24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 AĞUSTOS 1998 ÇARŞAMB OLAYLAR VE GORUŞLER Halûk'un Babası: Tevfik Fikret Dr. MUHSİNE HELİMOĞLU YAVUZ Bilkent Cniversitesi H alûk'un babası Tevfik kurbarı/Herzamanhertaraftakan,kan, Fikret'in ölümünün 83. kan._" diyerek, kayıkta gördüğü kur- yılı. Büyük şair Fik- banlık koyunlara acıyan Fikret'in; an- ret'i, oğlu HaJûk'la an- layışsız. duyarsız insanlardan uzaklaşıp, mak. değerlendirmek Mevlana'nın on sekizinci kuşaktan to- ıstedim. runu olan VeledÇelebi'nin şu dizelerin- aJûk'un babası Tevfik Fikret'in ölümünün 83. yılı. Büyük şair Fik- ret'i, oğlu HaJûk'la an- mak. değerlendirmek ıstedim. Te\ fik Fikrefe önce insan. sonra da şair olarak ilk "göniil akıtmam'' onun- la ilgili şu olayı okuduğum anda oldu Padişahlann tahta çıkış yıldönümlerin- de düzenlenen "Şehrayin" törenlerin- de. Boğaz'dakı bütün vapurlar, kayık- lar, küçük büyük tekneler ve yalılar bü- tün ışıklannı yakarlar, yer-gök "nuragar- kolur"muş. Oysa, lstibdat'a karşı olan Fikret, padişahı ve.yönetımini protesto etmek için, o gece "Aşiyan"ın bütün ışıklannı söndürür ve karanlıkta otu- rurmuş. Böylesine anlamlı ve zarif bir "direniş", çocukluktan gençliğe henüz geçmekte olan ve haksızlıklara karşı son derece duyarlık gösteren yüreğimi öylesine etkiledi ki, o günden sonra Fik- ret'in ardına düşüp, O'nunla ilgili bu- labildiğim her şeyı okuyarak ve şiirle- ri aracılığıyla iz sürerek, O'na ulaşma- ya çalıştım. ' Okuyup ardadıkça nasıl zeki, zarif, du- yarh bir kişilik ve derin, içli bir sanat- çı ruh karşısında olduğumu anladım. Sonralan O'nu Bebek sırtlanndaki "Aşi- •ys*"da aramaya başladım. Özellikle .spn yıllarda. konuk hoca olarak Boğa- ajçi Üniversıtesı'nde verdiğim dersler- den sonra, hemen "duvardan atlaya- rak" Fikret'e gidiyor ve saatlerce Aşi- yan'da oturuyordum. Doğanın güzelhklerini böylesine ru- hunda duyan, "Din şehit ister, asuman de de behrttiği gibi, yeni bir insan türü yetiştirmek istediğini düşündüm hep. " Bıktım insanlardan artık, başka insan isterim / Başka bir nesJ-i cedkü-i pâk vicdan isterim.'' Fikret işte bubaşka bir "NesHeedkTi, oğlu Halûk'un kişiliğinde düşlüyordu. Bu yeni insan O'na göre, Batı'da eği- tım görüp yetişmeli ve oradan, bu has- ta vatan olan "hasta nine"ye. tıpkı Pro- metheus gibi "Bol bol ışık kucakla"yıp getirmehydi. Bu nedenle, Amerika'ya okumaya giden oğlu Halûk'a veda eder- ken. şu dizeleri yazıyordu: "Ne bulur- san bırakma sanat fen / trimad. itina. cesaret, ünıid/ Hepsi lazım bu yurda,hep- si müfid / Bize bol bol ziya kucakla ge- tir / Düşmek etrafı görmemektendir." Ve Halûk gider... Gittiği yerden de öy- lesine etkilenir ki, bambaşka bir insan olarak orada kalır. Yani bir başka deyiş- le "duvann öte yakasuıa düşer". Şöy- le ki, 1913 yılında Amerika'ya yerleşip, sonradan rahip olan Halûk, 1965 yılı Ha- ziran'ında, Florida eyaletinin Orlando şehrinde ölür. Michigan Üniversite- si'nden 1916 yılında makine mühendi- sı olarak mezun olan Halûk'un son işi, Orlando'daki Park Lake Presbyterian Kilisesi Rahipliği olmuştur. Batı'da öğrendiklerini Türkiye'ye ge- tirmediği ve diliyle, diniyle tam bir Amerikalı olup, üÛcesiyle ilişkisini kes- meyi yeğlediği için, sayısız saldırıya uğrayan Halûk'un bu seçimine, bir de onun açısından bakalım. Burada gerçek- leştireceğimiz bir "empati", onu daha iyi anlamamızı sağlayacaktır diye dü- şünüyorum. Değerli aydın Talat Sait Halman'ın. Halûk'la babası hakkında konuşmak üzere, ısrarlı diyalog kurma girişimle- ri sonucunda, ondan aldığı bir mektup- tan anhyoruz ki, Halûk aslında Türki- ye'ye gelip, kendı ülkesinde çalışmak istiyor, ama aleyhinde yaratılan ortam sonucu gelemiyor. Işte, çok duyarlı (has- sas) ve çok önemli olan bu gerçeği Ha- lûk'un mektubundan okuyalım: "lstan- bul'dan 1913 Temmuz'unda aynldım. Glasgovv'da iki hafta eşi dostu zryaret ertikten sonra, Amerika'ya gidip, Mic- higan Cnrversitesi'ne yaâldım. Yurda hiç dönmedim. 1920'de Robert Kolej'e makine mühendisliği profesörü olarak gidecektim. Eşimle ben, pasaportlan- mızıçıkartmışük. Birkaç haftaiçinde va- purlayolaçıkacakbk. Tam o sırada, yur- da dönmenin uygun olmayacağı habe- ri gekU. Bu, tabii dini inancımdaki de- ğişme y üzündendi. Dini temayüUerirn- deki değişmeyi babam biliyordu. Bir ke- re bu konuyu birlikte konuşmuştuk, ama kendisi bu bakımdan çok açık fikirliy- di. kendi kararlanmı kendi başıma ver- memi istedL Annem hiç memnun olma- dı. Sofu Müslüman olan dedem (anne- min babası) hayal lankuğuıa uğradL Babama, Tann'nın birligine inanan- lardandı demek doğnı olur. Tann'ya yaradan olarakinancı vardı. Şiiryazan, tabiatresimleriyapan, hayatınıyıirdun- da ve ulusunda hürriyetin, adaktin ve iyi niyetin gerçekkşmesi uğrunda yaşa- yan bir insan, Tann'ya yaradan olarak inanmaktan başka bir şey yapamaz." Birbirlerini böylesine iyi anlayan ve "toprak vatanım, nevi beşer miUetim" diyen bu baba ile oğul ilişkisi karşısın- da, saygıdan başka ne duyulabilir ve başkalan bu konuda "ileri-geri" konu- şup kınama. suçlama hakkını kendile- rinde nasıl görebilirler ki... Şimdi de Halûk'un, Talat Bey'e yaz- dığı ve "SayınEfendim" diye başlayan bir başka mektubundan, bir bölüm da- ha okuyalım: "Türk Edebiyaö uğnına yapmak istediğini/ pek değerfi işte, size yardımcı olmama gelince: gerçek şu ki dostum,araşbrmanıza yararü riiçbirşey katabilecek durumda değilim. Babam, bende sanat ve edebiyat yetenegi bulun- mayışuıdan dolayuderin bir hayal kırık- lığına uğramışti. L nlü şiirierini yazdığı sıralarda. ben çocuk denecek yaştay- dım. ttiraf edeyim ki, o şürieri aniaya- mıyordum. Kendisinin büyük bir şair, büyük bir öğretmen, derin bir düşünür ve büyük bir vatansever oJduğunu biü- yorum ve bununla iftihar ediyorum. Ama şunu size utanarak söyhıyonını ki, çalışmalannızda size yarartı olacak bir yardımda bulunmaktan acizun. Keşke bu yardımı yapabilseydim-. Size vardım etmekteki aczimi kabul etmek zorunda olduğum için, candan üzülüyonım, gerçek bir utanç duygusu içindeyim.Candanözürdiler. candan te- şekküredervecandan üzüntükrimi bil- diririm.'' Bu mektuptaki içtenlik ve incelik de bizi düşündürmeli sanıyorum. Bu mek- tuplardan gözlerim dolarak, yüreğim burkularak okuduğum şu bölüm de in- san olarak hepimizi yine uzun uzun dü- şündürmelidir sanınm. "Son elli yıhn olaytan ve şartlan, ce- haletimi arttırdı. Tabii, sizin yapmak is- tediginiziyapmaya teşebbüsetmediğim için kabahat bende. Bu, babama say- gım, se\gim ve muhabbetim olmamış- ürveyayokturdemek değüdir. VıUar be- ni gitgide ulusumdan uzaklaştırdı. Bu uzaldaşmada hayaümın gelişme tarzuıın payıpek büyükolmuştur. İstanbul'da ka- İan tek tük akrabam da kayıplara ka- nştL Beni sadece, Tevfik Fikret'in oğlu olarak tanıyan baa kimselerden, Hıris- tiyan papazıolduğumu işitip okuduktan sonra ya/dıklan, şiddetli kınamalarta dolu mektuplar almıştım. Bu kınanıa- lan, iyiden iyiye anlıyorum. Kendileri- ne hiç kabahat bulmuyorum. Şuna ina- nıyorum ki, yüce Tann - babamın Tan- nsı ve benim Tanrun - beni dilediği yo- la götürmüstür." (*) Sonuç olarak Halûk, "Babasmın ve kendi Tannsı"nın ve aynca kendi yü- reğinin götürdüğü yere gitmiştir. Bun- ca kuşatılmışlığımıza karşın, hangimiz bu içtenliği gösterip, yüreğimizin götür- düğü yere gidebiliyoruz ki. Belki de bu bakımdan, onu biraz da kıskanıyor ctla- biliriz. Onu kınamaya, eleştirmeye, suç- lamaya kimsenin hakkı yoktur. O, Tev- fik Fikret'in biricik "Sevgili Halûk'u"dur. Halûk'u Fikret'in dışında düşüneme- yiz. Filcret'e duyduğumuz sevgi onu da kapsar. Onu anlayıp sevmeyi deneyelim. Bunu başaramayanlar ise sonsuza ka- dar sussunlar ve onlan bu kutsal uy- kulannda rahat bıraksınlar. * Daha genış bilgi için bkz. Rahmetli Fa- ruk Cumbul. ' Mustafa KemalAşiyan 'da'', tst. 1993. MADA BİR Prof. Dr. OSMAN KJEMAL KADİROĞLU hfÜ Nükleer Enerji Mühendisliği Bölümü. Teknolojik Gelişmişlik Kadar Temel Bilimler • Ankara Üniversitesi Fizık Mühendisliği Bölü- mü'nde öğretim üyesi olan Sayın Prof. Dr. Ayla Çe- Mkel'in bu sayfada çıkan İlgili Oruna (Makama) baş- \tkit yazısını ilgiyle okudum. Sayın Dr. Çelikel'e bir- 9Ok konuda katılmamaya olanak yok. Gerçekten si- yasilerimizparasal kaynaklarladesteklenmeyen bol keseden atılan vaatlerle yıllardır bizleri oyalıyorlar. Olmayan kaynaklarla bilim ve teknolojide gelişme- rniz beklendi, az bir gelişme olunca da siyasileri- miz hemen borazanlannı ellerine alıp dünya âleme durumu ilan ettıler. Bu konularda Sayın Dr. Çelikel'e hak vermemek olanak dışı. ABD'de bilimsel ve teknolojik araştırmalar için Clin- ton tarafından onaylanan milyarlarca dolann, ne- den bütçemiz oranında bizim ülkemizde de bilim için ayrılmadığı sorulunca fikir aynlığımız başhyor. Her şeyden önce bilimin bilim için yapılmadığı ger- çeğini kabul etmek gerekir. Bilim, teknoloji için ya- pılır. Teknoloji gereksinme duyduğu için bilim des- teklenir. Bunun belki de en çarpıcı ömeği Sayın Dr. Çelikel'in hizmet verdtği bölümün adında gizlidir. Bir temel bilim olan fizik, ülkemizde bir mühendislik da- lı olarak ortaya sürülmektedir. Dünyada eşi olma- yan bir mühendislik dalı olarak fizik mühendisliği dip- lomalan ülkemizde birkaç üniversite tarafından ve- rilmektedir. Her şeyden önce temel bilimlerde eği- tim almış ve bu konuda eğitim yapanlar teknoloji- nin önemini anladıkları için herhalde mesleklerinin adını değiştirmişler. Fizik en önemli temel bilimdir; onsuz hiçbir bilim olamaz. Fizik, doğanın anlaşılması için bir zorun- luluktur. Fizik biliminin en uç noktasında ise yük- sek enerji fiziği bulunmaktadır. Evrenin gizemini araştıran bu dal için en ileri teknolojilerin kullanıl- dığı devasa aletlere gereksinim vardır. Bu aletler- den en önemlisi CERN adı verilen uluslararası bir araştırma merkezindeki hızlandıncılardır. Bu hızlan- dıncılar fizik biliminin sınırfarında araştırma yapmak için tasarlanmış ve yapılmış aletlerdir. CERN'ye üye ülkeler bu merkezin çalıştınlması için gerekli tüm mas- raflan ortaklaşa karşılarlar. Üye ülkeler, verdikleri pa- raları CERN'de kullanılan aletlerin yapımı için geri alma beklentisindedirler. Kısacası, parayı veren ül- keler, ileri teknoloji kullanan ilginç aletleri tasarla- yıp yapmak için ihalelerde sıraya girerler. Birieşik Kral- lığın birkaç kez alet yapım ihalelerini kaybetmesi üze- rine kuruluşa vermesi gereken üyelik parasını öde- meyeceğini bildirmesi, fizik araştırmalannın des- teklenmesinin ardındaki gerçekleri orataya çıkart- mıştır. Teknolojisi gelişmiş olan ülkeler teknolojile- rine kaynak yaratmak için bu tür katılımlara razı olurtar. Bilim, bilim için değil teknolojiye katkı ver- mesi için desteklenir. Teknolojisi iletiemiş ülkeler bir süre sonra belki pa- rasal kaynaklannın artması, belki de teknolojik re- kabet ve durumlannı sağlamlaştırmak için temel bilimlere yatırım yaparlar. Japonya her ne kadar yözyılın ilk yarısında Nobel ödülü ile tanışmışsa da temel bilimlere hatm sayılır yatınmlan on-yirmi yıl ön- çeyapmayabaşlamıştı. Bu konuda Almanya, Fran- sa, Ingiltere vb. gibi ömekler çoğaltılabilir. Tekno- loji ile artan servetin bir kısmı teknolojiye katkı ge- tirmesi beklentisiyle temel bilimlere aktanlmıştır. Tjûrkiye'nin CERN'ye üye olmasının kısa ve orta dönemde teknolojimize yaran olacağına hiç inan- çrıryoaım. Teknolojimiz, ekzotik malzemelerle ve özçlsüreçlerle yapılacak bir süper iletken magne- tia.yapımını gerçekleştirecek düzeye gelince bu konu düşünülebilir Şu anda yaşam savaşı veren hal- krözın vergilerinden toplanan paralarının birkaç teonk ve deneysel fizikçimizin yayın yapması veya ytlda birkaç kez Cenevre'yi ziyaret etmesi için har- canmasını sanınm tüm fızikçiler, veya daha etkili adıy- lafizik mühendisleri, uygun görmezler. Ülkemizde temel bilimlere verilen destek, benzer parasal kay- nağı olan ülkelerle karşılaştırıldığında sanınm hiç de yadsınmayacak düzeydedir. Desteğin artması tek- nolojimizin gelişmesiyle olur. Teknolojimizin geliş- mesi için henüz temel bilimlerden ve özellikle de ku- ramsal temel bilimlerden yardım beklemekten da- ha çok uzağız. Parasal kaynaklanmızı, teknolojimi- zi .hızla geliştirecek yerlere yatırmamız ülkemizin çikannadır. Aydınlığın Öncüleri Halet Çambel ve Nail Çakırhan YU-JVIAZl A YILMAZÜNLÜ dana'nın soluk aldırmayan sıca- ğında yola çıkıp, yüz kilomerre güneye gidip, Osmaniye'den dağ yoluna çıkarsanız, ormanın ye- şili ve kuş seslerinin güzelliğin- . de kaybolursunuz. Işte burada, Karatepe'ye varmadan Halet'i göreceksiniz sa- kın şaşırmaym... (Yollann, suyun, elektriğin gel- mesinde ve turizm ile kilim dokuması, ağaçtan hediyelik eşya yapımı, eğitim konulannda Ha- let'in uğraşı vardır. Köylülerin sevgilisidir. Başı sıkışan ona gelir.) Yolculuğunuza devam edip, Karatepe Müze- si'ne vardığınızda karanhk bastırmışsa, yonlular arasında bir ışık göreceksiniz. Yaklaşık, iki bin sekiz yüz yıl önce, yörenin kralı olan ASİ-TVVA- TA'ın'(^zitawada) "Kadınlann şimdiellerinde kir- uenleHe (iğleıie), eskiden çok tehlikeli sayılan yMerde rahatça, korkusuzca dolaşmalannı sag- îadım" dediği gibi, bir kadını rahat ve korkusuz- ca, tek başına o ışığın altında Fırtına Tannsı'na dua edercesine oturmuş; kınk yontu taşlannı bir- leştinp, uçuşan kâğıtlara not alıp binlerce yıl ön- cesinin gizemini çözmeye çalışırken bulacaksı- nız. Bu kadın Halet'tir. Niçin, kim zorluyor onu çalışmaya, amacı ne, bu bilim sevgisi nereden ge- liyor? Yarım yûz yıl önce, varsıllığı dillere destan ve çalışmaya gereksinimi olmayan, fidan gibi ve de güzel mi güzel bir Osmanlı paşasının kızı, yolu izi bulunması zor olan Karatepe'ye katır sırtın- da yola çıkıyor, kahramanca ve korkusuz... Bu ormanlık tepede, çadır içinde yatarak, yiyecek bul- ma güçlüğü çekerek kazılara başlıyor. Yonrular çıkmaya başlayınca, gömü arayıcılan geliyor ve çok büyük paralaria yonrulan satın almak istiyor- lar. "Haytr parayı ne yupacagım" diye karşı çı- kıyor, Halet. Gömü arayıcılan pişkin ve direnç- ü, "Güzel evlerde orurur, iyi yataldarda uyur ve güzel yemekler yersin'' diye kandırmaya çalışı- yorlar. Halet, "Bana balan, ben paşa kızıyım, köşklerde de yattun, sarayiarda da~ oradaki ya- takla çadırdaki yatağın bir aynmı yok. Yemekse kann doyurmak içindir. Bulgur pilavı, soğan ve ayran banay«ter"diyerek gömü arayıcılannı ko- valar. Atarürk,aydınlanma yolunu açarken 1931 yılında Türk Tarih Kurumu'nu kurmuş, Türkle- rin ve Anadolu tarihinin araştınlmasmı istemiş- ti. Bu yönde çalışmalar başlarmak amacıyla ar- keologlar yetiştirilmesine karar verildi. Atatürk biliyordu ki yaşadıği yurdun geçmişini bilmeyen, kökenıne inmeyen, geçmiş uygarlık ve kültürle- ri benimsemeyen, o yurda sahip olamaz. Anado- lu'ya tarih boyunca gelen, devlet kuran insanlar ve onlann çocuklan, torunlan yok olup gitmedi- ler. Hepsi bu ülkede kültür çeşitliliği ile yaşıyor- lar ve Anadolu bizim diyorlar. Hitit, Urartu, Yu- nan, Fryg, Lydia, Pers, Roma, Bizans, Selçuk, Os- manlı, hepsi devlet kunıp var oldular Anado- lu'da. Atatürk bu yurdun tarihini bilmek, birleş- tirmek ve sahip çıkmak istemiştir. Işte bu görüş çerçevesinde ve bu amaçla Halet, Almanya'da ar- keoloji okudu. Türkiye'ye dönünce üniversitede asistan oldu. Karatepe'ye yolculuk böyle başla- dı. Kazdı, araştırdı, bilimsel yazılar ve kitaplar yazdı. Uluslararası üne kavuştu. özellikle, Ka- ratepe'deki özverili çalışmalan ve Karatepe'den çıkan yazıtlann iki dilde (Fenike ve Hiyeroglif Luwice) yazılmış olması ve hiyerogliflerin çö- züme ulaşması buna yardımcı oldu. Karatepe'den çıkan yüzlerce yontu ve yazıt, çı- kanldığı yerde açıkhava müzesine dönüştünildü. Ancak, bunlann doğa koşullanndan etkilenme- mesi gerekirdi. Çakırhan, hızır gibi yetişti. Türkiye'de o güne kadar hiç uygulanmamış susuz beton sistemiyle müzenin üstünü kapattı ve korumaya aldı. Nail bir şairdi. Nâzım'la 1 + 1 = 1 adlı şiir İcitabıyla ün- lenmişti. Daha, lise öğrencisiyken sol düşünce- leri yüzünden tutukevine düşen, Moskova Üni- versitesi'nde eğitim gören Çakırhan mimar de- ğildi. Ancak yetenekleri ile mimarlarataşçıkart- mış "Ağa Han Mimarhk BüyükÖdühl"nü kazan- mıştı. Yazarlık ve gazetecilik de yapan Çakır- han, Çambel ile birlikte Karatepe köylülerinin ya- şamını iyileştirmek için kilim dokuma koopera- tifi, marangoz ve demircilik işlikleri kurmuş ve yöre köylülerinin sevgi ve saygılannı kazanmış- lardır. Demir ve marangoz işlikleri, heryararlı iş- te olduğu gibi (Köy Ensrirülerinin başına gelen) baltalanmış, engellenmiştir. Ama burayı gezdi- ğınizde bir anıt gibi köyde sanayinin ilk adımı- nın atıldığını kolayca görürsünüz. Düşüncenin ve yapılmak istenenin büyüklüğü karşısında şaşınr- sınız. Işliklerde toplu üretim ve paylaşım için atılan bu örnekler, zamanında kabul görseydi ve yaygın duruma gelseydi ülkemiz şimdi çoktan ay- dınjığa ulaşmış olacaktı. Üç gün önce, posta kutusundan bir mektup çıktı. Çağnda "NailÇakırhan ve Sanan-19Ağus- tos 1998 - Yen Nail Çalorhan ve Halet Çambel Sanat Evi - Akyaka - Lla - Muğta" yazıyordu. Saygı duymamak mümkün mü aydın insanla- ra... Oliver Stone'un Cinlü filmlerinden biri olan "Salvador", baskıcı ve zalim yönetimin ayaklanmaları bastırmak için oluşturduğu ölüm timini anlatıyor. MctvB U G Ü N 2 0 4 0 S I N E M İnsan kaynaklanna temeiden yatınm: OKUL Türkıye Gazetecilef Cemiyeti'nın yaptırmakta olduğu İLKÖĞRETİM OKULU'NA SİZDE KATKIDA BULUNUN BAĞIŞLARINIZ) Istanbol ll Özel idaresi'nin Zıraat Bankası CağaloğluŞubesi'ndekı 30402/2776 numalan hesabına yapabilirsınız. Türiaye Gazeteciler Cemıyeti Tef: 0213. 513 83 00 PENCERE llhan Selçuk yıllık izninin bir bölümünü kullan dığından yazılanna ara vermiştir. İLAN T.C. BANDERMA 1. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN Müdürlüğümüzün 1998/20 Esas sayılı dosya- sından alacaklı Kıvanç Tekstil ve Tic. Ltd. Şti. ve- kili Av. Zafer Evren tarafından borçlu Sultan Di- rek hakkında 24.11./ 1997 T.T., 21.12.1997 vade- li 38.000.000 TL'lik senet ile icra takibinde buiu- nulmuş, borçlunun adresine yapılan tüm tebligat- lar iade olmuş ve borçlunun adresi tespit oluna- mamış, yapılan araştırmalar neticesinde adresi tespit edilememiştir. Icra ödeme emrinin adına ilanen yapılmasına karar verilmiş olmakla iş bu ilanın yayın tarihinden itibaren 10 gün sonra borç- lu adına ödeme emrinin tebliğ edilmiş sayılacağı, borçlunun borç ve takip masraflannı yedi gün içe- risinde dosyamıza ödemesi itirazı var ise veya im- za kendisine ait değilse yine bu yedi gün içerisin- de açıkça bildirmesi, aksi takdirde imzanın ken- disinden sadır olmuş sayılacağı yedi gün içerisin- de mal beyanında bulunması aksi takdirde hapis- le tazyik olunacağı, borç ödenmez veya itiraz edilmezse takibe devam edileceği hususlan borç- lu adına ilanen duyurulur. 12.6.1998. Basın: 29355 TC tLAN BORNOVA BİRtNCİ İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN GAYRİMENKULÜN EKSİK ÇIKAN AÇIK ARTTIRMA tLANININ DÜZELTtLMESİNE DAİR İLANI 1998/435 Tal. Müdürlüğümüz'ün 1998/435 Tal. sayılı dosyasın- dan saölmasına karar verilen Bornova Kazımdirik Mah. Mustafa Kemal Cad. No: 63, K. 6, D. 23 Bor- nova-lzmir adresindeki tapunun pafta 9, ada 288, parsel 131, 66/2104 arsa paylı 23 nolu bağımsız bö- lümünün 09.07.1998 Perşembe günlü Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan Basın: 31790 sayılı ilanında ikinci satış gününün satış saatı eksik yayımlandığın- dan tekrar düzeltme ilanının yapılmasına karar veril- miştir. Buna göre yukanda tapu kaydı yazılı bulunan gay- rimenkulün birinci satış gûnü 01.9.1998 günü saat 14.50 ile 15.00 arasında yapılacaktır. ikinci satış gü- nü de 11.9. 1998 günü saat 14.50 ile 15.00 arasında olacaktır. Işbu düzeltme ilanı satışa iştirak etmek isteyenle- re ve ilgililenne ilan olunur. 13. 08.1998 Basın: 39745 İ L A N ""•' ' ':E T.C. İSKENDERUN1.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1998/241 Davalı: Nikola Hindiye - adresi meçhul Davacı Orman Genel Müdürlüğü tarafından dava- lı aleyhine açılmış bulunan tapu iptal ve tescil, menı müdahale davasının yapılan duruşmasında, Adınıza çıkartılan davetiyenin tanınmadığınızdan iade edilmiş olması üzerine yapılan zabıta tahkika- tında da adresmiz meçhul kaldığından ilanen duruş- ma gününün tebliğine karar verilmiş, duruşma 13. 10.1998 günü saat 10.15'e talik edilmiştir. Mezkûr gün ve saatte gelmeniz, gelmediğiniz veya bir vekil- le de temsil ettirmediğiniz takdirde davanın yoklu- ğunuzda bitirileceği davetiye yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 27.7.1998 Basın: 38836 İSKENDERUN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1998/181 Davalı: Vartan Deronyan - adresi meçhul Davacı Orman Genel Müdürlüğü tarafından da- valı aleyhine açılmış bulunan tapu iptal ve tescil, meni müdahale davasının yapılan duruşmasında, Adınıza çıkartılan davetiyenin tanınmadığınız- dan iade edilmiş olması üzerine yapılan zabıta tah- kikatında da adresiniz meçhul kaldığından ilanen duruşma gününün tebliğine karar verilmiş, duruş- ma 13. 10.1998 günü saat 10.15'e talik edilmiştir. Mezkûr gün ve saatte gelmeniz, gelmediğiniz veya bir vekille de temsil ettirmediğiniz takdirde dava- nın yokluğunuzda bitirileceği davetiye yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 27.7.1998 Basın: 38845 İLAN T.C. TOKAT 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas: 1998/337 Davacı Ali Raşit Ulusoy vekili tarafından Gülzade Ulusoy aleyhine mahkememize açılan şiddetli geçimsizlik nedeni ile boşanma davasının tensip karan gereği; Ali kızı Elife'den olma 25.3. 1954 D.'lu Gülzade Ulusoy'a ilanen tebligat yapılması- na karar verilmekle; Davalı Gülzade'nin dunjşma günü olan 6.10.1998 günü saat 09.00'da mahkememiz duruşma salonunda hazır bulunması veya bir vekil tarafından temsil edilmesi, aksi tak- dirde duruşmaya yokluğunda devam edileceği ve karar verileceği HUMK'nin 213, 377. maddeleri gereği ıhtar olunur. Keyfiyet ilan olunur. Basın: 38536 İLAN T.C. İSKENDERUN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1998/243 Davalı: Vartan Deronyan - adresi meçhul Davacı Orman Genel Müdürlüğü tarafından davalı aleyhine açılmış bulunan tapu ip- tal ve tescil, meni müdahale davasuun yapılan duruşmasında, Adınıza çıkartılan davetiyenin tanınmadığınızdan iade edilmiş olması üzerine yapılan zabıta tahkikannda da adresiniz meçhul kaldığından ilanen duruşma gününün tebliğine karar verilmiş, duruşma 13. 10.1998 günü saat 10.15 'e talik edilmiştir. Mezkûr gün ve saatte gelmeniz, gelmediğiniz veya bir vekille de temsil ettirmediğiniz takdirde davanın yokluğunuzda bitirileceği davetiye yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 27.7.1998 Basın: 38834
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle