, ik- tidara giden yollar açılır ya da sol bu- lunduğu noktadan daha ileri bir nokta- ya taşınabilir. Dünya solunun gelenegi bu olmakla birlikte, Türkiye solunun böylesi 'birleşmek, bütünleşmek, uzlaş- mak, işbiriiği-güçbirUği yapmak' gıbi bir gelenegi yazık ki olmamıştır. Tür- kiye solu, uzlaşmaktan çok çatışmayı, sevişmekten çok savaşmayı yeğJemiştir. Bu bağlamda kendi özeleştirisini yap- madığı gibi kendisini de yenileyememiş- tir.Bırtürlü o katolikanlayışmdan vaz- geçememiştir. Askersel yönetimlere kar- şı gösterdiği direnci, yüreklıliği, düşün- celerdekı değişimde, çağı izleme. çağa uyma, çağuı anlayışlanru benimseme, bir- leşme-bütünleşme, işbirliği-güçbiriiğin- de gösterememiştir. Soygunun, talanın, mafyanın, çetenin, faili meçhullerin, gö- zaltında kaybolmalann. ınsan haklan ihlallerinin, adaletsizligin, işsizliğin ve de açlığın patladıği bir süreçte sol bir- leşemıyor, bütünleşemiyor. en azından işbirliği-güç birliği yapamıyor. Işte, kıt- lelerdeki umutsuzluğun, güvensizliğin temel nedeni bu! Soldaki partilere bakış Ne ÖDP, ne İP, ne BP, ne de Emek Par- tisi'nin, ne tek başlanna ne de birleşe- rek %10 barajını aşmalan olası gözük- mektedir. HADEP, sol birparti mıdir? Yoksa ırkçı-aynlıkçı bir anîayışın sahi- bi midir? Ama herdurum ve tutumda sol olarak nitelenemez. bu nedenle de sol kategoride ele alınamaz. Söz konusu bu sol parti'lerin tek baş- lannaya da birleserek parlamentoya gir- me şanslan olmadığı gerçeğini, öncelik- le hiçbir abartıya yer vermeksizin kabul etmek gerekmekte. Olası bir seçımde bu partıler sağdan oy alamayacaklanna göre her aldıklan oy, sol'dan kopanla- cak demektir. Sonuç olarak, sol'daki kü- çük partilere verilecek oy, parlamento- daki sol millervekillerinin sayısını ço- ğaltmaya değil, tersine, azaltmaya yö- nelik olacaktır. Bu durum Türkiye'de demokrasinin çıtasının yükseltilmesini engeller, Türkiye'nin demokratikleşme- sini geciktirir. Öyleyse bu partiler ya CHP ile bir seçim ışbirliği-güç birliği ya- pabilmelerinin olası koşullanra yaratma- lı ya da bu olası olamıyorsa, demokra- sı için. laik demokratik cumhuriyetimiz için CHP'ye destek verme konumunda olmalıdır. TBMM içinde sayısal olarak küçük bir sosyal demokrat grubun varlığı ya da güç- süz, cılız bir sosyal demokrat ses, henüz kitleleşememiş, uzunca bir süre daha kitleleşemeyecek gibi görünen bu par- tilenn çıkanna değildir. Tersine, TBMM içinde güçlü bir sosyal demokrat şem- siyenin koruyuculuğunda bütün sol par- tiler ya da sosyalist partilerin daha bir güvenlik içinde kitlelerde örgütlenme ve büyüme olanağına kavuşacaklan açık- tır. CHP-DSP birleşebilir ıni? Belki de Türk demokrasisinin gelece- ği, rejimin isrikran biryanı ile buna bağ- lı. Merkez solun ve merkez sağın birle- şip bütünleşememesi, kendi içinde ça- tışan ve çekişen bir merkez sağ ve sol, ne demokrasiye katkı sağlar ne de rejı- me istikrar getirir. Bölünmüş bir mer- kez sağ, Türkiye gerçeğinde, radikalle- rin sıyasette ağırhklannın artmasına ne- den olur. Radikallerin ağırlıkta olduğu bir siyaset bunalımlara açık bir siyaset demektir. Sonuçta öyle gözüküyor ki Türkiye, uzunca bir süre daha rejime yönelik ye- ni bunalımlarla karşı karşıya kalacak demektir. Bugüne değin bütün iyi ni- yetli çabalara ve açık çağnlara karşın DSP Genel Başkanı'nın, bir "makul ve inan- dıncı neden' olmadan birleşmeye karşı çıkması olası birbütünleşmeyi geciktır- mektedir. Şimdilik bu doğrultuda bir umut ışığı da gözükmemektedir. Kaldı ki tepedeki birbirleşme, 'iyi tarikat-kö- tii tarikat, dine saygılı laiklik-dine saygı- lı olmayan laiklik' sarmalına dolanmış, gerek ekonomikgöriişleri gerekse dış po- litıka anlayışlan itibanyla ANAP'la uz- laşmış, yıllarca bu kültürle ve kendine özgü siyaset anlayışı ile yogrulmuş bir DSP tabanı. tepedeki birleşme sonucun- da CHP tabanı ile ne ölçüde bütünleşe- cektir. Bu bütünleşme gerçek bir bütün- leşme olacak mıdır?.. Sonuç Halkımız ciddi bir demokrasi sına- vından geçmektedir. Birleşmelerin, bü- rünleşmelerin değıl, tersine, siyasetin özüne aykın cepheleşmelerin, bloklaş- malann yoğunlaştığı bir siyasal süreç- te halkımız, demokrasi çıtasını yükse- ğe kaldırabilecek midir?.. Bloklaşmalar- dan ısrarla kaçınmaya çalışan, solda iç- ten bir birleşmeye-bütünleşmeye, içten bir işbirliği ve güç birliğine açık CHP'ye sahip çıkacak mıdır?.. Hep birlikte göreceğiz. ARADABtR DOÇ. DR. ŞÜKRAN ŞAHİN Bilim ve İktidar Bir gün ülkemin apolitik entelektüelleri halkı- mın sıradan insanlan tarafından göreve çağnla- cak. Sıradan insan, onlara ulus, bir şenlik ateşı gibi nazlı, küçük ve tek başına yok olurken ney- le meşgul olduklannı soracak. Şair Otto Renâ Castillo'nun dizelerinde dile gelen bu ironiye ül- kemin aydınlan da kulak vermelidir. Bilim ve iktidar arasındaki ilişkinin; kaçınılmaz- lığı, zorunluluğu ve tanımlanamazlığının tartışıl- dığı Batı'da, bilim politikası ile ilgili ilk yapıtanma- ların, Ikınci Dünya Savaşı'ndan sonra oluşmaya başladığı görülmektedir. Izleyen yıllarda, her ül- kenin kendi kurumları dışında da, özellikle büyük bilim projeleri için uluslararası yapılanmalar dik- kat çekmektedir. Bu satırlarda, bir çırpıda adlan sıralanabilecek kurumların oluşumları ve işlerlik kazanmaları ise öyle bir çırpıda gerçekleşme- miştir. Bu, bilim adamının, iktidarın denetimi al- tına giriyor kaygısının getirdiği soğukluk, iktida- rın ıse, kâğıt üzerinde çizilen planlarla bu işin ko- layca kotanlabileceği yanılsaması arasındaki uzun gidiş gelişlerı kapsayan yine uzun bir süreçtir. Batı, şimdi bilim ve iktidar ilişkisini, yeniden ve yeniden tanımlama tartışmalarını sürdürmekte- dir ve aslında bu tanımlamanın güçlüğü ve he- men neredeyse olanaksızlığı vurgulanmaktadır. Batı bu aşamadayken, ülkemizde henüz bu tür yapılanmaların gerekliliği bile tartışılmamak- tadır. İktidar mı duyarsızdır, bilim adamımız mı? Bilim adamımızın duyarsızlığı apolitikliği, tartış- ma götürmeyecek kadar açıktır. Bugün bunu, düz bir mantıkla, kesintiye uğrayan demokrasi- ler, siyasal istikrarsızlıklar, ücretlerin azlığı gibi nedenlerle açıklamaya çalışmak, bilim adamı kavramımızın tekrar tartışılmasını gündeme ge- tirir ki, galiba işe buradan başlamak da kaçınıl- maz gibidir. Bütün bu etkenler elbette göz ardı edilemez, ancak bir bilim adamından, bir aydın- dan söz edildiğini unutmaksızın, bu etkenlerin bu duyarsızlıktaki payını vermek gerekmektedir. ön- ce; yayın yap ya da yok ol * düzeyine indirilmiş hatalı bilimsel yaşamın düzeltilmesi gerekmek- tedir. Teslimiyetçiliğin payı ise bundan daha az değildir. Üretenin ödüllendirilmediği, üretmeyen- le bir tutulduğu bir düzende, teslimiyetçilik kaçı- nılmazdır, ama bilim adamı bu kavramdan uzak durmak zorundadır. Bu da, bilim adamı olma so- rumluluğudur. Bilim ve iktidar ilişkisinin tartışılabilmesi için önce Ulusal Bilim ve Teknoloji politikamızın net olarak belirlenmesi gerekmektedir. Bu yapılan- ma oluşmadan, Bilim ve İktidar tartışmaları, söy- leşı toplantılarının gündemini dolduran retorik ol- maktan öte geçemez. Ne yapılmalı? Yanıt kısa ve net: Bilim adamları örgütlenmeli, ya da bilim adamlarından oluşan mevcut demokratik kitle örgütlerimizin çalışmalarını bu anlamda planla- maları gerekmektedir. Bunun, kolay ve kısa dönemde gerçekleşebi- lecek bir olgu olmadığı da hiç kimse tarafından yadsınmamaktadır, ancak Jacques Spaey bu- nun zorluğunu; hiçbirşeyne tekhamlede başa- nlır, ne nedensiz doğar, ne sonsuza dek kesin ka- lır. Insan kendisini belirsizliğin ve riskin ortasın- da icat eder ve yaratır * sözcüğü ile açıklamak- tadır ve galiba güzelliği de buradadır. Gerçek gü- zellık, ya da güzelliğin hası; özünde yoğun emek içerendir. Bu görüşün bilim adamlarımızdan oluşmuş mevcut demokratik kitle örgütlerine bir çağrı ol- masını dilemekteyim. Artık, siyasal iktidarın yap- tığı her etkinliği, bir ön çalışma içermeyen tepki- sel demeçlerle savuşturma kolaycılığından vaz- geçmenin zamanı gelmiştir. Çerçevesi çizilmiş ulu- sal biltm ve teknoloji politikasının temellerini oluş- turacak çalışmaların, hiç zaman yitirmeksizin başlatılması gerekmektedir. Siyasal iktidan, ge- tektiğinde zorlayacak, yaptınm gücü olan politi- kalar üretmek üzere, çalışmaların başlatılması için geç bile kalınmıştır. Tersi durumda, şair Ot- to Rene Castillo'nun dizelerindeki çağrtyı, ülke hal- kımızın tümü, hep bir ağızdan yapacaktır. (') Bilim ve İktidar (Science and Povver)/ Feüerico Mayor, Augusto Fortil TÜBİTAK Yayın- lart.Ankara, 1997 TARTIŞMA Okullar Açılırken. bırakmış. kullann açılmasına yine çeyrek kaldı. On dört yılını gende "Okullar açılsa da dinlensem. öğrencilerimi görsem, dersimi \ersem, çoğalsam" dıyen bir eğitımcıyım ben. Eğitimciyim dıyorum, özellikle seçiyorum bu sözcüğü. Günümüz anlayışında öğretimin o denli gensınde kaldı ki eğitim, vurgulanması, üzennde durulması gerek diyorum. Ve kendimce önemsiyorum eğıtımi. Çocuklanma -öğrencılenm demıvorum. onlan gerçekten çocuklanmmışçasına sevıyorum- öğretimden çok eğitim vermeye çalışıyorum. Bir Anadolu Lisesi'nde çalışmanın ayncalıklanyla, çok kalabalık, gürültülü, kirlı, uygunsuz ortamda çalışmanın olumsuzluklannı duyumsamıyorum çok şükür. Ancak, eğitim çıkmazmın sorunlanndan da uzak kalamıyor insan. Diyesim şu kı, üniversite sınavının tek aşamaya indirilmesi sevindincı kuşkusuz. Umanm, kredıli sıstem gibi düşünülmeden atılmış bir adını değildir demekten de alıkoyamıyorum kendimi. Kredili sıstemin uygulama boşluklanndan doğan sorunlan yaşadım, harcanan gençlıği gördüm çünkü. Dönem, hatta eğitim yılı sonuna dek süren öğrehnen atamalan en^llenir, çocuklantnız yeni yeni öğretmenlere alışmanın zorluğunu yasamazlar bu yıl diyorum. Çocuğum -bu kendi kızım- 65 kişilik sınıtta ılköğretimın 5. sınıfinı rahat soluk alarak (!) atlatır buyıl diyorum. Eğitimimiz için olumlu bir atılım olarak gördüğüm 8 yıllık eğitim için daha köklü yatınmlar yapılır, büyüklerimizın (!..) vaat ettikleri 30 kişilik sınıflara ulaşır bu yıl diyorum. Aynca yeri gelmişken, 1974 yılında başladığım ortaokulu bir deneme ortaokulunda yaptığımı, 8 yıllık temel eğitıme geçmek için bu 24 yılın neden harcandığını bılemediğimi de vurgulamak ıstiyorum. Kısacası, tüm çocuklar, gençler, veliler. eğitimciler için iyi bir eğitim yılı diliyorum. Dileklerimin dilekte kalmamasını diliyorum. Birscn Pfekçolak Yazın Öğretmeni - •A/>, Manisa PENCERE Emily!••• "Kapak Kızı" günümüzdeki pazarlama dünya sının ilginç bir deyimi!.. Kimi genç kızın bir dergi ye 'kapak kızı' olmak yolunda yapmayacağı şe) yok!.. Yöneticinin gözüne girip objektifin karşısın- da dergi kapağı için poz vermek, şöhrete vurgur genç kızların rüyası!.. Sharon Tate, Demi Moore Cindy Cravvford, Claudia Schiffer ve benzerle- rinin fotoğraflan yerli ve yabancı bütün dergıleri süs- lüyor. Bu takım ya film yıldızıdır ya da mankendir; ortak yanları nedir? Tümü profesyoneldir. Objektife bakarken yaptıklannı bilirler; duruşla- rı, konuşları, bakışları, gülüşleri erkekleri baştan çıkarmak için ayarianır; sonuçta ortaya çıkan renk- li fotoğraf milyonlarca gencin yatak odasında du- vara asılır. • Bugünkü yazımızın konusu da bir kapak kızı; ama, bu amatör bir kız. Adı: Emily Oickinson. Insan- cıl Yayınlan'ndan çıkan bir kitabın kapağını süs- lemiş Emily... Kitabın adı: "Umutsuz BirAşkın Sairi Emily Dickinson'dan Seçilmiş Şiirler." Kitabı derleyen şair Anıl Meriçelli Şiirçevirile- rini Anıl Meriçelli, Ahmet Necdet, Dost Körpe, Oğuz Cebeci. Selahattin Özpalabıyıklılar yap- mışlar... Kapak kızı Emily'yi tanımak için dört dizesinı okumak yetiyor: "Ben hiçkimseyim! Pekı, sen kimsin? Hiçkimse misin, yoksa? Biz bir çiftiz, ağzını sıkı tut! Bilirsin, süreher adamı yabana." Dickinson'un fotoğrafına bakıyorum. Kısa kesil- miş koyu kahverengi saçları ortadan ayrılmış. In- ce bir yüz. Kıvrık dudaklar. Kız nasıl bakıyor ob- jektife?.. Profesyonel değil kuşkusuz. Nereye bak- tığı da belli değil. iki gözü bir bakmıyor. Ancak şeh- la olanlarda görülebilecek bir gizemle iki gözü iki ayrı anlam taşıyor. Sağ göz, sol gözün gördüğü- nün ötesine bakıyor. Peki, neyi anyor?.. "Geçen gün bir dünya kaybettim, Kimse buldu mu - acaba? Alnının çevresine sanlan Yıldızlardan tanırsınız onu." Bir başka şiiri size Emily'yi biraz daha yakından tanıtabilir: "Su susuzlukla öğretilir; Kara, aşılan okyanuslaha; Esrime, sızılaria; Banş, savaşlarıyla anlatılan; Aşk, anıtsal kalıpla; Kuşlar, karla." • 1830'da Massachussetts eyaletinin Amherst kasabasında doğan Emily Dickinson ömür boyu bu kasabada aynı evde, aynı odada yaşadı; 1886'da öldü. Ölümünden kısa bir süre sonra kız kardeşi .Lavinia, ablasının odasında kilitli bir çekmecenin •içinde yüzlerce şiir buldu. Bu şiirler yayımlanınca Dickinson, Edgar Allen Poe ve WaH Whitman ile birlikte Amerika'nın en büyük üç şairinden biri sayıldı. Hiç evlenmemişti. Kırk yaşında rastladığı ve üç kez gördüğü bir din adamına sevdalanmış- tı. Yalnız yaşadı, bir şiirinde altını çizdiği gibi: "Daha yalnız olunabilirdı Yalnızlık olmasaydı." Ölümünden yüz yılı aşkın bir süre sonra Emily bir kitaba kapak kızı oluyor; bir küçük yaşamı bir büyük hayata dönüştürerek... • Emily Dickinson'un gözlerinden biri size bakı- yor, öteki sonsuzluğa... Şimdiye dek benim gördüğüm en güzel kapak kızı Emily... Resmini odanıza asabilirsiniz. "MEHMET CAN AFACAN'I KAYBETTİK" DEMEYECEĞİZ. Çünkü onun alın teri İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ÇAĞDAŞ YAŞAM MEHMET CAN AFACANKIZÖĞRENCİ YURDU'nun her köşesinde güleç ve mutlu bir gençliğin belleğinde dipdiri yaşayacak. ÇYDD BAKIRKÖY ŞUBESİ VEFAT Baromuzun 12660 sıcıl sayısında ka>ıtlı AVUKAT MEHMET ÖZBİLGİ \efat etmıştır. Azız meslektaşımızın cenazesı 2.9.1998 Çarşamba günü (bugün). Ataköy (5 Kısım) CamıTnde kılınacak ıkindı namazını müteakıp ebedı ıstırahatgâhına defhedilecektır Merhuma Tanrı'dan rahmet. kederlı aılesme ve meslektaşlanmıza başsağdğı dılenz İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI Kirlenen Dünyamızı Fidan Dikerek Arıtalım ORVIAN BAKAM.IĞI AĞAÇLANDIRMA VE EROZYON KONTROLÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle