Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10ŞUBAT1998SALI
12 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Beyazcamdald clostlarnııız sahnede
Onlarbeyazcamdakı dost-
lantnız. Güldürü dizilennde
oynayan. En ünlüleri, söyle-
şi izlencelerinin bas konuğu.
Bir bölümü aynı zamanda
reklam yıldızı. Biz onlan
sergiledikleri tiplerolarak ta-
nınz. Çoğumuzun gerçek
adlarvndan, sanatçı kişı kö-
kenlerinden haberi yoktur.
Gerçek isimleriyle andığı-
mız bir Demet Akbağ'dır, bir
de Yıtanaz Erdoğan.
Oysa onlar aynı zamanda
tiyatrocudur. Yaşlanna göre
az ya da çok deneyimli, bin-
kimlerini çeşitli topluluklar-
da canlı seyircı karşısında sı-
nav vererek edinmiş tiyatro-
cular. Bir bölümü "okulhT,
bir bölümü yeteneklerini de-
neyimleriyle bilemiş tiyatro
insanlan. Onlar Beşiktaş
Kültür Merkezi oyunculan.
Beyazcam yoluyla evlerimi-
ze konuk olurken. bir yan-
dan da sahne tozu yutarak,
tere ve coşkuya bulanarak ti-
yatro yapıyorlar. Onlar
*Otogargara"yı oynuyorlar:
Bir kabare oyunu ya da
"uzun yol müzikali''..
Disipünli bir toplu
oyunculuk
Kaç yıldır sergilenmekte
olan, sanatçılannın beyaz-
camdakı ünü nedeniyle se-
yircisini garantilemiş, kaba-
re türünde olduğu için de do-
ğaçlamaya izin veren, "açık
biçim''bir oyunun, geçen za-
man ıçinde ıyice gevşediği
ve "şımanklasma" tuzağma
düştüğü kaygısı vardı içim-
de.
Yanılmışım. Topluluk bir
ay boyunca uçsuz bucaksız
salonu doldurmakta olan
Ankara seyircisini kanıksa-
mak şöyle dursun, sanki
oyunun ilk gecesine çıkıyor-
muşçasına heyecanlı. Disip-
linli bir toplu oyunculuk ser-
gileyerek. seyircının nabzını
avuçlannda tuttukJan. klışe-
leşmış güldürü numaralan-
na başvurmadan. beyazcam-
da popüler olmuş tiplemele-
rin hiçbirine abanmadan ko-
BKM Oyunçulan beyazcam yoluyla evlerimize konuk olurken aynı zamanda sahne tozu yutarak, tere ve coşkuya bulanarak tiyatro yapryorlar.
tanlmış, yüksek tempolu bir
gösteri sunuyoriar.
Yılmaz Erdoğan'ın kotar-
dığı sağlam sahne metni.
Turgay Kantürk'ün başanlı
sahne düzeni. Altın Portakal
ödüllü Serdar Kalafatoğ-
hı'nun yetkin müzigi, Ali Ye-
nel'ın çarpıcı çevre tasanmı,
düzeyli bireysel ve toplu
oyunculuk... Tumedekı salo-
nun seyır olanaklan, ses dü-
zenı, ötekı teknık koşullar el-
verse, kusursuz bir "üstün-
yapun" dan söz edilebılecek
neredeyse. Sahneden yansı-
yan tırizlık ve özen belırgin,
ama teknık koşullar özlene-
nin gerisınde. (Umanm,
oyunun özgün uzamı olan
Beşıktaş Kültür Merke-
zi'nde olanaklar daha genış-
tir.)
Ancak, teknık sorunlar.
togargara', Haldun Taner'in toplumumuza armağan ettiği
biçimiyle gelenekleşen kabare türü -ortak bir izlek (tema) çevresinde
buluşan, ama birbirinden bütünüyle bağımsız kısa tablolardan
oluşturulmuş, her tür gülmece kullanımını içeren, müzikli, şarkılı, danslı
gösteri- bağlamında model bir çalışma.
oyunun canlı orkestra eşli-
ğinde sunulan bir gösteri ola-
rak ulaşabileceği yetkinliği
düşlememe engel değil. Mü-
ziğin ve şarkılann yorum dü-
zeyini. "OtogarganTkaseti-
nı evinizde dinlediğinizde.
somut olarak kavnyorsunuz
zaten. Demet Akbağ'ın üs-
tün yorum yeteneğini de...
"Ötogargara", Haldun
Taner'in toplumumuza ar-
mağan ettiği biçimiyle gele-
nekleşen kabare türü -ortak
bir izlek (tema) çevresinde
buluşan, ama birbirinden bü-
tünüyle bağımsız kısa tablo-
lardan oluşturulmuş, her tür
gülmece kullanımını içeren.
müzikli. şarkılı, danslı göste-
n- bağlamında model bir ça-
lışma.
Oyun, Türkiye'nin yüre-
ğinin attığını söyleyebilece-
ğimiz, yaşamsal ve ölümcül
bir uzamda, lstanbul Otoga-
n'nda başlayıp, çeşitli in-
san/insanlıkmanzaralan ser-
giliyor. Kimi kısacık, kimi
uzunca, kimi abartılı, kimi
gerçekçi, kimi fantastik bir
dolu tablo boyunca sanatçı-
lar onlarca kez kılık değişti-
rip, Nesfihan Yargna'nm ta-
sarladığı giysilere bürünerek
yüze yakın farklı kimlikle çı-
kıyorlar seyirci karşısına.
Kahkahaylaburukluk arasın-
da gidip gelen bir Türkiye
serüveninde seyirciyi de peş-
lerinden sürüklüyorlar.
Oyuna genellikle otogar-
da geçen, yolculara ve otoga-
n mesken tutanlara ilişkin
"gargara" ve/ya da "boğaz-
da düğümlenen" sahneler
egemen. Ali Yenel'in otogar
tasanmının yan-düşsel gece
ortamında. yer yer, Istan-
bul'a gelip de geri döneme-
yenlerin, gen dönmek zo-
rundaolanlann, Istanbul'dan
yola çıkıp da yolda kalanla-
nn, yan yolda araçtan indi-
rilenlenn. kazaya uğrayanla-
nn, dahası kazada ölenlerin
öteki dünyadakı konumlan-
na da tanık oluyorsunuz.
Ülkemizin gelmış geçmiş
en zeki tiyatro 'beyazcam ya-
zarlanndan olan Yılmaz Er-
dogan'ın, Muzafler Abay-
han'labirlıkte yazdığı ve Le-
vent Kırca Tıyatrosu'nca
sahnelenen, İsmet KiinUy
ödüllü "Gere^ Düşünüİ-
dü"den bu yana, daha özgün
birçizgide ılerlediğı görülü-
yor. Kafasmı, bilgisını, yete-
neğini ve en büyük zenginli-
ğimız olan "Türkce"yı böy-
lesine "munr", böylesine
Pamukbank Fotoğraf GalerisiAra Güler klasiklerini sergiliyor
Kafa, göz ve yürek: Ara Güler
Kültür Servisi - Geçen ay Teşvikiye'de
açılan Pamukbank Fotoğraf Galerisi'nin
ikinci sergisi. 70. yılını kutlayan ve
Türkiye'de yaratıcı fotoğrafçılığm en
önemli temsilcısi olan Ara Güler' in
1950-1960 yıllan arasında çektiğı
klasik yapıtlanndan oluşuyor. Bugün
açılacak olan 'ARA, Ara Güler
KlasikJeri' başlıklı sergi. 28 Mart'a dek
izlenebilecek.
Türkiye'de yaratıcı fotoğrafçılığm en
önemli temsilcilerinden olan Ara
Güler'in asıl amacı bir oyun yazan ya
da rejısör olmaktı. Bu yüzden de ilk
gençlik yıllannda fılm stüdyolannda
sinemacılığm her dalında çalıştı ve
tiyatro kurslanna devam etti.
lstanbul Üniversitesi Iktisat
Fakültesi'ne devam ettiği sırada 1950
yılında Yeni Istanbu! gazetesinde
gazetecilik yaşamına başlayan Ara
Güler, askerliğini yaptıktan sonra Hayat
dergisinde fotoğraf bölümü şefi olarak
çalışmayabaşladı. 1956yıhndan
itibaren Time-Life, Paris-Match ve Der
Stern dergilerinin Yakındoğu
muhabirliğiru üstlenen Ara Güler, aynı
yıllarda fotoğraf sanatının ünlü
isimlerinden Henri Cartier Bresson ile
tanışarak Paris Magnum Ajansı'na
katıldı.1961 yılında yayımlanan
Photography Annual tarafından
dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından
bin olarak tanımlanan Ara Güler, aynı
yıl Amerikan Dergi Fotoğrafçılan
Derneği (ASMP)"nin tek Türk üyesi
oldu. Ertesi yıl ise Almanya'da çok az
fotoğrafçıya verilen 'Master of Leka'
unvanını kazandı. Fotoğraflan dünya
çapındaki birçok dergide yayımlanan ve
adına özel sayılar düzenlenen Ara
Güler. dünyanın çeşitli yerlerinde özel
olarak hazırlanan YouHg Turkey, Hagia-
Sophia. Picasso-Metamorphose et Unhe,
Mimar Sinan gibi birçok kitabı
fotoğrafladı. Güler'in yapıtlan, New
York Modern Sanatlar Müzesi'nden
Köln Fotokina Fuan'na, Paris Ulusal
Kitaplık'tan Nebraska Üniversitesi
Sheldon Art Gallery ve Tokyo Tskuba
Dünya Fuan'na dek birçok yerde
düzenlenen karma ve kışisel sergilerde
yer aldı. Bertrand Russel'dan \Vinston
Churchiu'e Sarvador DaB'den Picasso
ve AMred Hitchcock'a kadar çektiği
ünlü kışılenn fotoğraflan büyük ilgi
gördü. dünyanın çeşitli yerlerinde
sergilendi ve yayımlandı.
Fotoğraf: Sadece bir tanıklık
Fotoğraflannın büyük bir bölümü
Paris'te Ulusal Kitaplık'ta, ABD'de
Rochester Georg Eastman Müzesi'nde
ve Nebraska Üniversitesi Sheldon
Koleksıyonu'nda yer alan Ara Güler'in
Almanya Köln Ludwig Müzesi. Das
Imaginaire Photo Museum'da
fotoğraflan süreklı olarak sergilenıyor.
Ara Güler'in Türkçe ve çeşitli dillerde
toplam 23 kitabı bulunuyor.
Bu yıl fotoğraf yaşamında 70. yılını
dolduran Ara Güler'e göre 'bir fbto
muhabirinin işlevi yalmzca olaylann
gidişini izlemek değii, devrinin yaşamını,
sananm, gelenek ve görenekkrbıi görsel
malzeme olarak ileriki çağlara
aktarmak". Bu \iizden de Ara Güler'e
göre fotoğraf sanat değil sadece bir
tanıklık. Güler'in fotoğraflannda
fotoğrafı çeken öznenin değil, çekilen
nesnenin önemli olduğu görülüyor.
Kent, yaşam ve ınsan görüntüleri olarak
özetlenebilecek bu nesnelerden bir
siluet, bir gölge gibi yansıyan ise Ara
Güler'in kendisı
Dünyanın neresinde olursa olsun
çağının önemli olaylanna fotoğraf
makinesi ile tanıklık eden Ara Güler,
aynı zamanda gerçek bir tstanbul âşığı.
Istanbul'u yavaş yavaş kimliğini
yitirmeye başlayan bir 'Defi Sarayh'ya
benzeten Ara Güler, fotoğrafını çektiği
her nesneye kafayla, gözle ve yürekli
yaklaşıyor. Öyle kı çektiği her
fotoğrafin arkasında her zaman
yaşanmış bir öykü, aynı zamanda hem
geçmiş hem de bugün ve gelecek var.
Bu fotoğraflar, Ara Güler'in deyimiyle
"bir foto muhabirinin bir kentte
dolaşırken ka>dettiği görüntüler".
"aylan" bir dehayla kulla-
nan bir başka tiyatro ustası-
na, Ferhan Şensoy'a benze-
tir gibi oluyoruz onu. Oysa
benzemiyorlar. Maço/ma-
ganda/ lümpen kültürünün
gırgınna derinden "vakıf o^
masına" karşm, Şensoy'un
söylemine Batılı duyarlılığı
egemen. Dahadüşsel, tersin-
lemesi (ironisi) daha dolaylı
çağnşımlarla kotanlmış; zi-
hinselliğin, duygusallığın
önüne geçtiği, yazarla seyir-
ci arasına -kurulan iletişimin
yoğunluğuna karşın- cam-
dan incecik bir duvar ören
bir söylem...
Yılmaz Erdoğan'ın söyle-
mi ise doğrudan doğruya ya-
şamdan kopup gelen, olağan
ve sıradan olanı bilinen bi-
çimde kucaklarmış görünen,
ama sergilenen klişe olgula-
n, jestleri ya da u
söz"ü bek-
lenmedik biçimde "şaşırn-
a " kılabilen, tersınlemeyı
(ironiyi) "hüzün"le buluştu-
ran, kafayla yüreği aynı an-
da allak bullak eden. moda
deyimle, adamakıllı "deti-
kanh" bir duyarlılığın ürü-
nü.
Erdoğan'ın söyleminde
"şa^rtıcıhk'", yüksek dozda
verilen "dflsd şok" yanında,
ahşılagelmiş bir olayın, alı-
şılagelmiş dışı tepkıleri dile
getirmesıyle (Otobüs Kaza-
sında Ölenler tablosu), kli-
şeleşrnış bir ilişki biçiminin,
klişe ötesı bir konumu yan-
sıtmasıyla (Sürgüne Gıden
Öğretmen tablosu), klişeleş-
miş bir söylemin bir başka
klişeleşmiş söylemin yerini
almasıyla (Oğlunu Askere
Yollayan Anne tablosu) ger-
çekleşir.
"Otogargara"nın, kabare
tiyatrosu ve müzikal gelene-
ğımizi buluşturan, Cumhu-
riyet dönemi boyunca, gerek
operet anlayışı içinde. gerek-
se kabare tiyatrosu bağla-
mında, yazar, oyuncu, mü-
zikçı yüzlerce sanatçının yıl-
larca emek verdiği oluşum
içinde vanlmış sevindirici
bir aşama noktası olduğunu
düşünüyorum. En çok da bir
dolu genç sanatçının, geç-
mişteki yıldızlan aratmaya-
cak düzeyde yetışmiş olma-
lanna seviniyorum. Oyunun
prima-donnası Demet Ak-
bağ'ı en son Ortaoyuncula-
n 'nın "Vbrgun Matâdor"un-
da alkışlamıştım. Adı ^tak-
Btçi komik kH"a çıkmış, oy-
sa her tür dramda usta işi yo-
rumlar uretebilecek bir
oyuncu, usta bir şarkı yo-
rumcusu, sahne için yaratıl-
mış, sahne albenisi sınırsız
bir sanatçı. Demet Akbağ'ın
"Otogargara"da sunduğu-
nun çok ötesinde bir dram
yeteneği sergileyebileceğine
inanıyorum. Tıpkı Yılmaz
Erdoğan'ın "Otogargara"yı
aşan oyunlar yazabıleceğine
inandığım gibi...
Seyirci duyarlıhğı
Sinan Bengier'ın, Ankara
Halk Tiyatrosu'ndayken
TurgutOzakman'm "Fehim
Paşa KonağT oyununda ka-
badayı eskisi Rasim Baba'yı
nasıl etkileyici bir yorumla
sunduğunu anımsar mısınız?
Ya Zerrin Sümer'in Ali Poy-
razoğlu Tıyatrosu'nun *HDr-
kestra" oyununda sergiledı-
ğı çarpıcı Nazi subayı yoru-
munu? Genç sanatçı CMgun
Şimşek hızh bir yükselişte.
Aynca müthiş bir türkücü.
BicanGü nalan ise "Cumhur
Abi"sı olmasa da güldürü tı-
yatromuzun has adamlan
arasına girecek. Yılmaz Er-
doğan'daki "jeytan tüyü"nü
anmaya gereİc bile yok.
"Otogargara"yı var eden
oyuncular arasmda "sevim-
BBk"ten yana sıkıntısı olana
rastlanmıyor zaten.
Seyircinin de saygıyade-
ğer bir duyarlılık sergiledi-
ğini söylemeliyim. Ne sah-
neye çıkan beyazcam yıldız-
lannm her söylediğine şıma-
nkça kahkaha atmalar, ne
yerli yersiz alkışlama ne de
oyun bitince ayaklara firla-
yıp abartılı bir takdir göste-
risine yönelme... Bilmezmi-
yim, oyunun "Bir Demet Ti-
yatro'' ya da "Yaseminna-
me*den izler taşımamasına.
ayaklanna kadar gelmişken,
"Mükremin"in "Mükre-
minlik" taslamamasma,
"CumhurAbi'^ıin gündem-
de olmamasma üzülenler
yok değildi. Ama doğrusu
kimse üzüntüsünü belli et-
medi. Beyazcamdaki dostla-
nyla bırlikte, bu kez bildik-
lerinden farklı biryolculuğa
çıktılar.
YAZI ODASI
SELİM ÎLERt
Anı-Roman, Am-Öykü,
Benzerleri...
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Gençlik ve Edebi-
yat Hatıralan 'nda Abdülhak Şinasi Hisar için koca-
man bir ayraç açar. Yalnız bu ayracı açabilmek için
Abdülhak Şinasi'nin aramızdan aynlışını beklemiş; o
yaşarken onunla ilintili düşüncelerini, duygulannı yaz-
mak istememiştir:
"Zira, ondaki içliliği ve alınganlığı ne çağdaşlanm-
da, ne de benden evvelkilehn hiçbirinde görmemi-
şimdir."
Yakup Kadri, Fahim Bey ve Biz'\, Çamlıca'daki
Eniştemiz'\, Ali Nizarni Bey'in Alafrangalığı ve Şeyh-
liği'n çok severek okuduğunu betirtir. Bu romanla-
nyla, Abdülhak Şinasi'nin, "bir bakır parçasını bir al-
tın sikkeye çevinvek" çabasını, eski sirrtyacılara ya-
raşır biçimde gerçekleştirdiği kanısındadır.
Ovgülerinden sonra bir an durur Yaban romana-
sı. Özetin özetiyle, aslında, diye devam eder, Fahim
Bey ye Biz'deki Fahim Bey'i, ya da, Ali Nizami Bey'de-
ki Ali Nizami'yi tanımtştım, demeye getirir.
"Ben onlann her ikisini de tanımış, her ikisiyte de
ahbaplık etmiştim."
Fahim Bey, "vaktınden önce emekliye aynlmış bir
memur" olan Fatin Bey'den başkası değildir. Kom-
şu toplantılannda zaman zaman karşılaşılmiş Fatin
Bey pek az konuşurmuş ve sözü hep kansına tnra-
kırmış.
Ali Nizami Bey'se, Sütlüce Bektaşi dergâhında rast-
lanılmış, "zavallı" bir adam olan llhami Bey'miş.
Yakup Kadri şöyle devam ediyor:
"Abdülhak Şinasi, Fahim Bey'in altında Fatin Bey'i
ve Ali Nizami Bey'in arkastnda llhami Bey'i keşfedi-
şimden pek memnun kalmamıştı sanınm. Çünkü,
hersoylu romancı gibi o da tiplehnin kendiyarattık-
lan olmasını isterdi elbet."
Buradaki "elbet" deyişine hep derin kırgınlık duy-
dum. Gerçi Yakup Kadri, roman kişisinin, öykü, oyun
kişisinin "mutlaka hayattan" çıkagelecegini bir iki sa-
tr sonra kabul ediyor, ama yine de...
Sonralan düşüncelerim daha kanşt. Abdülhak Şi-
nasi'nin kendi roman kişilerinin keşfedilmesinden mi
memnun kalmadığını, yoksa, Yakup Kadri'nin bir 'ro-
man'6a gerçek kişiler arayışına mı sinirlendiğini dü-
şünüp durdum. Üstelik, galiba ikincisi...
Abdülhak Şinasi, Sermet Sami Uysal'ta söyleşi-
sinde açıklıyon
"(...) bunlar hayattmda görmüş olduğum adamlar-
dır. Bunlanhikâyeşeklindeanlatırken, isimlerini, hat-
îa hayatlannın bazı kısımlannı, hatta yaşadıklan rm-
halleleri istediğim şekilde değiştirmişimdir. Ben hi-
kâyeyazdım, tarihi hatıra yazmadım. Ikisinin arasın-
da büyük fark vardır."
Abdülhak Şinasi'nin 'yapıntı', 'kurmaca' eserleri-
ne roman adını vermekten özellikle kaçındığını bili-
yoruz. Alıntıdan saptandığı gibi "hikâye" diyor; bildi-
gimiz hikâyeye belki, büyük olasılıkla başka bir an-
İam yükJeyerek...
Döneminde pek anlaşılmamış bu tutum, o günden
günümüze daha bir anlaşılırtık edindi.
Proust'u bilen Abdülhak Şinasi romanda yeni bir
çağın başladığının da bilincindeydi besbelli. Proust'u
ilk kez dilimize kazandıran Yakup Kadri de, son ro-
manı Hep O Şarkı 'öa bir eski lstanbul hanımefendi-
sinln anı defterini kotarmaya çalışıyordu.
Kısacası roman "gerçeW*'ten yola çıkıp, 'kurma-
ca'ya yönelmişken; artık gerçekliği kurmacayla kay-
naştırmanın; ya da; kurmacayi, gerçekliği andınra dö-
nüştürmenin yollannı aramaktaydı. Edebiyatımızda
böylesi bir yeni serüveni ilk alımlayan "etbet" Abdül-
hak Şinasi'ydi.
O lezzet, Abdülhak Şinasi'nin ardılı Ziya Osman
Saba'da, Sait Faik'te, Oktay Akbal'da sürüp gıde-
cekti. Zrya Osman Saba'nın özellikle Değışen Istan-
bu/'daki hikâyelerini hatırlatmak istiyorum. Sait Fa-
ik'ten de 'Panco' hikâyeleri...
Şimdi artk gönül rahatlığtyia 'anı-roman', 'anı-öy-
kü' diyebiliyoruz. Adam öykü dergisinin ocak-şubat
sayısında Oktay Akbal'ın nefis bir anı-öyküsü yayım-
landı: "Büyükbabam ve Ben". Gerçeklikteki büyük-
babasıyla gerçeklikteki 'ben Ini mi öykülüyor Akbal?
Hiç sanmam. Kurmacasına bir gerçeklik havası ar-
mağan ediyor bence. Anılar bile öykü için kurmaca
olup çıkıyor; Abdülhak Şinasi'nin dediği gibi, "tarihi
hatıra" degil okuduğumuz, dört dörtlük bir öykü.
Şunu ekleyecegim: Niye 'anı-deneme' olmasın!
Nermi Uygur'un bazı denemeleri, örnekse, "Ev",
"Çingene Palamudu", "Deprem" yetkin anı-dene-
meler değil mi?
Takvimde İz Bırakan:
"Niye mahallenin öteki çocukian gibi cami avlusun-
da top ardında koşmuyordum, niye kapı önlerinde
bilye oynamıyordum, niye aşağı mahallelerdeki taş
kavgalanna katılmıyordum? Varsa yoksa dergilerdi,
kitaplardı, filmlerdı dostlanm, arkadaşlanm..." Ok-
tay Akbal, "Büyükbabam ve Ben".
Carl Vfilson öMü
• LOS ANGELES (AA) - Beach Boys grubunda yer
alan üç kardeşten biri olan Carl Wilson,
akciğer kanserinden öldü. Grubun halkla ilişkiler
yetkilisi Alyson Dutch, 51 yaşmdaki Wilson'ın önceki
akşam Califorina eyaletinin Los Angeles kentinde
öldüğünü söyledi. Carl'ın kardeşi Dennis Wilson da
1983'te bir denız kazasında hayatmı kaybetmişti. Grup
elemanlanndan Brian Wilson, Mike Love ve Al
Jardine hayatta. 196O'lı yıllarda kurulan Beach
Boys'un bilinen şarkılan arasında Surfin USA, Good
Vibration, Calıfornia Girls, Fun, Fun, Fun, Help Me
Rhonda ve God Onyl Knows yer alıyor.
Yazar HaHdor Laxness ÖMü
I Kültür Servisi - Izlandalı yazar Halldor Laxness 95
yaşında yaşama veda etti. Laxness'in, Izlanda'nm
başkenti Reykjavik"in kuzeybatısında bulunan
Leikjalundur'daki bir huzurevinde öldügü bildirildi.
Laxness, alt sınıfin zor koşullar altındakı yaşamlannı
konu eden romanlan ve mitolojiyi sosyal sorunlarla
işlediği tarihi romanlanyla tanınıyor. Ûnlü yazann
deneme oyun, kısa hikâyeler ve seyahat kitaplannın
da yer aldığı 60'tan fazla yapıtı bulunuyor. Fakir bir
balıkçı ile kızının hikâyesinin anlatıldığı 'Salka
Valka', küçük çitçilerin kaderlerinin işlendiği
'Independent People' ve Izlandalı bir şairin anlatıldığı
'The Light Of The World', 2. Dünya Sa\^şı sonrası
ülkesiyle ABD arasındaki ilişkileri taşlama diliyle
eleştirdiğı 'Atom Üssü" Laxness'in başan kazanan
yapıtlan arasında yer alıyor. 23 Nisan 1902 yılında
doğan yazar, 17 yaşında iken yazmaya başladı ve aynı
yıl ülkesını terk etti. 1930 yılına dek gen dönmedi.
Bu yıllar arasında Almanya, Fransa ve Amerika'da
yaşadı. 1927-1929 yıllan arasında Amerika'da
yaşayan yazar, bu dönem içinde sosyalist düşüncevi
benimsedi, ancak sol eğilimli basınla ilişkileri
yüzünden ABD'den sınırdışı edilme tehhkesi
belirince ülkesıne geri döndü. Birkaç yıl sonra ise
Sovyetler Birliği'ne gitti. Asıl adı Halldor
Gudjonsson olan yazar, 1943 yılında Stalin Odülü'nü,
1955 yılında Nobel Edebiyat Odülü'nü, 1969 yılında
da Sonning Odülü'nü kazandı.