25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 AĞUSTOS 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DIZIYAZI 11 Güneydoğu(danÖyküler sürüyordüğüm için ikisini de bol bol izleme ımkânı buldum. Çavuşun sakin bir kişiliği vardı. Yanında top patlasa umursamayacak bir yapıya sahiptı. Sanki dünyanın tûm belalan başma gelmiş ve bunlara alışmış gibiydı. Yüzündeki ifadeyı çözemı- yordum bir türlü. Saatlerce süren bir aramadan sonra mayını bulan bir insanın yüzünde olması gereken se- vinç, mutluluk ya da coş- kuyu hiç göremedim onda. Tuzaklı mayınlan etkisiz Itsı dedektörün aptal yuvarlağına gözlerimi- zı dikmış yürürdük. Çoğu kez dedektörcü askere güvenmeyip, ben alırdım elime. In- san böyle zamanlarda çılgma dönüyor. De- dektörün o, insan kulağımn uzun koridor- lanndan geçip, kafatasırun içinde yankıla- nan çıldırtıcı sesi, bir süre sonra Çın işken- cesinden beter hale geliyor. Sessiz sessiz yürürken bır anda ortalığı kaplayan elekt- ronik bir çığlık herkesi kendine getinyor. Ve yine aynı sorular başlıyor kafalarda: "Mayın nu değil mi? Tuzaklı nu? Yanlışlık- Köpeğin kışlık tüylerinin tamamı dökül- mediği için, o bizden zor durumdaydı. Sık sık duruyor, dili bir kanş dışarda, burnu ye- ri koklaya koklaya yûrüyordu. îki saat ka- dar böyle ilerledik. Bu arada iki mayın bul- du. Yine aynı teknıkle, kuyruğunü salla- ma> a başlayarak zaferıni sahibine bildirdı. Uzman çavuş da bu mayınlardan birini. tu- zaklı olduğu için söktü. Diğerini de etrafı- na kireç dökerek işaretledi. Artık bu köpeğe tam anlamıyla güveni- yordum. Eski köpeklerimi düşünüyordum. - Çok seviyorsun değil mi bu iti? - Evet komutanım. O da beni çok sever. Son sözlerini söylerken elleriyle can yol- daşının başını okşuyor, yüzünü gözünü öpüyordu. Köpek de uzman çavuşun elle- rinı yalamaya başladı. Bırbırlerine âşıktılar. Bu manzarayı beynıme ışledim ve hiç unut- madım. Köpeğimizin kuyruğu sallanmayı bıra- kınca tekrar kalktık. Üstümüzü başımızı to- parlayıp yola koyulduk. Daha on-on beş metre gitmiştik ki köpek mayın bulduğu ırliğımize bir bahar sabahı gelmişti, diğerleri ile birlik- te ıstihkâmcıydı. Yani eski- lerin deyımiyle lağımcı. Os- manlı'nın savaşlannda, ka- leler fethedilirken, lağımcı- lar, kalenin içine kadar tüneller kazarlar- mış. Pis iş. Halâdaöyle. Şimdıki istıhkâm- eılann işı de Osmanirnm lağımcılanndan farklı değil. İşte o gün, karşımagelip: "Ben istihkâm tabunından geldim komutanım. Mayıncıyun" dediğinde, Osmanlı'nın la- ğımcılan aklıma geldi. Ne garip; zaman içinde bu sözcüğün dildeki kullanımı de- ğışse de taşıdığı anlam hâlâ pislıği ifade ediyorbana göre. Onun "mayıncıyım" sözleri karşısında bır an içın ezildığimı itiraf etmeliyim. Bir operasyonda hayatı benimkınden daha teh- likedeydı. Daha çok nski göze alıyordu. lp gibı dızıldiğimiz yürüyüş kolunun en önün- de gider bu askerler. Herkesın faltaşı gibi açtığı gözleriyle sağını-solunu didik didik ettiği yürüyüşlerde; onlar, başlan yere eğık. kulakta kulaklık. tüm dikkatini elindeki ga- np görünüşlü aletin üzennde toplamak zo- rundadırlar. Teröristlerin ilk ateşlerine ma- ruz kalma ıhtimalleri, timin kalanından yüzlerce kat fazla olan bu askerlerin önce- liğı, timdekı askerlenn aksine terörist ate- şı değil. mayınlardır. Yani onlar, bizlen yer- den gelen tehlikeye karşı korurlarken. bi- zım onlar ıçin yapabıleceğimız pek bır şey yok gibidır. İlk roketi yeme kaderi hep on- lardadır. O güne kadarmayın sorununu sadece de- dektörlerle gıdermeyeçalışıyorduk. Kendi yetiştirdiğimiz bır askeT, birliğe verilen bır dedektörle önde yürüyüp mayın bulmaya çalışıyordu. Önce, bu uzman çavuşu da de- dektörcü sanmıştım. Ama yanındaki iti gö- rünce şaşırdım. Çok sevdiğim bu hayvan- lara "ft" derim ben. Elınde lasmasını tutru- "ğu köpeğin ilk anda dikkati çekecek kadar kaliteli bir hayvan olduğunu söylemek yan- lışolur. Köpeklerdenbirazanlanm. Kulak- lan bile tam dik değildı. Hatta aptal aptal bakıyordu. Çoban ve kurt kırmasıydı. "Bu ,ne?r 'dedim. "Benim demirbaşun"dedi. "Mayın arar." Gülümsedim. "Çatlarbu kö- pek oğhım" deyince, "Komutanım, iyidir, mayını kaçırmaz" dedi. Mayın köpekleri ile ilgili çalışmalan kabaca bılıyordum. İlk zamanlar denemişlerdı. Ama Gemlik'in ılık havasında, aerobik yaptınlarak eğiti- len bu köpekler, Güneydoğu'nun kuru ce- hennem sıcağında onlarca kilometrelik yü- rüyüşlerin daha başlangıcında bir ağacın dibinde can vermişlerdi. Sonra da sistem ta- jnamıyla kurulamadığı için. böyle bırkaç tım bölgede oradan oraya dolaşıp duruyor- ,du. Bunu da onlardan bıri sanmıştım. Ama öyle olmadığını kavramam pek zaman al- madı. Daha ilk operasyonda bırbırleri ile çok uyumlu bır çalışma sergilediklerıni gör- düm. Bıri hayvan olan iki canlı. ancak bu kadar tek bir varlıkmış gibi hareket edebi- lirdi. Çavuşla köpeği tek bır vücut gibiydi- ler. Konuşmuyorlardı. Sadece bırbırlerine bakıyorlardi. Köpek duruyor, çavuş duru- vordu. Uzman çavuş işaret ediyor. o kok- luyordu. Ça\ uş duruyor, o da geriye dönüp bakmadan duruyordu; çavuş çöküyor, o da çöküyordu: ça\Tiş yemek yediğı zaman, o önüne konanı yiyor. su içtiğı zaman o da ıçi- yordu. Tüm aksı emirlere rağmen tim komuta- nı olarak timın önünde bir yerlerde yürü- hale getirdikten sonra da sevinmedi hiç. Hep aynı yüz ifadesi ile, beton gibi bir su- ratla görevini yaptı. En tehlikeli sayılabile- cek yerlerden kumsalda gezintiye çıkmış gibi geçişi gözlerimin önünde hâlâ. Ben, "Biraz eğilsene yavrum" diye bağırdıkça o ve köpeği kafalanni bile çevirmeden yürü- meye devam ettiler. Her yanm saatte bir duruyor, kısa bir mola veriyorduk. Köpek- len böyle eğitmişler meğer. Dikkatleri da- ğıhrmış. Aralanndaki telepatik irtibatı çok sonra çözebildim: Köpek mayın ararken kuyruğunu sallamıyordu. Ama mayın ara- mayı bıraktığı anda uzman çavuşu ikaz et- mek için, "yorukhım!" diye kuyruğunu sal- lıyor ve etrafa bakmaya başlıyordu. Biz de olduğumuz yere çöküyor. itimizin keyfi- nin yerine gelmesini bekliyorduk. Uzman da bu sırada cebinden çıkardığı bisküvile- ri ellenyle yediriyordu. Kısa bir süre son- ra, çavuş köpeğin başını. göğsünü okşayın- ca faaliyet yeniden başlıyordu. • • nceleri pek güvenmedim bu O ite. Ama beni haksız çıkardı. Bırinci mayın, ıkinci mayın derken gerçekten uzman çavu- şun söyledıği gibi, asla kaçır- madığını fark ettim. En önemlisi de patla- yıcı madde kokusuna karşı eğitildıği için, bızi şaşırtmak amacıyla ortalığa bırakılan metal çıvileri ya da özellikle gömülmüş boş konserve kutulannı bu köpek dikkate almı- vor ve bu boşu boşuna zaman kaybını ön- lüyordu. Sadece dedektörle yürüdüğümüz günlerde bu yanılticı metaller yüzünden sa- atlerimizin geçtiğinı biliyordum. Dört orta boy pılle çalışan Alman yapı- la basan olur mu acaba? Civarda başka ma- yın var mı?"Hele dedektörcünün bir metal parçacığının tam yerinı keşfedebilmek ıçin, elindeki aleti milim milım oynattığında, çevTeye yayılan o ciyaklama sesi... Dedek- tör metala yaklaştığında bu ses artıyor, tam tepesinde durduğunda ise çığlık, en tiz ha- li alıyor. Köpek ve uzman çavuş geldikten sonra bu açıdan biraz rahatlamıştık. Köpek. ma- yın ararken dedektör kapatılıyordu. Eğer köpek bir mayın bulursa, kesin yerini tes- pit edebilmek için dedektör çalıştınlıyordu. Mayın aramak onlar içın sıradan bir işti. Çok merak etmeme rağmen uzman ça\uşa "Kaçırdığın mayuı oldu mu?*dıye hiç so- ramadım. Bubıranlamda "Senin yüzünden hiç birinin ayağı koptu mu?"demekti. Ce- saret edemedim. Yaptığı bu işte ne kadar başanlı olduğu o kadar önemli değıldi. Kal- dı kı beceriksizbın de olsa, ayaklanmı ıki- sine teslım etmekten başka çarem yoktu. O da hiç eski görevlerinden bahsetmedi. Kaç mayın bulduğunu, kaçını söküp etkisiz ha- le getirdığini anlatmadı. Ben olsam anlatır- dım diye düşünüyorum, hava atmak için. Ama o yapmadı. O sadece köpeği ile bır- likte mayın aradı. O uğursuz gune kadar. Yine o lanet tepelerden bınni tırmanı- yorduk. Bahar havasıyla gökyüzüne doğru fışkırmış yabani otlann arasından, yavaş yavaş yürüyorduk. Köpek, uzman çavuş, dedektörcü. iki asker. ben ve timin gen ka- laru. Köpeğin hareketlerinı. uzman çavuşun onu izleyişini rahatlıkla görebiliyordum. Bahar yorgunluğu nedeniyle çabuk tükeni- yor. bu nedenle de sık sık mola veriyorduk. Onlar bunun yanında sokak köpeği bile de- ğillerdi. Hatta çok asii görünümlü bir tane- sine, fırlattığım sopayı getirtmeyi bile öğ- retememiştim. O gün karar \ermıştım; ça- vuştan nasıl yetıştirdığini öğrenecektim. lyi bır köpek alacak ve ömrümün ya da onun ömrünün sonuna kadar birlıkte yaşayacak- tık. tmrenmıştım onlara. ir ara köpek yine yoruldu. Ken- dimizı hemen patikanın üzen- ne bıraktık. Mataralanmızı a Ç'P- biraz su içtik. Uzmanı ya- nıma çağırdım. "Otursana" dedim Hemen yanıbaşıma çöktü. Köpek de ardından. Ve konuşmaya başladık: - Aslanım nasıl yetıştirdin bunu sen? Ne acayip bir yaratık bu yahu? - Ki köpektir komutanım. - Hep sen mı eğittin? - Evet komutanım. Elime doğdu zaten. Ama önceleri eğitıme cevap vermedi. Bi- raz kedilere benzer huyu. Ozgürdür. Ama beni sevdi işte. - Kaç mayın buldu şımdiye kadar? - Saymadım komutanım ama dediğim gi- bi patlayıcı kokusunu kaçırmaz. TNT, C3. C4 hepsini bilir. Naylona sanlı roketlen bi- le bulur. - Kaç yaşında şimdi? - On dört aylık komutanım. - Ya koçum bana da öğret bu işin tekni- ğıni. - Komutanım. benım şimdiye kadar. si- vilde de en az on köpeğim oldu ama bu başka işte. Böylesini görmedım. Bu ışin kı- taplan falan var ama bu köpek tüm bıldik- lerimi altüst etti. zamanlarda yaptığı gibi bır kayanın dibine burnunu dayayıp taş kesıldi. Başını çevir- meden gözleriyle sahibine bakıyordu. Yi- ne başını oynatmadan. vücudunu yan yan geriye doğru kaydırdı. Bumu toprağa ya- pışmış halde bıze bakıyordu: "Aman ha, dikkatli olun, burada mayın var!" diyordu. Uzman çavuş arkasına dönüp dedektörcü- ye işaret etti. Dedektörcü asker, çalışıp ça- lışmadığını anlamak içın. cihazın toprağa paralel lusmını kendi sılahına tuttu. Ciyak- lama ile pıllerin sağlam ve dedektörün ça- lışır durumda olduğunu anlayınca köpeğin yanına doğru yürüdü. Bu arada uzman ça- vuş da köpeğine el işaretleriyle oradan uzaklaşmasını söylüyordu. Dedektörcü ile birlıkte uzman. mayının yanına gıttiler. De- dektör orada da ses çıkannca, uzman >ere çökerek elindeki demır çubukla etrafını te- mızledi. Genye dönüp: "İtahan mayını ko- mutanım,çıkarayım mu işaretle>ev im mi?" "Çok geciktik, işaretle de gidelim" dedim. Gerçekten de çok geç kalmıştık. Ha\a ka- rarmadan daha onca yolu yürümemiz ge- rekiyordu Uzmanm kireç dökmesiyle yo- la kovulduk. Bir on dakika kadar daha ilerledik. Ve karşımıza çıkan manzara karşısında küçük dilimızi yutacak hale geldik. 1700 metre yükseklikte karşılaştığımız bu cennet yer- de küçükken yaptığım resımlen gördünı. Yeşilın bin türlü tonunun arasında, şınl şı- nl akan bir dere. çatısız bir yayla ev ı ve he- men onun ardındakı uçurumdan görülen. kilometrelerce uzanan bir ova. Hemen he- men tüm yürüyenler birdenbire ıçıne giri- verdikleri bu yaylacığın etkisinde kalmış- tı. Aylardır kann beyazından bıkmış göz- lerimiz, yeşilin bu tonlannı özlemişti. ma bu rüya bir patlamayla so- na erdi. Hemen kendimi yere attım. Önce roket sandım ama değıldi. "Ahh!1 " seslerini du- yuncaiçımcızettı. "Mayınka- çırmazmış, al işte kaçırdı puştun iti!" diye söyleniyordum. Kımin mayına bastığını toz-dumanın arasmda göremiyordum. "Kimse kıpırdamasın, herkes yerinde kal- sm" diye bağınyordum. Arkamdakı haber- cım. w Komutanım, köpek kuyruğunu sal- lıyordu komutanım, vaUahi gördüm komu- tanım" diye yırtınıyordu. "Sus ulan, kes ar- tık!" diye bağınnca- "Ama komutanım val- la salkyordu, uzman çavuşum görmedi" de- dı. Hepimiz manzaraya kapılmış yürürken köpeği unutmuştuk. Toz bulutu dağılınca uzman çavuşun yerde boylu boyunca yat- tığını ve bacağını tuttuğunu gördüm. De- dektörcü ile birlikte yerleri yoklaya yokla- v a yanına gittik. "Sıhhiye, oğhımçabuk bu- rayagrf!" Hücum yeleğimın cebinden sar- gı bezlerimi çıkardım Ayağı bilekten kop- muştu. Uzman inliyordu. Köpek de sahibi- nın hemen başucunda dikilmiş, olan biteni anlamay a çalışıyordu. Aradan beş on sanı- ye geçti geçmedi, çavuşun inleme sesleri- ne köpeğin çığlıklan kanşmaya başladı. Bi- zım sargı bezı ve helikopter isteyen sesle- rimizle. onlann, yani uzman çavuşun ve köpeğınin acı içinde inleyen sesleri, cennet- ten köşede dalga dalga yayılıyordu. Bir yandan elimde sargı bezleri, alkol şişesi ka- namayı durdurmaya uğraşıyor, diğer yan- dan da köpeği uzman çavuşun ayağından uzaklaştırmaya çalışıyordum. Hayvan ıse acı içinde bir o yana bır bu yana koşturu- yor. sonra gelip, tam sardığımız yerin üze- nne kafasını sokuyor, sahibinin kemikleri dı>an tirlamış ayağından fışkıran kanlan- nı yalıyordu. Biz tekmelerle, yumruklarla onu ıttıriyor, o ise birkaç adım geri çekilip, kendi yaralannı yalıyor \c tekrar geliyor- du "Tutunşuitibee!"diyebağırmaktanse- sim kesılmışti. Ben bağırdıkça. köpeğin se- si ulumaya dönüşüyor, arada sırada da ke- sık kesik hırlıyordu. Sonunda habercile- rimden bin tasmasından tutmav ı başardı ve hemen ağzını iki eliyle kapattı. Biz de ra- hat rahat bacağı koptuğu yerden sardık. E- lım kolum kan içinde kalmıştı. Uzman da sakınleşmiş, eline tutuşturulan sigarasını içıyordu. Helikopten bekliyorduk artık. Bir ara gözüm köpeğe takıldı. Birkaç metre ötede benım habercımin yanında ayakta duruyordu. Gözlenni sahibinin aya- ğına dikmışti. Tüyleri kan içinde kalmıştı. Biraz dıkkatlice baktığımda bir köpeğin ağ- ladıgmı gördüm. Sicim gibi gözyaşı dökü- yordu. Biraz dikkatli dinleyince bir bebek gibi ince sesler çıkardığını da fark ettim. Köpeklerin ağladığını du>Tnamıştım hiç. Uzman çavuş da biraz kendine gelince kö- peğini aradı. Hemen başının arkasında gö- rünce ona doğru elıni uzattı. Köpek de ok gıbı fırlav ıp, habercinin elinden kurtuldu. Birbırlerıne sanlışlannı, birbırlerini öpüp koklayışlannı seyrettık hepimiz. Köpek ağ- lıyor, o da "Takina kafana oğlum, suç ben- de" dıyordu. O gün. emnmize verilen köpekli mayın arama tımımizı helıkoptere bindirip gön- derdık. On dakika boyunca köpeği helikop- terden ındirme>e uğraştık. Teknisyeni ve habercimı ısırdı. Helikopterin içinde uz- man ça\uşun varalı bacağının dibine otur- du, sargı bezlerinin arasından sızan kanla- nnı yaladı ve kimseyı sahibinin kopuk ba- cağına yanaştırmadı. Hastanede neler yaptı bilmiyorum ama sonralan, köpeğin ve uzman çavuşun geri kalan >aşamlannın birlikte devam ettiğini söyledıler. Komutanlann. deveye hendek atlatmaktan zor bır işi, yani bir demirbaşı kayıttan silme işini kısa sürede hallettikle- rinı ve köpeği uzman çavuşa bıraktıklanm öğrendim Ama tüm dünyada maymlara karşı en et- kili sistem olarak kabul edilen. özel eğitil- miş köpekli mayın arama tımlerinin niye hâlâ bizde de yaygın olarak kullanılmadı- ğını ise bir türlü öğrenemedim. Yarın: Cünlük İhn \U7 dÜâÜlt Olma? k™*'"1 Saraybahçe Belediye- İUU AM<, UUgUn UimUZ, si'nccbuyüüçüncüsüdüzenlenen ''Toplu Düğün Şölem"nde 41 çifün nikâhlan kıyıldı. Şölende, çiftlerden bi- rinin nikâh şahitliğini. CHP Genel Başkanı Deniz Bavkal ile Milli Takmı- larTeknikDirektörüMustafa Denizli yapö. Şölende a\nca, Ebru Cündeş, İbrahim Tatlıses ve Mustafa Sandal konser verdi. (Fotoğraf: AA) Dalyan'daki şenliğe 25 ülke katılıyor Carettalar için festival ÖZCANÖZ^ÜR MUĞLA - Dalyan'da ca- retta caretta deniz kaplum- bağalan için ilk kez festival düzenleniyor. Dalyan Bele- diyesi tarafından 2-5 ekim tarihlerinde gerçekleştirile- cek 1. Uluslararası Dalyan- Kaunos Festivali'ne 25 ül- kenin katılması bekleniyor. Caretta carettalan korumak ve çoğalmalannı sağlamak içın çalıştıklannı belirten Dalyan Belediye Başkanı Ali Gün, "Şimdi de onlar için festival düzenliyoruz" dedi. Dalyan'da ilk kez bir fes- tival düzenleneceğini \^ır- gulayan Gün. "Festivaldeki ertdnlikkrde, Dahan'ın da- ha iyi nasıl korunabileceği- nl caretta carettalar için ne- ler yapılabileceğini tarbşa- cağız'* diye konuştu. Dalyan'm. ekolojik den- gesini koruyan ve bu özel- liğiyle her yaz yüzde 100 doluluk oranını yakalayan tek turizm merkezı olduğu- nu savunan Ali Gün, Iztu- zu'nun da denetimlerinde bulunduğunu anımsatarak şu bilgileri verdi: "Lztuzu plajı daha önce Özel Çevre Koruma Kuru- mu tarafından özel sektöre kiraya verüiyordu. Bölgede caretta caretta yumurtala- nnın daha iyi korunabilme- si ve plajdan ucuz vararlanı- labilmesi için bu yıl plajı be- lediye olarak biz kiraladık. Plaja saat 08.00-20.00 ara- sında giriş izni veriyonız. Yapüaşma tamamen kont- rolümüz altmda. Ancak da- ha önce vapılmış uygunsuz yapılann yıkılması gereki- yor. Bunu yapmak bizim be- lediye olarakgücümüzü aşı- yor. Bu yönde \aliligin >ar- dımlannı bekliyoruz.." Alibeyköy CemevVnde toplu sünnet Alibeyköy KüJtür ve Cemevi, 100'ün üzerinde çocuğu ücretsiz sünnet ettirdi. Alibeyköy HalkMeclis GirişimTnin geçen yıl yapmayı planladığu ancak maddi imkânsızhklar nedeniy le bu yıla ertelenen sünnet şöleninde; konuklar »çin gözlemeler, yemekler hazırlanırken sünnet edilen çocuklar için ise balonlaria süslenmiş. rengârenk bir ortam yaratıldı. Bazı parti ve dernek temsilcilerinin de katıklığı şölende, semah ekibi de vcr aldı. DİNOZOR'LA RANDEVUNUZA GECİKMEYİN! BAYİLERDE...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle