19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
-1 SAYFA CUMHURİYET 8ARALIK1998Î OLAYLAR VE GORUŞLER Gamalı Haçtan Türbana Prof. Dr. NERMtN ABADAN UNAT Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi 0 letişim bilimi, baştan beri düşün- I ce ve inançlann tanıtılmasında simgelerin (sembollenn) oyna- dığı yaşamsal role işaret etmiş- tir. Bu önem görsel ıletişim araç- lannın yaygmlaşması oranında artmıştır. Günümüzde bir yandan TV ekranı, öte yandan Intemet herhangi bır akımın global ölçekte son süratle ta- nınmasjnda belirleyici birişlev üstlen- mektedir. Ancak bu geniş çaplı tanıtım çalışmasının içinde bireylerin katkısı- nı unutmamak gerek. Herhangi bir sim- ge, bellı bir mesajı iletmeyi başardığı andan itibaren, bu simge bireylerin onu gunlük yaşamlannda kullandıklan öl- çüde yaygınlaşmaktadır. Siyasal partı- ler ve reklamcılar bu keskin propagan- da silahını keşfetmekte gecikmemıştır. Yirminci yüzyılın siyasal tanhi bir ba- kıma simgeler savaşının en yoğun ya- pıldığı dönemdir. Solcular sıkılmış yumruklarla kırmızı bayraklannı dal- galandırırken, sağcılar yenne göre sı- yah bayraklar, Loraine haçlan ya da Romalılar'dan kalma fascıe'lerle (mız- raklar) kitleleri seferber etmeyi başar- mışlardır. Bu konuda kuşkusuz Alman Nasyonal Sosyalist Partisi yani Na- zi'ler ve onun becerili propaganda ba- kanı Dr. Gobbels, en önde yer almak- tadır. Binnci Dünya Savaşı 'ndan sonra te- meli atılan Weimar Cumhuriyeti'nin nazik siyasi dengelerinı yıkmaya azmet- miş Alman faşistlerinin önderi Hitier, saldırgan ırkçılığı programının belke- miği durumuna geririrken Alman ka- muoyunu yogun biçimde "Gamaiı haç, yani Swastika" ıle tanışt]rdı( 1). Hitler, Cermen ırkını dünyanın egemeni du- rumuna getirmek ve Almanya'ya yeni yaşam alanlan (Lebensraum) kazan- dırabılmek için eleştirel yaklaşıma sa- hip aydınlara cephe almıştı. Hitler si- yasal mücadelelennı simgeler ve şart- landırma ile yürütmeye kararlı ıdi. Tannsal bir inayetle Alman ulusunun başına getirilmiş oiduğunu ilan eden Führer, kendısıne kayıtsız şartsız bag- lı yandaşlar ve üyeler kazanma amacı ıle sımgelerle "sokağı fetheûneyi" amaç edinmişti. Kendısıne kul kölegibi bag- lı olan SA (Sturm-Abteil) hücum kıta- lan, başta gençler olmak üzere Alman yurttaşlan her geçen gün artan ölçüde Nazizmın simgesi olan "gamalı haç"ı tanımaya. onu koluna ya da yakasına takmaya, gelıp geçene kalkık el ile "He- il HMer" selamı vermeye zorluyorlar- dı. Sokakta şiddet, kamuoyunun olu- şumunda etkın bir rol oynuyordu. Bu arada Alman kadınlanna da seslenerek NSDAP partisi iktidara geldiğinde Hıt- Ier'ın kendilerini "3K"iIe huzura ka- vuşturacağını müjdeliyorlardı. "3 K" (Kınder, Küche, Kirche- Çocuk. Mut- fak, Kilise) anlamınagelenbirslogan- dı ve özellikle Almanya'da geç geliş- mış olan endüstride bunalan kadın iş- çilere günlük yorucu çalışmadan bir kurruluş yolu gibi gözüküyordu. Nazı partisi hergünböylece "kamusal aJan- da" bir kale daha fethediyordu. Ta ki 30 Ocak 1933 'te Hitler en fazla oy alan siyasal parti olarak sandıktan çıkınca- ya kadar. O gece Naziler, Almanya'nın her kentınde kollannda gamalı haçlı pazu- bendJertaşıyan kadın erkekJerie meşa- leler ışığında büyük zaferi kutluyor- lardı. Bırkaç gün sonra ise YVeimar Cumhuriyeti'nin san-kırmızı-siyah bay- rağı yenne "gamalı haç"ı taşıyan kır- mızı-beyaz- siyah Nazi bayrağı "uhı- sal sancak"lan oldu! Tarih elbette aynen yinelenmez, fa- kat geçmışte saklı duran kimi olayla- nn benzerleri yeniden yeniden sahne- ye çıkanlır. Günümüzdeülkemin sokak- lannı gözlemliyorum. Anadolu kadını- run geleneksel, saygınJık uyandıran ba- şörtüsü, oyalarla süslü beyazyazması, kentlı kadının beylik eşarbınm yani ba- şında Versace, Chanel gibi moda kral- lannın tasarladıklan battal boy ipekli başörtüleri, genç kız ve kadınlanmızın başında görünmektedır. Eğitilmişgöz- ler bu dev boyu eşarp türbanlann takı- lışında gözetılen boğum sayısı \ e iğne- leme tarzından sahibinin hangi tarikat- tan oiduğunu kolayca anlar. Bu giysı- lerle dolaşan genç kız-lcadınlar, inanç özgürlüğü, vıcdan özgürlüğü, insan haklanna saygı, eğitim özgürlüğü gibi gerekçelerle gıyımde tam birserbest- lık istemektedır. Şu kadar ki'nasıl ga- malı haç, Yahudilerin kökü kazınmca- ya kadar koyu bir ırkçılığın savunucu- İuğu anlamına gelmışse, günümüzde kız ve kadınlanmız bir yandan kamu alanında sunulan hizmetleristerken ba- şörtüsünü kalkanyapan birsiyasal par- tının öncü vurucu gücü durumuna ge- lıyorlar. Onlann ezıci çoğunluğu, şeriat söz- cüğünün anlamını bilmeksizin cumhu- riyetin kadın erkek farkı gözetmeksi- zın sağladığı eşitliğe dayalı yurttaşhk statüsünü reddedip, ikinci sınıf bir te- baaolma mücadelesini bilinçsizce yü- rütmektedirler. Bu arada 75 yıllık bir zulümden sözedilmektedir. Cumhuri- yetle yaşıt olan tüm akranJanm ve on- dan sonra gelen kuşaklann temsilcile- n bu iddianm gerçekten tamamen uzak olduğuna tanıklık etmektedirler. As- lında olan şudur: Üniversite ve okul bahçelerinde sakallı korumalannın bas- kıcı bakışlan altında kamusal alanı din- sel bir alana dönüştürmek isteyen kız- lanmız. ustaca sahneye konulmuş bir demokrasi karikatürünün oyunculan- dır. Mümtaz Soysal'ın cumhuriyetimi- zin geleceğine iiişkin endişeli fikirle- rinı payla^marnak olanaksızdır. Ona göre günümüzde "Cumhuriyctimizde- mokratikJeşme uğruna demokrasi ta- rafindan öMürülmek tetenmektedir!" (2) Günümüzde bazı siyaset bılimı men- suplan, ömeğın EKsabeth OzdaJga, tür- ban sorununun tamamen bıreysel bir ter- cih oiduğunu ileri sürmektedır (3). Oy- sa türban uğruna sokaklara dökülen gençler bılerek ya da bilmeyerek siya- sal Islam'ın parasız/paralı askerleridir. Kuşkusuz eylemleri aktif bir siyasal katılım ömeğidır. Ancak bu katılımm hedefi laik cumhuriyetimizin yerine 'dine dayab bir rejim getirmeye yar- dnna oimak'tır. Siyaset, kimi yerde beraberinde bü- yük rislder taşıyan bir faaliyettir. Hele bazı siyasal manevralar, globalleşen dünyamızın büyük çıkar stratejileri ile örtüştüğü zaman, bu risk daha da art- maktadır. Iran, Sudan, Afganistan'da olup bı- tenler bu konuya ilgi duyanlarca bilin- mektedir. Buna karşı direnmek bugün kadın erkek her Türk aydmının göre- vidir. Cumhuriyetimizin kuruculan bizle- ri çağdaşîığa dogru yönelttıler, post- modernizme doğru değil! 1) Gamalı haç uçlansağa vesola dog- ru kıvnlmış sembolik bir haçı belirten ışarettır. tran, Hınt, Tıbet, Çin, Ege ve Mısır'da kullamlmıştır Aynı zamanda "Swastika " olarak anılan gamalı haç "mutlu hayat" anlamına geliyor. M.ö. 4000 'e doğru Batı Asya'daortaya çıktı. Museın veMüslümanlartarafindan hiç be- nimsenmedı. Hitler 1897-98yıllan ara- sındaLambach 'takiküçükokulunda Swas- tika 'yı tanıdı. !920'den sonra bu ışareti ırkçıdüşüncelerininsembolüyaptı, taraf- tariannınkırmızı kolçaklarına ışlettı, da- ha sonra gamalı haçı ///. Reich tn bay- rağı yaptı. Larousse Cill 7 18, S. 364, 430. 2) Mümtaz Soysal, "Alhşla Cumhurı- vetOlmaz!", Cogito, Sayı 15, Yaz 1998, s. 188. 3) Elisabeth özdalga, The Veilıng Is- sue-Officıal Secularism and Popular Is- lam, 1998, Richmond, GB, Curzonpress. Bir an çeşmenin önünde durdum. Hiçbirzaman suyu akmaz- dı, kurumuştu. Ama geçmişten bir şeyler duyuruyordu. Neden adını Cüce Çeşme koymuşlar? Çocukken sık sık düşünürdüm, sorsam da yantt alamazdım... Büsbütün çökmüş, büsbütün yı- kılmış! Sokak da bu adı taşıyor. Ama sokak diye bir yer kalma- mış. Nerde erik ağaçlı bahçemiz, nerde Bizans Definesi saklı mağara, nerde Atiye Hanım'ın, yüzbaşı Kemal Bey'in kızlan, nerde kabzrmal Ziya Bey'in pembe-beyaz yüzlü eşi? Nerdeler, geçmişin soluk yapraklannda mı? Yıllar varki buralardan geçmedim. Şehzadebaşı!.. Direklera- rası!.. Eczacı Asaf Bey'in dükkânı, Acem A/i Bey kırtasiyecisi, Şule BilardO Salonu, hele o bırbırinden güzel filmleriyle sinema- lar, Milli, Hilal, Ferah? Nerde Naşrt'in tiyatrosu!.. Vefa Bozacısı'na inen köşede bir an durdum. On beş yıl ön- cesine kadar dogduğum ev yıkık mıkık duruyordu. Çöktü çö- kecek bir ev, bir eski konak yavrusu. Güzel tarhlan olan bahçe, babam ayyıldızlı bir göbek düzenletmişti. Şimdi eskı arabalann konak yeri! Şöyie bir girdim, sanki hiç yaşanmamış bir yer. YaJ- nızca arka duvariar duruyor, ya ardındaki ahşap ev, o evdeki genç k/z, ağabeylerimin o yana bakarak söyledikleri 'Ayva çi- çek açmış, yaz mı gelecek' şarkısı!.. Rüzgâr bir yerlerden bir şeyler getiriyor gibi geldi. Şehzade CamisTnin avlusuna açılan iki kapı da kapalı... Bir EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Cüce Çeşme Sokağı Nerde?• • sihirli değnek olsa, ya da geçm/şi bir anlığına geri getiren bir araç, kendimi golf pantolonlu bir çocuk olarak görsem! Vefa Li- sesi'nın karşısındaki dükkânlardan leblebi alıp bozacıya git- sem, Atatürk'ün içtiği bardağın saklı tutulduğu vitrini görsem... Ziya Bey, mahalleye ılk radyoyu getirmışti. Mübeccel Hanım uzun saçlanyla pencereye çıkar, sonuna kadar açtığı ses yük- selticisini bahçeye sarkıtır, komşulara mutluluk dağıtırdı. O ses- ler, o şarkılar, Yesari Asım'ın, Münir Nurettin'ın sesleri boş- lukta yitip gıtti mi? Ya kırmızı tuğlalı evde toplanan genç şair- ler: Ziya Osman, Sabri Esat, Yaşar Nabi, Kenan Hufusi, Cev- det Kudret'in 'Yedı Meşale' dergısin/ hazırladıklan, şiir tartış- malarıyla yaşadıklan ev yerli yerınde... Ama anlamsız bir yapıf Bomboş, insansız, yaşamsız... Önünden hersabah geçtiğim bu evde bir yazın olayının hazırlandığını nerden bilebilirdim? O 30'lu yıllarda? Refik Durbaş'ın 'IstanbulHatırası' {Adam Yayı- nı) kitabındaki dizeler diriliverdi: "Agop Arad Tarabya 'dan inerdi I Oktay Akbal Fatih'ten I Fe- ner'de biryazlık sinemada / Buluşurdu düş/eri I ûnce biriket duvartar yıkıldı I sonra sandalyeleri çürûdü I kıştn yağmunın- dan /yazın tozundan I ve uzun birsûre çocuklara biranıthey- betiyle perdeleri I yazı tahtası oldu I şimdiye betebe suratlı I apartmanlar yûkselmekte I vaktin aşırdığı bedenlerinden I Be- yoğlu sinemalan durup dursun I zamanın aralığında I ama kim hatıhar şimdi I Şehzadebaşı konaklannı." Sonra ötelere yürüdüm; minibüsler, dolmuşlar, itiş kaloş! Ne sinema kalmış caddede, ne de bir anlam! Güzelliği ise, hiç ara- mal Buralan, geri kalmış bir kasaba.'.. O yerferin hiç değilse kendilerine özgü bir güzellikleri vardır, kendi anlamlandır. Ama benim Şehzadebaşı'm ölmüş, yok olmuş!.. 'GölgemIstanbulSokaklannda'diyor, şairim Durbaş, "Birdüş kent. Çocukluğumda dûşlerimin kentiydi. Gençliğimin de. Bü- yüdüm. O da benimle büyüdü" diyor, ama benim Istanbul'um, büyümüş mü küçülmüş mü, yoksa bir yerlere başını alıp da mı gitmiş! Bırakalım geçmişleri olduklan yerde, düşlerde!.. Ki, o düşler bile kalmıyor eski yerlerinde... Şair bakın ne diyor: "Bırbiriardına ekleyıp gündözilegecetoriIhangisi sahte, han- gisigerçekgençtiğin." • " ' PENCERE Prol. Duran'm Oramı. 6Arahk1998... Pazar... Öğlevakti... Teşvikiye Camisi'nin avlusu... Hava güzel mi güzel, aralık ayında ılık ve gün< li bir sonbahar günü... Musalla taşında hocam Lütfi Duran yatıyor. • Onu ilk gordüğüm günü anımsıyor muyum?.. H kuk Fakültesi ikinci sınıfındaki uzun kürsü. Ort da "hocalann hocası" Ordinaryüs ProfesörS»< dık Sami Onan sağında Doçent Ragıp Sanca d gibi; solunda asistan Lütfi Duran, gergin yüzüy ciddiyet anıtı. Ders: Idare hukuku. Idare?.. Yani vali, kaymakam, polis, subay, err niyet müdürü, bakanlık müsteşarı, defterdar, vb. Seçilmişler değil... Atanmışlar. Idare hukuku ne?.. Anayasa der ki; atanmışla nn hiçbir işlemi ve eylemi yargı denetiminin dışın da kalamaz. Hukuk devleti bir yana, idare hukuku, kanuı devletinin özünü oluşturuyor. • O yıllarda Türkiye Cumhuriyeti devletinde ne çeteler yuvalanmıştı ne de mafyalaşma toplumı baştan sona sarmıştı. Menderes iktidan Meclis'te yargı yetkileriyle donanmış "Tahkikat Komisyonu" kurmamıştı; gençlik, Beyazrt Meydanı'nda baskı rejimine baş- kaldırmamıştı; polis, üniversiteye girmemişti; Is- tanbul Üniversitesi'nin bahçesinde "hocalann ho- cası" S\ddık Sami'yi yerlerde sürüklememişti; Lüt- fi Duran, geleceğe umutla bakıyordu. • Lütfi Duran'ın 194O'lı yıllarda başlayan hukuk ho- cahğı, 20'nci yüzyılın ikinci yansını katetti. Hoca yalnız üniversite kürsülerinde dirsek çürütmedi; Cumhuriyet gazetesinin ikinci sayfasında sürekli yazardı; kendi alanında bilgin ve saygın bir kişili- ğin simgesini oluşturdu; eğilmez ve bükülmez bir kimliğin yontusu gibiydi. Ne var ki Idare Hukuku Profesörü Lütfi Duran, yaşadıkça, idarenin çeteleştiğini, hukukun iki pa- ralık edildiğini, toplumun mafyalaşma sürecinde boğuntuya getirildiğini, demokrasinin ırzınageçil- diğini görecek, gençlik umutfanna fatiha okuya- caktı. Bircumhurbaşkanı çıkacak "idare "ye yönelik an- layışını şöyle dıle getirecektı: "Benim memunım işini bilıri..." Memurun hukukunu öğrencilerine belletmeye ça- lışan Duran'ın kanı donacaktı. • Evet, Profesör Duran'ın dramı "Benim memu- rum işini bilir" diyen kafanın devletin başına geç- tiği ülkede idare hukuku hocası olmasından kay- naklandı. Seçilmiş böyle olursa, atanmış ne yapmaz!... -".,. 1 i- ı i • Yer yer değil... her yer. IR1DII 6/> ij;.Ui <ı/> ııiiticiı ıls'itjin) ^.H'j.ıy.în i>.ıâ|jnm«fetırthik'cefe.Acık dtrı»*lt hıJtiinı -:ı>remi 1 iırkjı t'de dr Arrık îridjurn tplcfcm s ıhıhı Tnrl.\Lİ! >n;ıı htT incıri'kurcsınuL'n tclcîon Jcgıİ her yer k.ıps.ınıa jljnınüa. I tırkı\ ı TURKCELL iir, liJrr (.SM operafocu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle