25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 KASIM 1998 PAZAF HABERLER Prof. Türkcan, önlem alınmazsa bir kuşak sonra tüm üniversitelerin İslamlaşabileceğini söyledi 'Üniversitede şerial yayıhyor' Cazalcı'dan DinSûrasındaki kararlaraelestiri 'Laikeğitim bölünmekisteniyor 9 ANKARA/tSTANBUL (Cumnuriyet) -Egit-DerGenel Başkanı, CHP Parti Mec- lisi üyesı Mustafa Gazakı, 2. Din Şûra- sı'nda laikliğe yapılan elestiri ve öğretim birligini bozan eğitirale ilgili alınan ka- rarlann kabul edılemeyeceğini bildirdi. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) tarafından yapılan yazıli açıkla- mada da Diyanet Işleri Başkanlığı'nın, laik öğretım düzenini ve öğretim birliği yasasını delmek için gösterdigi yoğun ça- banın ibretle izlendıği vurgulandı. Gazalcı, dün yaptığı yazıh açıklamada, laik devletin eğirim politikalannın din şû- ralannda değil. eğitim şûralartnda belir- lenmesi gerektiğine işaret etti. 8 yıllık ke- sintisiz ilköğretımı bir türlü içine sindi- remeyen çevrelerin. bunu ısrarla bölme- ye çalışttğı uyansında bulunan Gazalcı, yasaya aykın biçünde değiştirilen Kuran kurslan yönetmeliğinin Danıştay tarafin- dan iptal edildiğini anımsattı. Diyanet Iş- leri Başkanlığı'nın 29 Mayıs J998 tarih- li genelgesiyle yaz boyunca yasadışı bi- çünde kurslar açıldığım anımsatan Ga- zalcı, şöylededi: "Şimdi2.DnıŞûrası'nda flköğretimin 6. sınmndan başlayarak Ku- randersleri konmasuuistiyorlar. Bu açık- çaflköğretiminikinci bölümünü imam-ha- tip ortaokuluna dönüştürmektir. 8 yıim kesintisizliğini bölmektir."' ÇYDD'den yapılan açıklamada, yasal bir kurum olan Diyanet tşleri Başkanlı- ğı'nın. kendi kontrolûnde olması gereken camilerde bile, halka Atatürk ve Cumhu- riyet karşıtı propaganda yapılmasını ön- leyemediği ve birçok caminin tarikatlann egemenliği altında olduğu vurgulandı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesı öğretim iiyesi Prof. Dr. Er- gun Türkcan tarafindan hazırlanan ra- porda "şeriat ve peygamber dönemi" özlemiyle yaşayanlarla bilim ve tekno- lojiyi kitap ve hadıslerle bağdaştırma- ya çahşanlann iiniversitelerdeki etki ala- nını genişlettiği belirtildi. Taşra üniversitelerinin fen-edebiyat fakülteleri ile büyük kentlerin yükse- kokullannın büyük ölçüde Islami ide- olojilerin etkisi altında ögrenci yetiş- tirdiği kaydedilen raporda "Önlem alınmazsa. tüm üniversiteler bir kuşak sonra tamamen İslamlaşabilir" değer- lendirmesi yapıldı. TÜBA'nın "bunaümdan çıkış pro- jes" kapsamında araştırma yapan An- kara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fa- kültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ergun Türkcan, Türkiye'nin yaşadığı ekono- mik, toplumsal ve siyasal sorunlan aş- masında önemli yer tutan üniversite- lerin içinde bulunduğu durumu rapor- laştırdı. Ülkenin bilim ve teknoloji- den yararlanma düzeyinı ve Türk üni- versitelerinin portresını araştıran Türk- •TÜBA'nın "bunahmdan çıkış projesi" kapsamında araştırma yapan ve üniversitelerin içinde bulunduğu durumu raporlaştıran Prof. Dr. Ergun Türkcan, dini eğitimi yasal boşluklardan yararlanarak geliştiğini vurguladı. can. çok partili sisteme geçişle birlik- te Tevhid-i Tedrisat'ın (öğretimin bir- liği) parçalandığını. dini eğitimin ya- sal boşluklardan yararlanarak gelişti- ğini vurguladı. Türkcan şu görüşleri kaydetti: Türk tslam sentezcisi olduklan söylenen, ama temelde şeriat ve peygamber dö- nemi özlemiyle yaşayan. kimileri mo- d«rn İsLam hukukıı uzmanı denilebi- lecek gnıbun. ülkenin düşünce hayann- da ve ünhersite sistemindeki etkisi gi- derek artiyor ve yaygınlaşryor. Resmi eğitime paralel hale gelen dini eğitim zamanla laik eğitimi ortadan kaldıra- cakbr. Dini eğitim, ana okulundan. ma- halle ve cami Kuran kurslanna. taşra ünhersitelerinin aynlmaz parçası ila- hiyat fakültelerine değin tüm kademe ve alanlarda yaygınlaşnuş veyoğunlaş- mışür." Ûzellikle taşra üniversitelerinin fen- edebiyat fakülteleri ile kentlerdeki yük- sekokullann Isiami ideolojili öğren- ciler yetiştirdiğine işaret edilen rapor- da, yükseköğretim kapısmın imam ha- tip liselerine açık olması nedeniyle üniversitelerin medreseleşme sürecin- de olduğu vurgulandı. tslami ideoloji eğiliminin yurtdışı- na da taştığı kaydedilen raporda, bu- nun Türk kültürünü yayma adı altın- da yapıldığınadikkatçekildi. Rapor- da, Osmanlı devletinde kimi şeyhülis- lam ve din adamlannın bilimsel geliş- melerin önünü kesen fetvalanna işa- ret edilerek "Türkiye 20. vüzyü başla- nna kadar bilim ve teknoloji üretme- de bir çöl iklimi yaşamışnr. Genel bi- lim tarihi içinde 17. yüzyıl başudan beri devrim yapan, hatta önemli sayı- labilecek bir Türk katkısı da bulun- muvor" denildi. Servet davası Çîller'e 'asli faıT suçlaması ' ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Hükü- met pazarlığı nedeniyle TBMM Mal Varlı- ğı Soruşturma Komısyonunda Yüce Divan'a gitmekten kurtulan DYP Genel Başkanı Tan- su Çiller, eşi Özer Lçuran ÇiDer hakkında açı- lan "haksız servet edinimi" da\asında "asli fail" olarak suçlanıvor. Malıye Bakanlığı avukatlan, Meclıs'ın verdiği karann önem- li olmadığını belirterek Tansu Çiller' in bu da- vada asli faıl olarak yargılanması gerektiği- ni savundular. Ankara 20. Asliye Ceza Mahkemesi'nde 8 Eylül! 998 günü yapılan yargılamada, Mec- J^sşoruştunnasıuıın sonucunun bekknrnesi ıçın fOUruşmayı erteleyeo yargıcın. 2 Aralık 1998 jpünkü duruşmada vereceğı karar onern taşı- PyOr. Bu duruşmada Tansu Çıller'in durumu netlık kazanacak. Özer Çiller"in, sahtecilik suçundan yargı- landığı davanın temyizinden sonrakı duruş- ması ise 4 Aralık 1998 günü yapılacak. • Ankara 7vAğır Ceza Mahkemesi "göre- vini kötüye kullandığı" gerekçesiyle Özer Çiller'i 5 ay hapıs cezasına mahkûm etmiş ve bu cezayı paraya çevirerek ertelemişti. Yargıtay 6. Ceza Dairesı. 16 Ekım 1998 gü- nü yaptıgı temyız ıncelemesınde mahkeme- nin hükmünü bozdu. Ankara 20. Asliye Ceza Mahkemesi'nde •\S Eylül 1998 günü yapılan duruşmada yar- gıç, Tansu Çiller hakkında Meclis soruştur- ması yapılıp yapılmadığı. yapılıyorsa sonu- cununmahkemeyebıldırilmesı ıçin Cumhu- riyet Başsavcılığı'na >azı yazılmasını istedı. Bilirkişilerden haksız edınıldiöi ıddia olu- nan rakamsal değerın. Türk parası türünden açıkça belirlenmesını de ısteyen mahkeme. Tansu Çiller'ın çocuklannın mallannda ar- tış olup olmadığınm da saptanmasına karar verdi. Haksız servet edinmeve katılım, ger- çeğe aykın \e eksık bilgi vermek yoluyla 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Yasası'na muhalefetten hakkında üç ay rı dav a bulunan Özer Çiller'in. yaklaşık 10 yıla kadar hapsi isteniyor. Ankara 20. Asliye Ceza Mahkemesi'nde 2 Arahk günü yapılacak duruşmada. Özer Çil- Ier'le birlikte Çillerler'in sahibi olduğu Mar- san A.Ş.'nin Yönetım Kurulu üveleri Ahmet DestegüLYükselNoyanoğkı, İpek Ertin ile Bil- ger Duruman da yargılanacaklar. Özer Çiller'in ABD'deki GCD şirketinın bilançosu, kuruluş sözleşmesi ve sermaye yapısı ile ilgili ABD'den istenen belgelerin henüz gelmediği öğrenildi. Şiddete karşı dayanışma çağrısı İstanbul Bağımsız Kadın İnisivatifi, *"l luslararası Kadına Yönelik Şiddete Karşı Day"dnışma"nın son gününde, Beşik- taş Halk Pazan'nda bir gösteri düzenledi. "Evde, işyerinde, okulda ve gözaltında şiddete hayır". u Kadına yönelik şidde- te son" ve "Şiddeti teşhir et herkes duysun" yazıli dövizler ta- şıvan kadmlar, Pazartesi ga/etesinin ö/el sayısını dağıtrılar. İni- siyatif adına yapılan açıklamada. tüm kadınlar şiddete karşı örgütlenmeve ve dayanışmaya çağnlarak "Kadınlann yüzde 97'sinin şiddete maruz kaldığı, ailelerin y üzde 83'ünde erkek- lerin her türden şiddet uyguladığı, yilda ortalama 15 bin ka- dının tecavüze uğradığı, her yıl 1 milyon 400 bin kadının da- yak yediği \e gözaltına alınan kadınlann yüzde 80'inin cinsel şiddete ve tecavüze uğradığı bir ülkede yaşıyoruz" denildi. ÖDP İstanbul İl Merkezi'nde açıklama yapan ÖDP'li kadınlar ise "Bi/ler. kamuoy unda artık kadınlarla ö/deşleştirilen Cumar- tesi Anneleri'nin yanındayız. Kışkırtılan şoven dalganın, er- kek egemen şiddet olarak bize geri dönecegini bildiğimiz için Galatasaray'dayız" dediler. (Fotoğraf: ALPER TURGUT) Soruşturma komisyonları kararıyla liderlerin kurtulmasına tepki f ÇillerveKutan y asuç dııyımısıı ANK\R\(Cumhurry«Bürosı)-Türk- Mühendisler Birliği Derneği Genel Baş- kanı ŞevketÇorbaaoğlu parti liderlenni aklayan TBMM Mal Varlığı Soruşturma Komisyonuüyeleri, Başbakan Mesut Yıl- maz, DYP Genel Başkanı Tansu ÇDfer ve FP Genel Başkanı Recai Kutan hakkın- da görevlerini suiistimal ettikleri gerek- çesiyle suç duyurusunda bulundu. Çorbacıoğludün düzenlediği basın top- lantısında, halkın siyasete, yapılış biçimi- ne, siyasetçisine. yönetene ve bürokrata güven duymaz olduğuna işaret etti. Çor- bacıoğlu "TBMM mal varhğı soruştur- ma komisyonunun marifcriyle bazı ftder- lerinkendilerinivücedKandankurtarma- ları. kısacası aklatmalan beni olduğu gi- bi tüm bireyieri de şoke etmiştir. Ortada hiçbirsuçlama yokmoşçasına A ve B par- tisinin parlamenterleri liderk'rini halkla alay edercesine aklayarak birbüierinden özürdilemişterdir'' diye konuştu. Siyaset- teki anlayış ile çıkar boyutlanndaki yak- laşımın değişmemesi durumunda, iste- nildigi kadar seçim yapılsın. parlamen- toda niteliğin yakalanamayacağuıı savu- nan Çorbacıoğlu, sağ ve sol partilerin si- yaset şekli ve ideolojisini sorgulamalan gerektiğini söyledi. Hükümet kurma ça- lışmalannda, perde arkasından TÜStAD ve TOBBa görüşlerini sorulduğunu. di- rektiflerin alındığını iddia eden Çorbacı- oğlu, bu konuda tüm sivil toplum örgüt- lerinin görüşlerinin soruhnasını istedi. Çorbacıoğlu "TBMM'nin manevi şah- siyetini tahkir ve tezyif ile vazifei suiisti- mal ettikleri" gerekçesiyle TBMM Mal Varlığı Soruşturma Komisyonu üyeieri, Yılmaz, Çiller ve Kutan hakkında Anka- ra Cumhuriyet Başsavcılığf na suç du- yurusunda bulundu. Başvuru dilekçesin- de. son zamanlarda TBMM'nin saygın- lığına gölge düşüren davranış ve politik eylemlerin arttığı, bununhalkın Meclis'e olan güvenini zedelediği vurgulandı. Çor- bacıoğlu, yolsuzluk iddialan nedeniyle milletvekillerinin devlet adamı imajı ve devlet malının; orta yerde alelade kişilik- lere, varhklara dünüştüğünü savundu. Çorbacıoğlu, şu görüşleri kaydetti: "Kar- şıtaklısuçlama tezleri: şayctortada bir suç var iseonıın sonuçlandınlması gerekirken örtbas edilmesi. şaibeti >eaklanmamış Id- şjleri temsilcileri karşısında küçük düşür- mektedir. En son mal varlığı soruşturma komisyonu çalışnıası, ay nı şekiide sonuç- lar yaratacak bir eylemde bulunmuştur. Zira önceden karşıüklı yolsuzluk iddiasın- da bulunan şahıslann bu kez birbirierini aklaması bu vekiüerin halk iradesine ve seçilmenin gereğine nygun hareketetme- diklerini göstermiştirf Çorbacıoğlu, geçmişteki suçlamalar dikkate altndığında Mal Varlığı Soruştur- ma Komisyonu oylamasımn etik bir de- ğer taşımadığını kaydetti. Okuyan 'Şubatta seçime gidilmeli' İstanbul Haber Servi- si - ANAP Genel Baş- kan Yardımcısı Yaşar Okuyan, daraltılmış iki turlu seçim sisteminin kabul edilmesi ve şubat- ta seçime gidilmesi ge- rektiğini belirtti. Yaşar Okuyan, parti- sinin İstanbul il merke- zinde dün yaptıgı top- lantıda, Almanya ve Ital- ya başbakanlan tarafın- dan PKK lideri Abdul- lah Öcakn'ın iadesi ko- nusunda yapılan açıkla- malan "büyük birtalih- sizUk" olarak nıtelendir- di. Okuyan, Apo'nun uluslararası bir mahke- mede yargılanması tale- binin kabul edilemeyece- ğini belirterek "ttaKa ve Ahnanya'yı, Türkiye'yle birtikte terörie mücade- le konusunda imza atük- lan anlaşmaya uymaya çağınyoruz. 30 bin kişi- nin hesabı, ancak Tür- kiye'de sorulur" dedi. Yaşar Okuyan, en fazla birlik ve beraberlik ge- rektiren bir dönemde hü- kümetüı, muhalefetın kı- sır politik hesaplan so- nucu düşürüldüğünü sa- vunarak "Bundan son- ra içteki ve dıştaki olum- suzgeüşmekrden, hükü- meti düşürenler sorum- lu olacakür. Milletimiz ve tarih Baykal'ı affet- meyecektir" diye konuş- tu. Gazetecilerin sorula- nnı yanıtlayan Okuyan, seçimin kaçımhnaz ha- le geldiğini belirterek en erken tarihte, ömeğin şu- batta seçime gidilmesi- ni istedi. 2 Aralık'ta oy- nanacak Galatasaray-Ju- ventus maçında yaşana- cak en ufak bir sorunun PKK'nin ekmeğine yağ süreceğine dikkat çeken YaşarOkuyan, Türk mil- letinin, konukseverliği- ni göstermesi ve Galata- saray'a sahip çıkması ge- rektiğini söyledi. ÎIF&NOKTASI I ORAL ÇALIŞLAR 12 Eylül askeri darbesinden son- ra, Ecevit, Erbakan ve Türkeş di- ğer parti yöneticileriyle birlikte tu- tuklanmışlar, uzun süre Merkez Ko- mutanlığrndaki tutukevinde kal- mışlardı. "Liderler Hapishanesi" (Çağdaş Yayınları) kitabımda ce- zaevinde onlarla birlikte geçirdiğim günleri anlatmıştım. Onlarla içeride- ki sohbetlerimizin çoğu, koruya- madıkları parlamentonun önemini ve özlemini dile getirmeleri üzerin- de yoğunlaşıyordu. 12 Eylül darbecileri, Türkiye'yi si- yasi istikrara kavuşturmak adı altın- da, yasal sistemde bir dizi otoriter degişiklik yaptılar. Yeni bir anaya- sa kaleme aldılar. Ceza Yasası'nı, Siyasi Partiler Yasası'nı, Seçim Ya- sası'nı, Dernekler Yasası'nı, Sendi- kalar Yasası'nı, akla ne gelirse her şeyi baştan aşağı Türkiye'yi "düze- ne sokmak" gerekçesiyle yeniden yazdırdılar. Gelin görün ki, ıki partili sistemi amaçlayan 1982 Anayasası, 12 Ey- lül'den önceki siyasi tablodan çok daha parçalanmış bir siyasi tablo- Siyaseti Parlamentoda Belirlemek nun hazırlayıcısı haline geldi. Yük- sek baraj nedeniyle küçük partiler, büyük partilerin listelerine girdiler. Seçimden sonra da ayrıldılar. Şu anda Meclis'te temsil edilen parti- lerin sayısı FP-ANAP-DYP-DSP- CHP-DTP-BBP- MHP-DP-DEPAR olmak üzere 10'a çıkmış durum- da. Çok ciddi bir çarpıklıkla yüz yü- ze bulunduğumuz bir gerçek. 12 Ey- lül'ün bıraktığı miras, çok bölün- müş, iç gerilimi artmış, ırkçılığın ve siyasi İslamın yükseldiği bir siyasi tablo. Ülkemiz, çok partili sistem- le yönetiliyor. Bir ülkenin demokra- siyi yakalayabilmesi için önce çok partili sistemi yaşatması gerekir. Bu nedenle bunca altüst oluşa rağ- men parlamentoyu koruyabilmiş olmak çok önemli. 12 Mart askeri darbesiyle 12 Ey- lül askeri darbesi arasındaki en önemli fark, 12 Mart'ta vesayet al- tında bile olsa parlamentonun açık bulunmasıydı. 12 Eylül'cüler bunu fark ettikleri için ilk iş olarak parla- mentoyu kapattılar. 12 Mart döne- mindeki parlamento, birçok olum- suz uygulamaya payandalık (Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının idamı gibi) etse bile, sonunda bir iç uzlaş- mayla, darbecileri bertaraf edebil- mişti. Ecevit-Demirel uzlaşması, 12 Mart'çıların adayı Faruk Gür- ler'in yerine Fahri Korutürk'ün cumhurbaşkanı seçilmesini sağla- mış ve çok partili sistem adım adım vesayetten kurtulmuştu. Merkez Komutanlığı'ndatutukluy- ken bir gün Alparslan Türkeş beni şaşırtan şöyle bir yorum yapmış- tı: "OralBey, dünyayı dolaştım, ba- şıma gelmedik iş kalmadı, en kötü demokrasiyi, en iyi askeri rejime tercih ederim." Bir askeri müda- halenin öncülerinden olan Türkeş'in bir başka darbede yaşadığı sıkın- tılar onu böyle konuşmaya itmişti. Parlamentodaki kriz ve prestij kaybı sürerken, 12 Eylül günlerin- de Türkeş'in söylediği sözleri anım- sadım. Kaybettiği parlamenter re- jimin kendisine ne kadar gerekli ol- duğunu anlamıştı. Ama 12 Mart 1971 askeri darbecileri yalnızca sol- cuları tutuklayıp astığında bunlar aklına gelmemişti. Parlamenter sistemin varlığı, ya- şadığımız son 40 yılın deneyi için- de çok önemli. Ancak, parlamen- ter güçlerimizin ve siyasi partileri- mizin ciddi birdemokratik gelene- ğe sahip olmamaları, çok partili re- jimin gerçek demokrasi temeline oturmasına engel oluyor. Son ya- şadığımız krizin de temel nedeni partilerimizin demokrat olmayışla- rı. Ne 12 Eylül Anayasası'nı değiş- tirdiler ne de diğer yasaları. Insan hakları konusunda hiçbir duyarlık göstermediler. Kürt sorununun çö- zümünde"/r/cç///^a" yatırım yap- makla yetindiler. Şimdi yaşadığımız krizin böylesi- ne köklü biryapısal nedeni olduğu- nu kabul etmek gerekiyor. Bu kri- zin arkasında parlamenter güçler- le, parlamento dışı güçler arasında yaşanan ciddi bir iktidar kavgası- nın olduğunu da unutmamak gere- kiyor. Parlamento içindeki güçler sorunlan çözmek yerine, yozlaş- mayı ve demokrasi dışı çözümleri kışkırtıcı bir sorumsuzluk yoluna gi- rince, diğer dinamikler ister iste- mez harekete geçiyor. Tam araba devrilmek üzereyken, bu kez parlamenter güçler okun sivri ucunun kendilerine dokundu- ğu yerden bir savunma refleksi gös- teriyorlar. Şu an merkez sağ parti- lerinin refleksini böyle anlamak ge- rekir. Bu yeter mi, tabii ki yetmez. Parlamenter güçlerin demokra- tikleşmesi Türkiye gibi bir ülkede ne yazık ki acılı ve yavaş oluyor. Ama yine de demokrasiye giden yol par- lamentodan geçiyor. Çözümü ora- dan bulacağız. DEĞİŞEN DUNYA^DAN HÜSEYİN BAŞ Yanlış Hesap Biıieşik Devletler'in Irak'a karşı, Birieşmiş Milletleri de neredeyse rehin alarak yedi yıldan bu yana sürdür- düğü 'ambargolu', zaman zaman sıcak savaşa var- dırılan kesintisiz gerilim ve 'tehdit' politikasının ger- çek amacının bu ülkenin silahsızlandırılması, hele de- mokratikleşmesinden çok, Saddam'ın yerine, Birle- şik Devletlere bağlı bir yönetimi getirmek olduğu ar- tık kimsenin saklısı değil. VVashington'un, Bağdat re- jiminin devrilmesi için, 1956'dan bu yana ülkeye ayak basmamış sözde 'muhalif güçlerle görüşmeler yap- tığına, dahası bu yönde kesenin ağzını cömertçe aç- tığına bakılırsa.. bu umutsuz görünen sevdadan vaz- geçmek niyetinde olmadığı da anlaşılıyor. Çok sayı- da uzmanın altını çizdiği gibi, "birülkeyiköşeye sıkış- tırarak tek başına bırakmak", Birleşik Devletler için başlıbaşına bir strateji. Amaç da, kolaylıkla anlaşıla- cağı üzere "özel olarak kendisi, genel olarak da Batı dünyası için" yaşamsal önemde gördüğü petrol böl- gelerinin güvenliğine yönelik olası "tehditlere set çek- mek". Ancak, 1990'dan bu yana tavizsiz uygulanan bu stratejinin başarılı olduğunu söylemek zor. Zira, en sert şekliyle uygulanan ambargo ve ülkede kitle imha silahlannı denetlemekle görevli, ne var ki, Güvenlik Kon- seyi'nden çok VVashington'un borusunu çalma alış- kanlığında olan UNSCOM'un Avustralyalı Başkanı Richard Butler'in neredeyse her üç ayda yeni bir kri- zi kışkırtmasıyla harekete geçirilen 'savaş tehdidi', umulanın tam tersiyle sonuçlanmakta, Saddam'ı de- virmek için Irak halkına eziyet politikası, Bağdat reji- minin güçlenmesine yol açmaktadır. Aslında, ne denli ağırdan alınmış olsa da, UNS- COM'un Irak'ın kitle imha silahlan arsenalinin sıfırlan- ması ve bu silahların yeniden yapımı olanaklannın yok edilmesi yönünde, kuşkusuz, Bağdat'ın da 'oluruyla', ciddi mesafeler alınmamış değil. Nitekim, konunun çok sayıda uzmanının da doğruladığı gibi, BM Silahsızlan- ma Komisyonu'nca sürdürülen araştırmalar sonunda bu ülkenin kitle imha silahlan, BM uzmanlarının kim- yasal, biyolojik ve nükleersilahlarla ilgili konulardaay- dınlatılması gereken bazı noktalarda araştırmalann sürdürülmesi gereğinden söz etmeleri bir yana bıra- kılırsa, büyük bölümüyle yok edilmiş ve yeniden ya- pımı olanakları ortadan kaldırılmıştır. UNSCOM'un Başkanı Richard Butler'in bizzat açıkladığına göre "bi- raz iyi niyetle 1999'un başına kadar UNSCOM Irak'ın silafısızlandınldığını" ilan etme aşamasına gelecek ve böylece "uzun erimli" denetim safhasına geçilebile- cekti. Kısaca bu, 'ambargonun' kaldırılıp, Irak'ın ulus- lararası toplulukta yeniden yerini alması anlamına ge- liyordu. Ancak VVashington'da Saddam'ın hakkından gelmeye yeminli sertlik yanlılarının sayılannın bir hay- li kabank olduğu da bir gerçek. Bunlara göre Irak'ın, eskiye oranla çok daha yoğun bir biçimde bombalan- ması, Kuzey'deki Kürtlerin ve 'muhalefetın' ayaklan- masına yol açacak, böylece de Saddam'ın devrilme- si gerçekleşmış olacaktır. Biraz da bu yüzden, arala- rında Dışişlerı Bakanı Madeleine AJbright ve Sawmy ma Bakanı VVilUam Cohen'ın de yer aldığı sertlik yan- lıları, BM Genel Sekreterı Kofi Annan'ı, Güvenlik Kon- seyi'nin kararına dayanarak son krizle ortaya çıkan 'sa- vaş fırsatını' heder etmekle suçlamaktan kendilerini alamamışlardır. Ne var ki VVashington, dün olduğu gi- bi bugün de "yoğun bir bombardımandan sonra ne olacağıyla" ilgili soruyu yanıtlamakta zorlanmaktadır. Geçen zaman ne ambargonun ne de bombalamanın çıkar yol olmadığını, yeteri açıklıkla ortaya koymuş- tur. Ayrıca, silahsızlandırmanın neredeyse sonunun alındığı bir aşamada, umulan sonucu vermeyeceği iyice anlaşılan 'ambargo'nun inatla sürdürülerek 23 mil- yon insana ilanihaye eziyet etmenin, bu saatten son- ra hastalıklı bir tutkudan ya da 'dünya egemenliği' gi- bi bir kompleksten kaynaklanmıyorsa eğer, tutarlı hiç- bir nedeni bulunmamaktadır. Ama, sertlik yanlılarının pes ettikleri de sanılmamalıdır. Savaş fırsatı şu anda kaçmış gibi görünse de Butler, arzu üzerine, anında yeni pürüzler, yokuşa sürmeler bulmakta zorlanma- yacaktır. Üstelik bu kez VVashington, 'vurmak için' kendisini Güvenlik Konseyi'nin iznini almak zorunda da görmemektedir. Umanz yanlıştan dönmek için bir kez daha Bağdat'a gitmeye gerek kalmaz. CHP'li kadınlardan panel ^Kadının emeği sömürülüyor' tstanbul Haber Servisi - CHP Kadın Kollan Genel Başkanı Güldal Okuducu, kadını karar mekanizma- larma taşımak isteyen bir ör- güt olduklanm ifade ederek "y üzü bize dönük kadın kit- lesiyle buluşmak, onların sesi olmak istiyoruz" dedi. CHP Kadm'Kollan tara- fından dün düzenlenen "Kayrt Dışı Ekonomide Ka- dm" konulu panelde konu- şan Okuducu, yapüldan ça- lışma ve araştırmalar so- nucu, çalışan kadınlann bü- yük çoğunluğunun yasal bir güvence altuıa alınma- dığını gördüklerini kayde- derek yoğun bir emek sö- mürüsünün olduğuna dik- kat çekti. Okuducu, CHP'nin bu kitleyi görmesi gerektiğini ifade ederek bu kitlenin ekonomik ve sosyal talep- lerinin anlaşılması ve so- runun çözümüne ilişkin projelerüretilmesi gerekti- ğini kaydetti. DİSK Eğitim Dairesi Müdürü Alaattin Aslanoğ- lu da SSK'Ii kadın oranırun çok düşük olduğuna dik- kat çekerek kayıt dışı eko- nominin en önemli nedeni- nin büyük kentlere yöne- lik göç olduğunu anlattı. Göç eden insanlann büyük kentlerde her türlü pazarlı- ğa açık alternatif bir işgü- cü oluşturduğunu belirten Aslanoğlu, ekonomik altya- pıdaki çarpıklığın toplum- sal üstyapıya da yansıdığı- nı kaydetti. Gazetemiz yazan Şük- ran Soner de çalışanlara ilişkin istatistiklerin çok ek- sik olduğunu belirterek SSK'li olmayan işçi sayısı- nm istatistiklerde göründü- ğünden çok daha yüksek olduğunu savundu. İstatis- tiklerde 5 milyon sigortalı ve 300 bin de kadın sigor- talı olduğunu, bu rakamla- nn 10-15 yıldır hiç değiş- mediğini kaydeden Soner, Türkiye'de çalışan sayısın- da çok hızlı bir artış oldu- ğuna işaret etti. Varoşlarda kayıt dışı ça- lışan kadın oranının yüzde 70'lere vardığını anlatan Soner. Türkiye'nin emek sömürüsü ile ekonomisini geliştiren bir ülke olduğu- nu söyledi. Basın sektöründe sendi- kalı işçi sayısmm bini geç- mediğini vurgulayan So- ner. gazeteci olarak çalı- şanlann "yüzde 85'inin ise gazeteci kadrosunda ohna- dtğuıT. büyük bir çoğunlu- ğun hangi şirkette çahştığı- m bile bilmediğini anlattı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle