Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29 KASIM 1998 PAZAR
10 PAZAR Y4ZILARI
Ağla sevgili ülke, doğmamış çocuklar içinAian Paton, 1948 yılında, Gûney
Afrika yazınırun en önemli
tümcesini yayımladı: "Ağla sevgüi
ülke, korkumuzun mirascısı olan
doğmamış çocuk için." Adını bu
tümceden alan Ağla Sevgili Ulke'nin
üzerinden 50 yıl geçti. zamanlar
değişti. Ülkedeki emniyetsiz ortam
yüzünden yurtdışına göç edenleri
korkak olmakla suçlayan Nebon
Mandela liderimiz şimdi. Alan
Paton'un 71 yaşındaki eşi Anne.
hırsızlara iki araba ve bir de ev
kaptırdıktan sonra. "Üzgünüm,
ülkeyi terk eden korkaklann arasına
kablmak zorunda oMuğum için,"
açıklamasını daha geçen hafta yaptı.
Sevgili ülke için dökülen gözyaşlan
çoktan kurudu, geriye kuru bir
hoşça kal kaldı.
Ağla Sevgili Ûlke, okul çağlannda
bize zorla okufulduğunu
düşündüğümüz, ancak olgunlaşıp
tekrar okuduktan sonra değeri
anlaşılan romanlardan biri. Didaktik
bir tonla yazılmadıysa da, lncilvari
kehanetlerle dolu bir ibret öyküsü.
Romanın bu geleceği görür tonu ve
korkuyu işleyen teması, AJan
Paton'un yaşamını sınırlayan iki
dipsiz uçurum. Paton, şimdiki
zamandan korktuğu için, geleceği
tahmin etmeye yönelmiş; kendi
yarattığı gelecek yeni korkulan
beraberinde getirdiği için,
kişileştirdiği korkudan zaman olarak
değil, mekân olarak uzaklaşmayı
seçmiş. Sonunda Ağla Sevgfli Ülke,
Norveç'te yazılmış. Belki de, Joyce
gibi Paton da, ülkesini anlatmak için
uzaklara gitmek zorunda hissetti
kendini.
Edebiyat eleştirmenleri, Ağla Sevgili
Ulke'yi iyi niyetli ama naif bir
adalet çağnsı olarak görürler.
Kalemin asıl hâkimi olan Alan
Paton'un sosyal reformist yanıdır.
Onun için apartheid ve ırkçı beyaz
azınlık sorunu yalnızca bugünün
sorunudur. Gerçek korku, uygarlığın
zorunluluğu olarak yıkılmaya yûz
tutmuş, Zulu kabile kültürüdür.
Paton, siyah halkın. onlan köyden
kente çeken bu değişimin farkında
olmasını ister. Bu değişimin
nedenlerini anlamayan ve değişime
JOHANNESBURC
AYSU
ÖNEN
ayak uydurmayan siyah toplum,
apartheid çatışmasına yanlış
nedenlerle girmektedir. Kitabm ana
kişisi siyah rahip Stephen Khumalo,
büyük şehir Johannesburg"a oğlunu
bulmaya gelir. Oğlu için
Johannesburg'a gelen diğer bir baba
da, bir beyaz adam katili olduğunu
öğrenecektir. Khumalo'nun hırsızlık
yaparken yanlışlıkla öldürdüğü
Arthur Jarvis, apartheid karşıtı
liberal biryazardır. Khumalo'nun
oğlunun tek savunması romanın
temasının tekrandır. "Korkmuştum.
Çok korkmuştum." Alan Paton'a
göre, Gûney Afrika'nın 4O'lı
yıllardaki durumunu sembolize eden
bu cinayet bir ırkçılık cinayeti
değildir. Endüstriyelleşmeye ve
modernleşmeye kapalı kalmanın
doğurdugu taşra fakirliğinin gözü
kördür. Rahip Khumalo ve Jarvis'in
sonunda vardığı ortak anlayış,
ırkçılığa çözüm getirmeyecektir.
"Onlar bizi sevmeye başlayıncaya
kadar, biz onlardan nefret ediyor
olacağız" diye yazan AJan Paton,
kendince apartheid'in nedenini
bulmuştur. Ona göre, nedeni
anlaşılan yanlışlar kolayca
düzeltilebilir.
Yayımlandığı ilk günden beri Ağla
Sevgili Ülke, bir romandan çok, Alan
Paton'un manifestosu olarak
görüldüğü için pek çok tepki aldı.
Hükümet, yazann pasaportuna el
koyarken, apartheid karşıtı örgütler
duygusal idealistliği ve ekonomik
ambargoya karşıtlığı yüzünden onu
dışladılar. Doğruyu söylediği için
dokuz köyden kovulduğunu düşünen
Alan Paton, çareyi kendine bir parti
kurmakta buldu. 1953'tekurulan
Liberal Parti, apartheid karşıtı,
devlet terörünü reddeden, yabancı
ülkelerin uyguladığı ekonomik
ambargo ve yatınm yasağının
hükümetten çok siyah halkı
cezalandırdığı için kalkması
gerektiğine inanan bir partiydi. 1968
yılında, birden fazla ırkın aynı
partide toplanmasının yasak olduğu
gerekçesiyle kapatıldı.
"Kuşkunuz obnasın ki, Ulkede korku
var" diyen Paton liberalizmi, en
azından sesini duyurmaktan
korkmadı. Yazıldığı yıllarda, taşıdığı
politik mesajlar yüzünden yazınsal
değeri gölgelenen, son yıllardaysa,
salt düş ürünü bir roman olarak
görülüp politik kimliği pek
sorgulanmayan Ağla SevgiM Ulke
yayımlanah elli yıl, yazan
aramızdan aynlalı on yıl oldu.
Dedikleri bir bir çıkıyor kâhin
yazann. Ülkede korku hâlâ kol
geziyor. Yıllarca süren ekonomik
ambargonun doğurduğu büyük
boyutlarda işsizlik, yönetimin en
büyük sorunlanndan biri. Hâlâ kent
zengin, taşra yoksul. Zengin hâlâ
korkak, fakir hâlâ öfkeli. Güney
Afrika kâğıt üzerinde en liberal, en
özgürlükçü ülke ama, elle tutulur
haklar nerede?
Okullu 'hafiyeler'
görev başında
Çok yakında yeni tür bir
polis hafiyesi türeyecek
Fransa'da. lsterseniz daha
"şık" bir ıfadeyle
"detektif" diyelim de bu
problemi efendice
çözüverelim fakülte
sıralannda. Şimdiye dek
bıraz adice çağnşımlar
yapan söz konusu görev. artık "biümsel"
bir çevrede gelişip hiçbir art niyete yer
bırakmayacak.
Ne dersek diyelim, ne duyarsak duyalım,
şu "hafîye" sözcüğü, yıllar yılıdır
kulaklanmızı tırmalamadan edemedi...
Şöyle, çabucak göz atarsak geriye, neler
görürüz? Her şeyden önce, toplumun bir
hayli değiştiğini.
Lütfen, kıkır kıkır gülüşlere de
kaptırmayın kendinizi. Neler geliyor
insanın aklına "hafiye"den söz
edildiğinde? Emniyet Müdürlüğü'nün
resmi detektifleri değil elbette. Bunlar,
şimdiye dek ellerindeki belgeye
dayanarak bir tür "casusluk" faaliyeti
ıçinde buluyorlardı kendilerini. Fakat,
alınan bir kararla, özel detektifler
üniversitede yeni dersleri izleyecek.
Bu kurslara girmek. öyle anlaşılıyor ki,
her babayiğidin harcı değil. Nerede ise
gıcır gıcır yepyeni "Shertock Hoünes"lar
istihbarat piyasasında boy gösterecek.
Evet. şunu iyice bilmek gerek: Paris 2
Pantheon Assas Üniversitesi bir süredir,
25 "aday detektifi" bünyesmde toplamış
bulunuyor. Daha önce de söyledik, lakin
yinelemekte yarar var. Artık, eskisi gibi
insanda bir kuşku duygusu uyandıran
eski detektiflerin faaliyeti giderek, devlet
diplomasıyla ciddi şekilde gelişecek.
Oysa, eski özel okullarda okutulan
"hafiyecilik" son zamanlannı yaşamakta.
Burada bir an duralım ve anımsamaya
çalışalım, o eski zina olaylannı. Bugün
bunlann sayısı azalıyor. Verilen bilgilere
göre de özel detektifin elindeki "zina
dosyalan"nın oranı yüzde 10-15'i
geçmiyor.
Ote yandan, şunu da belirtmek gerek:
PARİS
k MİŞEL
PERLMAN
Paris 2 Üniversitesi'ne
adaylığmı koymuş 500
kişinin içinden sadece 25'i
tüm engelleri aşarak
fakülteye kaydolmak
hakkını kazandı. Neyi
gösteriyor bu durum?
Okutulan derslerin
ciddiyetini elbette.
Aynca, iki bölümden oluşan kurslar,
hukuk, deontoloji, psikoloji ve de pratik
izlemeyi kapsıyor. Bu arada, "izfeme"
görevinin pratik taraflan üstünde
özellikle duruluyor. lkinci yıl sürdürülen
kurslar ise idari konulan inceliyor.
Piyasanın potansiyel müşterileri kim
acaba? Bankalar ve diğer kuruluşlann
gönderdiği elemanlar, bir eczacı, bir
biyoloji doktoru vb. Bu fakültenin
kuruluşuyla ilgili olarak, Detektif Bilgi
Merkezi (ACID) Başkanı Christian
Borniche şöyle diyor: "Sağlam bir
eğitimle mesleği ahlak kurallan sayesinde
güçlendirmeyi birkaç yıkür
düşünüyoruz."
500 aday arasından sadece 25 gencin
seçilmesi, öğretimin çok sıkı bir şekilde
uygulanacagı görüşüne yol açıyor.
Oniversite yolunu izleyen öğrencilerin
amacı, kuşkusuz ciddi.
Mesleğin ya da devletin isteği olsun, özel
detektiflere ahlak kurallan içinde
çalışma olanaklan sağlanmış olacak.
Bununla bırlikte, potansiyel çalışma
koşullannın yeterli gelir sağlayıp
sağlamayacağı belli değil.
Bu öğrenim şimdi bir üniversite dalı. Biz
burada devletin resmi polisini ele
almıyoruz. Onlann zaten kendi okullan
var. Ozel detektiflerin konumuysa
değişik.
Bundan böyle,
üniversiteyi bitirecek
olan özel detektifler, mesleki ve ahlaki
düzeyleri yeterli birer profesyonel olarak
piyasada yerlerini bulmuş olacak.
Fransız detektifı, Amerikah
meslektaşını arkada bırakacak mı? Niye
olmasın!
Ci*tK Krtln TMnol Hnhn C o c a C o l a
> Noel'in yaklaşmasını firsat bilip saüşlannı
\iflU JVUIU - 1VVKI DUUU artünnakiçinÇin'eilkkezpromosyonetkinlikleribaşlattı.
Pekin'deki Cuhvei mağazasında teneke kolalardan dev bir Noel Baba yapıldı. Kola-Noel Baba, 16 aytık
Kiu Yanyun'un çok ilgisini çektL Küçük çocuk, meraklı bakışlaıia süzdüğü Noel Baba'run yanından
uzun süre avrılamadı.
Türk, Kürt
ve iki Rus
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
Geçen yaz Moskova'da,
Nâzun'ın mezan başında
tanışmışlardı. Biri
Izmirliydi, öteki
Diyarbakırlı. Büyük şairin
anıldığı günde mezar
başında birkaç kişi şiir
okumuştu. Izmirlinin
Türkçesi daha iyiydi gerçi,
ama Diyarbakırb öylesine
içten okumuştu ki "Beyazrt
Meydanı'ndaki ölü"yü,
Novodeviçye mezarlığındaki
ölüm sessizliğini birkaç alkış
bozuvermişti.
Çıkışta lzmirli
Diyarbakırlının yanına gitti,
onu kutladı, kısa sürede koyu
bir sohbet başladı.
Sportivnaya metrosu
yakınlanndaki bir pastaneye
oturdular. Laf lafi açtı.
tkisinin de sol görüşlere
bağh olduğu ve 80'lerde
içeri girdiği ortaya çıkınca
aralanndaki sıcaklık daha da
artu. Ama Türkiye'den
bınlerce kilometre uzakta
yakalanan bu sevinç, sınsi
bir korku tarafından içten içe
kemiriliyordu. îkisinin de
kafasında "Acaba hangi
fraksyondan" sorusu kıpır
kıpır oynuyordu. Ama sorup
da bu sevinci riske atmaya
hiçbiri cesaret edemiyordu.
Sonra beklenmedik bir şey
oldu: Yan masadaki iki
kızdan birinin sigara
istemesiyle birlikte farklı bir
söyleşi başladı. Masalar
birleşti. Bir lzmirli, bir
Diyarbakırlı ve iki
Moskovalı arasında, Nâzım'ı
anma gününde bir arkadaşlık
kuruldu.
Sonraki buluşmalar hep
dörtlü oldu. Moskovalı kızlar
çocukluk arkadaşıydı. Ve
nedense erkek arkadaşlanyla
ayn ayn değil hep birlikte
görüşmeyi yeğliyorlardı.
"Böytesidahanesetr
diyordu kızlar. Erkekler ise
kendi paylanna düşen kızı
özel görüşmeye ikna
edemeyince buna da razı
olmuşlardı. Dahası artık
hafta sonlannı iple
çekiyorlardı. Buluşma yerine
erken gelen ve geç aynlan
erkekler, daha çok kadın-
erkek ilişkileri üzerine
-Moskovalılar arasında pek
de konuşulmayan konulan-
saatlerce tartışıyor, bu
konuşmalarda "prensp",
"gereldrVdoğru obnaz",
"ayıp'' ve "evHBk"
sözcükleri sıkça
tekrarlanıyordu. Siyasi
konulara ise pek fazla
girmiyorlardı. Bunun nedeni
belki de ilk gün kafalannı
kemiren sorunun bugün
"dörtiu çete"yi (kızlarla
birlikteliklerini böyle
adlandınyorlardı)
dağıtabileceğıydi.
lzmirli ve Diyarbakırlı
arasındaki kader
ortakhğı sonbahann
ortalannda iyice pekişti.
— Kızlann kendilerini sevip
sevmediği, başka erkek
arkadaşlannın olup olmadığı -
üzerinde durmadan
konuşmaktan artık neredeyse
arabesk bir haz almaya
başlayan kafadarlar, bir gün
kızlan izlemeye karar
verdiler. Düşündükleri
cıkmıştı ya da onlara öyle
gelmişti. Kızlan kendileri
gibi Moskovalı ve kendileri
gibi genç iki erkekle
görmüşlerdi. Acaba
"yalnızca arkadaş"
mıydılar? Ya kendilerine
yaklaşımlan neydi? Bu işin
sonu ne olacaktı? Hem zaten
iki farklı kültürden
insanlann aile kurması kolay
mıydı? Ya evlenseydiler, o
zaman ne olacaktı?
Moskova'da mı kalacaklardı?
lzmirli çalıştığı şirket
aracılığıyla memlekete
dönüp orada yaşamını
sürdürmeye ve aile kurmaya
hazırdı. Diyarbakırlı ise
memleketine
dönemeyecefini söylüyor,
ama açıklama yapmaktan
kaçınıyordu. Uzun
tartışmalardan sonra kızlan
"affeöne'' ve ilişkiyi
sürdürme karan aldılar.
Kızlann bu "tarihT
konuşmadan hiç haberi
olmadı.
Tanışmalan gibi ani oldu
aynlmalan. Bir gün kızlarla
buluşacaklan yere her
zamanki gibi erken gelen
lzmirli ve Diyarbakırlı, nasıl
olduysa Öcatan'ın Rusya'da
olduğu iddiası üzerine
konuşmaya başladı. lzmirli
sertleşti, PKK'lilenn bir
arkadaşını katlettiğini
söyledikten sonra Apo'ya
küfretti. Diyarbakırlının kani: *
dondu. Bunca ay boymıda"-^
kader birliği yaptığı ve arük •.!
kardeşi gibi görmeye .»
başladığı insanı çekip
vunnaya hazırdı. Tartışma
tehlikeli bu- hale gelirken
kızlar ortaya çıktı. Buz gibi
soğuk bir gün geçti. Ondan
sonra zoraki bir görüşme
daha oldu.
Hem lzmirli hem de
Diyarbakırlı, daha kötü
şeylerden kaçınmak için
radikal bir karar vermeleri
gerektiğini hissetti. Ve
kızlara "'arük ayn ayn
göriişmek gerektiğini''
söylediler. Çok şaşıran kızlar
sorduklan sorulara cevap
alamadı ve düşünme süresi
istedi. Birkaç gün sonra
Izmirli ve Diyarbakırlı, kız
arkadaşlanna telefon açtı.
Cevap olumsuzdu. "Dörttü
çete" siyasi nedenlerle
dağılmıştı.
Türkiye'nin yetmiş beşinci yılında Alman medyasıAlman medyası tarafsız olamıyor.
Hele şu sıralar hiç. Konu
"Türkive'' olunca gazete ve
televizyonlarda tarafsız köşe yazısı
ve habere rastlamak olanak dışı.
Medjamn tüm yıl boyunca ılımlı
bir politika izlediği zaten
söylenemezdi. 75. yıl
kutlamalannı bahane edip
Türkiye'ye yüklenmeleri şu
haftalarda doruk noktasına ulaştı.
Neler yazmıyoriar. neler
yayımlamıyorlar ki. Temcit pilavı
örneği yıllardır tekrarladıklan
klişe sözlerle Türkiye karşıtı
önyargılı yayınlar yapmak sanki
tiraj arttınyor. "75. yıl kutiamalan
coşkusuz geçti.-", "Âtatürk
devTİmleri katıdır, halka hiç
innıenıişrir. Türkiye'nin
sorunlannı çözemeyecektir..." Kimi
yazılardan alıntılar bunlar. Eleştiri
yanı yüksek makalelerin çoğunda
alaylı bir dil de kullanılmakta.
Hemen hemen tüm yazar-çizerler
"Benim yazdıklanmdan başkası
yanlışûr" havasında. Seçtikleri
sözlerle hakaret sınınna
dayananlar da az değil. Bir Münih
gazetesinin, yazdıklan çoğu
zaman insanın ağzını açık bırakan
Türkiye muhabiri. bir süre önce
"75. vılıııda Türkiye
Cumhuriveti'nin sonu geuniştir!"
sözleri ile buradaki Türklerden
büyük tepki görmüştü. "Kemalizm
30'lu yıllann küfüdür»" sözü de
onun imzasını taşıyor.
Din konusunda da yazılıp
çizilenler şaşırtıcı, öfkelendirici,
kimi zaman da güldürücü.
"Erdoğan karizmatik bir şahsiyet,
ılımlı bir dincidir...", "Türİdye'ye
tslam gelecektir...", "Türkiye'de
din özgüıiüğü yoktur,
Müslümanlara zulüm
yapümaktadır, tslama baskı
köktendÜKİleri körüklemektedir..."
Generallerin dinci partileri ve din
okullannı yasakladığını iddia
edenlerin yanı sıra Islamcılara
ödün verilmesini, laikler ve politik
tsiam arasında tam bir denge
sağlanmasuu öğütleyenler de var.
"Din, tophımda hak ettiği yeri
arük bulmabdır" diyen bir yazar-
çizer, üniversıtelerde rürban yasağı
üzerine aylar önce de. "Günlük
yaşamında başörriisü önemli bir
rol oynayan Anadolu kadını bu
yasak karştsında kendini
alçalülmış ve yan çıplak bırakümış
hisseüneli" diye yazma becerisinı
gösterebilmişti. Bir güney
Ahnanya gazetesine Istanbul'dan 3
yıldır haber geçen bir bayan
gazetecinin özelliği de Fethullah
Gülen'e. Nurculara ve
benzerlerine sık sık övgüler
yağdırması. Daha çok örnek
vermek hiç de zor değil. 2-3
yazıya konu olacak kadar bol
STUTTGART
AHMET
ARPAD
malzeme var. Elinizde tuttuğunuz
gazete de eleştirilerden (!) nasibini
aldı. Köşe tutmuş kimi yazara
göre, "Cumhuriyet, Türkiye'deki
degişimfcr ile OgÜenmeyen, bu
konulara eğUmeyen, taraf tutan bir
gazctedin.. Laik Kemalistlerin
'borusu'dur.." Kuzey Ren-
Westfalya Eyaleti Sosyal
Hizmetler Bakanlığı'nca
yayımlanan "Türk Müslümanlan"
adlı bir kitapta ılgınç bölümler var.
Essen'deki Türkiye Araştırma
Merkezi'nin Türk çalışanlannca
hazırlanan bu kitabın Nurcular ve
Fethullah Gülen ile ilgili
sayfalanna bir göz attığınızda
şaşınrsınız. Nurcular tarikat fılan
değil. sadece bir "hareket".
Hoca Efendi de devletini seven,
fakirlere hep yardım elini uzatan
iyi yürekli bir insan. Berlin'de
Milli Görüş yandaşlanna
okullarda din dersi verme hakkı
tanınması üzerine
Baden-Württemberg eyaletinde
Nurcular da harekete geçti.
Kültür Bakanhğı'na "30 bin
Türk çocuğuna din dersini biz
verelim" diye müracaat ettiler.
Medyada ve eyalet meclisinde bir
tartışma başlatıldı. Partiler, köşe
yazarlan \e okurlar karşı çıktılar.
Ve çoktandır kimi kafalarda
bekleyen bir "ptan" yeniden
canlandınldı: Müslüman
çocuklara din dersini şeriat
yanlılan değil, Alman
fakültelerinde, Alman yetkili
makamlannın onaylayacağı bir
program çerçevesinde
yetiştirilecek öğreünenler
vermelidir. Basına hemen
açıklama yapan Cem Özdemir de
bunu desteklediğini belirtti. Bu
düşünce, giden Kohl gibi gelen
Schröder'in de özlediği
"Euro-lslam" sentezinin
önemli bir parçasıdır! Uzun
aşamada Almanya'daki
Müslümanlann dini devlet
kontrolüne girmelidir...
Alman medyasının "Türkiye
Ugki" nedense 1998'de oldukça
arttı. AB karan sonrası
Ankara ile Bonn arasına giren
"kara kedi" yıl boyunca bir türlü
çıkamamıştı. Mesut Ydmaz'ın
Financial Times demeci ve
ardından olup bitenler,
politikacısnıdan gazetecisine
birçok kişiyi öfkelendirmişti.
Şimdi 75. yıh firsat bilip "öç alan"
bir Alman medyası ile karşı
karşıya Türkiye.
Italya'daki bölücü örgüt şefı de
onlara yeni olanaklar
yarattı. Kısa süre öncesine
kadar, "Güneydoğu'da
acunasız bir savaştan ve
ayaklanmalardan" söz eden
Almanyalı Türkiye muhabirleri
şimdi de. "Kürtlere arük ödün
verilmeli, yoksa liderteri tutuklansa
bik savaş devam edecektir"
iddialannda bulunmaktan
çekinmiyorlar.
Alman insanının bir
özelliği vardır. tnandığından,
yanlış da olsa, öyle
kolay kolay ödün
vermez. Hele karşınızda
"only bad news are
good news" (yalnızca kötü haber
iyi haberdir) prensibine inanmış
gazeteci var ise, taş çatlasa
düşüncesinden vazgeçiremezsiniz
onu...
MUCUR SULH HUKUK MAHKEMESt
SAT1Ş MEMURLUĞU'NDAN
DosyaNo: 1998/9 Satış
MucurSulh Hukuk Mahkemesı'nin 27.04.1998 gün ve 1997/151 Esas, 1998/71
Karar sayılı ilamı ile Mucur ılçesı Yenice Mahallesi Inönü mevkiinde kaim 3152
Ada, 16 Parsel sayılı taşınmazm satılarak ortaklığının giderilmesine karar verümiş-
tir. Memurluğumuzca bahse konu taşınmazm kıymetı takdir edilerek 1.150.000.
000.TL. bedelle 05.02.1999 günü saat 10.00-10.20 arasında 1. Satışına aynı gün
alıcı çıkmadığı takdirde 15. 02.1999 günü aynı saatte 2. satıjına karar verilmiştir.
Bütün aramalara rağmen davalılardan Şe\r
ki Şimşek, Zeliha Şimşek, Zehra Tuna
ve Leyla Özaslan bulunup satış günü ilanı tebliğ edilememiştir.
Satış memurluğumuzca verilen satış gününün yukanda adı geçen davalılara
7201 Sayılı Tebligat Kanunu'nun 29. maddesi gereğince ilan suretiyle tebligine,
yayımı tarihinden itibaren 15 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağı, bu tarihten itiba-
ren 7 gün ıçerisinde itiraz edilmedigi takdirde hükmün kesinleşeceği tebliği yerine
kaim olmak üzere ilan olunur. 9.11.1998 Basın: 56518
ANKARA GAYRİMENKUL SATIŞ İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN
İPOTEĞtN PARAYA ÇEVRÜJVlESt YOLU İLE TAKÎP TALEPLERÎNDE İCRA
EMRİNtN İLANEN TEBLİĞİ
1997/610
Alacaklı: Esbank T.A.Ş.
Vekili: Av. Ragıp Kaldılcı - Atatûrk Bulvan 143/31 Ankara
Borçlu: 1- Özdoğuş tthalat Ihracat lnsaat Taahhüt ve Ticaret Limitet Şirketi. 2- Falke tnşaat Tu-
rizra tth. Ihr. San. ve Tıc. Ltd. Ştı. 3- A. Haydar Yüksekdağ - Kuyuyazı Cad. Büklüm Sok. 17/8
Etlik-Ankara 4- Ercüment Şahinkaya - Kuleli Sok. 75,16 Ankara Alacağın tutan: 16.682 637.389
TL'nin icra gideri, vekalet ücreti ve takip tarihi 19.6.1997"den ıtıbaren % 350 faizi ile birlikte tah-
sili. Borç senedi ve tarihi: 29 1.1997 tarih ve 624 yevmiye No'lu ıpotek akdi. Merhumun ne oldu-
ğu: Antalya, Alanya, Mahmutlar, Buladancık. 3845 parselde kain 10, 11, 12, 13 ve 14 No'lu ba-
ğımsız bölümler. Rehin veren 3. şahıs: Ercüment Şahinkaya. Borçlulardan A. Haydar Yüksek-
dağ'ın adresi tespit edilemediğinden ıcra emrinin ilanen tebligine karar verilmiş olmakla; Iş bu ic-
ra emrinin tebliği (yayımı) tarihinden itibaren (30) gün içinde borcu ödemeniz, bu süre içinde borç
ödenmez veya tetkik merciinden icranın geri bırakılmasma dair bir karar getırilmezse alacaklının
gayrimenkulün satışını isteyebileceği, A. Haydar Yüksekdağ adına icra emrinin tebliği yerine ka-
im olmak üzere ihtar olunur. Basm: 58171
GERZE ASLtYE HUKUK MAHKEMESt'NDEN
Esas No: 1995/2 Karar No: 1998/93
Davacı Hatice Çavdar vekili Av. Hasan Sert tarafından davalı Alaartin Çavdar aleyhine
açılan boşanma davasırun yapılan yargılaması sonunda mahkememiz tarafmdan verilen
karar uyannca; Açılan davanın kabulü ile, Sinop ili Gerze ilçesi Çırnık Köyü cilt no:
025/01, sayfa no: 97 kütük no: 51 'de nüfusa kayıtlı Niyazi-Hamdiye'den ohna 10.6.1959
dogumlu Alaattin Çavdar ile aynı yerde nüfiısa kayıth Hasan- Hacile'den olma 13.6.1960
doğumlu Hatice Çavdar'ın boşanmalanna, Taraflann reşit olmayan 92.1986 doğumlu ço-
cuğu Selçuk Çavdar ile 20.4.1990 doğumlu Özgür Çavdar'ın velayetinin davacı anneye
verilmesine, velayeti anneye bırakılan çocuklar ile her yılın 1-30 Temmuz günleri ile di-
ni bayramlann 2. günü saat 09.00-17.00 arasında baba yarunda kalması ile kişisel ilişki-
nin kurulmasına, Mahkeme masrafı olan 649.500 TL harç ile 8.200. 000 TL'nin davalı-
dan alınıp davacıya verilmesine karar verilmekle, Davalı Gerze Çırnık Köyü'nden Niya-
zi oğlu 1959 doğumlu Alaaddin Çavdar tüm aramalara rağmen adına mahkeme karan teb-
liğ edilememiş olduğundan ilanen tebligatına karar verilmiş olmakla mahkeme karan ila-
nın yapıldığı yayın tarihinden 15 gün sonra muhataba tebliğ edilmiş sayılacağı ilanen teb-
liğ olunur. Basın 57532