03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 EYLUL 1997 SALI 10 KULTUR PORTAL DİKMEN GÜRUN Öykii ild ucu keskm. bir kdıçtırTadashi Suzuki'nın. Euripides'ın "Bakkhalar"ından yola çıkarak yazdığı veyönettiğı "Dionysus" 1990'danbuya- na SCOT repertu\annın değışmeyen oyunlarından. Pek çok dünya kentinde sergilenen bu yapıt Suzuki'nin klasikle- ri temel alarak yaptiğı çalışmalann önem- lı halkalanndan birini oluşturuyor. Oyun, Toga Festivalı'nde Japonca ve İngilizce olarak sahnelendı. Sütunlarla çevrilı boş bir alan. Geri planda kırmizı rengin hâkım olduğu üç pano \e panolajın önüne yerleştirilmış altı ıskemle. Yaşlı adam (Kadmus) güçlü bir müzik eşliğınde ağır adımlarla sahne- ye gırer Aynı anda tepeden vuran ışık yerde y atay çızgilerden bir kafes oluştu- rur. OyTinun temelındeki çatışmanın, iki- lemin bir bıçımde dışa yansımasıdır ka- fes. Kadmus'u Dionysus'un rahiplen iz- ler. Süzülerek ılerler ve onlara aynlmış olan iskemlelere otururlar. Hepsınin vü- cutlan gergin, bakışlan dık. beyaz boya- lı yüzleri donuktur Bir tabloyu anımsa- tırlar. Bu tablodan dışan taşan enerji oyun süresince yaşanacak olan duygu yoğun- luğunun. sahneden seyırciye yayılacak elekrriğın ılk belırtileridir. Karşıtiann dramatik birtiktcliği Tadashi Suzuki'ye göre; 'öykii' insan yaşamında önemli bir yer tutar. Mıt. des- tan, masal... Bu bağlamda herhangı bir 'öykii' tanhsel gerçeklen içerir. toplum- sal ideolojilen vansıtır. Öyküler, anlatılar insanlan bırleştiren, onlan bütünleştıren toplumsal olgulardır. Bütünleşmenin öte- smde. başkaldınnın temehni de oluştu- rurlar. Öy küler her ıkı koşulda da doğru- luğunu kanıtlamak isteyen kitleler ıçın gereklidir. Bu açıdan bakıldığında; oyun- da sorgulanan bir yanda insanlan duygu- sal anlamda etkıleyen (ya da sömüren) bir oluşumu yansıtan Dionysus miti, öte yanda ise sıyasal otontedır. Sanatçı, Di- onysus-Pentheus çatışmasında amacının tann-birey hesaplaşmasımn altını çizmek olmadığını belırtır. Oyunda üzerinde durulan; 'övkü'nün "yunda üzerinde durulan; 'öykü'nün toplumsal işlevinden hareket ederek bilinçsiz kolektif inançta simgeleşen dinsel baskı ile siyasal otorite arasmdaki çelişkidir. Suzuki, 'öykii' geleneğinin özellikle din baskısı ve totaliter yönetim biçimleriyle bağlantısmı irdeler. toplumsal işlevinden hareket ederek bi- linçsiz kolektif inançta simgeleşen dinsel baskı ile siyasal otonte arasındaki çeliş- kidir. Suzuki. 'öykii' geleneğinin özellik- le din baskısı ve totaliter yönetim bıçim- lenyle bağlantısmı ırdelerken her iki du- rumda da 'öykü'nün insanlara umut ışığı yaktığını, ama kolaylıkla baskı unsuruna dönüştüğünü de vurgular ve "Öykii iki ta- rafi kesltin bir kıhçtır" der. Bu bağlamda. "Dionysus" oyununda bir taraftan 'öy- kü'nün belirledıği sınırlar içınde kontrol- den çıkan kitlesel hareketlerin sorgulanı- şı. öte taraftan da yine aynı öykü içınde karşıt hareketlerin. karşıt değerlerin irde- lenışı söz konusudur. Aynı düzlemde var olan uçlar arasindaki çelişkidir bu. Yatay bir çelişkidir Yazarın tanımıv la, karşıtia- nn dramatik bırhktelığıdir. Euripides'ın "Bakkhalar"ında Pent- heus Dıonvsus ile yüzleşir. Burada ıse Dıonj, sus çıkmaz karşımıza. çünkü o ko- lektif bir ınancın sımgesıdır. Onun ağzın- dan rahiplen konuşur. Pentheus ile rahip- ler aralanndaki tartışma oyunculann ses kullanımındaki ustalıklannın öne çıktığı düz ama kesişen çizgiler üzennde gelişir. Bu arada, Maenadlar korosu ise kırmızı rengin hâkım olduğu beyaz çizgili uzun kuyruklu kimonolan içinde çarpıcı stili- ze hareketleriyle Dionysus'un takipcile- ndir. Izleyen sahnede. rahıplerin Bakkha- lar olarak karşımıza çıktığı anda ıse düz ve kesişen çizgiler yerlerini gıderek yu- \arlak çizgılere, dairelere bırakacaktır. Pentheus'un çevresınde gıttıkçe daralan bir çember, geri plandan duyulan Aga- ve'nin zafer çığlıklan ve ölüm... Rahip- ler oyunun başındaki yerlerini alırlar... Tadashi Suzuki "Öykü iki tarafi keskin bir lalıçtır" derken oyunun gelışim çızgi- sinı de buradan yola çıkarak belirler. Bir yanda iki çatallı kolektif hareket, öte yan- da ızole edılmış birey yeralmaktadır. "Bi- linç bir hapishanedir" der. "Tarih. bu ha- pishanenin duvariarmı oluşturur." Üze- rinde önemle durduğu taşkm kitlesel ha- reketler ve ızole edilmiş birey, gerilmış ta- nh yayinda iki kutuptur. Kitle psikoloji- si -dinsel baskı ve totaliter rejimlerde- ve bu psikoloji içınde bir günah keçisine ge- reksınim, ınsanlık tarihınde ortakbır nok- tadır. Işte oyunun vardığı bu noktada. gü- nah keçısi olarak Agave ortaya çıkar. Kit- lesel enerjımn odaklanacağı bırnokta. bir günah keçisı. "Bu durum günah keçisi konumundaki bireye/bire> lere ya yeni bir öy künün yaratunı için itici bir güç olur ya da onu/onlan öykünün akışı dışına iten, yalnızlığa sürükkyen bir şok etkisi yara- ur." Agave gerçekle yüzleştiği anda oyun- daki ikilem daha da belırgınleşir. Umut ve kurtuluşa yer yok Bu sahne oyunun en etkıleyicı sahne- lerinden bindir. Ortadaki pano iki yana açılır ve Agave elinde oğlunun kesik ba- şı, onun ölü bedeni üzerınden atlayarak sahneye gırer Ellen Lauren'ın yorumun- da güçlü. gücünü bastığı yerden ve elin- dekı kesık baştan alan bir kadındır. Çev- resine hükmeder. Müzik bu atmosferi güçlendırir. Dionysus'un şuursuz takip- çıleri onunla birlıkte tutkulannı sonuna kadar yaşarlar. Sözlen aksiyonlandır. Kadmus ve Agave'nin karşılıklı kaldığı an genç kadının aydınlanma sahnesidir. Sessız bir çığlık yükselir. "Bu noktada Agave klasik öykü dünyasından çıkarak tarihsel akışın ötesine geçer ve diğer uca doğru yok-uluğuna başlar,öykünün olunv- suz imgesine doğru." "Suzuki'nin oyunlannda 'umut' ve 'kurtuluş'a yer yoktur" diyor Akihiko Senda. "Onun sahnesi kurtuluşu arayan insanlann duygu yüklü seslenişleriyle kaplıdır. ama, bu seslenişlere yanıt gei- roez." 2000e dek sürecek Topkapı Sarayı'nda onanm başladı Kültür Servisi- Kultür Bakanlığı, bıraz geç kalınmış da olsa Topkapı Saray ı'nda onanm v e restorasyon ça- lışmalannı başlattı. Kültür Bakanı İs- temihan Talay'ın talimatıyla Topka- pı Sarav ı'nda incelemelerde bulunan Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcı- sı Dr Hüner Tuncer. sarayın dış ta- rafındakı snalann ve boyalann dö- küldüğünü. binalann ıçındekı duvar- larda çatlaklar oluştuğunu \ e bunla- nn en kısa sürede onarılacağmı söy- lüyor. "Topkapı Sarayı Türkiye'nin en önemli kültür variıklanndan biri. Sarayın bu kadar bakımsız bırakıl- masını anlayamıyorum. Tarihimize tanıklıketmiş bir yapının bu halde bt- rakılmaması için çahşmalan hemen başlatnk." Topkapı Sarayı'mn Harem Daire- sı'nin de ancak 1 10'nun ziyarete açık olduğunu behrten Tuncer, en kı- sa zamanda bu bölümlenn onanlaca- ğını \e ziyarete açılacağını da ıfade etti. "Harem. Topkapı Sarayı'nın en önemli bölümierinden biri. Büyük bir kısmı ziyarete açık değil. Bir an önce onanmmın tamamlanarak ziyarete açılmayan bölümlerini de açmak için çalışacağız,'' Topkapı Sarayı'nın en önemli so- runlannın başında eleman yetersızlı- ğının geldığını belirten Tuncer, sanat tanhçilerıne çok ihtiyaç olduğunu ve açılacak bir sına\la sanat tanhı me- zunlannın müze araştırmacısı olarak görevlendirileceğinı. fakat bu tarihın henüz belırlenmedığinı dıle getirdi. Sanat tarıhçilerin \ anı sıra sedef us- tası. çini ustası. sıvacı. bekçi. boyacı ve güvenlik görevlılenne de gereksi- nim olduğunu belirten Tuncer. en kı- sa zamanda bunun da çözümlenece- ğinı bıldırdı. Onanm, restorasyon ve çe\Te dü- zenlemesı ıçın 2 mılyar 250 mılyon li- ra gerektiğıni belirten Tuncer, bu ça- lışmalann 2000 yılına dek sürmesi- nin planlandığını da belirttı. Yüdız Sarayı ve Kapadokya Çalışmalarının sadece Topkapı Sa- rayı ve Harem Dairesi'yle sımriı kal- mayacağını sö\leyen Tuncer. Yıldız Sarayı ve Kapadokya'nın da ayn bir proje dahilınde ele almacağını ve dış kaynaklann da harekete geçirileceği- ni söyledi. Ayasofy a \e Aya İrinrnin de\apılacak incelemeler sonucunda onarımlarının belırleneceğini belir- ten Tuncer, Türkiye'nın en büyük ha- zinesinın tarihi eserleri olduğunu da belirttı. Bugüne dek sadece Osmanlı ve Selçuklu yapıtlannın öne çıkanl- dığına değınen Tuncer. bütün Ana- dolu medenıyetlerine sahıp çıkma- mız gerektığıne de değindi. Mastroianniyaşamını 22yıldır beraber olduğu Anna Maria Tato 'ya anlatmıştı 'Heranısı büyVİeyidbwmmd y Kültür Servisi - Marceüo Mastroianni Yenedik'e geri döndü. Yakışıklı görünümü ile o şımdi her yerde. Mastroian- ni'nin "LaDolceVlta"daki (Tat- lı Hayat) gülen \üzü şu günler- de festival konuklannı ağırlıyor: poster ve biletlenn üzerinde bı- le. Aslında zamanlama harika: Mastroianni"nin ölümünün üze- nnden henüz bir yıl bile geçme- di ve havada hâlâ hüzün var. Kent, festivalin açılış töreni için seçilmış çok özel bir filmiy- le Italya'nın bu en sevilen aktö- rünün anısını onurlandırdı 27 Eylül akşamı. Mastroianni'nin, ölümünden bir hafta önce 22 yıl- dır beraber olduğu Anna Maria Tato'nun kamerasının karşısına geçerek anlattığı >aşamından oluşan ve bu yıl Cannes'da da bir buçuk saatlik kısa versıyo- nuyla gösterilen otobiyografı nı- teliğindeki "Mi ricordo. si, k) mi ricordo" (Hatırlıyorum. evet. hatırlıyorum) adlı filmın prömı- yerine aktörün eski eşi FloraCa- rabella. büyük aşkı Catherine Deneuve ve iki kızı Chiara ile Barbara katılmadılar Bu dört kadının, otobiyografisi üzerin- dekı kontrolü Tato'ya verdiği için Mastroianni'ye hâlâ öfkeli olduklan ve hatta Deneuve'ün, filmin Cannes'dakı gösterimini engellemek için elinden geleni yaptığı söyleniyor. "Bu filmin neden böy lesi çılguıcapolemikle- re yol açtığını bilmiyorum. İn- sanlar daha nimin tek bir sahn- nesini bile görmeden bana karşı cephe aldılar" dıyor Tato: "Sa- nınm asıl sorun. Marcello'nun sanat mirasını pazarlama hak- kını bana bırakmış olnıası." Her şe>i bana bırakti Roma'nın Cınecıtta fılm stüd- yolannda, Mastroıannı'nın. son fılmi" Vbyagetothe Beginningof the World"ün çevnldiği Porte- kiz'de çekılmış fotoğraflanyla bezelı çalışma masasının başın- da Tato ile yapılan söyleşi. The European'da yayımlandı. "Marcello kendisiyle ilgili her seyi bana bırakü*' dıyor Tato kı- nlgan bir sesie. "Bir aktör ola- rak imajuonun kimliğiydi. Bunu bana vererek. tüm benliğini de bana emanet etmiş oldu. Mar- cello'nun banaolansevgisinin bu son işaretiyle gurur duyuyo- rum." Mastroianni'nin eski karısı Carabella. duyduğu öfkeyi Ta- to"dan "o kadın" di\e söz ede- rek dile getinyor. Kendisiyle ya- pılan bir röportajda Tato'nun, Mastroianni'nin >aşadığı her ilişkinin ardından omzunda ağ- ladığı bir kızkardeş gibi olduğu- nu anlatırken, Deneuve'ü "ince nıhlu ve cana yakın bir kadın". Faye Dunawa>'ı de "tipik Ame- rikalı \e biraz da sofıstike" ola- rak tanımlıyor. Mastroianni. eski eşi ve Tato da dahil olmak üzere beraber ol- duğu tüm kadınlarla çahşmalan sırasında tanışmıştı. Onunla av- nı fılmde rol almak, onun ılgısi- ni çekmenin en ıyı yoluydu. Sophia Loren ile birliİcte oldu- ğu yolundaki dedikodulan inkâr etmesinin dışında, yaşamına gı- ren hiçbir kadın hakkmda ko- nuştuğu görülmedi. "Öyküleri- ni satanlaıia ilgUennüyorum; a- ma ben bunu asla yapmayaca- ğun" demışti Mastroianni. Du- naway. e\ lenmek ve çocuk sahı- bı olmak istediğı ıçın ilışkıleri- ni bitirdiğını açıkladığında. Özel yaşamı hakkında asla konuş- mazdı: sadece annesini. babası- nı ve biraz da kızı Chıara'yı an- latmıştı yaşamı boyunca. "Sade- ce çalıştığı za- nıanlarda işin- densözetmeyise- verdi" dıvor Ta- to. "İşinin bir oyun gibi olduğu- nu söyler ama setteyken olağa- nüsrü ciddi görü- nürdü.". Bu fılmde de aşkla- rını ele verme- meyede\amedı- yor Mastroianni. Mastroianni' Her zaman olduğu gibi esprili, kıvrak. hazır cevap, gururlu a- ma alçakgönüllü. Mastroianni, Orson VVelles'in kendi yaşamını anlattığı bir video filmini izle- dikten sonra karar vermiş geç- mışıne ilışkın bazı anekdotlan \e anılannı kaydetmeye. "Filmi 12 günde tamamladık. Biliyo- rum, olanaksız gibi görünüyor: ama Marcello tek bir kareyi bile tekrarlamaya gerek duymadı" dıyor Tato. "Hiçbir hata ya da şüphe anıyla karşı karşıya kal- madık: Çeho\'dan yaptığı bir monolog sırasında bile. Konu- şurken herkesin dikkatini üze- rinde rutabiliyordu. Bu Rlmin. ona ihtiyaç duyanlan birazolsun doyurabileceğini umuyorum. Bence Marcello da o büvülü va- nin bir aktör olarak imaju onun inna Maria Tato, ünlü oyuncunun ölömünden çok kısa bir süre önce 12 günde yaptıkları bufilm için, "Bu, Marcello 'nun yapmayı kabul ettiği tek otobiyografik çalışma. Marcello, harika bir öykü anlatıcmydı; zaten kitap da bunu kanıtlıyor. Filmi izlerken ve onu dinlerken ise her anısının büyüleyici bir masala benzediğini hissediyorsunuz" diyor. şamı üzerine konuşmaktan bü- yük keyifaldı ve istemediği soru- laria karşılaşmayacağını bildiği için de oldukça rahattı. Özel ya- şamına Uişkin hiçbir soru sorma- ma sözü almıştı benden. Ben de Marcello'nun bu isteğine saygı gösterdim ve hassas konulara ginnedim." "Marcello, hakkında konuşul- masından ve dedikodudan nefret ederdi" dıyor Tato. "Ben de hiç- bir zaman ilişkimiz hakkında ko- nuşmamaya dikkat ettim. Söy le- yebileceğim tek şey var ki, bizim aşk ö> kümüz tam 22 yıl sürdü. Marcello'nun yaşadığı en uzun beraberlikti bu". Tato. çok nadiren "geçmiş za- man" kullanarak söz ediyor Mastroianni'den; sankı hiç öl- memış gibi. Se- yahat etmek, şarkı söylemek, araba- lar \e mimariye olan tutkusunu an- latıyor Mastroian- ni'nin. "Mi ricor- do, sL io mi ricor- do" sırasında çe- kilmiş bazı fotoğ- raflannı gösteri- yor. Sonra kitabı- nın arasından, be- raber çıktıklan bir tatıl sırasında ka- kimliğiydi. meraya gülümse- yerek çektirdikleri başka bir fo- toğraf çıkanyor Tato. "tşte mut- luluğun resmi" diyor. "Onun bu gülüşünü asla unutamam" Federico Fellini ımzalı "La Doke VHa" ve "8 l/2"un Mast- roianni'yi insanlann gözünde gerçek bir "Latin Lover"a dö- nüştürdüğünden söz ediyor. "Bu etiketten nefret ederdi" diyor Tato. "Bu imajdan kurtulmak için elinden geleni y aptı. Zayıf bir adamı, hamile bir adamı. hatta bir homoseksüeli canlandırdı; a- ma 72 yaşına gekliğinde bileo hâ- lâ bir Latin Lover'dı."."Mi ricor- do, si, k) miricordo"dada bu etı- ketı aşmaya çalışıyor Mastroian- ni. Minnet borcumu ödedim Mastroianni, ölümünden bir hafta önce Paris'te birlikte yaşa- dıklan evlerinde bu son filmin tüm haklannı Tato'ya vermiş. Mastroianni ve Deneuve'ün kız- lan Chiara ise bu durumun ya- sallığını sorgulamaya devam ediyor. Aktörün uzun zaman menajerliğini yapmış olan Gi- ovanna Cau'ya göre her iki tara- fın çabası da anlamsız; çünkü Mastroıanni'nın imajı zaten bü- tünüyle satılmış durumda. "Bütünüyle değil" dıyen Ta- to. filmin başka bir kopyasının dünya pazarlanna sunulmasını da engellemiş. Sadece Baldı- nı&Castoldı'den bir kitabıMast- roıannı'nın bu otobiyografisi- nın "Kitabı okuyanlann da ona filmi izleyenler kadar yakınlaşa- bileceklerini umuyorum. Aynca bu, Marcello'nun >apmayi kabul ettiği tek otobiyografik çalışma*" diye açıklıyor Tato. "Marcello, harika bir öykü anlatKisıydı; za- ten kitap da bunu kamtlıynr. Fil- mi izlerken ve onu dinlerken ise her anısının büyüleyici bir masa- la benzediğini hissediyorsunuz." "Acı" denildiğinde sesı katı- laşıyor Tato'nun. "Başka insan- lara ne kadar acı çektiğinizden söz ettiğiniz zaman, duygulan- nızuı K'i boşalıyor birden. Acunı göstermekten nefretederim. Fil- mi Marcello'yaolan minnet bor- cumu ödemek için \apüm ve bu da onu mutlu etti. Filmin adını bile kendisi koydu.". Festivalin 6 Ey lül akşamı ger- çekleştinlecek olan kapanış tö- renınde, Mastroianni'nin son olarak rol aldığı tiyatro oyunu "The Last Moon"un da banttan göstenmı yapılacak ve bir kez daha onun ölmüş olduğuna inan- makta güçlük çekecek insanlar. Filmde de söylediği gibi: "Bu- gün 72 yaşundayım ve kendimi hâlâ yaşlı hissttmiyorurn. Genç- liğimde, yaşamın sonsuz ol- duğunu sanırdım..ama insan belli bir yaşa geldiğinde zamanın nasıl uçup gittiğini anhyor." YAZIODASI SELtM tLERİ Baronyan, Hagop ve Ötekiler Balyan Ailesi konusunda bilgi edinmek ıstıyor- dum. Daha önce Pars Tuğlacı'nın kıtabını okumuş- tum. Bir de okul yıllarımızda bıze öğretilenler var. Okul kitaplanmız, son dönem Osmanlı mimarisi- nin soysuzlaşmaya koyulduğunu yazariardı. Bilmem hâlâ aynı sav geçerli mı? Bu arada Balyan Ailesi'nin mimarı eserien de üslupsuzlaşmaya yönelik karma bir üslubun cılız örnekleri sayılırdı. Öyle sanıyorum kı babamın kuşağı da benzeş dü- şünceler. savlarla donatılmıştı. Hatırlıyorum, Topka- pı Sarayı Muzesi'ne gitmiştik; babam, sarayın mi- marısinı özgun buluyor. öyle anlatıyor, sözgelimi Dolmabahçe Sarayı'nın ise işte artık nasıl özgünlü- ğünu yitirmış bir mımarinin verimi olduğunu söylü- yordu. Uzun yıllar hiç araştırmadım, bu yargılara kandım ve kapıldım. Sekiz dokuz yıl önceydi, bir seçici ku- rulda birlikte bulunduğum Sn. Günsel Renda böy- lesi savlann kofluğunu dile getirdi, bilgi verdi ve son dönem Osmanlı mimarisinin estetik değeri üzerin- de durdu. Birdenbire aydım. işte geçenlerde istanbul Ansıklopedisi, Balyan Ailesi'ni nasıl yorumlamış diye maddeyi arıyordum. Söz konusu maddeyi değerlı Afrfe Batur kaleme getirmiş. Afife Batur: "Özetle" diyor, "Sarkis Bey ve kar- deşleri, Osmanlı mimaıiığının çağdaş biriddiası ve mimarlık tahhine özgün bir katkısı olması için tüm yetenekleriyle çalışmış meslek adamlan olarak be- tımlenebilirter. "Geçmişın tuhaf yargıları. demek git- gıde siliniyor. O gün bütün akşam üzeri İstanbul Ansıklopedı- si'nin ikinci cildine dalıp gittim. Balyan Ailesi mad- desinden beş on sayfa "Baronyan, Hagop" mad- desiyle karşılaştım. Daha önce hiç gözüme çarpma- mış. Sih/a Kuyumcuyan'ın yazdığı maddeden öğ- rendiğimize göre Hagop Baronyan usta bir mızah yazarı, ılk seçkin gazetecilerden bin. Ermeni edebı- yatına büyük katkısı söz konusuymuş. Fakat yalnız Ermeni edebiyatına mı? Hagop Baronyan yazarlık yaşamı boyunca 7s- tanbul'u yansrtmış, dolayısıyla bir yandan da 'İstan- bul edebiyatı'na katkıda bulunmuş. Bugün hâlâ geniş yelpazeli 'İstanbul Kitaplığı'vm- zın olmayışına yerinmek gerekir. Bu utanç verici ek- sikliği. istanbul'un şiııii yazılannı yazan Çelik Güler- soy, hem yazar, hem yayıncı kımliğıyle gıdermeye çalıştı durdu. Okurların ilgisi mi dardı, ne olduysa, o eserlerden yoksun kalmış bulunuyoruz. Hagop Baronyan'ın hiçbir esen Türkçeye çevril- memiş. Ansiklopedide, Kasımpaşa'yı betimleyen kısa bir alıntı var. Yurttaşımız Ermeni yazan daha 1880'de diyor ki: "Dikensiz gül olmadığı gibi, lâğımsız bir Kasım- paşa da düşünülemez ve gülü seven dikenini de sevmelidir." Baronyan 1843'te Edirne'de doğmuş. Bir bakıma kendi kendini yetiştirmiş. 1871 'de Yeprad (Fırat) ga- zetesinde meslege atilıyor. Üç dört yıl kadar Tiyat- ro adlı, hem Türkçe, hem Ermenıce mızah gazete- si yayımlamış. Yazdığı makaleler, fıkralar, kronik ve günceler, tah- min edilebileceği gibi, çokluk, gazete köşelerinde unutulmuş. Bir bölümü kitaba dönüşebilmiş. De- minkı Kasımpaşa alıntısı o kitaplardan birinden, İs- tanbul'un Semtlehnde Bir Gezinti'den. İstanbul'un Semtlerınde Bir Gezinti'de otuz dört semt gelenek ve görenekleri, kadın-erkek insanla- n.yaşamabiçimikültürleri.değişik meslek topluluk- lanyla anlatılıyormuş. Geçen yüzyılın sonunu kav- ramak açısından nasıl önemli bir belgesel eserle karşı karşıya olduğumuz ortada. Baronyan, halkın sesini Tann'nın sesi sayarmış. Yaşamı boyunca yoksulluk ve yoksunluk çekmiş. Zaten hepı topu kırk dokuz yaşında ölmüş. Ailevi Manzaralar, Hoshos Notları, Muhterem Dilenciler bazı eserlerinin adları. Osmanlı Ermenilerinin cumhuriyet dönemine de sıçrayan kültürteri, özellikle istanbul yaşayışında de- rin iz bırakmıştır. Mimari, edebiyat, tiyatro... Devam edelim: Kuyumculuk, yemek kültürü, dinî resim sa- natı... Dergicilik ve gazetecilik... Yaşayan en eski gazete Ermenice. En uzun yaşamış tiyatro dergisi Kulis de Ermeniceydı. Yaşadığımız şehrin, yaşadığımız toprağın kültü- rüne büyük katkılan olmuş. Uskumru dolmalannı, topiklerini afiyetle yemışiz. Fakat Hagop Baron- yan'ın istanbul'u kucaklayan eserini Türkçeye çe- virmemişiz... Takvimde İz Bırakan: "llle de çoğu Müslümanlardan daha sağlam Os- manlı olduklan halde, çoluk çocuklanyla beraber gaddarca öldürülmüş, göğüslerindekı sadakat, şefkat, liyakat madalyalanyla gururlu Ermeni me- murlar, esnaflar, sanatçılar, bunlann kızları, kanla- n... Palabıyık Rum beyzadeleri, tombul kokalar, çapkın kokoniçalar..." Kemal Tahir, Yol Aynmı, 1971. Ege Sanat Festivali sona erdi • Kültür Servisi - 23 Ağustos günü Türk ve Yunan sanatçılannı film, plastik. edebiyat ve heykel sanat dallannda bir araya getiren 1. Ege Sanat Festivali 30 Ağustos günü sona erdi. Festivaîde çağdaş Türk ve Yunan sanatlan temsilcileri tarafından bir sergi açıldı. Türk ve Yunanlı sanatçılar ortaklaşa Çeşme hükûmet meydanı önündeki duvara resim yaptılar. Aynca Cumhuriyet meydanına konan banş ve dostluğu simgeleyen iki yönlü bir duvara Maris Savastaki ve Prof. Dr. Adem Genç resim yaptı. Yunanlı sanatçılann bir hafta boyunca gerçekleştirdikleri tuval üzerine resimlerse Emir Çaka Bey Kültür Merkezi'nde sergilendi. Festivalin en dikkat çeken etkinliklerinden bın, kente dikilecek bir Anıt Çeşme Heykel Projesi oldu. Mustafa Altıntaş, Rasim Konyar, ve Halis Başanr tarafından hazırlanan projeler Çeşme Belediyesi'nce değerlendırilecek. Festival öncesı çalışmasına ba^lanılan Yunan sanatçı Mihalis Papadakis'in Banş veya Bağ adlı heykeli de törenle açıldı. Festival boyunca Satılık Yaşam. Horozun Karili, Üç Mevsim adlı Yunan filmleri. Tabutta Rö\eşata, Akrebin Yolculuğu, Deniz Beklıyordu. Sokaktakı Adam filmleri de galalan ile gösterildi. Festivalin son günü bir araya gelen Türk ve Yunan temsilcileri ortak1 ' bir derneği hayata geçırmeye karar verdilc amaçla bir bildiri yayımlayarak imzab Festivale yakında tzmırli Ninem -;'1 yayımlanacak Elsa Hiu da kat'1 ' Edebıyatmı ve kitabını sanr Çapan \ e Turgay Gönenr Ritsos'u bir söyleşi ile Festival önümüzdekı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle