18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 ŞUBAT1998 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 Milas Anadolu uygarlıklarının beşiği Ege'de 21. yüzyılın eşiğinde yeni bir uygatiığın daha temeli atıldı; Milas Kent Senatosu ^ kuruldu. Milas " Belediye Başkanı Ali Doğan Serçek'in girişimiyle kurulan ve siyaset üstü bir yapının egemen tutulduğu senatoda her mahalleden kadın ve erkeklerden oluşan mahalle temsilcileri, muhtar ve iki aza ve kamu kuruluşlarının temsilcileri bulunuyor. Senatonun çalışma gruplannda gönüllü kişilerin görev alması da hedefleniyor. Tel: 0.21JL512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97BeJrironft posta: Deniz.Som©raksnetcom - Demirel. demokrasinin önündeki enaellerin kaldınlmasını istemrş... "Engelleri kitn varattı acaba!" Uç hilalle bir turban, ardından profesorluk tamamj eçen yılın sonlanna doğru Samsun'daki Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakül- tesı'nin biyoloji eğitimi anabilim dalında ' profesorluk kadrosu açılıyor. 17 Aralık 1997'de ilan edilen kadro için aynı fakültede görev- li bir doçent müracaat ediyor. 30 Aralık 1997'de toplanan Üniversite Yönetim Ku- rulu. doçentın profesörlüğe yükselmek için sundu- ğu bilimsel yayın ve faaliyetlerini içeren dosyasının incelenmek üzere üçü Ankara'da, biri Trabzon'da ve biri Erzurum'da bulunan beş profesörden oluşan jüriye gönderilmesini kararlaştırıyor. Doçentin dosyası, yılbaşı öncesi yoğun posta tra- fiği içinde Samsun'dan postaya verilip Ankara, Trab- zon ve Erzurum'daki jüri üyesi profesörlere gönde- rıliyor. Bu arada araya dört güne çıkartılan yılbaşı ta- tili giriyor ama posta idaresinin üstün çalışmaları sonucu dosyalar adreslerine ulaşıyor. Ankara, Trab- zon ve Erzurum'daki profesörler, doçentin dosya- sını açıp inceliyor ve jüri üyesi sıfatıyla görüşlerini yazıp raporlarını Samsun Ondokuz Mayıs Üniversi- tesi Rektörlüğü'ne postayla gönderiyor. Jüri üyesi beş profesörün de raporu gelince On- dokuz Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Osman Çakır, 7 Ocak 1998'de üniversite yönetim kurulu- nu toplantıya çağırıyor. Toplantıdajüri üyelerinin raporları okunup dikkat- üce değerlendirilerek, doçentin profesörlüğe yüksel- tilmesine karar veriliyor. Bütün bunlar, araya dört gün resmi tatilin de gir- diği 30 Aralık 1997 ile 7 Ocak 1998 arasında, yani bir hafta içinde olup bitiyor. Nasıl olup bittiğini me- rak edenlere, konuyu bilenler anlatıyor: "HerşeydenönceTürk-islamsentezinebağlıola- cak ve bağlılığını göstereceksin. Örneğin eşinin ba- şı açıksa hemen örtünecek, tesettüre girecek; ka- rın öğretmense derslere de türbanla girecek. Ülkü- cülerin toplandığı lokallerden birinde çocuğuna sün- net düğünü yapacaksın. Salonu üç hilalli bayraklar- la süsleyip, misafirlerini haremlik-selamlık usulüyle ağırlayacaksın. Gerisi kolay. Açıköğretim Fakültesi'nde bile öğrencilere bir haf- tada diploma verilmezken sen profesör olmakla kal- maz yakında dekan bile olursun..." Tann Türkü, YÖK üniversitelerimizi korusun! Erzak Siirt'te yetişkinler için açılan okuma- yazma kurslarına büyük ilgi varmış. Herkes koşa koşa kurslara gidiyormuş. Okuma-yazma öğrenmek için değil kurslara katılanlara dağıtılan erzak torbalarını almak için! Ö M Ü R I L I K -• Devlet, sııiı tenceredir; içinde ne pişer bîlinmez! - Omür E. Kurum SESSİZ SEDASIZ (!) NÜRt KURTCEBE Montrö'ye rebus sic statibus Özgürlük ve Dayanışma Partisi Is- tanbul ll Örgütü'nün başta Hazar pet- rolleri otmak üzere Boğazlar'dan ge- çecek ve geçmekte olan tehlikeli ve zararlı madde yüklü tankerlerin duru- mundan vazife çıkartarak oluşturdu- ğu çalışma grubu raporundan: "Montrö sözleşmesinin önsözün- de belirtildiği gibi Türkiye'nin ve Ka- radeniz'e kıyısı bulunan devletlerin güvenlikten söz edilerek Boğaz geçiş- leri düzenlenmıştir. Montrö sözleşmesinin imzalandığı 1936 yılında en büyük gemi tonajı 5 bin dwt iken bugün 300 bin dvvt'lik üç futbol sahası büyüklüğünde tanker- lere çıkmıştır. 1930'ların yük çeşitleri ise petrole ilaveten bakteriyolojik, kim- yasal silah, zenginieştirilmiş uranyum, nükleer silah yapımında kullanılan maddeler, sıvılaştınlmış gaz. amonyak gibi herkesi ve herşeyi yokedebiie- cek güce ulaşmıştır. Devletlerarası hukukta 'koşullar de- ğişince kurallar da değişir' (rebus sic statibus) kuralı doğrultusunda mev- cut düzenlemeleri yorumlama ve göz- den geçırme hakkı genel kabul gören bir teamüldür. Türkiye, Istanbul Boğazı'nı tehlike- li ve zararlı madde geçışierıne kapat- malıdır. Çevre hakkı hem herkesin hakkıdır, hem de gelecek kuşakların hakkıdır. Bu hakkı hem günü- müz hem de geleceğimiz açı- sından kullanma meşruiye- tinesahtbiz." Küçük Amerika olarak gündemimizi küçük Clinton olarak beliriemiş bunuluyoruz. Imza: Küçük Amerika medyası. PALAS PANDIRAS IMüfitBozaa ÇED KÖŞESI OKTAY EKİNCİ Mimar Sinan Üniversitesi'nin 'kaygısı'... Halkımız yakın >ıllara dek de\- lete "baba" derdi. Çünkü Türki- ve Cumhumeti. bir "sos\al dev- İet" olarak öneelikle bakmak ve gözetmek zorunda olduğu halka ve topluma kareigerçekten bir baba^şj- bı da\rannıaxuzcrefurûımuştu. .Yakın > ıliardan bu yana ise de\ - leli yönetenler artık "üvej baba" gibi bile da\ ranmıyorlar Ana\a- sadaki sosyal devlet ılkesinı "kâ- ğıt üzerinde" bırakıp, raporlarda- ki "çete devleti" özlemlerinı ya- şama geçırmek ıstercesıne toplum- sal değerlere çullanıvorlar. Bunu \aparken de yıne sosyal devletin topluma hızmet ıçın kurduğu kamu kurumlannı "kamusalolanaklar- dan" yoksun kılarken. a\nı ola- nakları rant çevrelerıne "yannm sermajesi" olarak dagıtmak ıçın birbirleriyle yanşıyorlar... Ülkedekı ulusal değerlenn yag- malanmasından başka hıçbir an- lam taşımayan bu "anayasa dışı" devlet yönetimınin önde gelen "mağdurlarından" biri de Mi- mar Sinan Üniversitesi (MSC). Kurulusu Osmanlı dönemine dek uzanan ve bütün bir cumhurıyet devri boyunca Türkıye'ye mımar. ressam. heykeltıraş, iç mımar. mü- mıısal binalarda eğitim > apmak- tır..." Nitekim MSÜ, işte bu düşünce- den hareketle devletten geniş orman arazileri ıstemek yenne "kamuya ait" ve kullanılrnayan binalan ta- "^lep etnîiş. Wv%r1<:i hahgıüM iAe- mişse. hemen ardından oranın "özclleştirildiğine'' de tanık olun- muş. Ornegin Bakanlar Kurulu'nca geçenlerde "turizm merkezi" ilan edilerek ">atırımcılara tahsis" karan alınan Beşıktaş'taki Atik Ali Paşa Valısı. daha önce MSL'nün istediğı binalararasındaydı. Cum- hurbaşkanından başbakana. ılgılı riim bakanlardan mal sahibi TEK'e kadar yapılan başvurular sonucun- da beslenen umutlar "turizm yağ- masına" yenik düştü. Son vıllar- da "deviet konuke\i" (!) olarak res- tore edilen, mıK arlar harcanan Bo- ğaziçi kıyısındaki bina. artık kül- türe değil "paraya" hızmet vere- cek... Aynı şekilde işadamı Kadir Has'a paralı üniversite kurması için \enlen Haliç kenanndakı ta- nhı Cibali Tütün Fabrikası bına- sı için de MSÜ Rektörlügü çok uğ- raşmıştı Hele Beşiktaş Barbaros Devleti vönetenler. Beşiktaş'taki tütün deposuna bir devlet üni- versitesi yerine paralı üniversiteye verdiler. (OKTAY EK.İNCİ) zisyen \c hemen heı dalda sanatçı >etiştırebilmek içm "sadece dev- İetin sağladığı olanaklaria" hız- met \eren bu tarihı okulumuz. yı- ne de\letin bugünkii yönetıcıleri- nin gözünde herhangı bir "işada- raı" kadarbıle değerlı degil. Para- lı eğitımm \üksek kazançlarını "keşfeden" ışadamlarınaözel üni- \ersıte kurabılmelen ıçın en değer- lı onnanlan bile "armağan" et- mekten çekinmeyen \öneticiler. şımdi de toplumun "de\lete ema- net ettiği" tarihi binalan da a\m •'vatinmcılara*'1 dağıtınayabaşla- dılar Bu binalan yıllardır "para- sız de\ let hizmeti" için hükümet- lerden talep eden MSL ise hıç de- ğilse elindeki olanaklan bu yağ- macılara "kaptırmamak'" için kendi gücüyle a\ akta durma\ a ça- lışıyor... 'Devletin' üniversitesi Mimar Sinan Ünıversitesi Rek- törü \e heykel sanatçısı Prof Dr. Ta- merBaşoğlandıyorkı: "Biz bir kiiltür ve sanat oku- luyuz. Bu nedenle kent dışında- ki içe kapaiı kampuslarda eği- tim \eremeyiz. Öğrencilerimiz kentle ve kent yaşamıyla iç içe olmak zorunda. Bö> le olunca da çağdaş bir sanat eğitimi için en uygun çözûm, kent içindeki kül- türel kimliği de güçlü olan ka- Hayrettin Jskelesi karşısındakı es- kı Tütün Deposu bınası için de \ ı- ne Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanlar MSÜ'ye öylesıne umut verdiler ki. gazeteler aynı bınanın bu kez Bedrettin Dalan'a. paralı üniversitesi ıçın tahsis edıldiğini yazınca önce pek ınanılmadı. Ne \ar ki haberdoğruydu... 115 yajjindakı. devlet kurumu olan MSÜ, Ortaköy-Çırağan ara- sındaki de\iete aıt arsanın da henüz 2 >aşındaki "özel Galatasaray Üni>ersitesi'ne" verildığuiı öğ- renince. yine yıllardır talep ettiği Salıpazarı'ndaki "Antrepo" binalarından da sonuç alınamayacağı kaygısını taşıyor. Aslına bakılırsa bu kavgı. sadece bına ölçeğinde değil. "Türkiye Cumhnriyeti devleti ölçeğinde" bir anlam taşımaya başlıyor. Çünkü bu de\ leti yönetenler. hal- kın kendılenne emanet ettiği ulusal mal varlıklanmız üzerindeki yet- kılerini bir "sosyal devlet sorum- lusu" gibi değil de bir arsa % e bına "komisyoncusu" tavn içinde kul- lanmayı sürdürürlerse. >akmda yönetecekleri bir de\ let bile belki bulamayacaldar. MSÜ'nüneski adı olan "Devlet Güzel Sanatlar Akademisi"ndeki devlet sözcüğü bile galiba artık sadece tarih kitap- lannı süsleyecek... Buna hakkımz \ar mı?.. HAYVANLAR ISMAİL GI KDTKIME DUM DUMA BEHİÇ AK kı turk.net "4- C- 0 ' * ' ' ' * T ÇİZGtLİK KÂMİLMASARACI H A R B İ SEMtH POROY / ( r f A VAKl^lKLILIĞlK PWfYe AKI YOKTU ULW tâAttY!' , ^ • . . • ' • • • TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIK\!\ BOLU DEPREMÜ. 1 Şubat f944'TE BU6İIH, BOLU VE ÇEVli££İ 8ÜYÛK Big DEP/ZEM f^£LAfc£rıME ÜĞISAPI. ARAUKLI Ol/*- RAK SÛ&EH SARSlMTTLAg, OOĞUPAN SAT1YA DOĞISU ; seeeDe, SOLU ve CHJZCE 'yi ç.o< ETKJLEAAİŞ, SieÇOtC yTE/SOE BUYÜK. 7OPB4K ÇS17LAACC4& OLUŞMUŞTU. GCNİÇ ÇAPm ZA- RAgA UĞKAYAAJ Ge&£t>E'DetCİ >APtLA&IN yÜZD€ SE/2ZENÎ y£RLE BİK OIAAUÇTV. BU OBANPA Oee/LSB BİLE, SOLU'DA DA BİUALA2 KEUTT UA&IB£YE Ç£r/f>MiŞTİ. BiME yAZJN İUSAUtN YAÇAMIAJ/ YİTİIZOfğl E7Kİİ-E&, MA/SMA/SA SÖLSE- & İ USUP /Ç EÇ AÇIK ŞEKİLP£~ HİSSEDİLMİÇT7. PANO DENİZ KAYLKÇÜOĞLU Bayramlarımız Ann'a Aharonyan mutlu çocukiuk yıllarımdan belleğimde kalmış en güzel resımlerden biridir. Haf- tada bir iki kez Moda'daki evimize gelir, iki haşa- n oğlanla başedemeyen anneme ev işlerinde yar- dımcı olurdu. Biz çocuklar sevecen, güler yüzlü, içimizi ısıtan Madam Anna'yı kendi öz teyzemiz kadar severdık. Madam Anna'nın yaşamı çalış- makla, didinmekle geçti. Başı dik, onurlu, erdem- li bir yaşam sürdü. Çocuklarına, zamansız yitır- dikleri babaları kunduracı Agop Usta'nın yoklu- ğunu hissettirmemek için vargücüyle çalıştı. "Na- merde muhtaç olmadan' Anahit'i, Garo'yu, 9ar- kis'i "hayıriı" birer evlat olarak yetiştirdi. Şimdi - biraz yorgun- Moda'da. Aramyan-Uncuyan Vak- fı'na ait evinde yaşıyor, pek dışarı çıkmıyor. "Komşuluk" kavramının henüz içinin boşalma- dığı, dostlukları paranın, pulun, varsıllığin değil; onurun, dürüstlüğün. erdemin belırledıği; insan- ların kendileri ve birbirleriyle daha banşık yaşa- dıkları, çocukların yeni bir çift çoraba, bir çifl ayakkabıya sevinebildikleri o "eski Istanbul" yıl- larında bayram günlerimizin ilk konuklarından bi- ri mutlaka Madam Anna olurdu. Böyle "önemli" günlerde kendisine en çok yakışan koyu renkli el- biselerinden birini giyer, yer yer ak düşmüş koyu siyah saçlarını elbisesi ile uyumlu -tabii yine ko- yu renkte- bir eşarp ile örterdi. Annem Madam Anna'yı öperek karşılardı. O da bize ayrı ayrı sa- rılır, öper, saçlarımızı okşardı. Annemiz kahve yapmak için mutfağa gidip de salonda yalnız kal- dığımızda kardeşime ve bana öğütler verirdi. Baş- kaları anlattığı zaman bir kulağımızdan girip öbür kulağımızdan çıkan bu öğütleri saygıyla dinlerdik. Uzun yıllar süren yurtdışı maceram sona erip Is- tanbul'a döndüğüm günlerde ilk işim bir akşam üstü, önceden haber vermeksizin, Madam An- na'nın kapısını çalmakoldu. Sevgiylesarıldıkbir- birimize. Gözlerimiz sulandı. Eski, neşelı. güzel günleri andık. Likörler içtik, çikolatalar yedik. Madam Anna'nın "Ermeniliği", bizler için ken- di "Türklüğümüz" kadar doğaldı. Bizler aynı top- rakların farklı inançlara sahıp insanlarıydık. Erme- ni olsun, Rum olsun, Yahudi olsun; Alevi ya da Yezıdi olsun birbirimizin bayramlanna, kutsal gün- lerine. gelenek ve göreneklerine saygı duyardık. Ramazan veya kurban bayramlarında Madam Anna'nın evimizi ziyareti ne kadar doğalsa, bizim de "Surp Zadik", "Surp Znunt" gibi kutsal gün- lerinde Ermeni dostlanmızla, 40 günlük Paskal- ya Orucu bittikten sonra "Tessarakosti" günün- de Rum dostlarımızla birlikte olmamız da o ka- dar doğaldı. Çocuk dalgınlığımızla bizler unutmuş da olsak büyüklerimiz bıze bu günleri anımsatır, nasıl davranmamız gerektiğini öğretirierdi. Yılın 364 günü binbir renkle bezenmiş iş tulumuyla dola- şan karşı apartmandaki boyacı Garabet Usta eğer "iki dirhem bir çekirdek" giyınmiş, gür kıvır- cık siyah saçlarını briyantinlemişse o gün "Surp Znunt" yani Noel Günü olduğunu anlardık. "Ha- yırlı bayramlar, Garabet Usta!" deyince gözlerinın içi güler, yüzü aydınlanır, çökük omuzları dikle- şirdi. •-"•'.-,,A< Bütün bunJaf bir "Kavimler Kapısı" olanfAna-- dolu'da onca yüzyıl varolagelmiş çeşitlı küttürle- rin bize devrolan mirasının zenginlikleriydi. Biz tüm dünyanın imrenerek. kıskanarak baktığı bu zen- ginlikleri elbirliğıyle yok ettık. Bu güzelim toprak- larda, bu binbir çiçeklı kardeş bahçesinde hep bir- likte düşünmek, hep birlikte üretmek, hep birlik- te paylaşmak, hep birlikte yaşamak varken bü- yük ilkelliklerin tutsağı olduk, "farklılıklan ortadan kaldırmak" adına farklı dıller konuşan, farklı inanç- lartaşıyan insanlarımızı küstürdük. Herküsen in- sanla birlikte bizler de bir parça daha yoksullaş- tık. Ama her şeye rağmen Türkiye'de bu yoksul- luğa direnenler. güzel günlere ışık tutanlar da var. Bir süredır masamın üzerinde Hülya Üstün dos- tumun gönderdiği bir takvim duruyor. Ümit Kı- vanç'ın elinden çıkmış. lletişim Yayınları tarafın- dan yayımlanmış. "Bayramlarımız ve Anma Gün- lerimiz" başlıklı bu takvimde ülkemizde yaşayan Rumların, Ermenilerin, Yahudilerin, Süryanilerin, Yezidilerin, Alevilerin, Sünnilerin, Kürtlerin ve Türk- lerin tüm bayramları ve anma günleri açıklama- larıyla birlikte yer alıyor. Yıl boyunca bu takvim- den yararlanacağımı bilmek beni sevındiriyor. Tüm Müslüman okurlarımın geçmiş "Ramazan Bayramlannı", Süryani okurlarımın ise yarınki "Mesih 'in Mabede Sunuluşu ve Yaşlı Mor Şemun Bayramlannı" en iyi dileklerimle kutluyorum. lletişim için faks: 0 216 418 84 10 BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5SOLDAN SAĞA: 1/ tlk damıtılan ve içinde anason bulunmayan ra- kı... Alan. 2/ Hastalıklı. sa- kat...Seyrekbıt- 4 mış ekın, ot ya daağaç.3/Mey- \e, sebze gıbı 6 şeylerin sıkılma- sıylaelde edilen sıvı... Kovanda arılann yemesi ıçın bırakılan bal. 4/ Karakter... Or- kestra yöneticısınin, or- kestrayı yönetırken kul- landığı degnek. 5/ Bir topluluk içinde bir kim- scnın durumu ya da ka- zandığı saygmlık. 6/Za- tüiTee...Birşeyıanımsa- 6 makiçinyazılankısaya- 7 zı. II Açı ölçmeye yara- 8 I yan dönme hareketli bir çeşit cervel... Bir nota. 8/ "Dünyayı saran boşluğu hıssetmeyehm Peymaneyı boş bırakma doldur " (Yahya Kemal)... Kısa çizme. 9/ "Fiıller, eylemler" anlamında eski sözcük... Bir çeşit hazır yiyecek. YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tatsız tuzsuz yıyecekler için kullanılan sözcük... Kı- sa bacakh bir köpek cınsi. II Erzurum'un bir ilçesi... Ha\\anların kışlık yemı. 3/ Bir soru ekı... Askerı dona- nımın metal bölümlennı temızlemede kullanılan üstübeç, alkol \e sabun karışımı madde. 4/ Dalıcımartı da denı- len ve Kuzey Buz Denızı'nde yaşayan martı türü... De- ğişıklik. 5/ Tarla sulamasında kullanılan tahta oluklar. 6/ Gümüş üstüne kur>unla ışlenen siyah nakış... Vietnam tak- viminde yılbaşı. II Güneş bulut arkasında kaldığmda oluşan gölgeli durum... Bir nota. 8/ "Yemenımde var Yüreğimde yâre var" (Türkü)... Işyeri. 9/ Serbest bı- rakma... Yerınde konuşma ya da davranma.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle