15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 NİSAN 1998 ÇARŞAMBA 10 KULTUR 'Cumhuriyet' filmi Atatürk'ün asker kimliğinin yanı sıra özel yaşammı da anlatıyor Devrim mücadelesi beyazperdede Zha Öztan'ın yönettiğifilmdeAtatürk'ü Rutkay Aziz oynuyor. BAHAR TANRISEVER ANKARA - TRT'nin yapımı- nı sürdürdügü "Cumhuriyet" fil- mi, Atatürkdevrimlerinin müca- delesini perdeye taşıyor. Ata- türk'ün asker kimliğinin yanı sı- ra özel yaşamını da tüm aynntı- lanyla işleyetı film, "Cumhuri- \etin ilk yıUannda despot bir yö- netim izlendiği, Kemalizmin halktan kopukolduğu" gibi iddı- alara da açıklık getirmeye hazır- lanıyor. Birinci Meclis Binası'nda çe- kimlerine başlanan "Cumhuri- yet" filminin yapımı Çanka- ya'daki eski köşkte sürüyor. Yö- netmenliğini Ziya Oztan'ın üst- lendi&i filmde Atatürk'ü Rutkay Aziz, IsmetPaşa'yı da SavaşDin- çel canlandınyor. Kurtuluş Sava- şı'nı belgelere dayanarak ele alan ve Mudanya Mütarekesi'nin im- zalanmasıyla sona eren "Kurtu- luş" dizisinin devamı niteliğinde tasarlanan "Cumhuriyet"in se- naryosu Turgut Özakman'a ait. Filmin Genel Sanat Yönetmenli- âini Metin Deniz, Sanat Danış- manlığını da Prof. Dr. Metin Sö- zen üstlendı. Cumhuriyetin ilk 10 yılını ve Atatürk devrimlerini konu alan filmde, 1922 ile 1933 yıllan ara- sında gelişen siyasal ve sosyal olaylar belgelere dayalı biçimde • Film, "Cumhuriyetin ilk yıllannda despot bir yönetim izlendiği, Kemalizmin halktan kopuk olduğu" gibi iddialara da açıklık getirmeye hazırlanıyor. Yönetmen Ziya Öztan, cumhuriyetin kuruluşunda karşılaşılan güçlükler, ilkeler ve devrimler ile çağdaş dünyaya olan rotanın nasıl konulduğunu anlattıklannı belirtirken, "Bu eğer bir mesaj ise, film baştan sona mesajla dolu" diyor. işleniyor. 29 Ekim'de gösterime girmesi planlanan "Cumhuri- yet"in irdeleyeceği olgular şöyle sıralanıyor Lozan Konferansı, saltanatm kaldınlması, Padişah Vahdet- tin'in kaçışı, yeni halife, devrim- lere hazırlık, Ali Şûkrü Bey'in öldürülmesi, işgalcilerin îstan- bul'u boşaltmalan, Ankara'nm başkent olması, Cumhuriyetin ilanı, Halifeliğin kaldınlması, Te- rakkiperver Parti'nin kapatılma- sı, şapka devrimi, tekkelerin ka- patılması, saat ve takvim deği- şikliği. Medeni Kanun'un kabu- lü, Izmir suikastı, Atatürk'ün Nu- tuk'u yazması ve okuması, ana- yasadan 'Devletin dini, din-i ts- lamdır' fıkrasının çıkanlması, Eğitim Birliği Yasası'nın kabulü, yazı devrimi, millet mektepleri- nin açılması, kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması, Ata- türk'ün çok partili hayata geçişi bir daha denemesi, Serbest Fır- ka'nın kuruluşu, Menemen ola- yı, uluslararası ölçülerin kabulü, Halkevlerinin, Dil ve Tarih ku- rumlannın kuruluşlan ve 10. Yıl Söylevi. Filmde, Atatürk'ün annesinin ölümü, Latife Hanım'la evlenip aynlması, Fîkriye Hanım, Sabiha Gökçen'i evlat edinmesi, hastalı- ğı, okumaya düşkünlüğü, muzip- likleri, merhameti, dostluklan, incelikleri, vefası, ulusal gurura ve demokrasiye tutkunluğu da ele alınacak. Olabildiğince gerçek mekân- larda çekilen film için Çanka- ya'daki eski köşkün dışı, Atatürk Orman Çiftliği Köşkü ve 1922 yılı Zafer Meydanı Istanbul'da askeri bir arazide yeniden kuru- lacak. Cumhuriyet dönemi An- karası'nın, Türkocağı ve Etnoğ- rafya müzelerinin maketleri ya- pıhrken, kostümler ve aksesuar- lar aynı malzemeler kullanılarak üretildi. Pina Bausch, 10. Uluslararası Istanbul Tiyatro Festivali'ne katılacak Dansın sınırlarını aşan öykülerKûltûrServisi- Uluslarası Istanbul Ti- yatro Festivali, bu yıl 'modem dansın taçsız krabçesi' olarak adlandınlan Pina Bausch'un Tanztheater NVupperhaD ad- h topluluğunu ağırlayacak. Günümüzün en etkili koreograflanndan biri olarak gö- rülen Bausch'un dans tiyatrosu Avrupa, Asya, Avustralya ve Latin Amerika'da kitleleri kendisine hayran bırakırken uluslararası alanda gördükleri ilgi sonu- cunda topluluğun 2000 yılınm sonuna kadarki programı dolmuş durumda. 10. Uluslararası Istanbul Tiyatro Fes- tiyali'nde Almanya'nın en önemli çağdaş koreografı olarak kabul edilen Pina Ba- usch'un en yeni çahşması 'Cam Tentiz- leykisi' sunulacak. Pina Bausch'un ken- di kurduğu VVuppertal Dans Tiyatro- su'nun bu son çahşması, sanatçının zen- gin düş gücünü, üstün tekniğini ve dans- çılann kusursuz profesyonelliğini sergi- lemekte. Üç saatlik bu şölen; sahnede bir solukta eserken, binlerce parlayan saten gülden oluşan dev bir tepe, Peter Pab- st'ın düzenlediği sahnenin fonuna yansı- tılan etkileyici projeksiyon görüntüleri, çarpıcı ışık tasanmı ve büyüleyici müzi- ğiyle Pina Bausch, 'ortak yapımeısı' Hong Kong'un alan ve zaman kavramla- nnı konu alıyor. Havada uçuşanlan topluyorum 1940 yılında Almanya Solingen'de dünyaya gelen Bausch, dansa 14 yaşın- dayken Alman dansının öncülerinden Kurt Jooss'la birlikte çalıştığı Folkwang Okulu'nda başladı. Okulda balenin yanı sıra modern dans, folklor ve çok degişik tekniklerin eğitimini almış olması sana- tındaki zenginlikle gösteriyor kendisini. Sanatçı 1958'de Amerika Birleşik Dev- letleri'ne giderek Juilliard Okulu'nda eğitim gördü, New York'ta Paul Sana- sardo ve Danya Feuer Dans Topluğu,The New American Ballet ve Metropolitan Operası ile çalıştı. 1962'de ülkesine dön- düğünde yeni kurulan Folkvvang Bale- si'nin baş dansçısı oldu, 1968'de de top- luluk için koreografı yapmaya başladı. Pina Bausch, Tanztheater VVuppertal'i 1973 yılında kurdu. Şu anda sanat yönet- menliğini yürüttüğü Wuppertal için bu- güne kadar 30 uzun yapıt üretti. 1983-88 arasında Folkwang Lisesi Dans Bölümü başkanlığını yürüten sanatçı 1993'te de Folkwang Dans Stüdyosuna sanat yönet- meni olarak atandı. Bausch'un yapıtlan geleneksel dansın sınırlannı aşıyor. Dans tiyatrosu olarak adlandınlan danslar anlattıklan öyküye derinden bağlılar. Oykü odaklı nitelikle- rünümüzün en etkili ve en tartışmalı koreografı olarak görülen ve îstanbul'da son çahşması sunulacak olan Pina Bausch, 'Antenlerim sürekli açıktır' diyor. Bütün ' t danslan gerçek aşk arayışı, cinsiyetler arasındaki savaş ve bireyin öteki bireyle ve toplumla arasındaki ilişkisini konu alıyor. ri nedeniyle performanslar dans me- raklılan dışındaki izleyicilerden de bü- yük ilgi görüyor. Öte yandan yapıtın de- rinlerinde sadece deneyimli izleyicilerin kavrayabileceği bir zenginlik gizli. "Antenlerim sürekli açıkür" diyor Pi- na Bausch, "Havada uçuşan bir şeyler var ve ben onlan topluyorum. Bir parça üzerinde çalışırken her an izlemek zorun- da olduğunuzu hissettiğiniz bir şey yaka- layabilirsiniz. Belki si/in planlarınıza uy- maz ama sizi çok farklı yeriere sürükler- ler." Danslar genellikle ilişkileri özellikle de kadın erkek ilişkilerini irdeliyor. Ki- mi zaman trajik, kimi zaman da komik türlere yönelen danslar, izleyicileri bir dakika içinde kahkahadan göz- yaşlanna sürükle- yen bir duygu zen- ginliği içeriyor. Ba-- usch danslannı ta- nımlarken ince, yu- muşak gibi sıfatlan tercih etmesine kar- şın yapıtlannda fi- ziksel ve duygusal bir şiddet de hâkim. Danslarda tekrarlara geniş yer aynldığı için şiddet öğesinin etkisi de her geçen dakika artıyor. Öte yandan Bausch'un yapıtlan aydınlığın karanlık karşısındaki zaferini kutluyor. Mutlu sona ulaşılma- sa bile yapıtlann son sözü hep umut oluyor. Bausch, kendi konulan üzerine çö- zümleme yapmaktan pek hoşlanmıyor: "Tek bir görüş savunmuyorum ben. Sı- nırlar çok açık. tnsanlar arasında çeşitli çdişkiler var elbette, ama bunlaraçokde- ğişik açüardan bakılabiür." Bausch yirmi yıl içinde modern dan- sın en etkili ve en tartışmalı koreografi olarak görülmeye başladı. 1960 ve 70'lerde modern dansta hâkim olan mi- nimalizme karşı bir zafer kazandı, dan- sın merkezini New York'tan Avrupa'ya kaydırdı. Mikhail Banşnikov ve Rudolf Nureyev'i kendisine hayran bırakan Ba- uch, dansından çok etkilenen FeUini'den de bir rol teklifi al- mıştı. Bugünlerezorbir sürecin ardından u- laştı Bausch. Wup- pertal'daki ilk gün- İerinde gösterileri tutucu kasabalılar tarafından boykot ediliyor, hiç kimse tarafından anlaşıl- mıyordu. Çok az kişinin bir anlam çıkarabildiği dans- lar nedeniyle kına- ma ve nefret mek- tuplan alıyordu. Anlama çabası gösterenler de ka- ramsar ve müs- tehcen buluyor- lardı sahnede gördüklerini. Bu zor günleri çok gerilerde bıraktı Pina Bausch. Ken- disi gibi koreograf olan Carotyn Carlson "Pina'nın bütün işlerini seviyorum. Da- hi olan herkes gibi eşi benzeri yok" diyor. Fransa eski Kültür Bakanı JackLang ıse Baush'un danslannı 'güçlü,keskinvedu- ru' sıfatlanyla niteliyor. Pina Bausch kendi yapıtlannı ne klasik ne de modern dans olarak görüyor. Bazı parçalarda hiç dans bile yok. Tiyatro tanımına da tam olarak uymuyor. Öykü bir kurgu içinde değil de duygularla ve tekrarlarla anlatı- lıyor. Pina Bausch'un dansının kökenle- ri Bertott Brecht'in yabancılaşmış tiyat- rosunda ve MaryVVıgman'ın dışavurum- cu dansında bulunabilir. Bu danslardaki çok çeşitli, toplama un- surlan bir araya getiren şey, Bausch'un birkaç tema üzerine yoğunlaşmış olma- sı. Bütün danslan gerçek aşk arayışı, cin- siyetler arasındaki savaş ve bireyin öte- ki bireyler ve toplumla arasındaki ilişki- sini konu alıyor. Uzun bir doğaçlama süreci Kendisi için çok önemli bir unsur olan nezaketi yapıtlannda bencillik, çıkarcı- lık ve yanlış anlamalarla törpülüyor Ba- usch. Erkekler, kadmlarla alay ediyor. onlara saldınyor, hatta tecavüz ediyor; kadınlarsa flört ediyor ya da erkekleri dövüyor. Bausch'un kadınlan ve erkek- leri kendi içlerindeki büyüyü kendileri bozuyor, toplum ise çok daha büyük bir nefret ekiyor içlerine ve bireyleri sevgi- siz robotlara dönüştürüyor. Wuppertal Dans Tiyatrosu'nda her parçanın koreografısi uzun bir doğaçla- ma sürecinin ardından çıkıyor. Pina Ba- ucsh, grup terapisi olarak nitelediği ça- lışmalarda bir dizi soru yöneltiyor önce dansçılanna, kmk birşeyi, bir bütünü an- latmalannı, utandıklan bir şeyi tanımla- malannı istiyor. Bu çalışmalar sonrasın- da da her biri birbirinden farklı parçalar doğuyor. Başlangıçta Gluck, Stravinski, Purcell ve KurtVVeflTın müziklerini kullanan sa- natçı, 1980'lerden bu yana çeşitli müzik rürlerini birleştiriyor, sessizlikten ve doğ- rudan müzik enstrümanlanndan yararla- nıyor. Dekorda da yenilikçi tercihleri olan sanatçı, yapraklar, çiçekler ve subi- rikintileriyle süslüyor sahneyi. Antenlerinin sürekli açık olduğunu be- lirten Pina Bausch'un yapıtlannda turne için gittiği yerlerin etkisi de büyük. Çe- şitli şehirlerle buluştuktan sonra o bölge için bir yapıt sahneleyen sanatçının il- ham perileri mayıs ayında Istanbul'la beslenecek. Ankara, Istanbul, tzmir, Bursa, Eskişehir, Afyon, Kastamonu ve Aydın illerinde yaklaşık 100 me- kânda çekimleri tamamlanacak olan filmde 300 oyuncu ve 1000'den fazla fıgüran rol alıyor. Türk sinema tarihinin en pahalı yapımı olmaya aday "Cumhuri- yetin tahmini bütçesi 500 milyar lira. 'Baştan sona mesaj veriliyor' Yönetmen Ziya Öztan, cum- huriyetin ilk yıllanndaki siyaset ile Atatürk'ün özel yaşamını bir bütün olarak vermeye çalıştıkla- ruu söylüyor. Türk devriminin te- mel yapısının 1933'e kadar ku- rulmuş olması nedeniyle bu 11 yıllık sürecin dikkate alındığmı belirten Öztan, "Devrimler ta- mamlanmış oluyor ve cumhuri- yet açısından bir dönemeç nokta- sı vurgulanmış oluyor" diyor. Filmin çekimleri sırasmda çok fazla ve değişik giysi sorunuyla karşılaştıklanna işaret eden Oz- tan, şöyle konuşuyor: "Kostüm ve dekorlar özel ola- rak hazırlandı. 'Kurtuluş' sıra- smdadahabeürgin birdönemial- mışük. 1921-1922 yularıydL Kos- tümde belirti bir tutarhhk vardı. Aynı kostümler giyiliyordu. Bura- da, Türkiye büyük bir sıçrama yapıyor. Kabuk değiştiriyor. Bü- tün yaşanunda değişiklik oluyor. Yaşamdaki degişikhk yal- mzca kostüme değil, bütün çevre düzenine her şeye yansıyor. Fesler, kalpaklar atıldu başka gi>silergiyildi. Bu nedenle yüzlerce, bin- lerce yeni kostüm yapddı." Filmin bütçesinin içeri- ğine oranla düşük olduğu- nu vurgulayan Öztan, az maliyetin oyunculann öz- verisinden kaynaklandığı- nı söylüyor. Türkiye'de mi- mari dokunun tahrip edil- diğini, tarihe çok fazla say- gı gösterilmediğini vurgu- layan öztan, şu görüşleri dile getiriyor: "Her şeyi yeniden yap- mak zorundayız. Beyoğ- lu'nu yeniden kuruyoruz. Ama Lozan'da her şeyi ha- zır bulduk. Sadece tnö- nü'nün kaldıgı otelde oda- sı restoreedilmiştL Hemen, eski haline getirdiler. Ama tzmir'de özelbirlisenin de- netiminde olan Latife Ha- nım'ın köşküne giremedik. Köşkte her şey tahrip edil- miş. Çe\resi çirkin yapılar- la çevrilmiş bir halde du- ruyor. Bu nedenle sinema yapmakistediğimizzaman her şeyi yeniden biz üret- mek durumunda kalıyo- ruz." Duygusal zenginlik Öztan, cumhuriyetin ku- ruluşunda karşılaşılan güç- lükler, ilkeler ve devrimler ile çağdaş dünyaya olan ro- tanın nasıl konulduğunu anlattıklannı belirtirken, "Bu eğer bir mesaj ise, film baştan sona mesajla dolu" diyor. Filmde, Atatürk'ü can- landıran Rutkay Aziz de. "Cumhuriyet"in. Türkiye açısından oldukça önemli bir dönemi içine aldığını belirtiyor. Cumhuriyeti kurma ve yaşatma doğrul- tusunda yeni bir savaş baş- latıldığını anlatan Aziz. bu süreci "Çağdaşlaşma ve uygarlaşma yolunda özgür insanı yaratma" diye nite- liyor. Filmde, Atatürk'ün daha farklı duygusal zen- ginliklerinin olduğu özel yaşamına da girildiğini kaydeden Aziz, "Tabii ki her rol insanı korkutur, he- yecanlandınr. Ama bu kez Mustafa Kemal rolü, ken- di içinde farkhlıklar taşı- yan bir rol. Korku boyutla- n böyle bir rolde daha da büyüyor" diye konuşuyor. îsveç Film Günü 'ne katılan kadın yönetmen Djamila Sahraoui ülkesindeki durumdan kaygılı 'Cezayirli kadınlan ancak gerçek demokrasi kurtanr' GÜRHANUÇKAN STOCKHOLM - Isveç'te her yıl kutlanan Îsveç Film Günü'ne katılmak üzere Stockhohn'e ge- len Cezayirli kadın yönetmen Dja- mila Sahraoui, ülkesindeki du- rumdan çok kaygılı. "AUah'ın Gökyüzünün Arka Yüzü" adlı fıl- miyle şu sıralar adından çok söz ettiren Sahraoui, Islamcılarla reji- min tek ortak yanınrn kadınlan ez- mek olduğunu söyledi: "Bizi vebayla kolera arasında birtercih yapmaya zorluyoıiar. A- ma bizûn, Cezayirli kadınlann bir daha kandınlmaya hiç niyetimiz yok. Biz bir üçüncü terdhten yana- \TZ; demokrasiden. Güçlerimizibu yolda uğraş vcrmek için birteştiri- yoruz." Altı yıl önce köktendinci parti- nin iktidara gelmesinde kadın oy- lannın en önemli rolü olduğunu unutmamış, biliyor. Ancak şimdi durumun farklı olduğuna inanı- yor: "tslamcı FIS partisi. 1989 ve 1990 seçünlerinde kadınlann oyla- nna, o zamanki rejimin çürük ve çirkin yapısma bir karşı tepld ola- rak aldL Ama arnk îslamcılar da hertürlü güv«niMrliği >itirdiler. Fıl- mimde, 'ılımlı Islamcı' di>«birşe- yin olmadığını göstermek istiyo- rum. tslamcılar. polhikayı din kis- • Kadınlann gerçek dünyasını olduğu gibi beyazperdeye aktardığını belirten Sahraoui, "Bizi vebayla kolera arasında bir tercih yapmaya zorluyorlar. Ama bir daha kandınlmaya niyetimiz yok" diyor. vesi altmda yürüten ve halkuı din- sdinancuuistismaredenldşflerdir. Dımhsı da aşınsı da aynı kaprya çı- kar. Bunu Cezayir halkı arbk çok iyi biüyw." "Alİah'uı Gökyüzünün Arka Yüzü"nde Cezayirli kadınlann so- kulmak istendiği çıkmaz işleniyor. Kurtuluş Savaşfnda Fransızlara karşı erkeklerle omuz omuza sa- vaşmış kadınlann, büyük zaferden sonra mutfağa, ocak başına gön- derilişlerinin öyküsü anlatılıyor. Karar verici makamlara kendileri- ni uygun gören erkekler, kadınla- n halen Islamcılann uygun gördü- ğü yere koyuyorlar. Oysa ulusal kurtuluş savaşı sırasmda yeni do- ğacak olan cumhuriyetten kadın- lann beklenrisi bu değildi. Djami- la Sahraoui, yine de kötümser bir film yaptığı görüşünde değil: "Kadının gerçek dünyasınıolduğu gibi beyazperdeye aktardınT di- yor. "Cezayirtikadınlannen temel haklannı elde ermek için son dere- ce kararlı olduklannı göstermeye çalıştım. Hiçbirzaman azalmayan, bölünmeyen bir cesaret söz konu- su. Yeni nesiller, Cezayir'in eski, nasuiaşnuş yaralannı, eski nesille birlikte geçmişe gikneceklerdir." Djamila Sahraoui uzun süredir Paris'te yaşıyor. Filmin çekimi için hükümetten, devlet arşivleri- ni kanşnrmak için izin almış. Çe- kim sırasmda sürekli olarak polis- lerce "korunma amnda tutul- muş". Şöyle açıklıyor: "Kadın olduğum ve saçunı giz- lemediğim için başnna bir şey ge- Brdiyebeni koruduklannı söyledi- ler. Ancak bu düpedüz bir baha- neydi. Bugünkü rejim, bireylerin can güvenliğiyte zırnık ilgUenmi- yor. Önemli olan rejimi sürdüren- lerinçıkariaruunkorunması\t ik- tidardan düşmemeleri." Dış dünyanın Cezayir halkını yalnız bırakmamasının önemini sürekli vurguluyor. Israrla lafı dö- nüp dolaşıp aynı noktaya getiri- yor: "Halkın kurtuluşu ne bu rejim- le olacaktır, ne de İslamcüarla. Çağdaş insanlann biıieşmesiyle demokrasi ülkembe girecek. akan kan duracak vehalkın çıkannı ko- ruyan bir hükümet başa geçecek- tir; er ya da geç." DEFNE GOLGESİ TURGAY FtŞEKÇİ Çok Tiıhaf Soruşturma Edebiyat dünyasında son yirmi yıldır dillendi- rilen bir görüş var: 1980'den bu yana ülkemiz- de yaşanan alt- üst oluş süreci, özellikle roman sanatı bakımından benzersizzenginlikte birge- reç oluşturmasına karşın, yazarlarımız bunu ye- terince değerlendiremiyorlar. Sanki her şey olduğundan farklı biryapıya bü- rünmüş. Gazete, gazete değil dükkân olmuş; cezaevi, cezaevi olmaktan çıkıp orada yatanla- raokul olmuş; okul, eğitim veren kurum olmak- tan çıkmış siyasal örgütlenme alanı olmuş; mah- keme, önündeki dosyayı okuyacak zamanı bi- le bulamayan iş yoğunluğuna bulanmış; polis suçluyu yakalayacak yerde, yakaladığına suçu kabul ettirme gibi bir yöntem benimsemiş vb... Işte böylesi bir gereçten Ferhan Şensoy, o kendine özgü mizahıyla yepyeni bir oyun çıkar- mış: Çok Tuhaf Soruşturma. Geç yaşta askere gitmiş Ibrahim'in (Ferhan Şensoy) Burdur'daki eğitiminden sonra Siirt'e yeni kıtasına giderken Ankara'daki arkadaşı Mu- zaffer'e (Rasim Öztekin) uğramak istemesiyle başhyor olaylar. Bir polisin otogarda kendisin- den kuşkulanmasıyla bir anda emniyette sorgu- da buluyor kendini. Ardından arkadaşı Muzaf- fer ve "örgüt"ün tamamlanabilmesi için Kızı- lay'da büfecilik yapan bir başka arkadaşlan Ay- dın (Ali Çatalbaş) gözaltına alınıyor. Taksi gasp etmek, molotofkokteyli atmak, si- lahlı soygun vb. suçlan kimi güzellikle, kimi "mo- dern " işkencelerle kabul ederek yargı önüne çı- kanlıyoriar. Yargıda suçsuzluklannın anlaşılıp serbest bı- rakılmayı uman üçlü, kendilerini yirmi dört yıl yemiş olarak cezaevinde buluyoeiar... Oyunun konusu günümüzde ülkemizin belki de en sorunlu kurumlarını, hukuk devletinin te- mel dayanaklan, adaleti gerçekleştirmekle gö- revli emniyet, yargı ve cezaevi üçlüsünü ele al- masıyla özel bir önem taşıyor. Her gün gazete- lere konu olan sıradan diyebileceğimiz olaylar, Ferhan Şensoy'un kalemi ve yönetmenliğiyle canlı, dipdiri, her sahnesinde gülmekten (diler- seniz ağlayabilirsiniz de) gözlerinizden yaşlar fışkıran bir sahne yapıtına dönüşmüş. Oyunun metni kadar sahnelenişi de son de- rece başanlı. Hızlı, akıcı, aksamayan bir sahne düzeni oluşturulmuş. Gölge oyunlan ve efekt- ler de bu akışla son derece uyumlu ve etkileyi- ci kullanılmış. Doğrusu tek tek oyuncular da rollerinde çok başanlı, ancak Rasim Öztekin'in Muzaffer tip- lemesinde meslek hayatının en başarılı oyunla- nndan birini çıkardığı rahatlıkla söylenebilir. Oyunun belki de en sevindirici yanı ise yıllar- dıryurtdışında, aralarında 1986 Berlin Film Fes- tivali En iyi Erkek Oyuncu Ödülü de bulunan sa- yısız başannın sahibi Tuncel Kurtîz'i yeniden sahnelerimize kazandırmış olması. İlk perdede sorgu amiri, ikinci perdede cezaevi müdürü rol- lerinde bu ünlö oyuncumuzu seyre doyum öl- muyor. Oyunun yayımlanan prova notlanndan öğrendiğimize göre, Tuncel Kurtiz'in sahnele- mede de önemli katkılan olmuş. Çok Tuhaf Soruşturma, artık her hali kara mi- zah olan ülkemizin günlük hayatındaki mizahıy- la, Ferhan Şensoy'un zeka dolu yazarlık miza- hını birleştiren çok önemli bir oyun. Bu yanıyla sanatçının ülkesine bakışı üstüne de düşünme- ye, tartışmaya çağıran bir yapıt. Oyunun bttiminde, seyircilerden birinin "8u oyunu bütün polislere izlettirmek gerek" dedi- ğini duydum. Gerçekten klasik müzik dinleme- ye başlayan emniyet görevlilerinin kendilerini hem eğlendirecek, hem de meslekleri üstüne düşündürecek bu oyunu izlemelerinde büyük yarar var. Yalnız onlann da değil elbet! Yargıçla- nn da, savcılann da, herkesin izlemesi gerek. Böylelikle belki Manisa davası gibi kamu vic- danındayaralaraçan kimi hukuksal süreçleri de daha iyi anlayabiliriz. Yakında bu oyuna yer bulabilmek sanınm çok güçleşecek. lyisi mi siz bu oyunu şu günlerde görmeye bakın. Ferhan Şensoy gibi bir sanat- çıylaaynı ülkede yaşamaktan guoır duyacaksı- nız. Deep Pupple tstanbul Açıkhava Tıyatposu'nda • Kültür servisi - Deep Purple 16 Mayıs'ta çıkacak yeni albümü 'Abandon'un Dünya turnesi programına Istanbul'dan başlayacak. 1 ve 2 Haziran'da Açıkhava Tiyatrosun'da gerçekleşecek konserin biletleri mayıs ayında satışa sunulacak.(256 75 60-61) K Ü L T Ü R » Ç t Z İ K K A M 1 L M 4 S A R A C I r . r
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle