14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18OCAK1998PAZAR 12 KULTUR Kumpanya, yeni oyunuyla ütopyanın totaliter yönünü kısıp hayalci yönünü yukan çekiyor Başka dünyaları düşleme özgiirliiğü FECtRALPTEKtN Kumpanya. cuma akşamı 'Vınnlamanm Binbir Yohı' adlı yeni oyunuyla sezonu açtı. Ke- rem Kurdoğlu'nun yazıp yönet- tiği ve Mehmet Nemutiu'nun müziklerini hazırladığı oyun, ti- yatroda yeni tatlar arayanlara benzersiz bir firsat sunuyor. 'Vınnlamanın Binbir Yolu', izle- yicinin düş gücünü zorlayan renklerin sırtladığı bir serüvene çağınyorbizi. Kurdoğlu'nun us- talıklı metni. Nemutlu'nun ade- ta metnin 'kdcalları' arasına iş- leyen müziğiyle, 12 başanlı oyuncu şaşırtıcı bir performans sergiliyor oyunda. 'Yinnlamanın Binbir Yohı' iki yılı aşan bir çalışmanın ürünü. Hiçbir zaman gerçekleştirileme- yecek dünyalan düşleyerek ya- şamanın, ınsan onuruna yaraşır tek varoluş biçimi olduğu nokta- sında son bulan bir önceki oyun- lan •Haritadan Naklen Yayın'ın ardından 'ütopya' kavTamını kur- calamaya başlıyor Kumpanya. Ancak tüm literatûrû taradıktan sonra karşı karşıya kalınan, to- taliter' bir tasanmın hâkimiyeti altındakı ütopya düşüncesi, Kumpanya'yı kendi ütopyasıru yaratmaya sürüklüyor ve böyle- ce 'herkes için tek bir mükemmd toplum' sunma iddiasını kırma- ya çalışan 4 \ ınnlamanın Binbir Yohı' çıkıyor ortaya. Kurdoğlu oyunun var oluş öy- kûsûnü şöyle özetliyor: "Hari- tadan Nakİen Yayın'ın ardından, 15-20 yıhn çıkışsızhk, moral dü- şüş ve ekonomizme teslim olmuş dünyasında, artık ütopyalann sosyal bir güç oluşturmasının miinıkün olmadığını görebildiği- miz bir noktay a gelmiştik. Başka dünyalaruı olabiliriiğine khksel inancın kalmamış olduğunun farkındaydık. Bu noktada 'Ger- çekten başka türlü bir dünya miinıkün müydü' sorusuyla da kıran kırana ama dürüstçe he- saplaşacağımız, sahte umutlar vermeyeceğimiz fitopyalan tek- rar haürlatmak istedik. Bu oyu- nu herkes için bir tek en iyi top- lum düzeni büdirmek degiL baş- ka türlü bir dünya ha> allerini ço- ğahmak esası üzerine kurduk.". 'Vuınlamanın Binbir Yolu'. 56 Kerem Kurdoğlu. oyunu yazdı ve yönettL lerem Kurdoğlu, 'Vınnlamanın Binbir Yolu'nu hikâyelerin, sahnelerin çokluğu, zamansal sıçramalar ve görsel çoğulluk üzerine kurduklannı belirtiyor: 'Kurgusuyla da, estetik yapısıyla da mantıklı olanı, sıralı olanı, birbirinin ardından geleni mümkün olduğunca kırmaya, bugün bizi kısıtlayan neden-sonuç ilişkilerinden bağımsızlaşmaya çalıştık.' adet 'uçuşan' sahneyi birbirine bağlayan dört 'akıldışı' öyküden oluşuyor. Bu kez gerçekten de ti- yatronun çizgisel kurgu anlayışı- nı kırmayı başaran Kurdoğlu'na göre, oyunun en ütopik yanı; kurgusu ve dramaturgide kulla- mlandan çok farklı zaman anla- yışı: "Bugününalgıkanallanda- ğümış, iist üste binmiş seyircisi- nin karştsına, imgekri paralel bir zenginlik içinde akıtabüdiğimiz bir kurguyla çıkmak istedik, ta- bii öykü anlatmayı da eMen bı- rakmadan. Kurgusuyla da, este- tik yapısıyla da mannkh olanı, sı- ralı olanı, birbirinin ardından ge- leni mümkün olduğunca kırma- ya, bugün bizi kısıtlayan neden- sonuç ilişkilerinden bağunsızlaş- maya çahşük. Bu kurgu, başka dünyalar tahayyüllerini çoğalt- mak düşüncesiyle de örtüştü." Kongre platformunda Oyunu oluşturan ve ütopya kavramına farklı bakış açılan ge- tiren öykülerin buluşup ortak 'uçuş noktası'na ulaştığı yer ise bir kongre platformu. Ozel zevk emekçileri, yani 'Orospular Kongresi' "Öyle bir dünya isti- yorum ki hiç kimse istemedigi bi- riyle sevişmek zorunda kalma- sm._" diyerek kendi ütopyalany- la katılıyorlar onlar da 'başka dünyalar hayal etmek' üzerine kurulu bu oyuna. Temel varoluş biçimi kendi yaratıcılığını kira- lamak olan günümüz ınsanının gerçeğinin de, toplumun o çok aşağıladığı orospuluk müessese- , sjAtkn farkı olmadığını anlatan bu kongreye sonunda Papa bile katılmak istiyor. Ütopya kavramını, hızla git- mek düşüncesiyle özdeşleştiren Kurdoğlu, 'Vınnlamanın Binbir Yohı' olduğundan söz edilirken, 'bu tophım dışmdald olasıiıklarm çoğaralmasT mantığının oyunda belirleyici olduğunu anlatıyor. •'Hikâyelerin çokluğu, sahnele- rin çokluğu, zamansal sıçrama- lar ve görsel çoğulluk üzerine kurduk bu oyunu. Zaten asıl amacınuz, ütopyanın totaliteryö- nünü kısıp hayalci yanını yukan çekmektL" Oyuııda 12 ki$i rol ahyor. (Fotoğraflar: UGUR DEMlR) Mehmet Nemutiu oyunun müziklerini yapü. Öte yandan çok güçlü bir mü- zikal yapısı ve ses kurgusu var oyunun. Her replik, her sahne, her aksesuvar teması bir ses de- ğeri olarak hesaplanmış. 'Vuın- lamanın Binbir Yohı'nda hiçbir çalgı kullanılmıyor, tek çalgı in- san sesi. Müzikleri Mehmet Nemutiu'nun Oyunun müziklerini hazırla- yan Mehmet Nemutiu ise şöyle anlatıyor yaptıklan çahşmayı: "Bu oyunda müzik, 'tırnak için- de' bir müzik. Metinle ve oyun- cunun edimleriyle iç içe. Müzik, kendisini tonlayan sesler, hare- ketler ve sözcüklerle oyun içinde aolam kazamyor, oyunu bütünlü- yor. Bu noktada da yaptığmı şe- yin oyunculann yaptığından pek farklı olmadığı söylenebilir. Ben de bana gelen metni yorumlama süreci içine sokuyor ve buradan bir söz çıkanyorum. Yalnız bu sö- zün müzikal yönü üzerinde daha fazla dflşünüyorum tabü." Burada Kurdoğlu da Nemutiu ile birlikte geçirdiği çalışma ve yaran sürecinde aldığı keyfı di- le getiriyor: "Türlü anlamlan, değerleri ve öğeleri var tiyatro- nun. Bütün bu öğelerin birbirini etkileyebilecek güçte olması ge- reldyor. Ben de bu oyunda niha- yet rejisörlük alanma tecavüz e- den bir besteci buldum, kurduğu müziğin mizanseninin nasıl ol- ması gerektiğini oyunculara an- latan bir bestecL." Kurdoğlu, 'Vınnlamanın Bin- bir Yolu' ile izleyiciyi ütopyala- nn gerçekleştiriîebilirliğine inandırmaktan çok, başka dün- yalan hayal etmenin keyfıni ya- şamaya çağınyor: "tknaedkiol- maya çahşöğınız zaman sonuç inandıncı ohnuyor. Ütopyalann işlevi, günümüz dünyasının geh- şim ve dönüşüm süredne insan- cıl değerlerin de kablabilmesini sağbmak. Yaşanılandan bağun- sızlaşabihnenin en gerçekci yohı bu." Son derece önemli felsefi tar- tışmalan sudan sözlermiş gibi yazıya dökmeyi, bu tarbşmalan farklı düşüncelere sahip kişiler arasındaki çatışmalar yoluyla harekete dönüştürmeyi sevdiği- ni dile getiren Kurdoğlu, sonun- da ağustosböceği ile kanncanın tarihi hesaplaşmasıyla karşı kar- şıya bırakıyor seyirciyi. La Fon- tame'in yazdıklan ile haksızlığa uğradığım düşünen ağustosbö- ceği, kendini aklamak üzere ka- nncayı son bir hesaplaşmaya ik- na ediyor. "Bu da yaşamm değe- rine ilişldn en temel sonınu, do- layısıyla da ütopyayı fazlasryla U- gilendiren 'oyun ve görev' çanş- ımam metne taşnnamı «ıgbntı. Zevk içinyaşamak vetophım adı- na yapdması gerekenler için ya- şamak tarnşmasL, ütopyalann en önemli probknıatiklerinden bi- ri. Çoğunda düşülen hata ise ide- altophım düzeninde sonımhıluk paylaşunının temel sorun hahne gehnesi." Literatürde yer alan ve çoğun- lukla görevin yüceltilip oyunun aşağılandıği tüm ütopyalan, ye- ni bir tartışma düzlemine taşıya- bilecek bu hesaplaşma ve oyun- culann ses ve beden işlevlerini doruğa taşımalanyla sona yakla- şıyor 'Vınnlamanın Binbir Yo- hı'. Eğer gerçekten öyle bir dün- ya yoksa, "Bu yol ne yohı Niya- a " sorusuyla irkiliyor izleyici. Sonra erdemli, bilgili, iyi insan- lar üretmeyi hedefleyen uygar dünyada '10 Idlometre yançap dahilinde kazık atmadığımız kimse kahnadığı' anımsatıhyor aniden. 'Özel Zevk Emekçileri Kongresi'nin yaşadığımız dünya olduğunu düşünüyoruz ama li- teratürün belki de bu en yüreğe dokunan ütopyasında hiç bek- lenmedik bir anda kulağımıza gelen "Senisevryorum"la, başka dünyalar düşlemeye koyuluyo- ruzyine. 48. Uluslararası Bertln Rlm Festtval Fümde, boksörü Daniel Day Levvis oynuyor. Jim Sheridan'ın TheBoxer'ı ile başlayacak GÜNERYÜREKLtK BERLİN - Önümüzde- ki 11 Şubat günü başlaya- cak bu yılki Uluslararası Berlin Film Festivali'nin açılışı, Irlandalı yönetmen Jim Sheridan'ın "The Bo- xer" adlı filmi ile yapıla- cak. Sheridan, daha önce, 1994 yıhnda "Babam tçin" adlı filmiyle katıl- dığı Berlin Festivali'nde (Berlinale) en büyük ödül olan ve bir tek f ilme veri- len AFtın Ayı ödülünü ka- zanmıştı. Sheridan'ın son filmi olan "The Boxer"da da başrolü Oscar ödüllü Da- niel Day-Lewis oynuyor ve sanatçının bu Irlandalı yönetmenle çevirdiği üçüncü filmi. Başrolleri Daniel Day-Lewis ile bir- likte "Dalgalan Aşmak" ile 1996 yılı Avrupa Film Ödülü'nü kazanan Emily VVatson oynuyor. Jim Sheridan, "Babam lçin"de olduğu gibi "The Boxer"da da Irlanda'daki iç savaşı konu ediniyor ve Belfast'taki kin, nefret ve şiddet yüklü güncel yaşa- raa ait bir öykü anlatıyor. IRA'nın eski militanlann- dan olan Danny 14 yıl ha- pis yattıktan sonra serbest bırakılır ve Belfast'a geri döner. Belfast'a döndük- ten sonra iç hesaplaşmala- ra giren Danny, bu arada IRA'nın çok sıkı disiplini ile karşı karşıya kalır. Bir yanda IRA'nın katı çizgi- si ve savaş. öte yanda ba- nş için yapılan uğraşlar olmak üzere iki cephe ara- sında kalan Danny, kendi- ni boksa vererek sorunlar- dan uzaklaşmaya çalışır. Çevirdiği hemen her filmle dikkatleri üzerine çeken ve başanlı bir yö- netmen olduğunu kanıtla- yan Jim Sheridan'ın, usta oyuncusu Daniel Day-Le- wis ile birlikte çevirdiği "TheBoxer"ı daha şimdi- den bu yılki Berlinale'nin yanşma (Wettbewerb) bö- lümünün iddialı filmleri arasında gösteriliyor. Yanşmanın yanı sıra Panorama, Uluslararası Genç Filmler Forumu, Ye- ni Alman Filmleri, Çocuk Filmleri Şenliği ve Ret- rospektif gibi bölümlere yine 600 kadar filmin ka- tılması bekleniyor. Bu yıl 48. kez düzenlenen Ulus- lararası Berlin Film Festi- vali 11 -22 şubat tarihleri arasında gerçekleşecek. Ailegeleneğinisürdüren genç müzisyenler 90'ların Woodstock'una hazırlanıyor Kimibaşanlı kimi degölgesindeKültür Servisi- Isimleri tanıdık, yüzleri değil... Efsanevi müzik şenliği VVoodstock Festivali'nin 30. yıldönümünün yaklaştığı şu günlerde. bu festivalde sahneye çıkan ve bugün orta yaşlannı sü- ren birçok müzisyenin çocuklan aile geleneğini sürdürüyor. Bazı- lan, gelecek yıl ağustos ayında gerçekleştirilecek 90'lann Wo- odstock'unda sahneye çıkacak. Ailedeki müzik geleneğini sür- dürenler son yıllarda epey çoğal- dı ama, başanlı olmak için yete- nekli bir müzısyen babanın çocu- ğu olmak yetmiyorelbette: Şu sı- ralar Amerika'da Wallflowers ad- lı topluluğuyla birlikte babası Bob Dytan'dan daha çok albüm satan Jakob Dylan'a karşm. babası John Lennon'ın gölgesinden bir türlü kurtulamayan ve müzik dün- yasında umduğunu bulamayan JuKan Lennon gibiler çoğunlukta. Tarihin kendi kendini yineledi- ği üzücü olaylar da yaşanıyor mü- zik dünyasında: 196O'lı yıllarda adını duyuran Tim Buckley'rlin oğlu JeffBuckley, geçen yıl baba- sı gibi genç yaşında yaşama veda etmişti. 1998 yıhnda oğullannın müzi- kal başanlannı görmeyi dileyen müzisyen babalar arasında, Rol- ling Stones'tan RonnkWbod,Rk- hard Thompson ve Crosby, Stills efsanevi müzik şenliği Woodstock'un gelecek yıl kutlanacak 30.yıldönümünde bugün orta yaşlannı sürdüren birçok müzisyenin çocuklanndan bazılan sahneye çıkacak. and Nash topluluğundan Steven Stills bulunuyor. Ancak şöhret kuyruğunda bu gençleri şimdiden geride bırakan ve müzik eleştir- menlerinin yeni çıkan albümünü babası Leonard Cohen'in başan- lı "Songs of Leonard Cohen" al- bümü denli başanlı bulduğu 23 yaşındaki Adam Cohen ile The Who topluluğunun ünlü ismi Pe- te Towshend'ın kızı Emma Tows- hend var. "Dreamland" adlı albü- münün ilk single'ını bu ay piyasa- ya çıkaran 28 yaşındaki Emma Tosvshend. "Ashndababamaüzü- lüyorum, çünkü o hep ünlüydü. ünlü ohnadan yaşamanın nasıl bir şey olduğunu bflemedi Kimse ona sıradan bir insan gibi davranma- dı, asla bir mağazaya guip sıradan bir insanmış gibi auşveriş edeme- di Başkalannın yaşamlannı dışa- ndan gizlice izleme olanağmdan yoksundu hep, çünkü 18 yaşından beri şöhretk yaşadı" diyor. Emma Tovvshend, ünlü bir ba- banın çocuğu olmanın zor olma- dığını söylüyorama, bazı kişilerin East West Plakçılık'la olan anlaş- masını babası sayesinde elde etti- ğini düşünebileceğini de biliyor. Towshend, "Sinema dünyasında Jamie Lee Curtis ile Tony Curtis kendi alanlannda başanh iki fark- lı isim olarak kabul görüyor. Ben aile ismimi kullanmaktan çekin- mryorum, aksme, ismimi gururta taşryorum. Albümümü dinledik- lerinde, Pete Towshend'in babam olduğunu unutacaklar" diyor. To- ri Amos ve Kate Bush ile karşılaş- ünlan Emma Tovvshend'in müzi- ği, babasınınkınden oldukça fark- lı. Tovvshend'in, kızıyla gurur duyduğu söyleniyor. Bir başka gururlu baba da Leonard Cohen; kendi isminı müzik dünyasında başanyla sürdüren oğlu Adam Cohen ile ilgili olarak, "Oğhım Adam benden daha iyi ve daha melodik bir şarkı yazan_ üsteUk sesi çok güzeL bende ses yoktu ki" diyor. Adam Cohen ise müzikle ilgili karşılaştığı tüm güçlükleri babasıyla konuşabildiğini söylü- yor. Kimi müzisyen babalar ise ço- cuklannm müzik dünyasından uzak durması gerektiğini düşünü- yor. Bir zamanlar Rolling Sto- nes'a katılması teklifini reddeden Ry Cooder, "Oğium Joachim, be- nim albumlerimde çaldı. Gerçek- ten çok yetenekli bir müzisyen. A- ma ona üniversiteyi bırakmamas»- nı tavsiye ettim. Cadillac bekleye- bilir. Müzik endüstrisi korkunç- tur, insanlan tüketir. Acele etme- nin anlamı yok. Gerçi bunlar 18'indeyken bir kulağmdan girer, ötekinden çıkar_" diyor. 10. Ankara Uluslararası Film Festivali bu yıl 1-10 Mayıs'ta yapılacak Pasolini ile Gothar Ankara'nın ağır topları Laura BettL Pasolini'yle ilgili konferans verecek. Kültür Servisi- Bu yıl 1-10 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek Ankara Uluslararası FOm Eestivah' onuncu yaşını zengin bir prog- ramla kutlamaya hazırlanıyor. Aziz Nesin, Ha- luk Cerger, Mahmut Tali Ongören, Cahit Talas, Alper Aktan. ClküOrbay. VarhkÖzmenekve Ü- han Alkan'ın on yıl önce bir araya gelerek te- mellerini attığı festivalde bu yıl Ulusal Kısa Fihn, Ulusal Belgesel, Ulusal Uzun Film, Ulus- lararası Canlandırma dallannda yanşmalar sü- rüyor. Toplu Gösteriler'de on filmiyle Pier Paok) Pa- soüni köşesi ve Pasolini hakkında Laura Bet- ti'nin vereceği konferans dikkat çekiyor. Aynca yine aynı bölümde Ankara'ya davet edüen Ma- car yönetmen Pethar Gothar'm yedı filminden Değerii Bir Gün (1979), Zaman Durdu (1981), Aynı AmerikaGibi( 1987), SmırGörevi(1995), Vurdumduymaz Vaska'yı (1996) izleyebilecek sınemaseverler. "Dekaloglar''ıyla Kieslowskide Toplu Göste- riler'ın ağır toplanndan biri. Festivalin yeni kö- şesi Dünya Sinemasının Genç Yıkfazlan ise se- zon boyu Hollywood yapımlanna alternatif ara- yanlan memnun edecek. Bir fjlke sinemasında ise dokuz fılmlik bir paketle lsviçre Sinema- sı'nı konuk edecek Ankara Film Festivali. Sine- ma oyunculuğu, sinemanın TV ve diğer rakip- leri karşısında neler yapılabileceği, telif hakla- n konulannda açıkoturumlar ve söyleşilerin yer alacağı festival, on yıllık tarihinin geniş öze- tini de bir kitapta toplamaya hazırlanıyor. Türkiye'de kısa filmin merkezi haline gelen Ankara Uluslararası Film Festivali bu dalda yi- ne zengin bir program sunarken Türk Sinema Tarihi'nden bölümünde geçmiş dokuz yılda ödül verdiği uzun metraj, kısa fihn ve belgesel yapıt- lan yeniden gösterecek sinemaseverlere. Festi- val yönetimi listelere son şeklini vermekle meş- gul. Filmlerin kesin listesi yakında saptanacak. KÖŞEBENT ENİS BATUR Turgut Çeviker Kimilerinin başan 'formül"lerini, reçetelerini ters yüz eden örneklerden biri: Turgut Çeviker. Yetiş- me koşullannın ulaştıklan yüksekliği açıklamaya yetmediği başka kuralçözücüler tanımıştım: Tah- sin Saraç, Nermi Uygur, Tahsin Yücel, Akşrt Göktürk gibi. Bir sonraki kuşak muammayı bes- lemeyi sürdürdü, Turgut Çeviker başı çeken bir isim: Sonradan nefis bir kitapla selamladığı Çarşam- ba'da doğmuş, büyümüş. Bütün ilk ve ortaöğre- nimini orada yapmış. 'Taşra, adamı büzer' yollu yazgıcı, basmakalıpdüşünceyi hemen yenmiş, bir çıkınla yola düşüp hem Ankara'ya, hem Istanbul'a kafa tutmuş. Büyük kentleronu hemen bağırianna basmamış olsalar gerekir. Pek çok 'yabanc/'sını yıldıran, on- lara pes ettirmenin yolunu yordamını kolaylıkla bu- lan ortamlanna boyun eğmemiş. Çeviker'i tanıyan bilir Kafasının dikine gitmesi, akla önce gelen özel- liği. Oluşum dergisi yıllannda, demek yaklaşık yirmi yıl önce karşılaştım ismiyle. Şiirdi öyküydü, masa- başındadidiniyordu. Sonradan, 70'lerin önemli bir bölümünü Yeşilçam setlerinde, yönetmen yardım- cılığına giden dik bir rampada geçirdiğini öğrene- cektim. Çetin atmosferierin içinden havlu atma- dan, bozulmadan ve çürümeden geçmeyi bikne- sini sağlayan son derece sağlam bir çekirdeği var- mış. Asıl, 1980 sonrası ağıriığını koymaya başladı Turgut Çeviker. Bir avuç insan onun nasıl, ne pa- hasına nazırlandığını biliyordu, usul usul karaka- mu da bunu öğrenecekti. Neredeyse yemedi iç- medi Turgut, izbe evlerde yaşamayı göze aldı, kar- şılığındadudak uçuklatıcı biryatınma girişti. Birku- rumun, ciddi sermayesi olan bir kuruluşun güç bela yapabileceğini (ama yapmadığını) bir başına yaptı: Türk Mizah ve KarikatürTarihi'ni sislerin ara- sından söküp çıkardı ve karşımıza getirmenin yol- lannı buldu. 1980'lerin can alıcı yayın projelerinin başında, Adam Yayınlan'nın gözüpek bir kararla soyundu- ğu 'Gelişim Sürecinde TürkKarikatürû' paketi ge- liyordu. Turgut'un yemeden içmeden topladığı, kaybolmanın eşiğinden döndürdüğü o büyük mi- ras birden ikinci bir güneş gibi gökyüzümüze fır- lamıştı. Tanzimat, Meşrutiyet döneminin ağır ustalann- dan azınlıklanmızın güçlü örneklerine, anonim çi- zerlerine giden geniş yelpazeden süzdükleriyle oluşturduğu 'corpus'Turgut Çeviker'in kalıcı biriş ortaya koymasına yetmişti yetmesine, ama o du- racak, yetinecek değildi: Maraton koşucusunun soluğunu ciğerierine yerleştirmişti bir kere. 1990'lann yeni deniz feneri ufûktan ışığını gös- termişti: Güldiken dergisi, hem köklü bir gelene- ğin ürünlerini tarayarak hem de mizah kültürüne yeni boyutlar katarak yabana atılamayacak bir atı- lım gerçekleştirdi. Gene şaşırtıyordu Çeviker Der- giyi hiçbir kaynağa dayanmadan, bağımsızJjğını her şeyin Ozeritie Royarâk akarmayı başarmıştı. Geçen yıl başlattığı bir kıtap dizisi, mizah olgu- sunu felsefi, toplum bilimsel, estetik boyutlar açı-( sından işleyen ana yapıtlar onun herkesi saşırtma- yı sürdüreceğinin son, en yeni kanıtı. Başka bir ülkede yaşıyor olsaydı, bugün bir üni- versitenin 'honoris causa' doktorasına layık görü- lürdü. Ama Turgut Çeviker, zaten gülü dikenine bağla- mayı bilmiş bir yalnız adam. Savaşını şimdiden kazanmış. Tuluyhan Uğurlu, Atatiirk Senfonisi'yle yarm İTÜ'de • Kühür Servisi - Piyanist ve besteci Tuluyhan Uğurlu, kendi yapıtı olan 'Mustafa Kemal Atatürk Senfonisi'nin ilk icrasını yann saat 19.30'da İTÜ Vakfi yaranna İTÜ Maçka Kampusu G Amfısi'nde gerçekleştirecek. Senfoninin piyano uyarlamalan seslendirilirken Atatürk ve Kurtuluş Savaşı arkadaşlannın bugüne dek fazlaca görühnemiş fotoğrafianndan oluşan bir görsel gösteri de sunulacak. Tamamı 90 dakika olan eserin 1998 Ocak-Mayıs aylan içinde kültür merkezleri ve üniversite konser salonlannda gerçekleştirilecek olan daha sonraki dinletileri eğitim amaçlı olarak üniversite ve lise < öğrencileri hedeflenerek düzenlenecek. toOB'da lUabucco' operası • Kültür Servisi - lstanbul Devlet Opera ve Balesı 1991 yıhnda repertuvanna aldığı 'Nabucco' operasuıı ocak ayı içinde yeniden sergilemeye başlıyor Seyirci tarafından 7 sezondur yoğun ilgi ile izlenen, G. Verdi'nin bu ünlü operasının orkestrasını ABD'li konuk şef Robert Lyall i yönetiyor. Polonyalı rejisör Marek Grezesinski'nin sahneye koyduğu operanın dekor ve kostümlerini Osman Şengezer hazırladı. J. • Maria Dobrodinski koroyu çalıştırdı. Işık düzeni ise Ahmet Defhe'ye ait. lstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin 22 Ocak ' Perşembe günü saat 20.00'de sergileyeceği ve Devlet Sanatçısı Mete Uğur'un , 'Nabucco' rolünü üstlendiği operada Leyla ' Demiriş, Ender Anman, Suat Ankan, • Elena Kenber, Erkan Tezcan, Süzan Kızıklıoğlu • diğer rolleri paylaşıyorlar. ! İZDSO, Kanada'ya gidiyor ; • İZMİR (AA) - Izmir Devlet Senfoni Orkestrası •' (İZDSO), 10-30 Temmuz tarihleri arasında Kanada turnesine çıkacak. Orkestra, şef Rengim Gökmen ve Ender Sakpınar yönetiminde Montreal, Quebec, Toronto ve Vaucouvez'de konserler verecek. İZDSO, Kanada turnesinin yanı sıra ABD'nin Washington ve New York, Belçika'nın Brüksel kentlerinde de konser vermek için çalışmalannı sürdürüyor. İZDSO Müdürü Numan Pekdemir, 1996 yılında Güney Kore turnesine çıktıklannı belirterek "Kanada'dan da ' başanyla döneceğimize inanıyorum" dedi. Kanada devletinin daveti üzerine gerçekleştirilecek turne için Kültür Bakanlığı'nın da orkestraya maddi ve manevi destek sağladığını kaydeden Pekdemir aynca yerel yönetimlerin ve çok sayıda özel kuruluşun da kendilerine yardımcı olma sözü verdiğini bildirdi. IZDSO'nun Montreal Barok Orkestrası'nı Izmir'de konuk ettiğini hatırlatan Pekdemir "Orkestra hem kendini • tanıtacak hem de Türkiye'nin lanıtımına katkıda bulunacak" diye konuştu. İZDSO, Suna Kan ve Muhiddin Demiriz'in katılacağı konserlerde Türk bestecilerin eserlerini yorumlayacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle