Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ASBM1998PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
7. Istanbul Kitap Fuarı'nın ilk gününde 'Edebiyatta Cumhuriyet Felsefesine Bakış' tartışıldı
Halkm cliliiMİe cevherler gizlf<üftürSenisi-17. Istanbul Kitap Fu-
'mn ilk gün panellerinden biri Ya-
.ın Edebiyat Dergisi 'nin düzenledi-
Cengiz Bektaş. Oktay Akbal, Tah-
Yücel ve Yüksel Pazarkaya'nın ka-
iıgı *• Edebiyatta Cumhuriyet Fefae-
ine Bakış' başlığında gerçekleştiril-
Pane 1i yöneten Doğan Hızlan, cum-
riyet felsefesinin edebiyata yansıyı-
ıi eski edebiyatta Türk kavrammın
naması, ancak cumhuriyetle birlik-
edebiyata Türk kavramının girişiy-
açıkladı.
•'Cnmhuriyetle doğan bir kuşak ola-
k biz gözûmüzü büyük bir coşku,
ıit ve güvenle açök" diyerek söze
şlayan Oktay Akbal, 1940'larda ilk
zılannı yayımlamaya başladığında
atürk'ün "Cumhuriyetin tenieli kül-
rdür" sözlerini temel aldıklannı be-
tti. Halkevleri. Türk Dil Kurumu ve
rih Kurumu'nun cumhuriyet döne-
nde kurulmasına dikkat çeken Ak-
I, bütûn bunlarm amacının yurttaş ye-
tirmek olduğunu vurguladı: "Os-
anlı donemindeyurttaş kavramı yok-
, çünkü halk padişahın tebasıydı.
irkolma bilincini btzler Mustafa Ke-
al'le kav radık. Ben de o günlerin genç
r insanı olarak buna inanarak bu-
ınlere geldim. Bugiin birtakmı ümit-
dik ve şaşkınbk içindeysem nereden
reye geldJğünizin muhasebesini yap-
£unda gördüğüm manzaranm acı o\-
asıdır."
umhuriyetin temeli
ültürdür
Cumhuriyetin ilk dönem edebiyatçı-
nnın cumhuriyete sahip çıktjklan-
n altını çizen Hızlan, sanatçılann
ımhuriyeti üstlenerek büyûmesinin
mellerini attıklannı da belirtti. Ok-
y Akbal'ın "Cumhuriyet dışlandığı
ida cumhuriyetin felsefesini anlamak
1
anlatmak miimkün degU" sözlerı-
Ranelde "Cumhuriyetle doğan bir kuşak olarak biz gözûmüzü büyük bir coşku, ümit
ve güvenle açtık" diyerek söze başlayan Oktay Akbal, 1940'larda ilk yazılannı
yayımlamaya başladıgında Atatürk'ün "Cumhuriyetin temeli kültürdür" sözlerini temel
aldıklannı belirtti. Cumhuriyetin ilk dönem edebiyatçılannın cumhuriyete sahip
çıktıklannın altını çizen Doğan Hızlan ise sanatçılann cumhuriyeti üstlenerek
büyûmesinin temellerini attıklannı da belirtti.
ne dikkat çeken Doğan Hızlan. bir ül-
keyi anlamak için o ülkenin edebiyat-
çılanna bakmak gerektiğini de sözle-
rine ekledi.
Panelde cumhuriyetin dil üzerinde et-
kileri üzerine yoğunlaşan Tahsin Yü-
cel, cumhuriyet felsefesinin genel ola-
rak edebiyata, özel olarak ise yapıtlar
üzerindeki etkilerine değindi. tnsanın
dünyayı kendi dili aracılığıyla tanıdı-
ğını savunan Tahsin Yücel, dilin ne
denli önemli olduğunun tarihin tûm
evrelerinde görüldüğünü belirtti."Cum-
huriyet doneminde düzenli bir şekilde
halkin kiiitür dili olarak kendi dilini
kullanması yönünde büyük bir çaba
başlabkü. Cumhuriy etin başlangıcında
yayımlanan yasalarda ve edebivat me-
tinlerinde Türkçe sözcük oranı yüzde
yirnulerleyüzdeotudar arasınday du Do-
layısıv la halk o zamanki egHim duru-
munda kendi dittne ulaşamıyordu. Gün-
defik dilibir yana bırakırsak topium ken-
di dilinden ıızak tutuünuştur. Üst dü-
zeylerde kültüre ulaşmak istediğinde
karşısına yapay bir dil çıkarümıştır.
Cumhuriyetin ilk ve temel rurumlann-
dan biri bu engeli halkin önünden kal-
dırmak-olmuştur. Halkin kültüre, bili-
me erişmesi ve bunu ileri düzeylerde baş-
kasına anlatmasını sağlamak olanağı
Türk dil dev rinıi aracılığıyla verilmiş-
tir."
Yapıtlannda an bir dil kullanmasını
Anadolu kökenli olmasına bağlayan
Tahsin Yücel. Anadolu dilin güzelligi-
nin aynmına varmanın önemine de de-
ğindi. "Bu özellik benim kuşağımda
daha başka birçok arkadaşımın da özeJ-
tiği oklu. Bizden bir önceki kuşaktan olan
Oktay AkbaTuı öykü ve yazüannda bu
özelliği görürüz.''
Hâlâ dil konulannı savunmak için ya-
zılar yazılması gerektiğini belirten Yü-
cel, 1950'lerde dilin üzerindeki baskı-
lardan beslendiğini de vurguladı. Ye-
ni kavramlann türetilerek dilin, bütün
baskılara karşı kendi yapısını buldugu-
nu ve Türkçe'nin yenılenmesi, geliş-
mesinin neredeyse Türk dilinin iç ya-
sası gibi işlendiğini de ifade eden Yü-
cel, son olarak halkin dilinde büyük cev-
herler gizli olduğunu söyledi.
Bir çağdaşlaşma tasanmı
"Cumhuriyet bir çağdaşlaşma tasa-
nnudır" diyen Cengiz Bektaş, akılcı-
lık, araştırmaya inanç, yalınlık, dürüst-
lük, açıklık, anlaşılır olmak ilkelerine
dayanan modernist düşünceyle cumhu-
riyet ilkeleri arasında paralellik kura-
rak düşüncenin dille koşut olduğunu di-
le getirdi.
" Cumhuriyetlebirlikte kulluktan va-
tandaşhğa geçilirken yazar da birey ola-
rak önplanaçıkö"dıyen Bektaş. cum-
huriyetin yazannın 'uyuşma' yazan
olınadığına değindi.
Yüksel Pazarkaya, cumhuriyetin ila-
nının bu yüzyılın en önemli devnmle-
rinden biri olduğunu belirterek cum-
huriyetle birlikte aydmlanma süreci-
nin de başlatıldığını vurguladı. Batı 'da
aydmlanma sürecinin 18. yüzyılda baş-
ladığını, ancak Almanya'da iki yüz yıl
sonra Nazılerin iktidara gelmesini ör-
nek vererek Türkiye'de olumsuz tat>-
lolar çizilmemesi gerektiğinin altını
çizdi. Cumhuriyeti ilkanlayanlann sa-
natçılar olduğunu söyleyen Pazarka-
ya. Türk edebiyatçılannın artık yurt-
dışında tanındığına da dikkat çekti.
ÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi
Fasanm e
artışılacak
»itimi
Grafıst ve TÜYAP'm, ta-
ınm ve sanayi meslek ku-
ıluşlan ve üniversitelerle
birliği yaparak gerçekleş-
rdiği Istanbul Uluslarara-
Tasanm Buluşmalan II-
>E "98 kapsamında düzen-
:nen Tasanm Eğitimi Se-
üneri 11 Kasım Çarşam-
a günü saat 14.00'te, TÜ-
r
AP Fuar ve Kongre Mer-
ezi'ndetoplanıyor. Semi-
ere konuşmacı olarak
Jluslararası Grafık Tasa-
ım Dernekleri Konseyi
Saşkanı Guy-A Schocka-
rt ve İç Mimarlar Ulusla-
ırası Federasyonu Başka-
ı Marianne Frandsen'in
anı sıra Sabancı Üniversi-
;si'nden Doç. Erdağ Ak-
d, Mimar Sinan Üniversi-
îsı'nden Sadık Karamus-
afa, Kent Institute of Art
nd Design'dan (tngiltere)
revfikBalaoğlukatılıyorlar.
Bir açık tartışma toplan-
ısı biçiminde düzenlenen
eminere katılan izleyiciler
öz alıp, tasanm eğitimi ko-
lusundaki düşüncelerini di-
e getirebilecekler. Semi-
ıerde Mimar Sinan, Mar-
nara, Hacettepe, Anadolu
'e Yeditepe üniversitelerin-
len katılan öğretim üyesi
e öğrenciler, grafîk, iç mi-
narlık, endüstriyel tasanm,
nulti medya tasanmı gibı
lisiplinlerin eğitimindeki
orunlan tartışacaklar.
Tartışmalarda şu sorula-
a cevap aranacak:
- Tasanm öğrencisi; na-
,ıl seçmeli, nasıl eğitmeli?
- Tasanm eğitimcisi; na-
sıl yetiştirilmeli? Profesyo-
nel mi. akademisyen mi?..
- Tasanm eğitimi; 21.
yüzyıla hazır mı?
- Tasanm ve güzel sanat-
lar eğitimi; elmalarla ar-
mutları nasıl birbirinden
ayırmalı?
- Paralı eğitim; mucize
mi bekliyoruz?
- YÖK; bütün ülkede tek
bir kurum ve tek bir yasay-
la din adamı, müzisyen, hu-
kukçu, beden eğitimi oğ-
retmeni, doktor ve tasanm-
cılann eğitiminin yürütül-
mesi mümkün olabilir mi?
- Tasanm eğitimi ve sa-
nayi; kimin için nasıl eğiti-
yoruz. neler bekliyoruz?
- Tasanm kullanan sek-
törler; eğitime yeterli des-
teği veriyor muyuz?
- 21. yüzyılın tasanmcı-
sı; düşünen, yaratan, yöne-
ten ve karar veren mi? (Yok-
sa bugüne kadar olduğu gi-
bi, kararlan uygulayan pa-
sif "görsel eleman" mı?)
- Acil olarak yüksek ka-
liteli tasanma ihtiyacımız
var; Türkiye bu işi yapacak
insanları yetiştirebilecek
mi? Tasanmcı ekonomist
mi, yoksa fason üretici mi?
Seminere katılmak iste-
yenlere TÜYAP Fuar ve
Kongre Merkezi'ne ücret-
siz gidiş-dönüş ulaşım ola-
naklan sağlandı.
(11 Kasım Çarşamba
10.30 TÜYAP Tepebaşı sa-
at 12.00, Mimar Sinan Üni-
versitesi bahçesi, Fındıklı.)
Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan,'AşkMemuru' adlı oyunla sahnelere döndü
'Uçyıl sonrayeniden doğuş'
, N1IRDAN CİHANŞÜMUL
Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan, üç
yıl aradan sonra yine tiyatro izleyi-
cisinin karşısına çıkıyor. Efe Sana-
tevi'nde bundan ] 6 yıl önce sahne-
lenen Aşk Memuru adlı oyunu tek-
rar izleyicilerin beğenisine sunu-
yorlar. Enghı Gürmen'in yönertiği
oyunda Gönül Ülkü-Gazanfer Öz-
can. Gül Gülgun, Engin Gürmen,
Eda Özel, Bema Terzierol,Bora SK-
ri, Savaş Akova, Şensel Lykal, Ha-
mit Has \ e Onur Ozbekrem rol alı-
yor. Oyunun dekor tasanmı Nilgün
Gürkan'a ait.
Gazanfer Özcan kendi adrna, 3 yıl
önce tiyatroyu bıraktiğında geri dön-
meyi düşünrnedigini söylüyor: *3yd
içmdefilm çekimleri devam ettL Ti-
yatroya geri döneceğimizi tahmin
etmiyordum ve tamanıtn btrakmak
niyetinde> dim. Gönül ise ilk gün-
den iribaren tiyatroya ara vermeyi
hiç istemhordu. Sonunda hcr za-
manki gibi hanımlann dediği oldu.
İtiraf ctnıelİN im ki her şey tahmin-
lerimin dışında geüştL"
Tiyatroyu tedavisı mümkün ol-
mayan bir hastalık gibı nıtelıyor Ga-
zanfer Özcan: "Butiyatrmugörün-
ce çok sevindim, çünkü bö\le şirin
yerİerde pekotamadık Ashna bakar-
sanıztiyatroyu bırakmak pek müm-
kün ohnuvorT
Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan
tiyatrodan ayn kaldıklan süre için-
de televizyon aracılığıyla izleyici-
lerin karşısına çıktı.
'Aşk Memuru' adlı oyun bundan
16 yıl önce değişik bir kadro tara-
fından sahnelendi. Oyunda, kocası
tarafından aldatıldığını sanan bir
kadının kocasını kıskandırmak ama-
cıyla yaptıklan konu ediliyor. Ga-
zanfer Özcan oyunun bir aile gül-
dürüsü olduğuna dikkat çekiyor:
"Küfür etmiyoruz. kötü laf söyle-
(Fotoğraf: UĞUR DEMİR)
miyoruz, politika da yapmıyoruz.
Tı\atronungöre>itekyonlüdeğ3,çok
yönlü olmak. Madem ki her inam-
şın karşısına çıkrvoruz, her inanca
saygımız bmük. Ayrunsız herkese
mesaj vermeye çahşıyoruz. Güldü-
rüde mesaj azdır desekr de ben bu-
nun karşmnda>ını. En küçük, en
basit güldürüde btle almasını bilen
için bü>ük büjük mesajlar vardır."
Oyunun büyük yükünü üstlenen
heyecanlı, hayalperest ve aile bağ-
lan kuvvetli bir kadını canlandıran
Gönül Ülkü rolünü şöyle anlatıyor:
"En ufak bir şeyden bile şüpheye
düşen,obnuş gibi kafasmda canlan-
dıran ve bu >üzden bunu haüerme-
ye çalışan bir kadın."
Gazanfer Özcan ise oyunda an-
latılanlann günlük yaşamda her za-
man karşımıza çıkabilecek olaylar
olduğunu söylüyor.
Efe Sanatevi'yle beş yılhk bir
sözleşme imzalayan Gönül Ülkü-
Gazanfer Özcan Tiyatrosu'nun yö-
netıciliğini Gazanfer Ündüz üstle-
niyor. Fulya Ündüz ise bu oyunda
tüm bayan oyunculann dublorü.
"Seyirci anketi yapacağg'
Bu sezonu özlem sezonu olarak
tanımlayan Gazanfer Özcan, tiyat-
rodan bu kez ölene dek aynlmaya-
caklannı ve bu dönemin yeniden
doğuş olduğunu söylüyor: "Geç-
miştebeğeniktiğini tahmin ettigimiz
bir oyunla başladık. tlerde beUd se-
yirchle bir anket yapacağız. Geç-
mişte sahnelendiğimiz ve beğenildi-
ğini tahmin ettiğimiz munlann lis-
tesini hazıriav arak seyircinin istedi-
ği oyunu sahneleyecegiz."'
Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan ge-
çen sezon eski sahnelerinde tiyatro-
ya dönmek istemişler. Ancak Şiş-
li'deki eski tiyatronun yeni sahibi
Nedim Saban'ın önceden anlaşma-
lanna rağmen kendilerine hiçbir ha-
JL* ngin -
Gürmen'in
yönettiği 'Aşk
Memuru'adlı
vodvil, Efe
Sanatevi'nde
sahneleniyor.
Üç yıl sonra
tiyatroya dönen
Gönül Ülkü-
Gazanfer
Özcan, bu
dönemi yeniden
doğuş ve özlem
sezonu olarak
nitelendiriyorlar.
ber göndermemesi çok kırmış Ga-
zanfer Özcan'ı. Bu yüzden de sah-
nelere ancak bir sezon sonra geri
dönebilmişler.
Oyunu kendi imkânlanyla sah-
neleyen Gönül Ülkü ve Gazanfer
Özcan, sponsor bulmada pek de ba-
şanlı olmadıklannı söylüyorlar:
"Kendi çapımızda biriki gjrişimimiz
oldu. Sponsor bulduğumuzda bize
tanıüm ve diğer konularda oidukça
yararlı olacak. Şu anda yalnızca bi-
rikmiş bir iyi nıyeümiz var. 18 yaşı-
mızdan bu yana birlikte mücadele
ediyoruz. Üç ay ne tivatroda ne de
telev izvonda çalışmazsak çok kötü
durumda kalabiüriz. Tivatroda bir
birikim yapmak mümkün degiL "
Oyunu yöneten ve oynayan En-
gin GürmeH ise, "Bu oyun, Türk
seyircisinin özledigi bir tür. Vodvfl,
usta eiier tarafindan yapddığuıda
çokiyi Gönül Ülküve Gazanfer Öz-
can bu işin ustası" diyor.
FUARDA YENİ YAYINLAR... FUARDA YENİ YAYINLAR... FUARDA YENİ YAYINLAR... FUARDA YENİ YAYINLAR.
îtrlndberg ve Sclascla'nın
jünlUlcleri
A U G U S T E
STRINDBERG
G I Z I . I G 0 N l . U K -
Auguste Strindberg'in
1900-1908 yıllan arasın-
la düzenli olarak tuttuğu
;ünlüğü 'Gizli Günlük'
>el Yayıncılık tarafından
'ayımlandı. Bir anlamda
lışavurumunu sadece bu
(•azılar aracılığıyla yapan
»trindberg'in düşündük-
en, yaşadıklan, hissettik-
eri, kannaşık, ağır buna-
ımlarla dolu iç dünyası hakkında bir kaynak olan
citap, yazann son eşı Harriet Bosse ile olan ilişki-
»ini de içeriyor.
Leonardo Sciascia ise on yıl boyunca defter say-
alanna. hatta küçük kâğıt parçalanna kaydettiği ken-
iisi, Italya ve dışında gelişen olaylan, Sicilya ve ken-
li eserleri hakkındaki her tür notu 'Siyah Üstü Si-
rsdTta toplamış. Sciascia, çok Italyanvari, hatta çok
îicılyalı olarak nitelendirdıği kitabı için şunlan söy-
üvor: "Başlangıçta kendime Jules Renard'ın Gün-
iik'ünü örnek aldım, ancak yazdıklanmı tekrar
okurken daha çok Elio Vittorini'nin Halkin Günlü-
ğü'ne vaklaşrjğımı fark ettim. Sainte-Beuve'e biraz
sataşma; nadiren dedikodu; fazlaca itiraf; okuma ve
tekrar okumalara sayısız göndermeler; önemli şah-
siyetlere ait ne bir tek portre, ne bir yazL."
'Ya$ayan Türk şilrl1
CD-ROM da
Metropol Mültimed-
ya'nm şiiri bilgisayar ile
buluşturduğu çalışması, gü-
nümüzün 23 Türk şairi, ses,
söz ve görüntüleriyle bir
arada belgelenen 53 şiiri
iki CD-ROM da toplanmış.
Kımi kayıtlarda şiirle bir-
likte müzigin de yer aldığı
çalışmada, Gülten Akjn,
Sunay Akın. Erdal Alova,
Melih Cevdet Anday, Ece
Ayhan, Ataol Behramoğiu, İlhan Berk, Egemen
Berköz. Salah BirseL Eray Canberk, Ali Cengizkan,
Cevat Çapan. Arif Damar, Refik Durbaş, Turgay
Fişekçi, Özdemir İnce, Küçük İskender, Cahit Kü-
lebi,Ahmet Oktay,Adnan Özer, Güven Turan, Hil-
mi Yavuz ve Can Yücel şiirlerinin yanında söyle-
şilerle yer alıyorlar.
Denlz Kavukçuoğlu'ndan
Penlz Blttl'
Deniz Kavukçuoğlu, Can
Yayınlan'ndan yayımlanan
'Deniz Bitti' isimli deneme
kitabındaki yazılan, "Ya-
şamı olduğu kadar, güzel
bir yaşam için kavgayı da se-
ven bir insanın içten dırygu-
lan" olarak tanımlıyor. Tür-
kiye'den uzun yıllar uzak-
ta yaşamak zorunda kalan,
özlemini içınde taşıyarak.
başka ülkeleri, başka insanlan tanımaya çalışan
Kavukçuoğlu'nun yazılan için Erdal Öz şunlan yaz-
mış: "... Yaşamdan seçilmiş kesitler bunlar. \1üt-
biş bir gözlem gücü, müthiş bir aynnn birikimi, çok
güzel bir anlatım. Çektiği onca sıkıntıv a, acıya kar-
şın, müthiş bir keyif adamı. Yaşanmış bir anı kınn-
tısından. u/aklarda kalmış bir insandan yola çıka-
rak yazılan bu yazılar, özünde psikolojik derinlik-
<
DF.MZ
BtTTl
ler taşıyan, kendince hoş bir kurgusu olan, edebi-
yatın 'öykü' türüne oidukça yaklaşmış. öykü ola-
madan birer 'deneme' olarak kalmış vazılar"
Pablo Neruda'dan 'Yasadığımı
İtiraf Edlyorum'
Neruda. 1974'teyazdığı 'Ya-
şadığımı ttiraf Ediyorum'la za-
manmın mücadeleci bir tanı-
ğı olduğunu ortaya koyuyor.
Milliyet Yayınlan & AD Kitap-
çılık'tan Ahmet Arpad'm çe-
virisiyle çıkan kitap. hem Ne-
ruda'nın ünlü şiirlerinin yara-
tılış sürecini, yaşamırun önem-
li dönemlerini, şair dostlannı
(Lorca,Alberti, Hernandez, Ehı-
ard, Aragon). Salvador Allende'yi ve trajik ölü-
münü, Neruda'nın anılarındakı izleriyle okuma
fırsatı veriyor, hem de gemi heykellerinin, kuş-
lann. böceklenn, madencilerin balta girmemiş
ormanlardaki tehlikeli yolculuklannın, şişe
gemilerinin, Uzakdoğu'nun gizemli maskelerinin
öyküsünü...
BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
YÖK Başkanı Namında
Biri Tatara litiri
"ötekiler gibi davranırsak,
ötekilere benzeriz."
Hafız
Haksclığın en dayanılmazı sahtenin haklılığa dönüş-
türülmek istenmesi değil mi?
Nereden bakarsak bakalım, önce yurt yönetimin-
de rastladığımız korsanlıklann gitgide geleceğimizden
sorumlu kurumlan kuşatmış durumda olduğunu algı-
lamakta güçlük çekmiyoruz.
Milletvekilinin düzeyine bak, pariamento çoğunlu-
ğunun niteliğini gör.
YÖK'ün marifetlerine boyun eğen öğretim üyeleri-
ne bak, üniversite kafasının düşürüldüğü yüzeyselli-
ğigör.
Bereket versın, 12 Eylül zorbalığının kötü mirasla-
nndan YÖK'ün gerçeği aldatmacaya çevııme oyun-
lanna karşın, bilim adamlan var susmayan, susturu-
lamayan. Öğretim Üyeleri Sendıkası Başkanı Prof. Dr.
Izzettin Önder'in gazetemizde çıkan şikâyetname-
sinden aldığım iki üç satın okuyalım:
"YÖK, icraatlanyla üniversitelen sulandırarak aka-
demik yaşamla ilgili olmayan kişilere akademik un-
vanlar vermiş, idari baskılaria üniversiteleri, serma-
yenın oluşturduğu sistemi meşrulaştıran kunımlar
haline getirmiştir."
Bilimsel bilgıyi gözattında tutma uzmanlannın YÖK'te-
ki son oyunlannı bızım Deniz Kavukçuoğlu şöyle
anlatıyordu geçen pazar günku yazısında:
"Onur Bilge Kula, 'Bir bilim adamı nasıl olmalı'
sorusunu yaşamıyla yanıtlamış, çevrestnde sevılen,
sayılan ömek bir insandı. 19 Ekım 1998 günü yapı-
lan rektörlük seçimlerinde adaylığını koydu. 176 öğ-
retim üyesinden 81 'inin oyunu almıştı. Seçımyanşı-
na katılanadaylardan Prof. UğurOral'a 47, Prof. 1b-
rahim Gümüşsuyu'na 28, Prof. Vural Ülkü'ye 73,
diğer dört adaya da ancak 1 'er oy verilmişti. Bu se-
çim sonuçlanna göre Mersin Üniversitesi'nın yeni
rektörü belli olmuştu: Prof. Dr. Onur Bılge Kula.
Ama böyle olmadı! Rektörlüğe Prof. Uğur Oral
atandı. OnurBilge Kula'nın adı, YÖKtarafından Cum-
hurbaşkanı Süleyman Demirel'e sunulan üç kişilik
listeye bile sokulmamıştı."
Sahtenin haklılığa dönüştürülme çabasına yeni bir
örnek bu olay bence.
Kahramanı YÖK başkanı kuşkusuz.
Prof. Dr. Onur Bilge Kula'ya oy veren 81 öğretim
üyesinin seçme iradesini yok sayma hakkını nereden
buluyor bu başkan. Birinci sorun bu.
Ikincisi, oyiannın hiçe sayılması karşısında -benim
bildiğim- davranış göstermeyen 81 öğretim üyesinin
suskunluğu.
Adnan Adıvar'dan öğrendiğim bir olayı bir kez da-
ha yinelemekten alamıyorum kendimi.
"Matematik bilgini Sinan Paşa, 881 yılında, padi-
şahın gazabına uğrayarak hapse atılmışsa da, zama-
nın dalkavuk olmayan ulemasının bu harekete şiddet-
le isyan ederek, Sinan Paşa hapısten çıkanlmazsa,
kendi eserlehni yaktıktan sonra memleketi terk ede-
ceklerini Fatih'e bildirmeleri üzerine, paşa hapisha-
neden çıkanlmış, fakat ulemanın hiddeti yatışınca
SivrihTsar'a kadılıkvemüderrislikle göndenTrr)iş ve \z-
nik'e vardığında arkadan yetişen bir hekimin, paşa-
nın şüpheci düşüncelerini bahane ederek, kendisini
deli gibi nezaret altına almaya kalkışmasına rağmen,
yine ulemanın müracaatıyla bu beiadan da kurtula-
rak, Sivrihisar'a varmıştır." (Osmanlı Türklerinde llim,
3. Bas. 1970, s.42)
Adnan Adıvar'ın tarih anlayışındaki nesnellige baş-
vurmakla ne demek istediğim açık. Benzetmek gibi
olmasın Fatih yerine giz perdesı arkasındaki devietli-
lerin hışmına uğramıştır Prof. Kula.
Yalnızca şairce duyarlıktan kaynaklanmıyor içimi
"karanlık biryağmur" gibi saran hüzün.
Nereye götürmek istiyorlar bu ülkeyı. Ne haklan
var, yıllar yılı bilimsel bilginin aydınlığına ulaşmak için
dirsek çürüten 81 bilim adamının seçme özgürlüğü-
ne taş koymaya.
Prof. Kula "Demokratikleşme Süreci ve Eleştırel
Kültür Bilinci" adlı yaprtında "Demokratıkleşme sü-
reci ve eleştirel kültürbilinci birbirini gerektiren ve ta-
mamlayan iki öğedir" diyordu.
Kültür bilincinden yoksun okumuşlann üniversite-
leri alabildiğine sardığı bir dönemde, demokratikleş-
me savaşımından yüzümüzün akıyla nasıl çıkacağız!
Mustafa Kemal'imizin "Hayatta en hakiki mürşit
ilimdir" ilkesini elimizin tersiyte iterek mi!
Prof. Dr. Onur Bilge Kula gibi bilim adamlanmızı "gard-
rop Atatürkçülüğü"ne yedirerek mi!
Yanıtı, Hafız'ın başlığa aldığım dizesi veriyor...
"ötekiler gibi davranırsak,
ötekilere benzeriz."
Tarih vakfı'nın panelleri
'Geçmişten Gelen v
Sesler: Sözlü Tarih'
KüraırServia-Türldye
Ekonomik ve Toplumsal
TarihVakfl, 17. TÜYAP Is-
tanbul Kitap Fuan kapsa-
mında düzenlenen etkin-
liklere iki panelle katılıyor.
Bunlardan Uki 9 Kasım Pa-
zartesi günü TÜYAP B Sa-
lonu'nda gerçekleşecek
'Geçmişten Gelen Sesler:
SözlüTarih' başhklı panel.
Tarih Vakfı bu paneli; II.
E>ünya Savaşı'ndan bu ya-
na giderek gelişen ve son
yıllarda ülkemizde de etki-
sini hissettinneye başlayan,
tarihi -deyim yerindeyse-
tozlu arşivlerden açık hava-
ya çıkarmaya davet eden
yeni bir akıinın, 'sözJü ta-
rih'in, Türkiye'deki tarih
bilinci ve eğitiminin içeri-
sinde kökleşmesine katkı-
da bulunmakamacıyla dü-
zenliyor. Türkiye'deki ön-
de gelen isimleri Serhan
Ada, Aj^egül Ba> kan. Es-
ra Danacıoglu. Leyla Ney-
a ve ArzuOztürkmen, ken-
di çahşmalannı masaya ya-
tırarak geniş bir okur kitle-
sinın henüz tanımadığı bu
alan hakkında bilgi vere-
cekler; diğer yandan da söz-
1ü tarihin sadece tarihi zen-
ginleşürici bir yöntem mi,
yoksa tarihin ne olduğunu
da sorgulayan ayn bir bil-
gi alanı mı olduğunu tartı-
şacaklar.
Vakfin düzenlediği ikin-
ci panelin başlığı ise 'Tarih
Bilinci ve Gençlik.' İlhan
Tekefi'nin, 1930'lannTürk
Tarihi Tezı'nden. 1940'lar
ve 50'lerin hümanist akı-
mına. 1980 sonrasının
Türk-tslam Sentezciliği'ne
kadartarih eğitiminin için-
den geçtiği süreçlerin, he-
defkitleolanöğrencilerve
söylemin dogrudan taşıyı-
cısı olan öğretmenlere na-
sıl yansıdığmı ortaya çıkar-
mak amacıyla kaleme aldı-
grTarih Bilinci ve Gençlik
adlı kitap. Tarih Vakfı Yurt
Yayınlan tarafindan yayım-
lanıyor. Yine aynı bağlam-
da düzenlenecekpanele ko-
nuşmacı olarak katılan Te-
keli, 1991-1996 yıllan ara-
sında Türkiye dahil 27 ül-
kede 32.000 öğrenciye uy-
gulanan 'Avrupa Gençlik
ve Tarih Araştırması'nın
sonuçlannı Halil Berktay
veElienneCopeaıa ılebır-
likte değerlendirecek. Panel,
11 Kasım Çarşamba günü
TÜYAP B Salonu'nda sa-
at 16.00'da gerçekleşecek.