19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 ARALIK 1998 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Müstakbel başbakanımız Yalım Erez, bu görex için biçilmiş kaftandır. Çünkü, politikacıları siyasetin doruk noktalanna taşımada ustadır. Erez, bugün hani neredevse kanlı bıçaklı olduğu Tansu Çiller in DYP Genel Başkanlığı na seçildiği 1993 kongresi sonrası Gölbaşı 'ndaki bir lokantada kutlama vemeğine Özer Çiller in dışmda katümış olan tek kişidir. Demiştirki "DYP'de Tansu Çiller sonrasını düşünmek en büyük ihanettir" Müstakbel başbakanımız Yalım Erez, bu göre\- için yaratılmıştır. Çünkü, hükümet kurma ve bozma konusunda uzmandır. 1996da ANAYOL koalisyonunıı kuran da. yıkılmasına zemin hazırlayan da Erez dir. REFAHYOL koalisyonunıı kuranların da arasmdadır, 28 Şubat sürecinin hemen sonrasmda hükümetten aynlarak aynı koalisyonun bozulmasma neden olanların da. ANASOL-D koalisyomına ANAP kontenjamndan bağımsız bakan olarak giren de kendisidir... Müstakbel başbakanımız Yalım Erez, siyasetteki tıkanıklığı açmak için bire birdir. Çünkü, günlük politikada üstüne voktur. 1996 Öcak ayında ANAYOL görüşmeleri başansızhkla Son şansımızsonuçlanmca, bugün kendisine koşulsuz destek verdiğini açıklayan ANAP lideri için "Mesut Yılmaz'ın Tansukolik hastalığından vazgeçmesi lazım. Psikolojik tedaviye muhtaç" nilelemesinde bulunmuştur. Müstakbel başbakanımız Yalım Erez. bu görev için bulunmaz fırsattır. Çünkü. devlet büyüklerimiz ile "Dün dündür, bugün bugündür" manıığında uvuşabilmektedir. Haziran 1996 da Tansu Çiller 'e dönük örtülii ödenek savlarımn Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz tarafından ele alınması üzerine, "1960'tan sonra iki askeri darbenin yapılmış olmasını şimdi daha iyi anltyorum. Saray entrikalan Osmanlı Imparatorluğu 'nun yıkılmasına neden olmuştu. Dilerim Köşk entrikalan da Türkiye Cumhuriyeti'nin yıkılmasına neden olmaz. Kurumlar, işgalciler tarafından artık işgal edilmemeli. Çok ucuz adamlar çok pahalı yerdeler " diye yakmmış. 2.5yıl sonra da aynı Köşk tarafından hükümet kurmakla gö'revlendirilebilmiştir. Tüm bu nedenlerle ülkeyi sağa teslim etmede beceri şampiyonluğunu kimseye kaptırmayan DSP ve CHP başta gelmek üzere herkes, Yalım Erez in "son şansımız" olduğunu çaresiz kabul etmelidir... Bunalım içinde olduklarını savunan Anadolu daki küçük ve orta ölçekli sanayiciler, yatırımcılar veryansın ediyorlar; "Sektördefazla kapasite olmasına korşm devlet tekstilyatmmlarını tesvik etmeyi sürdürdü. Bunahmın astl suçlusu sanayici değil, Devlet Planlama Teşkilatı Teşvik L'ygulama Dairesidir." Eh vani, en gelişmiş kapitalisl ülkelerden daha pivasacı kesilirseniz olacağı budur CHP tstanbul MiÜetvekili Algan Hacaloğlu, DPT kökenlidir. Hacaloğlu. DPT'nin bugünkü konumunu anlattı: "DPT, kurmay planlama işlevini gören bir kurum olmaktan çıkanldı. İşleyiş bakımından rutin devlet dairesine dönüştürüldü. En son 7. plan, söyiediklerimin kamtıdır. Bu plan raftadır." Bıırada araya girmekte varar var Yanlış anlaşılmasın. sözü Planlama teşkilatı geçen 7. plan karma ekonomiden yana fılan değildir. Planagenelanlamıvla katıksız "serbestpiyasa" anlavışı egemendir. Demek ki bu plan bile dar geliyor... Hacaloğlu 'nun sözlehne geri dönelim. Şöyle devam edivor: "DPT, araştırma yapan, ileriye yönelik dünyayı, Türkiye 'yi değerlendiren bir kurum olmak yerine, iktidarların günlük icraatlarıyla ilgili çaltşmalarla yetinen, gelecek sorununu erteleyen bir kurum haline geldi. Gerek kamu sektörüne gerekse özel sektöre yönelik yatırım planlamasını, Türkiye 'nin önceliklerini, avantajlarını göz önüne almayan bir anlayış egemen oldu DPT'ye. Zamanında DPT, hangi sektörlere ve hangi kriterlere göre teşvik verileceğinin ilkelerini koyardu Şimdi o yok. Teşkilat, bu anlamda devre dışıdır. Aslına bakarsanız, bugünkü ortamda bile işin ucu, Türkiye kadar hiçbiryerde bıraktlmamış. Amerika 'da özel yatırımları yönlendiren, onlara ufuk çizen büyük enstitüler var. Avrupa 'da, örneğin Fransa 'da, Kuzey ülkelerinde planlama anlayışı var. Bizde ise plansızlığı öngören, ileriyi belirlemeyen bir garip çizgi oluşturuldu." Sonııç.' Hacaloğlu nun yonımu şöyle: "Türkiye'de bugünyaşanan ve 'sektörel kriz' diye adlandırılan sıktntı, birkaç aylık, hatta birkaç yıllık bir gelişme değil. Yanlış yatırım politikaları yüzünden sanayinin eninde sonunda tıkanacağı belliydL" Dolapçılık İkinci TBMM binasındaki odalardan birinde, ölümünün 25. yıldönümünde andığımız İsmet İnönü 'nün 1930da söylediği şu söz asılı: "Bir iş ki kimse yapmaz, devlet yapar, bunu anlıyorum. Bir iş ki hususi bir teşebbüs yapar, bunu da anlıyorum. Fakat devletin nüfuzunu kullanarak şahıslar veya bankalar yapar, bunu anlamıyorum. . Ben, devletçilik denen şeyi anlarım, fakat dolapçıhğı anlamam." İnönü 'nün 68 yıl önce vaptığı saptama, bugün "Devleti küçültelim " yaygarası ile devletten beslenerek büvüyenleri anımsatmıvor mu? Promosyon Medyanın gönülden desteklediği Yalım Erez yeni hükümeti kurmakla görevlendirildi ya, slogan belli oldu: "Erez'in yamnda kabine üyelerini de veriyoruz." ISSIZ ODA YAZILARI VEDAT ÖZDEMİROĞLU Haftamn Takıyye Demeci T.Ç. Başbakanlık koltuğuna oturmak için ne hırsım var, ne tutkum. Demokrasi yolunda ne gerekirse yaparım. O makama çıkmam için edepsizlik yapmam. Ülkenin durumu düzelsin diye çıldırıyorum. Bundan başka bir şey yok planlarımda. Vatan sevgisi dolup dolup taşıyor kafamda. Ben başbakan olamazsam " '- • bile DYP demokrasiye bağlıdır. Aksi takdirde hiçbir anlamı yok politikanın. Ben hırslı bir insan değilim. Sanmayın ki gözü dönmüş bir insanım! Not: Ilk satırdan başlayarak ve satır atlayarak yeniden okuyunuz. 'Ne gülüyorsun özgürlük düşmanı?!' Haftalardır değindiğim "okul- larda dayak" konusuyla ilgili ola- rak. öğrenci velisi Selma Ya- kar'dan birfaks aldım. FKM il- kögretim Okulu'nda okuyan kı- zı. 19 Ekim 1998 günü Beden Eğitimi dersinde bir arkadaşıy- la beraber gülerek "öğrenim öz- gürtüğünü bozduklan" gerekçe- siyle kulakları çekilerek ceza- landırılmışlar. Kulak çekmek, o okulda çok yaygınmış. Itirazları üzerine okul yöneti- mi tarafından "kulak çekmenin şiddet sayılmayacağı, bunu abartmamak gerektiği, öğrenim özgürlüğünü önleyen bu çocuk- lara karşı böyle yapmanın ge- rekli olduğu, kaldi ki bu çocuk- lann bundan rahatsızlık duyma- yacakyapıda olduklan" belirtil- miş. Okul müdürü Zeki Bey, "Olayı büyütmeyin.. bu dayak sayılmaz, sınıfta düzeni sağla- mak için bunu yapmaya mec- bumz" demiş! Çocuğumun kulağı ya da her- hangi biryeri incitilerek sağlana- caksa, hiç sağlanmasın o dü- zen. Minicik çocuklara şiddet uygulayanlann ağzına hiç yakış- mıyor "özgürlük" sözcüğü. Em- peryalist ABD'ye "güçsüzü ez- diği için" karşı çıkıyoruz, tavır olarak bu cezalandırmanın ne farkı var? Çocuklar gülünce öğ- renim özgüıiüğü bozulacak, hoy- rat eller kulakları çekince disip- lin sağlanacak. Hadi ordan! Çocuklarını o okuldan alarak başka bir okula kaydeden Yakar ailesini kutlarım. Falınızda Rönesans var "(...) Birsüre sonra birmektup aldım. Şişli'den atılmtş. Gön- deren hanımın isminin önünde 'Prof. Dr.' kısaltmalan var. Pro- fesördoktor birbayandan geliyormektup. Profesördoktor ko- nusunu da çok iyi anlayamıyorum. önce doktora verilip dok- torolunuyor, sonra profesör olunuyor, artık profesör olduktan sonra, bizeskidendoktordukbiliyormusunuz, biçimindeo'ür' oraya gene niçin yazılıyor? Yüzbaşı albay olunca 'Yüzalbay' ya da 'Albaşı' denilmiyor ki. Profesör olup da doktor olama- mış tipler var demek ki, onlann bu olamamışlıklan yüzünden, olmuşlar bu olmuşluklannı belirtiyorlar kartvizitlerinde ve ka- pılanrrda. Peki o doktor olamamış tipleri kim profesöryapmış, niyeyapıyoriar? Yapmamaklazım... (...)" (Falınızda Rönesans Var, Ferhan Şensoy, Ortaoyuncular Yayıncılık, sf. 224-225). Ferhan Şensoy'un "Femangi" denemeterini topladığı son ki- tabından yaptığım bu alıntı, kitabın tamamı gibi çok keyifli, çok komik. Özellikle bu ahntının yapıldıgı "Senin Kedini Niye Ben Seviyorum?" başlıkla yazıyla beraber "İkinci Keman" ve "Bir An Durup Gülünüz" dönüp dönüp okunacak cinsten. Yıtbaşı tantanasını sakin geçirmek isteyenler için ilaç gibi bir kitap! Son kitabtyla beraber tam bir düztrte kitabı oldu Ferhan Ağabey'in. Düzine, buna çok memnun olmuştur! Van'dan Viyana'ya sarsıcı dörtlükler! Sakız paketlerindeki manileri düzenli takip eden bir insan ola- rak, bu konudaki şaşkınlığım her geçen gün artıyor. Yıllar önce gördüğüm şu mani, bende bir "sınır noktası" duygusu yarat- mış, bundan daha saçması ola- mazdiyedüşünmüştüm: "Bah- çelerde maydanoz I Maydano- zu yoldunuz I Kara kaşlı Vanlılar I Siz de tango oldunuz!" Fakat, elime yeni geçen şu "mallar" bu düşüncemi biraz solladı! Bakınız: "Kısmetin gele- cek Berlin 'den I Sana vurulmuş- tur kalbinden I Sana kavuşur ka- vuşmaz da I Nikâh geçiyor için- den!" inceden inceye bir "Inter- netaşkı" çağrışımı verilmiş. Ber- lin'deki "kısmet" ayağının to- zuyla nikâh masasına oturmaz yoksa kolay kolay. Bir tane da- ha: "Büyük bir kenttir Vlyana I Sevgilin seni hep anal Ondan mektup alacaksın I Senin için durmayana." Berlin, Vıyana! De- mek ki bu maniler "Prusya eko- lüyle" yazılıyor! Perdeyi kapayalım: "Saatça- lınca tın tın I Kalmayacak sap- lantın I Mutlu olacaksın sen I Değişecek yaşantın" "BİR ŞEYİ KIRK KERE SÖYLERSEN OLURMUŞ" KAMPANYASI -7 Susurluk Çetesi cezalandırılsın! HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ KİM KİME DLM DUMA H A R B İ SEMİH POROY 6ÖVLE 6ITMEZ! BULUTBEBEK MHAYÇÎFTÇİ 1 L TARİHTE BUGÜN MIMTAZARIKAS 26 Aralık ULUSİARARASI TAKY/M VESAAT.. 1925'TE SüGÜN, TBMM, ULUSLA&VMSl TAKV/M t/£ SAATÎN tCULlAN/LMAS/Nl İKİ YASAYLA KABUL ETMİŞ- Tİ. 697 SAYILI YAOA, ESJCİ SAAT SİSrE.MİNDEK.1', GÜNÜ, 6ECE VB GÜNOÜZ OİYE 12'ÇE/S. SAATE AYI- /SAN UYGULAMAYI SONA E&DieİyOG, 24- SAAri-İK ULU£ü4£AEA€f tOJLLAMMf &ETİ/SJyC)ISDU. 698 SAVfU Y&SA İLE OE, NİCKJ VE KUMÎ 7T4KVİM yEfiffJE ULUSLARABASI MİLAPİ 7HKVİM KHBUL. EOİLMEKTEYPİ. BÖYt-ECE ÇEŞİTI.İ KA&tŞtKJ-IKLA£ ÖMİ-ENMİÇ OlMYoeoi/- MİLAPİ TAKVİM UYGU- LAMASt 1326 BAÇINPAN İT78ABEN YÜRURLÜ- ĞE GİRirORPU. YASANIN 6e£EKÇESİAJPE'MEDE- UİLEŞMEKTEkl BAÇKA BİR KURTULUÇ ÇAJSESİ OL- MAYAfJ 8U YÜ2YtLM,MİLı4PF YtLI İMK4& ETMEK GAR.İP VE Güt-üAicrüK" / GÖRÜŞ TURKSEN BAŞER KAFAOGLU Ozon Tabakasını Unuttuk Şu satırlar, adına herkesin saygı gösterdiği Fran- sızca yayımlanan ünlü, Le Monde gazetesinden alındı: "Birieşmiş Milletler'in, Buenos Aires'de, iklim de- ğişiklikleri konferansı fiyasko ile bitti. Sera etkiligaz- lann emisyonunun azaltılması için alınması gere- ken karartann hiç biri alınmadı. 161 ülkenin katıl- dığı konferansın gürültülü tartışmalarla geçen bir geceden sonra yayımlanan sonuç bildirisinde, sa- dece görüşülen ve karşı karşıya bulunulan sorun- lann birlistesiyazılmaklayetinildi, gelecek toplan- tı tarihi de söz konusu edilmedi." "önce uzman- lar ve sonra politikacılar arasında sıkı tartışmalar- la geçen on beş gün Amerikalılara, Avrupalılara ve gelişme yolundaki ülkelere konu üzerinde an- laşmaya varmalan için yeterli olmadı. Amerikalı- lar, emisyonun azaltılması yolundaki düzenleme- nin piyasa yoluyla yapılmasını istiyordu. en çok kir- leten ülkeler ki başta ABD geliyordu, daha az kir- leten ülkelehn, ki bu ülkeler de en fakir olanlardır, kirletme haklannı satın alsınlar. Buna paralel ola- rak, azgelişmiş ülkeler de kendi emisyonlarını azaltma andında bulunsunlar. Avrupalılar ise yine ülkelehn hepsinin hemen kendi politikalannda emisyonun azalması yolunda önlemler almaya başlamalannı önerdiler, ancak bu istek Amerika- lılarca reddedildi... Azgelişmiş ülkeleregelince, en çok kirleticilerden olan Çin ile başlarsak, "geliş- miş ülkeler 1990'daki emisyon düzeylerine dön- mekte samimi olduklarını göstermedikçe" her türlü kısıntıyı reddediyorlardı (1997 Kyoto toplan- tısındakigibi)". Buenos Aires toplantısı gerçekten birtuhaf toplantı oldu. Maç sıfır sıfır berabere bit- ti diyenler de haklı değildı. Çünkü her üç tarafın dabirgol atmadavranışı olmamıştı ki... Zaten üç kaleli futbol olamazdı ki. dünyanın en seçkin çev- re uzmanlarının onca çabalan boşa çıkmıştı. Çün- kü dünyayı en çok kirleten ülkelerden ikisi, ilke- sel nedenler ileri sürerek herhangi bir kısıtlama- ya karşı çıkarken, Çin dışındaki diğer gelişme yo- lundaki ülkeler kendilerinden de kısıtlama isten- mesini öneren Avrupa tezini anlayamamışlardı bi- le. Kendilerinin kirletmede ne payları vardı ki... Bu kısır tartışmalar da konferansa katılan parlamen- to üyeleri de basında şöyle anlatılıyor: Konferans- ta hükümet yöneticilerinden çok "halkın seçtik- leri" etkili oldu. 161 katılımcı ülke ve 70 seçilmiş vardı. Belli ki bazı ülkelerin yasama organları işe pek önem vermiş degillerdi. En etkili ABD'lilerdi kuşkusuz. 5 senatör ve 8 temsilci gelmişti kon- feransa. Çoğunluğu ABD'nin Kyoto'da 1997'de kabul ettiklerine bile karşı çıktılar ve delegasyo- nu katılığa ittiler. Oysa Globe International bir par- lamenter grubu, bu konuda iyi niyetini belli etmiş- ti. Fransız parlamenterler ilk kez çırup disiplinini bırakıp olaylaratarafsız baktılar, önerileri olaya sü- rekli çözüm arayan bir Ortak Parlamento Komis- yonu'nun kurularak çalışmalara hemen başlama- sıydı. Böylece dünyamızın içinde bulunduğu en bü- yük çevre felaketi konusunda ülke temsilcileri bir karar alamadan dağıldılar. Aslında ABD delege- leri akıllannda yatan şeyi şöyle açıklıyorlardı: "Dün- ya birekonomik bunalım içindedir, burada ne ka- rar alınsa önemi yoktur. Çünkü bu konjonktürde 1 ton bile gereksiz, fazladan kömür yakılmıyor." ABD tezinin aslında gelişme yolundaki ülkelere epeyce dolar girdisi sağlaması olanağı vardı. Bu nedenle bu ülkelerin bu öneriye "Evet" demesi ola- sılığı Avrupa delegelerini epeyce korkutmadı de- ğil. Hele ev sahibi Arjantin delegesinin ateşli onay konuşmasının da bu ülkeleri bu yola iteceği sa- nılırken, Çin delegasyonu başkanı ile konferan- sın en renkli delegelerinin Fransız Çevre Bakanı Dominique Voynet'nin ABD'nin Kyoto'da oybir- liğiyle alınan karara karşın, emisyonları azaltaca- ğına arttırmış olduğunu, işin esasının bu yolda ve- rilen kararlara içten inanma olduğu yolundaki ko- nuşmaları bu ülkelerin Arjantin delegasyonunu izlemesini engelleyebiidi.. Bu son derece önem- li husus ne yazık ki ülkemizde kamuoyunda ve med- yada pek ele alınmadı. Dünyalı olduğumuza gö- re bu konular hepimizi yakından ilgilendiriyor. B U L M A C A SEDAT YAŞAYAÎ* 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/Keman türün- den. en kalın sesli yaylı çalgı. II Orta Anado- lu'da bir göl... Eskiden Ro- manya'nın yer- li halkına veri- len ad. 3/ Kısıt, kısıtlıhk... Tan- rıtanımaz. 4/ Birbirine benze- yen şeylerden her biri... Birzaman bi- rimi. 5/ Kutup bölgele- rindeki geniş buz ala- nı... Ender, seyrek. 6/ Berilyum elementinin simgesi... Halit Ziya Uşaklıgil'in bir roma- 5 nı. II Kanşık renkli... Ferzan Özpctek'in, bir- çok ödül kazanmış fılmi. 8/ Iskambillerle oyna- 8 nanbirtüroyun..."Bur- 9 sa'da bir eski avlu- su / Mermer şadırvanda şakırdayan su" (Ahmet Hamdi Tanpınar). 9/ Hekimlikte kullanılan, san çiçekli ve acı köklü küçük bir bitki. YL'KARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Süs eşyası yapımında kullanılan, yan saydam ve ko- lay kınlırtaşıllaşmış reçine. 2/En küçük izci kuruluşu... Cömert. 3/ lsraiPde bir çöl... Gözleri görmeyen. 4/ Me- melilerde asalak olarak yaşayan ipsi solucan... Küçük ma- ğara. 5/ Polonya halkından olan kimse. 6/ Bir gösterme sıfati... Yırtıci bir kuş. 7/ Biriyle eğlenme. onu küçüm- seme... Baymdırhk. 8/ Doğu Anadolu'nun Irak sının ya- kınında yüksek bir dağ... "Her Yerde Kar Var" adlı şar- kıyı da söyleyen Belçikalı şarkıcı. 9/ Aynı düzeyde olan. Yaşam, kalbin iki vuruşu arasındaki zamandır. Kalbinizi koruyun. TÜRKKALPVAKFI 19 Mayıs Cd. No: 8 ŞişliiiSTANBUL Tel: (0212) 212 07 07 (pbx) 10 Hat Faks:(0212)212 68 35
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle