Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURIYET 5AĞUSTOS1997SALI
10 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Çürütnüş tophonda aydm olmakTüm zamanlann ele avuca sığmaz
yazan William Shakespeare tiyatro ve
sinemada bir numara olmayı sürdürü-
yor. îkibin >ılına ikibuçuk kala dünya
dûzeyinde izlediğimiz Shakespeare
hayranlığı, büyük ozanın 21. yüzyılda
da gündemde olacağının göstergesi.
Bir vandan Shakespeare'le özdeşleşti-
rilen Globe Tiyatrosu'nun tıpkı-inşa
edilmiş yenı yapısında 16. yüzyılm tek-
nik donanımdan yoksun sahne koşul-
lannda sunulmuş olan ilk yapımlann
gerçeğıne ulaşma amacı güdülürken,
bir vandan da ozanın tüm yapıtlan çağ-
daş tekniklerin olanaklanyla donatıl-
mış sahne sınema ortamlannda, içe-
riksel çerçevelen çağdan çağa atlatıla-
rak. farklı yaklaşımlarla yorumlanıyor.
Kenneth Branagh'ın senaryosunu
oluşturup yönettiği ve başrolünü oy-
nadıgı "Hamlefin dört saatlik versi-
yonunu havalandırmalı bir sınema sa-
lonunda izleme şansını yakalamışsa-
nız. bu fırsatı hıç düşünmeden değer-
lendirin. Özgün metni okumuş okuma-
mış, oyunu sahnede izlemiş izlememış
çoğu insan ıçin -sanki gerçekten yaşa-
mış. tanıdık bir kışiymışçesine- vazge-
çılmez bir gönderme noktası oluşturan
Hamlet adlı kahramanın Shakespe-
are'ce kotanlmış serüvenıne sinemada
ilk kez tüm boyutlanyla yaklaşan. üs-
telik çarpıcı bir sinemasal anlatım ser-
gıleyen. hünerli bir çalışmanın sundu-
ğu keyfi yaşayacaksınız.
Hamlet'e farklı yaklaşımlar
Danimarka Prensı Hamlet'ın. eleş-
tırmenlerin, psikologların ve yönet-
menlerin elinden çekmediği kalma-
mıştır. Freudcu, Jungju. Lacancı yak-
laşımlar Hamlet'i "erk"e ulaşamamış
saplantılı bir şaşkın, Oedipal dönemi-
nı aşamamış bir çocuk, aile çemberinı
kınp yaşamını ailesinden uzaklaşarak
yeniden kuramadığı için toy ve eylem-
sız kalmaya tutsak. "ebedi" delikanlı
olarak tanımlar.
Lise ders kitaplannda da yer alan ge-
nel yorumlar ise öncelıkle Hamlet'ın
neden babasının öcünü almayı gecik-
tırdığı noktasında odaklanır. Ölye ya,
babasının hayaletınden katilin kım ol-
duğunu öğrenir öğrenmez gidip öz am-
cası'anasının yeni kocasi'ülkenin yeni
kralı Claudius'u şişleyiverecek. halkı-
na hayaletten duyduklannı açıklaya-
cak, herkes ona inanacak. o da tahta ku-
rulup ülkesıni güzel güzel yönetecek.
Doğal ki bu arada Ophelia adlı sevim-
li kızımızla da evlenerek mutlu bir ya-
şam sürecek. Amca/üvey baba/kral ka-
tili bir taht gaspçısı, bir başka deyişle
öldürdüğü amcası Claudius'un bir ben-
zen olarak... ICurmaca ve gerçek dün-
yada yaşanmışlara koşullandınlmış ol-
mamız sonucunda bizim midemiz bu-
nu kaldırabilir de, besbelli Shakespe-
are'ınki kaldırmamış. Zaten o zaman
bu oyunu yazmazdı. Shakespeare bir
Rönesans insancısı...
Hamlet: Aydın-oğul-prens
Shakespeare yoz bir düzende bir
"aydın", bir "oğiıT ve bir "prens" ol-
manın trajedisinı vazmış. Feodal dü-
şünce yapısının çatlaklanndan içen
modern düşüncenın aydınlığının sız-
maya başladığı sancılı geçiş döneminin
dramtnı biçimlendirirken oyununda
hiçbir noktayı rastlantıya bırakmamış.
Bugüne dek sınemalaştınlmış pek çok
"Hamlet"te, metinde yer alan kimi ay-
nntılar, kışiler ve ilişkiler atlanıverip,
Hamlet kişıliği üstünde odaklanmıştı.
(Sir Laurence Olivier'in 1948 yapımı
ünlü "Hamlet"ınde bıle kimi karakter-
ler ve olav lar beyazperdede hiç yer al-
maz.) Kenneth Branagh'ın "Ham-
let"ınde ise yalnız metnin tümü değil,
metinde geçen - okurken gözden kaça-
bılecek bırtakım aynntılar bile görün-
tülenerek, oyunun anlamını oluşturan
tüm olgular. "Hamlet Oiayı"nın vazge-
çılmez bir öğesi olarak değerlendirili-
yor.
Branagh, bir 19. yüzyıl Kuzey Avnı-
pa ülkesinin uzamsal görüntüsüne ta-
şıdığı "113111161";, Shakespeare'in kur-
duğu toplumsal-politik çerçeve içinde
irdeliyor. Yönetmenlerin Shakespeare
oyunlarını uzam ve zaman bağlamın-
da yeniden uyarlamalan garip gelme-
meli. Çünkü Shakespeare, oyunlannı
hangi çağda geçinrse geçirsin hep 16.
yüzyıl lngilteresi'ni anlatmış nasıl ol-
sa. Oyunlannı. bugüne dek hiç değiş-
memiş duyarlıklar ve ilişkiler üstüne
kurduğu ıçin de çağdaş yönetmenlerin
onun oyunlarını şu ya da bu zamana ta-
şımalan. oyunlann anlamını değiştir-
miyor.
Branagh'ın filminde öncelikle "gü-
venli" bir "geçmiş'in yerini "tehlikeli"
bir "bugün"e bıraktığı gösteriliyor.
Uluslararası.toplumsalvebireyseliliş-
kilerde "mertlik" dönemi çok geriler-
de kalmış. Baba Fortinbras'ınNorveç,
baba Hamlet'ın de Danimarka kralı ol-
duğu yıllarda bu iki yiğıt kral. askerle-
ri telef olmasın diye aralanndaki sava-
şı teke tek bir vuruşmayla noktalamış-
lar. Ülkesı adına iki kral da canını or-
taya atmış. Baba Hamlet, baba Fortinb-
ras'ı öldürünce savaşı Danimarka ka-
zanmış. AnlaşmagereğinceNorveç'in
topraklarının bir bölümü Danımar-
ka'nın olmuş. Onca yıldır bu anlaşma
bozulmamış.
Şimdi ise Danimarka'yı ağabey'kral
katilı. yengesiyle evlenerek yeğeni
Hamlet'le taht arasına girmiş, entrika-
cı Claudıus yönetiyor. Sarayda en çok
sözü geçenlerden bırı. Claudius'un
başyardakçısı. kapı dınleme ustası, kuş
beyınli, dedikoducu Polonıus (Ophelia
Branagh'ın senaryosunu oluşturup yönettiği ve başrolünü
oynadığı "Hamlefin dört saatlik film versiyonu, Hamlet adlı kahramanın
Shakespeare'ce kotanlmış serüvenine sinemada ilk kez tüm boyutlanyla
yaklaşan, üstelik çarpıcı bir sinemasal anlatım sergileyen, hünerli bir
çalışma. Sinemada Shakespeare metnini tüm boyutlanyla kavrayan,
tartışmaya açık kimi noktalan yüreklice yorumlayan ilk Hamlet.
Görsel ve işitsel bir şölen...
amlet'in Ophelia ile olan ilişkisi hep
tartışılagelir. Oyun öncesinde yatmışlar mı,
yatmamışlar mı? Branagh, Ophelia'nm
Hamlefin bilincinden geçirdiği seyişme
sahneleriyle bu noktayı belirginleştiriyor. Bir
melek kadar saf, el değmemiş olarak
nitelendirilegelen Ophelia'yı "insan"
boyutlarında biçimlendiren bir yorum bu.
ile Laertes'in babası.) Komşu Nor-
veç'te ise bir başka amca hükürn sürü-
yor. Yıllar önceki yenilginin öcünü al-
mak için yasadışı bir orduyla Danimar-
ka'ya saldırmaya kalkan yeğeni genç
Fortınbras'a bile söz geçiremeyen, has-
talıklı bir ihtiyar. Danimarka düşman
saldınsıyla yüz yüze, ama yüce kralı-
nı (baba Hamlet'i) yeni yitirmiş saray-
da. düğün eğlencelen akıl almaz bir
sarhoşluk ortamında sürüp gidıyor. Ya-
man bir değerler çöküntüsü... Dani-
marka çürüyor.
Feodal toplumda kan davası
Oyunun üç genç erkek kişisi arasın-
da da usta işi bir koşutlukjlcarşıtlık iliş-
kisi kurulmuş. Hamlet'ın "oğul" konu-
muna koşut bir özellik taşıyan Laertes.
tipik feodal bir erkek e\ lat. Babasının
Claudius'un sarayında öldürüldüğünü
duyar duymaz, Fransa'dan koşup gele-
rek destekleyicileriyle birhkte Dani-
marka krallığına el koyup suçlu (san-
dığı) kralı öldürerek öç almaya soyu-
nuyor. Buyurun size birinci sınıf bir
eylem adamı. Ne oluyor sonunda?
Akıllı Claudius tarafından Hamlet'e
karşı "tetikçi" olarak kullanılıp kendi
kazdığı kuyuya düşüyor. Laertes bir
"aydın" değil, "kan davası" gütmenin
ötesine geçememiş bir feodal "oğul"
yalnızca.
Eski Norveç kralının oğlu Fortinbras
ise feodal kafalı bir "prens." Babasının
yıllar önce anlaşma gereğı Danimar-
ka'ya verdiği topraklann peşinde. For-
tinbras bu topraklan savaşarak geri al-
mak istiyor. Fortinbras bir "aydm" de-
ğil, ülkesinin yenik düştüğü eski bir sa-
vaşın öcünü alma adına askerlerini ölü-
me süren hırslı bir "prens." Sonunda
amcası eline bir ordu verip, oyalansın
diye onu Polonya'daki beş para etmez
birtakım topraklan fethetmeye gönde-
riyor. Polonya'dan dönüşünde Dani-
marka'da kopan kıyametten kazançh
çıkacak Fortinbras... Hakkıdır, onun
yaşamındaki tek amaç ülke fethet-
mek...
Hamlet'in aynı anda taşıdığı "ay-
dın". "oğul", "prens" kimliklerinin
oluşturduğu karmaşa, ancak Fortinb-
ras'ın ve Laertes'in konumlan yetenn-
ce vurgulanınca sergilenebiliyor. Ken-
neth Branagh gerek senaryosuyla ge-
rekse Fortinbras'ın ve Laertes'in yer
aldığı bölümlerde uyguladığı sinema
anlatımıyla, dahası Hamlet'tekı yoru-
muyla, hem bir oğul. hem bir prens,
hem de bir aydın olmanın getirdiği
duygusaLdüşünsel açmazı, bu açmazı
çözme yolunda gerekli olan eylem dü-
zenini oluşturmanm zorluğunu gözler
önüne seriyor.
Yabancılaşmanın sarmalında
Hamlet, feodal bir babanın hayaleti
tarafından "öç alma"ya zorlanan, oy-
sa temel görevi "prens"ı olduğu yoz-
laşmış bir feodal toplumu esenliğe çı-
karmak olan. duyarlık düzeyı feodal
düzenın ötesine ulaşmış modern bir
"aydın"ın aynı anda yaşadığı "sorum-
luluk" duygusuyla "yabancılaşma"
duygusunun sarmalında bocalıyor.
Raydan çıkmış bir dünyayı rayına ge-
ri oturtmak gibi neredeyse '^annsal"
bir sorumluluğun altına girmeşi kaçı-
nılmaz. Çünkü o, Laertes ya da For-
tinbras değil. O hem babasının acısını
içinde taşıyan bir oğul, hem ülkesini
seven bir prens. hem de "oğul" ve
"prens" olmayı "öç alma" ya da "top-
rak fethi" eylemleriyle sınırlandırma-
yan bir Rönesans aydını, bir üniversi-
teli... Kenneth Branagh film boyunca
işte bu Hamlet'i sergiliyor.
Son derece hızlı çekilmiş vurucu
sahnelenn art arda izlendiği film bo-
yunca Hamlet'in "eylemsiz" oluşun-
dan yakınanlan utandıracak düzeyde
bir hareketlilik söz konusu. Çoğu sah-
nelenn baş eylemcisi de Hamlet'in
kendisı. Nasıl bir eylem? Baştan sona
Hamlet'çe... Bir başka deyişle, ait ol-
madtğı kokuşmuş ve tehlikeli bir dün-
yada "eylem" yapmak durumunda ka-
lan "oğul" ve "prens" konumundaki
"yalnız" bir "aydın" nasıl davranırsa
Hamlet de öyle davranıyor. O>aınunu
düşmanlannın kurallanna göre oynu-
yor. Hep "dolayb" yollardan ilerliyor.
Akıllılıkla delilik arasında gidip gelen
bir çizgide hem düşmanlanna gerçek
düşüncelerini söylüyor, hem de onlan
şaşırtarak açık vermelerini sağlıyor.
Kendisine tuzak kuranlan, kendi kur-
dukları tuzağa düşürüyor. Bu arada
yoz bir toplumda yaşamanın, dost bil-
diklerinde bile saptadığı ikiyüzlülü-
ğün, en kötüsü de toplumda yer edin-
miş kişilerin aptal oluşundan sınırsız
acılar duyuyor.
Bir Rönesans idealisti olarak "in-
san" karşısında yaşadığı saygı ve hay-
ranlık gün geçtikçe eriyip gidiyor. Kar-
şımızda oyun boyunca acı çeken, öfke-
li, ikiyüzlü insanlan iğneleyici bir alay-
cılıkla aptala çeviren, dinamik bir
Hamlet var. Kenneth Branagh. Sir La-
urence Olivier'in incelikli hüner gös-
terilerine başvurmaksızın, seyirciyi
baştan sona peşinden sürükleyen, tüm
orantılan bire bir gözetilmiş, neredey-
se bütün özellikleriyle özdeşleşebile-
ceğimiz kanlı canlı bir Hamlet sunu-
yor. "Oğul"sa oğul, "prens"se prens.
"aydın"sa aydın... Ve "âşık"sa â^ık...
Hamlet ile Ophelia...
Hamlet'in Ophelia ile olan ilişkisi
hep tartışılagelir Oyun öncesinde yat-
mışlar mı, yatmamışlar mı? Branagh,
Ophelia'nın ve Hamlet'in bilincinden
geçirdiği sevişme sahneleriyle bu nok-
tayı da belirginleştiriyor. Birmelek ka-
dar saf, el değmemiş olarak nitelendi-
rilegelen Ophelia'yı "insan" boyutla-
nnda biçimlendiren bir yorum bu. Op-
helia'nın ağabeyi ve babasından "saf-
bğı koruma" dersi aldığı sahneyi an-
lamlı kıldığı gibi kızın babasıyla Ham-
let arasında neden sıkışıp kaldığını, çıl-
dırma sahnesini, mezarlık sahnesini de
Hamlet'in serüveninin önemli aşama-
lan olarak belirginleştiriyor.
Hamlet, Ophelia'yı sevmekten ne-
den vazgeçiyor? Annesinin bir koca-
dan başka kocaya kolayca yatay geçiş
yaptığını gözlemledikten sonra... An-
nesine -kadınm cinsel dirençsizlığine-
duyduğu öfkeyi Ophelia'ya yansıtıyor.
"Git bir manastıra kapan" diyor. Ya da
"Git bir geneleve kapilan." (Shakespe-
are dönemınde "nunnery" sözcüğü
hem "manasûr" hem de "genelev" an-
lamına geliyor.) Ophelia'ya başka ka-
dınlardan farklı olmadığmı. kendisinin
de başka erkeklerden farklı olmadığı-
nı söylüyor. Annesinin ölmüş babası-
nı kolayca unutuvermiş olması, "aşk"a
olan inancını da sarsmıştır Hamlet'ın.
Ophelia'ya duyduğu aşk, ancak kızın
ölümünden sonra canlanır. Bü>ük ola-
sılıkla, babasının öldürdüğü, kız karde-
şinin ölümüne dolaylı da olsa neden
olduğu Laertes'le banşmak isteği bu
nedenledir. Banşma adına düzenlenen
"şaibeli" düello göstensı ise Hamlet'in
sonu olacaktır.
Bir aydmm bocalamalan
Kenneth Branagh, Shakespeare'in
Danimarka toplumundaki dürüst ve
ikiyüzlü insanlar arasına koyduğu ay-
nmı da titizlikle gözetmiştir. Poloni-
us'un, Roseneranz ve Guildenstem'ün
ikiyüzlülüğü v e dalkavukluğu ile Ham-
let'in Wittenberg Üniversitesi'nden ar-
kadaşı Horatino'nun, sözünün eri as-
kerler Marcello ve Bernardo'nun dü-
rüstlüğü görsel'işitsel düzeyde çarpıcı
bir karşıthk oluşturur. Hamlet'in tüm
bu olaylar boyunca yaşadığı temel ikı-
lem de budur. İnsan denen yaratık hem
nasıl böylesine erdemli hem de böyle-
sine aşağılık olabiliyor? Bir adım da-
ha öteye gidelim. Diyelim ki insan ger-
çekten "yüce" bir yaratık. öyleyse ne-
den ölüyor da toprak kurtlanna yem
oluyor (mezarlık sahnesi)? "Hamlet",
Rönesans'la başlayan "aydınlanma"
sürecinin ilk ışıklannın ürünü olan. a-
ma yanlış yerde, yanlış zamanda, yan-
lış koşullarda eylem yapma zorunlu-
ğunda kalmış bir aydının bocalaması-
nın oyunudur. Hayaletlere hem ınanı-
lıp hem inanılmadığı. dua ederken öl-
dürülen bir suçlunun (Hamlet, Claudi-
us'u dua ederken öldürmeye yanaş-
maz) günahlannın bağışlanıp cennete
gitme olasıhğının göz ardı edilemedi-
ğı geçiş döneminin iki arada bir dere-
de kalmış insanıdır Hamlet. Tıpkı Sha-
kespeare gibi "insan"a inanmış ve düş-
kınklığına ugramıştır...
Hamlet, yanlış zamanda, yanlış
uzamda ve yanlış koşullar içine doğ-
manın bedelini serüveni boyunca
"oyun oynayarak", "oyun sahneleye-
rek" öder. O başanlı bir oyuncu ve yö-
netmendir. Oyunun sonunda toplumu
yozlaştıran mikroplann tümünden te-
mizlenmiştir Danimarka. Ne yazık ki
Hamlet'in "düya sahnesi"nden inme
zamanı da gelmiştır. Derdini çevresi-
ne anlatmayı başaramamış tüm aydın-
lar (kral olamamış tüm prensler) gibi,
o da oynadığı ve sahnelediği oyunlar-
la neyi amaçladıgını insanlara anlarma
görevini dostu Horatio'ya bırakır. Dün-
ya. doğru zamanda, doğru uzamda
doğmuş, koşullan yaranna çevirmiş,
suratsız Fortinbras'a kalmıştır...
Yûrekli bir Hamlet yorumu
Kenneth Branagh" ın "Hamlet"i,
Sungu Çapan arkadaşımızın dediği gi-
bi, "Şimdiye dek yapdan Hamlet uyar-
lamalan arasında seçkin bir yere otu-
ruyor." Dahası, sinemada Shakespeare
metnini tüm boyutlanyla kavrayan. tar-
tışmaya açık kimi noktalan yüreklice
yorumlayan ilk "Hamlet" Açık ve ka-
palı uzamlan kullanmadaki yaratıcı-
lık, uzak ve yakın plan çekimlerin kur-
gulanmasındaki sanatsal vuruculuk, ti-
yatroyu sinemaya dönüştürme yolun-
da görsel'işitsel düzeyde harcanan ça-
balar bağlamında ise "tek" olma özel-
liğini taşıyor. Derek Jacobi'li Julie
Christie'li ve küçük rollere serpıştiril-
miş bir dolu ünlü oyuncu ile donatılmış
kadrosu da başka bir çekicilik oluştu-
ruyor. Her şey bir yana, Branagh'ın
"Hamlefi, dört saat boyunca sundu-
ğu görseL'işitsel şölen için izlenmeye
değer...
YAHODASI
SELİM tLERİ
Yeniden Okumak
Bazı kitaplan, bazı romanları, öyküleri, heleba-
zı şiirleri yeniden okurum, sık sık okurum.
Çocukluğumdan kalma bu tutku. MuratReis'in
Oğlu'nu, Pembe Evin Kedisi'n, Küçük Prens'i
kimbilir kaç kez okumuşumdur. Hepsini satır sa-
tır hatıriarım.
Hiç geçmedi tutkum.
Ortaokuldayken Yakup Kadri'nin Hep O Şar-
kı's\n\ üst üste üç kez okumuştum. Uzun yıllar ye-
niden okumadım. Sonra, yıllar önce, Yakup Kad-
ri üzerine bir yazı yazacaktım, oturup yeniden
okudum. Birkaç yıl önce, Gençlere Türk Roma-
nından Altın Sayfalar"\ yazarken bir kez daha...
Her yeni okuyuş yepyeni donanışlarla bezenir.
Gözümüzün önündeki o eser, birden başka kılık-
lara bürünebilir. Dikkat etmediğimiz bir aynntı,
belleğimizin sildiği ya da ayırt edemediğimiz bir
güzellik, ancak yaşla kavranabilecek bir duygu-
lanım.
Ortaokul döneminde gözde kitaplarımdan biri
de Halide Edib'in Yolpalas C/nayef/'Vdi. Sonra
yeniden okudum. Aynı tadı aldım. Araya giren
zamana karşın aynı tadı alabilmek bir eserin ba-
şansı değil midir?
Anna Karenina'y\ kaç kez okudum. Dosto-
yevski'nin yazıldığı, yayımlandığı yıllarda önem-
senmemiş, hatta begenilmemiş, gizli başyapıtı
öteki'yi hep ürperişlerle okurum. Yeraltından
Notlar3
] da.
Şiir, öykü, roman dedim ama, ikide birde oku-
duğum tiyatro eserleri vardır. Çehov'un bütün
oyunlannı zaten yanımdan hiç ayırmam. Özellik-
le Vışne Sa/içes/'nden, Vanya Dayı'dan, Üç Kız-
kardeş'ten ezbere bildığim pasajlar vardır.
Gençlik kitaplanm arasında -birçok okurda ol-
duğunca- Küçük Prens başı çekerdi. Ezra Er-
hat'ın çevirisinden okudum, Cemal Süreya'yla
Tomris Uyar'ın çevirisinden okudum. Fransızca-
sı bir ara ders kitabımız gibıydı. O kadar çok oku-
dum kı, günün birinde ben de Türkçeleştirmeye
çalıştım.
Bir dönem en sevgili kitaplanm hikâye kitapla-
rıydı. Türk hikâyesinin -bulabildiğim- bütün eser-
lerini kitaplığımda derledim. Yeditepe Yayınla-
n'nın ilüstrasyonlu kitaplarına bayılırdım. Sonra
Dost Yayınlan'nınkiler. Variık'ın hikâye kitapları.
Bir de Yenilik Yayınevi vardı. Ondan çok kitap
yok elimde.
Mesela Nezihe Meriç'in Bozbulanık'\, Topal
Koşma's\, MenekşeliBilinç'\. Dost Yayınlan'nın-
dı. Özellikle Bozbulanık: Şimdi bakıyorum kapa-
ğı ne çok kınşmış, sayfa uçlan kabank.
Birçok kitabı satır altlarını çizerek okudum.
Sonra yeniden okuduğumda başka renkli kalem
kullanmaya çalıştım.
Virginia VVoolf'un Deniz Feneri benim için ders
kitabıydı. Millî Eğitim basımı ilk Deniz Feneri'm
bugün hıriım pırtımdır. Kırmızı, yeşil, mavi, mor sa-
tır altı çizgileriyle donanmıştır.
Milli Eğitim basımı ikinci Deniz Feneri'm daha
temiz. Ama o da yıpranmış durumda. Üçüncü
Deniz Feneri'm Can Yayınlan'nın. Çevirmeni Na-
ciye Akseki Öncül dilini arilaştırrnış. Silbaştâfî
zevkle okumuştum Deniz Feneri'ni.
Bir dönem de Colette'in tutkunuydum. Onun
dilimize çevrilmemiş Köstek adlı bir romanı var-
dır. Dilimize çevrilmiş Avare Kadın'm devamı sa-
yılabilir. Köstek'i yaz boyunca okumuştum; Co-
lette'in oyuncaklı üslubunu çözmek mutluluk ve-
rirdi.
Reşat Nuri'den Akşam Güneşi'n] yıllarca ye-
niden okumadım, okuyamadım. İlk okuyuşumda
öylesine etkilenmiştim ki, günlerce hastayatmış-
tım. Dudaktan Kalbe de öyle. Sonra okudum,
Akşam Güneşi için yine kalbim burkuldu. Dudak-
tan Kalbe'nin sonu yine canımı yaktı.
Şiir kitaplarına gelince, başta Necatigil'inkiler.
Necatigil'den en az otuz şiiri ezbere bilirim.
Ahmet Muhip Dıranas'ın 'O/wdo'sudaezbe-
rimdedir. Ama Ahmet Muhip şiirlerini çok sonra
derledi. Imzalı o kitap. Çok sevdiğim şiirleri açıp
açıp okuyorum da; kitabın bütününü bir türiü ye-
niden okumuyorum. İlk gençlik, gençlik çağına
rastlamayan kitapların yazgısı mı yoksa bu?
Edip Cansever'in şiir kitaplarının bütün ba-
sımları var bende, diyebilirim. Hiçbirini elden çı-
karmaya kıyamam. Şimdi iki ciltîik toplu basım
baş ucumda.
Kitaplar, yeniden okumak: Hayatımın en sadık
iki dostu!
Takvimde İz Bırakan:
"Bizi kimi kitaplara, mektuplara, yapılaraJÇe-
ken, kendimizden dışan çıkmakJYürür kaplum-
bağa bir yolu sessiz/Yaprakları sonbahar, ölü
park" Behçet Necatigil, Yaz Dönemi, Ataç Ki-
tapevi, 1963.
AB film ve TV'de açık veriyor
• Kültür Servisi - Televizyon ve sinema dahil
eğlence sektöründe ABD hâkimiyeti ile
başedemeyen AB, film ve TV hizmetleri ticaretınde
6 milyar dolar açık veriyor.
AB'nin bu alanda verdiği ticaret açığı, 15 AB üyesi
ülkede bu sektörde çalışan toplam 250 bin kişinin
işini kaybermesine neden oluyor.
AB'de halen yüzde 13 olan Avrupa kaynaklı film ve
TV yapımlannın payı, AB Komisyonu'nun ve
Avrupa ülkelerinin desteğinin devamı halinde on yıl
sonra yüzde 21 'e yükselebilecek. Birlik. bu iş için
1996-2000 döneminde 310 mılyon Avrupa para
birimi ayırdı. Avrupa'nın, sinema ve TV pazanndaki
gelişmeye hazırlıklı olmasını isteyen AB
Komisyonu, Birlik ülkelerinde bu sektördeki
1.8 milyon çalışan sayısının ABD'deki 2.6 milyon
kişilik düzeye yükseltilmesini bekliyor.
Hedef, AB üyesi ülkelerde film ve TV sektörünün
cirosunun 1995-2005 döneminde yüzde 55-69
oranmda arttırmak.. '
BUGÜN
• ENKA \AKF1 yaz etkinlikleri kapsanunda
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir
Tiyatrolan'nm 'Kuyruklu Yıldız Altında' başhklı
oyunu saat 21.15'te Enka Vakfi Sadi Gülçelik Spor
Sitesi'nde izlenebilir.(276 50 84)
• RUMELİ HİSAR1 konserleri kapsammda saat
21.00'de "Çelik' konseri izlenebilir.
• BOĞAZİÇİ ÜNtVTRSİTESİ SİNE\U
KULÜBÜ'nde saat 19.00'da 'Özlem... Dün'e...
Bugün'e... Yann'a' ve saat 21.00'de 'Düş, Gerçek,
Bir de Sinema' adlı fılmler Murat Dikmen
Salonu'nda izlenebilir
• BEYOĞLU SİNEM-VSI'nda Quentin
Tarantino'nun 'Ucuz Roman' adlı Fılmi izlenebilir.
(251 32 40)