Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 MART 1998 PAZAR
12 KULTUR
Erden Kıralyeni filmi 'Avcı 'yı ötekilerden çokfarklı, ısısıfazla birfilm olaraknitelendiriyor
• "Bir kankoca, ormanda
bir avcıyla karşılaşıyor ve
her şey orman yangını gibi
getişiyor. Olaylar çizgidışı
seyrediyor. Jacques
Derida'nın birsözü beni
derinden etkiledi Hem de
filmde yapmak
istediklerimibelirledl
Şöyle der Derida: 'Her
karar, ani verilen karar,
yapdan iş, üstienilen
sorumluluk, içinde
mantıkyoluyla
çözjimlenemeyecek
çelişkiler taşın'
FUmdekiler de aynı
çelişküeritaşıyoriar
diyebilirim."
'HerşeybirormanyangınıgibUGÖNÜL DÖNMEZ-COLİN
Erden Kıral'ın Osman Şa-
hin'in senaryosundan sinemaya
aktardığı 'Avcı' 6 Mart'ta göste-
rime giriyor. Başrollennı Jale
Ankan (Zala), Fikret Kuşkan
(Avcı) ve Ahmet Uğurlu"nun
(Çolak Osman Bev) paylaştığı.
görüntü yönetmenlığıru Jürgen
Jürges'ın üstlendigi filmin mü-
ziklerini Arto Tunçboyacıyan
yazdı.
Üç öykünün üst üste katlandı-
ğı filmde, 'yaşamın kendisini
koymak istediğini" belırten Er-
den Kırai, "İnsan duygulannın
nerelere varabileceği düşüncesi-
ni en uç noktasına kadar zorla-
dım. Kendi sınırlanmı da zorla-
dım gerçekte. Realizasyonu ba-
kımından en zor filminı. Çok
zorlandım. çok kendimi verdim.
O yüzden film etkileyici oldu.
Her şeyden önce beni etkiledi"
diyor.
En baş gönderme yalan
- Mavi Sürgün'ün dört yıl ar-
dından neler bekleyebilir i/leyi-
ci yeni bir Erden kıral filmin-
den?
Avcı'nın öyküsü. Osman Şa-
hin'in büyükbabasının öyküsü,
fakat zamanla kılık değiştırmiş.
Türkiye gerçeğine de çok benzi-
yor, örneğin Susurluk olayında
ölenler kimilerine göre bir kah-
raman, kimilerine göre katlıam
zanlısı. Böyle göndermeler var.
En baş gönderme yalan. Filmde
herkes yalan söylüyor: ses ban-
dı bir şey söylerken görüntü ban-
dı başka bir şey söylüyor.
Sonra sadık kalmak düşünce-
si var. Birdüşünceye. birkadına,
bir ideale sadık kalmak. bu bıraz
kurcalanıyor. Şıddetin köklerine
inmeye çalışılıyor. Şiddet neden
egemen oluyor? Şiddet bizim içi-
mizdedeğil. başkalannın içinde,
düşüncesi var. Şiddetın bir öğ-
renme modeli olduğuna ınanıyo-
rum. En önemlisı bastınlmış cin-
sellıgınkı bence bastınlmış cin-
sellik erotizmdir- erotızmin bir
noktada, kayma noktasında nele-
re yol açacağı. Bunu gösterdim.
Çok sert. çok acımasız olaylar
var filmin içinde. Bir kankoca.
ormanda bir avcıyla karşılaşıyor
ve her şey orman yangını gibi ge-
lışiyor. Olaylar çizgidışı seyredi-
yor.
Duygulann, düşüncelerin en
uç noktalanna gitmeye çalıştım
bu filmde. Kışilıkler zaman ıler-
ledikçe kendi duygularını ve
kendı bedenlerinı tanıyorlar. Ye
kendi gerçekleriyle yüz yüze ge-
liyorlar, ama belkı bu ancak ya-
şamlannın sonunda olabıliyor,
Yine de bir kazanımdır diye dü-
şünüyorum.
Çolak Osman Bey kişiliği çok
bencıl. duygulannı belli etme-
>en. çok kendinı beğenmiş biri
olduğu ıçin aynı zamanda mega-
lomani ve paranoyayı da birlık-
te taşır. Kendisinin çok önerjpü
olduğunu ve arkasından birta-
kını planlar yapıldığını sanır.
Ağaçlann yüriidüğü gibi sann-
lar görür, kansının avcıya bir ba-
kışını yakaladıktan sonra, onu
gözetlemeye başlar. Zala kışili-
gi.. Zala ise Çolak Osman Bey
ile bir aşk evlılığı yapmamıştır;
sanıyorum çok genç yaşta satın
alınmış kadın. Kocasını yalnız-
ca kocası olduğu ıçın sever. Av-
cı onun cinsel yanını uyandınr.
Ve belkı de kadın ilk kez bir ya-
bancı ıle doyuma ulaşır
lkinci öyküde ise, kadın. avcı
tarafından önce tacız, sonra da
tecavüze uğrar, bunu önlemek
ısteyınce de ölüm tehdıdı ıle kar-
şı karşıva kalır. Avcı ereksiyon
üianuyot, olaoıadtğı icin.de bu.-
nun yerine şiddeti koyuyor.Tta'
dın canını kurtarmak ıçın bu te-
cavüz olayına katılır ve olayın
bir parçası haline gelır. Çok
ekstrem bir şey. ama bazı kadın-
lann bırilen tarafından kendile-
rıne tecavüz edilmesini düşün-
meleri. düşlemeleri gibi. Fante-
zilen gibi. Bu olaydan sonra ka-
dın her ikı erkeğı de kaderlen ile
başbaşa bırakır. Yanı ölume terk
eder. Avcının bir şahinı \ar. şa-
hını ıle özdeşleşmış. oyuncum
Fikret Kuşkan'a da bir şahın gı-
'İnsan
duygulannın
nerelere
varabileceği
düşüncesini
en uç noktasına
kadar
zorladım.
Kendi
sınırlanmı da
zoıiadım
gerçekte.
Reaüzasyonu
bakımından
en zor fılmim.
Çok /orlandım.
çok kendimi
erdim.
ü yüzden fllm
etkileyici oldu.
Her şeyden
önce beni
etkiledi.'
bi da\randım. Çok ani. sinırli
davranışlan var. Birincı öyküde
kadına tutulan ve onu arzulayan
biri. Seksten öte bir şey var bu
filmde. Arzulamak var. birkadı-
nı arzulamak. ikincı episodda
ise bir kadını ele geçirmek dü-
şüncesi var. Dolayısıyla aynı ka-
rakterlerbirinci ve ikinci episod-
da farklı farklı davranıyorlar.
Daha önce de Cumhuriyet'e
söyledigim gibi, Jacques Deri-
da'nın bırsözü beni derinden et-
kiledi. Hem de filmde yapmak
istediklerimi belırledı. Şöyle der
Derida: "Her karar, ani verilen
karar. yapılan iş, üstienilen so-
rumluluk. içinde, mantık yoluy-
la çözümleneıneyecek çelişkiler
taşır." Fılmdekı kışıler de aynı
çelişkilen taşıyoriar diyebilirim.
-Kişisel terörü toplumdaki te-
rör ya da politik terör için bir
metafor olarak görebiiir miyiz?
Örneğin adamın iktidarsızhğını
da bir metafor olarak kullana-
rak?..
Ben metaforik sahneler çek-
medım, ama eleştirmenler bun-
lardan metafor çıkanrsa sevini-
rim. Metaforik bir dünya kurma-
dım, çok yalın birdünya kurdum
\ e insanlann deneyimleriyle de-
ğil, duygulanyla hareket ettiğin-
de nerelere varabileceğini gös-
terdim. Rasyonal düşünce yeri-
ne insanlar ımgelem gücü ve
duygulanyla davranmalı diye
düşünüyorum. Oyuncum. Jale
Ankan'a Zala benim, dedim.
Çünkü Zala"nın ruh halıni. dal-
galanmalannı çok iyi hissettım
\e dolayısıyla da seven bir kişi-
nin değil de sevilen bir kışinin
gözünden anlattım tüm filmi. O
da Zala. Zala merkez kahraman.
Bütün filmlerimde olduğu gibi
kadın merkez kahraman.
- Sevilen mi, yoksa arzu edilen
mi?
Sevilen ve arzu edilen, birin-
ci öyküde arzu etmekten öte bir
şey yok. Ötekinde ise bayağı bir
çürümüşlük var. Çok masalsı bir
öykü gibi gelse de bu masalsı
öyküyü gerçekçi biçimle anlat-
tım. Daha önceki filmlerimden
çok daha farklı bir fılm. Isısı faz-
la.
- Kamera bir ayna mı bu film-
de?
Her fîimde bir ayna var. Bu
filmde de küçük bir ayna var,
onu güneşe yansıtıp altın arama-
ya çalışıyorlar. Kuyunun dibine
güneşi yansıtarak. Oysa altın
yok orada. Dolayısıyla ayna bu
Cezayirli şarkıcı Rachid Taha son albümü 'Diwan'ı İstanbul'da tanıttı
6
Tanrısallaştırılmak istemiyonun'
ÖZLEMGÜLŞEN
17 yıldır müzik yapma savaşını sürdüren
ünlü Cezayırlı şarkıcı Rachid Taha. son al-
bümü 'Drvvan'm tanıtımı içın Istanbul'day-
dı. Sesını ülkemızde 'Ya Rayah' adlı şarkı-
sıyla duyuran Taha. Fransa'da işçi olarak
çalıştığı fabrikada. kendisi gıbı müzikle uğ-
raşan bırkaç arkadaşını bir araya getirip
'Carte De Sejotır' adlı grubu kurarak mü-
zik dünyasına ilk adımını artı. Ancak o gün-
den bugüne dek yaşadığı sorunlar onu pes
ettirmedı. Bugün. tüm insanlığa politik ıçe-
rikli şarkılanyla mesaj vermeyı, göçmen-
lerin her ülkede 'ırkçıhk' temeline dayalı
sorunlar yaşadıklannı anlatmayı amaçla-
yan Cezayirli şarkıcı. daha önce çıkardığı
albümleri 'OleOle' ve 'Carte Blanche'la da
önemlı bir kesıme. özellikle de gençlere u-
laşmayı başardı. Kendı dilinde söyledığı
'rai' tarzı müziğı ve sanatçı kişiliğiyle ılgı
çeken sanatçıyla yaptığı müzik. 'ırkçıhk' ve
gelecekteki planlan üzerıne söyleştik.
- Fransa'da yzşayan bir Cezayirli olarak
her zaman ırkçıhk sorunuy la yüz yüze ya-
şadmız. Müzik kariyerinizde bu sorunun
yaratnğı engeDeri nasıl aşümz?
Hayatta herrürlü engelle karşılaşıyorsu-
nuz. Bir canlıysanız engellerin peşinizı bı-
rakmayacağını bilmeniz gerekıyor. Salt
Fransa'da yaşayan Cezayirli birisi olduğu-
nuz içın değil bu. Tüm toplum sıze sorun
yaratabılir. Ya öylece bırakırsınız ya da aş-
mayaçalışırsınız. Aslındatümbunlarüret-
kenliğinızı arttıran etmenlerdir. Küçük ya-
şantınızda farklı olaylara odaklanmanızı
sağiar Bir Cezayirli olarak Fransa'da ış, e\
bulmak gibi sanatınızı ıcra etmenın de güç-
lüklen \ ar. Düşünce biçimınizden tenınizin
rengine kadarher şey bırer sorun olur v e en-
geJ varatabilir. Ancak hayat böyle. Bunun
bağışlayıcı bir yanı olamaz. Benım ıçın
önemli olan sonuna kadar mücadele edıp
kendimi geliştırmektı.
- Şarkılannız ve yazdığınız sözkrle göç-
men gençlere ya da tüm gençlere gönderdi-
ğiniz kişisel bir ileti söz konusu mu?
Özel olarak yaptığım bir şey yok. Bu
gençlikten deöte msanlığın meselesı. Eğer
benim şarkılanmda kendı düşüncelenne ya
• "Ben
'örnek' olmak
istemiyorum.
Etrafımda bir
çember
oluşturmak
istemiyorum.
Önemli olan
benim çok
tanınmam ya
da müziği çok
sevmeleri de
değil.
'Ya Rayah'
çok popüler
oldu. Bu,
benim canımı
biraz sıkıyor;
istediğim,
söylerken ne
söylediklerini
dinlemeleri."
(Potograf:
KADERTUGLA)
da duygulanna uygun düşen herhangı bir
nokta yakalıyorlarsa bu beni mutlu eder.
Elimde bir şışe oldugunu düşünün. Etra-
fımdaki herkesle onun içindekini paylaş-
mak istenm. Ancak sunduğum şeyi içmek
isteyenler olacağı gibi içmeyı reddedenler
de olacaktır. Belki sonda kalanlardan bir ta-
nesi daha içmek isteyecektın ancak o za-
man da şışenm içındeki bırmiş olacaktır.
Belki kimilen için bir 'ömek' olabilirirn. A-
ma ben 'örnek' olmak istemiyorum. Öyle
olduğum anda salt 'o' olarak kalınm v e öte-
sı olmaz. Bu örnek yanlış da olabilir. 'Tan-
nsallaştınlmayı' istemiyorum. Bu hıç de
iyi olmaz. Etrafımda bir çember oluştur-
mak istemiyorum. Sonra onun içinden çık-
mak da var.
-Günümüzde 'rai' müziğinin Fransa'da
ve dünyadaki konumu size göre nedir?
'Rai' müzığının çabuk tüketilip yok ola-
cağına ınanmıyorum. Olduğu yerde dur-
maması ve sürekli gelışmesi gerekiyor.
Günden güne de gelişiyor. Her müziğin
kendi dinleyicisi \ar. tyi müzik olduğu ka-
dar kötü müzikler de yapıhyor. Ancak bi-
rinden biri olmasaydı; o zaman gelişim de
dunırdu. Bu müzik tarzı üzerine hazırla-
nan albümler. pek çok ülkede satılıyor. An-
cak yok olmaması için bu müzik tarzının
muzısyenler tarafından sürdürülmesi gere-
kıyor.
- Dinci kesimden hiç tcpki aldımz mı?
Şu anlık bana doğrudan yapılan bireleş-
tiri olmadı. Belkı vardır; ama ben bilmiyo-
rum. Çok özel eleştiriler yapıhyor. Ancak
yaratılan her şey eleştiriliyor. Gerçekhkten
uzak. düş gücüne dayalı şeyler olabilir. Bir
Müslüman denilince akla gelen düşünceler
yaptıklanmdan farklı şeyler olabilir. Ceza-
yir'de kımi sorunlann yaşandığı kesin. An-
cak benim ülkem yalnız bugün değil; her
zaman Müslümandı. Bu bırgüç savaşı. Or-
duda bile dinin oldugunu düşünürsek...Ba-
ğımsızlık savaşında nasıl bağırdıklannı dü-
şünün: 'ADahüekber'. Göçmen. Müslüman
ya da başka bir dın; ne olursa olsun güç sa-
vaşında bütün sıkıntıyı çeken her zaman
halk olmuştur.
- Türk müziği ya da sanatçdan hakkın-
da bilgiye sahip misiniz?
Kesin olarak bıidığım isimler yok ya da
çok kişisel olarak ılgilendığım bir sanatçı.
Ancak her tür müziği dinliyorum. Türki-
ye'de her anlamda anlaşabıleceğim bir mü-
zisyenle çalışmak hoşuma giderdi. Ancak
sırf bugün burada olduğum için bir Türk
müzisyeniyle çalışmak da komik olurdu.
Televizyon, basın ve reklamlar için bulun-
mazbirfırsatolabilirdi. Ancak beni ilgilen-
diren işin o kısmı değil.
- Porygram'ın size ne gibi bir katkm ol-
dugunu düşünüyorsunuz? Olumlu ya da
otumsuz.
Şu anda bir şey söylemek yanlış olur.
Bunu zaman içinde birlikte göreceğiz.
Önemli olan benım çok tanınmam ya da
müziği çok sevmeleri de değil. 'Ya Rayah'
çok popüler oldu. Fransa'da, Cezayir'de ya
da Türkiye'de artık tatillerde çalınan ve her-
kesin bir ağızdan söylediği bir şarkı oldu.
Bu benim canımı bıraz sıkıyor; istediğim,
söylerken ne söylediklerini dinlemeleri.
- Sizce kendi ülketıiz Cezayir, eJde etüği-
niz bu başanyı nasıl karşıhvor?
Fransa'da yaşıyorum. Ancak memnun
olduklannı düşünüyorum. Bu aynen spor
gibi. Bölücülükten çok bütünleştirici bir
yanının oldugunu düşünüyorum.
filmde de var. Kamera, bir tür,
olaylan bize yansıtan ayna göre-
vi gördü. Yalan ve yalan söyle-
mek bir çeşit banalite, ama bu-
nun çok ilgi çekici olduğuna ina-
nıyonım. İlgi çekici şeyler de
düşünceye yol açar. Yalan nedir?
Fılm bu soruyu araştınyor. Hak-
kâri fılmini çekerken çok fazla
yalan söyleyen insanla karşılaş-
tım orada. ama anladım ki bun-
lann hepsi hayal gücüydü. Yalan
söylemek için de biraz hayal gü-
cü gerekiyor. Filmde söylenen
yalanlar aslında beyaz yalanlar,
insana dokunmayan yalanlar.
Söz düzeninin gözlerdeki ifade-
sinin çok farklı olduğunu gös-
termeye çalıştım. Gözlerduygu-
lan ele verirdemiştım. Bakışlar-
la diyaloglar sürekli çatışıyor
filmde. Beden dilinden çok ba-
kışlar önemli. Birbakış, duygu-
lan en iyi biçimde ifade ettiği
için yüzüyle, gözleriyle oynayan
oyuncular seçtim. Gerek Ahmet
Uğurlu gerek Fikret Kuşkan ge-
rekse Jale Ankan yüz ifadeleri
ile sahne yaptılar. Nereye dek
yalan söylenebilir, biraz da onu
kurcaladım.
Kendime göre bir dünya
- Bir tepe (Hakkâri'de Bir
Mevsim), bir ayna (Ayna), uzun
bir yolculuk (Mavi Sürgün). tz-
leyici bu filmde bir Erden Kıral
filmi öğeleri arayacak ve belki de
bulacak.
Ben hiçbır filmimi izleyiciyi
çok fazla dikkate alarak çekme-
dim. Izleyicinin ortak paydası
yok. Bir blok halinde düşünüle-
mez. Kimin hangi filmi beğen-
diği de belirsiz. Ortalama bir be-
ğeniye göre çekilen filmlerin
çok başansız olduğuna inanıyo-
rum. Kendime göre bir
dünya kurdum, ama dedi-
ğim gibi marjinal cazcılar
gibi bir film çekmek iste-
medım. Daha açık seçik bir
film olsun istedim. Bütün
filmlere aynı düşünce ile
başlanm. Ama nedense
eleştirmenler benim film-
lerimde durmadan meta-
forlar bulurlar. Bazen beni
de şaşırtırlar. Bu filmim en
akışkan filmim. Her ke-
simden insanın ilgisini çe-
kebileceğini sanıyorum.
Çok özel şeyler değil, ama
herkesin duygu ve düşün-
celerini bulabileceği dav-
ranışlar saptamaya çalış-
tım. Bu nedenle ızleyici
zaman zaman kendini gö-
rebiiir filmde.
Etkilere açığım
- Başlangıçta Rasha-
mon'a benzetenler oldu,
ileride de olacak...
Rashamon'daki yapı
yüzlerce romanda ve bir-
çok filmde var. Episodik
bir yapı ve bir öykünün bi-
çim değiştirilerek anlatıl-
ması var. Onun için sözle-
rime başlarken, gerçek bir
'efsane'dedim. Osman Şa-
hin'in büyükbabasının ba-
şından geçen bir öykü. A-
ma bu ne benim filmimin
değerini düşürür ne de
Rashamon'un başyapıt ol-
masını değiştirir. Böyle bir
etki altında kalarak film
yapmadım, Hakkâri 'de Bir
Mevsim'den, sonra da
muhaliflerim" Francesco
Rosi'nin İsa EboU'da Dur-
du filmine benzettiler. Ro-
si de bir romandan yola
çıktı, ben de bir romandan
yola çıktım. Ferit Ed-
gü'nün bir romanıydı bu.
Başka bir büyük filmi
anımsatıyor ve çağnşımlar
yapıyorsa ben bundan Ja-
vanç duyanm. Yeryüzün-
de çok onjinal bir öykü
yok. Etkilere açığım ve fi-
kiralışverişinden yanayim.
Yaşamı merak edip araştır-
maya çalışıyorum.
KÖŞEBENT
ENİS BATUR
Ara Koçunyan
Istanbul'un Ermenice olarak yayımlanan Jamanak
gazetesi, yalnızca Türkiye'nin en eski gazetesi değil,
aynı zamanda bu dilde yayımlanan dünyadaki en kı-
demli gazete: İlk nüshası 15 Ekim 1908'de çıkan Ja-
manak'ın bu yıl 90. yaş günü kutlanacak.
Geçenlerde Arte'de, Isaac Bashevis Singer'la il-
gili birkaç belgesel izledim, üst üste. Singer, Stock-
holm'deki Nobel konuşmasında, yazariık hayatı bo-
yunca kendisine en çok yöneltilen sorunun "neden
Yidiş dilinde yazmakta ısrar ettiği" olduğunu söylü-
yordu. Zeki ve esprili bir insanmış Singer: Kıyamet
günü dirilecek milyonlarca okurun Yidişçe yazılmış
yeni kitaplar arayacağını ve bu durumda onun kitap-
lanna başvuracaklarını anlattı ödül töreninde, sonra
da birkaç yüz kişinin konuştuğu bir dilde yazmamak
için bile gerekçe göremediğini ekledi: "Shakespe-
are'/n yazdığı çağda, Ingilizce bilenlerin sayısı bir-
kaç mılyonu aşmıyordu."
1908'de, İstanbul'da, Ermenice bir gazetenin ya-
yın yaşamına girmesi eşyanın mantığı: Bir tek İstan-
bul'da mı, Osmanh'nın o günkü sınırları içinde yaba-
na atılamayacak bir nüfusu simgeliyor Ermeniler. Bu-
gün öyle değil oysa: Jamanak gazetesi Türkiye'de-
ki toplam nüfusu 60 bini zor bulan bir cemaat için 2
bin nüsha basılıyor.
Benim gözümde gazetenin önemini azaltacağına,
büyütüyor bu olgu. Bir cemaatin; bir dilin, bir kültü-
rün köklü tarihsel geçmişini banndıran bir coğrafya-
da yaşamını sürdürme mücadelesi vermesi, yalnız-
ca o azınlık açısından hayati bir anlam taşımıyor ba-
na kalırsa, ortasında yaşadığı çoğunluk açısından
da, bunu tartmayı oğrenirse, can alıcı bir önemi var
Jamanak'ın.
Yüzyıl başında Koçunyan kardeşlerin başlattığı bu
gözüpek serüveni bugüne dek aynı ailenin üyeleri
sürdürmüş. Gazetenin başında şimdi Sarkis Ko-
çunyan yer alıyor, ama belli ki, oğlu Ara Koçunyan
mirası devralmaya ve sürdürmeye kararlı.
Ara, kelimenin tam anlamıyla sıkı bir genç. Onun-
la konuşurken gözlerindeki, bakışlanndaki olgunlu-
ğun dozu beni hüzünlendiriyor. Yeryüzünün hiçbir
bölgesinde, hiçbir çağda, azınlık olmak, azınlığın üye-
si olmak kolay taşınacak yük sayılmamıştır gerçi; a-
ma bu bağlamda, XX. yüzyıl gibisi yoktur: Ulusallık
bilincinin neredeyse bilinci silen bir doza doğru hız-
la tırmanması, yüzyılımızı dünyanın dört bucağında
yakın komşusunu önce ayırmayı, sonra dışlamayı
hedef alan topluluklar eliyle kaynayan kazan haline
getirmişti. Bizim azınlıklarımızın durumu farklı ola-
mazdı:
Yüzünün yansında hoşgörü ifadesi taşıyan insan-
lar, öbür yansında ne denli tahammülsüz olduklarını
durup hiç düşünmüşler midir?
Ara Koçunyan'ın beni kedere yönelten yanı, hiçbir
yaşrtında bugüne dek görmediğim dikkati, ölçülülü-
ğü, tevekkülü oldu. Henüz 25'inde Ara. Doğrudan
dogruya içinde olmamış sert dönemlerin. Gelgelelim,
işin içinde bellek var, kuşaktan kuşağa aktanlan en-
dişe ve temkinli olma dürtüsü var. Bunun ne demek
olduğunu iyi bilirim: Ortaöğrenim yıllarımda en iyi
dostlanm Manuk, Moşe, Leslie'ydi.
Ara Koçunyan, tam bir aydın. Gazetenin ciddi yü-
künü paylaşmakla yetinmiyor, açıkoturumlar ve kon-
serler düzenlemek için uğraşıyor, kitap ve CD yayım-
lamak için dört koldan çalışıyor. Kendisi, babası, bü-
yükbabası, yüzünü görmediği ataları hepsi sahici bi-
rer Istanbullu. Burada yaşamışlar hep; ne olursa ol-
sun, başka yerde yaşamayı akıllanndan geçirmemiş-
ler.
Onlan görmeyen, tanımayan, onlarla şu hayaö pay-
laşmak istemeyen, hemşeri ya da yurttaş sayılabilir
mi?
Amerikalı aktör Philip Abbot öldü
• Kürtür Servisi - Amerikalı karakter oyuncusu
Philip Abbot kanser yüzünden öldü. FBI, Columbo,
Cinayet Dosyası, Highvvay to Heaven, Little House
on the Prairie gibi dizilerde oynayan Abbot 73
yaşındaydı. 1965-1974 yıllan arasında FBI
dizisinde canlandırdığı Arthur Ward rolüyle
tanınıyordu. 'The Bachelor Party, Svveet Bird of
Youth ve bilimkurgu film The Invisible Boy isimli
sinema filmlerinde de rol alan sanatçı Broadvvay'de
de Harvest of Years, Detective Story, Square Root
of Wonderful ve Two for the Seesavv'da rol almıştı.
Kültür Bakanlığı ve ÇYDD düzenliyor
Tevhid-i Tedrisat
Yasası Sempozyumu
KültürSenisi-TC Kül-
tür Bakanlığı ve Çağdaş
Yaşamı Destekleme Der-
neği, 3Mart 1924Tevhid-
i Tedrisat Yasasf nın çıkışı-
nın yıldönümünü karşıla-
mak üzere ortak bir sem-
pozyum düzenliyor.
1 -2 Mart tarihlen arasın-
dasaat 10.00-16.00 arasın-
da düzenlenecek olan sem-
pozyum. İTÛ Maçka Sos-
yal Tesisleri'nde gerçek-
leştirilecek.
Sempozyumda; çocuk-
lanmızı okullara teslim et-
tiğimiz ilk günden liseyi
bitirmelerine kadar. Genel
Kültür Kazandırma, Ede-
biyat Beğenisi Kazandır-
ma, Müzik Eğitimi, Plastik
Sanatlar, Mimarlık ve Çev-
re. Genel Liselerde Sanat
Eğitimi ve Niçin Sanat
Eğitımı konulannda ken-
dilerine hangi kazanımlan
sağlayabildiğimiz ve neler
yapmamız gerektiğı konu-
lan ırdelenecek.
Sempozyumun ilk günü
olan ^ Mart Pazar günü sa-
at 10.00-11.00'de Kültür
Bakanı Prof.Dr. lstemihan
Talay, Milli Eğitim Baka-
nı Hikmet Uluğbay ve
Prof. Dr. Türkân Saylan'ın
katılacağı açılış, saat
11.00-12. OO'deProf. Dr.
Cevat Çapan. Prof. Dr.
Hüseyin Batuhan ve Dr.
Füsun AkaÜYmn katılaca-
ğı 'Genel Kültür Kazan-
dırma'. saat 12.30-
13.30da Erdal Öz, O>a
Adah ve Prof. Dr. Jale Bay-
sal'm katılacağı 'Edebiyat
Beğenisi Kazandırma', sa-
at 13.30-14.30'da Prof. Dr.
Hüsamettin Koçan. Doç.
Dr Nazan Erkmen ve Na-
zan Atasoy'un katılacağı
'Plastik Sanatlar', saat
15.00-16. OO'da Prof. Sa-
im AkçıL Keysudar Seser
ve Evlin Bahçeban'ın katıl-
dığı 'Müzik Eğitimi' baş-
lıklı konular ele alınacak.
Sempozyumun ikincı
günü olan 2 Mart Pazarte-
sı günü ise saat 10.00-
12.00'deProf.Dr.tnciSan,
Prof. Dr Zehra İpşiroğlu
ve Erol Keskinın katılaca-
ğı 'EgJtimde Tiyatro'. saat
12.00-13.00'te' Cengiz
Bektaş. Oktay Ekinci ve
Prof. Dr. Ayla Ödekan'ın
katıldığı 'MİmaıtkveÇev-
re'. saat 13.30-14.00'te
Prof. Dr. Tevfik Karaka-
ya'nın katıldığı 'Genel Li-
selerdeSanat Eğitimi veNi-
çin Sanat Tarihi". saat 14.
00-16.00'da Prof.Dr. Tür-
kân Saylan'ın yönettiği ve
Nurten Çeük'in sunduğu
'Sonuçlann Özeti ve Gele-
cek İçin Öneriler. Tarüş-
ma' başlıklı panel yer ala-
cak.