04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
&AYFA CUMHURİYET 20 AĞUSTOS 1997 ÇARŞAMBA 10 KULTUR Şair-mimar Nail Çakırhan Ali Özgentürk'ün son filmi 'Mektup'ta rol aldı Ylhııarlıktaıı shıeıııaya...GCLERÇETİN <}azetecilikten şiire. mimarıden de sı- aeanaya kadar uzanan yaratıcı bir yaşam. Nâzun Hikmet, Yunus Nadi, Sedat Sima- vi, Zekeriya Sertel. gerı dönüp düşündü- ğüiıde yaşamında iz bırakan isimlerden birlaçı sadece. Bir de seksen yedi yıllık üretken yaşamın karşılığı olan mahkeme- !er. hapisler \e ödüller var. Çoğumuzun \ga Han Mımarlık Ödülü"yle tanıdığı Nafl Çakırhan son olarak da sinemayı katn yaratıcılık alanlanna. Dostu Ali Öz- gentürk'ün son filmi "Mektup"ta kısa a- ma önemli bir rol aldı. Cumhuriyet kuşa- ğının bu üretken ınsanıyla 87 yıllık yaşa- mı ve sinema deneyımı üzerine söyleştik. 1910 yılında evlerini dünyaya tanıttığı Gökova'da doğan Çakırhan, Birinci Dün- ya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'nın çalkan- tılı günlennin ardından 1925'teyatılıöğ- renci olarak Konya Lısesi'ne başladı. Or- taokul yıllarında başlayan şiir sevdası Konya'daçıkardığı 'Kervan' adlı dergiy- le asıl biçimmi buldu. Hocalannın deste- ği ve izniyle çıkardığı Kervan'da yayım- lanan bir şiıri nedenıyle henüz onuncu sı- nıftayken mahkemeyle tanıştı. Kadınlara hakaret ettiği gerekçesiyle açılan davada hâkım kendisinden ayağa kalkmasmı is- tediğınde zaten ayakta olduğunu belirtti. Izleyicilerin ve avukatlann gülüşmeleri arasında Nail'in ayağının altına tabure kondu ve karar açıklandı: 'Beraat'. Bel- ki de artık ayağının altına tabure konma- yacak kadar büyüdüğünden daha sonra- kı mahkemelerde hapıs cezalanndan kur- tulamadı şair-gazeteci Çakırhan. Gazeteciliğe 1929'da başladı Lıse sonuncu sınıftayken başı bir kez de "Alev Yağmuru" adlı şiır yüzünden derde girdi. Konya'da davayla ılgili ola- rak takipsizlik karan alınmasma karşın Nâzım Hikmet'in çalıştığı •Rcsimli Ay' dergisinde de \ayımlattığı şiire bir kez de tstanbul'da dava açıldı Çakırhan. bu sı- rada tıbbıye de okuyordu. Nâzım'la bu şiir aracılığıyla başlayan dostluklan şiir- le, hapislerle, bıçimlendi. Çakırhan Nâ- zım'ın 'Ne yapacaksın nbbıyede, gel be- raber çauşalınT demesi üzerine tıbbıye- yı bırakarak önce hukuk sonra da edebı- yat fakültelerine yazıldı. Nail Çakırhan gazeteciliğe 1929 yılın- 1910yılında başlayan yaşamına gazeteciliği, şiiri, mimarlığı, hapisleri, ödülleri sığdıran Nail Çakırhan son olarak sinemaya adım attı. Ali Özgentürk'ün son filminde Tank Akan'ın babasmı canlandıran Çakırhan, uygun bir senaryo olursa başka bir filmde de rol alabileceğini belirtiyor. da Cumhuriyet gazetesinin düzeltme bö- lümünde başladı. Kendisi gibi Muğlalı olan Yunus Nadi'nm cana yakın yakla- şımlan onu giderek bağladı bu mesleğe. Nâzım'la kısa sürede gelışen dostluklan sonucundada'l+l=Bir' adlı ortak şiir ki- taplannı yayımladılar. Ancak bundan iki yıl sonra komünıst teşkilatı kurduklan gerekçesiyle iki buçuk yıl Bursa Ceza- evi'nde aynı koğuşu paylaştılar Nâzım'la. Cezaevi günlerinın ardından bir süre daha Cumhuriyet gazetesinde çahşan Ça- kırhan, 1934 yılında Rusya'ya gittı. Na- il Çakırhan, Rusya'ya gittiğı sırada poli- sin kendisini koruyup kollayan Yunus Nadi'yi çok sıkıştırdığını ancak Nadi'nin hiçbir bilgi vermediğini belirtiyor. 'Şiir benim için bir silahür' Rusya'da sıyasi ekonomi eğitim. gö- ren Çakırhan, Ho-Şi-Min ve Tito'yla ay- nı sınıftaydı. Bu ülkede evlenmesıne kar- şın ülkesine geri dönerken sekiz aylık ha- mile eşıni bu ülkede bırakmak zorunda kaldı. Türkiye'ye döndüğünde de gazete- cilik macerasım Tan ve Ses'te sürdürdü. Cezaevi ve Moskova maceralan bir daha kesişmeyen Nâzım'la da en son 1938 yı- lında görüşebildıler. "Şiir benim için birsilahdr. Ancak gün- cel konulara edebi bir dille değinir. Ben hiç öylc gül karanfil edebiyatı yapmadım" dıyor Çakırhan. Şiir yazarken de gelişen Nazi faşizmine karşı Türkiye'de bir halk cephesı oluşturmayı amaçladığını belir- tiyor. Çakırhan 1945 yılına kadar sürdür- düğü gazeteciliği ve şiiri bu tarihten son- ra ekonomik nedenlerle bırakıyor. Ancak kalbinin bir köşesi hep gazetecilikte. "Bir daha dünyaya gelseydim gazeteci olur- dum. Bizim zamanımızda bir başkaydı gazetecilik. Şimdi gitsem yapamam bir Louis Aragon doğumunun 100. yılında çeşitli etkinliklerle Fransa'da anılıyo.r Yenüikçi ve *yücebiroşkşoiri'Kûltür Servisi - ".\ragon, ken- disi \e onu tanıyanlar için tehlike- li bir adamdı. Onun. kendisinde dilinin ve anlatımının taşıdığı teh- likelcr seziliyordu ve ben, ondaki, kelimelere dökülen bu anlatım gücünden uzak durmaya çalışı- yordum. Aragon gerçeği her za- man yaratıcılığının bilinmeyen yönüyle sezinlerdi, futarlıydı; tam anlamıyla bir şairdi..." Doğumunun 100. yılında Lo- uis Aragon'un edebi çehıesini anımsatmak amacıyla, Christine Goeme'nın düzenlediği bir prog- rama konuk olan Jean Toussaint Desanti ünlü Fransız şain yuka- ndaki sözleriyle betimliyor. 1982 yılında ölen Louis Ara- gon'u anmak amacıyla gerçek- leştirilen toplantıya. edebiyat eleştirmeni Olivier Barbarant, avangard tarihçilerinden Marc Dachy, yazarlardan Jean d'Or- messon. Philippe SoUers, fılozof Christian Jambet, Aragon'un dostlanndan Dominkjue Desanti ve "Album Aragon" adlı yapıtın yazan Jean Ristat gibi. yazm çevresınden on beş kadar önem- li kişi katıldı ve şairin yok ede- mediği, ancak yaşamı boyunca düzeltmeye çalıştığı çeşitli yön- leri tartışıldj. Şiırin yanı sıra çok sayıda ro- man, düzyazı ve teorik yazılany- la da yaşadığı döneme ışık tutan Aragon, yüzyılımızın en önemli edebiyat adamlanndan biri ola- rak tanınır. Tanıklık ettiği döne- min en etkin sanat akımlan içe- risinde yer alan Aragon'un adı, dadacılığın ve gerçeküstücülü- ğün kuruculanndan biri olarak geçer. Zamanında valilik ve pek çok elçilik yapmış, dönemin saygın isimlerinden biri olan Louis And- rieus'nün ve birpansiyon işleten MargueriteToucas Massillon' un oğlu olarak dünyaya gelen Louis Aragon, büyük cesaret örneği sergilediği Birinci Dünya Savaşı sırasında Andre Breton ile karşı- laştı. Zaman içerisinde Tristan Tzara'mn etkisıyle gerçekleşen "dadaizm" ve ardından gelen "gerçeküstücülük"akımlannı ta- kiben, "ecriture automatique / otomatik vaam" denen akımın • Louis Aragon, Andre' Breton'a beslediği düşmanhğın etkisiyle romana gerçeküstü şiirselliği getirmişti. Kendisi ve onu tanıyanlar için tehlikeli bir adam olarak nitelendirilen Aragon 'gerçeği her zaman yaratıcılığının bilinmeyen yönüyle sezinlerdi, tutarlıydı; tam anlamıyla bir şairdi.' Man Ray'ın objektifinden Aragon, Breton'la 1929. önemini ilk kavrayan ve Breton'a beslediği düşmanhğın etkisiyle romana gerçekûstücü şiirselliği uygulayan kişi Louis Aragon ol- du. Mayakovski'nin eşi. LUi Brik'in kızkardeşi Ebairioletile tanışmasının ve Paris Komünist Partisi'ne katılmasının ardından Breton ile arasında çaresiz bir kırgınlıkbelirdi... Yazar Philippe SoUers ve top- lantının diğer katıhmcılan prog- ram boyunca Breton ve Aragon arasında mevcut karşılıklı zorun- lu özveriyi sorgulamanın yanı sı- ra, 1920'lerin sonunda, Vene- dik'te bir intihar girişiminin ar- dından şiddetle zamanın seksüel sefaletini konu edinen ve sürek- li yeni aşklar peşinde koşan biri- nin, tüm bunlann sonunda nasıl olup da tek bir aşka bağlanabil- diğini, bunun yanı sıra, düzen ve hatta otorite ihtiyacı içerisinde, çetin görevler üstlenen bir kişili- ğin, zaman zaman özündeki has- sas kişiliği gizlemeyi nasıl olup da başaramadığı üzerine tartıştı- ..ır. "Tarihin geri tepmesiyle bir- likte zaman artık gerçekten bü- yük bir şair olan Aragon'un okunması için oldukça erverişü gözûküyor." Christine Go- eme'nin programına katılan ve aralıksız olarak bu düşünceyi sa- vunan kişiler Aragon'u şöyle ni- telendırdiler: "Art arda yapbğı katkılan ile Louis Aragon, yük- sek biçemden popüler geleneğe, Fransız şiirine büyük ölçüde ye- nilik getirmiştir. Sonuçta Aragon yüce bir aşk şairidir de. Tıpkı es- ki bir trubadur (halk ozanı) tar- zmda bir şarkı sözü yazan ve "Mutlu aşk yoktur' diyen o değil midir?" daha. Koskoca bir sektör oldu bu meslek. Hem gazetecilikte göz tam olacak. kulak tam olacak. Görmez duymazsanız ne>i yazacaksınız" diyor. Türkiye'ye döndükten sonra arkelog Halet Çambel'le evlenen Çakırhan mi- mariye eşinin Adana Karatepe'deki kazı- lan sırasında başladı. Bu tarihten sonra da yaratıcılığını mimariye yöneltti. Bölgede beş yıl süren çalışmalan sırasında Türki- ye'nin ilk büyük açık hava müzesıni kur- duktan sonra ilgisini kitaplarla besleyerek .Ankara'da Türk Tarih Kurumu Binası'nı yapan Çakırhan, böylelikle mimarinin içine girmiş oldu. 1970 yılında rahatsızlanınca doktorla- nn tavsiyesine uyarak Gökova'ya döndü. Geleneksel mimariyi çağdaş anlayışla ye- nilediği evi büyük beğeni toplayınca ya- kın dostlan için de evler yapmaya başla- dı. 1983 yılında da Ağa Han adına çah- şan mimarlann aday göstermesinin ar- dından Gökova evleriyle dünyanın en bü- yük mimarlık ödüllerinden biri olan Ağa Han Mimari Ödülü'nü kazandı. O günle- ri anlatırken "Kıyametler kopru. Hiç mi- maıiıkokumayan birine bu ödülü vermek mimarlara hakarettir yönünde tepkifcr aklım" diyor Çakırhan. 'Mimarhktan kopamıyorum' Nail Çakırhan Ağa Han Ödülü üzerine hâlâ konuşuhnasına şaşırmasına karşın, uzun süreli başanlan, yapılan işte yeni bir ses getirmeye bağlıyor. "Sanann han- gj dahnda olursa olsun yeni bir ses getirir- seniz bu devam eder. Aksi takdirde zorla- maklaounaz'' diyor. Çakırhan, mimari ve restorasyonun bir işlevi olması gerektiği- ne inanıyor. Içinde yaşanmadığı sürece restorasyonun bir değerin olmayacağını belirtirken çocuğa benzettiği binalann sü- rekli bakım istediğini söylüyor. Kendisi de Amavutköy'de yaklaşık 30 sene önce restore ettiği 160-170 senelik ahşap bir yalıda otunıyor. Yakın dönemde Izmit tarafında büyük bir çiflik yapan Çakırhan Istanbul'un Anadolu yakasında da 13 evlik bir site ta- mamladı. Üretkenliğini sürdüren mimar mesleği üzerine konuşurken "O beni bı- rakmıyor. Ben istesem de kopamıyorum. Göz yok, kulak yok ama devam ediyo- rum" diyor. tstanbul'un şimdiki görün- tüsü ise Çakırhan'ı çok üzüyor. ^ — "1930'lardakihaKnibiBrim bu şehrin. Eskiden İstan- bul'u hiçbir şey çirkinleşti- remez diye düşünürdüm. Ama İstanbul diye bir şey kalmadr diyor. Şaır-mimar Çakırhan, si- nema deneyimi üzerine ko- nuşurken de "Ben artist fa- lan değilim. Ali benim ya- km dostumdur. Çok ısrar ettioynadun" diyor. Çakır- han, sinemayla bugüne ka- dar profesyonel bir ilişki kurmamasına karşın sıkı bir sinema izleyicisiymiş. Eşi Halet Hanım. Nail Bey'in günde peş peşe üç dört ma- tineye birden gittiğini belir- tiyor. Çakırhan ise her insa- nın kendisinin bile farkında olmadığı bir takım ilgileri- nin olduğunu belirtiyor ve ekhyor: "Örneğin benim çocukluğumda Karagöze büyük ilgim vardı. Sonra Ortaoyunlan geldi. Hapis- lerle, dağbaşındaki inşaat- larla koptuk sinemadan a- ma şjrrtdi'Mektup'la bu işin içine de girmiş olduk." Çekimler sırasında hiçbir sıkıntı duymadığını belirten Çakırhan, bunu özellikle Ali Özgentürk gibi bir yö- netmenle ve Tank Akan, ZJşan Uğurlu ve Cüneyt Gökçer gibi oyuncularla çalışmasına bağlıyor. "Her şey denk gftti" diyor. Ölümünün yirminci yılında Maria Callas 'ın yeni yaşamöyküsü yayımlanıyor 'Operanın Bette Davis'i eşcinsellere tutkundu Kültür Servisi - Önümüzdeki ay, yüzyı- lınızm en ünlü divası Maria Callas'ın ölü- mjnün üzerinden yirmi yıl geçmiş olacak. ÜJcemizde de Yıldız Kenter, 9.Ulus- lararası İstanbul Tiyatro Festivali'nde Ter- ence Mc Nally'nin yazdığı "Maria Cıllas- Master Class" adlı oyunla ünlü di.anın tutkulu yaşamını iç içe geçmiş kişi- lillerde aktarmıştı sahnede. Sanatçının ölim yıldönümünde düzenlenecek etkin- liller arasında bir de 'The Tigress and the Lımb' başlıklı bir yaşamöyküsü yer alıyor. Dı\id Bret'in kaleme aldığı kitap. bugüne kalar yüzün üzennde yaşamöyküsü yayım- lasan Callas'ın eşcinsellere yönelik takın- tılınru ön plana çıkanyor. Önümüzdeki ay satışa sunulacak kitaba gcre Maria Callas, 'ünlü eşcinsel erkekleri bıştan çıkarmayı kendisine görev edinen br a\ r a'. Yunan sanatçının cazıbesini kul- laîdığı ünlü eşcınseller arasında 'Batı \'a- ksı Hikâyesi'nin bestecisi Leonard Berns- ten, film yapımcılan Franco ZeffireUi ve Lıchino \lsconti de yer alıyor. Maria Cal- la, eşcinsel bir izleyici kitlesine hıtap eden ilı yıldızdı. 'Callas Boys' adlı bir topluluk, saıatçıyı her etkinliğinde desteklemenin yaru sıra en büyük düşmanı olan RenataTi- baldi'nın hayranlannı sıkıştınp dö\erdı. Mana Callas, kendisini "operanın Bette Davis'i" olarak görürken bir yandan da ya- kışıklı eşcinsel erkekleri baştan çıkarmak için büyük çaba harcıyordu. Ona göre eş- cuısellerin "normal" erkeklerden tek eksi- ği. yeterince tutkulu bir kadınla karşılaşma- mış olmalanydı. Callas'ın baştan çıkarma- ya çalıştığı eşcinsel erkeklerin sevgihleriy- le de görüşen David Bret, kitabmda. sanat- çının amacına ulaşmak için karşı cinse ilgi duyan erkekleri de kışkırtıcı olarak kullan- dığını belirtiyor. New York'a ilk olarak 1950'lerde az eği- tilmiş bir Atinalı olarak gelen Callas, eşcin- selliğe inanmıyordu. Bemstein'ı yatak oda- sına sürükleyip onun cinsel tercihinin genç erkekler olduğunu öğrenince, çabalannı i- ki katına çıkardı. Bu olaydan sonra da sa- natçının bunaltıcı tacizleri başladı. Bret'e göre Callas'ın kurbanlan. kendılenni cin- sel açıdan taciz edilmiş hissetmelerine kar- şın aralannın tamamen bozulmaması için kibar davranıyorlardı. Callas, 1970 yılında Decameron'u sah- neleyen ttalyan yönetmen Pier Paolo Paso- lini'yi baştan çıkarmayı bile başarmıştı. Marlene Dietrich, Tallulah Benkhead gibi cinsel takıntılan olan başka yıldızlarını ya- şamöykülerini de kaleme alan David Bret, Callas'ın da cinsellikten çok baştan çıkar- ma güdüsüyle hareket ettiğini savunuyor' \e ekliyor: "Callas kendisini reddeden er- keklere detkesine rutulan mutsuz bir dev- di." Sanatçının bugüne kadar yayımlanan yü- zün üzerindeki yaşamöyküsünde başka sa- natçılara yönelik sözlü ve fiziksel saldın- lanna yer verilmesine karşın, cinsel eğılim- lerine pek değinilmemişti. Cinsel konular- da yazılar yazan. radyo programlan düzen- leyen uzman doktor Rosaiind Miles, Cal- las'ın durumunu, 'olgunlaşmamış narsisist davraıuşlarf olaraktanımlıyorve Callas'ın romantizm konusundaki mutsuzluğunun kendı kışıliğinden kaynaklandığmı belirti- yor. Maria Callas, bugün hâlâ EMI şirketine en çok para kazandıran sanatçılar arasında yer alıyor. Şirketin temsilcileri, Callas'ın eşcinsellik konusundaki tacizlerini hoş kar- şılamamalanna karşın onun sanatıyla anıl- ması gerektiğinı beİirtiyorlar. Maria Callas için yeni bir kitap yazüdı. SenaryoyTi beğenirse "Mektup"ta kendi yaşa- mıyla canlandırdığı karak- ter arasında örtüşen pek çok nokta var Çakırhan'm. Çe- kimlerin büyük kısmı Ça- kırhan'uı yalısında gerçek- leşiyor ve evin sahibi yine kendisi. Rusya'da kalan oğ- lunu uzun süre göremeyen Çakırhan fihnde de anne- siyle Amerika'ya giden oğ- lundan ayn kalıyor. Fihnde- ki babayla bir başka ortak noktası da her ikisinin de cezaevinde kalmış olması. Peki Çakırhan, sinema serüvenine devam eder mi? "Senaryoyu beğenmem şart" diyor ve ekliyor: "Ali'nin senaryosunun be- nim için en önemli yanı bu- günün olaylanna yer ver- mesiydi. Filmde ber gün iç içe olduğumuz faili meçhul- ler, terör var. Sinemada, hi- kâyede. romanda günün olaylan da yer almalı." Bugün mimarlık çalış- malaruıın yanı sıra anılan- nı derliyor Çakırhan. Göz- leri ve kulaklannın onu ya- n yolda bırakmasından şi- kâyetçi olmasına karşm bir kenara çekihniyor. Aksine ılgi ve üretim alanlanna ye- nilerini ekliyor. DEFNE GOLGESÎ TURGAY FİŞEKÇİ Bir Yayıncılık Başarısı Yayıncılığımızın son yıllarda nasıl bir gelişim için- de olduğunu görmemek elde değil. Yayıncılığın görece olarak büyük sermaye gerek- tirmeyen, buna karşın bilgi ve hünerin başanda önemli yer tuttuğu bir sanayi dalı olması, bu geliş- menin belki de en önemli nedeni. Günümüzün büyük sermayeli yayınevlerinden kimileri geleneksel yayıncılığın ağırhğı içinde otur- muş yapılannı sürdürün\en, kimileri ise küçük ya- yınevleriyle yarışırcasına atak yayın politikalan iz- liyorlar. Küçük yayınevlerinin farklı yapıları var. Küçük bir odada, bir-iki kişi, az bir para ile gönüllerinin çek- tiği güzel işlere, gelir getirici olup olmayacağına bakmaksızın girişebiliyorlar. Böyle olmasa yayın- cılık, yalnızca satacağı düşünülen kitaplann ya- yımlandığı kısır bir alan olup çıkardı. Şiir, deneme- eleştiri, oyun, senaryo vb. türierde ürün verenlerin yayıncı bulması zorlaşırdı. Oysa günümüzde yal- nızca bu türlerden birinde yayın yaparak kişilik bu- lan yayınevleri var. Bunlardan biri de tiyatro yapıtları yayıncılığı ile kendine yayın dünyasında özel bir yer edinen Mi- tos-Boyut Yayınları. Üstelik, bir zamanlar Günay Akarsu yönetimındeki Izlem Yayınları gibi tek tek oyun kitaplan yayımlamak yerine. oyun yazarlan- nın 'Bütün Oyunlan'm yayımlamak gibi güç bir işi sürdürüyor. Mitos-Boyut Yayınları'nın geçen günlerde ya- yımladığı Bertolt Brecht'in Bütün Oyunlan'nn ilk krtabı olan Cilt 7 yayıncılığımızın gelişmişlik düze- yini göstermesi bakımından ilginç bir örnek. Bir kez, yayım için oyunculann haklarını elinde bulunduran Alman Suhrkamp Yayınevi'yle sözleş- me imzalanmış. Türkiye'de her yayınevi için ağır sayılabilecek koşullar (peşin ödeme, Almanca as- lındaki basım kalitesinin aynen korunması, başka dillerden daha önce yapılmış çevirilerin kabul edil- meyip yeniden Almanca asıllanndan ve son basım- dan çevrilmesi vb.) yerine getirilmiş. Ahmet Cemal'in öncülüğünde girişilen ve en az iki yıl sürmesi beklenen çeviri çalışması da yal- nızca gösterilen sabır için bile alkışlanmaya değer. Kitap, oyun metinlennin yanı sıra, oyunlarla ilgili açıklamalar. Brecht'in notları, yazıları vb. ile nere- deyse akademik bir yayın düzeyine ulaşmış. Bü- tün bunlara dizgi, baskı, kâğıt ve cilt güzelliği de eklenince ortaya imrenilesi bir çalışma çıkmış. Gönül isterdi ki, böylesi nitelikli yayın çalışmala- n bizim yazariarımız için de yapılsın. Uğraşanlar bilir yayıncılığın ne çok ayrıntıdan oluşan bir iş olduğunu. Çevıriden redaksiyona, diz- giden düzeltiye, kapağından sırt kalınlığına, sayfa düzeninden film çıkışına, montajdan kalıba, bas- kıdan kâğıda, ciltten taşınıp depolanmasına, da- ğıtımına dek bin bir tuzakla dolu bir süreçtir. Elini- ze aldığınız bir kitap bütün bu sayılan ve sayılama- yan aşamalarda çahşan, tanıdığınız-tanımadığınız pek çok insanın alın terini taşır. Yayıncılık uğraşındaki bu ayrıntı zenginliği aynı zamanda nitelikli çalışanlan da zorunlu kılar. Bir ya- yınevinin kapısında duran görevli, kabak çekirde- ği yiyip kabuklannı önünde biriktirdiğinde orası başka bir kurum olur, kitapla ilgili bilgileri olan gü- leryüzlü ve anlayışlı biri olduğunda başka bir ku- rum. Yayıncılığın birinci durumdan ikincisine doğru zoriuklar içinde de olsa yol aldığı açık. Üstelik her köşe başında, yerlere atılmış korsan kitaplann ka- ra yüzlü yayıncılarının sektöre vurdukları darbele- ri güvenlik, yerel yönetim ve Maliye yetkilileri yal- nızca izlemekle yetinirken. İFSAK19. UlusalKısaFîlm Yanşması Düzenleniyor • Kültür Ser\isi - Ülkemızdekı amatör ve genç sınemacılan desteklemek ve ürünlerini izleyiciyle buluşturmak amacıyla düzenlenen İFSAK 19. Ulusal Kısa Film Yanşmasf na son başvuru tarihi 31 Aralık 1997 olarak belirlendi. Süresi 20 dakikayı aşmayan her türlü sinema ve video fîlminin kabul edildiği yanşmaya yapıtalann VHS kopyası isteniyor. Ön elemeden geçecek olan fîlmler daha sonra tek seçici olan yönetmen Engin Ayça tarafindan değerlendirilip ödül dağıtımı yapılacak. Yanşmanın sonucunda seçilen kısa filmlerin bir bölümü Mart 1998 tarihinde Istanbul'da gerçekleştirilecek Uluslararası Kısa Film Günleri'nde ülkemizi temsil edecek. Aynntılı bilgi (212) 243 14 01 veya (212) 292 18 07 numarah telefonlardan öğrenilebilir. Boyner Holding Yayınları satışta • Kültür Servisi - Geçen aylarda çıkardığı kişisel gelişim kitaplan ile bilgiye yatınm ve bilgiyi paylaşma projesini hayata geçiren Boyner Holding, yayınlannı Beymen ve Çarşı Mağazalan'nda satışa sundu. Yayın dizisini "'Dünyadaki En Büyük Satıcı", "Gelecek Zamanda Düşünmek"ve "Umut Bir Yöntem Olamaz" ile başlatılan satışlar tstanbul'da Beymen Akmerkez. Beymen Suadiye, Beymen Casa Club, Çarşı Capitol, Çarşı Maslak, Çarşı Bakırköy, Çarşı Sultanhamam, Ankara'da Başkent Beymen, Çarşı Çankaya, Çarşı Kızılay ve Bursa'da Çarşı Kumluk mağazalannın kasalanna yerleştirilen özel standlardan yapılıyor. Standlarda yer alan kitaplar arasuıda holdingin diziye bu ay eklediği "Çocuklanmıza Verebileceğimiz En Büyük 10 Armağan" ve "Tongue Fu" isimli iki yayın da bulunuyor. MÜGŞPde yetenek sınaviarı • Kültür Servisi - Marmara Ünıversitesı Güzel Sanatlar Fakültesi özel yetenek sınavlan 8 eylülde başlıyor. Sınavlara girmek için aday kayıtlan 27, 28, 29 ağustos 2-3-4-5 eylül tarihlerinde yapılacak. Kayıt yaptıracak adaylann ÖSYM birinci aşama sınavına girmiş olmalan ve ÖSS sayısal. Eşit ağrrlıklı. sözel puanlardan herhangi birinden en az 105 puan almış ohnalan gerekli. Maramara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ne 10 ayn bölüme 280 öğrenci ahnacak ve üç aşamalı özel yetenek smavı gerçekleştirilecek. Genç yetenekler 8 eylülda saat 09.30'da Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Acıbadem-Kadıköy binasında buluşacak. BUGÜN • RUMELMSARIKONSERLERİ kapsamında Rumelihisan'nda saat 21.00'de Aşkın Nur Yengi konseri izlenebilir. • tFSAK'ta saat 19.30 ve20.15'te "Yalınlık" konulu Doğa Grubu Etkinliği Saydam Yanşması izlenebilir. • İDİL KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 15 00 ve 19.00'da yönetmenlığini Stanley Kubrick'in yaptığı "Full Metal Jacket" adlı film izlenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle