27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ggEYLÜL 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI Çatalan Barajı'nı açan Cumhurbaşkanı, bölgede su ve elektrik sorunu kalmayacağını söyledi DemirePden enerji müjdesi'tTUKTEKİN - ADANA - Yapımı tam 15.5 yıl süren -enerji, sulama ve taşkın koruma amaçlı Çaıalan Barajı'nm restnı açılışını gerçek- .leştıren Cumhurbaşkanı Süleyman Demi- reL "Se\han Barajı'ndan 18 milyon kilo- -watsaat elektrik üretilhordu, şimdi bura- -dan 168 mihon kikmatsaat elektrik üreti- 'Jecek. Yani tam 10 katı. Şimdi bunun üze- 'rine biz üçüncüsünü de ekleyeceğiz. Vedi- göze Barajı. Çatalan ve Seyhan'la bölge- nin ne su ne elektrik sorunu kalacak" de- •dı. Başbakan Mesut Yılmaz ıse proje sa- 'yesınde Adana'nın taşkın tehlıkesınden îtorunmuş olacağını ve yüksek mıktarda •enerji üretileceğinı ve aynı zamanda da Adanalılann 2OOO'lı yıllardaki su gerek- •sinuninın sağlanacağını belirttı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demırel ve 'Başbakan Mesut Yılmaz dün de yapımı ••yılan hikâyesine dönen Çatalan Barajı'nırı açılışmda buluştular. Cumhurbaşkanı Demirel. "Bugün yak- 'bşık 500 milyon dolar sarfederek bir bü- yük projeyi daha hizmete açıyoruz. Bu- Erg inşaatın ihaleyialmasında Cillerler'inetkin olduğuönesürüliiyor Çatalan'ın üzerinde vurgun gölgesi HACER GEMİCt ÖZDEN ADANA-Barajlar SCralı olarak adlandınlan Cumhurbaşka- nı Süteyman Demirel ve Başbakan Mesut Yıfasaz tarafından 15.5 yıldan sonra nıhayet hizmeteaçılanÇatalan Barajı'nın üze- rinde "vurgun göigesT dolaşıyor. Yüzde 97'si tamamlandığı halde 14 Kasım 1996 tarihinde yap- işlet-devret modeliyle 20 yıllığma Erg Inşaat'a 250 mil- yon dolara kiralanan barajın üç yüda kendini amorti edecek düzeyde olması vurgun kuşkulannı arttınyor. Barajın işletme ihalesinin, inşaatı yapan ve 5 yıSda bitinne taahhüdü olduğu halde 15.5 yıl sonra teslim eden Erg lnşaat'a verilmesi ise bir başka tartışma komısu. Kılowatsaatini 70 liraya mal ettigi elektriği 10 bin liradan TEDAŞ'a satmaya hazırlanan Erg tnşaat'ın sahibi MüfitEr- bügiıı'in, DYP Genel Başkanı Tansu Çflter ve eşi Özer Çikr ile olan yakın dostluğunun ihaleyi almasında etkili olduğu öne sürülüyor. nun anlamı şudur, güçtü. kudretü, demok- ratik Türkiye'vi yapmaya çalışıyoruz. Bunlan yaparsanız benim çocuklanm iş, güç sahibi olur. Benim ülkemin insanlan iş bulur. ekmek bulur. Bizim kavganuz kai- kuuna kavgasdır" dedı Cumhurbaşka- nı, herkesi ılgılendırmesi gereken tartış- manın da 'kalkınma tarbşması' olması gerektiğini savunurken de "Bu elektriği herkes kullanacak. Buradan su çıkacaksa bu suyu herkestarlasında kullanacak. Aşk olmayan yerde meşk olmaz. Eğer bu ülke- nin insanlan kendisine güveni yitirmiş ve 'sonumuz ne olacak" kaygısınadüşmüşse orada hiçbir şey olmaz" dıye konuştu. Türkıye'nin bir büyük dünyadevletı ol- duğunu da savunan Cumhurbaşkaru De- mirel şöyle devam ettı: "Seyhan Bara- jı'ndan 18 mihon kilowatsaat elektrik üre- tihyordu. şimdi buradan 168 miryon kflo- watsaat elektrik üretilecek. Yani tam 10 katı. Şimdi bunun üzerine biz üçüncüsü- nü de ekleveceğiz. Yedigöze Barajı. Çata- lan ve Seyhan'la bölgenin ne su ne efekt- rik sorunu kalacak." Çatalan Barajı'ndan "Adana'nınçehre- sini değiştirecek yaünm" dıye söz eden Yılmaz, proje sayesinde Adana'nın taşkın tehlıkesınden korunmuş olacağını ve yük- sek miktarda enerji üretileceğini ve aynı zamanda da Adanahlann 2 bınlı yıllarda- ki su gereksinimınin sağlanacağını anlat- tı. Taşkınlar nedeniyle 1980 yılında bü- yük zararlann olduğunu ammsatan Baş- bakan Yılmaz, son yıllardaki ihmalleryü- zünden Türkiye'nin enerji sıkıntısıyla karşı karşıya bulunduğunu belirtti. Baş- bakan Mesut Yılmaz, "Adana halkuun 2000'li yıllardaki su ihtiyaa karşılanıyor. Hükümet gereken desteği bu projeye de sağlayacakür. Encrjiyi daha fazla üreten ûlkeler gelişmiş ülkelerdir. Enerji üretme- yen ülkeJer ise fazla geUşmemiş olan ülke- ler demektir. Enerji pahalı ve uzun vade- li bir yaönmdır. 1982 yüında vapunına başlanmış olan Çatalan Barajı projesi gö- rütüyor Id; 155 ydda tamamlanmış. Bizbu süreyi en kısa zamanda 55 yıla indinnek, çekmek zorundayız. 2000'li yıllarda ülke- oin tekrar karannğa mahkûm ohnaması İÇİB Türkiye'nin acilen kapsamh projeye girmesi zorunhıdur" dıye konuştu. rAltmcı büyük otomotiv yatırımını gerçekleştiren Kibar Holding-Hyundai ortaklığı üretime başladı Türkiye yabancı yaünmcının gözbebeği, Ekonomi Servisi - Güney Ko- fe'nin dünyaca ünlü otomotiv de- yi Hyundai'nın, Kıbar Hol- ding'le ortaklaşa Kocaeh'nde kurduğu 120 bm araç kapasiteli otomobil fabrikası üretıme baş- ladı. Koç Holdıng'ın Fıat ve Ford'la ortaklığı Tofaş ile Oto- San. Fransız Renault'nun ortak olduğu Oyak-Renault, Sabancı Holding-Japon ortakJığı Toyota- sa ve Amerikan General Mo- tors'a aıt Opel Türkiye'nin ar- dından. "Hyundai-Assan Izmit PtomotrvTesisi". Türkıye'nin 6. ptomotıv yatınmı olarak üretime geçti. Ekim aymda Gebze'de faali- yete geçmesi bekienen Honda otomotiv fabrikası \ e Türkıye'de yatırım karan alan Daewoo ile bırlıkte. "bölgedeki rolü ve bü- yük pazarlara \akinligT nede- niyle tercıh edıİen Türkıye'dekı otomotiv yatınmlannın sayısı 8'e çıkacak. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Başbakan Mesut Yıl- maz'ın da katıldığı törenle önce- kı gün açılan fabrika, ilk aşama- da 60 bin adet otomobil ürete- cek. Toplam 335 milyon dolara mal olan ve 1 milyon metreküp arazi üzennde 74 bin metrekare- lik alanda kurulu fabrikada bulu- nan 750 işçı kapasıtesınin altı ay içınde 1500'e ve tam kapasiteye ulaşıldığında da 2 bin 750'ye çı- kacağı belirtılıyor. Fabnkanın 14 ay öncekı temel atma törenınde de bulunan Cum- hurbaşkanı Demirel, "Dünyaca ünlü otomobil firması Hyundai ürctim için hakh olarak 5 kıtava mal satan Türkiye'yi seçiyor. Ya- bana yaünmcılan davet ediyo- rum. Gelin Hem Avrupa pazan- na hem Ortadoğu ve Orta As- ya'ya yakın olan Türkıye'de yan- nmınızı yapın, pişman olmava- caksınız" dedı. Başbakan Yılmaz da, tesisin Avrupa Birliğı ile gümriik birli- ğinin otomotiv sektörüne getırdi- ğı zorluklara karşın kurulması- nın önemıne ışaret ettı. Hyundai Motor Company Başkanı BuyngJae Park ıse Tür- kıye'de yattnm yapma nederüe- nni şöyle anlattı: "Yalnız Türtd- ye'deld potansivel değiL aynı za- manda bölgedeki rolü ve pozis- yonunu da dikkate alarak yab- run karan verdik. Türkiye'yi uzun vadeli ve sürekli bir pazar olarakgörüyoruz. Clobal üretim faali\etieri açısından Türkive'de üretim çok önemlL" Resmı açılıştan önce 100 araç ıhracı için anlaşma yapılmasının mutluluğunu yaşadıklannı belir- ten Hyunda-Assan Yönetım Ku- rulu Başkanı AM Kibar ise "Ko- re kalitesinin yakalanması nede- niyle yeni bir fiyat avarlamasına gkülmevecek" dıye konuştu. 335 müyon dolara mal olan fabrikadaki işçi sayısı 275O'ye kadar çıkacak. DUNYA EKONOMISINE BAKIŞ/ ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA Tarih boyunca halk ve jerıne ğeçeH her fırsatta, hemen herzaman bu so- ruya "Bu ne biçim soru? Tabii ki bağdaşır. De- mokrasi, özgüriCıkleri el- de etmenin en iyi yolu- dur" diye cevap verdiler. The Economist'in "The Future of the State" baş- lıklı dünya ekonomisi eki- pe göre (20/09/97) yanı- Jıyoriar. Demokrasi, öz- gürlüklerle bağdaşmaz! Seçmenin kolektivist ve bireycilığe karşı eğilimle- ri devleti güçlendirir ve bzgürlükleri sınırlar. Hafk ne yaptığını bilmez bir sürü mü? Tartışmanın bu nokta- ya geleceği ve sonunda birisinin, bir gün dayana- mayıp, yeni-sağ'ın loş ideoloji koridorlarında konuşulan, "demokrasi, bireysel özgüıiüklerle bağdaşmaz"tezini, "hal- kın önünde" söyleyeceği belliydi (1). Bu fütursuzlu- ğa, sanınm, küreselleş- mertin ve piyasa ekono- misinin yıkıcı etkilerine yönelik olarak gittikçe ar- tan eleştırilerin ve yeni- den etkin olmaya başla- yan işçi eylemlerinin, neo-liberal düşünürierin üzerinde yarattığı sinir gerginliği ve bir cevap üretme telaşı neden ol- du. Demokrasınin, bireysel özgürlüklerte bağdaşma- dığı düşüncesi yeni de- ğil; daha önce de birçok defa darbecı generaller ve faşist liderler tarafın- dan sık sık dile getirildi. Şıli'de Pinochet, Arjan- tin'de Vıdela, Türkiye'de 72 Eylül rejimi ve Asya Kaplanlan'mn yonetıcile- ri, hep demokrasi denge- siz bir rejimdir, çok fazla- sı ekonomik özgürlük- leri tehlikeye düşürebi- lir görüşünü benımsedı- ler. Bir anda özgürlükler kavramının yerıne hiçbir uyarıda bulunmadan, ekonomik özgürlükler kavramını koydum. Bu tutarsızlığı bağışlayın. Ben The Economist ya- zannın yaptığının aynısı- nı bu sefer testten gele- rek yaptım o kadar. Çün- kü işin özü tam da bura- da yatıyor. Nitekım The Economist yazarı dev- let, özgürlükler ve de- mokrasi arasındakı ılişki- yi ele alan bölümüne Demokrasi, Özgürlüklerle Bağdaşır mı? başlarken denklemi ön- ce ekonomik özgürlük- ler olarak kuruyor, sonra denklemden ekonomik lafını çıkanyor ve özgür- lükler kavramını tek başı- na kullanarak bunu de- mokrasinin karşısına ko- yarak devam ediyor (sf.6). Yazar, demokrasi ile özgürlüklerin bağdaş- madığını söyledikten sonra da seçmenin ko- lektivist egilimlerinin öz- gürlükleri sınııiadığını, hatta kapitalizmi tehlike- ye attığından yakınmaya başlıyor. Demokrasiyi, halkın kendi kendini, çoğunlu- ğun iradesi dogrultusun- da, üzerinde anlaşılmış bir yasal çerçeve içinde ve hukukun üstünlüğü il- kesine bağlı olarak yö- nettiği bir rejim olarak ka- baca tarif edebiliriz sanı- nm. Bu durumda, halkın çoğunluğunun iradesınin özgürlüklerle çeliştiğini iddia etmek, şu garip iki- lemi ortaya çıkarmaz mı? Ya halk kendi çıkarlannı ve özgürlükle kölelik ara- sındaki farkı bilmeyen bir koyun sürüsüdür. Ya da halk kendi çıkarlannı bilir ama, halkın büyük çoğunluğunun çıkarı ekonomik özgürlükler- le çatışır. Bence birinci önerme yanlıştır. Halk bütün seçenekler açıkça sunulduğunda her za- man kendi çıkarlanna uy- qun tercihler yapmıştır. Işte bu yüzdendir ki hal- ka rağmen yönetimde kalmak isteyenler, çoğu zaman bazı tartışmaları bastırırlar, düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıt- larlar. Ikinci önerme ise doğrudur, çünkü burada söz konusu olan genel olarak özgürlükler, hatta özel olarak ekonomik öz- gürlükler değildir. Bura- da söz konusu olan, çok daha belirgin birtarihsel ve sınrfsal özgürlükler biçimidir. Bu, kapitalist toplumda, sermaye ve mülk sahiplerinin "kendi bireysel iradeleri ve çı- karları dışında hiçbir kaygı gutmeden, iste- dikleri ve uygun gör- dükleri gibi alma, sat- ma, üretme hakkı" ola- rak tarif edılen bir özgür- lüktür. Bu özgürlük halkın ge- nel olarak benimsediğı özgürlük ve demokrasi kavramıyla, bir noktadan sonra bağdaşmaz. Kapi- talist bireysel özgürlük kavramı ile halkın genel çıkarları arasındakı bu çelişkiden dolayıdır ki 19. yüzyılda, işçi haklannı sa- vunmak, için "demokra- si"kavramının önüne "sosyal" ekini koymak gerekirmiş ve 'liberal demokrasi'ye karşılık, sosyal demokrasi ortaya çıkmıştır. Yine bu neden- ledir ki kapitalist dema- goglar, örneğin faşist li- derler, bu yukarıda de- ğindiğim çelişkiyi örtmek mez. "Daha hızlı ekono- mik büyüme, esas olarak içeride inşa edilmelidir. Sorun hükümetlerin dı- şandan gelen değişim rüzgârianna direnmesin- den daha çok, değişme- ye daha ısraria direnen iç güçlerin basıncına karşı koyup koyamayacağın- da yatıyor." Bu satırlar üzerine laf etmeden ön- ce Thatcher'ın 1984'te grevci madencileri "içeri- deki düşman" olarak ta- riflediğini hatırtatmak is- terim. The Economist yazanna göre seçmenin kolektivist ve bireyciliğe karşı eğilimleri ekonomik miş ülkelerde devlet har- camaları 1960'larda GSMH'nin yüzde 30'una eşitmiş. 1980'de42.2ol- muş, sonra 1990'da yüz- de 45 olmuş ve şimdi de yüzde 46'ya çıkmış de- dikten sonra ek, "gördü- nüz mü devlet harcama- lan aslında azalmamış boşuna şikâyet ediyor- sunuz" demeye getiriyor. Halbuki 1970'lerde tır- manan ışsizlik veyoksul- luktan dolayı sosyal yar- dımlann artmak zorunda kaldığını göz önüne alan yaklaşım, örneğin "seç- menin kolektivist eğili- mi", bu rakamları başka 'Ekonomik özgürlükler bir kolaylıktır. Siyasal özgüriüklerden vazgeçilemez!' için halkın önemli bir ke- siminin, piyasa ekonomi- sinin yaşamlarını tahrip eden ekonomik ve birey- sel haklannı kısıtlayan yanlanndan kaynaklanan sıkıntılarını bazı azınlıkla- rın (Yahudiler) yabancıla- nn ve dış güçlerin tahrik- lerine ve komplolarına bağlamaya çalışmışlar- dır. Böylece halkın tepki- sini başka bir hedefe yö- nelterek demokrasiyi or- tadan kaldırarak "ekono- mik özgüıiüğü"l koruya- bilmişlerdir. "İçerideki düşman"^ The Economist'e gö- re bugün gelişmiş eko- nomilerde ekonomik bü- yüme, azgelişmiş ülke- lerde olduğu gibi küresel- leşme yoluyla ıthal edile- büyümenin önündeki en önemli engel. Hükümet- ler, önümüzdeki dönem- de bu sorunla hesaplaş- mak zorunda kalacaklar. Peki nasıl bir hesaplaş- ma olacak bu dersiniz? Bu soruya cevap vermek için tartışmamızın ekse- nini devletin ekonomide- ki rolüne kaydırıp The Economist'in bu konuya ilişkin bir başka tür kay- gılarına dikkatinizi çek- mek istiyorum. Dergi, son yıllarda küreselleş- menin, piyasa ekonomi- sinın ve devletin küçül- mesinin çok ileri gittiğine ilişkin yeni bir konsensüs oluşmaya başlamasın- dan çok huzursuz. Dün- ya Ekonomisi eki gibi bu tartışmada taraf olmak kaygısı ile yazılmış. Geliş- türlü yorumlayabilir. Ör- neğin bu yaklaşım, dev- let harcamaları ve ser- maye üzerindeki vergile- ri, ekonomik özgürlükle- ri korumak kaygısı yü- zünden yeterince arta- madığını (tüketici vergile- ri artmış olmasına rağ- men), bu yüzden gelır dağılımının bu kadar bo- zulduğunu ileri sürebilir. Neyse ideolojik, hatta popülist olmayalım! The Economist'e dö- nersek... Gelişmiş ülke- lerde devlet harcamaları bu kadar yüksek olduğu için ekonomik büyüme bir türlü hızlanmamış. "Gelişmiş ülkelerin seç- menı başka şeyi göz önüne almalı şimdi." "Asya 'nın yükselen eko- nomıleri çok daha yük- sek, Batı ekonomilerini geçen ekonomik büyü- me oranlannı, çok daha küçük devletlerle (harca- malanyla) sürdürebilmiş- lerdir." "Singapur ve Hong-Kong daha şimdi- den, gezegenin en zen- gin ülkeleri arasındadır." Bu talihsiz satırlar iki ger- çeğe işaret ediyor. Birincisi, anlaşılan The Economist'in neo-libe- ralizmı savunmak için başvurduğu teorik cep- hanelik artıktümü ile bo- şalmıştır. "Asya mucize- si" devam edecek mi? Gelecek sene betkı de ekonomik büyüme o olur. Bu ülkelerin diktatörleri- nin israfcı yatınmları... Küresel yoksulluğun 3/4'ünün bu bölgede ol- duğu vb türünden tartış- malann ve kaygıların dile getirildiği bir dönemde bu ülkeleri örnek göster- mek... Bu kadar çaresiz- lik... Pes doğrusu. Ikincisi The Econo- mist'in bu satırlan, "içe- rideki düşman " tespiti ile birleştirilince ekonomik özgürlüklenn korunması için bazen demokrasinin askıya alınması gerektiği gibi bir iddia ortaya çıkı- yor. The Economist'in hayran olduğu bu Asya ülkelerindeki toplumsal manzaraya ve demokra- sinin durumuna bir baka- lım: Metro'da çiklet çiğ- nemeyi yasaklayan "de- mokrasi Batı'nın uydur- masıdır bize yaramaz" diyen çok bilmiş megalo- man diktatörler, kanlı darbeler, bastırılan sen- dikal hareket, katledilen öğrenci liderleri, sesi kısı- lan yazartar, resmileşmiş basın, hava pisliğinden nefes alınamaz hale ge- len şehirier, çocuk ve ka- dın köle ticareti.. ve bu ortamın yarattığı ucuz, disiplinli iş gücünden so- nuna kadar faydalanan çokuluslu şirketler... The Economist'in de- mokrasi ve özgürlükler arasında kurduğu ilişki, ister istemez onu, Ba- tı'da sosyal harcamalann daha da kısılması, dire- niş olursa da en temel hakların askıya alınması- nı haklı gösterme nokta- sına getiriyor. The Eco- nomist'in çalışması de- mokrasinin, özgürlüklere değil, ama "serbesf" pi- yasanın ve ekonomik öz- gürfüklerin, demokrasiy- le ve insan haklarıyla bağdaşmadığını gösteri- yor. Solcu olmakla asla suçlanamayacak bir ekonomistle, J. S. Mill'in bir sözüyle yazımı bitir- mek istiyorum: "Ekono- mik özgürlükler yalnızca bir kolaylıktır. Siyasal öz- güriüklerden ise vazge- çilemez!" (1) Hatıriarsınız; daha önce birçok defa, 1947 yı- lında, Milton Fredman ve Von Hayek tarafından ku- rulan Mont Pelerin ısimli elitler kulübünden ve bu yazarlann demokrasi, in- san haklan ve sendikalar hakkında duşundüklerini aktaımıştım. YAKUP KEPENEK Huna Değerdi' Doğruluk, dürüstlük, dayanışma ve yardımlaş- ma gibi "değerlerin" hızla aşındığı bir ortamda, "Buna değerdi" diyebilmenin de ayn bir keyfı olu- yor. Geçen çarşamba öğleden sonra başlayıp cu- martesi sona eren ODTÜ Ekonomi Kongresi için verilen emeklere gerçekten değerdi. Ülkemizde, toplumsal bilimlerin, bu arada eko- nominin, öbür bilim dallanna göre "azgelişmişli- ği" bilinmektedir. Bu bilimsel azgelişmişliğin ne- denleri kuşkusuz aynca incelenmelidir. Bu nokta biryana, ODTÜ Ekonomi Kongresi, "yarattığı or- tam", sağladığı "iletişim", oluşturduğu "beklenti- lerie" söz konusu bilimsel gelişme açığının kapa- tılması yönünde atılması gereken önemli adımlar- dan biriydi. Ve buna değerdi. Yalnızca ellinin üzerindeki oturumda üç yüz do- layında bildirinin tartışılması ya da yüzlerce katı- lımcının bir araya gelmesi nedeniyle değil, tartış- malann içeriği ve düzeyi yönünden de bu bir ba- şanydı. Öğrenimlerinin sonuna gelmekte olan gençlerin "bilimsel çalışmayı i$ edinmelerini" sağ- lamanın, "var olan, kişisel çıkar artı paraya daya- lı bir ortamda" hiç de kolay olmadığı doğrudur. Ancak bunun kadar geçerli bir başka doğru oldu- ğunu, Ekonomi Kongresi kanıtladı. Bu da genç bi- lim adamı adaylannın, dışanda kendılerine sunu- lan göz kamaştıncı parasal pınltıları değil, bilim- sel çalışmayı yeğlemeleriydi. Işte buna değerdi. Katılımcılar, Türkiye'de ekonomik düşüncenin gelişmesine, çiledolu "yaşamlan"\/eçoğu özgün "yapıtlanyla" katkı yapan, kimi çoktan emekli ol- muş ya da üniversiteden aynlmak zorunda kalmış olan öğretim üyelerini büyük bir ilgiyle dinlediler; Türkiye ekonomik düşüncesini "yaşayan tarihi" ile bütünleştirmenin olağanüstü tadını tattılar. Bir yandan ekonomik kuram ile uygulamanın, öbür yandan da ekonomi ile ilgili bilim dallarının Türki- ye özelinde bir araya getirilmesinin güçlükleri, "bi- rinci elden" izlendi. Buna da fazlasıyla değerdi. Genç öğretim elemanları ya da adaylan, bürok- rasinin önde gelenlerınden, Türkiye ekonomısıne ilişkin "uygulamalann" neden yetersiz kaldığını, özellikle de "siyasal karar sûreçleri" boyutuyla dinlediler. Ve gördüler ki ülke ekonomisinin için- de bulunduğu "çözümsüzlük" çok büyük ölçüde "siyasal yapıdan" doğuyor. Aynı olgunun, bilim ve teknolojı polıtikalan "na ilişkin olarak da geçer- li olduğu aynca vurgulandı. "Bilim ve bürokrasi" sözcülerinin, tıkanıklığı siyasal karar süreçlerinde gören böyle bir "ortak noktada" buluşmaları, kongrenin önemli sonuçlanndan biridir. Doğrusu buna da değerdi. Dahası, gençler, dünyanın gerçekten sayılı bi- lim adamlarının bildirilerini izlediler. Ve de kıvanç- la gördüler ki; çoğunun adını, kitaplann üzerinde ya da bilimsel dergilerin sayfalannda gördükleri ünlü bilim adamlannın söyledıklenni, rahatlıkla an- lıyoriar; bununla da kalmıyor, "tam biryeterlilikle" yorumlar yapabiliyor, onlara sorular sorabilıyor ve tartışabiliyorlar. Ve bunlan yapanlar, yalnızca Tür- kiye'nin büyük kentlerinde bulunan üniversitele- rinden gelen öğretim üyeleri değildi, aynı zaman- da, Anadolu'nun değişik ıllerindekı üniversitelerin- den gelenlerdı. "Ben deyapabilirim" güvenini ka- zanmak az şey mi? Buna da değerdi kuşkusuz. Toplantıya katılanlar arasındaki kaynaşma ve iletişim ise görülmeye değerdi. Kaynaşmayı sağ- layan "bireysel çıkar" değil, düşünsel üretimin paylaşımıydı; bilgi değiş-tokuşuydu. Ve iletişim süreklilik kazanacaktı. Kongre sonundaki, "gele- cek yıl buluşmak üzere" kucaklaşmalan bunun en güzel kanıtıydı. "Değişim aracının para değil, bilgi" olmasının güzelliğini yakalamak kolay mı? Kısaca, yüzlerce "bilim sevdalısının" üç-dört günlük de olsa buluşması, yaşanmaya değerdi. Isîinye'den En Taze Haberler Borsacı'da B HtFTALK EKONOMİ OERSISİ orsacı B HAFTALIK EKONOMİ DERGİSİ orsacı 9 AYLIK KAR TAHMİNLERİ 6 AYLIK BİLANÇOLAR DİDİKLENİYOR.'.. ZORLU HOLDİNG HALKA AÇILIYOR TURMOB, EKONOMİ RAPORU YAYINLADI DÖKTAŞ, BURCELİK, İZDEMİR, BEKOt İHLAS HOLDİNG, GÖ'LTAŞ, ÇUMRA KAfilT, TIRE KUTSAN, YASAŞ, MERİDYEN MENKUL DEÖERLER, ATA YATIRIM ORTAKLIĞI, KOÇ HOLDİNG İSMAİL LEVENT KÖRÜKÇÜ: "BORSADA ŞİRKET SAYISI ARTMALI" "BORSADAKİ REHBERİNİZ" HOZAT KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN 1991 '22 EsasJ997 6 Karar Hozat Hamıdıye mahallesmden davacı Hıdır Özkan tarafından davalılar Fahrettın Yavuz ve arkadaşlan aleyhlne açmış olduğu tespıte ıtiraz davasını yapılan açık yargılaması sonunda, Ha- mıdıye mahallesı Karşılar mevkii 206 ada, 52 no'lu parselın tespıtının ıptalıne. 4.174.83 m2 ye- nn parselden aynlarak davacı adına tescılıne. 6.989.60 m2'lik yenn 52 no'lu parsel adı altında tespit gıbı tescılıne, karar venldiğı, adreslen tespıt edılemeyen davalılar Gülten Tuncer, Velı Yıl- dınm, Ayten Yıldınm, Yılmaz Yıldınm, Nadıre Yıldınm, Ibrahım Yıldınm, Nadır Yıldınm'a ıla- nen teblığıne, ilan tanhındcn ıübaren 15 gün ıçerisınde hertıangı bir ıtiraz olunmadıgı takrtırde hükmün kesinlneseceği hususu ılan olunur Basın 41164
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle