25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 EYLUL 1997 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER 65. Dil Bayramı mı? Doç. Dr. ÖMER DEMİRCAN/s/ Üniv. tletişim Fakültesi A ltmış beşinci yıldö- nümünde dil devri- minin yolu tıkanmış görûnmektedir. Dil devrimi, ulus-devlet bağlamında halkı se- venlerce uygulanan bir değişim idi. Halk sevgisi yönetimden dışlanarak devrimin önüne 1946'dan sonra türlü engeller çıkanldı. Bu dönemde eğitim çökertilince, ulus-devlet ile birlikte Türkçe de bütün kullanım alanlannda en ağır darbeyi yedi. Bugün Lülebur- gaz-Ceylanköy'de kızlann manilerin- den bir seçimle, "Bayram geldi neyi- me?_" diye sorasım geliyor. Türkçe öğretimi, bugün hâlâ eski me- tinlerle oyalanan Türkoloji denetimin- dedir. Bu öğretimin Türk yazarlanna yaklaşımı ile dil kullanımımn ders ki- taplanna ve öğretime yansıması iç ka- rartıcıdır. lster istemez hem Türk dili araştırmalan hem de Türkçe öğretimı- nin geliştirilmesi bu alanın dışına kay- ıruştır. Oldu olacak öğretmen yetiştir- mek için artık yabancı dilleri de içeren "dil öğretmenüği" bölümleri açılmah. olarüar da kendi işlerinı bile yapamayan filoloji yetişimli üyelerin denetimınden çıkanlmalıdır. Öğretmen yetiştirmek ciddi bir iştir. Anlamayan. Pakize Tür- koğlu'nun "Tonguç ve Enstitüjeri" (Ya- pı Kredi Yayınlan) kitabını okuyuver- sın. Yabancı diDe öğretim, bir dilsideme oyunudur. Öyle bir öğrenime giren öğ- renciler yabancı dildeki incelikleri ya- kalayamazlar, Türkçe incelikleri de ka- çınrlar. Bunun sonucunda geriye kita- bına uydurmak kalır. Osmanlı. yüzyıl- Iarca hep kitabına uydurmuş, ama ne bilimde dilenciliği ne bilişte sığhğı asa- bilmış. Yaratılan ODTLTce, BU'ce, Bıl- kent'çe karma dillerle bilim yapıldığı- na kimse inandınlamaz. Bana göre devrimin en çarpıcı tanı- mı, yalnızca kâtiplerce yazılıp da konu- şubnayan, halka yabancı olan okur-ya- zar azınlığın dili Osmanlıca bırakılıp yerine halkın konuştuğu sözlü dil, bir vandan evrilirken bir yandan da ondan yepyeni bir yazı dili > aratılmasıdır. Osmanlıca ve yabancı sözcük kullan- makta bugün de direnen (siyaset, hu- kuk, tıp. mühendislik gibi) alanlar olsa da tstanbul Üniversitesi'nde devrimi destekleyici bir dil bilimleri bölümü- nün açılması geciktirilse de dil devrimi başanya ulaşrruştır. Bu başanda en bü- yük onurpayı Atatürk'ün Türk Dil Ku- rumu (1932-1982) ıleozan. şairveya- zarlanndır. Bugün de çarpışan iki uygu- lama. sadeleştirme ile Türkçeleştirme birbirinin tıpkısı sayılamaz. Sadeleştir- mede dil kendi yapısını değıştırmeden anlatıma bağlı olarak ölçüsüzce ele alı- nır, özleştirmede ise dil kendi benliğiy- le işlenir. Ikisi arasında dil görüşü. hedef kitle, dilyetisi, eğitim. öğrenme, amaç. ya- zım, bağlam, ulus, devlet, dilsel daya- nak, bilim, terimkr. genlik. nitelik, ide- oloji. yönetim.. bakımlanndan uzlaştı- nlamaz aynlıklar vardır. Özleştirmede genel bir yanılgıyı ön- lemek için geçilen evreleri anımsatmak- ta ve bir de uyanda bulunmakta yarar v ar. Dil devrimi Ok başta sözlük evrimi- ne yönelmişti, çünkü o zaman gelişmiş dil demek sözlüğü zengin bir dil de- mektı. Çalışmalar bu açıdan birbiriyle örtüşen dört döneme aynlabilir. 1) 1920-1935: Tarama ve Derleme döne- mi, 2) 1928-1946: Ortaöğretim terimle- rini Türkçeleştirme dönemi. 3) 1940- 1947: İlen özleştirme ve yazınsal geliş- me dönemi, 4) 1946-1980: Türk Dil Ku- rumu'nun kendini kabul ettirip oturmuş dönemi. Yeni sözcük de üretilen birinci dö- nem, kullanılmakta olan günlük Türk- çe sözlüğü belirleme dönemidir. Öngö- rülen işler dilcılerle yazarlarca yapıl- mıştır. Onu izleyen ikinci dönem uğra- şı da birinci dönem çalışmalanna katı- lanlarca: Halkev len, MEB'e bağlı okul- lar. tercüme bürosu. Köy Enstitüle- ri'nde verilmiştir. Üçüncü dönem öz- leştirme çahşmalan. çok zor olup ancak hem dil uzmanı hem de terim yapılan alanın uzmanı kişilerle başanlabilirdi. Önemli oranda başardılar da. Ancak te- rimi çevirmeden önce Boratav'a göre gerek alan dilleri alan-sözcüğünün ge- rekse ilgili alanın dilsel-özelliklerinin en ince a>Tintılanna kadar belirlenme- si gerekirdi (P.N. Boratav; "Folklor ve Edebiyat 1", sayfa 353.) Öyle ilkelere uyulmadan (türetme de- ğil de) yabancı alanlarda terim çevirisi uyarlaması yapıldığı için birçok alım- sız, yanlış terimler de önenlmedi değil. Bu türyanılgılan üç örnekle açıklamak doğruolur. Birincisi terim yapma ile iş- levsel, açımlamalı anlatım (yanı yaban- cı sözcükterimin anlamını açıldayıcı birim kurma) arasındaki aynmın göze- tilmemesidir. O tür örnekler Mıhçıoğlu (1996) içinde de çoktur. En son öyle ör- neklerden birisi. (case>casette=) kaset olarak dile girmiş olan sözcüğün yeri- ne önerilen "sessaklar" karşılığıdır. Bu öneri bir açımlamadır. Bu tür karşılık- ların tutunması, kimilerinin duyarh ça- balanna karşın çok zordur. İkinci sakınca. yabancı bir sözcüğe karşılık olarak daha uzun bir biçim iro- ni >alay> tersinme önerilmesidir: "tm- kân" karşılığı olanak ile "ihtiyaç" kar- şılığı gereksinim çok sık kullanılıyorsa da bu tür sözcükJer birçok kimseye se- vimsiz geliyor. Yeni sözcükler ya eş uzunlukta ya da daha kısa olmalı, tıpkı "mükâfaf karşılığı ödül gibi. Üçüncüsü ise her yabancı sözcüğün karşılığını benzer biçimde yaratmaya kalkışmaktır... Örneğın AIDSıçin yan- lış olarak EBBdenileceğıne ona çeviri- sel açımlama yoluyla bağışıklık yiti- mi/bağışıklıkyıkımı denebilir. Hangi tür sakıncadan ne zaman kaçınılacağı an- cak inceleme ile belli olur. 1982"den sonra yoğunlaşan yabancı sözcük salgınını Özal'ınliberal ekono- rru uygulaması, yabancı dille öğretim ve kitle iletişim kurumlan yaratmıştır. Bu- gün artık üniversitelerde kendi yabancı mütercim-tercümanlık adını henüz Türkçeleştirmemiş olan "çeviri" bö- lümleri açıldığına göre. alan dışı terim çevirisi" de bu bölümlerin izlenceleri- ne yoğun bir ders olarak girerse. yaban- cı sözcükler daha alımlı karşılıklarla çevrilebilir. Dileyelim. yabancı sözcük aktararak yabancı dil bilenlere göre çeviriler ya- pılmasın, Türkçe sözcükler varken on- lann yerine tngilizceleri kullanılarak radyo ve televizyonda caka satılmasın. Bu bakımdan yerel yönetimlerle tkaret odalanna düşen bır sorumluluk da var: Çarşıdakı yabancı adlandırmayı bir uz- laşma ya da kararla önleyebilirler. Dış alıma koşut hızmet üretimi yay- gınlaşınca, yabancı dil, yanlış olarak bir "imaj" ' kimlik belirtisi olarak yaygın- lık kazandı. Halkın ödedıği vergilerin en az üçte biri eğitime aynlacağı yerde hayali ihracatçılara dağıtıldı. Yabancı dil her şey oldu. Türkçe öğretilemeyen matematik, fen yabancı dilde anlatıldı. Öğretim iz- lenceleri, ayn bir ders yoluyla öğretile- meyen yabancnı dile kurban edildi. Ak- tanmla yaşayan yabancı dille -öğretim- prensleri ne derse o oluyor. Doç. Ethem Alpaydın (21.12.1996) Bilim Teknik"teki yazısında soruyor: Galatasarav Ünrversitesi'nde Fransızca okuyan birkişi ile BÜ'de tngilizce oku- yan biri hangi dilde anlaşacaklar? Türk- çeleri yetmeyeceğine göre bana sorar- sanız çoğunluk hiç anlaşamayacak. Çünkü her iki üniversıtedeki öğretim de dil özürlüdür; bilim peşinde koşacağı- na dil evrenine kapanmaktadır. Galata- ^aray'ın ve yeni açılan pek çok üniver- sitenın gerçek bir üniversite olması için daha nice yıllar geçmesi gerek. Yalnız- ca dile dayanmamakla birlikte. bilimi Arapça ya da yabancı bir dilde yapma- ya çalışan Türkler Türkiye'de neler üret- miş bir bakın. Dil devrimi neiçin yapdmıştı? En baş- ta Türk diliyle çağdaş eğitim vermek için değil mi? Hani "harf devrimi" ya- sasına göre eski yazıyla basılmış kitap- lardan öğretim yapmak o günden (1928) sonra yasaktı? Yozlaşma BULEND KIRMACI R EFAHYOL iktidan yozlaşmışlığın ve çürümüşlüğün bir ürünü idi. Şimdiyse "sorumlu" bir tavn so- ğukkanlıhkla sergilemenin çok zahmetli olduğu bir çöküntü evre- sini aşma çabasındayız. Yaşadığımız sosyal çöküntüdür, kurumsal kar- maşadır. yenilgi algısıdır. Doğaldır ki, böyle bir or- tamda ulusal ve bireysel değerler taşınmaya değ- mez birer yük gibi omuzlardadır. Dahası, siyasal literatürde ve toplumsal pratik- te geçerli olan kavramlar bile bu ortamda biçim- lenmektedir. Örneğin bireysel hak ve kurumsal özgürlük ta- lebinden bağışık ve salt denetimsiz piyasa ekono- misine endeksli "überalizm", uygulama bazında iflas etmiştır. Dünyayı ve ülkemizi öğretısinın temelleri açı- sından bile çözümlemekten yoksun bu liberalızm. dizginsiz kapitalizasyonun içinde asimile edilmiş- tir. Işsizlik. güvencesizlik, üretimsizlik her yanırru- zı sarmıştır. Herkes sahip olduğunun efendisi, hırslannın kö- lesidir. Servet belli ellerde yoğunlaşmakta, cehalet ise yaygınlaşmaktadır. Milyonlarca insanın cehennemı üzerinde bir avuç kan emiciye cennet vahalan tahvil edilmiş- tir. Bu ülkedeki überalizm olsa olsa "çürümüş libe- ralizm"dir. Öte yandan köklü reform girişimlerinden ve si- yil toplum inisiyatifinden ırak tutulan demokrasi- miz de tıkanmışlığı aşma çabası içindedir. Her türlü açlığın insanı ta doğumundan başla- yarak tükettiği bir ortamda baskı, her boydaki cı- lız topluluklann -utanç içinde gizledikleri- ortak sırlan haline dönüşmüştür. Ailede tanışmadıysa okulda, orada olmadıysa karakolda -hepsınce de ıskalandıysa- olağanüstü hal bölgelerinde, "fiziksel şiddet" ile tanıştınlan in»- sanlanmız, çarpık yollardan "annmaya" itilmek- tedir. Olanaklan tekelleşen bir evTende kimi gençle- re asla bir ikinci şans tanınmadığı Manisa'larda, meydanlarda ve kampuslarda (avlularda) kereler- ce tanıtlanmaktadır. Siyasetin. sanatın. sporun -dahası akademık ya- şamın- kapılan, "kayırmaca" jetonu bulunamaz- sa, yetenek tanımaksızın sımsıkı kapalıdır. Yükselen, merdiveni itmektedir. Yabancrtaşma, sınırlanmızı eleğe çevirmiştir. insanın en büyük nimeti olan akhnı kullanarak doğallaşabileceği koşullan kadük edilmiştir. Bu ülkedeki demokrasi olsa olsa "yozlaşmışde- mokrasi"dir. Son olarak yozlaşmayı. çürümeyi ve çöküntüyü göğüslemesi beklenen "solmuhalefet",kendi için- de kısmen benzer bir sürecin içine sokulmuştur. Slogancı kalpazanlann ve 2. cumhuriyetçi cıvık- lann cirit attığı geniş bir alanda halk adına "tutu- lan" diller. egemenlerin önünde "açılan" ellere dönüşmektedir. Savaşımın zemini. örgütlenmenin zemini. kitlesi ve hedefinden kaydıkça. siyaset düzlemi de, merkezinden başlayıp *"sor için da- ralmaktadır. BöylelikJe de (merkez) sol, halkçılığını Refah'a; ulusalcılığını ırkçı şovenlere, reformculuğunu da vahşi kapitalistlere bırakmaktadır. Ülkemizdeki karmaşa açısından Gordion'un dü- ğümü Girit bağlannın üzümü. çöküntü açısından Erzincan depremi ilk yaz yeli gibidir. Ancak akılcı sol. Atatürk'ün kurduğu parti, de- mokrasiyı yozlaştıran, toplumu da gericiliğe tut- sakiayan düğümü çözecek ve çöküntünün sarsın- tısını banşçıl gelişme ile tersyüz edecektir inancın- dayım. PENCERE Kipli Çevre - Akıllı Çevpe insan yaman biryaratık, hayvanlan eğitiyor, hiz- metinde kullanıyor. Bir yere giderken köpeği evin bekçiliğine ata- yıp görevlendiren kim?.. insan!.. Köpek, pek çok işte kullanılıyor, körlerin bir nu- maralı yardımcısı oluyor, polisin ya da avcının em- rinde efendisine hizmet ediyor. İnsan anasının gözü... Hayvanlar kralı!.. • Yalnız hayvanlar kralı mı irsan, eşyanın da sul- tanı olmaya başladı. Eşya ne?.. İnsan tarafından yapılan ve kullanılan nesne ya da nesnelere eşya denir. Iskemle eşyadandır... Masa, çafal, kaşık, gaz ocağı, buzdolabı, tele- fon, radyo, bilgisayar... Kırtsal kitapların yazdığı şeytan gibi, eşyaya akıl aşılamaya başladı insan... Eşya akıllanıyor... İnsan buyruk verince, evdeki tetevizyon, belirti bir saatteki konseri ya da filmi videoya çekiyort efendisinın emrine sunuyor. Çamaşır makinesinin düğmesine basılınca, akıllı aygıt; görrtekleri, don^ ları, mintanlan sabunlayıp çitilfyor,v çalkalayıp duî» ruluyor; benim diyen hizmetçiden daha güzel yı- kıyor. Evde bekçi köpeği yerine geçen alarm düzeni, hırsızlara göz açtırmıyor. Nereye varacak bu iş?.. • Bir dostum: '.- - Hiçbir eşya, dedi, köpeğin ya da kedinin ye- rini dolduramaz. - Neden?.. - Köpek insanın dostudur, yân vefakândır, gü- venilir arkadaşıdır. Bir hanım: - Ben evdeki kedimi, dedi, en gelişmiş robotla değişmem, o gerçek bir Ankara kedisi... - Marifeti ne?.. - Yalnızlığımı gideriyor, evde bir sıcaklık, bir canlı istiyorum... insan, kimi zaman, mutsuzluğunu gidenmek için hayvana yaklaşmak zorunda!.. Hayvan, kimi za- man ınsandan daha sıcak bir yaratık olabiliyor. Bir robot, ne denli akıllanırsa akıllansın, prog- ramlanmış eşyadır, duygusuzdur... Ama duyarlıdır. Gelişmiş bir radar, ınsandan daha duyarlıdır, buluttan nem kapar... Ne var ki insan hem duyarlı... Hem duygulu. Allah'ın belası biryaratık insan, bir yandan 'çev- re 'yi kirletiyor, bir yandan 'akıllı çevre' yaratıyor; ikisi arasında yok olacak... Gol kral olduktan sonra ullanılır
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle