18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 HAZİRAN 1998 CUMA 12 KULTUR Kassel'de dokuz kadın sanatçının katıldığı 'Echolot' sergisi 21 Temmuz'a dek sürüyor Sorularuı sorun olduğu bir sergi NECMİSÖNMEZ KASSEL - Museum Friedirici- anum, ünlü documenta sergilerinin düzenlendigi bir mekân olarak. 1945 sonrası uluslararası çağdaş sa- nat tarihinin şekillendirildiği. Av- rupa'nm en önemü müzelerinden biridır. 4. İstanbul Bienali'ni dü- zenleyen Rene Block bu müzenin yeni müdürü olarak düzenlediği ilk sergisine "Echolot oder 9 Fra- gen an die Peripherie" (İskandilya daftriferiye DokuzSoru)isimli ser- gide. Avrupa kültürü dışır.da do- ğup. iki örnek dışında çalışmala- nnı çeşıtlı nedenlerden ötüıii Ba- tılı merkezlerde sürdüren dokuz kadın sanatçının işlennı ızleyıcıle- re sunuyor. Sergının ismı oldukca ilginç. ses dalgalannın yardımıv- la derinligi ve yüksekligı ölçen Is- kandıl aleti burada çalışmalarını degışık bıçımlerde "uluslararası tartışmaya" açan kadın sanatçıla- ra gönderme vaparken. Kassel'de sorgulanan. bu sanatçılann işleri de- gil. sadece "poasjonlarT olmuş. Farklı olgular Özellıkle son beş yıldan beri dü- zenlenen büyiik çaplı uluslararası sergilerde işleri sıkça. hatta gere- ğinden fazla sıklıkla gösterilmiş olan katılımcı sanatçılann kadın olmalan dışında periferi ülkelerin- de dogmuş olmalan \e Erkmen ile Karamustafa dışında çalışma- larını şu) a da bu nedenlerden ötü- rü Batılı sanat merkezlerinde sür- dürmeleri onlann ortak özellikle- n olarak elealmabilir. Amabusa- natçılarm Kassel'e davet edilme- lerinin temel nedeni, Block dahıl olmak üzere birçok uluslararası sergi yapımcısının fikırlerinde. sa- natlan dışında "farklı olgulan" temsil etmeleri. 20. yüzyılm so- nuna vardığımız zaman dilimi içın- de Batı 'nın kendi çerçevesinde ge- liştirdigi "çağdaş sanat" kavramı ve sanat tarihi yazımı elbette "bil- dik" sınırlan aşmak ve Hıristiyan- Yahudi kültürleri dışında kalan kı- talan da. kültür odaklannı da dik- kate almak zorunda. Ama endüst- rileşememiş toplumlardan gelen. sanatlarmı geliştirmek için göç et- mek zorunda kalan yabancı için ayn bir niş, çerçeve oluşturuluyor. "Echolot'" sergisine davet edılen sanatçılann sayısal ağırlıgmm, yıl- lardan beri bu niş içinde oturan. ça- lışmalanyia sanat pıyasasını bes- leyen isimlerden oluşturulması, sergilenen işlerin birçok etkinlik- te gösterilmiş, kabul görmüş çalış- malardan oluşması. içinde fazla heyecan ta$ımayan bir sergiyle kar- şı karşıya oldugumuzu düşündürü- yor. Fridericianum'un üç katına ya- yılmış olan sergıy i gezmeye, Gha- da Amer'in tuval üzerine renkli ipliklerle işledigi erotik desenler- lebaşjıyoruz. Sanatçının müzenin ortasındaki Rotunde'de sergiienen san renkli yedı küçük. naylon el- bise dolabınm her yanı rahatlıkla okunabilen kelimelerle işlenmiş. Sonra Ayşe ErkmeıTin müzenin her katmda tekrarladığı "site spe- cific" çalışmasıyla karşılaşıyoruz. Erkmen'in işi müzenin birrürgiz- li depo olarak kullanılan bölümle- 'hada Amer, Ayşe Erkmen, Fariba Hajamadi, Mona Hatoum, Gülsün Karamustafa, Soo Ja Kim, Tracey Moffartt, Shirin Neshat, Yufen Qi.n'in işlerinin yer aldığı sergi. ilk bakışta bir grup sergisi gibi gözükmesine rağmen Rene Block müzenin alabildiğine geniş salonlannı da göz önünde tutarak, sanki katılan her sanatçının küçük bir retrospektifini oluşturmayı hedeflemişe benziyor. .Gülsün Karanjustafa 'PreNentation of an Karh Representation' 1996-98 rini gündeme getiren bir çalışma. .Vfüzenin ilk bakışta duvar olarak görünen kimi bölümlerinin arka- sında depo olarak kullanılan me- kânlaryeralıyor. Sanatçı arkasın- da depo bulunan duvarları girişte pembe. birinci katta yeşil-gn. üçün- cü katta ise san gıbi pastel renk- lerle boyayıp izleyicilere kapalı olan bir mekânı son derece yalın "düsunsdformdemanlanyta" ade- ta "açarak" mimarı bir müdahale- de bulunuyor. Mona Hatoum sergide son on yıldan beri yaptığı çalışmalar- dan oluşan bir grup işiyle tem- sil edilmekte. Fotograf. video, kanşık malzemev le gerçekleşti- rilen bu işjer arasında en ilginç olanı, sanatçının sergi için ger- çekleştirdiği küçük boyutlu bir yerleştirme. Duvarları beyaza boyalı bir odanın içinde metalik bır ses \e bu sesin yükselen, al- çalan tonuna paralel olarak vol- tajı azalıp çogalan birampulden oluşan bu iş, serginin pek az et- kileyici çalışmasından biriydi. Müzenin binnci katında Gülsün Karamustafa'nın iki işi sergileni- yordu. Bunlardan Rotunde'de ola- nı, sanatçının tek tanrılı inançlara gönderme yapan. mınyatür. yazı, resim, kaligrafi elemanlarını bir tür kolaj mantığıvla yan yana ge- tırerek oluşturduğu ince uzun bir frizi andırıyordu. Daha önce Graz'da da gösterilmiş olan "Pre- sentation of an earh representati- on" isımli çalışma ıse bu kez fark- lı bir yorumla izleyicilere sunulu- yordu. Çariye pazannda Avrupalı kadınlan kalıte kontrolünden ge- çiren Osmanlı erkeklerini göste- ren bir minyatürün sag ve sol ta- rafına yerleştirdiği tngilizce metin- de sanatçı kendisine sıklıkla > önel- tilen sorulardan yola çıkarak izle- yicilere kimi sorular vöneltiyor. Shirin Neshat'm artık can sıkıcı olmaktan öteye geçemeycn büv ük boyutlu siyah-beyaz fotograflan- nın yanı sıra sergide yer alan bü- vük boyutlu video verleştirmesı de îslam toplumundaki "kadın-erkek roUerini" vurgulavan bir çalışmay - dı. Neshat gibi süper star olma yo- lunda ilerleyen Tracey Moffartt'ın tam anlamıyla bir retrospektıf ı an- dıran fotograflan ve film çalışma- sı. sanatçının "kimliksonınu" üze- rinde yogunlaştığını belirgin ola- rak ortaya çıkanyordu. Sanatçının özellıkle Pasolini'nin filmlerinde karşılaştığımız "sincmadiline" ya- kınla^an fotograf kurgulan. kendi- si Avustralya yerlisi (aborijin) olan Moffartt'm kışisel tecrübelerine, emanzipasyon sürecine gönderme yapıyor. ErkmeıTden yeni söylem Gülsün K.aramustafa'nm müze- nin ıkınci katındaki Rotunde'de sergilenen üçüncü çalışması. Tah- takale'de çocuklar için satılan as- kerelbiseleriyle. Kadıköy'deki bir film stüdyosunda bu elbiseler için- de poz vermiş olan küçük bır er- kek çocuğunun fotoğrafını yan ya- na getiriyordu. SooJa Kim'in çar- pıcı renkli Korekumaşlanylaoluş- 'Çalarken herşey duruveriyor' NURDAN CİHANŞÜMUL 26. Uluslararası tstanbul Müzik Festivali kapsamında piyanist Ayşegül Sanra, bu akşam saat 19.00'da AKM Konser Salonu'nda müzikseverlerle buluşacak. Sanca. resitalinde Schubert Beetfaoven, Debussv ve Ravd'ın yapıt- lanna yer verecek. 1953 yılında Fransa Ulusal Kon- servatuvan'ndan birinciiikle mezun olan Sanca, Ravel. Faure ve De- bussy'yi dünyanm önemli piyano pe- dagogianndan Marguerite Loog iie Paris'teçahşmış. 1959 yılmdada Mar- guerite Long-Jacques Thibaud Ulus- lararası Yanşmasf nda da Paris Kent Ödülü almış.'"Long, bu bestccöerin hem öğ- renctsi hem de arkadaşı. Bu yapıttan seslen- diren Long, aynı zamanda be>tecikrin de ne istediğini çok iyi bilhor. Birkaç yıl süırn ça- tışmalanmız benim için oldukça faydalı oldu. Long. son derece otoriter w ne istediğini iyi bilen bir öğretinendi. 1 ' Geniş bir repertuvan olan Ayşegül Sanca "Repertuvan. konser programıdüzenlerken kendime^ r e her çağdanbiryaprtseçcrek bir Ayşegül Sanca'nın resitali bugiin saat 19.00'da. kombinasyon yapmaya valışryorum. Özellik- le Brahms. Schumann. \lman romanrikleri ve Fransızenıpresyonistterinin >apıtlannı çal- maktan zevk alıyorum" diyor. Resitallerde, benzer ruhtaki yapıtlan aynı tonda ve aynı ruh haliyle başlayıp bitirmenin göründüğü kadarda zorolmadığı kanısında: "Bir çağdan başka bir çağa geçmek bazen zor gibi gürünse de ber şe>' bir anda oluveri- yor. Piyano çalarken her şeyi ıınutup kendi- nüi yaptığını/ îşc »triyorsunu/. Dı; dün>a>la olan bütün Uetişiminiz kesi- liyor, sanki her şev bir anda duru veri-' yor." Sanatçı. CDçahşmalannın pekhız- li olmasa da de\am eîtiğini belirtiyor. Sanca'nın, bugüne dek yaptıgı çalış- malar arasında, Beethoven'ın ateşli coşkusunu, kahramanlık duygulanru uyandınşmı dile getiren klasik dö- nemden romantık döneme gecişin sim- gesi sayılan 3. ve4. konçertolan, Schu- bert \e RahmaninoFun "Müziksel Anlannr kapsayan solo piyano çalış- malan. Ayla Erduran'la yaptığı De- bussy; Grieg sonatlan ve Cemal Reşit Rey'in 'Kâtibim Çeşitk'nıeleri' yeralı- yor. Sanca. "sesini jükseltmeihnjaa" duy- madan sürdürdügü müzik yaşammda genç sa- natçılara da her zaman kapısını açıyor: "Cenç- lerin klasik müziğeolan ilgisigüngeçtikçear- byor. Birçok pivanistimi/ yurtdışına gidiyor. Vİırtdışina gitmek oldukçayararfa. ancak kon- servaruvarlarda da piyanist yetiştirebileceği- mize inanıyorum." Sanca. Ayla Erduran'la çalışmaiannı ve Bilkent'te master ögrenci- lerine verdiği dersleri sürdürecek. turduğu bohçalan. sadece göçebe- lik kavramına değil. a>Tiı zaman- da bir gelenege. bu geleneğin dö- nüş,türii!me:>i içingösterilençaba- yadatanıklıketmektedir. Kullanıl- mış giysilerden. örtülerden oluştur- duğu bohçalanyla birlikte peribr- mance'lardayapan sanatçının, bir vitrin mankenin üzerine örrrüğü renkli kumaşlarlagerçekleştirdigi çalışması ne yazık ki dekoratif bir boyutu aşamıyordu. Yiıfen Qin'in meditatif müzikle birlikte yorum- ladığı narin işlerinin üç tanesini bır arada görmek, du\ mak gerçek- ten can sıkıcıydı. Fariba Hajama- di'nin işlennin sergilendigi bolüm- de. sanatçının 4. istanbul Biena- li'ndegösterdiği işinin farklı biryo- rumuv la iki dıa makinesinden yan- sıyan görüntüleri içeren bir çalış- ması gösterilıyor. Hajamadi: ero- tik ve dekoratif desenlerin yer al- dıgı duvar kâğıtlanyla sergi mekâ- nını kapladıktan sonra kendisinin değışik yerlerde çektigi büyük fo- toğrafları >erleştirerek ilginç yan- sımalar. karşıtlıklar oluşturuyor. Sergide yer alan bu fotograflardan bıri Ayasofya'da Bizans kral \e kraliçelerinın taç giydikleri mor renkli yuvarlak mermeri ve onun arkasındaki çinılerle kaplı kütüp- haneyigöstenyordu. Ikıdiamaki- nesinin belli bir karanlıktan sonra duvarlara yansıttıgı ımgelerden oluşan görsel verleştırme. sanatçı- mn Itginç iştermoeni5tTiyrJtr^ - Erkmen'ın daha önce documen- ta yapımcısı C.David'in kullandı- ğı bürosunun içinde bulunan dört bilgisayar ekranına verleştırdigi yeşıl renkli mayınlan. bu kez bil- gısayan virüslerden koruyan bir program olarak geliştirilmiş. Bü- roatmosferi içinde bir görünüp bir kaybolan bu mayınlann izley icide bıraktıgi izlenım son derece dü- şündürücü. Çünkü sanatçı daha önce de kullandıgı bu imgeyi tek- rar formlandırarak yeni. taze bir söylem oluşturmayı başarmış. Bir yanda büroda bulunan eşyalann. içinde documenta ile ilgili tüm ya- zışmalann bulunduğu dosyaların bıraktığı izlenım. öte yanda ıse Erkmen'in. bulunduğu yerı tekrar sorgulayan. izleyiciye farklı bır karşıtlık sunan mayınlan. uyumun. kardeşvari bir dıyalogun hissedıl- diği sergiye hissedilir. belli birger- uinlik kazandınvordu. Philippe Pialoıoc, festivallerin yenilikçi ve arayışlara yönelik olmasını sevindirici buluyor 'Istanbul aslında tam bir kültür potası' ALİ BERKTAY Siyasal alanda yaşanan güncel gergin- likler ne olursa olsun, Fransa ile Türkiye arasındaki kültür ahşverişi bu kısırçerçe- velerin dışına taşarak sürüyor. Bu yıl ts- tanbul Kültür ve Sanat Vakfi tarafmdan dü- zenlenen festivallerin onur konugu olan Fransa, İstanbul tiyatro, sinema, müzik ve caz festivallerine seçkin sanatçılar ve topluluklarla katılıyor. Biz de Fransız kül- türü ile Türk kültürü arasmda köprü işle- vi gören önemli kurumlardan İstanbul Fransız Kültür Merkezi'nin müdürü M. Philippe Pialoux ile kültür. sanat ve festi- valler hakkında konuştuk. Tûrk tiyatrosu biünmiyor - Saym Philippe Pialou.1, İstanbul Kül- tür ve SanatYakfi'nın düzenlediği festival- leresizin katkılannız hangiçerçoede ger- çekleşiyor? Fransız Dışişleri Bakanlığı'nın çizdiği çerçeve içinde Fransa Büyükelçiligi tara- fından organize edilen ve İstanbul Fran- sız Kültür Merkezi'nin de belli bir kopr- dinasyon içinde yer aldığı bu katkılar. esas olarak Fransız sanatçılannm bu festival- lere katılımını kolaj iaştıımak olarak özet- lenebilir. Ama biz bu sanatçılann seçi- minde herhangi birsöz sahibi değiliz. 01- sa olsa belli tavsiyeler, fıkir alışverişleri oluyor. Seçimi festivallerin düzenleme ko- miteleri gerçekleştiriyor. Ben tüm festhal- ler için yapılan programasyonlan çok ka- liteli bulduğumu belirtmeliyim. - Peki. kısa süre önce tamamlanan İstan- bul Tiyatro Festivali hakkında bir değer- lcndirmc yapabilir misiniz? Bence seçilen oyunlar dünyada şu an- da var olan en niteliklı tiyatro üretimini yansıtıyor. Robert \\ ilson. Pina Bausch. Tadashi Suzuki gibi dünya tiyatrosu- nun seçkin temsilcilerinin ge- tirilmesi. festivalin kalitesinin de göstergesi. Ama seçimde asıl ilginç ve başanlı buldu- ğum nokta. bu kalitesi kanıt- lanmış tiyatro eserlerinin ya- nı sıra birtakım yeniliklere ve arayışlara da yer verilmesiydi. Örneğin Fransız Deschamps et Deschamps tiyatrosunun oy- nadığı MoBere oyunu. Moli- ere'in en çok bilinen Cimri, Kibarlık Budalası vb. gibi oyunlanndan biri degildi. Yi- ne çok büyük bir yönetmen olan StephaneBraunscweig'in sahneye koydugu Kentlerin Or- manında, Brecht'in gençlık dö- nemi oyunlanndan biri. Brecht bu oyunu çok az sahneye koy- muş ve 2-3 kere yeniden yaz- mıştır. Işte bence festival yö- netimi. meşhur yazarlann en iyi bilinen oyunlannı değil, daha az bilinen esederini seçmekle doğru birtercih yapmışhr. Çün- kü festivallerin bir işlevi de ye- nilikleri tanıtmak ve teşvik etmektır. - Müzik festivalinin programını nasıl buluyorsunuz? Harika bir programasyon. Ve onda da aynı ikili yönü görüyoruz. Bır yanda Pa- rıs Orkestrası var. Beriioz, BiztL RaveU Debussy gibi bestecilerin eserlerinden olu- şan klasik bir program sunuyor. Diğer yanda da 1976'da Pierre Bouleztarafından Fransız Kültür Merkezi Müdürü Pialouv (LĞL R GCNYGZ) kurulan Intercontemporain topluluğu gi- bi daha çağdaş eserleri çalacak bir toplu- luk geliyor. \'e ben buntı çok önemli bu- luyorum. Çünkü diger taraftakı eserlerin kalitesi ve güzellrğt ortada. ama bunlar çok bilinen yapıtlar. Ama Intercontempo- rain. Boulez. Ligeti v e Berio'nun belki da- ha az bilinen, ama son 30 vılın kilit öne- me sahip en çarpıcı 3 bestesinı çalacak. 4 Temmuz'daki bu konser, Istan- bullulara da çjğdaş müziğin bu 3 temel parçasıy. la karşılaşma ola- nağını verecek. Tivatrodan son- ra müzik festivalinde de festiva- lin bu yenilikçi ve devim verin- devse genç yönünün Fransız sa- natçılar tarafmdan temsil edil- mesi bizım açımızdan sevindiri- cı bır olay. - Fransa'nın günev inden, Bor- deaux-Toulouse bölgesindensiniz. l zun vıllar İspanva'da. İtaha'da bulundunuz Şimdideİ^tanbuI'da- sınız. İstanhul hakkında bir \k- denizli olarak neler söy le>eceksi- niz? Doğrusunu söylcmek gerekir- se ilk geldığırnde İstanbul pek <\kdenizlı bir kent olarak görün- medı. Ama zaman geçtikçe bu- rayı daha çok sevdım. Çünkü bu kozmopolit şehırde tam bir kül- tür iç ıçeliğı vezenginliği var. is- tanbul tam bir kültür potası. Festıvallerde bunu gösteriyor aslında. Mükemmel sahneler.en iyi topluluklar. sanatçılar. mü- kemmel bir düzev. Ben 10 yıl içinde bu kentte olağanüstü sanat- sal \e kültürel olav lar gerçekle- şecegine ınanıyorum. Zaten sadece Istik- lalCaddesi'ndekisüreklıdeğışımi.açılan kitabev lerini. kültürel kavnamayı görmek bile insana bu konuda bır fıkir venyor. Is- tanbul bu halıvle bana 10 vıl önceki Bar- selona'yı anımsatıyor. Ancak örneğin ti- yatro festivali açısından bundan sonra ar- tık diinyanın sayılı yönetmenlerinin ovun- larını davet etmenın ötesine geçılıp, bu yönetmenlerden birine festivalde prömi- yeri yapılacak bir yapım vaptırılmasının zamanının geldığıni düşünüyorum. Bu Türk tiyatrosunu tanıtmak açısından da iyi bir şey olur. Çünkü yurtdışında Türk sineması iyi bilinivor. ama Türk tiyatro- su hakkında tam bir fikir yok. Zaten bi- zim amaçlanmızdan biri de Fransız kül- tür-sanat hayatıy la Türk kültür-sanat ha- yatı arasındaki ahşverişi geliştirmektir. Ben istiyorum ki Fransız sanatçılar mes- lektaşlanvla çalışmak üzere buraya gelsin- ler. aynı şekilde Türk sanatçılar. fotoğraf- çılar. ressamlar. tiyatrocularda Fransa'ya gidip orada çalışabilsinler. Lnutmamak gerekir ki Fransa ile Türkiye arasında ti- yatro alanında önemli bir ortak geçmiş de var. Darülbedayi'nin kuruluşunda Andre Antoine'in çok önemli birrolü vardır. Dı- ğer vandan örneğin. Fransiz sinemateki- nin kurucusu Henri Langloh da İzmir'de doğmuştur. - BUdiğim kadarıyla salon inşaatınız sü- rüyor. Daha doğrusu eski salonda tadilat yaparak genişletiyorsunuz. Bu >eni me- kânda ne gibi faaliyerler düşünüyorsunuz? Bir salonu. bır galerisi. bır kafeteryası ve bir bılgi-belge merkezi olan bir mekân olacak. Salonu büyük çaplı profesyonel ti- yatro oyunlanndan çok küçük temsillerin ve daha az ticari sektörlerdeki (video. mo- dern dans gibi) genç sanatçıların yapıtla- nnın sergilenebileceği. bu genç sanatçı- lara yeni bir alan açabılecek bır karşılık- lı alışveriş ve tartışma. tanışma yerı ola- rak düşünüyoruz. Galeri ise tstanbul'da- ki çeşitli galerilerle işbirliği içinde nıtelik- li sergilerin sunulacağı biryerolacak. Sa- lonu ekim-kasım. galeriv i ise aralık-ocak aylarında açabileceğimizi umuyorum. YAZI ODASI SELİM İLERİ Günce Okumak Günlük mü, günce mi? Ben 'günce'yi yeğliyorum. 'Günlük'başkaanlam- lara da geliyor. Türkçe Sözlük günlük için: a) o günkü, b) üzerin- den gün geçmiş. c) gündelik, karşıhklannı vermiş. Bir de 'günlük ağacı' var, tütsü için kullanılan sakızlı ağaç; bozuk cümle o)du; demek istediğim, günlük ağa- cından çıkanlan sakız tütsü için kullanılıyor, o tütsü- ye günlük diyoruz... Işte bu yüzden güncede karar kılıyorum. Otuz yıldır uğraşır didinirim, bir türlü günce tuta- madım. Defterler aldım, her yıl ajandalar.edindim, hep başansızlığa uğradım. Belki de kendimden ka- çıyorum. . , . • • Belki gözlemlerim kıt. Belki günün izlenimleri bende çok sonra, zaman geçip gittikten sonra etki bırakıyor. Bilemiyorum... Oysa başkalarının güncelerini okumaya bayılırım. Ister yazınsal değer taşısın, ıster amatörce yazılmış olsun, günceler beni yaşamın kendisine savurur. Yıllar önce, Her Gece Bodrvm'u yazarken, bir ro- man güncesi tutmaya kalkışmıştım. Bir yandan yaz- dığım romanın yazılışa ilişkin sorunlarını dile getire- cektim, bir yandan da gunlerin, yazılış sürecinin ro- mana etkisini saptamayı deneyecektim. Yarım yamalak da olsa, sonunu getirebildiğim tek günce çabası o. Girişirken, Virginia Wooh"un güncesinden esinlen- miştim. O günce, o sıralar başucumdaydı. Fransız- ca çevirisi. Sanırım ilk kez bütünüyle Fransızcaya çevrilmişti. Kafka'nın güncesine vuruldum birara. Şurasından burasında okuyordum. Uzun süre birlikte yaşadık. Salâh Birsel'in günceleri şenlik havası estirir; Ok- tay Akbal'ınkilerde gizli öyküler soluk alır. Geçen yı- lın güncesi, benim için, Katherine Mansfield'ın Bir Hüzün Güncesi'ydi (Can Yayınları). Okuyanlar bana katılacak, insanın içini yakıyordu. Öyle satıriar, öyle paragraflar var ki gerisine kolay kolay ulaşamıyorsu- nuz, donup kalıyorsunuz. Bir Hüzün Güncesi'ni dilimize kazandıran Şadan Karadeniz, bu kez, Sylvia Plath'/n Günceleri'm (Oğ- lak Yayıncılık) Türkçeye armağan etmiş. Şiirleri, Sırça Fanus'u, öyküleri Sylvia Plath'ı ha- yata bağlayamamış; günü gelince canına kıyıyor. Bu günceler de o hazin serüvenin birincil tanıklan. Adeta can yangınında okuyorum. Katherine Mansfield'da olduğu gibi, Sylvia Plath'ı da, besbelli, kolay kolay bitiremeyeceğim. Biriikte acı zamanlanmız, buruk haftalanmız olacak. Kolej öğrencisi Sylvia Plath, 1950'lerde Emite'le cu- martesi gecesi geçiriyor. Yalnız o bölüm bile yeter. In- tihar yanıbaşınızda gibi. Oysa dış görünümde her şey olması gerektiğince olup bitiyor. Içteki çağıltryı duy- madığınız sürece, cumartesi gecesini, hazırtanışı, dansı, gençlik öpüşmelerini sıcak bulabiliriz. "Bir cinsel haz akşamı olacağını biliyorum." Usul usul başlıyor çağtltı. "Yüzünü saçlarımın arasına gömdü, yanağımdan öptü. 'Banabakma'.ded/. 'Azönceyüzmehavuzun- dan geldim. kızgın ve nemliyım.' (Tannm böyle ola-' cagını bıliyordum?)" Eh/is Preste/in şarkıiannı hatırlatıyordu. Geceyi gö- rebiliyordum. Emile (ola ki yayımda değiştirilmiş bir ad) sonra ne oldu? Şimdi yaşıyor mu? Yaşıyorsa, o geceyi, sonradan önemli bir şair olacak Sylvia Plath'ı nasıl hatırlıyor, neler düşünüyor şimdi?.. "Yağmur altında kaldınmda koşarken..." Yağmur yağıyor o gece. Cumartesi gecesi flörtü giderek bir Amerikan filminin sahnesine dönüşüyor. Elvis Pres- ley. dedim ya... Ama. sözcüklerin art arda gelişiyle, Hollyvvood rüyası bozuluyor. Karanlık bastınyor. Yağ- murun sesi ürpertiyor. Geriye Sylvia Plath'ı intihara götüren acının ilk be- lirtileri kalıyor. Handiyse kurtulmak istiyorsunuz. Müthiş bir günce bu. Takvimde İz Bırakan: "Dile getirilemeyen, kalemin ucuna gelip gelip ge- ri dönenler bir yana, dile getihlebilen, yazıya dökü- len sözcükler dile getirilemeyenleri de çağnştırıyor." Şadan Karadeniz, Uçan Kaçan Sözcüklerin Ardın- da, Ümit Yayıncılık, 1998. BUGLN • AKSANAT'ta saat 12.30 ve 18.00'de Maurice Bejart'ın Ballet For Life adlı bale gösterisi videodan izlenebilir. • BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT MERKEZt'nde saat 17.30'da videodan Yo-Yo Ma Merdrvenlerden Düşerken izlenebilir. • YAPI KREDİ SANAT FESTİVALİ kapsamında saat 21.15'te Moğollar. Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda müzikseverlerle buluşacak. • İTÜ 225. YIL ETKİNLİKLERİ kapsamında Taşkışla 109'da saat 16.00 ve 18.00'de Atıf Yılmaz'ın yönettiği Adı V'asfi>e adlı film, Maçka G Amfisi'nde 20.30-22.30 arası Çelik'in vereceği konser yer alıyor. • TARIK ZÂFER Tl'NAYA KÜLTÜR MERKEZİ"nde saat 18.30'da Bünyad Dinç'in •Diyarbakır, Hasankeyf, Midyat. Harran, Suriye' başlıkh dia göstensi izlenebilir. K Ü L T Ü R 0 Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle