Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 MART 1998 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
SÎT'leri ve tarihsel mirası yapılaşmaya açmak, turizmin de sonunu hazırlıyor...
Kiiltür yoksunu
6
Turizın'(!)Tarihsel dokuyu ve doğal çevreyi tah-
rip eden bir turizm yatırımı politikası ül-
kenin uygarlık değerleriyle biriikte toplu-
mun kültür kimliğinı de yozlaştırıvor. Tu-
nzm merkezleri de işte bu tahribatın ve
yozlaşmanın hükümetçe desteklenen özel
ve ayncalıklı rant bölgeleri...
Bakanlar Kurulu'nun ilan ettiği "turizm
raerkederi" arasında SİT'lerin v e tarihsel
değerlerin giderek yoğunluk kazanması,
bu uygulamanın bir "kültür kı>ımr oldu-
ğunu da iyice açığa çıkardı.
Nitekim. bir grup avdın ve bilim adamı-
nm oluşturduklan "kültür girişimi" de ka-
muovuna yönelik 4. bildirisini özellikle
bukonuyaayırdı.
Korunması gereken kültür \ e doğa var-
lıklan üzerindeki imarkısıtlamalanmn tu-
rizm merkezı uygulamasıyla devre dışina
itilmesini "Türkhekühürüneçoktehlike-
11 etldleri olabüecek" bir tutum olarak de-
ğerlendiren kültür girişimi. hükümete de
şönelttiği genel çağrısında bu uygulama-
nın bir an önce terk edilmesıni istedi...
Acaba hükümetler. 1983 "ten sonra baş-
lanan ve bugüne dek hep çev re ve kültür
tahribatına yol açan bu kararlardan neden
vazgeçemiyorlar? Özellikle Turizm Ba-
kanlığı.(bu uygulamada bir dönem "Kül-
tür ve Turizm BakanlığT olarak da yetki
kullanmasına rağmen) tanh \e doğa yağ-
malandıkça ülkenin "turizm değerlerinin"
de yitirildiğini hâlâ nasıl da göremiyor?..
Bu sorulann başlıca iki temel yanıtı var:
Birincisi; Türkıye'nın ekonomi-politi-
kası artık önemlı oranda "arsa ve arazi
ranü yaratmaya" dayanıyor. Koruma alan-
lan da bu politikanın "en bereketli" kur-
banları oluyorlar...
İkincisi ıse aynı ekonomı- politikanın
"engelsiz" olarak u\ gulanabılmesi için tu-
rizm yatırımları alanında devreye sokulan
Turizmi Teşvik Yasası. yürürlüğe gırdiği
12 Eylül (1980) döneminden bu yana rant
çe\relerine eşi bulunmaz vağma olanak-
ları sağlıyor. 12 Mart 1982 tarihli bu ya-
>>anın "yatınmlara yer seçmek >e özel i-
mar koşullan belirlemek" yönünde Tu-
rizm Bakanlığf na \e hükümetlere tanıdı-
ğı "sınırsız ve dcnrtinısiz yetldler" ise ik-
tidarerkinesahıpolanlan-deyişyerindey-
se- "baştan çıkartıyor". Hatta. belki de
açıkça "tahrik" ediyor...
Zaten böylesi bir "çügınca yetki şıma-
nklığT olmasa, örneğin tstanbul'da Be-
Swiss Otel'in Dolmabahçe SarayTnı ezen görünrüsü, "kültür yoksunu" rurumlann en çarpıcı örneği™ ( OKTAY EKİNCİ)
şiktaştaki Barbaros Bulvan Parkı, Kunı-
çeşme'deki Boğaziçi Kıyı Parkı. Sanyer'in
Mavramoloz Ormanlan. Ataköy'ün aslın-
da halka açık olması gereken kıyı kuşağı.
Uludağ Millı Parkf nın elde kalan orman-
lık alanlan. Amasya'daki kaya mezarla-
rıyla bezeli arkeolojik bölgeler. Antal-
ya'daki doğal SlTMer. Bodrum Yanmada-
sı'nın ender kesimlerindeki ormanlar. Is-
partanın Gölcük Gölü. Ordu'nun arke-
olojik yerleşme bölgelerini de içeren Me-
sudıye-Yeşilce-Topçam yaylalan.. ve di-
ğer kültürel ve doğal koruma alanlan bir
çırpıda yapılaşma bölgesi ilan edilebilir
miydi?..
Bunlar. sadece son kararnamenin bazı
örnekleri. 1982'den bu vana geçen 16 yı-
lın uygulama örneklerinde ise "kültürel
çevre tahribatının" bilançosu çok daha
tüyler ürpertici nitelikte. Istanbul'da Park
Otel. Gökkafes. Swissotel. Conrad... dıye
başlav ıp uzayan lıste. Ege \e Akdeniz kı-
yılannda "antik kcnrierin inşaat alanına
dönüşmesine" bile neden olan sayısız ya-
tınmlarla devam ediyor. Bunlar arasında
vine Istanbuldaki Taşktşla'nın bile 1987
yılında turizm merkezi ilan edilerek şim-
di yurtdışında bulunan Selim Edes'e otel
yapması için verildiğini, neyse ki duyarlı
İTÜ mensuplan ve Mimarlar Odasfnın
hukuk savaşımlanyla. ancak bunun önle-
nebıldiğini anımsamamak elde değil...
Bütün bu kararlar arasında özellikle
"tarihsel kent dokularT \ e "turizm kül-
türü" açısından tartışılması gereken en
çarpıcı iki turizm merkezi örneği ise Ga-
lata ve Süleymaniye semtleri...
Galata Kulesi merkezde olmak üzere,
Şişhane-Tünel-Yüksek Kaldırım-Kara-
köy ve Bankalar CaddeM'vle çevrilen ge-
nış bir alan.30Ağustos 1989 tarihli bir Ba-
kanlar Kurulu karanyla turizm merkezi i-
lan edilmıştı Avnı şekilde Atatürk Bul-
varından Beyazıt Meydanı'na ve oradan
Halıç'e kadar inen bütün bir "Süleymani-
ye semfi" \eçevresıde 12 Aralık 1991 ta-
rihli karamaıneyle turizm merkezleri ara-
sına katıldı...
Bu kararlara bağlı olarak. Galata'da ilk
büyük yıkım. Kule'nin hemen karşısında-
ki tarihsel dokunun bir parçası olan eski
binalann bulunduğu yapı adasmda 1996
yılının Ağustosayındagerçekleşti. Büyük
bir otel projesi için ortadan kaldınlan bu
tarihi yapı adasmda şimdi "açıkotopark"
var ve üstelik "otomobilleri sigortak park
cftirdiğini" duyuran bir ilanla çalışıyor. ls-
tanbul'un tarihi ise "sigortasız'" bir şekil-
de turizm yıkımlanna harcanıyor...
Süleymaniye'de ise turizmi geliştirme
adına henüz hiçbir adım atılmazken, bu
semtteki eşsiz ahşap konaklar da sırayla
"yanarak" yok oluyor ve arsalan otopar-
ka dönüşüyor. Tunzm Bakanlığı. 6 yıl ön-
ce turizm merkezi ilan ettiği bu bölgede ta-
rihi sokakları ve ev leri "nasıl turizmeaça-
cağını" bugüne dek açıklamış değil...
Aslında bu iki semt (Galata ve Süley-
maniye). turizm için gereklı yatak ve ko-
naklama hizmetlerinde sadece çok yıldız-
lı ve "tahrip gücü yüksek" dev otellerin
değil, kentsel ve tarihsel dokuyu da koru-
yacak olan 'pansiyonculuğun" daha çok
teşvik edilmesi gerektigi yönündeki du-
yarlı yaklaşımlara da olanak sağlayacak
bölgeler.
Orneğin 1980'lerin başlannda Galata-
Beyoğlu (Pera) bölgesi için dönemin Tu-
rizm Bankası mimarlannca geliştirilen bir
"koruma içerikli turizm ve kültürprojesi''
vardı. Bu projeye göre bölgedeki eski bi-
nalar ve yıpranmış kültür mirası küçük öl-
çekli pansiyon türü işlevlerle "rehabiKte"
edilebilselerdi. hem birkaç bin yataklık
konaklama olanağı doğacak. hem de "Pe-
ra dokusu* yeni bir ekonomik aktivite ve
canlılık içinde korunacaktı...
Ne v ar ki gözü sadece "rant tesisi" gö-
ren ve bunun için de kente saygılı çözüm-
ler yenne kenti ezen yapılaşmalara destek
veren turizm politikasının temsılcileri. bu
duyarlı ve "çağdaş" projeyi de adeta yok
ettiler...
Oysa ki, örneğin tarihi Avrupa kentle-
rinde yaygın olan turizm amaçlı konakla-
ma türleri sadece çok yıldızlı dev oteller
değil. var olan konutlann "e>sahibi" kül-
türü içinde hizmet verdikleri sev ımli pan-
siyonlar değil midir?
Böylesi biralçakgönüllü turizm anlayı-
şıyla hem kentin kimliği ve kültür doku-
su korunurken, hem de toplumun çok da-
ha geniş bir kesimi turizmle kucaklaşmış
olmuyor mu?.. Tıpkı. 1980'lerin başlan-
na dek bizde de aslında yaygın olan pan-
siyonculuğun, örneğin Amasra'da, Şi-
le'de, Avşa'da, Av^TÜık'ta, Bodrum'da ve
birçok yöremizde artık unutulmaya yüz
tutan "tatil anılannda" olduğu gibi...
Evet. 1980 sonrasmın turizm politika-
sı. bütün bu insancıl turizm geleneklerimi-
zi de tarihe gömen ve hemen her yönüyle
tam bir "kültür yoksunu" ilkel bir politi-
ka. Bunun en önemli yasal dayanağını ve
yağma "olanağmı" oluşturan Turizmi Teş-
vik Yasasfnı hangi iktidar yürürlükten
kaldınrsa. sadece kültüre ve çevreye değil
"turizme" de en büyük hizmetı yapmış
olacak. Çünkü tarih. doğa ve kentsel de-
ğerlerimiz ne kadar yok olursa. turizmin
dayanaği ve çekiciliği de aynı oranda or-
tadan kalkacak... Söyler misiniz; kültürü-
nü yok eden ve betonlaşmış bir ülkeyi gör-
meye artık kim gelebilir?
Belki sadece silah tüccarian. uyuşturu-
cu tacirleri ve kumarbazlar... Yani, bir an-
lamda "Susurluk" dünyasi...
••»|-, r - - -,!,,.• p..^
İşlev,
îlke
ve
Misyon.
Bu mesajı kamuoyuna sunan biz
Türkiye'deki tiim Reklamcılar Dernekleri,
reklamcılık mesleğini ilgilendiren konularda,
aşağıda açıklanan ortak misyonumuz
çerçevesinde işbirliği ve güçbirliği yaparak
ortak hareket etme kararı aJmış bulunuyoruz.
Derneklerimizde ülkemizin 142 reklam
ajansı temsil edilmektedir. Üyelerimizin
mensubu olduğu ajanslar 1997'deki toplam
reklam yatırımının % 80'den fazlasını
gerçekleştirmişlerdir. Çokuluslu ortaklan
dolayısıyla 'dünya toplam reklam yatırımı'ndaki
temsili paylan ise, % 7O'tir. Reklamcılık
mesleğinin bu denli önemli ortak gücü
olarak Derneklerimizin temel kurumsal ilkesi,
Türkiye'de reklamcılık mesleğinin ve
reklam ajanslarının gelişerek, güçlenerek,
belirli bir mesleki etik çerçevesinde ülke
ekonomisine iç ve dış katkılarını artırarak
devamını sağlamaktır.
Dernekler, işlevlerinden ve temel
kurumsal ilkelerinden aldıkları güç ve
sorumlulukla, amaçlarına varmak ve
ülkemiz reklam yatınmlarının gelişmiş
ülkelerdeki reklam yatırımları düzeyine
yükselmesini sağlamak için:
* Rcklamın Tûrkiye ekonomisının iflcyişinde vazgcçilmcz
bir götcv yaptığını, her fırsjtta somut gcrçelderle setgiler;
boylecc toplum için yararh olduğunu göstcrirler.
* Relclamda özdenetimin etkin biçimdc benimsenip
ı;lemesi için çaba haıcarlar.
* Drvlet ve kamuoyu önünde rcklamın sözcûlügünü
yaparlar.
* RekJamverenlef le ve onların meslek kuruluşuyla işbirliği
yaparlar.
* Medya kuruluşlarıyla (oluşursa meslek örgütleriyle)
işbirliği yaparlar.
* Gerek îektör içindeki gerek sektöre katılacak insan
gûciıne yönelik eğitim programları sunarlar.
* Mesleki standarrtarın geliştirilmesini ve yerle5tirilm«ini
saglarlar.
* Reldamcıhk mesleğini etkileyen bölgesel, ulusal ve küresel
konuları ve bilgileri paylaşırlar.
* Mesleğin çalışma standartlarının saptanmasında.
- Meslek soruniarımn ve ulusal scktörel birliğin önündeki
engellerin aşllmasında,
- Sekıörde dûrüst rekabetin yerleştirilmesinde.
- Mesleki yayinlar çıkarılmasında,
- Reklamcılık mesleğinin tcmsili'nin söz konusu olduğu
her platformda,
- Nihai olarak rek üstyapı kurumunda cemsil edilme
konusunda, ortak hareket ederler, işbölümü ve işbirliği
yaparlar.
R I?
Reklamcılar
Derneği
Ankara
Reklamcılar
Derneği
Izmir
Reklamcılar
Derneği
Antalya
Reklamcılar
Derneği
Bursa
Reklamcılar
Derneği
Mustafa Izberk in kitabından
Bir 'kent
yoldaşı
y
ndan
uyardar...
Istanbul'u sevenler, ama
"yürekten" sevenler,
Mustafa tzberk'in >a
kendisini ya da imzasını
tanırlar. Hele bu derin
sevgilerini "yürekli" bir
kent savunmasıyla da dışa
vuruvorlarsa. o zaman
Mustafa tzberk sadece bir
tanıdık değil. bir mücadele
arkadaşı. bir "kent
yoldaşı". hatta bir "esin
kaynağı'" olur.
Izberk. 1980"li yıllardan
bu \ ana "Istanbul'un
esenliği için" yazdığı
yaklaşık 100 kadar
yazısından 42 tanesini bir
kitapta topladı. Anahtar
Kitaplar'dan yayımlanan
kitabın adı. lstanbul için
bugüne dek üretilen en
anlamlı ve "en doğru" bir
tanımlama: "Düma Mirası
İstanbuL."
Pekı. vıne 19801i
yıllarından bu yana
tstanbul'u yönetenler. bu
kenti "imar" edenler. ya
da imanna karar verenler.
tepe tepe kullananlar,
ikide bir "düma kenti"
derlerken. asıl özelliğinin
"dünya mirası" olduğunun
bilincindeler mi?
Kuşkusuz eğer bilincinde
olsalardı ne lstanbul
bugünkü duruma düserdi.
ne de Mustafa Izberk
buncayılını "kentini
savıınmaya" adar, bunca
yazılaryazardı...
Izberk, son zamanlarda bu
kez SlT"lerde ve parklarda
yeniden gündeme gelen ve
lstanbuPun ilk "altyapısn
gökdelenlerine" imar
ayncalığı sağlayan
"turizm merkezleri"
kararlannın kökeninde
"neyin >Tjtnğmr da şöyle
özetliyor: "Gökdelenlerin
kendi özgül tarihi 24 Ocak
1980(tstikrarPaketi)ile
başlar. 12 Eylül 1980 ile
sürerv* 12 Mart 1982
Turizmi Teşvik Yasası ile
doruğa çıkar. 24 Ocak
siyasal kararlan. kimi özel
girişûncileri bulunduklan
çıkmazdan kurtarma
amacıyla rüm ülke
değerlerini gözden
çıkartıyor ve onlann
emrine sunuyordu. 12
Eylül ve onu izleyen
'yasası' da bu kararlaruı
e> kme dönüştürülmesinin
somut amansız
araçlarıydı."
tzberk sadece yazılar
yazmıyor, kent eylemlerine
de katılıyor, aynı eylemleri
örgütlüyor ve hatta kendisi
"tek başına eylemler''
yapıyor. Böylece hem
toplumu kente karşı
duyarlıhk için uyanyor.
hem de lstanbuFa
saldıranlan sorguluyor ve
açığa çıkanyor... Eğer bu
saldın sürecinin ve
"savunma serirveninin"
1980sonrasındaki tüm
"suçlulannı" ve suçlannı
görmek. öğrenmek
isterseniz; artık işiniz
kolay. tzberk"in kitabı sizi
de "bilinçli bir kent
yoldaşı" yapacaktır.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Gençlik, Bir Hastalığın
Adı mı?
Son zamanlarda, "gençliğin sorunları"n\ ele
alan -ama gençliğin pek konuşturulmadığı!- bazı
panelleri izledim. Hemen hepsinde ortak olan bir
tutum var: Söz alan yetişkinler. gençlerden san-
ki gençlik bir hastalığın adıymış gibi söz ediyor-
lar. Ama neyse ki (!) bu hastaJığa "geçici" gözüy-
le bakıyorlar.
Bugünkü gençlerin onların yaşına geldiklerinde
ve daha da önemlisi. onlargibi olduklarında, iyi-
leşeceğine inanıyorlar...
Televizyonlardan birindeson izlediğim panelde
bir delikanlı, geceyi bir kız arkadaşının evinde ge-
çirdiğini, ama bunu ailelerinden gizlemek zorun-
da kaldıklarını söyledi. Bunun üzerine söz alan bir
hanımyef/sfc/n: "Bakın, buyaşta sevgilinizin evin-
de kaldığınız için, bunu saklamakzorunda kalıyor-
sunuz!" diye bir bilgelik yumurtladı.
Ama asıl bilgelik ve yetişkinlik, delikanlının ona
verdiğiyanıttaydı. "Ben, sevgili sözcüğünü kullan-
madım; onu siz kullandınız! Bize gelince, yalnız-
ca arkadaş olduğumuz için, o gece ayrı yataklar-
dayattık!"
Ayrı cinsiyetten iki insanın geceyi aynı çatı al-
tında ancak sevgili olarak, yani birer "günahkâr"
kimliğiyle geçirebileceklerine inanan yetişkinler,
onlann karşısında ise dostluğu da, aşkı da. sev-
giyi de onlardan çok daha iyi bilen ve çok daha
dürüst yaşayan gençlert
Kimin yetişkin, kimin ise henüzyetişememiş ol-
duğu konusunda sanınm artık çok ciddi düşün-
mek gerekiyor. Çünkü burada, çoğunluğu genç-
lerden oluşan bir toplumda gençlere nasıl bakıl-
dığı söz konusu ve bu bakış açısı. doğrudan Tür-
kiye'nin yannını biçimleme bağlamında önem ta-
şımakta.
Ülkemizde bugünün yetişkinlerinin çoğunluğu-
nun bir saptaması var: Gençlik, farklı. Gençlik ne
bakımdan farklı? Düşünme biçimleri farklı. dav-
ranışlan farklı, giyimleri farklı. düne, bugüne veya-
nna bakışlan farklı.
Saptama, buraya kadar doğru. Tartışmaya açık
olan nokta ise, bu farklılıklar karşısında yetişkin-
lerin büyük çoğunluğunun aldığı tutum. Bu ço-
ğunluğa göre bu farklılıklar, en azından geçici, a-
ma aslına bakılırsa sağlıksız göstergeler, bu yüz-
den de sözü edilen farklılıklara olabildiğince ça-
buk son verilmesi gerekiyor. Yani gençlik, bunla-
n atlatmalı, en kısa zamanda arkasında bırakma-
lı ve büyükler gibi olmalı.
Üstelik büyükler, bu konuda umutsuz da değil-
ler; çünkü onlara bakarsanız. onlar da bir zaman-
lar gençtiler, ama şimdi neyse ki öyle değiller ve
bu yüzden gençlere onlan kendilerine benzetme-
nin yollarını gösterebilecek deneyime ve bilgiye
sahipler!
Yanılgı ve sakınca, işte burada başlıyor.
Sonraki kuşaklann farklılığını yadsımaya kalkış-
mak ve bu farklılığı önlemek için çaba harcamak,
bir toplumun ileriemesini engellemenin en garan-
tili yoludur. Çünkü ilerde bir önceki kuşağın mo-
deli olacak bir gençlik yetiştirme çabası, saati dur-
durmakla eşanlamlıdır.
Yukarıda sözü edilen farklılıklar karşısında takı-
nılan bu tutum, başlıca kaynağını yetişkinlerin
kendi yetersizliklerinin yol açtığı komplekslerde
bulur. Hele bunlar, bizimkisi gibi, özeleştirinin yay-
gın olmadığı, başka deyişle büyük çoğunluğun
olup bitenlerin hesabını bir defa da kendinden
sormayı düşünmediği ortamların yetişkinleriyse,
o zaman bütün kusurlannı ve dünyaya yönelik
yanlış bakış açılannı gençlere birer erdem diye
sunmak, neredeyse, doğal bir davranış biçimine
dönüşür.
Bugün ülkemizde, ilkokuldan üniversiteye ka-
dar eğitimin bütün aşamalannda ve başkaca alan-
larda egemen olan bu davranış biçimi, en az dü-
nün ve bugünün yetişkinlerinin büyük çoğunluğu
kadar sevgisiz, anlayışsız ve belki de hepsinden
önemlisi, özgür düşünebilmenin, tüm yanlanyla
kendi kimliğini yaşamanın ne demek olduğunu
bilmeyen kuşaklaryetiştirmekten başka birsonuç
veremez.
Bugünün hep kendilerini haklı ve akıllı, gençle-
ri de haksız ve akılsız sayan yetişkinlerine sormak
gerekiyor. Eskiden beri sokaklarda, meydanlarda
dövüşmelerinden yakındığınız gençler, sizin. sınıf-
larda ya da aile çevresinde kendi fikirierini diya-
log yoluyla açıklamalanna izın vermediğiniz, bu
yüzden de önce konuşarak anlaşmayı deneme-
ye yabancı kalmış gençler değil mi? Bugün fazla
"serbest yaşadıkları" için suçladığınız gençlere,
sakın bir zamanlar sizin yaşamak isteyip de, tür-
lü tabular yüzünden yaşayamadıklarınızdan kay-
naklanan bir acının kefaretini ödetiyor olmayası-
nız? O gençlere baktığınızda, türlü kuşatılmışlık-
lara, kısıtlamalara ve zehirlenmelere karşın, hâlâ
sizden çok datıa dürüst sevebildiklerini. davrana-
bildiklerini ve çok daha özgür düşünme yüreklili-
ğini sergilediklerini gerçekten göremiyor musu-
nuz? On yıllardır gençlerin kavgalara, öldürmele-
re ve ölümlere, hapislere ve işkencelere sürüklen-
melerinde ya da daha erken yaşlarda ruhlannda
iyileşmez yaraların açılmasında sizlerin o bilgece
ve doğru sandığınız yönlendirmelerinizin hiç mi
payı olmadı?
Ve son bir soru: O umarsız yetişkinlik ve büyük-
lük saplantılarınızı bir yana bırakıp, biraz da siz
gençleşmeye çalışsanız, aynca onlara hep verdik-
lerinizin hesabını sormak yerine, biraz da vereme-
diklerinizin dökümünü yapsanız, nasıl olur?
1001 BELGESEL FtLM FESTİ\ALİ
BUGÜN
• Belgesel Sinemacılar Biıiiği'nde saat 11.00-
12.00 arası Bedr Sinemada Bir Dolunay. 12.00-
13.00 arası Ismaıl Beşikçi. 13.00-14.00 arası
Zilname. 14.00-15.00 arası Fikriye. 15.00-16.00
arası Bedr Sinemada Bir Dolunay. 16.00-17.00
arası Ismail Beşikçi. 17.00-18.00 arası
Zilname, 18.00-19.00 arası Fikriye izlenebilir.
• Evrensel Sanatlar Müzik Merkezi'nde saat
11.00-12.00 arası Kamerayı Bırak Çayını İç,
12.00-13.00 arası Ayağını Yorganına Göre Uzat.
13.00-14.00 arası Söylemek Güzeldir. 14.00-15.00
arası Acısıyla Tatlısıyla Hayatımız Arabesk. 15.00-
16.00 arası Kamerayı Bırak Çayını İç. 16.00-17.00
arası Ayağını Yorganına Göre Uzat, 17.00-18.00
arası Söylemek Güzeldir. 18.00-19.00 arası
Acısıyla Tatlısıyla Hayatımız Arabesk. 19.00-
20.00 arası Adem Sönmez'in Anadolu'da İnsan
Yaşamı konulu dia gösterisi ve söyleşisi yer alıyor.