10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyeİ İmtivaz Sahibi: Berin Nadi Genel Yayın Vönetmenı Orhan Erinç • Gend Ya\ın Koordınatorü HikmetÇe- tinka\a 9 Yazıışlen Müdüriı tbrahim Yüdız • Sorumlu Müdür: Fikret llkiz # Haber Merkezı Müdünr Hakan Kara 0 Görsel Yönetmen Fikret Eser Dıs Haberter Şinasi Danışoğlu • Ktıhharat Ongİ7 >. ıldırım • EKonomı Mehmet Saraç • kultur. Handan Şenköken 9 Spor \Mülkydir Yücelman • MaLıleier Sami Karaören • Duzeltmo Abduttah V. azıcıt Fotoğraf Erdoğan Köseoğju • Bılgı-Belge Edibe Buğra • Yurt Haberlen Mehmel Faraç Yaşin Kurıılu llhan Selçuk (Ba^kanl. Orhan Erinç. Okta> kurtböke Hikmet Çetinka.ia. Şükran Suntr, Ergun Balcı, İbrahim Vıldız, Orhan Bursalı. Mustafa Balha>. Hakan Kara. Ankara Temsilcisi Mustafa Balbav AtatürkBuKanNo 125.Kat.4.BakanhkJar-AnkaraTel:4195020(7haı). Faks 4195027 • Izmır Tem>ılcisi Serdar Kızık, H Zıya Blv. 1352S.2 3 Tel.4411220. Faks. 4419117 •Adaıu Temsilcisi. Çetin Yiğenoğlu, Inonü Cd. 119 S. "No: 1 Kat: 1. Tel-363 12 11. Faks-363 12 15 Muessese Müdunı Cstün \kmen • Kocrdınator \hmet Korulsan • Muhasebe Büknt \ener#ldare Hüse>in Cûrer • lşletmc Önder Çenk • Bıİgı- Islem Nail tnal 9 Bılgısavar Sıstem Mürihet Çiler#Sati:> FaziktKuza M E D V \ C: • Yonetım Kunılu Ba^kanı - üenel Mudur Gülbin Erduran 9 Koordmatov Reha [şıtman # Genel Mudur Yardımcısı SevdaÇoban Tel 514 (P 53 - 51395 KI)-513S46O-61.Faks 5138463 S aMntlavan \e Basan: Yenı Oun Haber Aıansı. Basm \e Yayıncıhk A Ş Tufk^aİ. L ad Vv 4'. t. jgaloğlu 343.M Isl PK 246 tflanbul fcl (0 :12ı 511 05 05 COhalı Fak* 10 Z\2) 513 »5 45 16 MART 1998 tmsak: 4.42 Güneş: 6.08 ÖŞle: 12.20 İkindi: 15.38 Akşam: 18.18 Yatsı: 19.39 Titanic, hasılat rekoru kırdı • CH1CAGO (AA) - Yizyona girdıği günden beri tüm dünyada salonlan dolduran "Titanic". tüm zamanlann en çok hasılat yapan filmi olarak sinema tarihine geçti. 14 Mart tarihi sonuçlandırmalanna göre 465 milyon dolar hasılat yapan film. "Star Wars" filminin rekorunu 7 milyon dolar fazlasıyla kırdı. Parasal büyüklük açısmdan Titanic rekor kırsa da uzmanlar sinema tarihmın en çok bilet satan filmi olarak "RüzgârGibi Geçti"yı kabul etmek gerektiğine işaret ediyorlar. Çöplerinizi atmayın • BURSA (AA) - Sürekli büyüyen "çöp dağlan" büyük kentler için sorun olmaya devam ederken. geri dönüşüm sanayıinin , son yıllarda hızlı bir gelis,me gösterdiğı. başta cam \e demir-çelik atıklan olmak üzere binlerce ton atığın ekonomive kazandınldığı bildirildi. Çevre Koruma \e Ambalaj Atıklarını Deeerlendirme Vakfı(ÇEVKO)Genel Sekreten Dr. Erol Metin. sanayıcınin. atıklann geri kazanımına gösterdiğı ilginin sevindirici olduöunu. geri kazanımda sıkmtının çöplerin "ayn toplanması"nda yaşandığınıbelirtti. Metin"in \erdiği bilgiye göre. Türkiye"de yılda 80 bin ton cam şişe toplanıyor ve bunlar başta Şişe Cam olmak üzere birçok cam fabrikasında hammadde olarak kullanılıyor. Belkıs antik kenti için çağrı • GAZİANTEP(AA)- Gaziantep Valisi Muammer Güler, Fırat Nehn kıyısındaki Nizip ilçesine bağlt Belkıs'taki antik Zeugma kentinin Birecik Barajı gölü altında kalacağını belirterek •• 1999 Eylül ayından itıbaren istenilse de kurtarma kazısı yapılamayacak" dedi. Güler. antik Zeugma'nm, Roma döneminın Fırat boyundaki 4 önemli lejyon kentınden biri ve en önemlisı olduğunu söyledi. K.azı yapabilmek için kısa bır sürenin bulunduğuna dikkat çeken Güler. devletin biraz daha fazla ödenek vermesini ve üniversitelerin programlanna burayı mümkün olduğunca almasını istedi. Ozon tabakasının incelenmesi • ANKARA (AA)- Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı. güneşten gelen zararlı ışınlann dünyaya ulaşmasını önleyen ozon tabakasının korunmasına yönelik bir çalışma başlartı. Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı, Dünya Bankası'ndan aldığı kaynak ile ozon tabakasını ıncelten madde kııllanan kuruluşlann teknoloji değişim projeleri kapsamında. >oğutma sektöründen 8, köpük sektöründen de 2 firmaya toplam 10 milyon dolarlık destek sağladı. Mesleki eğitim pobotlaştırıyop • KAYSERİ(AA)- Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Veysel Sönmez. insan beyninin 20 milyar hücreden oluştuğunu: çağdaş eğitim sistemini uygulayan ülkelerin. insanlann beyinlerini en yüksek kapasitede kullanmasmı amaçladıklarını kaydetti. Türkiye'de. insanın yaşam süresinin sadece 332 gününü okul eğitimiyle geçirdiğini anlatan Sönmez, mesleki eğitimin de 18 yaşından sonra verilmesini savundu. Kentin 6 semtinde Türkler öyle iç içe yaşıyorlar ki gündelik yaşamda Almanya'nın adı kalmamış Almanya'daLd Türk BerlinÇeviri Senisi- Franktfurter Allgemeine gazetesi. Berlin'de oluşan Türk gettolan- nı anlattığı yazıda bunlann bedelmın Türk- ler için çok ağır olduğunu belirtıyor. Aşa- gıda yazının geniş bir özetini yayımlıyo- ruz: Çevresindeki dört caddeye de çıkışı bu- lunan okulun bahçesinden çocuklann fark- U ve kanşık dillerdeki sesleri yükseliyor. Okulun güneye bakan çıkışı GörlitzerTren îstasyonu'na çskıyor. Buraya söylemesi daha kolay olduğundan zamanla 'Gülizar' demiş Türkler. Kuzey kapısı Pückler Cad- desi'ne çıkıyor. Kaldınmda bir eskicinin ko- caman koltuklar sattığı görülüyor. Bırkaç adım ötede 'Cafe Derya' var. lçeride uzun gri neonlar yanıyor. Gece gündüz boş kal- mıyor. Okulun batı tarafından ise Oranien Cad- desi geçiyor. Orhaniye demışler özlem gı- dermek için. Yakınlaşmış Anadolu. Bu böl- gede her ikı yabancıdan bıri Türk. Çocuk- lar ve gençlerde bu oran daha da büyük. Bölgenin okullanndan biri olan Heinrich • Görlitzer Tren îstasyonu'na söylemesi daha kolay olduğundan 'Gülizar' demiş Türkler. Oranien Caddesi'ni ise Orhaniye'ye *• çevirmişler özlem gidermek için. Yakınlaşmış Anadolu. Bu bölgede her iki yabancıdan biri Türk. Zille'de çocuklann yansı Almanca konu- şuyor. Bu da derslerin yansının boşa gitti- ği anlamını taşıyor. Yöneticiler yakınlar- dakı bir başka okul kapanınca. açıkta ka- lan Alman çocuklan okullanna yazdırma- yı başarmışlar. Böylece okulda Alman- ca'ya bir şans verilmiş. Bu okullar artık altmışh ve yetmişli yıl- larda Almanya'ya gelen Türk ailelerin to- runlarını okutuyorlar. Üçüncü nesil yetişmiş ve buradaki yeni Türk nesillerin komşulan olan Alman ço- cuklanyla aynı şanslara ve vasıflara sahip olarak >etişme şanslannın yavaş yavaş tü- kendigı gözlemleniyor. Çünkü üçüncü ne- sil bu çocuklar: Almanca"yı. 20 yıl önce Almanya'ya gelen ailelerinden de zor öğ- reniyorlar. Oysa bu çocuklar çoğunlukla. gettolaş- mış semtlerde bulunuyor. Evde \grkçe ke- nuşuyorlar, sokakta Türkçe konuşuyorlar, okulda Türkçe konuşuyorlar. _ ı • Gelir düze\i düştik ' Bir semt ne zaman bir gettoya dönüşür? Kreuzberg küçülmüşbir Tstanbul fılan de- ğıl. Sakinleri arasında çoğunlukla sosyal yar- dımla geçinen, gelir düzeyi düşük Berlin- li aileler ve yabancılar bulunuyor. Burada- ki sorun, yabancı gruplann oturduklan ve boş zamanlannı geçirdıkleri, buluştuklan bölgelerin dip dibe olması. Ve bu durum- da rengârenk, çok kültürlü bir yerleşim bölgesinin tam ortasında bir getto oluşa- biliyor. Berlin'de tam altı semt, getto olma yo- lunda hızla ilerliyor. Bu bolgelerde, son yıllardaki Türk sayısı artmış değil. Ancak Almarrya'daki Türk gettolannda sokaklar kahvehaneler. kebapçılar ve dönercilerie dolu. İşletenler in hepsi Türk. öyle iç içe yaşar hale gelmişler ki günde- lik yaşamda artık Almanya'nın adı kalma- mış. Sokaklar kahvehaneler. kebapçılar ve dönercüerden geçilmiyor. Fınncılar. ku- afbrler de Türk. Kasap. bakkal ve terzi de var. Seyahat acentesi ile havayollan büro- ' sunayakın mesafede ise cami ve doktor mu- ' ayenehaneleri bulunuyor. Berlin'in buböl- 1 gelerinde çoğunluklann entegrasyona zor- layıcı etkisi artık bulunmuyor. Oranlar ters- yüz olmuş. Çok kültürlülüğe iyimser ba- kış açısınm hâkim olduğu yıllarda. enteg- rasyonun kendi iç dinamikleriyle hızlana- cağına inanılıyordu. Almanca öğrenen da- ha kolay iş bulacak, iş bulan daha da iyi Al- manca öğrenecekti. Ancak budöngünün yö- nü çoktan değiştı. Bölgedeki Alman aile- ler. başka semtlere taşınmaya başladılar. Okullann dil sorununedeniyle öğretim ka- litesi düştû... tşsizlik büyük sorun lşsızlik. ailelerin kalabalık bir şekilde bir arada oturmasını gerektiriyor. Böyle ailelerin çocukları kitapsız, oyuncaksız, büyüyorlar. Türkçeleri de sınırlı, yarım ya- malak. Arbeitsamt (İş ve lşçi Bulma Ku- rumu) bir ek levha ile 'Arbizamt' olmuş. Durum bu olunca Berlin Türklerle milli bir azınlığa değil. aynı zamanda 'alt bir sı- nıra sahip olmuş. Manuel işin azaldığı bolgelerde işsizlik. ırksal bir soruna dö- nüşmüş. Kreuzberg'de işsizlik 1992 yılın- dan bu yana yabancılar arasında. Alman- lar arasında olduğunun tam üç katına çık- mış. Berlin' in toplamında yüzde 18.9 olan işsizlik oranı. yabancılar arasında yüzde 34.5 civarında bulunuyor. Bu gettolarda nefret ve saldırganlık" hâ- kim olmaya başlıyor. Bu bölgede büyüyen bir genç. Üeride ışsizkaldığında bunun ne- denlerini Almanlarda ve onlann ırkçı ba- kış açılannda anyor. Güvensizve kırgm olu- yor. Alman işveren de olaya benzer bir duygusallıkla bakıyor. Eğer çalıştırdığı Türkler arasında bir tanesi başansızlık ve bıraz da azınlık kompleksi sergilediyse. bunu genelleştirerek bır daha Türk işçi ça- lıştırmama kararı alabiliyor. tçine kısüıp kaldıklan gettolar onlan bir anlamda yaşamda kalabilecek kadar bes- lediği için oradan çıkma şanslarını tümden yitiriyorlar. Amcanın kebapçı dükkânında ya da kuzenin manavmda çok az bir ücret karşılığında çalışıyorlar. Sınav kaygısı 'Başansızlık dünyanm sonu değil' • Sınavlar yaklaştıkça anne-babalar, çocuklanm sınav kaygısından kurtarma yöntemleri anyor. Ancak Doç. Dr. Kerem Doksat, bilimsel kimlikleri olmadan hipnoz uygulayanlara karşı anne-babalan uyanyor. FtGEN ATALAY Sınavlara az kaldı. Öğ- renciler de anne-babalar da heyecan içinde. Sına\a ha- zırlanılan evlerde en çok konuşulan konu. "sınav kay- gısı". Bu kaygıdan kurtul- manın yollan aranıyor. Ki- mileri çareyi psikoterapi ve hipnazyöntemterindeanyor. Cerranpaşa Tıp Fakültesi Psikiyarri Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. M. Kerem Doksat. bilimsel kimliklen olmadan hipnoz uygulayanlara karşı anne- babalan. "vakit, nakit ve ümh ka\t>ından başka \ara- n olmaz" diye uyanyor. Doç. Kerem Doksafa gö- re sına\dan önce duyulan kaygı. üç farklı biçimde du- yulabiliyor. Bunlar; başan- sız olma kaygısı. sınavda aşın heyecanlanıp bloke ola- cağını düşünerek endişe- lenme ve özellikle mükem- meliyetçi kişilerde görülen yeterince iyi olamama kay- gısı. Terapiyle. "Bu sınavı ka- zanamazsan yeniden gire- biUrün. Hkjtıir sınavıkazan- mayabilirsin. Lise mezunu olarak da başanlı olabttir- sin" denilerek sına\ kaza- namamanın dünyanın sonu olmadığı öğretiliyor. Anadolu liseleri \e özel okullar sınavı öncesinde kendi kızına da bu yöntemi uyguladığını söyleyen Dok- sat. hipnozu nasıl uyguladı- ğını şöyle anlatıyor: " Hipnoz sırasında kafa- daki olumsuz düşünce \e değeriendirmeleri. doğru- dan ve dolaylı telkinlerde bulunarak olumlularia de- ğjştiriyonız. Yol götterile- rek hayal gücü kullanma tekniği(guided iaginary) v« hipnodrama teknikleriyle kişiye sınavı yaşatıyoruz. Gevşeme. raharlama. kaygı- lardan uzaklaşma yöntem- krini ögretiyoruz. Lygula- malar.kişiden kişiyedeğişi- yor. Kiminetek seansyeter- li oluvor. kimisine 8-9 seans gerekhw. Oğrencnediyoruz ki "sağ elinin parmaklannı avucuna bastınp. arka ar- kaya üç kez derin nefes ahp verdiğin zaman bütün sı- kıntılann. kaygılann kor- kulanngidecek". Kişiyese- anslar sırasında sınavıyaşa- tarak sınavda yaşayacağı ohımsuzJuklan aza)tıyonız.~ "Hipnozu kimler yapa- bilir? Hipnoz kimlere yapı- labilir?" Doç. M. Kerem Doksat. bu sorulan şöyle yanıtlıyor: "Hipnoz uyku halî değil, uyanıklık hali. Hipnoz geri zekâlılara yapılamaz. Zeki, konsantrasyonu güçlü. iyi niyctli insanlara uygulana- bilen hipnoz, bunu isteme- yenlere de yapılamaz ve ya- pılmamahdır. Doç. Engin, toplumun yanlış yönlendirilmemesini istedi Sağlık haberi için uzman uyansı tstanbul Haber Senisi - Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyasyon Onkolojisi Anabilım Dalı Başkanı Doç. Dr. Kayıhan Engin, sağlık ha- bercilığinde toplumun yanlış yön- lendırilmemesi için mutlaka uzman göriişüne başvurulmasını istedi. En- gin, bir gazetede çıkan "Kanser ha- pı" başlıklı haberdeki teda\i yönte- minin kesinliğinin olmadığma dik- kat çekerek, "Bu rür haberier yü- zünden hastalar zaman zaman > apı- lan teda% ilere karşı olan inançlarını yitirebUirler" dedı. Doç. Dr. Kayıhan Engin. günlük bir gazetenın bırinci sayfasında 6 Mart 1998 günü yayımlanan "Kan- ser hapı~ başlıklı haberle ilgili ola- rak açıklama yaptı. Böyle çarpıcı verilen haberlerin hasta üzerinde de- rin etki yapabileceğine dikkat çeken Engin, haberde geçen tedavi hakkın- da şu bilgileri verdi; • Engin, bir gazetede çıkan 'Kanserhapf başlıklı haberdeki teda\ i yönteminin kesinliğinin olmadığına dikkat çekerek, "Bu tür haberier yüzünden hastalar yapılan tedavilere karşı olan inançlarını yitirebilirler" dedi. "Haberde ışık tedavisi olarak ta- nımlanan olayin bilimsel adı fotodi- namik teda\ idir. Uzun yıllardır üze- rinde çalışılmakta olan bu >öntemin temelinde hücreleri ışığa karşı du- yarlandınct birtakım tnaddeler has- taya verilir. Teda\iyle tümör hücre- lerinin öunesi sağianır. Ancak çalış- madaki bazı yetersizlikler hâlâ gide- rilmedi. Yöntemin kullanımı hâlâ hastalığın belirtilerini geçk-i olarakor- tadan kaklırma\a yönelik. Önümüz- deki dönemde çok erken belirlenen küçük lezyonların teda\ isinde kulla- nılması olanaklı olabilir." Yeni birteda\ i yönteminin kulla- nım alanı bulabilmesi için etkinliği- nin ortay a konulması \ e mevcut yön- temlerle karşılaştınlması gerektiği- ni ifade eden Doç. Engin. "Haber- deki gihi bu aşamaya gelmemişçalış- malar hakkuıda toplumun bilgilen- dirilmesi de elbetteki yanlış degildir. Ancak henüz olgunlaşmamış bu bil- gilerin bilimsel bir süzgeçten geçiri- lervk topluma aktanlması gerekir. Bunun yapılmamasıdurumunda has- talar yanlış yönlendirilmiş olur ve daha da önemlisi yapılmakta olan te- davilere inancını \itirebilir" dedi. Kaşıhan Engin. sağhk haberlerinin topluma yararlı olabilnıesi için ha- ber \ apıhrken uzman görüşünün alın- masını istedi. Maden atıklan çevre katili AJNKARA (Cumhuri- yet Bürosu) - \eterınce de- netlenemeyen madencilik faaliyetlennin çevreye bü- yük zarar \erdiği saptan- dı. Çe\re Bakanhğı'nın yaptığı araştırmada. ma- den ocaklanndan çıkan atık yığınlarını bitki örtüsünü yok edebileceğı uyansın- da bulunuldu. Eurogold'un hukuk ka- ranna karşın, si) anür kul- landığının ortaya çıkma- sıylaBergama halkırun tep- kisi artarken; Çevre Ba- kanhğı'nın yaptığı araştır- ma. titizlikle yapılmayan her türlü madenciliğin çe\ - reye verdiği zararlan or- taya koydu. "Madencüikve ÇevTe" başlıklı araştırma- da, yeraltı ve \erüstü ma- denciliğinin çevre üzenn- deki etkilerineververıldi. Madencilik faaliyetlerimn yapıldığı alanlarda iklim degişikliğinin meydana ge- lebıleceğine dikkat çeki- len araştırmada. yeraltı zenginliklerinin çıkanlma- sından önce ve sonra çe\- renın görmesi olası zarar- lar şöyle anlatıldr. Doğrudan bozulma: Bu tür bozulmada. maden ocakları çalışma sahala- nndaki örtü ve atık yığın- lan. toprak ve bitki örtü- sünün yok olmasına neden olabilir. Dolaylı bozulma: Eski maden hafriyat yerlerin- de. örtü ve atık yığınlan. toprak yapısı. su ilişkileri. kımyasal özellikler. bitki örtüsü. yerel iklim. msan ve hayvan sağlığının de- ğişime uğraması gibi olay- lara neden olur. Yerüstü madenleri, top- rağı \ e bitki örtüsünü doğ- rudan yok etmektedir. Atık yığınlan, madencilik bina ve tesislerinin yerleştiği arazüerde çevreyi bozar. 'arre kamera karşısında Ünlü fotomodel Carre Otis. tekrar kameralann karşısına döndü. Guess ve Caivin Klein için fotomodellik yaparken yeme bomkluğu = rahatsızlıgına tutulan Otis, Mickey Rourke ile tanışıp evlenmeden kısa bir süre önce de hap bağımlısı olarak tedavi görmüştü. Carre. Rourke 'un ıskançlıklan yüzünden, îotomodelliği rakmak zorunda kalmışti. SÖYLEŞİ ATTİLÂİLHAN '.... Onlar kî Toprakta Karınca...' mek; 1/Tanısanız, sanınm seversiniz: zekidir. ağ- zı laf yapar, ince ve kalın alayı bilir; teferruat 'kül- türü' zengin, 'tutariı' olmaktan çok, 'çarpıcı' olmayi seven; 'büyük burjuva' zevkleri ile 'malûl', 'alafran- galığı' ve 'laiMiği' su götürmez bir aydın. O sıralar, Tür- kiye'nin gündemindeydi; 'solculuktan' başınagelme- dik kalmamıştı. Bir öğle sonu, oturmuş sohbet edi- yoaız; nasıl olduysa, çay ikramını yapan hademe, bir yanlış yaptı; çogumuzun asla üstünde durmayaca- ğı, sıradan bir yanlış; onu, öyle 'yukardan' bir edâ, öyle 'ağır' sözlerle azariadı ki, utancımdan ben ye- rin dibinegeçtim... "...bu dünyaya hayvan geldiniz, hayvan gidecek- siniz; adam olmak istiyorsan, aç gözünü, elin gâvu- nı bu işleri nasıl yapıyor, bak; öğren, sonra yapanm diye ortaya çık..." Kelimesi kelimesine bunlan söylememiş olabilir, fakat anlamı buydu; insanı asıl hicrâna gark eden ise, zavallı çocuğa bakarken, gözlerinden fışkıran öfke; bu 'solcu', 'laik' ve 'alafranga' aydın, halkından nef- ret ediyordu. Bir Paris dönüşü, karşılıklı oturmuş; ağaçlan usul usul yaprak döken bulvariar, camlan yağmur benek- li kahveler, bir hiç giyip şık olabilen Fransız kızlan 'mu- habbeti' yaparken, şu harika 'tesbit'i yapan da, odur. "Türkiye'ye fazla geliyoruz, Avrupa'ya az; bizim dramımız bu!," Böyle bir 'tip'in ancak 'sömürge- lerde' bulunduğunu, acaba hiç düşünmüş müdür? Sapına kadar, namus' ama... Ornek 2/ Inanılmayacak bir fikir 'selâbeti' vardır: bu yüzden, üniversitedeki 'kariyerini' mahvetmiş, hapislerden hapislere sürüklenmiş; bilmem kaç ya- şından sonra, geçim derdine düşmüş, 'haysiyet sa- hibi' bir aydın! Aile 'Osmanlı' soylusu, tenteli araba- lann çın çın kapısına yanaştığı, bahçe içi taflanlı ko- naklar; etrafı çınarlarla çevrili narin afışapyalılar, 'Ev- ropa'dan getirilmiş mobilyalar, çocukluğunun ve gençliğinin 'tabii' dekorları; (1949 sonbaharında, evinde bir çay içmiş, aptala dönmüştüm) en iyi okul- larda, 'ecnebi' diliyle 'tahsil görmüş'; akranlan ara- sında, her bakımdan sivrilmiştir. Kimse entelektüel namusuna bir şey diyemez. Sosyalizmi, Türkiye'de en gerçekçi kaideye oturtmaya çalışanlardandı. Bilir misiniz ki, bu 'aydın' sosyalist bir partide baş- kanlık yaparken, tuvaletine, partisine mensup 'işçi- lerin' girmesini yasaklamıştı; o işi, usûlüne uygun ya- pamıyorlarmış! Kimse de kalkıp, ona, bu işi 'öğret- mek' kimin vazifesidir diye sormadı sanınm. Uğruna onca eziyete katlandığı işçilerle, aynı tuvaleti paylaş- mayan bir 'aydın', sizce halkını seviyormu? Fransız Komünist Partisi'ne. Ingilizler hesabına çalıştığı sonradan meydana çıkan, 'alafranga' bir solcuyu, tez- kiye eden oymuş, öğrendiğim zaman, şaştım diye- mem;oda, 'ha/n'yada'casus'olduğundanmı, 'tez- kiye' etmişti. Hayır; aynı 'alafrangalığın' çocuğu ol- duklan için! Ömekleri ne kadar çogaltabilirim, bilemezsiniz: şu- rada tartışalı kaç ay oldu. 68 Kuşağı'nın ünlü bir 'te- orisyen 'i işçiler için, en ağza alınmaz laflan, onlan na- sıl adamdan saymadığını belli eden bir üslûpla açık- layıp; besbelli aynı 'alafrangalığın' çocugu olduklan için, 'Liberalso/'la uyuşmanın daha 'akıllıca' olaca- ğını söylememiş mıydi? Halkla özdeşleşebilmek', asıl sorun bu! Şimdi, Nâzım Hikmet'i hatıriamanın tam sırası!.. aynı 'alafrangalığın' içinde doğup büyüdüğü hal- de, hayatını halkına adamıştr, onunla lafta değil, 'za- naatlann en zoru mapusluk' sırasında 'özdeşleşti...' "... onlar ki toprakta kannca/ suda balık/ ha- vada kuş kadar/ çokturlar;/ korkak/ cesur/ ca- hil, hakîm/ ve çocukturlar/ ve kahreden/ yaratan ki onlardtr, destanımızda yalnız onlann macera- lan vardır..." "... onlar ki uyup hainin igvasına/ sancaklannı elden yere düşürürler/ ve düşmanı meydanda koyup kaçarlar evlerine/ ve onlar ki nice mürte- de hançer üşürürler/ ve yeşil bir ağaç gibi gülen/ ve merasimsiz ağlayan/ ve ana avrat küfreden ki onlardır/ destanımızda yalnız onlann macerala- n vardır.." "... demir/ kömür ve şeker/ ve kınmızı bakır/ ve mensucat/ ve sevda ve zulüm ve hayat/ ve bil- cümle sanayi kollannın/ ve gökyüzü/ ve sahra/ ve mavi okyanus/ ve kederii nehir yollannın / sü- rülmüş toprağın bahtı/ bir safak vakti değişmiş olur, bir şafak vakti karanlığın kenanndan/ onlar ağır ellerini toprağa basıp/ doğrulduklan za- man..." (Kuvayı Milliye Destanı, s. 11/12, Bilgi Yayı- nevi, 1968.) Yalnız Nâzım mı, hatırianacak? Kemal Tâhir de, Orhan Kemal de, Kerim Korcan da, Kemal Bilba- şar da; ve onlar gibi, birey birey, halkımızı ta içinden görüptanıyarak, bize anlatan, o unutulmaz kalem us- talannın hepsi! Buradaki örneğin. asıl çarpıcı özelli- ği nedir, hiç düşündünüz mü? Halkımızı, sevdikleri kuşkusuz bu 'kalemler', iki şeyi fevkalade anlamış- lardır 1/ Hepimizin, asla unutmaması gereken, 'be- şeri' haslet: 'sevmek, bir insanı kusurlanyla sev- mek' demektir; 21 Halkımızı değerlendirebilme- nin, en sağlam 'kriteri', Anadolu Inkılâbı ve Ihti- lâli sırasındaki, davranışıdır! Nedenini merak mı ediyorsunuz, çok basit: o ka- zanılabileceğine kimsenin inanmadığı muharebeyi kazanan, Osmanlı'yı, ümmet'ten millet'e dönüştü- ren, bu halktır da, ondan! Şehir parklannda oğul uşak it yavşak, sereserpe yayılmış çay içerken görüp ayıp- ladığımtz; vapur iskelelerinde, tren istasyonlannda. sırtında bilinmez kaç yüzyıllık yorgunluktan, uyuyup gittiğini görünce, kınadığımız; o 'demir kuşaklı' hal- kımız! Hiç unutmam, Sait Faik, 'bir insanı sevmek- le başlar her şey' diye bir söz etmişti; sakın yanlış anlaşılmasın: o 'insan' halktr, halkın içinden biri' si, ya da kendisi! http;// www. prizma.net. tcl A İLHAN http://vww.eda.tr/-bilgryay/yazar/ailhan.htlm Her yönüyle sanat haberleri, "bilgi kanalı"nda.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle