25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DEĞİŞEN DÜNYADANHUSEYIN 'de savaş çıkaryoldeğilirleşik Devletler'in, 1991'deki "ÇölFırü- nasTndan yedi yıl sonra. BM "denetimi- ni" zora sokan ve bunda direnen Irak'ı bir kez daha \-uracagini açıklamasmdan bu yana. Ortadoğu'nun hassas petrol bölgelerinde sürekli oynanan, ne var ki uzunca bir süredir kanıksanıp unutulmaya terk edilen çok yönlü oyun yeniden alevlenerek dünya gündemine yerleş- miştir. Körfez bölgesinde varlığı her gün biraz daha artan silah gücü, savaşın önlenmesine yönelik diplomatik çabalara karşın, ateşin kapıya dayandığını göstermek- tedir. Kapsamı ve sonuçlan kestirilemeyen savaş olasılı- ğının şu ana değin varhğmı sürdürmesine karşm. son krizin, ne denlı çelişkili görünse de küçümsenmeyecek bir yaran olduğu söylenebilir. Birleşik Devletler'in muazzam armadasıyla Körfez'in kapılanna dayanma- sı, Irak'ın vunılmasının gerekli olduğununbölge ülke- leri ve dünya kamuoyunda kabul görmesi için seferber ettiği, bütünüy le yanlı ve manipüle edilmiş enformas- yon destekli diplomatik girişimleri ve baskılarmm, ör- neğin Tûrkıye gibı bu konuda temkinli olması için bir- den fazla nedene ve deneyime sahip bir ülkede bile, bü- yük medyayı ve her defasında güçlünün düdüğünü çal- ma alışkanlığında olan kimi rüzgârgülünû. Ozal'ın "bir koyup üç abna" düşünün peşinde savaş yandaşı konu- muna getirmişse, bir haylı başanlı olduğunu teslim et- mek gerekir. Washington'un bu girişimleri, Ankara'da, örellikle iktidar ortaİdan arasında da "oddi" görüş ay- nlıklan yaratmıştır. Ne var ki hiikümet ortaklan ara- sında su üstüne çıkan görüş aynlıklanna karşm, görü- len o ki Sayın Yümaz'ın. bu konuda kesin tavır koy- mak yenne işi geçiştirmeye çalışması ve kuşkusuz Washington'la Ankara arasında var olan ve kolay ko- lay gözardı edilmesi olanağı bulunmayan ilişikler açı- sından Amerika. "sıcak" bir savaşta istediğini almak- ta zorlanmayacaktır. Buna karşılık ABD, Avrupa Bir- liği ve Arap dünyasında, 1991 ölçüsünde sağladığı ge- niş ve somut desteği bulamamıştır. lngiltere'nin Avru- pa Birliği'nin dönem başkanı olmasına karşın, üye ül- kelere danışma zahmetine bile katlanmadan, birliğin ağır topu Almanya ile birlikte Washington'un yanın- da yer alması ise AB'nin siyasal birliktelik konusun- da bir kez daha yaya kaldığını ortaya koymuştur. Fran- sa, diyalogdan yana olduğunu açıklamıştır. Bu yönde yoğun çaba içindedir. Çin"in tutumu da bu yöndedir. Rusya tüm gücüyle Washington'u, işe yarayacağı son derecede kuşkulu güç kullanımı girişiminden vazgeç- mesi için çabalannı son dakıkaya kadar sürdürme ka- ranndadır. Bu yönde BM Genel Sekreteri K. Annan'ın Bağdat'a gitmesini sağlamaya çahşmaktadır. Ancak, Körfez'e yığılan onca silahın, an meselesi durumuna gelen savaşın bölgede ve dünyada yaratüğı gerilimin tozu dumanmda bu kez, 1991 'den bütünûyle farklı ola- rak Birleşik Amerika'nın bin dereden su getirerek göz- lerden saklamaya çalıştığı "asıl amacı" yani Ortado- ğu'nun petrol bölgelerinde mutlak hâkimiyet tesisine yönelik askeri ve diplomatik stratejisi artık sır olmak- tan çıkmıştır. Buna. bırakınız uymayanı, uymayacağı varsayılan her ülke, kimi zaman Birleşmiş Milletler, ki- mi zaman NATO aracılığı ile hızaya getirilmekten kur- tulamamaktadır. Ve ne yazık ki artık tek kutuplu olan bir dünyada, Birleşik Dev letler'in başma buyruk dav- ranışlanna karşı koyacak bir güç, en azından şimdılık, oluşmuş değildir. Şu anda tek umut, Washington'un, her şeyı herkese dayatmada ölçüyü kaçınp gerçek ni- yetiyle ortaya çıkması, böylece de keskin sırke misa- li, küpüne zarar vermesidir. Saddam'ın Irak'ımn, bugün temel malzeme ve tek- nolojisi büyük ölçüde bizzat Amerika, tngihereve Al- manya tarafindan sağlandıgı ortaya çıkan muhternel kımyasal ve bakteriyolojik kitle imha silahlanna ve komşulannı tehdit eden uzun menzilli fuzelere sahip olduğu için BM "denetimlerini" engellediği savmda- kı gerçeklik payı ise kuşkuludur. Somut verilere dayan- mamaktadır. Washington'un asıl amacı. birtehlikenin önlenmesinden çok, Irak'ı köşeye sıkıştırmak, giderek yeni silahlar sergilemek, dosta düşmana gücünü gös- termek, dahası gerilimi tırmandırarak, artık kimsenin yedi yıldır sürdürülen, salt kendi cebini doldurmasma karşın Irak halkına ve komşulanna benzersiz zararlar veren acımasız ambargosunu tanımayacağı ve bu du- rumun, Başkan Clinton'un ifade ettiği gibi "sonsuza kadar" sürdürülmesinin kolay olamayacağı korkusuy- la Körfez'i bir kez daha ateşe atmaktır. Biraz da bu yüz- den, Irak'ın denetim sorunu\la ılgilı tüm önenlennı, temelde esasia çelişmeroesine karşın, Iafizda konseyin kirarlanna "harfljsn" uymadığı bahâftesiyle geri çe- vırmekte, böylece, sorunun güç kullanmak yenne dip- lomatik yollardan çözülmesinin önünü tıkamak için ipe un sermekte. en azından sorunun banşçı çözümü- ne yol açabilecek diyaloğun başlamasını engellemek- tedir. NVashington'un bu konudakı ısrarı şaşırtıcıdır. Çünkü Güvenlik Konseyi'nin kararlannın hemen ve eksiksiz uygulanmasında ısrarlı olan Birleşik Devlet- ler'in. konseyin lsrail başta olmak üzere. düzineyle uluslararası sorunda aldığı kararlan. bırakınız gerek- tiğinde güç kullanarak harfiyen uygulanması ıçın güç kullanmayı. bütünûyle rafa kaldınlmasında belirleyi- ci olmuştur. Bu göz tırmalayan çifte standartlı yakla- şım, BırleşıK Devletler'in Irak'ta "denetim" sorununu. güç gösterisine bahane olarak kullandığının şaşmaz kanıtları arasındadır. Aslında, Güvenlik Konseyi'nın daımi üyelerinin çoğu. Irak'ın 1991 saldınsıveonuız- leyen yedi yıHtk sıkıambargo dönemınde asken gücü- nün önemli ölçüde yara aldığmı, dola> ısıyla da kom- şulan için ciddi bir tehdit oluşturmadığmı pekala bil- mektedir. Kendisine yasaklanan topraklara bile gıreme- yen bir ülkenin, komşulanna saldıracağını öne sürmek, inandıncı olmaktan uzaktır. Saddam'ın kanımızca sa- vaş riskini de göze alarak, istediği tek şey, artık her tür- lü tahammül sınırlannı aşan. ne zamana kadar sürece- ği belirsiz. yıkıcı etkilerinden çoğu ülkenin habersiz. dahası duyarsız olduğu yedi yıllık "ambargo'"dan bu kez ne pahasına olursa olsun kurtulmak için saraylar konusunda uzlaşmaz tutum sergileyerek, sorunu yeni- den dünya gündemine yerleştirmektir. Bu açıdan ba- kıldığında Saddam'ın. ateş bacayı sarmadan güç kul- lanımını dayanıksız bırakacak adırnı atrnası şaşırtıcı ol- mayacaktır. Krizin gerçek nedenı. kanımızca "bıçağın arük kemiğe" dayanmasıdır. Gerçekten de BM Dün- ya Gıda ve Tanm Örgütü FAO'nun son raporlanndan birinde "ambargonun" yıkımı konusunda şu çarpıcı ör- neklere yer venlıyor: u Bugiin kötü ve yetersiz beslen- me yüzündenyakiaşıkbir milyonçocukkronik gelişme yetersizüğine yakalannuştır. Bu kötüleşme, uzun süre- de, gelecek nesilleri de etkileyecektir. Çocuk ölümleri oraıu 1990'da bin doğumda altrnış birden, 19%'da bin- de yüz on yedhe yükselmiştir. İçme suyunun yokluğu sıtnıa vetifonunyeniden ortaya çıkmasına yol açmışür. Güvenilir istatistikkr ambargonun bilançosunu, 320 bini beş yaşın altındaki çocuklar olmak üzere 800.000 ölü olarak tahmin etmektedir." "Yiyeceğe ve ilaca kar- şı petrol" formülünden bınbır ezıyetle ve orası burası kırpılarak gelen, adı her sömestr için 2 milyar dolar ol- masına karşm. asla 1.3 milyar dolan geçmeyen para, ambargonun neden olduğu yaranın bir ölçüde bile ol- sa, sanlmasına yetmemektedir. Amerika'nm, dünya kamuoyunun bu konudaki tepkisinı hafîfletmek için "yiyecek ve ilaca karşılık petrol" kontenjanının iki ka- tınaçıkanlacağını açıklaması ise uzmanlara göre uyut- madır. Zıra Irak'm yedi yıllık ambargodan sonra dibe vııran petrol çıkarma kapasitesınin altı aylık dönemde 5.2 milyar dolarhk petrolü satışa hazır hale getirmesi olanaksızdır. Amerika "vursa da \ urmasa da" sorun, "ambargo- nun"kaldınlarak Irak'ın uluslartopluluğunda yeniden yerinı alması ve petrol zenginliklerinı özgürce pazar- lamasında düğümlenmektedir. Küba otuz yıldan, Lib- ya seluz yıldan bu yana ambargo kıskacındadır. Bir ül- ke, herkesın toprak bütünlüğünden söz etmesine kar- şm. topraklannın yansının hâkımiyetinden çıkanlma- sı. oralarda süflı tecimsel çıkar hesaplan için yeni uy- du dev letler icat edilip yeni sınırlar çizilmesınin tasar- lanması. örnegın 1980"deki 26 milyar dolarhk petrol satışının bugün neredeyse sıfırlanması, halkmın, ço- cuklannın en temel ihtiyaçlannı temin edemeyecek duruma düşürülmesi karşısında, sessiz kalmaya daha ne kadar dayanacaktır? Bin türlü aldatmacanın hayı huyunda, asıl sorulma- sı \ e yanıtlanması gereken soru budur. Birleşik Devletler'in yangına körükle gitme konu- sunda kimsenin eline su dökemeyeceği dışişleri baka- nı Madefeine Albraigth'ın Saddam Hüseyin'in insan- lık suçu ışlediği suçlamasıyla uluslararası mahkeme önüne çıkanlması için belge topladığını açıklaması ise ABD'nın onca masraf edip Körfez'e yığdığı silahlan kullanma firsaü bulamadan hevesi kursağında geri dön- me ihtimali karşısında paniğe kapıldığını göstermek- tedir. Saddam Hüseyin'in "süttençıkmakasık" olma- dığı kimsenin saklısı değil. .Ama önce "Bu zamana ka- dar aklımzneredeydi" sorusu sorulabilır. Sonra da ha- zır eli değmışken "pax-.\merikana"nın çağdaş temsil- cısi olarak ortaya çıkan ülkesinin, arka bahçesi Latin Amenka'da. Küba'dan Haıtı'ye. Salvador'dan Pana- ma'ya, Vietnam'dan Ortadoğu'ya, yıllardan bu yana iş- lediği insanlık suçlan ile de ilgilenmesi, savaş yandaş- lan İngiltere ve Almanya'nın yakın geçmişteki sabı- kalanna da şöylece bir göz atması salık verilir. Bu ko- nuda belge toplanmakta. sanınz pek zorlanmayacak- tır. Asıl insanlık suçu işleyenler, dünyanın üçüncü bin yıla savaşla gırmesı için yangına körükle gidenlerdir. Savaş çıkar yol değil. Hiçbir zaman da olmadı. HÜSEYİNBAŞ Kadın katliamcılannı 'itharn ediyorum' IsraiVdelaikleıie, aşan dincüer 'savaşı'tanı gaz'tstedtğiniz eğer iç savaşsa, bu olacak. - Parazit takımı, artık çalışmaya baş- layın ve herkes gibi askerlik görevinizi y«pın. 13 Ocak Salı günü, lsrail gazeteleri aşın dinci MoşeGafhi ile laik sol parti Meretz'in lideri Yossl Sarid arasında geçen bu 'sevim- W aöşmayı sütunlannaböylece geçirmişler- r di. Bu çatışma, çoğunluğa sahip laik Yahu- dilerle, azınhkt^ci aşın dincilerarasında gi- derek yûkselen ve iktidan bir hayli endişc- lendiren öîkeyi yansıtmaktadır. Bazen iki kampa mensup gençler arasında şiddetin de ' yer aldığı aleni çatışmalar için 'iç savaş' ni- telemesi abartıh ise de liberal Haaretz'in yazdığı gibi 'tsrafl'de çok yoğun bir 'kfll- tnr savaşının' başladığı söylenebilir. Ola- Î r ın son aşamasmı ise Kudüs Enstitüsü'nün srail üzerine yaptığı bir sosyo-ekonomik araşürma oluşturmaktadır. Laik kamuoyu tarafindan 'aydmhk düş- manı', 'gerid' ve çoğunca da antidemokra- tik olarak görüien 'kara cüppeli adarabu*', yani haredimler ya da aşın dinciler, enstı- tünün bu araştırmasını gerçek bir tokat' olarak yorumlamışlardı. Cemaatin siyasal temsilcileri ısearaştırmayı 'yatana'başvur- makla suçlamışlardı. Söz konusu araştır- maya göre nüfusun yüzde 10'unu oluştur- malanna karşuı, aşın dinciler çalışmayı red- detmekte, dahası iş aramaya bile yanaşma- maktadır. Çoğu, yaşlan bir hayli ücri olan- larda dahıl olmak üzere, kendilerini 'din öğ- rendH' olarak göstermekte ve kamunun çe- şitli yardımlanndan yararlanmaktadır. Gerçekte. haredim olmayan ailelerin or- talama gelirlerinin yüzde İ2'sini temsil e- den sosyal yardım, iki kat daha fazla sayı- daki 'kara cüppeli adamlarda' bu oran, or- talama olarak yüzde 51 'e çıkmaktadır. So- nuç; aşın dinci ailelerin -ki, bunlar beş mil- yon altı yüz bin olan toplam nüfusun dört yüz bini düzeyindedir- ortalama gelirleri, diğerlerinin üçte ikisini oluşturmakta ve devlete üç kez daha az dolaysız vergi öde- mektedir. Laik Yahudilerle, Israilli aşın dinciler arasındakı karşıtlık Benyamin Netanya- hu'nun iktidara gelişinden bu yana artmış- ftr. David Lwy ve dört taraftannın istifala- nyla iktidara Meclis'teki 61 sandalyeden 23'ünün kalması. Yahudi Yasası Torah'ı egemen kılmayı isteyen üç siyasal formas- yona hükümetin kaderini elinde tutma fır- satı vermiş ve bunlar bu durumdan yararla- narak sol partilere göre, bütçeden kendi si- vil ve dinsel kuruluşlannı finanse etmek için 'şimdiye kadar göriilmenıiş oranda' pay almayı başarmışlardır. Yargı erki, bazen son derecede şiddetli saldınlara hedefolmakta. 'Yahudi düşma- m' birorgan olarak görüien 'Yiiksek Mah- keme' baskı altında tutulmaktadır. Aşın dinci bakan tarafindan denetlenen 'eğitim', yine bir haredim bakan yardımcısınca yö- netilen kamu konut sektörü de keza, dinci- lerin denetimi altındadır. Laik çoğunluğun gözünde daha da tehlikeli olan, Meretz'in 'Yahudi ayetoUahlann dinci dayatmalan' diye adlandırdıklan, özellikle birkaç aydan bu yana yasalara aykın olarak cumartesi günleri çahşan ticaret erbabına büyük ceza- lar yağdıran 'Sabbat polisinin' yeniden or- tahğa çıkmasıyla ivme kazanmıştır. Geçen ay, SavunmaBakanlığı'runbirya- yınına bakılırsa, gençlerin tümü için zorun- lu olan üç yıllık askerlik görev inden (kadm- larda iki yıl) sürekli olarak kaçan 'kara cüp- peli gençlerin' sayılannın hızla artması iş- leri daha da zora sokmaktadjr. Dinsel seminerlerde Torah ve Talmud öğ- rendikleri bahanesiyle devletten ayda yak- laşık 45 milyon lira alan din öğrencilerinin sayılan iki üç bini geçmemektedir. Buna karşılık kışladan kaçanlann sayılan her yıl otuz binin üzerindedir. Çok sayıda yurttaş, 'Bu kadarı faria' di- yerek öfkelenmektedir. Zira, Haaretz'in de yazdığı gibı. günlük olaylann dışında, 'asıl tehfikede' olan, Israil'in olmasını is- tediğimiz geleceğidir. Patrice Claude (LeMonde) Bu satırlan yazdığım saatte ya da bu satırlann okunduğu saatte, neredeyse hiç kimsenin suçlamaya yanaşmadığı bir katlıam sürdürülmektedir. Oysa bu katliamın kurbanlarının sayılan şimdiden onlarca milyona ulaşmış bulunuyor. Bunu, uluslararası örgütler, hükümetler, aramızdan birçoğu biliyor. Ama bu konuda kural, gözlen başka tarafa çevirmektir. Kurbanlar, yaşama haklan ellerinden alınan tüm kadınlardır. Önce, ailelere tek çocuk kuralı dayatıldığından bu yana Çin kırsalında büyük ölçüde uygulanan açık seçik "kendi çocuğunu öldürme" olayı mevcuttur. tlk doğan eğer kız çocuğu ise. genellikle yaşamı bir kuyunun dıbınde sona ermektedir. Bir Fransız nüfus araştırması. Çin otontelerine dayanarak 1995'te Çin'in tümünde 116 erkek çocuğun doğumuna karşı 100 kız çocuğunun doğduğunu saptamıştır. Oysa normal oran 105"e karşı 100'dür. Böylece "kaybolup gideıüerin 1 " sayısının yılda 1 rrulyonu bulduğu tahmin edilmektedir. Bu dengesizliğin etkileri şimdiden hissedilmektedir. Le Monde gazetesinin muhabirinin yakın bir süre önce hak ettiği ölçüde yankı uyandırmayan makalesınde, Çin'in bazı eyaletlerinde evlenme çağında olan kızlann "az bulunur" olmalan, genç kızlan kaçınp zengin köylülere pazarlayan çetelerin ortaya çıkmasına yol açtığından söz etmektedir. Bu konuda bir başka uygulama, aynmcı "çocuk aldırma" olayıdır. Bazı ülkelerde doğacak çocuğun cinsiyeti öğrenılir öğrenilmez, oturup düşünme zahmetine bile katlanılmadan eğer çocuk erkekse muhafaza edilmekte, kız ise gözden çıkanlmaktadır. BBC, evlendiklennde. geleneklere göre başlık parası vennek zorunluluğu yüzünden büyük yük sayılan kız çocuklanndan kurtulunması için cinsiyet belirleyen sofistike cihazlarla Hindistan kırsalında cirit atan doktorlarla ılgili bir belgesel gerçekleştirmiştir. UNICEF'in bir raporuna göre bu yollarla "eksilen" Hindistanlı kadınlann sayılan 40 ile 50 milyon arasındadır. A) nı derecede yıkıcı, ama çok daha kurnaz, sinsi ve yaygın bir başka uygulama ise "tedaviden >oksun" bırakmadır. Bir erkek çocuk hastalandığında hekim çağnlmaktadır. Hasta eğer abla ise, sabırla iyileşmesi ya da ölüp gitmesi beklenmektedir. Burada tasarlanmış ya da ihmalden kaynaklanan cinayetlerden, tehliicede olan kişiye yardımdan kaçınmaya uzanan bir suç yelpazesi söz konusudur. Ama eğer suçlu, kızın ailesi ise ihmal ve tehlikede olana yardımdan kaçınma, kesinlikle, bir insanı boğarak ölcürmek kadar iğrençtir. \'e eğer kurban. -astlantı sonucu seçilme yenne. özellikle bir insan gnıbuna mensup olduğu için seçılmişse - örneğin kadın olduğu için- buraca söz konusu olan "kent şiddeti" ya da **az beslenme" türünde bir "afet" dejil, tasarlanmış bir katliamdır. Şunuda eklemem gerekiyor. Olaym belk de asıl endişe verici yani da budur: Bütin bu olup bitenler geçmişin artıklan cegildir. Tam tersine çağımızın olgusuduı Gerçekten de sözü edilenler çok yeni olaylardır. Bu durumda tepkisiz kalmamızı, entelektüel ve ahlakal körlüğümüzü nasıl izah edebilire? Kurnaz bir yaklaşım bunda, dün 7 amızın çok kalabalık olduğu düşünülen nüfusunun azaltılmasıyla ilgili itraf edilemeyen bir istemin belirtisin görebilir. Ben buna inanmıyorun. Suskunluğumuzun gerçek nedenni, bam göre, daha çok, öfkelenme meletemizin \en ve zamam değişken işleyişiıde aramak gerekmektedir. Bu işleyı dalgalar halindedir. Bir olay ortaa çıktığında onu ele alır. her yanıya karşı çıkar, bıtkm düşene kadar tüm uzantılannı saptanz. Sonra tüm igimizi yitirir, bir başka olaya geçeriz. Kaybolan milyonlarca kadının fcçbir zaman "isimterT olmadı, olmaycak. Hiçbiri sansasyon yaratan bir kampanyanın yıldızı da olmayaoJc. Ama. msanlığın ve onurun bir anamı varsa eğer, sonunda gözlerimizi vacağız. A M İ N M A L O U r (Le Nouvel Obsrvateuı)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle