Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9 KASIM 1998 PAZAR1
OLAYLAR VE GORUŞLER
Yalnız Adam
ÇELIKGULERSOY
1
9l9'un Mayısı'nda, o köhne
tekne ile. Karadeniz'in azgın
sulanna çıkarken önünde na-
sıl bır sürecin açılmaktaoldu-
ğunu düşünmekteydin, her-
halde. Harbiye'de rütbelerinı
takındıktan sonra geçen son yıllannda.
orduiara kumanda etmiş Osmanlı Paşa-
sı olarak, üikenı yeter derecede tanımış-
tın. O deneyimler sana, yoksul köyler
insanınm ne som yürekli ve özverili kal-
dığını, buna karşılık "rical-i devletin"
çogunun ise. ne denli çıkarcı ve rahatı-
na düşkün oiabıleceğinı. yeterince öğ-
rermışti
İkincUeri. birincOere dayanarak altede-
büeceğinin hesabı ile yola çıktın.
Samsun. Amasya. Erzurum ve Sıvas.
Halkın buralarda senı, bir yoksulluk, bir
tükenmişlik ve kaç savaşın tortusu ve
yılgınlıgı ortamının verebıleceği son bir
sıcaklık ve sevgiyle karşıladı. Daha ilk
günden. sen de kabuUendin bu yasamı.
Halk çocuğuydun ve Harbiye'yi de
yatılı okumuştun. Ama kordonlan ve
apoletlen taktıktan sonra. önünde açılmış
olan dünkü yaşamın az görkemli değil-
di. At3şemiliterliğinde tanıdığın Sof-
ya'nın operalan, Viyana valsleri ile pı-
nldayan balolar. Dersaadefte Pera Pala-
ce salonları, Nişantaşı madamlannın
Fransızca sohbetli çay partileri... Hepsı-
hepsi,gerüerdekalmış,daha doğrusu bü-
tün oyaldızlı kitaplan, kutsal bir dav-a uğ-
runa. sen kendi ellerinle kapatmıştın.
Yeni düman, ıssız, dar ve toprak yol-
lar ve "berhâne" okul binalannın gam-
lı ve boş odalarıydı.
Yanındaki üç-beş can yoldaşınla sı-
f ındığuuz bu koğuşlarda bütiin nzkınız,
birkışlanın iki kaplıkkaravanasıydı. Ço-
ğu gün sac bir sobada ıslak odunlar cı-
zirdarken, kahve ve şekenn bile, ikisini
birarayagetiremiyordunuz. Fazladanbi-
risi yatıya geldiğinde, sen koca Mirtiva,
sen masallar prensi. köhne odanı bıle bı-
rakıp, kahve ocağında yattığın oluyordu.
Üç kuruşluk harcırahlanmz bittiği için.
kimileriniz kürkünü-paltosunu satıyordu.
Padişahın azline karşı, rütbelerinı ken-
di ellerinle söktügün ve altın sırmalı ya-
verkordonlannı çıkanp attığın zaman, sır-
üna giyecek shil elbisen yoktu. Vali'nin
az kullanılmış redingotunu ve fesini ka-
bul ettin.
Bunlann hiçbirinin,yüreğinde birezik-
Hğe bile yol açmadığını bilhorum. Evet.
ben oralarda değüdim. Senın bu yoksul-
luklara kanat açmandan. ancak 10 yıl
sonra dünyaya gelmişim. Ama inan ba-
na, epeyce okudum. Genelkurmayın zen-
gin kitaplıgında nöbetçi subaylığı görev-
lerimde. 1960'ın karlı kış gecelerinde
başladım. âhir ömrümde hâlâ sürdürüyo-
rum.
Hepsini biliyorum. Hiçbir zorluk, se-
ni yıldırmamış ve yüksündürmemiş. Ne
isyanlar, ne parasızlık, ne de karşında
selam çakanlann bile tutarsızlıklan ve bir
dalda durmazlıklan.
lstanbul, 4 düvelin askeri ve zırhlılan
ile örtülü. Yunan lzmir'e çıkanlmış,
Ege'ye yürüyor. Italyan, ona toprak kap-
tırmamanin peşinde. Adana ve doğusu-
nu, Ermeni çetelerinin önüne düştüğü
Fransız ele geçirmiş, şehirleri yakıyor. Sa-
karya'mn, Konya'nın yobazlan ayaklan-
mış, adam kesiyor. Yunan zırhlılan ka-
radeniz'e çıkmış, iimanlan topa tutmak-
ta. Çılgın Enver, Rus sınınndan yurda
sızmak için dolaplar çeviriyor. Istan-
bul'daki satılmışlar, telgraf üstüne telg-
raf, emir üstüne emir yağdınp. kullannı
valiliklere ve kumandanlıklara atıyor.
Payitaht, hakkmızda idam karan çıkar-
mış. Senin topladığın Sıvas Kongresi'ne
koşan kafası fesli "münevverier'' Ame-
rikan mandası peşmde. Ve bunlann hep-
si, aynı zaman diliminin içinde olmakta.
Sen ve üç-beş arkadaşın ise, uykusuz
geçen gecelerinde, ya ateşler içerisinde
yatıyorsunuz, ya da at sırtında, patlak
îastÛcli otomobillerde, yağmuru ve kan
ılikJerinize kadar yiyorsunuz. Ankara yo-
lunda Beynam Köyü'nün muhtarodasın-
da, sedirleri yol arkadaşlanna verip, se-
nin yer şıltesinde uyudufun geceler var.
Çevrendekiler bile, bir yerde bıkıp yılı-
yor. "Paşam, vazgeçelim bu davadan. Pa-
ra yok, silah yok. Halk tükenmiş" diyen-
lere. "Sen yorulmuşsun. bu gece biraz
uyu,o dediklerin obaydı, busavaşı annem
de başanrdı!" diyerek, herkese güç aşı-
lıyordun. Çünkü, sadece senin gözlerin,
uçurumlan ve karanhklan değü, uzaklar-
da ışıldayan ufukJan görüyordu.
Ama Ankara'ya geçtiğinizde. tarih ki-
tabının önünüzde açtığı yeni bir sayfanm,
seni ilk kez üzdüğünü, ilk kez sarsüğını,
adım gibi bUivorum: Payitahtta "Mecbs-
i Mebusan"ın açılışı. Genel bir seçimi ve
yaygın bır Meclisi, sen istemış ve sen
hazırlamıştın. Ama 4 düvelin askerinin
süngü takıp beklediği ve zırhlılann top-
lannı saraya çevirdiği Dersaadet'te değil,
Anadolu'nun bagnnda. Özgürlük ve ba-
ğımsızlık ateşini yaktığın yaylalannda.
Ikisinin ayırdını (farkını), kimseler
görmedi, ya da anlamak istemedi.
Giinler boyu dil döktün, hatta çırpın-
dın. Anlatamadın: "Ghmeyin,güvenme-
yin,düşman silahlannın gölgesinde Mec-
lis olmaz. Bırakmazlar. vapörmazlar."
"Meclis >aşamaz, bakka tahassüıie so-
lurkenySussun diye vicdanına yumruk-
lar inerse/ İğfaJ ile, tehdit ile titrer ve si-
nerse/ Vlilletyaşamaz, ma'şeri millet bo-
ğulurken."
Ama en yakınlann bile, mebus seçilir
seçilmez, Asitane'ye koştular. Evet, on-
lann da işi kolay degildi. Bırakıp çıktık-
lan "viran olası haneterinde, eviâd-ü eyâl-
leri vanh." Ne yıvıp ne içtiklerinden ha-
ber alamadıklan çoluk- çocuklan vardı.
Evden, ocaktan öte. bir de "Şehr-i Sitan-
bul"vardı. "Dışandan,uzaktanaçılangöz-
leresüzgün, çeşman-ı kebûduyia, ne mu-
nis gözükürdü."
Bunlara dayanamayıp, çoğu birer bi-
reruçtular. Sıcak yataİdanna, ihvan soh-
betlerine kavuştular.
Oysa senin de, aynı yerde biryuvan ve
efleri öpükcek biranankaimışa.Amasen,
zoru,yani vatanı ve ateşi yeğlemistin. On-
lara ise rahat, çekici geldi.
Çok geçmedi, dediklerin yine bir bir
çıkn: Ingiliz, şehre bütün bütüne el koy-
du. Karakol bastı, asker öldürdü ve Mec-
lis'i de darmadağın etti. Ama ruhaf şey,
"meb'usaiH kirâm" bütün bu olacakla-
n, önceden haber de aldıklan halde, son
ana kadar bırakmadılar, önünde mavi de-
nizin çırpındıgı yaldızlı salonlan ve me-
şin koltuklan. Vatan, fena ödedi onlann
bu gafletini. Kimileri kovuldu, kimileri
Malta'lara sürüldü.
Sen, Ankara'nın kıyısındaki köy evin-
de, tek başma kalan eşsiz adam. O ak-
şamlar çektiğin hüznü, şimdi öyle anlı-
yorum ki. O ıssız gecelerinde, seninle
birlikteymişim gibi.
Payitahtın sillesini yiyenler, birer bi-
rer, başlan eğik döndüler. Gelemeyeni,
hemen el koyduğun Ingiliz rehinelerine
karşılık, yine sen kurtardın. Kimine tren,
kimine vapurgönderip, hepsini Ankara'ya
yine sen aldırdın.
Hiçbirinin yüzüne de vurmadın. De-
medin ki: "Ey sözde dostlar! Ya İngiliz-
ler bu tokaü vıırmasaydı, ne olacakü?
Ankara ne olacakb? Ne olacakü, kutsal
savaşunız ve tam bağımsızlık? Ben bura-
da ne olacaktım, ben?"
Dönenler, kovulduklan için dönmüş-
lerdi. Çevrenyinekalabahklaşn. Amays-
payalnız geçen günlerin ve gecelerin, so-
na enniş oldu mu? Hayır olmadı. Çünkü
kesin zaferden sonra bile, daha uzun sü-
recekbiryalnızhğa, bu kez sen kendinim-
za attın. Ellerinle kurduğun yeni devlet-
te,kendi mutluluğuniçin biraifcn bileol-
madı. Çünkü kadın, oğul, kardeş, hatta
yeğen, hiç kimse, milletin başına dert ol-
sun istemedin.
En neşeli gözüken yeni ve donatımlı
sofralannnı sonunda. herkes. eşleri kol-
lannda muttu vuvalanna dagıkrken, sen
hep gam kadehinle baş başa kaldın.
Valntz adam, ısık adam, eşsiz adam,
asıl değerini yeni yeni anlıyomz.
Ne acıdır ki, karşıtlann çogaldı. Fakat
sevenlerin, daha da artü.
Üç çe\ rek viizvıl geçti aradan. tlk kez,
arük yalnız degüsin.
Içimizdesin, içimizdesin. Ne özledik,
bilemezsin.
ARADABİR
NEŞE DOSTEK r^nO
Cumhuriyet Bilinci
Kurtuluşun, kuruluşuın ve Cumhuriyetin tek adresi,
bir coğrafyayı vatan yapan değerierin öznesi ve sim-
gesı Gazi Mustafa Kemal'i Cumhuriyet'ın 75. yılında
coşkuyla, özlemle anıyoruz. O'nun gölgesı Cumhuri-
yetin üstünde oldukça, o surlara başka birilerinin bay-
rak dikemeyeceğını belırtiyoruz.
Bu vatan, birısyanın, bırinadın, bırınancınvebirbü-
yük ıddianın sonucu kurulmuştur. Bugün sokaklara, cad-
delere, alanlara sığmayan güç, işte bu onurlu ve gör-
kemli kuruluşun dışavurumudur. Islam dünyasında
devrımı, çağdaşlığı, laıkliği ve Curnhunyeti gerçekleş-
tiren ilk ve tek lıder, Mareşal Gazı Mustafa Kemal Ata-
türk'tür. Ondan vazgeçersek elimızde ne kalır? Yokluk-
lar içinde olan bır ulkenın varoluş destanını yazan Ata-
türk aydınlığına gozümüzü kaparsak önümüzde ne ka-
lır? Cumhunyetı kutlamayıp neyi kutlayacağE? Laik Cum-
huriyete sahip çıkmayıp neye sahip çıkacağız? Ata-
türk'ümüzün ılkeferine sanlmayıp kime sanlacağız?
Bugün ÇankayaV ve Anıtkabir'i, Samsun'dan baş-
layıp Ankara'da noktalanan bır destanın simgesi ola-
rak sayıyorsak, çıkmazdan kurtulmak için yeniden Ku-
va-yı Mıllıye, yeniden Kemalizm demek gerekir; yolu-
muzun dar, ışımizin zor olduğunu da bilerek...
Çünkü, torunlannın dadılannı devlet uçağıyla beş
yıldızlı otellere taşıyanlar; pelerinine sanlarak, savaş
meydanlannda, kerpiç karargâhlarda böbrek sancıla-
nnı dindirmeye çalışan Gazi Mustafa Kemal'i anlaya-
mazlar. Bır buçuk milyar liralık ceylan densi koltuklar-
da oturanlar, portatıf sandalyeierde ülkesinın kurtuluş
mücadelesini veren Gazi Mustafa Kemal'in büyüklü-
günü kavrayamazlar. Varlıklanna varlık katmak için ül-
keyi parselleyenler; servet değil devlet kuran, bunu
yaparken de 'ben' değil 'biz' diyen Atatürk'ün büyük-
lüğünü algılayamazlar. Kişisel harcamalannı bile dev-
let kasasından ödetenler, "Kurtdereli Mehmet Pehli-
van'a 1000 TL ödeyin ve ocak ayı aylığımdan kesin"
diye yazılı buyruk veren Atatürk'ün büyüklüğüne ula-
şamazlar. Gözlerindekı arpacığı aldırmak için, eşleri-
nin kuaförtennı de yanlanna alarakABD'ye gdenler, 'Be-
ni Türk hekimlerıne emanet ediniz" diyen Atatürk'ün
yurtseverlığıni düşleyemezler. Ayaklann yandaş ve ko-
nımalanna yıkatıp kurulatanlar; cephede kendi içme
suyunu, aptes alan askere eliyle veren Gazi Mustafa
Kemal'i içlenne sındiremezler. Ülkedeki ışığın, aydın-
' lanmanın, çağdaşlığın kaleleri olan 21 Köy Enstitüsü,
477 Halkevı, 4 bin 332 Halkodası'nı kapatarak yerine
609 imam hatip lisesi, 8 bın 500 Kuran kursu açanlar,
gelinen noktada sorumluluktan kaçamazlar.
On dakikalık bır konuşma için on gün Avrupa'da ka-
lanlar; eş, yeğen ve baldızlannı danışmanlan gösterip
maaş bağlatanlar, genel başkanlarının şaıbeli eşlerinin
elini öperek sıyasetteki geleceğıni güvenceye almaya
çalışanlar, mafya babalarının düğün, nişan, sünnet ve
cenazetörenierındekahramanlargibi karşılananlar, sı-
yah takım elbisesi olmadığı için resmi toplantılara ka-
tlamayan Atatürk'ün Meclıanin büyüklüğüne ulaşamaz-
lar. Arap çöllerinde Türkıye Cumhuriyeti'ne yapılan ha-
karetleri sus pus dinleyenler, "Ben yabancı devletle-
nn ayağına gitmem. Onlar onurlu Türkiye'yi ziyaret
için sırayagireıier" diyen Atatürk'ü düşünemezler. ABD
başkanlanyla telefonla görüşmeyi en büyük onur sa-
yanlar, Atatürk Türkıyesi'nin dimdik ve onurlu dış po-
litikasına ulaşamazlar. Bunun bilincinde olarak unut-
mayaiım ki Atatürk'ün Cumhuriyeti her şeydir. Onu
korumak ve geliştirmek hepimıze düşer.
Bilimden ve Akıldan Kaçma...
Prof. Dr. KEMAL ÖNEN
B
u yazının
başhgı.
"Nev. Ybrk
Bilimler
Akademi-
si'nin''1996
yılındaki yayınlanndan bi-
risinin adıdır.
Konulannda tanınmış ve
bazılan Nobel Ödüllü bilim
ve düşün adamlannm (po-
zitifbilimler, sosyal bilim-
ler v.d.) hazırladıklan ya-
zılann yer aldığı bu kitap-
ta Amerikan toplumunda-
ki gözlemlerde dikkate alı-
narak. toplumlarda "biHm
ve akıldan uzaklaşma-kaç-
ma"nın "demokratik ya-
şam" için tehlikelerine ve
oluşturabileceği başka so-
runlanna işaret edilmekte-
dir(l).
Yazılanlar, isteristemez
ülkemizin bugünkü duru-
muna ilişkin düşünceler
çağnştınyor. Toplumda, si-
yasette, medyada, giderek
parlamentoda gözlenen ve
izlenen olaylar. bozulmalar,
tahrik, demagoji, kavga ve
karalamalann yoğunluğu-
nu görünce, her türde "ta-
assupve dogma" ile "bilim
ve aklın çatışmasını" algı-
lamamak olanaksız, düşü-
nen kişiler için.
Bir yanda aklı ve bilimi
adeta dişlayan.bflimsel yön-
tem (metot) ve yaklaşımdan
uzak ya da habersız iddıalar,
yorumlar \ e duygu sömü-
rüsünü yöntem olarak be-
nimsemiş medya. kişi, siya-
setçi ve hatta sözde bilim-
ciler; öte yanda dingin (sa-
kin), vakur, objektif, edep-
b-uygar davranışlı ve akıl-
cı yaklaşımlarla konulan
ve toplumu değerlendiren
ve uyarmaya çalışanlar...
Se\gili eşim. babamız,
Emekli Orgeneral
NİHAT TULUNAY'ı
Atatürk Cumhuriyeti "nin yetmişbeşinci
yıldönümünü gördükten sonra, 31 Ekim 1998
günü yitirmemiz sırasında, öncesi ve
sonrasmdaki içten ve sıcak destek, katılım ve
ilgileri için başta
Genelkuruıay Başkanumz
Saym Orgeneral
HÜSEYİİV KIVRIKOĞLU
olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri ve
emeklilerine, Gülhane Askeri Tıp Akademisi
komutan, başhekim. doktor, hemşire ve
çalışanlanna, Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve
lstanbul Teknik Üniversitesi'ne, tüm
yakınlanmıza ve arkadaşlarımıza, içten
teşekkür, saygı ve sevgilerimizi sunanz.
SAMtVIE, YLRDANUR
ve ERSÎN TLTUNAY
Büyük bir halk kitlesi ise
ikisi arasında şaşkın ve sı-
kıntılı.
Bilim ve akıldan uzak-
laşma ya da toplumumuz
bakımından, hâlâ "ona yö-
nelmeme" hatta bazen onu
"dışlama" gelişmemiş ve
gelişmekte olan ülkelerde
rastlanan bir olgudur. Fakat
gelişmiş dediğimiz ve dün-
ya liderliğine oynayan ABD
gibi ülkelerde de bu engel-
leme ve karşıthğa rastlanı-
yor. Bunlarbazen dinsellik,
kreasyonizm ve antievo-
lüsyonizm (canlıların ve
türlerin doğal gelişmesini
ret) şeklinde, bazen de pa-
ranormal ya da "post-mo-
dern" akımlarla boy gös-
teriyorlar!"
Ancak gelişmiş denilen
toplumlarda, büyük kitle-
ler belli bir düzeyde "mo-
dernleşme-aydınlanma"
aşamasına ulaştıklanndan
ciddi toplumsal sarsmtı ve
bunalımlar gözlenmiyor.
Avrupa ülkelerinde ise
uzakJaşma-çatışma ancak
çok marjinal olaylar nite-
liğinde.
192O'lerdenberi"düşü-
nür" (mütefekkir) Ata-
türk'ün liderliğinde kesin
ve belirgin ilkelerle başla-
tılan ve "çağdaşlasma" di-
ye tanımladığımız laik-de-
mokratik Cumhuriyeti de
kapsayan düzen; özellikle
sosyal yaşamda "bflim ve
aldı" rehber edinen ve he-
def alan devlet ve toplum
düzenidir.
Bu yeni düzene karşı,
özellikle dinciliği (din'i de-
gil), dinsel taassup ve dog-
malan, dinsel gibi takdim
edilen normlan savunan bir
hareket-direnç ya da yadır-
gama beklenirdi. Fakat bu
yadırgama, kendine özgü
çizgi ve karakteristikleri
olan, hoşgörülü Anadolu
Müslüman yaşarru ile fa-
natik ve çıkarcı belli grup-
Iar dışuıda, makul ve mak-
bul uyum'a dönüştü uzun
yıllar. Yafaya Kemal'in
1920'lerde tstanbul Darül-
fununu'nda Müderris Ah-
met Naim Bey'le "Türk
Müslümanlığı" anlayışı
üzerindeki tartışması dik-
kate değer. Y. Kemal 'e gö-
re: "Bu millet, tslamiyeti
kendi mizacına göre kabul
etmiş ve çok eski inançlan
ile kanştırmış ve öyle sever
ve onun uğrunda yalnız bu
sebeple öliir. tslamiyeti o\-
sun, Hıristiyanlığı olsun,
öbür dinleri olsun, bütün
milletler daima kendi hil-
katleriyle, temayülleri ile,
muhayyileleri ile, ihtiyaç-
larryla kanşönp kabul et-
mişlerdir ve başka tûriü ol-
malanna da zaten imkân
yoktur." Bu düşüncelere
şiddetle karşı çıkan tanın-
mış Islamcı (alim!) müder-
ris, Ahmet Naim Bey, yıl-
lar sonra, 1934'te, tekrar
karşılaştıklarında Yahya
Kemal'e hak verir ve önce
haksızlık ettiğini söylemek
asaletini gösterir (2)
1950'li yıllardan itiba-
ren giderek yoğun ve yay-
gm şekilde ve de nüfussal
(demografik) ekonomik
baskılann olusturdugu mü-
sait ortamı da kullanan ki-
şi, kurum ve özellüde siya-
setçiler akd ve bilimi dışla-
yıp duygu. dogma ve taas-
suba da\alı ikna ve saptır-
malarla heves ve tutkulan-
nı (ihtiraslannı) pek de
azımsanmayacak birdüze-
ye ulaştırdılar siyasal par-
tiJeraracılıgı ik. Hâlâ da ay-
nı yoldalar.
Demagojinin ve edepsiz-
liğin ustalaruun saldırgan-
lık ve şarlatanlığı süriiyor.
Işlerine gelmeyen her ka-
rar, girişim ve uygulama
vesilesi ile hatta yargı ka-
rarlan karşısında kopan-
lan yaygaranın akıl, izan
ve 'düşün'le ilgisi olabilir
mi? Şartlandınlmış grupla-
nn sokakta, öğretim ku-
nımlannda orada burada
haykınşlanndan medet um-
mak ve onlan kışkırtmak,
hukuk devleti ve düzenin-
de "ldşaikkusunı"belirti-
si gibi de yorumlanabilir.
Demokratik rejimin, varsa
eksikliklerini gidermek, ya-
salan yapmakJa görevh par-
lamentonun işidir. Iş bu ka-
dar basit ve açıktır. Ser-
bestçe ve akli sorgulama-
lann yapılamadığı ve top-
lumsal konulara bilimsel
yöntembilimle yaklaşıla-
madığı ve siyasetin deyön-
tem vönünden bilimselles-
mesi gereği anlaşılamadığı
sürece bu tür kargaşalar
gözlenecektir.
Demokratikyaşamın her
türlüdüşünsel(fîkrî) veeJeş-
tirel yakJaşmıa açık olduğu-
nu savunan, böylece bağı-
şıklık ya da tabu tanıma-
yan düşüncetardannın sa-
hiplerinjn, dogmatik ya da
dinsel olanın da kritik, in-
celeme ve alulcı yakla-
şım'dan bağışık (immün)
rutulmamasını kabuletme-
leri gerekmez mi?Geün gö-
rün ki onlar, düşünce ve
inançlara değil,fakat sade-
ce 'fikir-manç-eylem' an-
layış ve yaklaşımJanna yö-
nelik en masum ve akla-bi-
lime dayah sorulann dahi
ileri süriilmesine karşıdır-
lar. Zira onlar için tüm bu
konular bağışıkteJakki edt-
lir.
Demokrasi kahramanlı-
ğma soyunan yalancı peh-
livanlar "demokrafik hak"
dedikleri savlannın hemen
hepsini, beğenmedikJeri (!)
"laik-Cumhuriyet'' rejim
ve ortamına borçlu olduk-
lanm bihnezden gelirler.
Demokrasinin kökünde
inceleme ve düşünme ya-
tar ve de bir düzey sorunu-
dur.
Bunlar olmadan bilim-
sel ve akli temele dayandı-
nlmadan bir toplumda ger-
çek demokratik yaşam olu-
şamaz ve demokrasi hava-
riliğine soyunan sözde psö-
do demokratlar topluma
ancak mikrop saçarlar.
CUMHURİYET'TEI
OKURLARA
ORHANEBtVC
Atatürk'le Birlikte
Olmanın Coşkusu
Cumhuriyet'in 75'inci yıldönümünde yaşan
coşkunun nedenlerinin başında; Atatürk Devr
ve ilkelerine karşı birsürediraçıktan yürütülen ş
riatçı savaşımın ayırdına varanların, ülkenin ge
ceğine ağırlıklannı koyma istekleri geliyor.
Yann Cumhuriyetimizi kuran Gazi Mustafa K
mal Atatürk'ün ölümsüzlüğe geçişinin 60'ıncı >
dönümü.
Bu kez hem Atatürk gibi bir öndere sahip, he
de aradan geçen yıllara karşın onunla birlikte c
manın coşkusunu yaşayacağız.
Gelişmeler, şeriatçıların sözünü ettiği demokr
si ile Atatürk'ü düşman olarak gören bir başka k
simin demokrasi anlayışlannın giderek daha da azı
lığa düşeceklerini gösteriyor.
Atatürk, böyle bir dönemden geçeceğimizi p«
çok kez dile getirmiştir.
21 Kasım 1924 günü yaptığı konuşmadaki b-
lirlemesi şöyledir:
"Biz büyük bir devrim yaptık. Memleketi t
çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. Birçok es
kurumlan yıktık. Bunlann binlerce taraftan vard
Fırsat beklediklerini unutmamak lazımdır."
1930 yılındaki konuşması yine bugünleri yakl;
şık 70 yıl önce görmüş olduğunun başka bir tar
tıdır:
"Şüphesiz fikiıierin, inanışlann başka başka o
masından, şikâyet etmemek lazımdır. Çünkü bı
tün fikiıier ve inanışlar, bir noktada birleştiği tal
dirde, bu, hareketsizlik belirtisidir, ölüm işaretid
Böyle bir hal elbette arzu edilmez. Bunun içino
ki gerçek hürriyetçiler, taassupsuzluğun genel b
nitelik olmasını arzu ederler. Fakat, hatta iyiniye
le bile olsa, taassup hatalarına karşı, dikkatli o
maktan vazgeçemiyorlar. Çünkü iyi niyetler, hit,
bir zaman, hiçbir şeyi tamir edememişlerdir. Ir
sanlann, ruhun selameti için yakıldıklannı biliyc
ruz. Herhalde bunu yapan engizisyon papazlar
iyi niyetlerinden ve iyi işyaptıklanndan bahsedeı
lerdi; belki de, cidden bu sözlerinde samimi id
ler. Fakat bir ahmaklığı, yahut birhainliği iyi birk
lıfa uydurmakgüç değildir; en nihayetbu, birisir
değiştirmek meselesidir. İşte bu nedenledir k
aldırmamazlığı, kayıtsızlık derecesine kadar gc
türmemekönemlidir. Gerçihür olmakherkesin hah
kıdır ve bunun için gerçek hürriyetçiler, hürriyeı
çi olmayanlara karşı da geniş davranılmasını /s
terler. Fakat bunlann hiçbir zaman elleri ayakla.
bağlı olduğu halde kurbanlık koyun durumun
razı olacaklan asla kabul edilmemelidir.
Unutulmamalıdırki.bazıinsanlargeleceği, geç
mişin arasından görmekte ısrahıdııiar. Bunlar, iı
gimizi kestiğimiz geleneklere karşı mutlaka, bağ
lılığın iadesini isteher. Bu gibi insanlar kendi inan
dıklangibi, inanmayan kimseleriistediklerigibi eze
mezlerse, kendilerini cenderede (sıkışmış gib,
hissederter.
Herhalde taassupsuzluğun arzu edildiği git
genelleşmesi, huyhalinegelmesi, fikri terbiyeniı
yüksek olmasına bağlıdır."
Atatürk'ün bağnazlıktan kurtulmak için öngör
düğü "fiknterbiye"n'\n temelleri 8 YıllıkZorunlu Ke
sintisiz Temel Eğitim'le atılmıştır.
Oy uğruna şeriatçılığı savunan ya da arka çıkan
bu aymazlıklarına karşın laik cumhuriyetten yanj
olduklartnı da ileri sürmeyi marifet sayan siyasa
iktidarlann ülkeye ettikleri kötülüğü gidermenic
yolu açılmıştır.
Bundan sonrası ders kitaplarındaki bilim dış
görüşleri ayıklamak ve bağnazlığı geçerli bir yön
tem olmaktan çıkarmanin gerçekleşmesini sağ
lamaktır.
Atatürk'le birlikte olmanın coşkusu Türkiye Cum-
huriyeti'nin bu başarıya da ulaşmasının itici güci
olacaktır.
•
MlT'in "Kaplancılar" örgütüyle ilgili raporunı
ve intihar eylemi öncesi saptamalarını Evin Gök-
taş yazdı.
•
Ankara'ya uzun bir ziyaret gerçekleştiren KDF
lideri Mesut Barzani nin görüşmelerinin içeriğin
Lale Sanibrahimoğlu ile Alper Ballı haberleştir-
di.
•
Çevreyi kirletenlere uygulanan cezalann azlığı-
nı, çevreyi talan edenlere hapis cezası verilmesı
gerektiğine ilişkin görüşleri Asuman Abacıoğlu
yansıttı.
•
3 Kasım'da ikinci yılını dolduran Susurluk skan-
dahnın yıfdönümüne kadar geçirdiği süreci çeşit-
li yönleriyte Kerem llgaz ve Bertan Ağanoğlu ha-
berleştirdi.
•
12 Eylül'ün ürünlerinden olan YÖK'ün, 17. yı-
lında tüm protestolara karşın hâlâ özerk üniversi-
te yapısı üzerinde bir gölge olmaya devam ettiği-
ni Ipek Yezdani, Yusuf Ziya Ay ve Alper Turgut
duyurdu.
•
llköğretim 8. sınıfta okutulan "Vatandaşlık ve
Insan Hakları Eğitimi" adlı ders kitabında yapılan
basım yanlışlığı sonucu Atatürkçü düzen kurma-
nın "bölücü" unsurlann amacı olarak gösterilme-
si skandalını Yusuf Ziya Ay ortaya çıkardı.
•
Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun kapatma ka-
rannı geri almasıyla kutlamaya dönüşen görkem-
li SEKA mitingini Ali Er, Ahmet Kurt ve Hatice
Tuncer izledi.
•
Alper Turgut, sahneledikleri oyunlan 27 yıldır
yasaklanan Ankara Birlik Tiyatrosu Sanatevi'nin ls-
tanbul Eğitimciler Derneği'yle birlikte kullandığı
tuvaletin Terörle Mücadele ekiplerince, "Demek
ve tiyatro ortak tuvalet kullanamaz" gerekçesiy-
le kapatıldığını haberleştirdi.
•
önümüzdeki pazartesiye kadar gönlünüzce bir
hafta geçirmeniz dileği ve saygılarımızla.
(1) The Flightfrom Scien-
ce and Reason, Annals of
the New York Academy of
Sciences 1996, 775.
(2) Yahya Kemal, Siyasi ve
Edebi Portreler, 2. baskı
sy. 51-58.
Vatanseverler, insanlar, doğaseverfer, toprak
erozyonu size sevebileceginiz hiçbir şey
bırakmıyor.
T.E.M.A.
Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve
Dogal Varhklan Ko3ma Vakfı
Tel: (0.212) 281 10 27 / 268 09 85