12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 MART 1998 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 POİİS(I) istanbul'da polis / ekipleri kahveha- f |f, nelere girip, kapıyı fe^ arkadan kapatıyor - ve herkesin kimliğini topluyor. Ardından bir polis, kahvecinin tele- fonundan polisin bilgi- sayar merkezini arıyor ve kimliklerdeki isimle- ri okuyor. Bilgisayarda adı çıkanlar merkeze götürülüyor. Mahkeme- nin para cezasını öde- diği halde adı bilgisa- yar kayıtlanndan silin- meyen "aranan"lar da geceyi zorunlu olarak merkezde geçiriyor! Polis (II) Üsküdar Emniyet /f\ Mahallesi'nde Re- |Pp cep Tayyip'in evi- ^sf" ne giden Fatih Sul- A tan Mehmet Soka- ğı'na geçen çarşamba gelen ekipleryol kenar- larına "park yasağı" ta- belaları dikip gidiyor. Birkaç saat sonra trafik ekipleri sokağa geliyor, "arabalarınızı çekin" anonsu yaptıktan son- ra sabah işine otobüs- le gitmiş ve otomobili park yasağı yokken evi- nin önünde duran va- tandaşlara 3 milyon 200 bin lira ceza kesiyor! Ö M Ü R İ L i K Dünya, Kosova için ipe U.N. seriyor! Ömür E. Kurum Bektronik posta: [email protected] Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Irtica konusunda Hükümet sıkıntılıymış... "Nefesi kuvvetli bir hoca bulup kendilerini okutsunlar!" Bir belgesel yapımına ilişkin teklif mektubudun S evgili Ercüment Ağabey. Vakıf'ta yaptığımız öngörüşme doğrultusunda bir bütçe hazırla- dık. Diğer ayrıntıları konuştuğumuz için kap- ı ' samlı bir dosya haiine getirmeden fakslıyo- rum. Ancak içerik konusunda sanırım mutabık kaldık. Kısaca yinelemek gerekirse: Uğur Mumcu'nun yaşam öyküsünü verirken fonda, O'nu biçimlendiren Türkiye koşullarını ve siyasal geliş- meleridevereceğiz. BöyleceGüldalHanım'ındeyişiy- le Uğur Mumcu'nun tesadüfen ortaya çıkmadığını gös- tereceğiz. Bu arada yaşamının belli dönemlerini anla- tırken Mumcu'nun o döneme ilişkin yazılarını kullana- rak bir tür kendi tarihini kendi kaleminden vermiş ola- cağız. Bütün bunları verirken de 60'a yakın tanıkla yapaca- ğımız söyleşilerden yararlanacağız. Böylece bu tanık- ların söyleşilerinden de vakfa bir arşiv oluşturmuş ola- cağız. Proje kesinleştikten sonra bu isimleri ve genel- de çaiışma yöntemimizin nasıl olacağını daha ayrıntıh konuşuruz. Bütçe için de birkaç rtot: 8 bölüm için bir bütçelendirme yaptık. Yine konuş- tuğumuz gibi pıyasa fiyatları ile net bir bütçe hazııia- dık. Bu haliyle biraz ürkütücü gelebilir. Ancak bunlar- dan önemli bir kısmında indirim ya da bağış yoluyla des- tek bulabileceğimizi sanıyorum. Görüşmek dileğiyle. Saygılar. Can Dündar. Uğur Mumcu Belgeseli Bütçesi (45 dakikalık 8 bölüm olarak düşünülmüştür). Ön Araştırma: Yurtdışı görüntü 22.500 dolar. Araş- tırma-Postalama 2.000 dolar, Yurtiçi görüntü 96.000 do- lar. Yapım: Kamera 40.000 dolar, Işık 10.000 dolar, De- şifre 5.455 dolar, Görüntü Izleme 1.500 dolar, Kurgu 32.000 dolar, Jenerik 10.000 dolar, Müzik Telif 20.000 dolar, Seslendirme Telif 3.000 dolar. Kaset: Çekım Ka- seti 5.280 dolar, Arşiv Kaseti 1.000 dolar. Ulaşım-Ko- naklama: Yuriçi 20.000 dolar, Yurtdışı 1.500 dolar, Ko- naklama Iç 7.000 dolar, Konaklama Dış 3.000 dolar, Tak- si 2.000 dolar, Araba Kirası 2.500 dolar, Yeme Içme 4.500 dolar. Büro: Tel, Faks, Fotokopı, Kırtasiye 2.000 dolar. Ekip (8 ay): Hazırlayan 15.000 dolar, Yönetmen 12.000 dolar, Danışman (iki kişi) 20.000 dolar. Yapımcı 6.000 dolar, Montajcı 5.000 dolar, Araştırma (iki kişi) 9.700 do- lar, Vakıf Sekretarya 9.700 dolar, Beklenmeyen 10.000 dolar. Yapımcı Şirket Komisyonu: 19.806 dolar. Top- lam: 415.941 dolar. SESSÎZSEDASIZO) NVRİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU lmdaaat! Kendi derinliğimde boğuluyorum.. Türban sorunu olmayan fakülteler! Türkiye'deki üniversitelerden birinin bir fakültesinde "Türk Tarihi" olarak verilen ve "Türk Kültürü" olarak oku- tulan derste "hoca", öğrencilere "din"in ne anlama geldiğini anlatıyor ve def- terlere yazdırıyor: "Inanç, ibadet, itaat, adet,' gıdilecek yol ve şeriat" Dersin "hoca"sı öğrencilere "zikir" çekmenin imanı güçlendirdiğini anla- tıyor, şeytanın dünyaya nefsi körükle- mek için gönderildiğinden söz ediyor. Öğrenciler yazmaya devam ediyor. "Hoca'Mar bilimin, uyduruk cevap- larla insanın aklını karıştırdığını kanıt- lamak için, insanın maymuna benze- memesini örnek gösteriyor. Öğrenci- ler öğreniyor... Öğrenciler "Akaid" ad- lı kitabı hatmediyor, imam-hatiplerde okutulan bazı kitaplar ilahiyatla uzak- tan yakından ilgisi olmayan fakültede okutuluyor.Dersten çıkan öğrenciler kız ve erkek mescitlerinde namazlan- nı kılıyor. Okulda düzenlenen etkinlik- lerde öğrenciler haremlik-selamhk otu- ruyor. Kantine şeriatçıların ve ırkçıla- rın gazete ve dergilerden başka bir yayın giremiyor. Ondokuz Mayıs Üniversitesi'ne bağ- lı fakültelerden birinde "Türk Tarihi" dersi okutuluyor; fakültelerin hiçbirin- de "türban" sorunu yaşanmıyor! PALAS PANDIRAS Farkında mısınız; tam otuz yıldır bilfiil "benim memurum" siyaseti yapan Demirel'in son olaylar karşısında çıtı çıkmadı! ! Mûfıt Bozacı t- ÇED KOŞESt OKTAY EKİrNCİ Kız Kulesi'ni 'kaçırdılar'?.. Geleneklere göre "kız kaçı- ran" oğlanın daha sonra affedile- bilmesi için kızın da buna "gön- lü" olması ve evlenmeleri gerekir. Ne var ki kaçırılan eğer Kız Ku- lesi ıse gönlü olup olmadığını so- rup öğrenmek elbeite ki olanak- sız. Bu durumda. onun "anlata- madığı" ama tarihiyle. efsanele- rivle \e konumuyla hiç değilse "hissettirdiği" anlamını duyum- sayabılecek. "maganda" olmavan bir vüreğe. bir uygarlık bılıncıne gereksinme var... Hamoğlu Holding'ın geçen çarşamba günü Kız Kulesı'nde düzenlediği basın toplantısını du- yunca aklıma geldı bunlar. Çünkü Kız Kulesi. 3 yıl önce sı- radan bir "tahsis" uygulamasıy- la bu holdınge \ erilmışti ama.. as- lında "resmen" kaçınlmıştı... Kimden mi? Öncelikle "gerçek sevdalısı" olan Kız Kulesı âşıklarından. Onu "uzaktan" se\menin derinliğini ya;>ayarak ve yine onun eşsız bir denilsevdı. bu doğru tanımların gerektirdığı "yasal onayların" da önceden alınması gerekırdı. Ancak. ne Kültür Bakanlığı'ndan böyle bir onay vardı. ne de Koru- ma Kurulu'ndan... Nitekim. Kız Kulesi'nın bir "ka- si" tanıiTMy'a 9Oûm2,"Jiky û inşaat alanlı kafeterya ve dükkân- lar işlevi için 49 yıllığına kiraya çıkartılmasına tepki gösteren du- yarlı çevreler. olayı deşmeye baş- ladıklannda önemli belgelerle de karşılaştılar. Örneğin Kültür Bakanlıgı. Kız Kulesı'nin pazarlanmasını dur- durması için CumhurbaşkanlıgYna başvuran mimar-ozan Cengiz Bektaş'ın dılekçesıne verdıöi 26. 12.1995 tarih ve 486 sayılı yanıt- ta açıkça şunu söylüyordu: "2863 sayılı yasanın 14. maddesi uya- rınca bakanlığımızdan izin alın- ması gerekirken, Turizm Ba- kanlığı bu izni almadan Kız Ku- lesi'ni kiraya \ermiştir...'' Kültür Bakanlığrnın yine o ta- Sevgilerin tanığıvdı. sevgisi/ler bunu anlamadılar... kent silueti içındeki zanf ve "do- kunulmaz" varlığıyla yetinerek, bundan \ ürekler dolusu ilham alan gerçek Istanbulseverlerden. sanat- çılardan. yazarlardan. >airlerden. kaçınlmıştı. Nası! mı'.. Onun "kültür varlığı" nıtelı- ğini gözardı eden bir "arazi tah- sisi'' mevzuatı devreye sokularak: gerçek ve yasal kimliği açıkça giz- lenerek... Turizm Bakanlıgı. 25 Mart 1995 tarihli gazetelerde yayımlanan "Kamu Arazileri Tahsis Duytı- rusu" içinde Kız Kule>i'nin de 49>ılhgınakiralanacağını "yatı- rımcılara" bıldirivordu. Duvuru metnınde kullanım amacı da "ka- feterya ve satış üniteleri" şeklin- de belirtilmış. "arazinin imar durumu" (!) ise şövle açıkian- mıştı: "900 m2 kapalı inşaat alanlı..." Ov sa ki Kız Kulesi. her şeyden . önce bir "kültür mirası" değil miydi? Tanımı bir "devlet ciddi- yeti" içinde ılan etmek gerekirse. yine dev lete düşen asıl görev. böy- lesi bir "anıt eserin'" öncelikle "restore" edileceğini duv urmak. belki de "restitüsyonunu" (özgün şekline dönüştürme) >ağlamak o!- maz mıydı?.. İzleyen aylarda. Tu- rizm Bakanlıgı'nın bu "aldatıcı söylemi" neden veğlediği hemen ortaya çıktı. Çünkü eğer aynı tah- sis ılanında arazi yerine kültür var- lığı. inşaat verine de restorasyon nhlerde aslında "izin vermedi- ği" ise aynı yazıda bilgisi yer alan 23.3.1995 g'ün ve 7363 sayılı "3 Numaralı Koruma Kuruîu Ka- rarında" şöyle açıklanıyordu. "(...)bu simgesel yapıda kuru- lumuz karan olmadan fonksiyon değişikliği yapılamayacağına, bu nedenle tahsis ilanının 2863 sayılı yasa gereği yerine getiril- meden yapıldığına, ayrıca (Kız Kulesi nin) simgesel konumu- nun zedelenmesine yol açacak kullanımların kurulumuzca be- nimsenmediğine..." Şimdi sormak gerekiyor. Bü- tün bu kararlara rağmen. nasıl oluyorda Kız Kulesi"ndeinşaata "artık" başlanacağı duyurulabi- tiyor? Yanıtı açık. Kız Kulesi'ni yi- ne bu yazılardan ve kararlardan da kaçırmışlar. Belki Koruma Kuru- lu. yeni üyeleriv le yeniden karar alırken "f'arklı" davranmış; bel- ki Kültür Bakanlığf nın da hükü- met değişiklikleriyle birlikte tutu- mu da değişmiş. Ne var ki bunlar da Kız Kulesi'ni kaçırma operas- yonunun bir parçası olmuşlar... Cemal Süreya'nın "Sevince- lik" adh şiiri şöyle başlar: "Kız Kulesi'nın düş getiren pay senetleri Kısa günde kapış kapış git- ti..." Alanlar. değerini bilip. iyi sak- lasınlar. Çünkü bir daha o gizem- lı düşler kurulamayacak. Salacak kıyılanna rüzgânn taşıdığı ilham perilennin verini. çatal ve kaşık- İarın "şımarık sesleri" alacak... KİM KİME DLM DUMA BEHIÇ AK behicak(h turk.net ÇİZGİLİK K.ÎMİL J HARBİ SEMİH POROY MIRMIRLAR IĞURDLHAK TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAS 15 Mart GAZİ MUSTAFA K£tWIL /IDANA'DA.. 'YA SrT- RA rAtpnsı 8u ee&, A&nrne COÇ/OJ NtNPA e$l IÂTIFC UAMM'LA TTe£NC>£N /N£AJ MUS7X- FA KBMAC PAÇ4, W>Lİ /SEf£T(GAAIITEZ) VE AU Ç 6AZİ YAPILMIfTt- AZ SOHKA, BAŞTAN AYAĞA KAIZALAKA SÜ- KÜNMÜŞ İKİ GEUÇ K/Z, YOLUNA Ç/*tfeAK HAY/aRMlÇ- Tt: "KU&rA/Z, B/Zl D£ KCj£r*K !'"KIZL/ifi, ANTAKYA V£ /SKENO£RUM 'u S/M6£LİYO£DU. 6*2/, ÖMLER/AJ- D£ Dueafi fÖYLE CEMıÇrt'; '4O AS/gLIK TTJRK YU£- CHJ ECME8İ EL'NPE KALAMA2 ! " O Y/LC4£PA HA7AY FKAMS/Z PANO DENIZ KAYUKÇUOĞLU Ankara'da Bir Koltuk Bir akşamüstü italya'dan yola çıkarken. vara- cağım yeni yurdumda beni böylesıne derin acıla- rın beklediğini nereden bilebilırdım? Oysa her şey bitip, ustam "Capo" Giancario havadan, sudan, güneşten etkilenmeyeyim; parlak, ince, duyarlı tenim bozulmasın; incinmeyeyim diye üzerime kalın plastikten korumalığımı geçirirken. söyledi- ği güzel sözlerden ne kadar da umutlanmıştım... Beni son bir kez okşarken, "Turchıa- Piu bella!.," demişti. Evet. bir güneş ülkesınden başka bir gü- neş ülkesine gidiyordum: Türkiye'ye- güzel Tür- kiye'ye-- Ben insan, hayvan ya da bitki gibi bir "canlı" de- ğildim. Ne var ki, canlılar içinde düşündüğüne inanılan tek yaratık olan insanoğlu, biz cansızla- rın da kendimize özgü bir "ruh"a sahip olabilece- ğimizi, kendimize özgü duygular taşıyabileceği- mizi bir an olsun aklına getirmedi. Eskı vatanım- da gösterişli bir fabrikanın aydınlık işliklerinden bi- rinde daha iskeletim çatılırken, beceriksiz bir Si- cilyalı çıraktan yediğim tekme ile birlikte bunları düşünmeye başlamıştım. Daha sonra gövdemin parçaları en değerli yapıştırıcılarla birbirıne tuttu- rulmuştu. Ustalarım benim için en değerli malze- meleri kullanmışlar. vücudum en pahalı derilerle kaplanmıştı. O günden sonra. sırtındaki pis tulu- muyla üzerime oturur da beni kirletir diye o hay- laz çırağı yanıma bile yaklaştırmadılar. Arada bir geliyor, uzakta bir yerde durup. kıskanç gözleriy- le beni seyrediyordu. Çünkü ondan daha değer- liydim... Benim gibi bir koltuğun yanında bacak kadar bir Sicilyalı işçi parçasınm ne değeri olabi- lirdi ki?.. Ama bir süre sonra ona karşı duyduğum öç duygusu içten bıracımayadönüşmüştü. Bir kol- tuğun bir insana karşı bu tür duygular beslemesi size kimbilir ne kadar "tuhaf" geliyordur!.. Ben sıradan bir koltuk değildim. "Seçkin" insan- lar için özel olarak yaratılmıştım. Işıl ışıl parlayan kavuniçi derim. yumuşak sırtım ve bacağımla ben- zerlerimden çok farklıydım. Bana sahip olmak in- sanlar için bir ayrıcalıkiı. Bana sahip olamayanlar olanları elbette kıskanacaklardı!.. Bunlara karşı hazırlıklıydım. Ama ne yalan söyleyeyim, insan denen yaratığın bu kadar kaba, bu kadar acıma- sız olabileceğini hiç düşünmemiştim. Yaşadıkla- rım yalnızca rengime, cinsime yönelik uğradığım "hakaretler'' ile sınırlı kalsaydı. belki de böylesine derinden yaralanmazdım. Basit bir sınema koltu- ğu derekesine indirildiğimi. ikinci sınıf pastane koltuklarıyla kıyaslandığımı. sırtımda ucuz pazar- lıklar döndüğünü duyduğum gün ıçimi amansız bir öfke kaplamıştı. Avazım çıktığı kadar bağırmak. haykırmak istemiş, ama başaramamıştım. Sesim çıkmamış, öfkemi yüreğime gömmüştüm. Bu yü- rek kimbilir daha nelere katlanacak? Bir süredir hava duruldu. Herhalde pazarlıklan bir sonuca bağladılar!.. Ben de biraz rahatladım. Şimdi büyük bir sabırsızlıkla sahibimle buluşaca- ğım günü bekliyorum. llk gün önce oramı buramı yoklayacağını, sonra yavaşça oturacağını, sırtlı- ğına yaslanarak gerıye doğru kaykılacağını, oynak bacağının oturduğu özel rayda beni bir öne bir ar- kaya kaydıracagını adım gibi biliyorum. Geçen ilk testlerde koca koca adamların üzerimde nasıl ço- cuklaştıklarını görünce için için gülmüştüm. Seç- kin sahibimle birbirimize kısa zamanda alışaca- ğımızı umuyorum. Dilerim yanılmam! Başta gelen görevimin. sahibimi en zor anların- da rahat ettirmek olduğunun bilincindeyim. Beni her gün silip temizleyip sahibimin emrine hazır du- ruma getirecekler. Sonra "O" gelecek, üzerime yayılacak. Çok değil. birkaç hafta sonra, akıllı bir koltuk olarak giysısinin renginden onun o gün hangi önemli görevlerın peşinde olduğunu anla- yabileceğim. Laciverttakımınıgiymişse, "Seçkin- ler Lokantası"r\da dostlarını ağırlayacağını, koyu gri çizgili takımını giymişse, diğer "seçkinler"\n önünde önemli bir konuşma yapacağını bileceğim. Gün gelecek, hangi yemeği yediğini çıkartacak ka- dar haşır neşir olacağım onunla! Eğer altı terle- yip. vıcık vıcık üzerime yapışmışsa. ya "büyükle- ri" ile buluşacak ya da o akşam eşinı aldatacak, diye düşüneceğim. Böyle günlerde, özellikle er- kekler çok sinirli olurlar. Tanrı beni korusun, bir- çok koltuğun cep çakıları. tırnak törpüleriyle de- lik deşik edilmeleri hep böyle günlere rastlamış- tır... Geçenlerde yine bir "aW/ewe/"in. mutluluğumu engellemek için ilk buluşacağımız gün sahibimin eline "tahta biroturak" tutuşturacağını duydum. Beni protesto edeceklermış. Bu kez için için de- ğil. katıla katıla güldüm. Demek ki, insanlar bir- birlerini. bizim onları tanıdığımız kadar bile tanı- mıyorlar. Biz koltukların bir sözü vardır, "Rahata alışmış kıç beyine hükmeder!" diye... Yoksa duy- mamış mıydınız? BULMACA SEDAT YAŞAYA\ 1 2 3 4 5SOLDA.N SAĞA: 1/ Âşık Ve>- sel'ın doğum 1 yeriolanköy. 2/ 2 Endüstrı... Bir tür denız taşı- 3 macılığı. 3/ Bir A şeyinen yüksek vesivn tepesı... Konuşulan asıl konu. 4/ Kakım da denılcn bir kürk hayvanı... Pencerelere ta- kılanbirçeşitsı- 9 per. 5/ Takadan büyük bir tür Karadenız kayıgı. 6/ Yanlış... Çin \ e Japonya'da oynanan bir 2 strateji oyunu. II Padı- şah. hükümdar... Cahit Külebi'nin bir şıır kita- 4 bı. 8/Asya"dabirülke... 5 Geminin riizgâr alma- g yan yanı. 9/ Bir dik üç- -. gende. dık açının karşı- sında bulunan kenar. 8 YUKARIDAN AŞA- 9 _. GIVA: 1/Tatlı sulardavaşayaneti lezzetli birbalık... Bu- yük çivi. 2/Gözün renklı bölümü... Araba üzenne geri- lerek içine saman va da tahıl doldurulan büyük kıl çu- val. 3/Atlann taşmması ıçın yapılmış kapalı taşımaara- cı... "Benim adım dertli dolap Suyum akar yalap yalap Böyle emreylemiş — Derdım vardır ınılerim"' (Yu- nus Emre). 4/ Radon elementının sinıgesı... Bir tür pa- muklu kumaş. 5/ Bir anayoldan aynlan yolun başlangıç noktası. 6/ Mekke'nın doğusunda. hacılarm arife günü toplandıklan tepe... "Elıfdedım — dedım Kız ben sa- na ne dedim" (Türkü). II Yol yapımında kullanılan bir makine... En arkada bulunan. 8/ Yunan mıtolojisınde savaş tanrısı. . Bez tezgâhında ipliği ayarlayan tarak. 9/ Kısa yazı... Potasyum bileşıklerının genel adı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle