Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7AĞUSTOS1998CUM
HABERLER
Kemal birlikte yaşadığı Portekizli kız arkadaşını öldürme suçundan 13 yıla hükümlü
'Cezaevi bizden öçalıyor'k bır tepenın ortaMtia yaşlı
bır canavar gıbı oturtulan \e
eevresindekı tüm güzellikler-
den soy utlanan Remscheıd kentı kapa-
iı cezaevi. 1901-1902 yıllannda inşa
edılmiş. Daha öncelerı kale. Hirter fa-
şist ıktıdarı donemınde kanıp olarak
kullanılmiş. Şimdı de41 *i Türkıyelı ol-
mak üzere yaklaşık 450 hükümlünün
yattığı bır cezaevi.
Bu cezaev ınde yatan Kemal'le. ceza-
evlerındeki hükümlulerle ilgilenen gö-
nüllü bir kuruluş aracılığı>la önceden
haberleşmıştık. Görüşmek içın gitti-
gimde sıkı bır aramadan ve gardiyanın
eşliginde ıkı denıir kapıdan geçtikten
sonragörüşmecılennkabuledıldiğibö-
lünıe götürüldünı. Bu böliime gircrken
görevii gardiyancaadım yazılarak yeni
bir voklamadangeçirildim veardından
görüşmeciler ıçın aynlan masalardan
birine oturmama müsaade edildı. Ke-
mal gelmışbeni bekli>ordu. Tanıştık ve
boş bulduğumuz bir masaya oturduk.
Kemal. Konya'nın Beyşehir kasaba-
sına bağlı bir köyde dünyaya geliyor.
Ailesi yoksul. Babası köy bekçilığı ya-
parak geçimlerinı sağlıyor. Federal Al-
man>a, Türkıye'den işçi almaya başla-
yınca o da Iş ve Işçi Bulma Kurumu
aracılığıyla I964'tc Ka.ssel kentı vakın-
lannda bulunarı bır metal fırmasina iş-
çi olarak gidivor. Böyleee babanın yu-
vadan ayrılışı \e uzun yıllar ayrı kalışı
çocukları etkiliyor. Onlar anneleriyle
birlikte kalıyorlar, ama babasız büyü-
yorlar.
Kemal büyüdükçe kabına sığmıyor.
Onun hal ve hareketlerini gören yakın-
ları büyük bir iıısan. devlet adamı ola-
cagını söyliiyorlar. Kemal bunları duy-
dukça şımarıyor. Anne. Kemal'a yete-
rince yardımcı olamıyor. Hem se\ilen,
hem azarlanan başı boş bir genç olarak
dolaşıyor. Bu çevreden kurtulmak ıçın
çırpınan Kemal. lıse ikiden ayrılarak
Kassel'e babasının yanına gidiyor.
Almanya'da da bunalımlı. sıkıcı bir
dönem geçıriyor. Birlikte yaşadığı Por-
tekizli kız arkadaşını öldürme suçun-
dan 13 yıla hükümlü.
Kemal Federal Almanya'ya gidişini
şöyleanlatıyor:
'Babamın gözünde hâlâ
10 yaşındaydım'
, "Türkiye'defi kırsal bir yöredeıt gel-
dim. Sadece lise çagmda 4 yıl şehlr ya-
şamım oldu. Federal Almanya'da daha
iyi koşullara kavuşacağımı umuyor-
dum. Ama olnıadı. beklediğimi bulanıa-
dım, Alnıanlara uy um sağlamak istiyor-
dum. Bu gerçekleşmedi.**
- KemaL, neden gerçekleşmedi?
- Benı. Federal Almanya'ya babam
getirdı. Cumartesı günü geldım, ıkı güıı
sonra yanı salı günü fabrikaya ışbaşi
yaptım. Istenılerim vardı: çevreyı tanı-
mak. dılını ögrenmek ve okumak istı-
yordum Ama geldigımın ıkıncı günü
kapılar yüzünıe kapandı. Çünkü baba-
mın ve çe\ renin görüşü, para kazanıp
bir an önce Türkıye'ye dönmektı.
- Geldiğinde okumak istediğini baba-
na sö> lemedin mi?
- Babamla ve onun tanıdığı Türkler-
leanlaşamıyordum. Babam bizi Türkı-
ye'de bırakıp F. Almanya'ya geldıği za-
man ben 10 yaşındaydım. Buraya gel-
diğımde 18 yaşıma gırmıştım. Ama ba-
bamın gözünde hâlâ 10 y aşındaydım. O
bana 18 yaşındaki bir genç olarak bak-
mıvordu. Bizde karşılıklı bir önyargı
vardı Babam benı kastederek. "Buyaş-
taki çocuklara dikkat edilmesi gerekir.
Bunlar ileriyi düşünmezler, giinlerini
giin ederler" derken ben de. "Bunlar sa-
bit görüşliidür. Türkiye'deki alışkanlık-
lannı benim üzerimde uyguluyorlar"
diyordunı.
- Baban neden korku vordu, voksa se-
ni se\mi>or muydu?
- Babam benı kalple se\ iyordu, ama
beyınle değıl!.. Bana, benim ihtiyacım
olanı değıl de kendi istedıklerinı verdi-
ler. Babam benı dövmüş, ama egitmek
için değıl. anneme kızdığı ıçin.
Ailemız bölünmüştü. Annem ve kar-
deşlenm Türkıye'de kaldı. Bu nedenle
babam bana daha çok sanlıyordu. On-
da. benı de kaybedecek korkusu vardı.
Korku arttıkça baskı da artıyordu. "Ben
senin nereye gittiğinj, ne yaptığını bil-
mekzorundayım" diyordu. Annem ya-
nında olsaydı. bana karşı hoşgörülü
olurdu. Çünkü ondaki sorumluluk aza-
lacaktı. kardeşlerim buradaolsaydı kü-
çük kardeşımı sevecek, benim üzerıme
bu kadar dü^meyecektı. Böyle lıberal
biraıle yapısi ortaya çıkacaktı.
- Bu baskı seni e\ den uzaklaştırmaya
neden mi oldu?
- De\amlı baskı, ıhşkıyı kopanr. Be-
nim babamla olan ılışkım resmı ilişkı
düzeyine çıktı. Belirli bir süre geçince
bu da koptu. Evden bavulumu alarak
uzaklaştım ve Düsseldorf şehrine gıt-
baskı, ilişkiyi kopanr. Benim
babamla olan ilişkim resmi ilişki düzeyine
çıktı. Belirli bir süre geçince bu da koptu.
Evden bavulumu alarak uzaklaştım ve
Düsseldorf şehrine gittim. Burada iş bulup
çalışmaya başladım. Delikanlıydım, yalnız
kalmak beni sıkıyordu. Portekizli bir kız
arkadaşım oldu. Iki yıl birlikte kaldık.
Onunla yaşamım ölümle noktalanan olayla
sona erdi. 9
!ım. Burada iş bulup çalışmaya başla-
dım Delikanlıydım. yalnız kalmak be-
nı sıkıyordu. Portekizli bir kız arkada-
şını oldu. İki yıl birlikte kaldık Onun-
la yaşamım, ölümle noktalanan olayla
sona erdi.
Arkadaşını öldiirüşünün
acı öyküsü
- Arkadaşını neden öldürdiin? Bu ola-
ya >ol açan etkenleri biraz anlatır mısın?
- Arkadaşımla aramızda normal bır
tartişma oldu. Bunun cınayete gitme-
mesı gerekiyordu. Ama başta beri be-
nim üzerimde sürdürülen baskı burada
patlak verdı. Jçınden geldiğim sosyal
yapının bozukluğunun bende yarattığı
bırıkimin bır sonucuydu. Bu bir hırsız-
lıkla da ortaya çıkabilırdı. Insan, top-
lumdan öç almaya yönelırse ne yapmaz
kı!
-İki ayn toplumdan gelen insanlar ol-
dugunuza göre,daha çok hangi konular
aranızda çelişki yaratiyordu?
- Babam ve çevresi bana kişilik ka-
zandırmadılar da var olanın yitmesıne
neden oldular. Bu yüzden arkadaş bul-
ma ve kontak kurma özelligımi yıtir-
dim. Bende böy le bir beceriksizlik or-
taya çıktı. Bunu yok etmek de zordu. Bu
gelişme sonucu bunalıma düştüm ve
saldırgan oldum. Çalışıyordum, ama
elime geçen parayı alkole veriyordum.
Eksıklerımi alkolün yardımıyla kapat-
maya çalışıyordum. Böyle ıkı y ıl sürdü.
Kız uysal, daha anlayışlıydı. Aramız-
da dın. ırk \e renk söz konusu değıldı.
Tartışmaya konu olan. güncel sorunlar-
dı. En küçük sorunu bile çözecek gü-
cüm. becerim kalmamıştı. Olaya bu ne-
den oldu. Onu öldürdüğüm zaman yarı
ıçkıliydım.
- CMayın üzerinden yıllar geçmesine
karşın. anlatırken sanki o günleri yeni-
den vaşıyormuş gibi duygulanıyorsun.
Bu durumun. pişmanlık duyduğunu
göstermiyor mu?
- Cinayet işlemek istemiyordum. Ka-
dın dövmeye bıle karşıydım. Ama olay
benim kendımi tanımadıöımı aösterdi.
Üzgünüm. hatınmageldikçe her zaman
üzüleceğinı! Yaşayan bırinsanı ortadan
kaldırmak kolay mı!
-Geleceğin üzerinedüşiincelerinisöy-
ler misin?
- Geleceğime güvenle bakamıyorum.
Burada cezam biter bitmez Türkiye'ye
sürecekler. L'zun y ıllary urdumdan ay-
rı kaldım Oranın ekonomık ve politik
gelışmelennı fazla bılmıyorum. Endi-
şelıyım' Buradakı sabıkalılığım Türki-
ye'de de geçerli. Örneğin tahliye oldu-
ğum gün. Alman polisi beni bu cezaev ı-
nin kapısından alarak doğru havaalanı-
na götürüp uçağa bındirecek ve İstan-
bulHavaalanfndadaTürkpolisınetes-
lim edecek. Şimdiye kadarki uygula-
malara göre polısin, parmak izlerimin
alınması ve işlemış olduğum suçun ra-
por edilmesi için bırkaç gün beni gözal-
tında rutması söz konusu. Böyleee ora-
da da sabıkalı damgasını taşıyan \atan-
daşlar arasına katılmış olacağım.
Türkiye'de işsizlik var. Bu ortamda
sabıkalı bır insana kım iş \erecek? Pa-
rasal yardımını göreceğim kımsem de
yok. Çevrem yoksul insanlarla dolu.
Uzun sözün kısası, beni büyük zorluk-
lar bekliyor
- KemaL gençh'ğin bir bölümünü ce-
zaevinde geçiriyorsun. Burada geçen
günlerin senden çok şeyler aldı, ama sa-
na ne verdi?
- E\ et. gençliğime doyamadan ceza-
ev ine düştüm. Burası benim yıllanmı
aldı En acılı günlerimi burada yaşıyo-
rum. Ama sabredecek gücüm var. Böy-
le yaşam, insanlara karşı daha hoşgörü-
lü olmayı öğretiyor.
- Öteki cezaevlerinde konuştuğum
gençlerden kimileri cezaevine alıştıkla-
nnı söylediler. Sen ne dersin, eğer ceza-
evi v aşantisına alışılıyorsa buna yardım-
cı etkenler neler oluyor?
Cezaevine bağlılık
- Doğrudur. uzun yıllar burada ya-
tanlar. uygulamalara alışıyorlar. Alışa-
mayanlar ya intihar eder ya da sınırlen
tamamen bozulur. Cezaev inden az yıp-
Almanya her
zaman umut
kapısı olmuyor
gurbetçiye.
Kimikezde
umutiann
daha başında
tükendiği, bir
gerçek olup
dikiliyor
insanın karşısına.
Ö> le ya da
bö\le...
Ba/an bir
küçük suç.
bazan bir büyük
suç...
Ya marketten
çaiınan bir küçük
şev. ya da bir
cinayet
uyuşturucu...
Gurbeteide
yaşamak zor,
üstelik hapiste
oimak kolay
kadanılır bir şe>
degil..
ranmış olarak çıkanlar. buranın koşul-
larına bır mıktar alışmış olanlardır.
Dışarıdaki toplumdan kopuk oluşum
benı cezaevine bağlıyor. Istersen bağ-
lanma. elınden ne gelir. Dışandaki top-
lumsal yaşamdan nasıl zorla kopanlı-
yorsak, ıçeridekı yaşama da öyle zorla
alıştırılıyoruz. Ama bu yaşam yanlış
duyguların. saçma hayallerin gelişme-
sine yol açıyor. Örneğin birçok arkada-
şım buradan çıkar çıkmaz milyonlan
vuracaklarını. yeterince akılJandıkları-
nı ve mesleklerinde bilinçlendiklerini
söylüyorlardı. Bunlar, zamanında hır-
sızlık v e uy uşrurucu madde ticareti yap-
miş kımselerdı.
- İstersen biraz da cezaevindeki ya-
$am koşullan üzerinde konuşalım. Ote-
den beri cezae\ lerinin iç yaşamı roman-
lara.filmlere konu ohnuş \e iizerine ağrt-
lar sö> lenmiş. Cezaevidünvası, insanlar
arasına hem korku hem de merak saJ-
mıştır. Ben korkmaktan çok, merak edi-
yorum. Hücrelerin iç vapısı nasıl? 24 sa-
at nasılgeçiyor. hangiyemekJer \vrttiyor
ve karın doy urucu oluyor mu?
"Kahvenin adi: tanfc yakıtıf"
- Tek kişilik hücrelerde kalıyoruz.
Benim kaldığım hücrenin eni 2.5, uzun-
luğu ise 3 metre. Içinde bir sünger ya-
tak. bir küçük masa, elbise dolabı, tu-
valet ve lavabo var. Kapısı demir kap-
lamalı ve ortasında küçük bir gözetle-
me delıği bulunuyor. Biz, bu gözetleme
deliğınden dışanyı göremiyoruz, dışa-
nda dolaşan nöbetçi gardiyanlar bizi
görebilıvorlar. Yasak. ama zaman za-
man bu deliği diş macunuyla kapatınz.
Çünkü sürekli gözetlendiğimizi düşün-
dügümüzde huzursuz oluyoruz. Gardi-
yanlar. delığin kapalı olduğunun farkı-
na vannca bize açtınrlar.
Cezaevi yaşantısının bir yanı da
önemli bir bölümünü oluşturan bizlerin
çok az bır ücretle çalıştınimasıdır. 8 sa-
at çalışıvorum Verilen işi zamanında
yetiştınr. akordu doldurursam ayda eli-
me 100-110 mark geçer. Başka bir de-
y imle gündeliğim 5 marka. saat ücretim
62 feniğe geliyor. Hastahğa çıkınca bu-
nu da alamıyorum. Cezaevine ilk girdi-
ğim aylarda akordu dolduramadığım
için ay sonlannda 60 mark alıyordum.
Benim yaptığım işi dışanda yapan işçi-
ye 2500 mark veriyorlar. Bu cezaevi
atölyesinde on büyük fîrmanın işleri ya-
pılıyor. Birkaç yıl öncesine kadar Mer-
cedes'in elektrik aksamlannı çıkanyor-
duk. Şimdi çeşitli giysi düğmeleri ya-
pıyoruz.
Bir defa, cezaevine atılmakla ceza-
landınlmışız. Bunu herkes biliyor. Ama
içeride kaç defa cezalandınldığımızı
kimse bilmez. Buranın öyle bir iç işle-
yişi var ki, bizi bu gülünç ve insan onu-
runu rencide eden ücretle çalışmaya
mecbur ediyor. Bu para az dediğimiz
zaman. "sistemi mi değiştirmek istiyor-
sunuz"dıyerekcezaverirler. Işegitme-
din mi yirmi üç saat hücrende kapalı
kahrsın. Işe gitmedin mi ziyaretçinle
görüştürülmezsin. Ayda bır defa kantin-
den yapılan alışveriş yasak edilir, spo-
ra çıkanlmazsın ve hücre cezasına ka-
dar çarptınlırsın. Işe gitmedin mi bu ce-
za yata yata bitmez... Ben hep gittim.
Çünkü buradan çıkmak istiyorum.
Bu parayla ne yapabilirim? İki gün-
de bir paket sigara ıçiyorum. Şeker,
kahve ve çay burada lüks tüketim mad-
deleri arasına giriyor. Bunlan canımçe-
ker. Almak isterim, ama param yeter-
se!..
Verilen yemekler yenecek gibi degil,
ama ne gelirse yemek zorundayım. Sa-
bah veakşamkahvaltılanndadörtdilim
ekmek, yüz gram margarin, elli gram
peynir ya da bunun yerine bir halka
Türk sucuğunun dörtte biri verilir. Bun-
lann yanı sıra da bir bardak kahve ge-
lir. İnsan olan içmez.
Alman hükümlüleri bu kahveye
"tankyakıtı"diyorlar Tatil günlerinde
önümüze gelen yalnızca dört dilim ek-
mekle yüz gram yağdır. Öğleleri bir kap
sıcak yemek gelir. Bu çogunlukla pata-
tes olur. Tatsız tuzsuzdur. Patates püre-
si yiye yiye öyle bıktık ki, ne yüzünü
görmek istiyoruz ne de kokusunu al-
mak. Arkadaşlar buna "bebek bokıT
diyorlar. Meyvenin yüzünü haftada bir
görürüz. Bu da ya bir tane elma ya da
armut olur. Altı yıldır iki elmayı yan
yana görmedim. Çıkınca arkadaşlan-
ma meyve ziyafeti çekeceğim. Üzüm
yılda bir defa verilir. Altı yılda, alti de-
fa üzüm yedim.
- Hükömlülerin dışanda işledikleri
suçlarııı konusu cezaevinde tartışmala-
ra, gruplaşmalara neden oluyor mu?
- Yok, dışannın sistemi nasılsa bura-
sı da öyle. Acımasızca insanlan birey-
selleştiriyor. Örneğin. ben dışanya te-
lefon erme müsaadesi aldımsa, ötekinin
izne çıkıp çıkmaması beni ilgilendirmi-
yor. Burada çeşitli arkadaşlanm var. Ki-
milerini kardeşim gibi severim. Ama
bunlarla 200 gram kahve için aramız-
daki dostluk bozulabilir.
- Dtşandaki insanlarda cezaevleri suç-
lulan eğitiyor, yvla geririyor kanısı yay-
gın. Uzun vıllardır cezaevinde yatan bir
hükümlü olarak sence bu doğru mu?
- Burada hükümlüler eğitilıp düzel-
tilmiyor. Kendimden örnek vermek is-
tiyorum: Birkaç yılım daha bu taş du-
varlararasmda geçecek. Beni eğitme ve
topluma kazandırma anlayışıyla bana
yanaşılmıyor da, öç alma anlayışıyla
yanaşılıyor. Meslek eğitimi yapma ve
açık cezaevine gitme gibi bazı olanak-
lar var. Bunlardan biz yabancılar yarar-
lanamıyoruz. Yetkililer, "Vabancıuır
nasıl olsa y urtdışı olacak, bizjm başunı-
za bela olmayacaklar" anlayışını taşı-
yorlar.
- Yerli-vabancı aynmı nasıl yapılıyor,
birkaç somut örnekle açıklayabilir mi-
siniz?
- Burada biz yabancılara yapılan ay-
nmcılık dışandakinden çok fazladır.
Başta gelen sorunlanmızdan biri, ceza-
mızı çektikten sonra sınır dışı edilme-
mizdir. Bu, insancıl olmayan sert bir
uygulamadır. Mahkememiz sona erip
cezamız kesinleşince yabancılar poli-
sinin verdiği sınır dışı karan; yalnız ce-
zaevindeki yaşantımızı olumsuzetkile-
mekJe kalmıyor, geleceğimize endişeli
ve korkulu bakmamıza yol açıyor. Ör-
neğin. verilen cezanın önemli bir bölü-
münü yattıktan sonra her hükümlünün
yılda 11 gün izin hakkı var. Bu, kapalı
cezaevi ıçin; açık cezaevinde ise bu sü-
re 21 güne çıkıyor. Bizler bu haktan ya-
rarianamıyoruz. 41 Türkiyeii hüküm-
lüden bir ya da iki kişiye izin veriliyor.
Kanımca bu da dışandan gelecek bas-
kının kırılmasını amaçlıyor. Polisin
muhbir olarak kullandığı kişilere, ce-
zası ne olursa olsun dışan çıkma izni ve-
riliyor. Sınır dışı etme karan, birçok
sosyal haklanmızı da ortadan kaldın-
yor.
Sürecek
MAHMUTORAL
Cüneydoğu
CHP raporunu
tartışıyor
DİYARBAKIR - CHP'nın öncekı gün Diyarba-
kır'da kamuoy una açıkladığı "Güneydoğu Raponı",
bölgede her kesim tarafından tartışılmaya başlandı.
CHP Diyarbakır li Başkanı Mesut Deger, raporun
Kürt sorununun kamuoyu önünde tartışılması açı-
smdan oldukça önemli olduğuna işaret ederken sivil
toplum örgütü temsilcileri. raporun Kürt oylannı
CHP'ye kanalize etmek için hazırlandığını öne sür-
düler.
CHP Diyarbakır 11 Başkanı Avukat Mesut Deger.
Kürt sorununun çözümü konusunda CHP raporunun
ümit verici olduğunu belirterek şöyle konuştu:
"Rapor. Kürt sorunun çözümü ve bölgedeki de-
mokratikleşme ve insan haklan önündeki bazı yasal
engellerin değiştirilmesi veya kaklırılmasu özellikie
düşönceözgürlüğünün tartışma\a açılması açısından
çok önemlidir. CHP'nin bunlan iktidara geldiğinde
yapacağını taahhüt ermesi \e raporun Diyarbakır'da
açıklanması ise dikkat çekicidir."
CHP'yı samımı olmamakla suçlayan Diyarbakır
Mali Müşavirler Odası Başkanı Mehmet Vural mu-
halefetteyken bunlann söylenmesinin kolay olduğu-
nu kaydederek "CHP'nin elinde iktidar fırsatı varken
şimdi bunlar nereden çıkh. Bugün Türkiye'deki or-
tamınsebebiCHP'dir. UlkeyönetimindeCHP'nin se-
bep ofduğu bü> ük tahribatiar var" dedi.
Diyarbakır Baro Başkanı Avukat Hüseyin Tayftın
da raporda önemli tespitler olduğunu ifade ederek
"Asıi önemli olan, bir şeylerin yazılması değil. Önem-
lisi, raporda yer alan göriişlerin parti programına ko-
nularak uygulamaya geçirihnesL Bizi asıl rahatsız e-
den uygulamalardır" diye konuştu.
Demokrasi ve Banş Partisi Diyarbakır ll Başkanı
Edip Samancıda raporla ilgili görüşlerini aktanrken
CHP'yi oy avcılığı yapmakla suçladı.
Samancı, Kürt sorununun her platformda tartışıl-
masından yana olduğunu anlatarak "CHP'nin sami-
mi otmadtğmı ikridarda olduklan süreiçindeki rutum-
lanndan anhyoruz. Kürt sorunu elbette tartışılmah-
dır, çünkü bu Türkiye'nin sorunudur" dedı.
BDRBAKIMA
SERVER TANİLLt
Uğup Felsefe Öğreniyor..
"Sevgili Uğur,
Bilmem hatıriıyor musun, bir gün ziyaretime gel
diğinde, biraz da kızgın bir tonda, "Şu bizim felse
fe hocasının anlattıklanndan hiçbir şey anlamıyo
rum, lütfen bana felsefenin ne olduğunu söyler mi
sin?' demiştin. Ben o anda 'Ohoo, felsefe başlı ba
şına bir ummandır, sana neresini anlatayım?' gibibi,
şeylergevelediğimi hatııiıyorum. Doğrusunu ister
sen, bu sonıyu elliyıldan fazla bir zamandır ben dt
arada bir kendime soranm, ama açık-seçik, özel-
likle kısa bir cevap veremediğimi görürûm. Ancah
bu defa sonıyu felsefe okumaya yeni başlayan se-
nin gibi oldukça zeki bir çocugun sorması beni bu
konu üzerinde daha bir ciddiyetle durmaya iteledi.
öyle ya, senin felsefe öğretmeninınyerinde ben ol-
saydım, ne yapardım?"
Hüseyin Batuhan'ın genç Uğur"a yazdığı mek-
tup böyle başlıyor.
Sayın Batuhan'ı, okuriara ayncatanıtmanın anla-
mı yok. Okurlar, onu gazetemizdeki yazılarından,
bir de Batı'da Tolenans Fikrinin Gelişmesi'nm (1959)
arkasından yayımladıgı, "Bilim ve Şariatanlık" (1994)
ile Bilim, Din ve Eğitim Üzerine Düşünceler (1998)
adlı eserierinden tanıyor Ülkemizin nadir yetiştirdi-
ği felsefecilerden biri olan yazarımız, şimdi de, yıl-
tann verdiği olgunlukla -gençleriçin yazdığı- birfel-
sefeye giriş kitabıyla karşımızda. Uğur Felsefe öğ-
reniyor adıyla Bulut Yayınlan'ndaçıkan bu alabildi-
ğine açık, aydınlık, yalnız gençlerin degil yetişkinle-
rin de okuması gereken eser üzerinde durmalı.
Ne öğrenecek Uğur bu kitaptan?
•
Her şeyden önce şunu: "Bilimsel" ve "bilimdışr
diyebileceğimiz iki düşünüş vardır. Nedir bilim? Her-
hangi bir konuda belli bazı yöntemlerie bilgi-üret-
me amacına yönelik her sistemli çaba; bilgi üreten-
lerede "bilim adamı" diyoruz. Bu insanlar, daha çok
"doğru" olanı meydana çıkarma tutkusuyla hareket
ettikleri için, kendi (duygusal) tercihlerini -elden gel-
diğince- bir yana bırakmayaçabalartar. Ya "filozof"?
Bilgiden çok "görüş" ya da "öğreti" dediğimiz tür-
den fikir üreten insan demek. Onun da amacı, bir
yerde bilim adamınınkiyle çakışıyor; ne var ki, kimi
zaman ele aldığı sorunlann pek karmaşık oluşu, ki-
mi zaman da "özlemsel düşünüş"e kendini fazlaca
kaptırması, amacına ulaşmasını engelliyor. Ama ne
olursa olsun, bilim de felsefe de, zorlu bir "düşün-
me serüveni". Öyle olduğu için de, Uğur, düşünme-
ye hevesli bir genç olarak, bilime ve feisefeye bü-
yük ilgi duyacaktır.
Sonra Uğur, merakının uyandırdığı her konuda
soru soracak. Ders kitaplannda yazılan, dolayısıyla
öğretmenin derste anlattığı her şeyin "bilgi"yi dile
getirdiği varsayımında olmayacak, "eleştirici" bir
tavır takınacak; çünkü kitaplar ve öğretmenler, ço-
cuklara yanlış şeyler "öğretebilir", daha doğrusu
"belletebilirier". Öysa Uğur şunu bilecektir: Bilgi, ta-
nımı gereği, yanlış olamaz; "doğru"\uk bilginin en
temel niteliğidir ve "belgelenmeli"6\r. O, söylenene
inanmayacak, "sözde-bilgi" lere takılıp kalmaya-
cak, "yeterince belgelenmemiş" iddialara iltifat et-
meyecek, onlara "şüphe" ile bakacaktır; dahası,
"şüphe" duymakla yükümlüdür Uğur, kendisini ya-
nılmaktan ancak böyle koruyabilir.
Aynca şunu da bilecektir Uğur: Neyin "b/7g/"adı-
na lâyık olduğuna sadece konunun uzmanlan ka-
rar verir; burada sıradan adamın söz hakkı yoktur,
çünkü o sadece bir bilgi "tüketicisi" o\up yalnız ken-
disine gerekli olan bilgileri "ögrenmek" hakkına sa-
hiptir. Işte bu aynmın bilincinde olmayıp da uzman
bilim adamlannın ortaya koyduklan bilgi ya da te-
orileri eleştirmeye kalkanlara, yani "şarlatanlara
pek dikkatli olacaktır Uğur.
Birde Uğur, insanlara "inanma "zorunluluğu, do-
layısıyla "şüphe etmeme" yükümlülüğü yükleyen,
böyleee bilimsel düşünme kurallanna taban taba-
nazıt birtavırtakınan, -din de dahil- hertürden boş-
inancın kaynağını araştıracaktır. Uğur'un, bilimsel
düşünme alışkanlığını kazanması, bu arada "dog-
matizm" ile "bağnazlık"tan uzak kalmasının yolla-
nndan biri de budur.
Uğur, bilimin yanı sıra, "demokrasi"ye de inana-
caktır. Çünkü özgürlüğe dayanıyor demokrasi ve fi-
kir üretimi de ancak böyle bir düzende mümkün. Ay-
nca bilim adamı gibi düşünebilme, demokratik bir
yaşam düzenine ayak uydurmak için de gerekli; de-
mokrasiyi yaşatabilmek, daha çok bilgiye önem ve-
ren, bilimsel düşünme alışkanhğı edinmiş insanla-
nn harcıdır; hele hele yönetici kadrosu için bu pek
önemlidir.
Felsefe ögrenmek, son bir çözümlemede ne?
"Aydın", dolayısıyla "uygar" bir insan olmak de-
mek, yazanmıza göre. Bu kitap, işte bu yolda açıl-
mış bir pencere Uğur'a. Ama eklemeliyim: Sadece
Uğur'un değil, bu türden insanlann yetişmesinde de,
bu eserin büyük katkısı olacağına inanıyorum.
Hüseyin Batuhan Hocamız, eli öpülesi bir iş yap-
mıştır...
Yargıda skandal
Cezaevinde yatarken
cinayetle suçlandı
KEREMILGAZ
istanbulDGM'degörü-
len DHKPC davasında
adam öldürme eylemine
kanştığı öne sürülen ve fi-
rari olduğu belirtilen Si-
nan Ya\nz'un olay tarihin-
den 2 yıl öncesinde Bay-
rampaşa Cezaev i'ne girdi-
ği. 12 yıl 6 ay ağır hapis
cezası aldığı ortaya çıktı.
Aynı davada sanık Halil
Demir önce Terörle Mü-
cadele Şubesi'nde gözcü-
lük yaptığı şeklindeki ifa-
desini imzalarken ve ta-
nıklara teşhis ettirilirken,
daha sonra mahkemeye
polis tarafından gönderi-
len yazıda Demır'ın suç-
suz olduğu belirtildi.
Istanbul 1 No'lu
DGM'de görülen bu dava
delillerin ve ifadelerin
hangi koşullarda alındığı-
nı gözler önüne serdi. 8
Temmuz 1995 tarihinde
Küçükarmutlu'da Dallas
Kıraathanesi'nde korsan
taksicilik yapan Ramazan
Çetin öldürülürken bır kı-
şi de ayağından vurularak
yaralandı. Olay sonrası
polis, gerçekleştirdiği
operasyonlarda çok sayıda
kişiyi gözaltınaaldı. Istan-
bul DGM'de hazırlanan
iddianamede ise olayın
Alaatin Ateş ve Sinan Ya-
vuz tarafından gerçekleş-
tirildiği belirtilirken
Ateş'in Ramazan Çetin'e
4 el ateş ettiği. Feridun
kod adlı Sinan Yavuz'un
kullandığı tabancanın da
tutukluk yaptığı kaydedil-
di. Dava görülmeye başla-
dıktan sonra 24 Haziran
1997'deki oturumda sanık
avukatlanndan Cemal Yü-
ceL polis ifadelerinin alın-
ması ve iddianamenin ha-
zırlanmasındaki büyük
yanlışlığı mahkemeye
sundu. Yücel, olayı ger-
çekleştirdiği öne sürülen
sanıklardan olduğu belir-
tilen Sinan Yavuz'un olay
tarihinden yaklaşik iki yıl
önce9Eylül 1993'tegö-
zaltına alındığını, 23 Eylül
1993 "te ise tutuklandığını
açıkladı.