16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ASBM1998PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 7. Istanbul Kitap Fuarı'nın ilk gününde 'Edebiyatta Cumhuriyet Felsefesine Bakış' tartışıldı Halkm cliliiMİe cevherler gizlf<üftürSenisi-17. Istanbul Kitap Fu- 'mn ilk gün panellerinden biri Ya- .ın Edebiyat Dergisi 'nin düzenledi- Cengiz Bektaş. Oktay Akbal, Tah- Yücel ve Yüksel Pazarkaya'nın ka- iıgı *• Edebiyatta Cumhuriyet Fefae- ine Bakış' başlığında gerçekleştiril- Pane 1i yöneten Doğan Hızlan, cum- riyet felsefesinin edebiyata yansıyı- ıi eski edebiyatta Türk kavrammın naması, ancak cumhuriyetle birlik- edebiyata Türk kavramının girişiy- açıkladı. •'Cnmhuriyetle doğan bir kuşak ola- k biz gözûmüzü büyük bir coşku, ıit ve güvenle açök" diyerek söze şlayan Oktay Akbal, 1940'larda ilk zılannı yayımlamaya başladığında atürk'ün "Cumhuriyetin tenieli kül- rdür" sözlerini temel aldıklannı be- tti. Halkevleri. Türk Dil Kurumu ve rih Kurumu'nun cumhuriyet döne- nde kurulmasına dikkat çeken Ak- I, bütûn bunlarm amacının yurttaş ye- tirmek olduğunu vurguladı: "Os- anlı donemindeyurttaş kavramı yok- , çünkü halk padişahın tebasıydı. irkolma bilincini btzler Mustafa Ke- al'le kav radık. Ben de o günlerin genç r insanı olarak buna inanarak bu- ınlere geldim. Bugiin birtakmı ümit- dik ve şaşkınbk içindeysem nereden reye geldJğünizin muhasebesini yap- £unda gördüğüm manzaranm acı o\- asıdır." umhuriyetin temeli ültürdür Cumhuriyetin ilk dönem edebiyatçı- nnın cumhuriyete sahip çıktjklan- n altını çizen Hızlan, sanatçılann ımhuriyeti üstlenerek büyûmesinin mellerini attıklannı da belirtti. Ok- y Akbal'ın "Cumhuriyet dışlandığı ida cumhuriyetin felsefesini anlamak 1 anlatmak miimkün degU" sözlerı- Ranelde "Cumhuriyetle doğan bir kuşak olarak biz gözûmüzü büyük bir coşku, ümit ve güvenle açtık" diyerek söze başlayan Oktay Akbal, 1940'larda ilk yazılannı yayımlamaya başladıgında Atatürk'ün "Cumhuriyetin temeli kültürdür" sözlerini temel aldıklannı belirtti. Cumhuriyetin ilk dönem edebiyatçılannın cumhuriyete sahip çıktıklannın altını çizen Doğan Hızlan ise sanatçılann cumhuriyeti üstlenerek büyûmesinin temellerini attıklannı da belirtti. ne dikkat çeken Doğan Hızlan. bir ül- keyi anlamak için o ülkenin edebiyat- çılanna bakmak gerektiğini de sözle- rine ekledi. Panelde cumhuriyetin dil üzerinde et- kileri üzerine yoğunlaşan Tahsin Yü- cel, cumhuriyet felsefesinin genel ola- rak edebiyata, özel olarak ise yapıtlar üzerindeki etkilerine değindi. tnsanın dünyayı kendi dili aracılığıyla tanıdı- ğını savunan Tahsin Yücel, dilin ne denli önemli olduğunun tarihin tûm evrelerinde görüldüğünü belirtti."Cum- huriyet doneminde düzenli bir şekilde halkin kiiitür dili olarak kendi dilini kullanması yönünde büyük bir çaba başlabkü. Cumhuriy etin başlangıcında yayımlanan yasalarda ve edebivat me- tinlerinde Türkçe sözcük oranı yüzde yirnulerleyüzdeotudar arasınday du Do- layısıv la halk o zamanki egHim duru- munda kendi dittne ulaşamıyordu. Gün- defik dilibir yana bırakırsak topium ken- di dilinden ıızak tutuünuştur. Üst dü- zeylerde kültüre ulaşmak istediğinde karşısına yapay bir dil çıkarümıştır. Cumhuriyetin ilk ve temel rurumlann- dan biri bu engeli halkin önünden kal- dırmak-olmuştur. Halkin kültüre, bili- me erişmesi ve bunu ileri düzeylerde baş- kasına anlatmasını sağlamak olanağı Türk dil dev rinıi aracılığıyla verilmiş- tir." Yapıtlannda an bir dil kullanmasını Anadolu kökenli olmasına bağlayan Tahsin Yücel. Anadolu dilin güzelligi- nin aynmına varmanın önemine de de- ğindi. "Bu özellik benim kuşağımda daha başka birçok arkadaşımın da özeJ- tiği oklu. Bizden bir önceki kuşaktan olan Oktay AkbaTuı öykü ve yazüannda bu özelliği görürüz.'' Hâlâ dil konulannı savunmak için ya- zılar yazılması gerektiğini belirten Yü- cel, 1950'lerde dilin üzerindeki baskı- lardan beslendiğini de vurguladı. Ye- ni kavramlann türetilerek dilin, bütün baskılara karşı kendi yapısını buldugu- nu ve Türkçe'nin yenılenmesi, geliş- mesinin neredeyse Türk dilinin iç ya- sası gibi işlendiğini de ifade eden Yü- cel, son olarak halkin dilinde büyük cev- herler gizli olduğunu söyledi. Bir çağdaşlaşma tasanmı "Cumhuriyet bir çağdaşlaşma tasa- nnudır" diyen Cengiz Bektaş, akılcı- lık, araştırmaya inanç, yalınlık, dürüst- lük, açıklık, anlaşılır olmak ilkelerine dayanan modernist düşünceyle cumhu- riyet ilkeleri arasında paralellik kura- rak düşüncenin dille koşut olduğunu di- le getirdi. " Cumhuriyetlebirlikte kulluktan va- tandaşhğa geçilirken yazar da birey ola- rak önplanaçıkö"dıyen Bektaş. cum- huriyetin yazannın 'uyuşma' yazan olınadığına değindi. Yüksel Pazarkaya, cumhuriyetin ila- nının bu yüzyılın en önemli devnmle- rinden biri olduğunu belirterek cum- huriyetle birlikte aydmlanma süreci- nin de başlatıldığını vurguladı. Batı 'da aydmlanma sürecinin 18. yüzyılda baş- ladığını, ancak Almanya'da iki yüz yıl sonra Nazılerin iktidara gelmesini ör- nek vererek Türkiye'de olumsuz tat>- lolar çizilmemesi gerektiğinin altını çizdi. Cumhuriyeti ilkanlayanlann sa- natçılar olduğunu söyleyen Pazarka- ya. Türk edebiyatçılannın artık yurt- dışında tanındığına da dikkat çekti. ÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi Fasanm e artışılacak »itimi Grafıst ve TÜYAP'm, ta- ınm ve sanayi meslek ku- ıluşlan ve üniversitelerle birliği yaparak gerçekleş- rdiği Istanbul Uluslarara- Tasanm Buluşmalan II- >E "98 kapsamında düzen- :nen Tasanm Eğitimi Se- üneri 11 Kasım Çarşam- a günü saat 14.00'te, TÜ- r AP Fuar ve Kongre Mer- ezi'ndetoplanıyor. Semi- ere konuşmacı olarak Jluslararası Grafık Tasa- ım Dernekleri Konseyi Saşkanı Guy-A Schocka- rt ve İç Mimarlar Ulusla- ırası Federasyonu Başka- ı Marianne Frandsen'in anı sıra Sabancı Üniversi- ;si'nden Doç. Erdağ Ak- d, Mimar Sinan Üniversi- îsı'nden Sadık Karamus- afa, Kent Institute of Art nd Design'dan (tngiltere) revfikBalaoğlukatılıyorlar. Bir açık tartışma toplan- ısı biçiminde düzenlenen eminere katılan izleyiciler öz alıp, tasanm eğitimi ko- lusundaki düşüncelerini di- e getirebilecekler. Semi- ıerde Mimar Sinan, Mar- nara, Hacettepe, Anadolu 'e Yeditepe üniversitelerin- len katılan öğretim üyesi e öğrenciler, grafîk, iç mi- narlık, endüstriyel tasanm, nulti medya tasanmı gibı lisiplinlerin eğitimindeki orunlan tartışacaklar. Tartışmalarda şu sorula- a cevap aranacak: - Tasanm öğrencisi; na- ,ıl seçmeli, nasıl eğitmeli? - Tasanm eğitimcisi; na- sıl yetiştirilmeli? Profesyo- nel mi. akademisyen mi?.. - Tasanm eğitimi; 21. yüzyıla hazır mı? - Tasanm ve güzel sanat- lar eğitimi; elmalarla ar- mutları nasıl birbirinden ayırmalı? - Paralı eğitim; mucize mi bekliyoruz? - YÖK; bütün ülkede tek bir kurum ve tek bir yasay- la din adamı, müzisyen, hu- kukçu, beden eğitimi oğ- retmeni, doktor ve tasanm- cılann eğitiminin yürütül- mesi mümkün olabilir mi? - Tasanm eğitimi ve sa- nayi; kimin için nasıl eğiti- yoruz. neler bekliyoruz? - Tasanm kullanan sek- törler; eğitime yeterli des- teği veriyor muyuz? - 21. yüzyılın tasanmcı- sı; düşünen, yaratan, yöne- ten ve karar veren mi? (Yok- sa bugüne kadar olduğu gi- bi, kararlan uygulayan pa- sif "görsel eleman" mı?) - Acil olarak yüksek ka- liteli tasanma ihtiyacımız var; Türkiye bu işi yapacak insanları yetiştirebilecek mi? Tasanmcı ekonomist mi, yoksa fason üretici mi? Seminere katılmak iste- yenlere TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi'ne ücret- siz gidiş-dönüş ulaşım ola- naklan sağlandı. (11 Kasım Çarşamba 10.30 TÜYAP Tepebaşı sa- at 12.00, Mimar Sinan Üni- versitesi bahçesi, Fındıklı.) Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan,'AşkMemuru' adlı oyunla sahnelere döndü 'Uçyıl sonrayeniden doğuş' , N1IRDAN CİHANŞÜMUL Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan, üç yıl aradan sonra yine tiyatro izleyi- cisinin karşısına çıkıyor. Efe Sana- tevi'nde bundan ] 6 yıl önce sahne- lenen Aşk Memuru adlı oyunu tek- rar izleyicilerin beğenisine sunu- yorlar. Enghı Gürmen'in yönertiği oyunda Gönül Ülkü-Gazanfer Öz- can. Gül Gülgun, Engin Gürmen, Eda Özel, Bema Terzierol,Bora SK- ri, Savaş Akova, Şensel Lykal, Ha- mit Has \ e Onur Ozbekrem rol alı- yor. Oyunun dekor tasanmı Nilgün Gürkan'a ait. Gazanfer Özcan kendi adrna, 3 yıl önce tiyatroyu bıraktiğında geri dön- meyi düşünrnedigini söylüyor: *3yd içmdefilm çekimleri devam ettL Ti- yatroya geri döneceğimizi tahmin etmiyordum ve tamanıtn btrakmak niyetinde> dim. Gönül ise ilk gün- den iribaren tiyatroya ara vermeyi hiç istemhordu. Sonunda hcr za- manki gibi hanımlann dediği oldu. İtiraf ctnıelİN im ki her şey tahmin- lerimin dışında geüştL" Tiyatroyu tedavisı mümkün ol- mayan bir hastalık gibı nıtelıyor Ga- zanfer Özcan: "Butiyatrmugörün- ce çok sevindim, çünkü bö\le şirin yerİerde pekotamadık Ashna bakar- sanıztiyatroyu bırakmak pek müm- kün ohnuvorT Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan tiyatrodan ayn kaldıklan süre için- de televizyon aracılığıyla izleyici- lerin karşısına çıktı. 'Aşk Memuru' adlı oyun bundan 16 yıl önce değişik bir kadro tara- fından sahnelendi. Oyunda, kocası tarafından aldatıldığını sanan bir kadının kocasını kıskandırmak ama- cıyla yaptıklan konu ediliyor. Ga- zanfer Özcan oyunun bir aile gül- dürüsü olduğuna dikkat çekiyor: "Küfür etmiyoruz. kötü laf söyle- (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) miyoruz, politika da yapmıyoruz. Tı\atronungöre>itekyonlüdeğ3,çok yönlü olmak. Madem ki her inam- şın karşısına çıkrvoruz, her inanca saygımız bmük. Ayrunsız herkese mesaj vermeye çahşıyoruz. Güldü- rüde mesaj azdır desekr de ben bu- nun karşmnda>ını. En küçük, en basit güldürüde btle almasını bilen için bü>ük büjük mesajlar vardır." Oyunun büyük yükünü üstlenen heyecanlı, hayalperest ve aile bağ- lan kuvvetli bir kadını canlandıran Gönül Ülkü rolünü şöyle anlatıyor: "En ufak bir şeyden bile şüpheye düşen,obnuş gibi kafasmda canlan- dıran ve bu >üzden bunu haüerme- ye çalışan bir kadın." Gazanfer Özcan ise oyunda an- latılanlann günlük yaşamda her za- man karşımıza çıkabilecek olaylar olduğunu söylüyor. Efe Sanatevi'yle beş yılhk bir sözleşme imzalayan Gönül Ülkü- Gazanfer Özcan Tiyatrosu'nun yö- netıciliğini Gazanfer Ündüz üstle- niyor. Fulya Ündüz ise bu oyunda tüm bayan oyunculann dublorü. "Seyirci anketi yapacağg' Bu sezonu özlem sezonu olarak tanımlayan Gazanfer Özcan, tiyat- rodan bu kez ölene dek aynlmaya- caklannı ve bu dönemin yeniden doğuş olduğunu söylüyor: "Geç- miştebeğeniktiğini tahmin ettigimiz bir oyunla başladık. tlerde beUd se- yirchle bir anket yapacağız. Geç- mişte sahnelendiğimiz ve beğenildi- ğini tahmin ettiğimiz munlann lis- tesini hazıriav arak seyircinin istedi- ği oyunu sahneleyecegiz."' Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan ge- çen sezon eski sahnelerinde tiyatro- ya dönmek istemişler. Ancak Şiş- li'deki eski tiyatronun yeni sahibi Nedim Saban'ın önceden anlaşma- lanna rağmen kendilerine hiçbir ha- JL* ngin - Gürmen'in yönettiği 'Aşk Memuru'adlı vodvil, Efe Sanatevi'nde sahneleniyor. Üç yıl sonra tiyatroya dönen Gönül Ülkü- Gazanfer Özcan, bu dönemi yeniden doğuş ve özlem sezonu olarak nitelendiriyorlar. ber göndermemesi çok kırmış Ga- zanfer Özcan'ı. Bu yüzden de sah- nelere ancak bir sezon sonra geri dönebilmişler. Oyunu kendi imkânlanyla sah- neleyen Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan, sponsor bulmada pek de ba- şanlı olmadıklannı söylüyorlar: "Kendi çapımızda biriki gjrişimimiz oldu. Sponsor bulduğumuzda bize tanıüm ve diğer konularda oidukça yararlı olacak. Şu anda yalnızca bi- rikmiş bir iyi nıyeümiz var. 18 yaşı- mızdan bu yana birlikte mücadele ediyoruz. Üç ay ne tivatroda ne de telev izvonda çalışmazsak çok kötü durumda kalabiüriz. Tivatroda bir birikim yapmak mümkün degiL " Oyunu yöneten ve oynayan En- gin GürmeH ise, "Bu oyun, Türk seyircisinin özledigi bir tür. Vodvfl, usta eiier tarafindan yapddığuıda çokiyi Gönül Ülküve Gazanfer Öz- can bu işin ustası" diyor. FUARDA YENİ YAYINLAR... FUARDA YENİ YAYINLAR... FUARDA YENİ YAYINLAR... FUARDA YENİ YAYINLAR. îtrlndberg ve Sclascla'nın jünlUlcleri A U G U S T E STRINDBERG G I Z I . I G 0 N l . U K - Auguste Strindberg'in 1900-1908 yıllan arasın- la düzenli olarak tuttuğu ;ünlüğü 'Gizli Günlük' >el Yayıncılık tarafından 'ayımlandı. Bir anlamda lışavurumunu sadece bu (•azılar aracılığıyla yapan »trindberg'in düşündük- en, yaşadıklan, hissettik- eri, kannaşık, ağır buna- ımlarla dolu iç dünyası hakkında bir kaynak olan citap, yazann son eşı Harriet Bosse ile olan ilişki- »ini de içeriyor. Leonardo Sciascia ise on yıl boyunca defter say- alanna. hatta küçük kâğıt parçalanna kaydettiği ken- iisi, Italya ve dışında gelişen olaylan, Sicilya ve ken- li eserleri hakkındaki her tür notu 'Siyah Üstü Si- rsdTta toplamış. Sciascia, çok Italyanvari, hatta çok îicılyalı olarak nitelendirdıği kitabı için şunlan söy- üvor: "Başlangıçta kendime Jules Renard'ın Gün- iik'ünü örnek aldım, ancak yazdıklanmı tekrar okurken daha çok Elio Vittorini'nin Halkin Günlü- ğü'ne vaklaşrjğımı fark ettim. Sainte-Beuve'e biraz sataşma; nadiren dedikodu; fazlaca itiraf; okuma ve tekrar okumalara sayısız göndermeler; önemli şah- siyetlere ait ne bir tek portre, ne bir yazL." 'Ya$ayan Türk şilrl1 CD-ROM da Metropol Mültimed- ya'nm şiiri bilgisayar ile buluşturduğu çalışması, gü- nümüzün 23 Türk şairi, ses, söz ve görüntüleriyle bir arada belgelenen 53 şiiri iki CD-ROM da toplanmış. Kımi kayıtlarda şiirle bir- likte müzigin de yer aldığı çalışmada, Gülten Akjn, Sunay Akın. Erdal Alova, Melih Cevdet Anday, Ece Ayhan, Ataol Behramoğiu, İlhan Berk, Egemen Berköz. Salah BirseL Eray Canberk, Ali Cengizkan, Cevat Çapan. Arif Damar, Refik Durbaş, Turgay Fişekçi, Özdemir İnce, Küçük İskender, Cahit Kü- lebi,Ahmet Oktay,Adnan Özer, Güven Turan, Hil- mi Yavuz ve Can Yücel şiirlerinin yanında söyle- şilerle yer alıyorlar. Denlz Kavukçuoğlu'ndan Penlz Blttl' Deniz Kavukçuoğlu, Can Yayınlan'ndan yayımlanan 'Deniz Bitti' isimli deneme kitabındaki yazılan, "Ya- şamı olduğu kadar, güzel bir yaşam için kavgayı da se- ven bir insanın içten dırygu- lan" olarak tanımlıyor. Tür- kiye'den uzun yıllar uzak- ta yaşamak zorunda kalan, özlemini içınde taşıyarak. başka ülkeleri, başka insanlan tanımaya çalışan Kavukçuoğlu'nun yazılan için Erdal Öz şunlan yaz- mış: "... Yaşamdan seçilmiş kesitler bunlar. \1üt- biş bir gözlem gücü, müthiş bir aynnn birikimi, çok güzel bir anlatım. Çektiği onca sıkıntıv a, acıya kar- şın, müthiş bir keyif adamı. Yaşanmış bir anı kınn- tısından. u/aklarda kalmış bir insandan yola çıka- rak yazılan bu yazılar, özünde psikolojik derinlik- < DF.MZ BtTTl ler taşıyan, kendince hoş bir kurgusu olan, edebi- yatın 'öykü' türüne oidukça yaklaşmış. öykü ola- madan birer 'deneme' olarak kalmış vazılar" Pablo Neruda'dan 'Yasadığımı İtiraf Edlyorum' Neruda. 1974'teyazdığı 'Ya- şadığımı ttiraf Ediyorum'la za- manmın mücadeleci bir tanı- ğı olduğunu ortaya koyuyor. Milliyet Yayınlan & AD Kitap- çılık'tan Ahmet Arpad'm çe- virisiyle çıkan kitap. hem Ne- ruda'nın ünlü şiirlerinin yara- tılış sürecini, yaşamırun önem- li dönemlerini, şair dostlannı (Lorca,Alberti, Hernandez, Ehı- ard, Aragon). Salvador Allende'yi ve trajik ölü- münü, Neruda'nın anılarındakı izleriyle okuma fırsatı veriyor, hem de gemi heykellerinin, kuş- lann. böceklenn, madencilerin balta girmemiş ormanlardaki tehlikeli yolculuklannın, şişe gemilerinin, Uzakdoğu'nun gizemli maskelerinin öyküsünü... BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL YÖK Başkanı Namında Biri Tatara litiri "ötekiler gibi davranırsak, ötekilere benzeriz." Hafız Haksclığın en dayanılmazı sahtenin haklılığa dönüş- türülmek istenmesi değil mi? Nereden bakarsak bakalım, önce yurt yönetimin- de rastladığımız korsanlıklann gitgide geleceğimizden sorumlu kurumlan kuşatmış durumda olduğunu algı- lamakta güçlük çekmiyoruz. Milletvekilinin düzeyine bak, pariamento çoğunlu- ğunun niteliğini gör. YÖK'ün marifetlerine boyun eğen öğretim üyeleri- ne bak, üniversite kafasının düşürüldüğü yüzeyselli- ğigör. Bereket versın, 12 Eylül zorbalığının kötü mirasla- nndan YÖK'ün gerçeği aldatmacaya çevııme oyun- lanna karşın, bilim adamlan var susmayan, susturu- lamayan. Öğretim Üyeleri Sendıkası Başkanı Prof. Dr. Izzettin Önder'in gazetemizde çıkan şikâyetname- sinden aldığım iki üç satın okuyalım: "YÖK, icraatlanyla üniversitelen sulandırarak aka- demik yaşamla ilgili olmayan kişilere akademik un- vanlar vermiş, idari baskılaria üniversiteleri, serma- yenın oluşturduğu sistemi meşrulaştıran kunımlar haline getirmiştir." Bilimsel bilgıyi gözattında tutma uzmanlannın YÖK'te- ki son oyunlannı bızım Deniz Kavukçuoğlu şöyle anlatıyordu geçen pazar günku yazısında: "Onur Bilge Kula, 'Bir bilim adamı nasıl olmalı' sorusunu yaşamıyla yanıtlamış, çevrestnde sevılen, sayılan ömek bir insandı. 19 Ekım 1998 günü yapı- lan rektörlük seçimlerinde adaylığını koydu. 176 öğ- retim üyesinden 81 'inin oyunu almıştı. Seçımyanşı- na katılanadaylardan Prof. UğurOral'a 47, Prof. 1b- rahim Gümüşsuyu'na 28, Prof. Vural Ülkü'ye 73, diğer dört adaya da ancak 1 'er oy verilmişti. Bu se- çim sonuçlanna göre Mersin Üniversitesi'nın yeni rektörü belli olmuştu: Prof. Dr. Onur Bılge Kula. Ama böyle olmadı! Rektörlüğe Prof. Uğur Oral atandı. OnurBilge Kula'nın adı, YÖKtarafından Cum- hurbaşkanı Süleyman Demirel'e sunulan üç kişilik listeye bile sokulmamıştı." Sahtenin haklılığa dönüştürülme çabasına yeni bir örnek bu olay bence. Kahramanı YÖK başkanı kuşkusuz. Prof. Dr. Onur Bilge Kula'ya oy veren 81 öğretim üyesinin seçme iradesini yok sayma hakkını nereden buluyor bu başkan. Birinci sorun bu. Ikincisi, oyiannın hiçe sayılması karşısında -benim bildiğim- davranış göstermeyen 81 öğretim üyesinin suskunluğu. Adnan Adıvar'dan öğrendiğim bir olayı bir kez da- ha yinelemekten alamıyorum kendimi. "Matematik bilgini Sinan Paşa, 881 yılında, padi- şahın gazabına uğrayarak hapse atılmışsa da, zama- nın dalkavuk olmayan ulemasının bu harekete şiddet- le isyan ederek, Sinan Paşa hapısten çıkanlmazsa, kendi eserlehni yaktıktan sonra memleketi terk ede- ceklerini Fatih'e bildirmeleri üzerine, paşa hapisha- neden çıkanlmış, fakat ulemanın hiddeti yatışınca SivrihTsar'a kadılıkvemüderrislikle göndenTrr)iş ve \z- nik'e vardığında arkadan yetişen bir hekimin, paşa- nın şüpheci düşüncelerini bahane ederek, kendisini deli gibi nezaret altına almaya kalkışmasına rağmen, yine ulemanın müracaatıyla bu beiadan da kurtula- rak, Sivrihisar'a varmıştır." (Osmanlı Türklerinde llim, 3. Bas. 1970, s.42) Adnan Adıvar'ın tarih anlayışındaki nesnellige baş- vurmakla ne demek istediğim açık. Benzetmek gibi olmasın Fatih yerine giz perdesı arkasındaki devietli- lerin hışmına uğramıştır Prof. Kula. Yalnızca şairce duyarlıktan kaynaklanmıyor içimi "karanlık biryağmur" gibi saran hüzün. Nereye götürmek istiyorlar bu ülkeyı. Ne haklan var, yıllar yılı bilimsel bilginin aydınlığına ulaşmak için dirsek çürüten 81 bilim adamının seçme özgürlüğü- ne taş koymaya. Prof. Kula "Demokratikleşme Süreci ve Eleştırel Kültür Bilinci" adlı yaprtında "Demokratıkleşme sü- reci ve eleştirel kültürbilinci birbirini gerektiren ve ta- mamlayan iki öğedir" diyordu. Kültür bilincinden yoksun okumuşlann üniversite- leri alabildiğine sardığı bir dönemde, demokratikleş- me savaşımından yüzümüzün akıyla nasıl çıkacağız! Mustafa Kemal'imizin "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" ilkesini elimizin tersiyte iterek mi! Prof. Dr. Onur Bilge Kula gibi bilim adamlanmızı "gard- rop Atatürkçülüğü"ne yedirerek mi! Yanıtı, Hafız'ın başlığa aldığım dizesi veriyor... "ötekiler gibi davranırsak, ötekilere benzeriz." Tarih vakfı'nın panelleri 'Geçmişten Gelen v Sesler: Sözlü Tarih' KüraırServia-Türldye Ekonomik ve Toplumsal TarihVakfl, 17. TÜYAP Is- tanbul Kitap Fuan kapsa- mında düzenlenen etkin- liklere iki panelle katılıyor. Bunlardan Uki 9 Kasım Pa- zartesi günü TÜYAP B Sa- lonu'nda gerçekleşecek 'Geçmişten Gelen Sesler: SözlüTarih' başhklı panel. Tarih Vakfı bu paneli; II. E>ünya Savaşı'ndan bu ya- na giderek gelişen ve son yıllarda ülkemizde de etki- sini hissettinneye başlayan, tarihi -deyim yerindeyse- tozlu arşivlerden açık hava- ya çıkarmaya davet eden yeni bir akıinın, 'sözJü ta- rih'in, Türkiye'deki tarih bilinci ve eğitiminin içeri- sinde kökleşmesine katkı- da bulunmakamacıyla dü- zenliyor. Türkiye'deki ön- de gelen isimleri Serhan Ada, Aj^egül Ba> kan. Es- ra Danacıoglu. Leyla Ney- a ve ArzuOztürkmen, ken- di çahşmalannı masaya ya- tırarak geniş bir okur kitle- sinın henüz tanımadığı bu alan hakkında bilgi vere- cekler; diğer yandan da söz- 1ü tarihin sadece tarihi zen- ginleşürici bir yöntem mi, yoksa tarihin ne olduğunu da sorgulayan ayn bir bil- gi alanı mı olduğunu tartı- şacaklar. Vakfin düzenlediği ikin- ci panelin başlığı ise 'Tarih Bilinci ve Gençlik.' İlhan Tekefi'nin, 1930'lannTürk Tarihi Tezı'nden. 1940'lar ve 50'lerin hümanist akı- mına. 1980 sonrasının Türk-tslam Sentezciliği'ne kadartarih eğitiminin için- den geçtiği süreçlerin, he- defkitleolanöğrencilerve söylemin dogrudan taşıyı- cısı olan öğretmenlere na- sıl yansıdığmı ortaya çıkar- mak amacıyla kaleme aldı- grTarih Bilinci ve Gençlik adlı kitap. Tarih Vakfı Yurt Yayınlan tarafindan yayım- lanıyor. Yine aynı bağlam- da düzenlenecekpanele ko- nuşmacı olarak katılan Te- keli, 1991-1996 yıllan ara- sında Türkiye dahil 27 ül- kede 32.000 öğrenciye uy- gulanan 'Avrupa Gençlik ve Tarih Araştırması'nın sonuçlannı Halil Berktay veElienneCopeaıa ılebır- likte değerlendirecek. Panel, 11 Kasım Çarşamba günü TÜYAP B Salonu'nda sa- at 16.00'da gerçekleşecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle