23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 MART 1998 PAZAR 12 KULTUR Erden Kıralyeni filmi 'Avcı 'yı ötekilerden çokfarklı, ısısıfazla birfilm olaraknitelendiriyor • "Bir kankoca, ormanda bir avcıyla karşılaşıyor ve her şey orman yangını gibi getişiyor. Olaylar çizgidışı seyrediyor. Jacques Derida'nın birsözü beni derinden etkiledi Hem de filmde yapmak istediklerimibelirledl Şöyle der Derida: 'Her karar, ani verilen karar, yapdan iş, üstienilen sorumluluk, içinde mantıkyoluyla çözjimlenemeyecek çelişkiler taşın' FUmdekiler de aynı çelişküeritaşıyoriar diyebilirim." 'HerşeybirormanyangınıgibUGÖNÜL DÖNMEZ-COLİN Erden Kıral'ın Osman Şa- hin'in senaryosundan sinemaya aktardığı 'Avcı' 6 Mart'ta göste- rime giriyor. Başrollennı Jale Ankan (Zala), Fikret Kuşkan (Avcı) ve Ahmet Uğurlu"nun (Çolak Osman Bev) paylaştığı. görüntü yönetmenlığıru Jürgen Jürges'ın üstlendigi filmin mü- ziklerini Arto Tunçboyacıyan yazdı. Üç öykünün üst üste katlandı- ğı filmde, 'yaşamın kendisini koymak istediğini" belırten Er- den Kırai, "İnsan duygulannın nerelere varabileceği düşüncesi- ni en uç noktasına kadar zorla- dım. Kendi sınırlanmı da zorla- dım gerçekte. Realizasyonu ba- kımından en zor filminı. Çok zorlandım. çok kendimi verdim. O yüzden film etkileyici oldu. Her şeyden önce beni etkiledi" diyor. En baş gönderme yalan - Mavi Sürgün'ün dört yıl ar- dından neler bekleyebilir i/leyi- ci yeni bir Erden kıral filmin- den? Avcı'nın öyküsü. Osman Şa- hin'in büyükbabasının öyküsü, fakat zamanla kılık değiştırmiş. Türkiye gerçeğine de çok benzi- yor, örneğin Susurluk olayında ölenler kimilerine göre bir kah- raman, kimilerine göre katlıam zanlısı. Böyle göndermeler var. En baş gönderme yalan. Filmde herkes yalan söylüyor: ses ban- dı bir şey söylerken görüntü ban- dı başka bir şey söylüyor. Sonra sadık kalmak düşünce- si var. Birdüşünceye. birkadına, bir ideale sadık kalmak. bu bıraz kurcalanıyor. Şıddetin köklerine inmeye çalışılıyor. Şiddet neden egemen oluyor? Şiddet bizim içi- mizdedeğil. başkalannın içinde, düşüncesi var. Şiddetın bir öğ- renme modeli olduğuna ınanıyo- rum. En önemlisı bastınlmış cin- sellıgınkı bence bastınlmış cin- sellik erotizmdir- erotızmin bir noktada, kayma noktasında nele- re yol açacağı. Bunu gösterdim. Çok sert. çok acımasız olaylar var filmin içinde. Bir kankoca. ormanda bir avcıyla karşılaşıyor ve her şey orman yangını gibi ge- lışiyor. Olaylar çizgidışı seyredi- yor. Duygulann, düşüncelerin en uç noktalanna gitmeye çalıştım bu filmde. Kışilıkler zaman ıler- ledikçe kendi duygularını ve kendı bedenlerinı tanıyorlar. Ye kendi gerçekleriyle yüz yüze ge- liyorlar, ama belkı bu ancak ya- şamlannın sonunda olabıliyor, Yine de bir kazanımdır diye dü- şünüyorum. Çolak Osman Bey kişiliği çok bencıl. duygulannı belli etme- >en. çok kendinı beğenmiş biri olduğu ıçin aynı zamanda mega- lomani ve paranoyayı da birlık- te taşır. Kendisinin çok önerjpü olduğunu ve arkasından birta- kını planlar yapıldığını sanır. Ağaçlann yüriidüğü gibi sann- lar görür, kansının avcıya bir ba- kışını yakaladıktan sonra, onu gözetlemeye başlar. Zala kışili- gi.. Zala ise Çolak Osman Bey ile bir aşk evlılığı yapmamıştır; sanıyorum çok genç yaşta satın alınmış kadın. Kocasını yalnız- ca kocası olduğu ıçın sever. Av- cı onun cinsel yanını uyandınr. Ve belkı de kadın ilk kez bir ya- bancı ıle doyuma ulaşır lkinci öyküde ise, kadın. avcı tarafından önce tacız, sonra da tecavüze uğrar, bunu önlemek ısteyınce de ölüm tehdıdı ıle kar- şı karşıva kalır. Avcı ereksiyon üianuyot, olaoıadtğı icin.de bu.- nun yerine şiddeti koyuyor.Tta' dın canını kurtarmak ıçın bu te- cavüz olayına katılır ve olayın bir parçası haline gelır. Çok ekstrem bir şey. ama bazı kadın- lann bırilen tarafından kendile- rıne tecavüz edilmesini düşün- meleri. düşlemeleri gibi. Fante- zilen gibi. Bu olaydan sonra ka- dın her ikı erkeğı de kaderlen ile başbaşa bırakır. Yanı ölume terk eder. Avcının bir şahinı \ar. şa- hını ıle özdeşleşmış. oyuncum Fikret Kuşkan'a da bir şahın gı- 'İnsan duygulannın nerelere varabileceği düşüncesini en uç noktasına kadar zorladım. Kendi sınırlanmı da zoıiadım gerçekte. Reaüzasyonu bakımından en zor fılmim. Çok /orlandım. çok kendimi erdim. ü yüzden fllm etkileyici oldu. Her şeyden önce beni etkiledi.' bi da\randım. Çok ani. sinırli davranışlan var. Birincı öyküde kadına tutulan ve onu arzulayan biri. Seksten öte bir şey var bu filmde. Arzulamak var. birkadı- nı arzulamak. ikincı episodda ise bir kadını ele geçirmek dü- şüncesi var. Dolayısıyla aynı ka- rakterlerbirinci ve ikinci episod- da farklı farklı davranıyorlar. Daha önce de Cumhuriyet'e söyledigim gibi, Jacques Deri- da'nın bırsözü beni derinden et- kiledi. Hem de filmde yapmak istediklerimi belırledı. Şöyle der Derida: "Her karar, ani verilen karar. yapılan iş, üstienilen so- rumluluk. içinde, mantık yoluy- la çözümleneıneyecek çelişkiler taşır." Fılmdekı kışıler de aynı çelişkilen taşıyoriar diyebilirim. -Kişisel terörü toplumdaki te- rör ya da politik terör için bir metafor olarak görebiiir miyiz? Örneğin adamın iktidarsızhğını da bir metafor olarak kullana- rak?.. Ben metaforik sahneler çek- medım, ama eleştirmenler bun- lardan metafor çıkanrsa sevini- rim. Metaforik bir dünya kurma- dım, çok yalın birdünya kurdum \ e insanlann deneyimleriyle de- ğil, duygulanyla hareket ettiğin- de nerelere varabileceğini gös- terdim. Rasyonal düşünce yeri- ne insanlar ımgelem gücü ve duygulanyla davranmalı diye düşünüyorum. Oyuncum. Jale Ankan'a Zala benim, dedim. Çünkü Zala"nın ruh halıni. dal- galanmalannı çok iyi hissettım \e dolayısıyla da seven bir kişi- nin değil de sevilen bir kışinin gözünden anlattım tüm filmi. O da Zala. Zala merkez kahraman. Bütün filmlerimde olduğu gibi kadın merkez kahraman. - Sevilen mi, yoksa arzu edilen mi? Sevilen ve arzu edilen, birin- ci öyküde arzu etmekten öte bir şey yok. Ötekinde ise bayağı bir çürümüşlük var. Çok masalsı bir öykü gibi gelse de bu masalsı öyküyü gerçekçi biçimle anlat- tım. Daha önceki filmlerimden çok daha farklı bir fılm. Isısı faz- la. - Kamera bir ayna mı bu film- de? Her fîimde bir ayna var. Bu filmde de küçük bir ayna var, onu güneşe yansıtıp altın arama- ya çalışıyorlar. Kuyunun dibine güneşi yansıtarak. Oysa altın yok orada. Dolayısıyla ayna bu Cezayirli şarkıcı Rachid Taha son albümü 'Diwan'ı İstanbul'da tanıttı 6 Tanrısallaştırılmak istemiyonun' ÖZLEMGÜLŞEN 17 yıldır müzik yapma savaşını sürdüren ünlü Cezayırlı şarkıcı Rachid Taha. son al- bümü 'Drvvan'm tanıtımı içın Istanbul'day- dı. Sesını ülkemızde 'Ya Rayah' adlı şarkı- sıyla duyuran Taha. Fransa'da işçi olarak çalıştığı fabrikada. kendisi gıbı müzikle uğ- raşan bırkaç arkadaşını bir araya getirip 'Carte De Sejotır' adlı grubu kurarak mü- zik dünyasına ilk adımını artı. Ancak o gün- den bugüne dek yaşadığı sorunlar onu pes ettirmedı. Bugün. tüm insanlığa politik ıçe- rikli şarkılanyla mesaj vermeyı, göçmen- lerin her ülkede 'ırkçıhk' temeline dayalı sorunlar yaşadıklannı anlatmayı amaçla- yan Cezayirli şarkıcı. daha önce çıkardığı albümleri 'OleOle' ve 'Carte Blanche'la da önemlı bir kesıme. özellikle de gençlere u- laşmayı başardı. Kendı dilinde söyledığı 'rai' tarzı müziğı ve sanatçı kişiliğiyle ılgı çeken sanatçıyla yaptığı müzik. 'ırkçıhk' ve gelecekteki planlan üzerıne söyleştik. - Fransa'da yzşayan bir Cezayirli olarak her zaman ırkçıhk sorunuy la yüz yüze ya- şadmız. Müzik kariyerinizde bu sorunun yaratnğı engeDeri nasıl aşümz? Hayatta herrürlü engelle karşılaşıyorsu- nuz. Bir canlıysanız engellerin peşinizı bı- rakmayacağını bilmeniz gerekıyor. Salt Fransa'da yaşayan Cezayirli birisi olduğu- nuz içın değil bu. Tüm toplum sıze sorun yaratabılir. Ya öylece bırakırsınız ya da aş- mayaçalışırsınız. Aslındatümbunlarüret- kenliğinızı arttıran etmenlerdir. Küçük ya- şantınızda farklı olaylara odaklanmanızı sağiar Bir Cezayirli olarak Fransa'da ış, e\ bulmak gibi sanatınızı ıcra etmenın de güç- lüklen \ ar. Düşünce biçimınizden tenınizin rengine kadarher şey bırer sorun olur v e en- geJ varatabilir. Ancak hayat böyle. Bunun bağışlayıcı bir yanı olamaz. Benım ıçın önemli olan sonuna kadar mücadele edıp kendimi geliştırmektı. - Şarkılannız ve yazdığınız sözkrle göç- men gençlere ya da tüm gençlere gönderdi- ğiniz kişisel bir ileti söz konusu mu? Özel olarak yaptığım bir şey yok. Bu gençlikten deöte msanlığın meselesı. Eğer benim şarkılanmda kendı düşüncelenne ya • "Ben 'örnek' olmak istemiyorum. Etrafımda bir çember oluşturmak istemiyorum. Önemli olan benim çok tanınmam ya da müziği çok sevmeleri de değil. 'Ya Rayah' çok popüler oldu. Bu, benim canımı biraz sıkıyor; istediğim, söylerken ne söylediklerini dinlemeleri." (Potograf: KADERTUGLA) da duygulanna uygun düşen herhangı bir nokta yakalıyorlarsa bu beni mutlu eder. Elimde bir şışe oldugunu düşünün. Etra- fımdaki herkesle onun içindekini paylaş- mak istenm. Ancak sunduğum şeyi içmek isteyenler olacağı gibi içmeyı reddedenler de olacaktır. Belki sonda kalanlardan bir ta- nesi daha içmek isteyecektın ancak o za- man da şışenm içındeki bırmiş olacaktır. Belki kimilen için bir 'ömek' olabilirirn. A- ma ben 'örnek' olmak istemiyorum. Öyle olduğum anda salt 'o' olarak kalınm v e öte- sı olmaz. Bu örnek yanlış da olabilir. 'Tan- nsallaştınlmayı' istemiyorum. Bu hıç de iyi olmaz. Etrafımda bir çember oluştur- mak istemiyorum. Sonra onun içinden çık- mak da var. -Günümüzde 'rai' müziğinin Fransa'da ve dünyadaki konumu size göre nedir? 'Rai' müzığının çabuk tüketilip yok ola- cağına ınanmıyorum. Olduğu yerde dur- maması ve sürekli gelışmesi gerekiyor. Günden güne de gelişiyor. Her müziğin kendi dinleyicisi \ar. tyi müzik olduğu ka- dar kötü müzikler de yapıhyor. Ancak bi- rinden biri olmasaydı; o zaman gelişim de dunırdu. Bu müzik tarzı üzerine hazırla- nan albümler. pek çok ülkede satılıyor. An- cak yok olmaması için bu müzik tarzının muzısyenler tarafından sürdürülmesi gere- kıyor. - Dinci kesimden hiç tcpki aldımz mı? Şu anlık bana doğrudan yapılan bireleş- tiri olmadı. Belkı vardır; ama ben bilmiyo- rum. Çok özel eleştiriler yapıhyor. Ancak yaratılan her şey eleştiriliyor. Gerçekhkten uzak. düş gücüne dayalı şeyler olabilir. Bir Müslüman denilince akla gelen düşünceler yaptıklanmdan farklı şeyler olabilir. Ceza- yir'de kımi sorunlann yaşandığı kesin. An- cak benim ülkem yalnız bugün değil; her zaman Müslümandı. Bu bırgüç savaşı. Or- duda bile dinin oldugunu düşünürsek...Ba- ğımsızlık savaşında nasıl bağırdıklannı dü- şünün: 'ADahüekber'. Göçmen. Müslüman ya da başka bir dın; ne olursa olsun güç sa- vaşında bütün sıkıntıyı çeken her zaman halk olmuştur. - Türk müziği ya da sanatçdan hakkın- da bilgiye sahip misiniz? Kesin olarak bıidığım isimler yok ya da çok kişisel olarak ılgilendığım bir sanatçı. Ancak her tür müziği dinliyorum. Türki- ye'de her anlamda anlaşabıleceğim bir mü- zisyenle çalışmak hoşuma giderdi. Ancak sırf bugün burada olduğum için bir Türk müzisyeniyle çalışmak da komik olurdu. Televizyon, basın ve reklamlar için bulun- mazbirfırsatolabilirdi. Ancak beni ilgilen- diren işin o kısmı değil. - Porygram'ın size ne gibi bir katkm ol- dugunu düşünüyorsunuz? Olumlu ya da otumsuz. Şu anda bir şey söylemek yanlış olur. Bunu zaman içinde birlikte göreceğiz. Önemli olan benım çok tanınmam ya da müziği çok sevmeleri de değil. 'Ya Rayah' çok popüler oldu. Fransa'da, Cezayir'de ya da Türkiye'de artık tatillerde çalınan ve her- kesin bir ağızdan söylediği bir şarkı oldu. Bu benim canımı bıraz sıkıyor; istediğim, söylerken ne söylediklerini dinlemeleri. - Sizce kendi ülketıiz Cezayir, eJde etüği- niz bu başanyı nasıl karşıhvor? Fransa'da yaşıyorum. Ancak memnun olduklannı düşünüyorum. Bu aynen spor gibi. Bölücülükten çok bütünleştirici bir yanının oldugunu düşünüyorum. filmde de var. Kamera, bir tür, olaylan bize yansıtan ayna göre- vi gördü. Yalan ve yalan söyle- mek bir çeşit banalite, ama bu- nun çok ilgi çekici olduğuna ina- nıyonım. İlgi çekici şeyler de düşünceye yol açar. Yalan nedir? Fılm bu soruyu araştınyor. Hak- kâri fılmini çekerken çok fazla yalan söyleyen insanla karşılaş- tım orada. ama anladım ki bun- lann hepsi hayal gücüydü. Yalan söylemek için de biraz hayal gü- cü gerekiyor. Filmde söylenen yalanlar aslında beyaz yalanlar, insana dokunmayan yalanlar. Söz düzeninin gözlerdeki ifade- sinin çok farklı olduğunu gös- termeye çalıştım. Gözlerduygu- lan ele verirdemiştım. Bakışlar- la diyaloglar sürekli çatışıyor filmde. Beden dilinden çok ba- kışlar önemli. Birbakış, duygu- lan en iyi biçimde ifade ettiği için yüzüyle, gözleriyle oynayan oyuncular seçtim. Gerek Ahmet Uğurlu gerek Fikret Kuşkan ge- rekse Jale Ankan yüz ifadeleri ile sahne yaptılar. Nereye dek yalan söylenebilir, biraz da onu kurcaladım. Kendime göre bir dünya - Bir tepe (Hakkâri'de Bir Mevsim), bir ayna (Ayna), uzun bir yolculuk (Mavi Sürgün). tz- leyici bu filmde bir Erden Kıral filmi öğeleri arayacak ve belki de bulacak. Ben hiçbır filmimi izleyiciyi çok fazla dikkate alarak çekme- dim. Izleyicinin ortak paydası yok. Bir blok halinde düşünüle- mez. Kimin hangi filmi beğen- diği de belirsiz. Ortalama bir be- ğeniye göre çekilen filmlerin çok başansız olduğuna inanıyo- rum. Kendime göre bir dünya kurdum, ama dedi- ğim gibi marjinal cazcılar gibi bir film çekmek iste- medım. Daha açık seçik bir film olsun istedim. Bütün filmlere aynı düşünce ile başlanm. Ama nedense eleştirmenler benim film- lerimde durmadan meta- forlar bulurlar. Bazen beni de şaşırtırlar. Bu filmim en akışkan filmim. Her ke- simden insanın ilgisini çe- kebileceğini sanıyorum. Çok özel şeyler değil, ama herkesin duygu ve düşün- celerini bulabileceği dav- ranışlar saptamaya çalış- tım. Bu nedenle ızleyici zaman zaman kendini gö- rebiiir filmde. Etkilere açığım - Başlangıçta Rasha- mon'a benzetenler oldu, ileride de olacak... Rashamon'daki yapı yüzlerce romanda ve bir- çok filmde var. Episodik bir yapı ve bir öykünün bi- çim değiştirilerek anlatıl- ması var. Onun için sözle- rime başlarken, gerçek bir 'efsane'dedim. Osman Şa- hin'in büyükbabasının ba- şından geçen bir öykü. A- ma bu ne benim filmimin değerini düşürür ne de Rashamon'un başyapıt ol- masını değiştirir. Böyle bir etki altında kalarak film yapmadım, Hakkâri 'de Bir Mevsim'den, sonra da muhaliflerim" Francesco Rosi'nin İsa EboU'da Dur- du filmine benzettiler. Ro- si de bir romandan yola çıktı, ben de bir romandan yola çıktım. Ferit Ed- gü'nün bir romanıydı bu. Başka bir büyük filmi anımsatıyor ve çağnşımlar yapıyorsa ben bundan Ja- vanç duyanm. Yeryüzün- de çok onjinal bir öykü yok. Etkilere açığım ve fi- kiralışverişinden yanayim. Yaşamı merak edip araştır- maya çalışıyorum. KÖŞEBENT ENİS BATUR Ara Koçunyan Istanbul'un Ermenice olarak yayımlanan Jamanak gazetesi, yalnızca Türkiye'nin en eski gazetesi değil, aynı zamanda bu dilde yayımlanan dünyadaki en kı- demli gazete: İlk nüshası 15 Ekim 1908'de çıkan Ja- manak'ın bu yıl 90. yaş günü kutlanacak. Geçenlerde Arte'de, Isaac Bashevis Singer'la il- gili birkaç belgesel izledim, üst üste. Singer, Stock- holm'deki Nobel konuşmasında, yazariık hayatı bo- yunca kendisine en çok yöneltilen sorunun "neden Yidiş dilinde yazmakta ısrar ettiği" olduğunu söylü- yordu. Zeki ve esprili bir insanmış Singer: Kıyamet günü dirilecek milyonlarca okurun Yidişçe yazılmış yeni kitaplar arayacağını ve bu durumda onun kitap- lanna başvuracaklarını anlattı ödül töreninde, sonra da birkaç yüz kişinin konuştuğu bir dilde yazmamak için bile gerekçe göremediğini ekledi: "Shakespe- are'/n yazdığı çağda, Ingilizce bilenlerin sayısı bir- kaç mılyonu aşmıyordu." 1908'de, İstanbul'da, Ermenice bir gazetenin ya- yın yaşamına girmesi eşyanın mantığı: Bir tek İstan- bul'da mı, Osmanh'nın o günkü sınırları içinde yaba- na atılamayacak bir nüfusu simgeliyor Ermeniler. Bu- gün öyle değil oysa: Jamanak gazetesi Türkiye'de- ki toplam nüfusu 60 bini zor bulan bir cemaat için 2 bin nüsha basılıyor. Benim gözümde gazetenin önemini azaltacağına, büyütüyor bu olgu. Bir cemaatin; bir dilin, bir kültü- rün köklü tarihsel geçmişini banndıran bir coğrafya- da yaşamını sürdürme mücadelesi vermesi, yalnız- ca o azınlık açısından hayati bir anlam taşımıyor ba- na kalırsa, ortasında yaşadığı çoğunluk açısından da, bunu tartmayı oğrenirse, can alıcı bir önemi var Jamanak'ın. Yüzyıl başında Koçunyan kardeşlerin başlattığı bu gözüpek serüveni bugüne dek aynı ailenin üyeleri sürdürmüş. Gazetenin başında şimdi Sarkis Ko- çunyan yer alıyor, ama belli ki, oğlu Ara Koçunyan mirası devralmaya ve sürdürmeye kararlı. Ara, kelimenin tam anlamıyla sıkı bir genç. Onun- la konuşurken gözlerindeki, bakışlanndaki olgunlu- ğun dozu beni hüzünlendiriyor. Yeryüzünün hiçbir bölgesinde, hiçbir çağda, azınlık olmak, azınlığın üye- si olmak kolay taşınacak yük sayılmamıştır gerçi; a- ma bu bağlamda, XX. yüzyıl gibisi yoktur: Ulusallık bilincinin neredeyse bilinci silen bir doza doğru hız- la tırmanması, yüzyılımızı dünyanın dört bucağında yakın komşusunu önce ayırmayı, sonra dışlamayı hedef alan topluluklar eliyle kaynayan kazan haline getirmişti. Bizim azınlıklarımızın durumu farklı ola- mazdı: Yüzünün yansında hoşgörü ifadesi taşıyan insan- lar, öbür yansında ne denli tahammülsüz olduklarını durup hiç düşünmüşler midir? Ara Koçunyan'ın beni kedere yönelten yanı, hiçbir yaşrtında bugüne dek görmediğim dikkati, ölçülülü- ğü, tevekkülü oldu. Henüz 25'inde Ara. Doğrudan dogruya içinde olmamış sert dönemlerin. Gelgelelim, işin içinde bellek var, kuşaktan kuşağa aktanlan en- dişe ve temkinli olma dürtüsü var. Bunun ne demek olduğunu iyi bilirim: Ortaöğrenim yıllarımda en iyi dostlanm Manuk, Moşe, Leslie'ydi. Ara Koçunyan, tam bir aydın. Gazetenin ciddi yü- künü paylaşmakla yetinmiyor, açıkoturumlar ve kon- serler düzenlemek için uğraşıyor, kitap ve CD yayım- lamak için dört koldan çalışıyor. Kendisi, babası, bü- yükbabası, yüzünü görmediği ataları hepsi sahici bi- rer Istanbullu. Burada yaşamışlar hep; ne olursa ol- sun, başka yerde yaşamayı akıllanndan geçirmemiş- ler. Onlan görmeyen, tanımayan, onlarla şu hayaö pay- laşmak istemeyen, hemşeri ya da yurttaş sayılabilir mi? Amerikalı aktör Philip Abbot öldü • Kürtür Servisi - Amerikalı karakter oyuncusu Philip Abbot kanser yüzünden öldü. FBI, Columbo, Cinayet Dosyası, Highvvay to Heaven, Little House on the Prairie gibi dizilerde oynayan Abbot 73 yaşındaydı. 1965-1974 yıllan arasında FBI dizisinde canlandırdığı Arthur Ward rolüyle tanınıyordu. 'The Bachelor Party, Svveet Bird of Youth ve bilimkurgu film The Invisible Boy isimli sinema filmlerinde de rol alan sanatçı Broadvvay'de de Harvest of Years, Detective Story, Square Root of Wonderful ve Two for the Seesavv'da rol almıştı. Kültür Bakanlığı ve ÇYDD düzenliyor Tevhid-i Tedrisat Yasası Sempozyumu KültürSenisi-TC Kül- tür Bakanlığı ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Der- neği, 3Mart 1924Tevhid- i Tedrisat Yasasf nın çıkışı- nın yıldönümünü karşıla- mak üzere ortak bir sem- pozyum düzenliyor. 1 -2 Mart tarihlen arasın- dasaat 10.00-16.00 arasın- da düzenlenecek olan sem- pozyum. İTÛ Maçka Sos- yal Tesisleri'nde gerçek- leştirilecek. Sempozyumda; çocuk- lanmızı okullara teslim et- tiğimiz ilk günden liseyi bitirmelerine kadar. Genel Kültür Kazandırma, Ede- biyat Beğenisi Kazandır- ma, Müzik Eğitimi, Plastik Sanatlar, Mimarlık ve Çev- re. Genel Liselerde Sanat Eğitimi ve Niçin Sanat Eğitımı konulannda ken- dilerine hangi kazanımlan sağlayabildiğimiz ve neler yapmamız gerektiğı konu- lan ırdelenecek. Sempozyumun ilk günü olan ^ Mart Pazar günü sa- at 10.00-11.00'de Kültür Bakanı Prof.Dr. lstemihan Talay, Milli Eğitim Baka- nı Hikmet Uluğbay ve Prof. Dr. Türkân Saylan'ın katılacağı açılış, saat 11.00-12. OO'deProf. Dr. Cevat Çapan. Prof. Dr. Hüseyin Batuhan ve Dr. Füsun AkaÜYmn katılaca- ğı 'Genel Kültür Kazan- dırma'. saat 12.30- 13.30da Erdal Öz, O>a Adah ve Prof. Dr. Jale Bay- sal'm katılacağı 'Edebiyat Beğenisi Kazandırma', sa- at 13.30-14.30'da Prof. Dr. Hüsamettin Koçan. Doç. Dr Nazan Erkmen ve Na- zan Atasoy'un katılacağı 'Plastik Sanatlar', saat 15.00-16. OO'da Prof. Sa- im AkçıL Keysudar Seser ve Evlin Bahçeban'ın katıl- dığı 'Müzik Eğitimi' baş- lıklı konular ele alınacak. Sempozyumun ikincı günü olan 2 Mart Pazarte- sı günü ise saat 10.00- 12.00'deProf.Dr.tnciSan, Prof. Dr Zehra İpşiroğlu ve Erol Keskinın katılaca- ğı 'EgJtimde Tiyatro'. saat 12.00-13.00'te' Cengiz Bektaş. Oktay Ekinci ve Prof. Dr. Ayla Ödekan'ın katıldığı 'MİmaıtkveÇev- re'. saat 13.30-14.00'te Prof. Dr. Tevfik Karaka- ya'nın katıldığı 'Genel Li- selerdeSanat Eğitimi veNi- çin Sanat Tarihi". saat 14. 00-16.00'da Prof.Dr. Tür- kân Saylan'ın yönettiği ve Nurten Çeük'in sunduğu 'Sonuçlann Özeti ve Gele- cek İçin Öneriler. Tarüş- ma' başlıklı panel yer ala- cak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle